Bu köprü: Ankara çayı üzerindedir. Akköprü ismi, özellikle, Ankara’nın en büyük alışveriş merkezlerinin birinin ismi ile özdeşmiştir.
Bu yüzden, her gün önünden, yakınından yüzbinlerce kişinin geçtiği bu köprü hakkında, birkaç satır yazmak istedim.
Geçerken bir bakın, tarihi geçmişini duyduğunuzda kesinlikle bakmak isteyeceksiniz.
Çünkü: Ankara’nın, Selçuklu döneminden kalan en önemli mimari yapılarından birisidir.
Evet, bu ana yolun kenarında: Ankara çayı üzerinde: İncesu deresi ve Hatip çayının birleştiği yerde sessiz-sakin duran ve geçmişle günümüzü birleştiren köprü: Mayıs 1222 yılında, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından ; Ankara valisi Kızıl Beye yaptırılmıştır.
Çünkü: Bağdat-İstanbul arasındaki ticaret yolunun üzerindedir ve stratejik konumu vardır. Ticaret yolunun: Ankara-İstanbul arasındaki bölümünün başlangıç noktasıdır.
Ayrıca: Osmanlı döneminde, şehirden: askere veya hacca gidenler, bu köprü başından topluca uğurlanırlarmış.
Köprü: 4 büyük ve 3 küçük olmak üzere, 7 kemerden oluşmaktadır. Bu kemerlerde, büyük oranda, Ankara taşı kullanılmıştır. Aralarda ise, yöredeki antik eserlere ait taş malzeme kalıntılarından faydalanılmıştır.
Kenarlardaki küçük kemerler nedeniyle, köprü, iki ucundan başlayarak, ortaya doğru yükselmektedir.
Batı bölümünde, antik dönemden kalma iki adet yazıt bulunmaktadır.
Sağ bölümde bulunan yazıtın Türkçesi: “ Din ve dünyanın büyüğü, yüce Sultan Ey-ül-feth Keykubad bin Keyhüsrev-müminlerin emrinin bürhanı-619 yılı rebiulahir ayında yaptırıldı”
Orta gözün solundaki kitabede: bazı yerleri silik olduğundan net okunamamakta, yalnızca köprüyü yapan Bedreddin ismi okunabilmektedir.
Köprü çok dar olması nedeniyle: günümüzde yalnızca yayalar tarafından kullanılmaktadır.
Evet, yazının başında söz ettiğim gibi: uzun yıllar, bu köprü üzerinden insanlar, kervanlar geçmiş, asker, hacı uğurlanmış ve hasret çekenler köprüyü hep bir ayrılma ve buluşma, hasret köprüsü olarak görmüşler.
Bugün sağlam olmasına rağmen, her ne kadar aralarda kalmış ve devasa görüntüsünü kaybetmiş olsa da özellikle yapıldığı yıllardaki muhteşemliği düşünmeye değer.
Dünyanın en yararlı ikinci kaplıca suyunun burada bulunduğu tescillenmiş. Ankara yakınlarında, tam bir tedavi merkezi, güzel bir dinlenmeye ihtiyacınız bulunduğunda, mutlaka Haymana’ya gidip, buradaki tesislerde, kısa bir tatil yapmalısınız.
ULAŞIM
Ankara’nın güneyinde yer alır. Ankara şehir merkezine uzaklığı, 74 km. dir. Gölbaşı’na uzaklığı ise, 55 km. dir. Polatlı’ya uzaklık ise: 42 km. dir. Ormanlık yok denecek kadar azdır.
TARİHİ
Bölgede: Gavur kalesi denilen yerde yapılan kazılarda: üç kültür tabakası ortaya çıkarılmıştır. Bu üç kültür tabakasının ilk yerleşimi: Hititler, büyük bir imparatorluk kurarak, 600 yıl süresince, Anadolu’da egemenlik kurmuşlardır.
Bunun sonucu olarak: bu kalenin, MÖ. 1600 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir.
Hititlerden sonra; bölgede, egemenlik kuran kavim: Frigler. Gavur Kale bölgesinde: ikinci kültür bölümünde; Frigyalıların, Haymana civarında yaşadıkları tespit edilmiştir.
Son olarak: bölgede, Galatların egemenlikleri görülüyor. Ankara ve yöresi, bir süre, Galatların en büyük merkezi olur.
Bölge: MÖ. 25 yıllarında, Romalıların hakimiyetine girer. Bugünkü kaplıcaların: 1-1.5 km. doğusunda, Yılanteseri denilen bölgede bulunan harabeler: Romalılar dönemine aittir. Romalılar: bu bölgeyi, şifa merkezi olarak kullanmışlar.
Romalılardan sonra, Bizanslılar, bölgede egemen olurlar. İmparatorluk ordularının, kışlık konaklama yeri olarak, bu bölge öne çıkar. Bu nedenle: bölgede, bol miktarda Bizans kalıntısı görülür.
1127 yılından itibaren: bölge, Selçukluların hakimiyeti altına girer. Selçuklular; kaldıkları sürede, Haymana’da, günümüze kadar ulaşan iki eser bırakırlar. Günümüzde: Haymana’nın Kutluhan köyünün yakınında bulunan, Kutluhan Camisi ve 1188 yılında yapılmış, Yenice köprüsüdür.
Timur: 1402 yılında, Ankara Savaşını kazandıktan sonra: Haymana ovasını ele geçirir. Timur döneminden sonra ise, 1521 yılında, bölge Osmanlı topraklarına katılır.
Tarihi süreç içinde: bugünkü ilçe merkezi, başlangıçta Sivri köyünde imiş. 1862 yılında, büyük bir yangın sonucu: Hükümet Konağı yanınca: geçici olarak, Sarı Değirmen köyüne yerleşilmiştir. Orada, 6 yıl kaldıktan sonra: 1880 yılında, kasaba merkezi, şimdiki yerinde kurulmuştur. O yıllarda kasaba yeri, boş bir arazi olup, yalnızca kaplıcaları ile tanınmakta idi.
Takip eden süreçte: Haymana, Kurtuluş Savaşında, Türklerin son cephesi olmuş ve 12 Eylül 1921 tarihinde, Kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır. Bu tarih, aynı zamanda, Yunan ordusunun dağılıp kaçmaya başladığı tarihtir.
GENEL
İlçenin esas geçim kaynağı: tarıma dayanıyor. Bölgede: karasal iklim hüküm sürmektedir. Yükseklik: 1251 metredir. Ormanlık alanların az olması nedeniyle, yıllık yağış miktarı: oldukça düşüktür. Bu yüzden: kuru tarım ağırlıklı ziraat yaygındır.
Bölge: akarsular bakımından fakirdir. Orman alanları: yaklaşık 500 hektardır. Arazi genelde küçük tepecikler şeklindedir, büyük dağlar yok.
2006 yılında yapılan araştırmalarda, termal sularının, dünyanın en iyi termal suları olduğu belirtilmiştir.
KONAKLAMA
Haymana Öğretmenevi 312-6581113 9 oda, 24 yatak var. Ankara caddesi. No. 52/1.
GEZİLECEK YERLER
KAPLICALAR
Kaplıcalar, şifa noktasında, dünyanın önce gelen kaplıcalarından birisidir. Tarihi Kral Yolu güzergahında bulunan Haymana Kaplıcalarının, tarihi süreç içinde, birçok kavim tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Galatlar: bu bölgeye, “Galatia Salutaris” yani “sıcak su menbası” adını vermişlerdir. Kaplıca, ilk büyük tamiratı: 1929 yılında görmüştür.
Evet: kaplıcalar, her yıl ortalama 200 bin kişi kaplıcalarda şifa bulmak için ilçeye gelir.
Kaplıca sularının kimyasal özellikleri.
Sıcaklığı, kaynakta 44 ve havuzda 42-43, küvette, 41 derecedir.
İyileştirdiği hastalıklar.
Bikarbonat bakımından zengin, 44 c. Sıcaklığındaki bir sudur. İçinde bulunan radyoaktif zenginlik nedeniyle, özellikle eklem ve kas hastalıklarında, sinir sisteminde, kalp-donanım sistemi hastalıklarında, kadın hastalıklarında yararlanılır.
TESİSLER
İlçe merkezinde, belediyeye ait üç kaplıca ve iki otel var. Medrese, seyran ve merkez kaplıcaları ile, birlikte haymananın termal yatak kapasitesi, günlük 2000 kişiye ulaşır. 68 yataklı cimcime kaplıca oteli ile 120 yataklı termal oteli arasında, bir fizik tedavi merkezi bulunur. Bu kaplıca merkezinde küvet, havuz banyosu, ışın ve fizik tedavi hizmetleri verilir.
CİMCİME SULTAN SÖYLENCESİ
İlçe merkezinde, Cimcime Sultan Türbesi bulunuyor. Bunun enteresan bir söylencesi var. Şöyle ki: “ çocuğu olmayan bir aile; o tarihte, Saraydan, Cimcime isimli bir kız çocuğunu evlatlık olarak alırlar.
Cimcime Sultan, gün geçtikçe büyük ve gelişir. Aile, onu kendi öz evlatları gibi bağırlarına basarlar. Ancak, bir süre sonra, bu ailenin kendi çocukları da olur. Bu yeni doğan kız çocuğu; Cimcime Sultan ile birlikte büyür, ancak, onu kıskanmaya başlar.
Zamanla: annesiyle birlikte, bu kıskançlık duygusu sonucu, Cimcime’yi evden uzaklaştırmaya karar verirler. Sonunda: baba Bizar’da, evlatlık Cimcime’nin evden uzaklaştırılmasını kabul eder.
Baba, bir gece, Cimcime’yi evden çıkarır ve bugünkü kaplıcanın sıcak suyunun kaynağının bulunduğu: sık ormanlık alana götürür. Onu, orada uyutur ve bırakır kaçar. Cimcime; bir süre sonra, korku içinde uyanır. Sıkılır ve üzülür.
Bütün vücudunu sivilceler kaplar ve kabuklu yaralar oluşur. Bu sivilce ve yaraların ağrı ve sızılarına dayanamayan Cimcime; yakınından çıkan sıcak suda yıkanmaya karar verir. Bu sıcak suda, birkaç kez yıkanınca, ağrılarının geçtiğini ve yaraların iyileştiğini görür.
Sonuçta: Cimcime sultan, yer altından çıkan bu suyun yararına ve şifasına inanır ve suyu sahiplenir. Suyu; çevresinde, herkese önermeye başlar. Bu arada: kendisini orada terk eden, babalığı, bir süre sonra merakını yenemez ve gelir Cimcime’yi görür. Cimcime’nin daha da serpilmiş ve el-yüzü, nur içinde olduğuna inanamaz.
“ Kızım, sana ne oldu ki, değişiverdin?” der. Cimcime:
“ Uyandığım zaman her tarafım ağrı ve sızılar içinde idi, şu kaynayan suda yıkandım, böyle oldum, iyileştim” der.
Daha sonra ise, ilaveten:
“ Baba, öldüğüm zaman, beni buraya gömün, bana bir türbe yaptırın, adını Cimcime Sultan koyun” der.
O gün, bugündür şifalı su: şifa kaynağı olduğu biliniyor ve birçok hastaya deva oluyor.
GAVURKALE
Haymana Dereköy Mahallesinde, kireç taşı kayalığın tepesindedir. Ankara merkeze yaklaşık 60 km uzaklıktadır.
Burada: rölyef ve çevresindeki iri yapının bir tören yolu ve rampa ile ulaşılan bir dağ tapınağı olabileceği düşünülür. Bir kraliyet mezar anıtı olabileceği de iddia edilir.
Tepede ayrıca Hitit dönemlerinde kullanıldığı düşünülen bina temelleri vardır. Bu yüzden, tepedeki yapıların (mezar veya tapınak) izole değil, bir yerleşim yeri içindedir. Bu yapıların muhtemelen rahipler için evler olduğu düşünülür.
Tepenin eteklerinde:
Babayakup deresinin bir kolu olan çok sayıda pınar var.
Tepenin dik güney yüzündeki kaya cephesi üzerinde:
Bu kabartma çok net değildir, muhtemelen bir tanrıça betimlenmiştir.
MÖ 11-13’ncü yüzyıllarda yapılmış, tahtına oturan bir tanrıça (muhtemelen “Arinna Şehri Güneş Tanrıçası”) ve ona yönelik tapınır vaziyette betimlenmiş 2 silahlı erkek figürü var. Tanrıçanın konik bir başlığı var.
Çevresinde muhtemelen yazıt da vardı ama günümüzde görülmez. Tanrıça figürü, kaya yüzeyinin daha yukarına yapıldığından, muhtemelen erozyona uğramıştır.
Bu erkekler, muhtemelen Hitit kralı ve Hava Tanrısıdır. Bunlar insan boyutlarındadır. Sivri uçla başlıkları ve kıvrık uçlu ayakkabıları var. Kemerlerinde kılıç taşıyorlar. Figürlerin şapkalarında, tanrısallığın sembolü olan boynuzlar var.
Öndeki figür: sakalsız, arkadaki figür sakallıdır. Tanrılardan birinin başlığı: hem önden hem de arkadan, üçer boynuzla bezenmiştir. Diğer tanrının başlığı ise, sadece önde üç boynuz vardır.
Doğu yamacında:
Bu kabartmalara doğru yükselen ve tören yolu olarak nitelenen bir rampa ve kabartmaların solunda, muhtemelen törenler sırasında sunuların ve tanrı figürlerinin konulması için düzenlenmiş bir kaya bankı var.
Kaya kabartmaların tam karşısında, kayalık tepe üzerindeki düzlükte;
Bu odaya ulaşmak için: tören yolundan geçilmesi gerekir.
Burada kiklopik tarzda bazalt/andezit bloklarla yapılmış olan yapının, kuzey duvarında monolit taşlarla yapılmış, içine merdivenle inilen kemerli bir yeraltı odası var. Bu yapının bir tapınak veya mezar odasından oluştuğu ve “Taş Ev” olarak nitelendirildiği düşünülür.
Ölçülere 3 x 4 metredir. Yalancı tonozla örülmüştür. Büyük oda blok taşlarla kapanmıştır. Bu tepenin içine doğru giden bir tünelin olduğunu kanıtlamaktadır.
Ankara-Eskişehir kara yolu üzerinde, rahatça görülebilecek büyüklükte bir yapı. Özel aracınız ile gidebilirsiniz ve otopark sorunu olmadan, burayı rahatça gezebilirsiniz.
Mimari Özellikleri:
133 metre yüksekliğinde ve 33 katlı bir yapı. Yalnız; 4 katında, alışveriş merkezi var. Diğer katlar; stüdyo daire şeklinde, ikamet için kullanılıyor.
Son derece lüks yapılmış. Çatıdaki anten yüksekliğini de hesaplarsak, toplam yükseklik 140 metre. Çatıdan, yazın, lazer ışık gösterileri yapılıyor.
Dış cephe ve mimari malzeme çeşidi olarak, lüks malzeme kullanılmış. Ankara’nın en pahalı yapılarından. Buraya harcanan para ile, çok daha yüksek binanın yapılabileceği söylenmekte. Şu anda, binanın pazar payının asgari 150 milyon dolar olduğu söylenmekte.
Bunları; niye söylüyorum? Çünkü, gerçekten muhteşem lüks yapılmış bir yapı. Ne düşünülerek, bu kadar lüks yapıldığını bilmiyorum. Ama; tek bir gerçek şu ki; gerek Ankara’nın ve gerekse Türkiye’nin ve de Avrupa’nın en pahalı yapısı.
2003-2004 ve 2005 yıllarında, arka arkaya üç yıl; Avrupa’nın en lüks alışveriş merkezi seçilmiş. Giriş katında kullanılan mermerli kısmın taşları, Bilecik mermeri kullanılarak yapılmış. Kulenin, dış cephe camları; Amerika’dan özel olarak üretilerek getirtilmiş.
Binanın içinde gezerken, gümüş kadar parlak yerler göreceksiniz. O gördüğünüz gümüş kadar parlayan bölgelerde, gerçekten gümüş karışımı kullanılmış ve o yüzden parlıyor.
Kapalı ve açık otopark var. Açık otopark çok büyük, yer sıkıntısı pek yok. Kapalı otoparkın ise bir özelliği var. Kullanılan güvenlik sistemi, dünyanın en iyi bilişim uzmanlarının elinden çıkmış.
Güvenlik kameraları, arabaları, otoparka girerken fişliyor, bu işaretler aracın: rengine, plakasına, ısısına, irilik ve ufaklığına, markasına ve türüne göre değişiyor. Arabanın çalınma riskinin çok az ve hatta olmadığı söyleniyor.
Yapının İçi:
Binanın içine girerken; diğer alışveriş merkezlerinde olduğu gibi; yoğun bir güvenlik önlemi var. Elektronik dedektörlerden geçiyorsunuz. Cam fanus içinde, ikili asansör var. Birçok markanın ürününü bulabileceğiniz mağazalar mevcut. Ayrıca; en alt katta; kafeteryalar ve bir süre oturabileceğiniz kahve ağırlıklı yerler var.
Bunun dışında, düzenli yapısı ile, yürüyen merdivenlerle kısa sürede yukarıya veya çıkmak istediğiniz yere çıkabiliyorsunuz. En üst katta; yoğunluğu fast-food olmak üzere yemek yerleri mevcut, ayrıca sinema da var.
Yapının önündeki Çapa’nın anlamı:
Evet; işte, Armada alışveriş merkezi bunlardan ibaret. Binaya girerken veya çıkışta, büyük bir çapa göreceksiniz.
Bunu; Ankara tarihini okudu iseniz rahatla anlayacaksınız. Hayır, okumadı iseniz, şöyle ki bu çapa; Ankara’yı ilk kuran Galat’lar, bu bölgeye gelirken bir Mısır donanmasını yenerler ve gemilerden birinin çapasını zafer anısı olarak yanlarına alırlar.
Bu bölgeye yerleştiklerinde, bu çapayı koyarlar ve yeni kurdukları şehrin adını da, çapanın o dildeki ismi olan “Ankyra” koyarlar. Çapanın anlamı işte bu.