“Hürriyet Gazetesi”: Türkiye’nin en iyi gazetelerinin başında gelmektedir. Bunun sebebi: “Hürriyet Gazetesi”nin, daima güzeli, iyiyi ve kaliteliyi haberleştirmesidir.
Bugün; yani 14 Ocak 2013 tarihinde: Hürriyet Gazetesinin, tüm ülkeye dağıtılan ve gezginler tarafından yoğun olarak okunan “Seyahat” ekinde, Sayın Esra ERDOĞAN’ın; benimle yaptığı raportaj yayınlandı.
Ben; özel veya kamu kurumundan herhangi bir maddi katkı beklemeden; gezdiğim ve gördüğüm yerlerde: turistik anlamda yaşadığım güzellikleri; yaklaşık 2 yıllık bir süreçte, bu satırlar aracılığı ile sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Gidip görmeyi arzuladığınız yerlere yapacağınız gezilerinizde sizlere yardımcı olmaya bir nebze olsun katkı sağlamak için: saatlerce ve bazen günlerce yazılar yazıyorum.
Bunun tek karşılığı: sizlerden gelen destekleyici yorumlardır. Özellikle: siteye girenlerin belki dikkatini çekecektir; Sayın Eda hanım tarafından, 14 Ocak 2013 tarihinde bırakılan bir yorum, sitenin tüm amacını birkaç kelime ile açıklamaktadır. “Sharm’da yaşıyorum, Mısır’ı da epeyce gezdim ama gerisi için bunu al bu notlarla gez gerçekten çok iyi hazırlanmış”
Evet, ben uzun süredir, bu tür övgü dolu birçok yorum aldım. Ama: Sayın Esra Erdoğan’ın raportajı, gerçekten benim kişisel bilgiler bazında sizlere ve hatta yüzbinlerce okura ulaşmamı sağlaması açısından çok anlamlı.
Gerek sizlere ve gerekse bu raportajın yapılması ve yayınlanmasında katkısı bulunan Sayın Esra ERDOĞAN’a ve katkıda bulunan diğer görevlilere sonsuz teşekkürler.
Alışveriş merkezlerinde güvenlik: Kapıdan girerken, kendiniz bir metal dedektörü olan kapıdan geçiyorsunuz. Yanınızda bulunan çantalarınız ise, yine bu dedektör gibi göre yapan bir cihazdan geçiriliyor ve içindeki eşyalarınız kontrol ediliyor.
Bu durum: elbette, çoğu mantıklı insanı mutlu ediyor. Sonuçta: alışveriş merkezinde bulunduğunuz süre içinde, kendinizi güvende hissediyorsunuz. Düşündüğünüzde, içeriye, herhangi bir tehlikeli maddenin ( sanırım bomba, silah gibi) girmesinin engellendiğini düşünüyorsunuz. Rahatça geziyorsunuz.
Evet, rahatça geziyorsunuz.
Amaaaaa, bazen de, daha giriş kapısında rahatınız kaçıyor. Sözüm ona bu kapı: her ne kadar üzerinizde pırıl pırıl giysiler olsa da, üzerinizde bulunan masum bir cep telefonu ve birkaç anahtarı; kapının dışındaki yere koysanız da, bir bakıyorsunuz, yine “ÖTÜYOR” ve başlıyor sinir harbi. Görevli hemen yerinden fırlıyor, “ÇIKIN VE TEKRAR GEÇİN”
Özellikle: giriş-çıkışın yoğun olduğu bir saatte: düşünün lütfen, potansiyel bir tehditsiniz, çünki, siz geçerken “KAPI ALARMI ÖTTÜ”. Herkes dönüp, kim bu gibisinden bir bakış atıyor size.
Daha sonra: kapıdan tekrar geçiyorsunuz, ama bu arada; yine kapıdan geçerken: kapının alarmının öterek sinyal verdiği bir kısım güzel bayan, hızla uzaklaşıyor, çünkü görevlinin kendilerini uyarmasını dinlemeye hiç ama hiç niyetleri yok. Bu durumda: elbette, şu soruyu görevliye sorma hakkına sahip oluyorsunuz. “ BENİN TİPİMİ Mİ BEĞENMEDİNİZ DE DURDURDUNUZ, BAYANLARI DURDURMUYORSUNUZ?”
Peki, bu sorunuza alabileceğiniz cevap nedir:
“ BEN GÖREVİMİ YAPIYORUM”, hemen sorun “GÖREVİNİZ NEDİR”, cevap “BEN GÖREVİMİ YAPIYORUM”
Anlıyorsunuz ki, görevli arkadaş, orada beklemekten sıkılmış, aksiyon arıyor. Ama: ben bu aksiyonun ortağı olmak istemiyorum onu bilmiyor.
Evet: değerli okurlar, bu kapıların çeşitli ayar düzeyleri var. Eğer, bunları ayarlarsanız: üzerinizde bir toplu iğne bulunsa dahi öter ve siz o kapıdan ötmeden, asla içeri giremezsiniz. Çünkü, üzerinizde mutlaka metal bir obje bulunur. (örneğin kemer) Hani uçaklara binerken kemerleri çıkartıyorlar ya, yakında alışveriş merkezlerine girerken de, bir kısım işgüzar görevlinin “SİZİ DEFALARCA, KAPIDAN GİRİŞ YAPTIRIP, ALARM ÖTERSE ÜZERİNİZDEKİ KEMERİ DAHİ ÇIKARTMAYA KARKARSA” lütfen şaşmayın.
Ayrıca: bu kapıların altından, paldır-küldür geçmeyin. Öğrendiğime göre: özellikle kalp rahatsızlıkları olanlara, üzerinde herhangi bir sağlık sorunu nedeniyle pil taşıyanlara: muhteşem zararlı etkileri söz konusu imiş. Tabii, bu arada aldığınız radyasyon oranını, yazının en üstünde yazdığım nedenle, hoş görüyorsunuz. (hangi kendinizi güvende hissediyorsunuz ya)
En iyisi:
Alışveriş merkezlerinde güvenlik; Alışveriş merkezi kapısındaki görevlileri uyaralım, fiziksel kontrol yanında, gözlem yaparak emniyet önlemleri almayı öğrensinler. Ama, bu önlemleri alırken de, lütfen insanları, ziyaretçileri rahatsız ve tedirgin etmesinler, güvenlik önlemi adı altında, insanları tedirgin etmesinler. Umarım, alışveriş merkezi yönetimleri de sizin gibi bu satırları okur da, duyarlılık gösterir, ilgilileri olumlu yönde uyarır.
Bu arada: bu anlattığım olay nerde oldu derseniz: ben Ankara-Çankaya-365 Alışveriş Merkezi girişinde yaşadım. Ya siz?
Son günlerde: sinemalarda oynayan bir film (2012 Dünyanın Sonu) insanlarda, Maya uygarlığına karşı bir merak oluşmasına neden oldu. Mayalar kimlerdir, Nedir, gerçekten 2012 yılında dünyanın sonu mu gelecek, işte bu sorularınızın yanıtları burada. Kısaca; Mayaların kim oldukları, yaşam biçimleri ve tarihi süreçteki; gerek astronomi ve gerekse kurdukları uygarlık, sırları, kehanetleri ve bu kehanetlerinin doğruluk dereceleri.
MAYA UYGARLIĞI:
Maya tarihi: bir dizi: saldırı, savaş, ihanet ve ayaklanma, kısaca insanca bir tarihtir. Uygarlık: MÖ.600 yılında yükselişe geçmiş ve MS.3. yüzyılda, altın çağını yaşamıştır.
Mayalarda, kent devletleri var. Egemenlik için savaşan: Xiu ve İtza soyları var. Büyük kent: Chichen İtza; muhteşem görkemli bir kent. Burayı, diğer kentlerle karşılaştırınca: burada sanki bir yabancı etkisi ortaya koyan; göz kamaştırıcı yapılar görülüyor. Yabancı etkisi? (Bir kısım araştırmacı tarafından, bu yabancıların uzaydan geldiği düşünülmektedir)
Mayapan, Chicken-İtza ve Uxmal arasında; kentler birliği kurulmuş. Ama: ihanet, bu birliği parçalamış. Chichen-İtza orduları; Mayapan’a karşı toplanır. Ancak: Mayapan (birliğin başkenti) hükümdarı: Hunac Ceel; çevredeki Toltek’lerden ücretli asker toplar. Oluşturulan ordu: Chicken-İtza’yı ele geçirir. Prensler rehine alınır. Böylece: kentler birliğinin gücü kırılır.
1441 yılında: Uxmal’daki Xiu sülalesinin önderliğinde; zulüm altındakiler ayaklanır. Mayapan şehri ele geçirilir. Böylece: Maya devleti yıkılır. Xiu’lar: “Mani” kentini kurarlar. İspanyollar, bölgeye geldiğinde, bu kent, çok kolay bir av olmuştur.
Evet, Mayalar her ne kadar günümüzde kişisel yaşamlarını sürdürseler de, devlet düzeyinde varlıklarını sürdürememişlerdir. 1697 yılında başlayan İspanyol işgali sonucu: İtza Mayalarının başkenti Tayasal ve Guetamaladaki Kowoj Mayalarının başkenti Zacpetenin yerle-bir edilmesiyle tamamlanmıştır. Son Maya devleti ise, 1901 yılında, Meksika tarafından, başkentleri Chan Santa Cruz’in işgal edilmesiyle son bulmuştur. Evet, biraz öncede söylediğim gibi, günümüzde burada insanlar yaşıyor ama devlet düzeyinde değil. Bölgede hüküm süren devletlerin, bünyesinde yaşayan topluluklar bunlar.
Halen: Meksika’nın güneydoğusunda, Honduras, El Salvador ve Guetamala’ya kadar uzanan bölgede yaşamaktadırlar ve Maya dillerinden bazıları halen konuşulmaktadır. Sayıları: hemen hemen bir milyonu bulur. Vücut yapıları değişmemiştir. Yaşayışları da, yalnız giyimlerindeki ufak tefek değişiklikler dışında, olduğu gibi kalmıştır.
Ancak:
Eski dünya kültürlerine ait onları incelemek için birçok dayanak noktası bulunmasına rağmen; Mayalar için böyle bir şey söz konusu değil. Birçok şeyler yitip gitmiştir. Çünkü: Amerikan kültürleri (Mayalar ve Aztekler, İknalar gibi diğerleri)ne ait yazılar ve resimler; atlı ve kılıçlı İspanyolların ardından gelen papazlar tarafından; odun yığınları üzerine atılarak alev alev yakılmıştır.
Meksiko’nun ilk başpiskoposu Don Juan de Zumarrage: dev bir otodafe’de eline geçebilen bütün yazmaları yakmıştır. Piskoposlar ve papazlarda onun yolundan gitmişlerdir. Konquistadorlar öncesi dönemin Mayalarından, bize kalan belgeler nelerdir? Bunlar, yalnızca üç yazma kitaptır. Günümüzde: bu kitaplarda kullanılan dilin, çok küçük bir bölümü çözülmüş olmasına rağmen: muhteşem bilgiler elde edilmiştir.
Kitaplardan biri: Almanya-Dresten’de, biri Fransa-Paris’te ve üçüncü kitabın iki parçası: İspanya’da ayrı ayrı yerlerdedir. “Dodex Dresdensis” (en eski) “Codex Peresianus”, “Troano”ve “Cortesianus” yazmaları. Bu kitaplar: Yucatan’ın ayrı ayrı yerlerinde bulundu ve geçen yüzyılda “Chilam Balam’ın Kitapları” olarak tarih sahnesinde yerlerini aldılar. Bunlar: Konquistador’lardan önce yazılmışlarda, ancak renkliydiler. Siyasal serüvenlerle doluydular. Orijinal maya belgelerine dayanıyorlardı.
En önemli yazma:
1860 yılına doğru; Chumayel’de bulundu. Piskopos ve tarihçi Crescencio Carillo Ancona’ya verildi. Piskopos ölünde, yazma: Madrit’te Capeda kitaplığına geçti. Oradan da: 1916 yılında kayboldu ve izi bile bulunamadı. Ama: yalnızca kitap kayboldu. Bu tuhaf ve ender yapıtın: kaybolmadan önce çekilen ve Amerika-Philadelphia Üniversitesinde bulunan fotoğrafları elde kaldı. Kitap: İspanyol etkisiyle, Latin harfleriyle ve Maya dilinde yazılmıştı. Ama: Maya papazları: Latin harflerinde; gerekli aralıklara ve noktalama işaretlerine dikkat etmemişlerdi. Bazı sözcükler: rastgele parçalanmış ve bazıları da tersine, ne başlangıçları ve ne de sonları belli edilmeden kocaman sözcükler halinde birleştirilmişlerdi.
İspanyolcada verilemeyen bazı Maya sesleri de, Latin harfleriyle birleştirilerek verilmişti ki, bunların nasıl söyleneceği, günümüze kadar belirlenememiştir. Bu yüzden: halen yalnızca fotoğrafları elde bulunan bu kitabın: çözümü sağlanamamıştır.
Sonuç olarak: Mayalar ile ilgili elde yeteri kadar malzeme bulunmamaktadır.
MAYA YAŞAMI
Mayalarda: egemen sınıf (soylular ve papazlar) kentlerde otururlardı. Bütün iktidar: aynı zamanda bütün kültür, düşünce yaşamı ve incelmiş yaşama biçimi hep kentlerdeydi. Ama, bütün bu kentler: köylüsüz, köyün ürünleri olmadan, bizde buğday, Ortam Amerika uluslarında “İndian Corn” yani “mısır” olan ana ürün olmadan yaşayamazdı.
Mısır: kentleri ve egemen sınıfları beslerdi. Kültür, ona dayanarak ve onunla yaşardı. Kentlere ilk yeri açan da: mısırdı. Çünkü: kentler, ormanların daha önce mısır yetiştirmek için yakılmış yerlerinde kurulmuştu.
Fakat: Mayaların toplumsal düzeni: tanınan diğer tüm ötekilerden, çok daha sert farkları, içinde topluyordu. Maya kenti: kentte yaşayan halk arasındaki farklılıkları: çok açık olarak ortaya koyar. Çoğu zaman: bir tepenin üzerinde: tapınaklar ile, papaz sınıfının ve soyluların sarayları yükselirdi. Bunlar: bir kale karakterini taşıyan, kapalı alanlar oluştururlardı. Bu taştan kentin çevresini ise: sıradan halkın: yaprak ve ağaçtan kulübeleri sarardı. İkisinin ortası yoktu. Maya ulusu: çok küçük sayıda efendilerle, dev bir ezilenler kitlesine bölünmüştü.
Bu iki sınıf arasındaki uçurum: çok büyüktü.
Soylular sınıfı: tamamen kendi içine kapalı idi. Bütün ulus: bu soylular sınıfı için çalışırdı. Köylü: ürününün üçte birini bu soylulara verir, ikinci üçte birini din adamlarına verir ve yalnızca üçte birini kendisi kullanırdı. Ekme ile ürün kaldırma dönemleri arasında ise: yapı işlerinde kölelerle birlikte çalışırdı. Arabasız ve hayvansız olarak: taş blokları taşınır, demirsiz, bakırsız ve tunçsuz, yalnızca taş aletlerle olağanüstü heykeller ve kabartmalar yontulurdu. Maya işçilerinin başardıkları bu işler: belki de Mısır piramitlerinden daha üstündü.
Evet: bu şekildeki ezici bir düzen: bir yıl civarında sürmüş ve çöküşün tohumları bu nedenle atılmıştı. Maya bilginlerinin keskin zekaları: gittikçe, bütünüyle yıldızlara yöneldi ve gücünü sağlayan tek şeye: tarlalara bakmayı unuttu. Yardımcı araçlar bulmayı unuttu. Bilim ve sanat alanında, bu denli ileri giden bir ulusun, aynı zamanda basit bir aleti (sabanı) bulamamış olması, ancak Maya ulusunun akıl almaz gururu ile açıklanabilir.
Mayalar her ne kadar, becerikli değil iseler de; tarım yaparlardı. Ancak: hayvancılık kültürleri gelişmemiştir. Maya kültürü: evcil ve yük hayvanı olmayan, arabayı da kullanmayan tek kültürdü.
Saban bilinmediğinden: Mayalarda tarım şu şekilde yapılırdı. Mayalar: bir orman kesiminde, tüm ağaçları devirirler, bunlar kuruyunca, yağmur mevsiminden az önce tutuştururlardı. Yağmur zamanı geçer geçmez, uzun sivri kazıklarla toprağı delerler, her deliğe tohum olarak, birçok mısır tanesi koyarlardı. Tarlanın ürünü toplanınca: çiftçiler, ikinci bir orman kesimine geçerlerdi. Hiç gübre verilmediğinden, her hasattan sonra, tarla, yeniden ürün vermek için uzun zaman dinlendirilmeliydi.
İşte, bunlar,
Mayaların sapasağlam kentleri bırakmalarının en mantıklı nedenlerindendir.
Tarlaların verimi tükeniyordu. Bir tarlaya verilmesi gereken dinlenme zamanı: gittikçe uzuyordu. Bunun sonucu olarak: Maya köylüsü, ormanın gittikçe daha uzak bölümlerini yakarak, tarla açmak zorunda kalıyordu. Bu yüzden: beslemek zorunda bulunduğu kentten, gittikçe uzaklaşıyordu. Sonunda ise: onunla kent arasında, yanık ve tükenmiş bir step oluşuyordu. Sonunda: kentler arasında, yalnız kuru savanlar kalınca, kıtlık, bu ulusu göçe zorladı.
Kentler ve yozlaşmış tarlalarını bıraktılar, yollara düştüler. Kuzeyde: yeni devlet doğarken, orman yavaş yavaş boş tapınak ve saraylara sokuldu. Boş tarlalar, yeniden orman ile kapanmaya başladı. İşte, boşaltılmış kentlerin gizemi budur.
Yük hayvansız ve arabasız olarak, ormanda, üst üste yığılan ve taş aletlerle, taştan yontulan bu Maya yapıtlarında: bir tarihle ilgisi olmayan hiçbir şey yoktu. Yani: her kabartmanın, her süsün, her bir hayvan frizi veya heykelin: bir tarihle ilgisi vardı.
Mayaların her binası: taş olmuş bir takvimdi. Hiçbir düzen rasgele değildi. Buradaki estetik: matematiğe boyun eğmişti. O zamana dek: korkunç taş yüzlerin, görünüşte anlamsız tekrarlanışı yada birdenbire kesilişlerine herhangi bir anlam verilememişti. Ama; şimdi, bunların: bir sayısın ya da takvim ayarlamasını dile getirdiği öğrenildi.
Copan’daki hiyeroglif merdivenin korkuluk süsleri: 15 kez yineleniyordu. Merdivenin kendisi: 75 basamaktı. Bununla (korkuluk süsleriyle) : dönemlerin sonundaki, ek günler verilmek isteniyordu. (5 kere 15) Yani: bu şekilde, takvime göre düzenlenmiş bir mimarlık ve sanatın; dünyada, başkaca örneği yok.
MAYALARIN TAKVİMİ
Mayaların takvimi: dünyanın en iyi takvimi idi. Bildiğimiz bütün takvimlerden başka türlü kurulmuştu. Ama: yine de, daha açık ve netti.
Aslında Mayaların 2 takvimi vardı.
TZOLKİN
Buna kutsal yıllık deniliyordu. Ayin takvimi, büyülü takvim olarak da söz edilir. Bunun yapısı şöyledir: önce 20 gün işaretli bir düzen var. Bunlar: 1’den 13’e kadar sayılarla: 26 günlük bir dönemi veriyor.
Bu takvim: 260 gündün oluşuyordu. ( 20 günlük, 13 adet ay)
HAAB
Bu güneş takvimiydi. Mayalar, güneş yılını: 365.2420 gün olarak belirlemişlerdi. Modern astronomiye göre ise, güneş yılı: 365.2422 gündür. Yani: dakika ve saniye gibi zaman ölçülerinden yoksun olarak yapılan hesaplama sonunda: yalnızca 17 saniyelik bir fark ortaya çıkmıştır. Bu takvim: 20 günlük, 18 aydan oluşuyordu.
Bunda: 18 ay işaretlenmiş bir sıra var. Bunlardan her biri: 20 günlük dönemi gösterir. Bunların arkasından gelen bir işaret: 5 günlük dönemi gösterir. Böylece, dönem tamamlanır. Bu: 365 günlük maya yılıdır. (18 ay x 20 gün = 360 gün ve 5 günlük bir ilave, toplam: 365 gün) Yani: 1 yılda: 15 ay var ve her ay 20 gün çekiyor, ama: 5 günlük bir ilave var.) Bu: 365 günlük Maya yılına:” Haab” ismi verilmişti.
Başka bir dönem hesaplama yöntemi daha var. Bu dönem: 18980 günü yada her biri 365 günlük 52 yılı içine alır. (365 gün x 52 yıl ) Bunun: Mayaların yaşamında büyük önemi var. Bu yönteme: “Calender-round” deniliyor.
Bir başka yöntem:
“Long-Count”. Bu: bir tarih başlangıcı ile ilgilidir. Bu tarih başlangıcı: işlev bakımından, İsa’nın doğumu tarih başlangıcı gibi bir şeydir. Ancak: yalnızca, işlev bakımından buna benzer. Bu hesaplama yöntemi: bir hayli karışıktır. O yüzden ayrıntıya girmek istemiyorum.
Evet, Mayalar: dünyadaki bütün öteki takvimlerden üstün bir doğruluk derecesi elde etmişlerdir. Bugün kullandığımız takvim; kendisinden öncekilerin düzeltilmiş şeklidir. Ama: Mayaların böyle bir şansı yoktu. Onlar, tamamen yoktan bir takvim oluşturdular.
Ancak: dünyanın en kusursuz takvimini oluşturan Maya ulusu, aynı zamanda, bu takvimin kölesi oldu.
Her yapı: doğum tarihini alnında taşır. Çünkü: ay, gün ve dönem tarihlerini gösteren, korkunç sayı suratları: bütün tapınakların cephelerinde ve merdiven korkuluklarında bulunuyor.
Mayalar,
Büyük yapılarını, kendilerine gerekli olduğu için yapmadılar. Takvim, kendilerine buyurduğu için yaptılar. Yani: her 5,10 yada 20 yılda: üzerine doğum tarihini yazdıkları yeni bir yapı kurdular. Bunu: yüzlerce yıl, tam ve kesin bir düzenle yaptılar. Binalara oyulmuş tarihler, bunu kanıtlamaktadır. Bu düzeni: yalnız, büyük bir felaket ya da göç bozabilirdi.
Evet: MS.610 yıllarında: bir ulus: kentlerde oturan bir ulus yerinden kalkıyor: sağlam evlerini, caddelerini, alanlarını, tapınaklarını, saraylarını bırakıyor ve ta uzağa, yabancı Kuzeye göçüyor. Kentler bomboştur. Orman caddeleri, yabani otlar merdivenleri ve eşikleri sarar. Ormanın tohumları taş aralarına düşer, bir daha hiçbir insan ayağı bu kaldırım taşlarına basmaz, piramitlerin basamaklarından yukarıya çıkmaz.
Bu olay ortaya çıkınca: bir sürü tez birbirini kovaladı. En doğal açıklama: yabancı saldırganların, Mayaları kovmuş olmasıydı. Ama bu saldırganlar kimler olabilirdi? Ama: Mayalar gelişmelerinin en yüksek noktasına varmışlardı ve onların savaş gücüne yaklaşabilen hiçbir ulus ta yoktu. Ama, bu açıklama yetersizdir. Çünkü: bırakılan kentlerde, yabancıların buraları ele geçirdiğine dair hiçbir iz bulunmamaktadır.
Bir doğa afetimi bu göçe neden olmuştu? Hayır, çünkü bu konuda herhangi bir iz yoktu. Belki de korkunç bir salgın çıkmıştı. Ancak: böyle bir şey olsa, ulusun çok azı sağ kalmış olmalıydı. Tersine: Chichen İtza gibi yeni kentleri kuran ulus güçlü idi.
Maya efsanelerine göre:
Uxmal kentinin: ıslık çalan taşlarının kendiliğinden, yerinden kalkmasını sağlayan, yok olmuş bir cüce ırk tarafından kurulduğuna inanılır. Uxmal’de, yemeği bile yarıda bırakıp yok olmuş bir halka ait, yarısı yenmiş yemek tabakları halen durmaktadır. Kimden ya da neden kaçtılar, bilinmiyor. Kentler: her şeyi ile öylece bırakılmış ve terkedilmiş, yeni Maya İmparatorluğu, bulundukları bölgeden 400 metre daha kuzeyde ve daha elverişsiz bir bölgede yeniden oluşturulmuştur.
Sonuçta: bu büyük göçü açıklayabilecek tek bir açıklama kaldı. Bu açıklama şudur. Dünyanın bütün yüksek kültürleri arasında, yalnız Mayaların ki sabansız tek kültürdür. Yani: büyük göç’ün en büyük nedeni: ekilebilecek tarım alanları ile ilgilidir. Yine de, bu bir varsayım, gerçek nedenler gizemini koruyor.
MAYALARDA ASTRONOMİ
Mayalar: “Venüs yılını”, daha o zamanlar hesaplamışlardı. Onlar, bunu 584 olarak hesaplamışlardı. Günümüzde tespit edilen Venüs yılı: 583 gündür. Mayalar: Venüs’e; bilinmeyen bir nedenden dolayı, Güneş’ten bile daha fazla önem vermişlerdir. Mayaların Venüs yılı periyodu: Dresden el yazmasında görülmektedir. Kimileri: Mayaların Venüs’e bu kadar önem vermelerinin sebebinin: Venüs’ten ziyaretçilerinin gelmiş olabileceğine bağlamaktadırlar.
Venüs yılının hesabı: Dresdendeki yazmada görülmektedir.
MAYALARIN GİZEMİ
Mayalar: tekerlek gibi araçlar olmaksızın devasa binalar inşa ettiler. Gerek bu binalar ve gerekse diğer taş yapıtlarda; metal araç kullanmadan, muhteşem güzellikler ortaya çıkardılar. Metal araç bilmedikleri ve kullanmadıkları ileri sürülse de, günümüzdeki bilimsel arkeoloji metal herhangi bir araç, alet kullanmadan, bu tür şaheserleri ortaya çıkarmalarının mümkün olmadığını ve kullandıkları metal alet ve cihazların, bölgenin çok aşırı nemli olması nedeniyle, zaman içinde oksitlenerek ortadan yok olduğunu iddia etmektedirler.
Gerek mimari bakımdan ve gerekse olağanüstü matematik, takvim ve astronomi bilgileri bakımından, gizemli bir uygarlık olarak görülmektedirler.
Araştırmacılar, Mayaların bu olağanüstü özelliklerini: battıkları ileri sürülen efsanevi kıtalardan gelmiş olmalarına ve uzaylılarla temas kurmuş olmalarına bağlıyorlar.
Mayalarla ilgili bir başka gizem de, maya kazılarında ortaya çıkan: kristal kafataslarıdır. Bunlar: Yucatan şehrinde bulunmuşlardır ve dünyada eşi benzeri yoktur.
MS.7.yüzyılda, Palenque’de: uzun boylu kral Pacal’ın cesedi, bir lahte kondu ve yakınına bir piramit inşa edildi. Bu lahiti kaplayan döşeme ilginçtir.
Çünkü: bu döşemeye yatay bakıldığında: bir uzay aracına kumanda eder pozisyonda oturmuş ve bir astronota benzer görüntü bulunmaktadır. Ancak: şekle dikey olarak bakıldığında: burada, yalnızca Maya “Yaşam Ağacı” sembolünün bulunduğu ve kral Pacal’ın, yaşam ağacının üzerine oturmuş olduğu görülmektedir. Arkeologlar: şekle dikey bakılmasından yanadırlar.
MAYALARIN KEHANETLERİ
DÜNYANIN SONU KEHANETİ
Mayalar, kriptoyu andıran tabletlerinde: dünyanın son çağına gireceğini, ancak bunun büyük bir tufandan sonra olacağını yazmışlar. Mayalara göre: dünya, bugüne kadar, 4 çağdan geçti. Her çağın sonunda, büyük yıkım yaşandı. Mayaların oluşturduğu takvime bakılınca: dünyanın yaşayacağı “tufan” net olarak bellidir. Mayaların takvimine göre: dünya: 1.872.000.000 günde bir çağ değiştiriyor. Bu hesaba göre, dünyanın; beşinci değişimi, bu yüzyılda yaşanacak. Yani: büyük bir tufan olacak, dünyanın dördüncü çağı bitecek ve 21. yüzyılda, dünyanın beşinci çağı başlayacak.
Mayalara göre: 22 Aralık 2012 tarihi: dünya için çok önemli. Çünkü: bu tarihte, içinde yaşadığımız çağ bitecek ve yeni bir çağ başlayacaktır. Eski çağın bitmesi, büyük bir tufan ile olacak. Evet: aklınıza geldiği üzere, küresel ısınma ve iklimsel değişikliklerin, günümüzde nasıl etken olduğunu belli. Evet: dünyanın bu fiziksel değişiminin temelinde: kutupsal kayma söz konusu. Yani: kutupların manyetik alanları değişecek ve buna bağlı olarak, dünyadaki iklimler farklılaşacak. Daha açık ifadeyle: kutuplar yer ve açı değiştirdiklerinde, buradaki buzullar eriyecek ve dünyada bir tufan gündeme gelecek.
Mayalara göre: daha önce yaşanan 4 çağ, tıpkı bu şekilde sona erdi.
Günümüzde: Mayalar tarafından kehanette bulunulan bu hususlar gerçekleşiyor. Dünyanın manyetik alanları: belirli periyotlarla değişiyor. Bu durum: bilimsel çevreler tarafından kabul edilmiştir. Günümüzde: dünyanın manyetik alanında, büyük bir değişim gözleniyor. Çünkü: güneşte değişimler oluyor. İlginç olan ise: Mayaların yüzlerce yıl önce, bunu biliyor olmaları. Bunun yanında ilginç olan : Mayalar, gelecekte tüm insanlığı etkileyecek trajediyi, bizlere şifreli de olsa duyurmuş olmaları. Bu şifreye göre: dünya için 2012 yılı çok önemli.
MAYALARIN TUTAN KEHANETLERİ
Günümüze kadar, dünya 4 kez kutup değişimi yaşamıştır. Bu durum: bilimsel çevrelerce ispatlanmıştır. Ancak: Mayalar, bu gerçeği yüzyıllar önce fark etmişlerdir. Bu başlı başına bir olaydır.
DÜNYA YOK MU OLACAK
Mayalar, her ne kadar 2012 yılını dünyanın sonu olarak belirtseler de; bu durum, dünyanın tamamen yok olması demek değil. Daha çok fiziksel bir değişim. Mayalar: 2012 yılındaki değişimde, insanlığın yeniden yukarı çıkışı yaşayacağı bir çağın başlayacağını belirtiyorlar. Hatta; çeşitli dinler, bunu “Altın çağ” olarak tanımlıyorlar.
BU DURUM NEREDE YAZILI
Maya kenti Palanque’deki Yazıt Tapınağında bir mezar taşı bulunur. Bu mezar taşının üzerinde: simetrik resimler bulunmaktadır. Kapağın üzerindeki şerit motifleri: simetrik olarak yan yana getirildiğinde: jaguar ve bunun üzerinde yarasa sembolü ortaya çıkıyor.
Mayaların mitolojik yazıtlarında: jaguar: beşinci çağı, yani bizim çağımızı temsil eder. Yarasa ise: ölümü temsil eder. Mezar kapağının üzerinde: açık şekilde görülen Güneş Haçının üzerindeki ilikler; güneşin manyetik iliklerini temsil eder. Bu da, Mayaların gizli mesajıdır. Yaşanacak trajedinin nedeni, güneşte meydana gelecek olan manyetik değişimlerdir.
MAYALARIN TARİHİ ÇALIŞMALARI
Mayalar: dünya insanlığının çok uzun zaman boyunca var olduğuna ve Tufan gibi yıkım dönemlerine inanırlar. Takvim yanında: uzun hesap denilen ve oldukça uzun dönemleri içeren, şaşırtıcı bir zaman hesabı sistemi kullanmışlardır. Bu sistemin başlangıç noktası, tam olarak; MÖ.3113 yılının 12 Ağustos günüdür.
Bu tarih: araştırmacılar tarafından, ilahların doğum tarihidir. Tarihler ile süreler: ay, güneş ya da Venüs yılı ile değil, tekrarlanan bu uzun dönemlerin katlarıyla ifade ediliyordu. Yani: bu tarih: 0 noktası olarak tespit edilmişti. Ve buna göre çağın bitim tarihi: 21 Aralık 2012 tarihine denk geliyordu.
Bu sistemde: 7200 güne 1 katun, 144.000 güne 1 baktun, 2880000 güne 1 pictun deniliyordu. En uzun periyot olan alatun ise: 23.040.000.000 günü (yaklaşık 63 milyon yılı) kapsıyordu.
MAYA RAHİPLERİNE GÖRE
1.872.000.000 sayısı büyük önem taşıyor. Çünkü, dünyanın döngüsü, bu sayıya ulaştığında, dünya büyük bir yıkım yaşayacak. Maya takviminin başlangıcı olan: MÖ. 12 Ağustos 3113 tarihinin üzerine, bu rakam eklendiğinde, MS. 21 Aralık 2012 tarihi ortaya çıkıyor.
BU OLAYIN SONUNDA NE OLACAK
Amerika’nın doğu ve batı sahilleri boyunca uzanan geniş bir alan “Atlantis” gibi suların altında yok olacak. Aynı zamanda, Avrupa’nın birçok sahil şeridi de, bundan büyük ölçüde etkilenecek.
Beklenen diğer bir değişiklik ise: iklimler üzerinde olacak. Kutuplar yer değiştirecek ve böylece iklimsel değişimler yaşanacak.
MAYA TAKVİMİNİN GÜNÜMÜZE UYARLAMASINDAKİ PROBLEM
Araştırmalara göre: Maya yapıtlarını zaman bakımından gruplaştırmak, grupları kronolojik olarak sıralamak, guruptan guruba etkileri ve değişimleri tanımlamak mümkündü. Ancak: bunlar, yalnızca Maya tarihi içinde mümkündü. Yani: Maya tarihi ile ilgili tüm bilgiler tamam, ancak bu bilgilerin, dünya tarihi içindeki yeri ve zamanı belirlenemiyor.
Örnek vermek gerekirse: Diyelim ki: İngiltere’nin tarih boyunca Avrupa ile hiçbir ilişkisi olmadı. Kendi zaman hesabında, tarihini İsa’nın doğumuna göre değil, bizim bilmediğimiz bir zaman dilimine göre başlattı. Bütün tarihini de, bu kendi ve bizim bilmediğimiz zaman dilimine göre kaydetti.
Avrupa kıtası tarihçileri, günün birinde: İngiltere’ye geldiler. Bütün İngiltere tarihini (Aslan Yürekli Richard’dan, Kraliçe Viktorya kadar) onların belirledikleri tarihe göre öğrendiler, ancak onlar tarafından belirlenen bu tarihi sürecin başlangıcı bilinmediğinden; Aslan Yürekli Richand’mı, yoksa Almanya’da Bismark mı daha önce yaşamış, bunu belirlemek mümkün değil?
Yani: kusursuz Maya takvimini, günümüzde kullanılan takvimin neresine yerleştireceğiz, bu sorunlu.
Araştırmalarda: araştırmacılar: Copan’daki binaların, Quirigua’dakilerden kaç yıl daha eski olduğunu söyleyebiliyorlardı. Ama: her iki kentin, Avrupa hesabına göre; hangi yüzyılda yapılmış olduklarını bulamıyorlardı.
TURİSTİK GEZİNTİ. CHİCHEN İTZA KENTİ
Her yerden çok: Chichen İtza isimli başkentte kazı yapılmıştır. Bütün yıkıntı, ormandan temizlenmiştir. Açık bir alanda, sapasağlam durur.
Turistler, bir zamanlar, ancak “mechete” ile yol açılabilen buraya, bugün, otobüs ve otomobiller ile gelirler. Piramide giden merdivenin başladığı, direkli revakı görürler.
Rasathane denilen yeri, pencereleri, bakışı hep belirli birer yıldıza doğru hizalayacak gibi açılmış olan yuvarlak binayı izlerler.
En büyüğü, yaklaşık 160 metre boyunda ve 40 metre eninde olan, o büyük, top oyunu alanlarını gezerler. Buralarda: Mayalar “Jeunesse doree”si, yani basketbola benzer bir oyun oynarlardı.
Turistler: sonunda, “Castillo” nun en büyük piramidinin karşısına gelirler. 9 yüksek sahanlığa bölünmüş merdiven: Kukulkan “Tüylü Yılan” için yapılmış tapınağa ulaşır.
Gözleri: korkunç yüzlere, dehşet verici yılan başlarına, tanrı suratlarına ve bağıran jaguarlara dalar. Burada: her işaret, her resim, her heykel; astronomiye değin, bir sayı ile ilişkilidir. Bir yılan başının kaşları üzerindeki iki haç; tanrı Kukulkan’ın kulağındaki bir jaguar pençesi, bir kapının şekli, ip düğümlerinin sayısı, hep yinelenen merdiven motifleri: bunların hepsi, sayı ve zamanı dile getirir. Ancak: tarihte başka hiçbir yerde, sayı ve tarihler, bu denli korkunç bir anlatımla birleşmemişlerdir.
Savaşçılar Tapınağının önünde: yılan direklerinden iki tanesi durur. Boynuzlu kafa, yere yapışmıştır. Ağız: alabildiğine açıktır. Vücut: önce arkaya doğru bükülür ve sonra yukarı çıkar. Bu yılanlar: bir zamanlar, kuyruklarıyla tapınağın damına destek olurlardı.
KUKUUL KAAN PİRAMİDİ
Chicken İtza şehrinde bulunuyor.
Mayalar: bu piramidi; astronomi ve matematik bilgilerini ortaya koymak istercesine inşa etmişler.
Örneğin: piramidin, dört cephesinin her birinde: 91 basamak var. Yani: dört cephesindeki toplam basamak sayısı: 364.
En tepedeki düzlüğü de, bu basamak sayılarına eklersek: 365 rakamı ortaya çıkıyor. Yani: bir yıl içindeki gün sayısı.
Piramidin yönlendirme ve inşa tekniği sayesinde: ilkbahar ve sonbahardaki ekinoks anlarında: güneş ışınları, piramidin çıkıntıları sayesinde: merdiven basamaklarının dibinde bulunan “iki yılan başı” yontusunun özel bir gölge oluşturmasını sağlıyor. Bu yılan başları: Mayaların kutsal saydıkları bir yılan olan: Kukulkan adıyla bilinen tüylü yılandır. Bu yılan: gölge hareketlerinde: “S”ler çizebilmektedir ve bu özelliğinden ötürü: Mayalar tarafından, göksel bir sembol olarak seçilmiştir.