Bu adaya, Ayvalık-Midilli üzerinden gidebilirsiniz. Ayvalık’tan Midilli adasına ulaşım mümkün. Midilli adası ile, Limnos arasında yine feribotlar ile ulaşım sağlanıyor.
GENEL
Limnos: Çanakkale boğazına en yakın ve bu nedenle de boğazdaki aktivitelere karşı tetikte olan Yunan ordusunun hakim olduğu bir adadır. Dönemlerinin hakim ulusları için, uzun zaman askeri bir karakol olmuş ve I. Dünya Savaşı’nın Gelibolu seferinde, İngiliz birliklerinin önemli menzil noktası rolü oynamıştır. Bu işgalci askerlerin 900’nun mezarı, kaderleri için yola çıktıkları yerde, limanın yanındaki “Moudros”ta bulunmaktadır. Buraya: Mondros limanı denilmektedir.
Mitolojiye göre: Limnos: ateş ve volkan tanrısı Hephaistos’un barınağı ve laboratuvarıdır. Zeus ile karısı Hera, bir gün kavga edince, Zeus karısı Hera’yı cezalandırmak için oğlu Hephaistos’u, Limnos’a sürgüne gönderir. Hephaistos sürgüne yollandıktan sonra, laboratuvarını Lemnos’a inşa ederek, adada yaşayanlara sanatını öğretir.
Homeros: Lemnosluların, Truva savaşı sırasında Anadolu’yu temsil eden Truvalılara karşı Akhalar ile birlikte hareket ettiklerini ifade eder. Savaşta vurulan Akha komutanı Philoctetes; Limnoslular tarafından tedavi edilip konuk edilmiş ve Philoctetes adaya yerleşip 12 yıl boyunca kalmıştır. İlginçtir ki, yüzyıllar sonra 1915 Çanakkale deniz savaşlarında, Limnos yine Anadolu’ya karşı müttefiklerle birlikte hareket etmiştir. Moundro (Mondros) limanı: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin üssü olmuş ve Çanakkale Boğazını geçmeye çalışıp batırılan tüm gemiler ikmallerini Limnos adasından yaparak hareket etmişlerdir.
GÜNÜMÜZDE LİMNOS ADASI
Bugün, adanın nüfusunun çoğunluğu: 1922-1923 yıllarında yapılan mübadele ile Anadolu’dan gelen ve özellikle Çeşme, Alaçatı, Reisdere, İzmir, Foça gibi yerlerden göç etmiş Rumlar oluşturuyor.
Kuvvetli rüzgarları, adayı bir su sporları severleri cennetine dönüştürüyor. Ürünleri ise, özelikle: Limnos’un moschato şarabı, balı ve kalathaki denen lezzetli peyniri.
Baş şehir: Mirina, güzel bir koyun arkasında uzanıyor.
Karakteristik mavi ahşap balkonlu kırmızı tuğladan yapılmış kaptan evleri, parke taşlardan döşenmiş yolları, Venedik kalesi ve önemli bir arkeolojik müzeye sahip Mirina, 6000 kişilik nüfusu ile, adanın en önemli şehridir. Küçük taş evler, kasaba merkezinde toplanmış, güzel Osmanlı evleri ise kasabanın kuzey ucunda sıralanmıştır.
Küçük arkeoloji müzesi var. Burada: tarihi 2500 yıl öncesine dayanan: Myrina, Hyphestia, Kaviriove Poliochni gibi önemli arkeolojik yerleşim yerlerinde yapılan kazılarda çıkan buluntular, iyi bir düzenleme ile sergilenmiş. Burada ayrıca: 2006 yılında kurulmuş, Denizcilik Geleneği ve Sünger Avcılığı Müzesi de bulunuyor.
Marmara denizinde bulunan küçük Ekinlik adasından göç edenlerin anıları ve denizcilik geleneklerini korumak üzere kurulmuş bir müze. Koutali (ekinlik) göçmenleri, 1926 yılında Limnos’ta Nea Koutali’yi kurup, sünger avcılığı ve balıkçılıkla uğraşmaya başlamışlar. 1980’lerde sünger avcılığı sektörünün gerilemesiyle, bu asırlarca sürmüş gelenek sonunda terk edilmiş.
Müzeden sonra: Mirina şehrini yürüyerek gezebilirsiniz. Çok hareketli bir şehir. Turizmden önemli derecede pay aldığı belli. Çarşısındaki alışveriş hareketliliğine baktığınızda, kendinizi bir an için İzmir-Kemeraltı çarşısında sanabilirsiniz. İnsanların; yüzleri, giysileri ve hatta ellerindeki tespihleri, bizlere çok benziyor.
Limnosluların “Limani” dedikleri Mirina iskele ve balıkçı barınağının bulunduğu yer, şehrin tam merkezi.
Tavernalar, balık restoranları burada. Adada, rakı ve şarap çok seviliyor. Yunanlılar, rakıyı öğle saatlerinde de içiyorlar. Mezeleri de, domates, peynir, piyaz, kalamar ya da ahtapot salatası gibi şeyler. To Limanaki, Mirina’nın en güzel balık restoranlarından biri.
Burada: Akdeniz ve Yunan mutfağının balık ve deniz ürünlerine dayalı yemekleri, mezeleri ve Limnos’un aroma kokulu üzümlerinden yapılmış ve içine çam reçinesi atılmış “Retsina Şarabı”nın tadına bakmanızı öneririm.
Bu arada: Mirina da denize girmek isterseniz, buranın güzel bir plajı var. Agias Georgios’ta. Bu arada: bu şehirde, diğer adalarda olduğu gibi, saat: 13.00-17.00 arasında sokaklarda kimsecik göremezsiniz, çünkü “Siesta” dedikleri dinlenme zamanında uyuyorlar.
Burada bir de kale var. Venediklilerden kalma ve şehrin simgesi olmuş Mirina kalesi. Sokak aralarından kaleye doğru çıkabilirsiniz. Sokaklarda yürürken, balkonda oturan insanlarla selamlaşabilirsiniz. Kaleye vardığınızda ise, yükseklik nedeniyle şehrin fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Mirina’nın güney ve kuzeyindeki kıyı şeridi, güzel kumsallara sahip. Burada, bir de küçük “Akti Myrina” tatil beldesi var. Ne yazık ki, kötü yollar ve sınırlı toplu taşıma olanakları, adanın diğer bölümlerine ulaşımı engelliyor.
Evet: Mirina’dan gezmek için yola çıktığınızda (araç kiralayabilirsiniz) : ilk olarak eskiden Lera adında bir Türk köyü olan ve mübadeleden sonra İzmir-Reisdere köyünde yaşayan Rumların yerleştirildiği, günümüzdeki adıyla Agias Dimitrios köyü var.
Daha sonra: Manolis tarihi yerleşim yeri karşınıza çıkacak. Burada: Yunan Mitolojisinde, adından çift kapılı mağara olarak söz edilen ve dar bir geçitten geçerek girilen bir mağara var.
Yola devam ettiğinizde: adanın en önemli ve en eski arkeolojik yerleşim yeri olan Poliochni antik kentine ulaşıyorsunuz. Atina’dan 1500 yıl önce, ilk şehir meclisi Poliochni’de inşa edilmiş ve burada meclis toplantılarında alınan kararlar ile şehir yönetiliyormuş.
Ve, İkinci önemli şehir: Moundros.
Mirina’nın 25 km. doğusundadır. Ege’nin en güvenli gemi barınma yerlerinden biridir. Moudros’tan kuzeye doğru ilerlediğinizde ise Limnos’un ilk yerleşim yerlerinden olan Hephaistia var.
Moundros
1915 yılında, Osmanlı imparatorluğunun başşehri İstanbul’u fethetmek için Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin ikmallerini ve sevkiyatlarını yaparak yola çıktıkları bir liman kentiydi.
Kentin girişinde, bir tepede kurulmuş, 1915 Çanakkale Savaşında ölenlerin anısına kurulan bir şehitlik var. İngiliz ve Fransızlar, savaşın çok kısa süreceğini sanıp, ilk ölülerini Limnos’a getirmişler. Ancak, şimdi bilinen o ki, 200.000 den fazla kayıpları, Çanakkale ve Gelibolu topraklarında yatıyor.
Moundros’da: güzel deniz restoranları var. Özellikle: To Kyma isimli restoranı öneririm. Yemekte balıklardan barbun ve şarap alabilirsiniz. Ayrıca her yemekte olduğu gibi: kalamar, karide, ahtapot, cacık ve salata.
Adanın güneybatı ucunda: her yıl 7 Eylül tarihinde büyük bir ayin ve toplantı düzenlenen: Aya Sostis Manastırı ve adanın sahrası olarak adlandırılan, büyük kum tepelerinin bulunduğu yerler var. Ayrıca: burada; Livadohori ve Atsiki gibi güzel manzaralı dağ köyleri, tavernaları ve balık restoranları bulunan Pournia körfezi ve bomboş plajlarıyla Nea Koutali köyü var.
Evet; Limnos adasında: muhteşem kumsallar, beachler, eğlence mekanları, antik kalıntılar yok. Burası; daha çok sakin bir tatil geçirmek için seçilebilecek bir yer.
Yunanistan Samos adası-Sisam adası; Kuşadası-Samos adası arasında feribot seferleri düzenleniyor.
Bu seferler ile, yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra Samos adasına ulaşıyorsunuz.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Türkiye’ye en yakın olan Samos adası, Yunanistan’ın on iki adaları içinde; en büyük, en güzel ve en turistik adalarından biridir. Hoş, sessiz, harika koyları ve plajları ile doğal güzellikleri şaşırtıcıdır. Ada’da; Samos Üniversitesi ve katedral büyüklüğünde bir kilise bulunuyor.
Asma, zeytin bahçeleri ve çam ormanlarıyla, Anadolu kıyılarından yalnızca 3 km. uzaklıkta bulunan bir ada. İnanılır gibi değil, ama Kuşadası’nın hemen karşısında. Davutlar Dilek Yarımadası Milli Parkın çok yakınında. Adanın bizde bilinen adı: Sisam adası.
Ada: MÖ.5’nci yüzyıldaki altın çağından bu yana: Ege tarihin de arka planda kalmıştır. Günümüzde ise, ziyarete gelen turistler sayesinde: popülerliği artmakta ve tatil olanakları genişlemektedir.
NE SATIN ALINIR
Adını matematikteki Pisagor Üçgeninden bildiğimiz, antik çağın önemli filozof, matematikçi ve müzisyeni: Pisagor, Samoslu idi. Adada, bütün hediyelik eşya satıcılarında satılan Pisagor Bardağına, içindeki çizgiyi aşacak miktarda sıvı koyduğunuz anda, özel bir sistem sayesinde, tüm sıvı bardaktan boşalıyor.
Söylenene göre: bardak, Pisagor tarafından her kesin eşit miktarda şarap içmesi için icat edilmiş. Buna ek olarak, Ada’da yetişen muskat üzümlerinden yapılmış şarapların bizim misket şaraplarımızla yarışabilecek kadar lezzetli olduğunu eklemeliyim. Tadı, aroması ve rengiyle ünlü: tatlı Samos şarabı alabilirsiniz.
NE YENİR
Samos restoranlarındaki yemekler, size ev hasreti çektirmeyecek kadar tanıdık gelecekler. Mezedes, dolmades, keftedes, homous, tzatziki, spanakopita, tarama, moussakka, loukoumades. Bu arada: frappe yani soğuk ve buzlu köpüklü kahve deneyebilirsiniz. Yalnız: adada, dikkat yemek saatleri biraz farklı. Öğlen yemeğini, saat: 17.00 civarında ve akşam yemeğini 23.00 civarında yiyorlar.
GECE HAYATI
Somos: nispeten daha sakindir. Burada: Yunan müziği dinleyerek, ouzo ve Samos şarabı tüketilen taverna-restoran tarzı mekanlar ve birçok eğlenceli barlarda, akşamlarınızı geçirebilirsiniz.
GEZİ
Asıl kasaba olan: Vahti, yani Samos Kasabası, adanın kuzeybatı kıyısında, korunaklı bir limanda bulunuyor. Şehir, bu limanın bulunduğu koyun çevresinde, amfi tiyatro şeklinde inşa edilmiş. Kuşadası’ndan gelen feribotlar, buraya yanaşıyorlar.
Ege bölgesine has renkleriyle yapılmış evleri: kıyı şeridinde son derece güzel kumsalları, ziyaretçilere, hoş izlenimler bırakıyor. Koyun gerisinde: yumuşak tepelerde, dar pencereleri ve ahşap balkonlarıyla karakteristik eski evler, geçmiş dönemi canlandırıyor.
Turistler için, dostça bir atmosfere ve 4.5 metre boyunda dev bir antik Yunan “kouros” heykelinin sergilendiği güzel bir “Arkeoloji Müzesi” var. Vathy ile Pythagorio kasabası arasındaki bölgede yer alan Mytlini köyünde ise, Paleontoloji Müzesi ver ve içindeki 10 milyon yıl öncesinden kalan hayvan fosilleri görülmeye değer.
Adanın güneydoğu kısmında : daha küçük bir kasaba olan “Pithagorio” var. Antik başkent: yani antik Samos, burada kurulu imiş. Vahthy’den 14 km. uzaklıkta. Kasabanın ismi: burada doğan, antik çağın ünlü matematikçisi Pisagor’dan geliyor.
Samos’luların: Ege’de önemli bir deniz gücü oldukları dönemde yani MÖ.7’nci yüzyılda, ada önemli bir güç merkezi durumundaydı. MÖ.538 yılında ise, acımasız bir lider olan Polykrates başa geçti. Ticaret ve korsanlık yaparak, büyük bir servet biriktiren Polykrates: kapsamlı bir yenilenme programı ile hikayeci Aisopos ve matematikçi Pythagoras gibi alimleri, kendisine çeken bir saray yaptırdı.
Samos adası
Polykrates döneminde; altın çağını yaşadı. 19’ncu yüzyılda, tütün ticareti ve denizcilik sayesinde, büyük bir zenginlik ortaya çıktı.
Pithagorio şehrinin güzel rıhtımı ve kale kalıntıları görülmeye değer. Buranın tertemiz sularında yüzüp güneşlenmek, geleneksel iş ve ürünlerle uğraşan konuksever insanlarla tanışmak ve gece hayatını sonsuz yaşamak isteyenler için eşsiz bir yer.
Polykrates döneminden kalan tek kanıt: antik yapılar arasında, hala ayakta duran, günümüzde güçlendirilmiş olan dev mendirek. Çevredeki kırsal bölgede, iki büyük planın izleri daha görülüyor.
Batıda; havaalanının ilerisinde “Hera Tapınağı”nın, yani Heraion’un kalıntıları var.
Zamanında: dünyanın en büyük tapınağı olması planlanan bu yer, hiçbir zaman tamamlanmamıştır. Eğer: Selçuk İlçemizdeki Efes Artemis Tapınağı yapılmamış olsaydı, ana tanrıça Hera için yapılmış olan bu tapınak: dev boyutuyla, dünyanın yedi harikasından biri olacakmış.
Ancak, Efesliler kendi tapınaklarının ölçüsünü biraz daha zorlayarak, boyut olarak ta, gösteriş olarak ta, komşuları Samosluların bu görkemli tapınaklarını geçmişlerdi. Ne var ki, bugün her iki tapınağın durumu da birbirinden pek farklı değil.
Ziyaretçilerin, ayağa kaldırılmış tek sütun, çevredeki tanrıça heykelleri ve zemin kalıntılarından tapınağın bir zamanlar nasıl etkileyici olduğunu hayal etmeleri gerekiyor. Çevrede: bir roma hamamı, başka tapınaklar ve antik yerleşimden kalan diğer kalıntılar da görmek mümkün.
Pithagorio’nun yukarılarındaki tepelerde, Polykrates’in zenginlik ve gücünün, belki de en şaşırtıcı örneği var. Bir tünel. Pithagorio’ya 3 km. uzaklıkta. Adadaki en dikkat çekici yer. Kaynak suyunu: 1 km. ötedeki yerleşime getirebilmek için, antik Yunanlılar tarafından, 2500 yıl önce, dağın 9 metre altı oyularak yapılmış. Eupalinos Tüneli’ni görebilirsiniz, ama burası, kapalı alan korkusu olanlar için pek uygun değil, girmemek gerek.
Bu arada: denize girmeyi düşünürseniz, Mykali Beach’e gidebilirsiniz. Burası: geniş bir plaj. Kum değil, ama rahat yürünebilen çakıl taşlı ve deniz de çakıl taşlı. Ayrıca: Klima Beach önerebilirim. Plaj dışında: merkezde, çok sempatik ve küçük dükkanlar var.
Her şey gerçek anlamda ucuz fakat kaliteli. Burada: güzel bir deniz ürünleri yemeği yemek için: Agios Nikolaus’u tercih edebilirsiniz. Burası bir balıkçı.
Bu balıkçının özelliği: genelde turistlerin değil de yerli Yunanlıların gittiği bir balıkçı olması. Deniz kıyısında, önünde kayalar olan bir yer. Jumbo karides muhteşem. Pazarlık yapmanız gerek.
Ana şehirden: 10 km. uzaklıkta, iki koy arasında:
Samos adasının en güzel turistik köylerinden biri olan: Kokkari var. Köyün: pitoresk rıhtımı görülmeye değer bir güzelliğe sahip.
Ziyaretçileri adeta bir mıknatıs gibi kendisine çekiyor. Bitki örtüsünün çok sık olduğu bu beldede, sahiller sonsuz, deniz tertemiz, barlar ve kafeler deniz üzerinde. Harika taverna ve kulüpleri ile adanın en canlı ve keyifli yeri. Su kayağı sevenler, burayı oldukça sık ziyaret ediyorlar.
İç kesimlerdeki küçük ve sapa köyler, kendilerine has özelliklerini korumuşlar. Bunların en güzelleri arasında: Kerkis Dağı’nın gölgesine sığınmış olan “Marathokambos” sayılabilir. Burası: eski renklerini koruyan köy ve beldelerle çevrili.
Kaldırım taşlı dar sokaklar, geleneksel kemerler, taş çeşmeler, güzel kiliseler, taştan inşa edilmiş evler ve geleneksel panayırların gerçekleştirildiği büyük meydanlar burada bulunuyor.
Etkileyici Kerkis Dağı
vahşi güzelliği, mağaraları ile yürüyüşler için çok elverişli bir yer.
Samos, özellikle batı bölgesindeki plajlarıyla, Ege’nin rüzgar sörfüne uygun dalgalara sahip. Ayrıca: adanın tek kumlu plajı olan Psili Amos; adanın batısında, bizim Dilek yarımadasının hemen karşısında.
Dilek yarımadası ile Psili Amosu arasındaki uzaklık en fazla, sanırım 1. km. Yani: İstanbul boğazı kadar bir uzaklık var. Hatta dikkatle bakıldığında veya dürbün ile seyredildiğinde, karşı taraf net olarak görülüyor. Burada da; deniz muhteşem güzel, zemini kum ve uzun süre sığ kalıyor.
Evet, adadaki son yer: sempatik Kokkari. Araç ile giderseniz, Kokkari girişinde aracınızı park edip, yürüyerek bu sempatik yeri keşfedin. Çok güzel düzenlenmiş bir yer. Pisagor’un kupalarını burada bulup satın alabilirsiniz.
Sahilde: dükkan ve kafelerin hepsinin ayrı birer tarzı var. Adaya geldiğinizde, konaklamak için burayı tercih etmenizde yarar var. Kokkari’nin en kötü yanı, kumsallarının sürekli rüzgarlı ve dalgalı olması. Güzel bir kumsal isterseniz: Kokkari’ye 5 km. uzaklıktaki lemonakia plajına gidebilirsiniz.
LİPSİ ADASI
Samosun hemen güneyinde bulunan bir ada. Samos ile bu ada arasında: tekne gezintileri düzenleniyor. Yaklaşık 700 kişinin yaşadığı bu küçük Yunan adasında: ada yerlileri, halen geleneksel bir yaşandı sürdürüyorlar.
Çiftçiler eşeklerle tarlalarda çalışıyorlar. Sakin bir ada. Adanın, tamamına yakını Patmos adasında bulunan St. John Manastırına ait. Bugün: beyaza boyalı mavi kubbeli küçük kiliselerin, adanın tepesinden sahile kadar, nokta nokta sıralandığı Lipsinin sahillerini irili-ufaklı bir çok koy, mağara, küçücük plajlar ve kristal kadar temiz bir denizin oluşturduğu göreceksiniz.
Evet: Lipsi adasına giderken, yanınızda mutlaka şinolker götürün ve denizin derinliklerini keşfedin. Öğlen ise, küçük bir Yunan tavernasında deniz ürünlerinden tadın.
Yunanistan Mykonos Adası; Dünyanın önde gelen gezi dergilerinden “Conde Nast Traveller”: dünyanın en güzel 22 adasını seçti.
Okuyucular tarafından yapılan listede: 1’nci sırada: Mykonos adası bulunuyor.
Evet: İngiliz kaynaklı bu dergi, gerçekten dünyanın en güzel adası olarak burayı seçtiğine göre: bu adanın mutlaka sıra dışı özellikleri ve güzellikleri olduğunu düşünmeye neden oluyor.
Bu düşünceler ile: Mykanos adasına gittik ve gördüklerimizi sizinle paylaşıyoruz.
Buyurun: bu dünyanın en güzel olduğu iddia edilen ve hatta Endonezya-Bali ve Karayip Adaları-Bermuda adasından bile daha ön plana çıkan Mykonos adası.
ULAŞIM
Evet: buraya gerek deniz yolu ile ve gerekse uçak ile gitmek mümkün. Deniz yolu ile gittiğinizde, vize gerekmiyor.
GENEL
Ada: 1615 yılında kurulmuş. Takip eden tarihi süreçte, 400 yıla yakın bir süre, Osmanlı yönetiminde kalmış. Yüzölçümü: 85 km. kare. Daimi nüfusu: 5500 civarında.
Küçük ve kayalık bir ada. Ama bunun yanında, en çok ziyaret edilen ve en pahalı Yunan adası.
Özellikle: yaz sezonunda fiyatlar tavan yapıyor ve yerli turistler (Yunanlılar) adayı terk ediyorlar.
Sezon dışında, yerli turistler (büyük çoğunluğu genç nesil) sabahlara kadar, plaj partilerinde gönül eğlendiriyorlar. Eğlenceli ama yeşillikten nasibini almamış ve kupkuru bir ada. Evlerin bahçelerinde, yalnızca kaktüs ve türevleri yetiştiriliyor.
Tüm Ege denizindeki, en hareketli gece hayatının, yaz sezonu boyunca burada yaşandığı söyleniyor. Bende: gece hayatı her yerde hareketli ancak buradaki gece hayatında yaşananların öyle pek hareketle ilgisi yok, daha çok sanırım serbestlik üzerine kurulu bir düzen ve buraya gelen insanların bu özelliği nedeniyle burayı seçmesi ön plana çıkmış.
Evet: adanın asıl müdavimleri dünya jet sosyetesi.
Nispeten: bizim Bodrum’a benzemiyor değil. Ama bir farklılık var. Biraz önce de söylediğim gibi: bu farklılık, çılgın yaşantısı ve her türlü cinsel tercihe açık olan toleranslı yaklaşımları. Daha çok: homo seksüellerin tercih ettiği bir yer olarak ön plana çıkmış.
Yoksa, yazının sonunda bana hak vereceğiniz gibi: buradaki eğlence, buradaki tabiat, buradaki deniz, buradaki yemekler, plajlar ve diğer olanların hepsi: Ege kıyılarında gerek diğer Yunan adalarının birçoğunda ve gerekse bizim kıyılarımızdaki yerleşim yerlerin de de var.
Ama diğer yerlerde olmayan tek ve başlıca olay; hemen biraz önce söylediğim gibi; cinsel tercih ve fantezilerin yaşandığı ve bu yaşananların engellenmediği, serbestçe yaşandığı bir yer olması.
Ada: elbette yalnızca eğlenceleri ile öne çıkmıyor.
Daracık sokakları, beyaz evleri, yollara taşmış pembe ve beyaz çiçekleriyle, bir Ege klasiği. Yunanistan’ın en gösterişli adalarından biri.
Yazının başında belirttiğim gibi, Yunanlılar, buraya iyi satıyorlar. Ancak: eğer amacınız: deniz, kum ve güneş tatili ya da gece eğlencesi değil ve gezmek, görmek, kültürü tanımak ise: bu ada size göre değil, yanlış adrestesiniz.
Yok hayır, bu sınırsız ve serbest tür eğlencelere katılmak istiyorsanız, o başka, adresiniz doğru. Ama, bu arada, medya tarafından, çıplak kız kaynıyor misali yayınlar yapılan adada, bu durumun pek te gerçeği yansıttığı söylenemez. Çünkü: hiçbir kız, buraya yanında partneri olmadan gelmiyor.
Ufacık-tefecik olmasının yanında, gelişen turizm nedeniyle, orijinal olarak yalnızca boş sokaklar kalmış. Özellikle: adanın insanları son derece bozulmuş ve ticarileşmişler. Bir tabak makarna için çekinmeden 20 Euro hesap istiyorlar.
Ayrıca; restoranlarda, bazen hoş olmayan muameleler oluyor, yani servis pek güzel değil. Bunun yanında: sokaklarda dolaşmak için, yarım saat yetiyor. Zaten: sokaklarında dolaşırken, kesinlikle kısa sürede birçok Türk görmeniz mümkün.
Yine de, bu adayı küçük bir tatil için seçti iseniz: adanın güzellikleri hakkında önerilerim şöyle olacaktır.
En güzel plaj: kavli livadi.
En marjinal plaj: Paradise ve Super Paradise.
En güzel plaj mekanı: Parnassos.
En aşırı pahalı plaj mekanı: Nammos.
En güzel havuz: Cavo tagoo oteli. Bu arada: Central pool denilen bir havuz var. Yalnız, bu havuzda kimse giyinik değil, giderken bunu göze alarak gidin.
En güzel gün batımı izlenen yer: little Venice’de herhangi bir bar.
En güzel öğle yemeği yenebilecek yer: Hagia Sostis
En güzel akşam yemeği yenebilecek yer: Katherine’s
En gidilmeyecek yer: Sea saltine.
En güzel ciks yer: El Pecado.
En manjinal kulüp: Cavo Paradiso.
KUMSALLAR
Mykonos plajları: bohem etkinlikler açısında, St. Tropez ile rekabet halindedir. Bu adada, sayıları 15’i bulan plajlar buranın bir tatil adası olduğunun göstergesidir. Kendinize göre bir yer bulabileceğiniz çok sayıda plaj ve koy var.
Bu kumsallar: güney kıyısında bulunuyor. Bu kumsallarda (beachlerde) kız ve erkek gurupları ayrı ayrı bulunuyorlar. Neden bir arada oturmuyorlar diye düşünmeyin, çünkü erkek gurubundakiler erkek değil.
Ben size, bütün kumsallar hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Gezi tercihinizi kendiniz yapabilirsiniz. Mykanos kasabasından 4 km. uzaklıktaki kumsal: Platis gialos.
Bunun yanında: bence en güzel kumsalı: Psarou ve elia.
Psarou’da: nammos isimli plaj restoranı var. Nammos’un önü: Bodrum-Türkbükünün Yunan versiyonu gibi. Armatör çocukları: öğleden sonra, yatlarından çıkıp buraya geliyorlar. Burada: çok fazla çıplak yok. Bu da; daha çok yerli turistin burayı tercih etmesinden dolayı. Aileler genellikle burayı tercih ediyorlar.
Ama, dediğim gibi çok kalabalık oluyor. Şezlong bulmanız imkansız gibi. Rezervasyon deniliyor ama armatör çocukları, daima öncelikli. Yemek istediğinizde restoranda pek fazla sorun yok, beklerseniz masa bulabiliyorsunuz.
Psarou’da: en güzel ve havalı Yunan kızları var. Ama dediğim gibi, partnerleri olmayanı bulmak gerek.
Buraya: fabrikadan (şehir merkezinde otobüslerin kalktığı yerden) pylati otobüsleri ile gidebilirsiniz.
Elia’da ise: elia isimli plaj restoranı bulunuyor. Plajın sonunda: çıplaklar var. Ama: burası, daha sessiz ve sakin. Ulaşım zor olduğundan, pek rağbet edilmiyor.
Evet: Paradise Beach. Burası gerçekten muhteşem. Kendinizi bir anda, barın üstünde dans ederken ve dans ettiğiniz sürece, bedava içkinizi yudumlarken bulabilirsiniz. Ancak: bu mekanda, birçok erkek pareoları ile ortalıkta dolaşıyorlar. Ancak: ikili guruplar halinde ve el ele dolaşıyorlar.
EĞLENCE
Evet, burası: geylerin adası olarak bilinse de, aynı zamanda, sınırsız bir eğlencelerin olduğu bir yer. Gün batımı: muhteşem bir güzellik sunuyor.
Gün batımı denize vururken, kumsal ile dalgaların birleştiği bir yere oturun. Bir çilekli margarita veya uzo içerek ve kekikli zeytin tadarak , gün batımını izlediğinizde, bambaşka dünyalara gitmeniz mümkün.
Adanın merkezinde asla zaman öldürmeyin. Plajlardaki parti olayları çok daha muhteşem ve eğlendirici.
GEZİ PLANI
En yukarıda belirttiğim gibi: buraya deniz ve hava yolu ile gelmek mümkün. İstanbul’dan özel bir havayolu şirketi, 2005 yılından bu yana, bu adaya, doğrudan uçuşlar gerçekleştiriyor ve yılda yaklaşık 2000 kişi, ülkemizden havayolu ile burayı ziyarete gidiyor.
Çok yakın olması avantaj. İstanbul’dan bindiğiniz uçak, yaklaşık 60 dakikalık bir uçuş sonunda, sizi oraya ulaştırıyor.
Bu adanın havaalanı da ilginç. Pist sanırım yetersiz, uçak inince, pistte ilerliyor, pist sonuna varıyor ve sonra geri dönerek, terminal binası önüne yanaşıyor.
Tam hani Yunan-Türk sıkıntılarını düşünerek, gümrük kontrol bölümüne giriyor ve yaşayacağınız sıkıntıları düşünüyorsunuz ki; bir bakıyorsunuz, hiçbir sorgu-sual olmadan, yalnızca vize sayfasına bakarak, sizi adaya kabul ediyorlar. Neyse: formalitelerin olmaması güzel elbette.
Eğer birkaç kişilik bir gurup halinde gitti iseniz, Havaalanında, mevcut şirketlerden birinden araç kiralayabilirsiniz. Yapacağınız sıkı bir pazarlık ile, guruptaki kişi sayısına uygun bir araç kiralayabilirsiniz. Kiralamanızı öneririm.
Çünkü: sıkı bir pazarlık sonucu, van tipi bir aracı: günlüğü: 140-150 Euro arasında kiralayabilirsiniz. İlave olarak: günlük benzin ücreti ödemeniz gerekiyor ki, bu da, günlük: 20-25 Euro arasına.
Yalnız bu fiyatlar, sezon durumuna göre elbette farklılık gösterebilir. Bu arada: adada ağustos böceğinden çok motosiklet olduğunu söylemem gerek. Bunun yanında, yalnızca 31 tane taksi bulunuyor. Motosiklet veya araba kiralamasanız, en iyi ulaşım aracı: otobüs.
Evet: kiraladığınız araç veya taksi ile, otelinize gidiyorsunuz.
Otel odaları pek konforlu sayılmaz. Aslında: bu tür fazla konforu olmayan odaların fiyatları da yüksek değil. Zaten; sabah saat: 09.00’da çıkıp, gece saat: 04.00’de döneceğiniz otelden, fazla bir konfor beklemek saçmalık. Zamanınızın büyük bölümü otel dışında geçecek. Otel çalışanları kibar ve yardımsever insanlar. Akşam gezmeleri ile ilgili, size bir sürü önerilerde bulunuyorlar.
Evet: otele yerleşme işlemleriniz bitince, kendinizi şehir merkezine atın. Aracınız varsa, yel değirmenlerinin arkasındaki otoparka aracınızı bırakabilirsiniz. Kasabanın kuzey sınırını çizen küçük koyda: denize nazır, Venedik tarzı balkonlar var. Burası: Alefkandra Mahallesi ya da Little Venice olarak isimlendirilmiş. Gerçekten de: Venedik’e benziyor. Akşam güneş batarken bir şeyler içmeye ya da deniz kenarında güzel bir yemek yemeğe gidebilirsiniz.
Evet, kasabanın merkezi, insan kaynıyor, anlatılır gibi değil. Özellikle: renkli, tüysüz ve frapan erkekler ve erkek kılığına girmiş kadınlar göreceksiniz. Mikynos, artık dünyanın gey başkenti olmuş. Erkek erkeğe ve kadın kadına, el ele ve sarmaş dolaş dolaşan insanlar görecek ve şaşıracaksınız.
Bu bölgede: Limanın yanındaki tepenin üstünde, eski yel değirmenleri var. Bu değirmenler: bu adanın tüm resimlerinde, sanki bir adanın simgesi gibi çıkıyor. Burada; küçük ve dar sokaklara girip dolaşabilirsiniz. Çok sempatik restoranlar, barlar ve kulüpler var.
Balıkçı limanından, kuzeye doğru yani ticari limana doğru yürüyün. Geleneksel Yunan ev eşyalarının sergilendiği, küçük “Halk Müzesi” ne ulaşacaksınız. Hemen yanında: güney otobüs istasyonunun bitişiğinde, ilgi çekici “Arkeoloji Müzesi” var. Müzede: sergilenen buluntuların yanı sıra Delos sakinlerinin gömüldüğü, Rineia’dan gelen defin heykelleri ve diğer parçalar da görülmeye değer güzellikte.
Mykonos’un iç kısımları
Kıraç ve tozlu. Tekdüze manzarayı bozan yegane binalar: yamaçlara dağılmış 300’den fazla küçük ve beyaz şapeldir. Adanın ibadet merkezi: 16’ncı yüzyıldan kalma çan kuleleriyle, kırmızı çatılı “Tourliani Manastırı” tır. Bu manastır: adanın iç kesimindeki “Ano Mera” köyünün merkezindedir. Köyün: huzurlu ve küçük meydanında, keyifli bir öğle yemeği yiyebilirsiniz.
Adanın merkez meydanında, eğer, buradaki gezi sırasında: yemek ihtiyacı hissederseniz:
Önerim: Niko’s isimli restoran olabilir. Burada: harika bir yemek yiyebilirsiniz. Izgara ahtapot muhteşem güzel yapılıyor. Ayrıca: önerilere ilave olarak: balık restoranı olan Kounelas’da düşünülebilir. Niko’s isimli restoranda: yemek, uzo ve şarap, muhtemelen kişi başı: 45-50 Euro civarında, hesap ödemeniz gerekebilir.
Evet: bulunduğunuz: Little Venice bölgesinden, otobüs duraklarının bulunduğu yer olan ve fabrika diye anılan bölgeye doğru yürüyün. Bu yolda ve sokaklara daldığınızda; kendinizi Bodrum’un biraz daha temiz bir versiyonunda hissedeceksiniz. Bu yolda: ucuz dükkanlar var. Liman istikametinde ise: marka satan lüks mağazalar, butikler var.
Daha sonra: Astra bölgesine doğru yürüyün. Astra ve üzerinde bulunduğu sokağın barları: güzel. Burası: tam bir piyasa caddesi. Astra büyük bir mekan ama yine de, anormal kalabalık. Oradan memnun kalmasanız: Agyra’ya girin. Evet: bu mekanlarda, içkinizi yudumladıktan sonra, gecenizi noktalayabilirsiniz.
Diğer yeni bir güne: bir kumsalda ve denize girerek başlayabilirsiniz. En güzel kumsal olarak: Psarou ve buranın Namnos isimli plaj restoranını önerebilirim. Ancak: kesinlikle önceden restoranda yer ayırtın. (otelden telefon açabilirsiniz) Mekana girmeden önce; aracınız varsa, adanın en sonundaki: Lia Beach bölümüne kadar gidin ve çevreyi gezin.
Koylara girip çıkın. Büyük olasılıkla, yanlış yollara sapacaksınız. Doğa olarak: taş ve denizden başka bir şey yok. Ama; daha önce söylediğim gibi, Yunanlılar bunları çok iyi pazarlayıp satıyorlar. Örneğin: Lia Beach; her ne kadar çok güzel olarak öne çıkarılsa da, gördüğünüzde, hiçbir numara olmadığını anlıyorsunuz.
Evet; dönüp dolaşıp: Psarou’ya geliyorsunuz.
Yalnız: unutmayın ki, adada hayat çok geç başlıyor. Yani: erken saatlerde, buralarda pek fazla hareket göremezsiniz. Burası: gerçekten muhteşem bir deniz olan yer. Koyda: harika tekneler var. Zenginlik ve şıklık bir arada görülüyor.
Plajda: şezlong bulmanız veya kafanıza uygun bir yerde şezlong bulmanız, biraz zor olacak. N’ammos restoranda ise; güzel bir masa bulmak için uğraşmanız gerekecek. Plaj çok güzel ama, biraz fazla gürültülü. Aile plajı olması nedeniyle, çoluk-çocuk bağrışıp duruyor. Büyük olasılıkla: kısa bir süre sonra, kendinizi bara atacaksınız.
Bar’da: rose şarabı ve yanında leziz somonlu kanepe. Saat: 15.00 gibi, N’amosa geçebilirsiniz. Daha önce inatla rezervasyon yaptırdığınız masanıza oturduğunuzda: muhteşem yemekler ve içkilerin tadına bakmaya başlayacaksınız. Özellikle; mezeler ön planda ve humus harika yapılıyor. Bunun yanında: cacıki, ketalaki (buranın köftesi) ve özellikle: greek salad. Tüm bunlar damak tadı. Hesap mı? Muhtemelen 100-150 Euro arasında.
Müzik ve ambiyans muhteşem. Ama, yinede, saat: 19.00 gibi buradan ayrılın. Güneşin batışını izlemeniz gerek. Üzerinize, uygun kıyafetler (özellikle akşam rüzgarlı olması nedeniyle, biraz serin oluyor) alarak: Caprise gidin.
Capris’te: gün batımını izlemek, gerçekten çok keyifli. Ama; mutlaka Caprice olması gerekmiyor, çünkü Caprice, küçük bir mekan ve her saat içeride, insanlar parti düzenliyorlar.
Burada: birçok yer var. Örneğin: Aqua Taverne, Galleraki, Kastro. Buralarda da oturarak güneşin batışını izleyebilirsiniz.
Akşam yemeği için: saat: 22.00 gibi, Sea Satin Market düşünülebilir. Bu aradaki süreyi; yani yemek saatine kadar olan süreyi: sokaklarda gezinerek geçirebilirsiniz.
Butikler filan çok keyifli. Saatiniz gelince, yani saat: 22.00 gibi, Sea Satin Market’e gidebilirsiniz. Burası: deniz kıyısında, oldukça büyük bir bahçe. Yalnız: açık olan deniz tarafı, fazlaca eser. Korunaksız yani bu esintiye karşı bir masaya oturmamalısınız.
Neyse, yerinizi ayarladıktan sonra: burada mevcut, Türk usulü mezelerden tadın ve daha sonra balık (örneğin: sinarit ) düşünülebilir. Finalde ise: tatlı düşünülebilir. Tatlı önerim: Lokmares. Yani: bildiğiniz İzmir lokması.
Ama, o kadar lezzetli yapıyorlar ki, parmaklarınızı yiyebilirsiniz. Buranın, yani Sea Satin’in diğer bir özelliği de: banttan yüksek sesle Yunan müziği çalıyor olması. İnsanlar, bağırış çağırış bu parçalara eşlik ediyorlar. Hızlı parçalarda, herkes masaların üzerine çıkıp oynuyor.
Evet, günü buradaki eğlenceye katılarak bitiriyoruz ve otelimize dönüyoruz.
Diğer bir gün
Evet, bugün: Parage Beach’deki Kalua’ya gideceğiz. Ama, buraya gitmeden önce: (çünkü saat daha erken, buralarda hareket sabah saatlerinde başlamıyor) Paradise Beach’deki Cavo Paradiso’yu görmeye gidin. Ama: burada da erken saatlerde herhangi bir hareket yok, size ve özellikle genç ziyaretçilere, burayı da, akşam saatlerinde mutlaka görmelerini öneriyorum.
Evet: dönüyoruz, Kalua’ya.
Mykanos adasına giden herkesin, mutlaka gidip görmesini önereceğim bir yer. Saat: 12.00 gibi girdiğimiz mekandan; her türlü içkinin tadına bakarak ve çılgınca dans ederek, dans edenleri izleyerek, saat: 20.00 gibi çıkıyoruz.
İnsanlar: bar masalarının üzerinde dans ediyorlar. Ülkemizden ithal birçok güzel şarkının Yunanca sözleri, insanları harekete geçiriyor ve çılgınca eğleniyorlar. Tüm öğlen ve akşam, burada yaşadığımız muhteşem bir eğlencenin maliyeti kişi başı, muhtemelen: 100-150 Euro arası tutuyor.
Saat: 20.00 gibi, buradan çıkıp, adada çok ünü olan: Süper Paradise Beach’deki partiye gidiyoruz. Orası iyice kopmuş durumda. Yaş ortalaması: 24-26 civarında olan insanlar: masaların üzerinde dans ediyorlar. Hiç içki filan almadan: burada, 10-15 dakika kalıp, günün geri kalan kısmını değerlendirmek üzere: La Maison de Catherine bölgesine gidiyoruz.
Bu sefer: arabanız var ise, liman bölgesindeki otoparka bırakabilirsiniz. Catherine: sempatik, şık ve oldukça eski bir yer. Ama bence gidilmesi çok da şart değil. Öncelikle: pahalı olması dezavantajdır. Buranın tüm personeli: gey. Yeterli sipariş vermeseniz, yemek sonunda kahve ve tatlı almazsanız bozuluyorlar. Ama: siz, tatlı ve kahveyi, merkezdeki meydanda, herhangi bir yerde alın. Maksat değişiklik olsun.
Kyriaki Meydanında: waffel yiyebilirsiniz, çok lezzetli yapıyorlar. Burada: oldukça çok sayıda: gey barı var. Hatta, bir tanesinde ki buranın eski gey barıymış “Pierro’s dragqueen show’ları vardı. Evet, bu meydanda zaman geçirerek, günü noktalayabilirsiniz.
Diğer bir gün
Bugünü, denize girerek ve güneşlenerek geçirmek isterseniz: Panormos Beach’e gidebilirsiniz. Pek öyle ahım şahım güzel bir yer değil. Farklı bir yere gitmiş olmak için deneyebilirsiniz. Ve ya; Kalo Livadi Beach’i deneyebilirsiniz. Burada: deniz harika ve tertemizdir. Öğlen yemeğini: burada, Sol Mar’da yiyebilirsiniz. Buranın yemekleri muhteşem, tam bir damak tadır.
Squid with pesto (fesleğenli sübye) denemelisiniz. Evet, yemek olarak burası, adanın en güzel lokantalarından biri. Mutlaka gidin. Kalo Livari Beach bölgesi: adanın nispeten güzel yerlerinin başında geliyor. Buraya: uzun zaman ayırmanız gerek.
Bunun dışında: adada bulunduğunuz da uzun zamanınız olduğunda: diğer şehir olan Ano Mera’yı da gezinti için düşünebilirsiniz. Zaten iki şehir arasındaki uzaklık fazla değil, birbirlerine yakın, 20 dakika civarında.
MYKONOS (HORA) KASABASI
Adadaki tek büyük yerleşim yeridir. Limanda balıkçı teknelerini görebilirsiniz. Limanın yanında ise: moda fotoğrafçılarının rağbet ettikleri bir arka plan olan: eski ama hoş, yuvarlak kubbeli “Paraportiani Kilisesi” var.
Limanın arkasında: dar sokaklardan oluşan bir labirentteki beyaz badanalı evlerin balkonları: saksılar ve begonvillerle dolu. Her köşede: sanat galerileri, mücevherciler ve moda restoranlar bulabilirsiniz.
Ama; sabahın erken saatlerinde sokaklar boş olur. Bu şekilde, özellikle söylediğim gibi, sabahın erken saatlerinde çıkarsanız: adanın mimarisini görebilirsiniz. Evlerin parlak boyalı kapılarının ardında: serin avlular var. Dar sokakların taş yolları beyaz boyanarak belirlenmiş.
FOLKLOR MÜZESİ
Müzenin binası, 1700 yıllarından kalma bir malikanedir. İçeride onarılmış bir 19’ncu yüzyıl mutfağı ve yatak odasının yanı sıra, yine bu yüzyıllara ait birçok antika eşyayı da seyretmek mümkün. Bir köşede duran ve Mikonos’lulara o hüzünlü geçmişi hatırlatan, içi doldurulmuş Pelikan Petros’un ise ilginç bir hikayesi var.
1950 yılı kışındaki büyük fırtınada; Ada’ya zorunlu iniş yapan pelikan Petros. Adalılar kuşu bağırlarına basar. Çünkü: Pelikan’ın gelişiyle beraber Ada’nın kaderi sakin bir balıkçı köyü olmaktan, dünyanın en ünlü eğlence merkezlerinden biri olmaya doğru bir değişim yaşamaya başlar. Ancak, 1985 yılında Pelikan Petros, bir arabanın altında kalarak can verir.
PARAPOTİANİ KİLİSESİ
Ada’ya tepeden bakan bu kilise, sayıları 500’ü geçen kiliseler içinde görsel bakımdan en dikkat çekici olanıdır. Bunun sebebi de, beş ayrı küçük kilisenin tek bina olarak birleştirilmesiyle ortaya çıkan ilginç asimetrik görüntüdür. Fotoğraf tutkunlarının görmesi gereken kilise Meryem Ana’ya adanmış.
ALIŞVERİŞ
Dünyanın en ünlü markalarının satıldığı mağazalar, Ada’da yoğundur. Ayrıca: keten ve dantel perdeler, Mikonos’ta en çok satılan eşyalardandır. Kuyumcularda eski Bizans takılarının kopyaları, galerilerde ise müzelerdeki antik objelerin kopyaları ve Antik Yunan Desen’i motifli halılar ilginç olabilir.