Yunanistan Samothraki adası

samot.1
Yunanistan Samothraki adası

 

Yunanistan Samothraki adası; Evet, adanın bizim dilimizdeki adı: Semadirek.

Yunan anakarasına çok yakın, Ege’nin en kuzeyinde. Saroz körfezi açıklarında bir ada. Gökçeada’nın karşısında duruyor.

Hava koşullarının iyi olması durumunda; Kaz dağları görülebiliyor. Keşan’dan Alexandrapoli, yalnızca 60 km. uzaklıkta.

Keşan demişken, Keşan civarındaki yaşlılar tarafından anlatılan bir söylenti var. Belki ilginizi çekebilir.

Yaşlılar: bu adanın “inlediğini” iddia ediyorlar. Bu iddiaya göre: adadan tuhaf sesler geldiği zaman; Keşan’da hava bozuyormuş.

Bunun da bilimsel olarak açıklaması, sanırım, rüzgar belirli bir yönden estiği zaman, dalgaların adanın altındaki su altı mağaralarında ses çıkarttıkları veya rüzgarın adanın kayalık yapısından dolayı çıkarttığı seslerin, Keşan’a kadar ulaşması olarak söylenebilir.

Son bir şey: Enezden batı yönünde bakılınca, bu güzel ada silüeti: uyuyan bir kızı andırdığı için “uyuyan güzel” olarak bu ada adlandırılıyormuş.

samot.havaalanı
Yunanistan Samothraki adası Ulaşım

ULAŞIM

Havaalanı var. Şehir merkezine 7 km. uzaklıkta. Selanik bağlantılı uçak seferleri var.

samot.3
Yunanistan Samothraki adası Genel Özellikleri

GENEL ÖZELLİKLERİ

Kayalık uçurumların sahil şeridini çizdiği Samothraki adası, diğer adaların tersine, demir atacak doğal limanlar açısından, zayıftır. Daha çok dağlık bir yapısı vardır. Adanın içlerinde: Ege’nin 1610 metre ile en yüksek zirvesi olan “Fengari Dağı” manzarası hakimdir. Doğu bölümü vahşi. Yerleşim batıda kurulmuş.

Chora şehir merkezi, biraz yukarıda. Liman: Kamariotissa. Küçük bir liman. İyi işaretlenmiş uzun bir burnun hemen kuzeyinde. Küçük balıkçı motorları var. Kuzeyde: Loutra’da yeni açılmış küçük bir marina daha var.

samot.genel.5
Yunanistan Samothraki adası

Adanın yüzölçümü: 178 km. karedir. Uzunluğu ise: 17 km. dir. Nüfus: 2723 kişi, ana sanayisi: balıkçılık ve turizmdir. Turizm açısından: Yunan ana karasına yakın olduğu için daha çok Yunanlılar tarafından tercih ediliyor.

Bunun yanında: bu adaya “hippy” türleri daha çok geliyor. Ancak: özellikle bir zamanlar buraya gelen Almanlar; tesislerin daha yeni ve güzel olması nedeniyle, bizim Antalya’ya yönelince, buradaki tavernalar ve pansiyonlar birden boşalmış.

Bunun üzerine, buradaki Yunanlılar: Türk turistleri buraya çekmek adına, bazı olumlu girişimlerde bulunuyorlar. (örneğin: buraları tanıtan Türkçe broşürler bastırıyorlar gibi)

Ayrıca: adada, fiyatların daha ucuz olduğunu, lokantalarda kazık yeme ihtimalinin çok az olduğunu bilmek güzel bir duygu. Ama, işte en büyük sorun; vize alma.

Homeros’a göre: tanrı Poseidon: Truva savaşını suyun ilerisine bakarak buradan izlemiştir. Bunun dışında: antik dünyada, herhangi bir siyasi öneme sahip devlet değildi.

Günümüzde, burası: diğer adalara birkaç feribot hattıyla bağlı olan unutulmuş adalardan biridir. Güçlü, doğal savunma olanaklarıyla, antik çağlarda önemli bir ada olan Samothraki, Hıristiyanlığın yayılmasıyla, önemini yitirmiştir.

Adanın elması ünlü. Çok keskin bir kokuya sahip olan bu elmalardan bir sepet alıp uyuyacağınız odaya koyduğunuzda, keskin kokusu yüzünden uyumak imkansız oluyormuş. O derece güzel kokarmış bu elmalar.

samot.4.liman
Yunanistan Samothraki adası Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER

samot.kilise.1
Yunanistan Samothraki adası Khora kasabası

KHORA KASABASI

Merkez “Khora Kasabası”, korsan kuvvetlerinin görüş alanından uzakta kurulmuş yerleşimlerin, klasik bir örneğidir. Adanın 5 km. içerisinde, geçen gemilerin göremeyeceği bir vadide inşa edilmiştir. Kullanılan evlerin çoğu ortaçağdan kalma.

samot.lighthouse of alexandroupoli.1
Yunanistan Samothraki adası Kuzey Sahili-Palopoli kasabası

KUZEY SAHİLİ-PALOPOLİ KASABASI 

Tunç Çağının sonlarında, kuzey sahilinde, daha sonra denizcilerin koruyucu azizleri olan “Kastor” ve “Polluks”a adanan, bir dini ibaret merkezi gelişmiştir.

Antik kent. Burası, ayrıca, güçlü öte dünya kültürünün de yuvasıymış. Büyük İskender’in babası Makedonyalı Philippos gibi, pek çok kişi buraya kabul edilmek için, adaya seyahat etmişler.

samot.tapınak.1
Yunanistan Samothraki adası Sanctuary Tanrılar Mabedi

SANCTUARY (BÜYÜK) TANRILAR MABEDİ

Merkezin kalıntıları, Paleopoli kasabasının yanındaki “Büyük Tanrılar Mabedi”, günümüzde doğu Ege’nin en önemli arkeolojik sit alanlarından biridir. Helen dini törenleri yapılan bir mabet. Burada: büyük dev stilinde inşa edilmiş antik duvar göreceksiniz.

Gizemli ayinlerin aksine, burada köleler ve özgür insanlar, burada açıkta ibadet yaparlarmış. Büyük Tanrılardan biri de, başkan olarak burada kalırmış.

Büyük bir kısmı, Helenistik döneme ait olan kalıntılar, kalın bitki örtüsü altındadır. Böylece, bu alanı, kendi başınıza gezebilirsiniz.

samot.nikeheykeli.en güzeli.
Yunanistan Samothraki adası Arsinoion Rotonda

ARSİNOİON ROTONDA

Adanın en ilgi çekici yerleri arasında: 3’ncü yüzyılda, Mısır kraliçesi Arsinoe için Thasos’tan getirtilen mermerlerle inşa edilen “Arsinoion Rotonda” bulunuyor. Burası, bir zamanlar 20 metre çapıyla, dünyanın en büyük dairesel binasıydı.

Arkeologlar, şimdi Paris’teki Louvre Müzesinde sergilenen ve MÖ.190 yılında yapıldığı düşünülen “Samothraki’nin Kanatlı Zafer Tanrıça”sını, tiyatronun üzerindeki tepede; 1863 yılında bulmuşlar. (heykelin başı yok, parçalar halinde kalıntılar bulunmuş ve çalınarak kaçırılmış)

Paros mermeri, 328 cm. boyunda. Yunan tanrıçası Nike temsil eden bu heykel, bir gemi kadırgasının kıvrık puruvasına benzeyen bir kaidenin üzerinde duruyor ve tanrıça Nike’nin gökyüzünden muzaffer bir şekilde donanmasına doğru alçaldığını gösteriyor.

Çok sayıda eksikleri ve ciddi hasarı olmasına rağmen, heykel, Helenistik dönemden kalan en önemli başyapıtlardan biridir. Kafasının ve kollarının kaybolması üzücü olsa da, birçok kişi, bu eksiklikleri, heykelin doğaüstü havasını artırdığını düşünüyor.

Form ve hareketin eşsiz bir ustalık ile ele alındığı bu naturalist heykeldeki en dikkat çekici noktalardan birisi ise, heykeldeki kumaş elbisede açıkça görülen işçilik.

Evet: niye bu kadar ayrıntılı anlattım. Heykeli görme şansınız yok çünkü çalınmış ve Paris’e götürülmüş. Keşke; bütün antik kalıntılar, bulundukları yerlerde sergilenseler, sonuçta, bu heykel, buraya ait ve burada yapıldığı belli ve buraya gelen insanların, burada bu heykeli de görmeleri gerekmez mi?

Yoksa, sırf bu heykeli görmek için elbette kimse Paris’e kadar gidemeyecek. Neyse biz gezimize devam edelim. Bu arada: bugün Rolls-Royce arabalarının logosu bu heykel.

Ayrıca, 1930 yılında tasarlanan ilk FIFA Dünya Kupasının ödül kupası da bu heykele dayalı bir tasarım.

Alanda bulunan küçük müzede: müzisyen ve dansçı kızların oymalı Temenos Frizinin de aralarında bulunduğu; pek çok buluntu görülebilir.

THERMA SU KAYNAĞI

Adanın kuzey kıyısındaki “Therma”, romatizmadan kısırlığa kadar, çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenen, güzel bir sıcak su kaynağıdır.

samot.fengari dağı.1
Yunanistan Samothraki adası Fengari Yanardağı

FENGARİ DAĞI

Aynı zamanda, tıpkı Poseidon gibi, Anadolu kıyılarını seyredebileceğiniz Fengari Dağına yapılan, 3 saatlik yürüyüşlerin de başlangıç noktasıdır.

Bu dağ üzerinde birkaç köy var. Profitis İlias, batıdaki dağ köylerinden biri.

Buraya yolunuz düşerse: köyün meşhur lokantası: Vrahos’da güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Domuz ve keçi etinin tadına bakmak için, Atina’dan gelen müdavimleri var. Alman turistler de yoğunlukta.

samot.fengari dağı.göletler.2
Yunanistan Samothraki adası

Yunan adaları genel özellikleri hakkındaki yazım.

Yunan adaları gezi planı hakkındaki yazım.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Burada: herhangi bir antik kalıntı veya tarihi eser yok. Bu şehirde daha çok: masmavi ve tertemiz bir deniz, uzun kumsallar var.

Ayrıca: şehir, özellikle akşam saatlerinde hareketli ve canlı. İnsanlar: eğlenmeyi seviyorlar.

Burayı ziyaret etmeyi düşünürseniz: denize girmek, balık restoranlarında muhteşem deniz ürünlerini tatmak ve tavernalarda, akşam saatlerinde sabaha kadar süren eğlencelere katılmak, başlıca yapabilecekleriniz bunlar.

Fazla zamanınız varsa, Semadirek adasına da geçebilirsiniz. Orada: tarihi kalıntılar, tarih meraklıları için ilginç gelebilir.

Evet: İpsala sınır kapısından çıktıktan sonra: gerek E-90 karayolu ve gerekse sahilden ilerleyen karayolu takip edildiğinde, Yunanistan’ın Trakya bölgesinde bulunan: Aleksandropolis şehri ile karşılaşıyoruz.

Yani: 32 km.lik uzaklık, yaklaşık 30 dakikada alınabiliyor. İstanbul’dan yola çıkıldığında ise, yaklaşık 4-5 saat sonra, Dedeağaç şehrine ulaşmanız mümkün. İstanbul’dan buraya ulaşmak için toplu ulaşım araçlarına ödemeniz gereken ücret: 40 Euro civarındadır.

Ulaşım için bir diğer alternatif ise: havaalanı. Şehirde: batı bölümünde, küçük bir havaalanı bulunuyor. Dedeağaç ile Selanik şehri arasındaki uzaklık: 346 km. dir.

Atina şehrine olan uzaklığı ise: 750  km. dir. Şehirde, bir de havaalanı bulunuyor. Havaalanı, şehir merkezine: 6 km. uzaklıktadır.

Buranın bir diğer ismi ise: Dedeağaç.

Söylenenlere göre: 15’nci yüzyılda, burada, Türk yönetimi etkin iken, bir tekke kurulmuştur. Bu tekkeye bağlı topluluğun dedesinin altında oturduğu ağaç, kutsal sayılarak kasabaya Türkler tarafından “Dedeağaç” ismi verilmiştir.

Aleksandrapolis ismi ise;

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Hani tarihteki Makedonyalı Büyük İskender’den gelmez. İsim: 19’ncu yüzyılda yaşamış bir Yunan kralından geliyor.

Şehir: 1913 yılında, Bükreş antlaşması ile verildiği Bulgaristan tarafından, Neuly antlaşması sonucu Yunanistan’a ilave edilince, dönemin Yunan kralının ismine izafeten bu isim verilmiştir.

Şehir: Ege denizi kıyısında, bir liman kentidir. Evros yani Meriç nehri bölgesinin en büyük şehridir. Meriç nehrinin yaklaşık 14.5 km. batısındadır. Ülkemiz ile olan sınırı:40 km. dir.

Kentte: büyük Türk nüfusu yaşamaktadır. Ayrıca: şehirde bulunan “Sağlık Bilimleri Fakültesi” nedeniyle, önemli bir öğrenci nüfusu barınıyor.

Bir de liman şehri olması nedeniyle, özellikle yaz aylarında, yoğun turist bulunuyor. Şehrin her yanında Osmanlı izleri, tarih, balık, zeytinyağı görülebiliyor.

Günümüzde: şehir nüfusu yaklaşık 115 bin kişi civarındadır ve bu nüfusun, 20 bin kişilik bölümü Türklerden oluşmaktadır. Yani, şehirde karşılaştığınız orta yaş üzerinde bir yerli ile Türkçe konuşmaya kalkarsanız, büyük olasılıkla konuşabilirsiniz.

Nüfus içinde büyük çoğunluğu oluşturan diğer gurup, Üniversite öğrencileridir. Şehirde: Trakya Demokritos Üniversitesinin: Tıp Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Temel Seviye Eğitim Bölümü, Eğitim Bilimleri Bölümü bulunmaktadır.

Ayrıca: Bölgesel Üniversite Hastanesinde, çok özel tıbbı operasyonlar yapılabilmektedir.

Gündüzleri: cadde, sokak ve kafeleri dolduran gençler, şehri canlandırıyorlar. Kafelerin sokağa bakan bölümlerinde, teraslar oluşturulmuş ve teraslarda oturup şehrin hareketli sokaklarına bakarak, muhteşem güzel zaman geçirebilirsiniz.

Öğleden sonraları oturduğunuz kafelerde, akşam olunca yer bulamazsınız, çünkü daha önce de söylediğim gibi, akşam saatlerinde bütün şehirliler, sokaklara çıkıyorlar.

TARİHİ GEÇMİŞİ

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Bölgenin tarihi geçmişi, MÖ.7’nci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Buralarda görülen ilk yerleşimciler olan Tıraklar: bölgeye geldiklerinde, şehrin hemen karşısındaki “Somathraki” yani “Semadirek” adasına yerleşirler.

Daha sonra ise, yeniden anakaraya çıkıyorlar ve burada, yerleşim yerleri kuruyorlar. Özellikle: anakarada kurdukları bu kentleri, yeni yollar yaparak birbirlerine bağlıyorlar, tapınaklar yapıyorlar, deniz ve kara ticaretini geliştiriyorlar.

Takip eden dönemde, yani 1’nci yüzyılda ise: bölgede Romalılar görülüyor ve 4’ncü yüzyıla kadar, bölgede egemenlik kuruyorlar. 4’ncü yüzyıldan sonra ise, Bizans dönemi başlıyor. Bu dönemde: eski bir pagan tapınağı üzerine, Kosmosotiras kilisesi inşa ediliyor.

Sonraları:

Osmanlılar bölgede görülmeye başlıyorlar. 1821 tarihine gelindiğinde ise, Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanıyorlar. 1869 yılında, Maurice de Hirsch isimli bir şahıs: Rumeli Demiryolları Şirketinin sahibi olarak bu bölgeye geldiğinde: Selanik-İstanbul demiryolu hattının yapımını ve işletme hakkını satın alır.

Ayrıca: şirket, Enez bölgesinde bir liman yapacaktır. Ancak, Meriç nehrinin aşırı alüvyon taşıması nedeniyle, limanın, Enez yöresine değil, buraya yapılmasına karar verilir.

Bunun üzerine, burada, sahil şeridindeki 10  km. lik kesime: liman işletmesi için gerekli antrepolar ve çalışanlar için evler yapılır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonucunda ise,
Ruslar burayı işgal ederler ve şehri, yeniden imar ederler.

Ancak, şehir yine şirket şehri olmaya devam eder. Sonuç olarak: 1871 yılına kadar bir balıkçı köyü olarak gelen şehir, bu tarihten sonra, elverişli coğrafi konumu nedeniyle, gelişmiş, büyümüş ve şehir halini almıştır.

Özellikle: Selanik-İstanbul demiryolunun yapılması ve şehrin bu demiryolu üzerinde olması, gelişimini hızlandırmış ve
etkilemiştir.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Şehirde: genellikle ulaşım taksiler ile sağlanıyor. Çünkü: taksilerin ücretleri uygun. Özellikle: İstanbul ile karşılaştırırsanız, uygun olduğunu görüyorsunuz.

Ayrıca: ülke genel şartları gereğince, beş yaşın üstünde taksi yok. Zaten marka olarak da, bayağı kaliteli taksiler var.

KONAKLAMA

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Şehirde, çok sayıda otel ve pansiyon bulunuyor. Hatta: tüm bölgenin en büyük konaklama tesisleri buradadır. Oteller aynı zamanda, toplantı salonlarıyla, kongre turizmi için de elverişli yapıdadırlar.

Otel fiyatları, internetten verilen fiyatlar ile büyük farklılıklar gösteriyor. Bu nedenle: otellerden fiyat alırken dikkat etmenizi öneririm.

Genellikle, fiyatlar: iki kişilik oda için: 50-150 Euro arasında değişiyor. Türkiye’den giden birçok ziyaretçinin genel olarak tercih ettiği otellerin başında: Thraki Otel var. Şehir merkezinden, yaklaşık 10  km. uzaklıktaki otel, eski ama bakımlı, odaları temiz. Ayrıca: güzel bir sahili de var.

Şehrin en lüks oteli ise: deniz kıyısındaki Grand Hoteldir. Otelin kapalı yüzme havuzu bulunuyor ve her yere, yürüyerek ulaşım mümkündür.

NE YENİR

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Şehirde, kıyı şeridinde, birçok balık lokantası var. Bu lokantalarda; deniz ürünleri ve mezelerin tadına bakabilir ve barbayani isimli yöresel içkiden içebilirsiniz. Bu içki, rakıya benziyor.

Fiyatlar, genel olarak uygun. Özellikle: İstanbul balık lokantalarının fiyatları yanında çok uygun. Bu uygunluk: özellikle yöre valiliğinin sıkı denetimleriyle sağlanıyormuş.

Bir balık restoranı önermem gerekirse: “Taverna Nea Hili” olabilir. Bu restoran, zeytinliklerin arasında kalıyor ve özellikle mezeleriyle ünlüdür. Zaten kapısında, çok sayıda, İstanbul plakalı otomobil görebilirsiniz.

Şehirde diğer bir mekan: Ouzeri denilen ve Yunan rakısı Uzonun isminden gelen isimle anılan barlar yani bir tür meyhanelerdir. Bunlar, özellikle mezeleriyle öne çıkıyor.

Bunun dışında: bu şehirde, özellikle, denize bakan kafeteryalarda oturup, kahve için ve güneşin batışını izleyin. Güneş battıktan sonra ise şehirde muhteşem bir hareketlilik başladığını göreceksiniz.

Yunanlılar, genellikle akşam yemeklerini geç saatlerde yemeyi tercih ediyorlar. Daha sonra ise, geç saatlere ve hatta sabaha kadar sokaklarda oluyorlar.

Bu arada: büyük peynir üreticilerinden “Evropharma” nın merkezi, buradadır.

DENİZ

Şehrin kıyı şeridinde, deniz çok temiz. Çünkü: denizdeki kimyasal kirliliği önleyici tedbirler alınmış. Hatta: sahillerinin Mavi Bayrakları bulunuyor.

ŞEHİRDEKİ GEZİ

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç; Şehirde, en işlek cadde olarak: Dimokratias caddesi görülüyor. Leoforos Dimokratias caddesi: zaten şehrin hemen merkezinde, limana paralel uzanıyor. Şehri boylu boyunca geçiyor.

Cadde üzerinde, birçok kafeterya ve alışveriş merkezleri, dükkanlar bulunuyor. Ancak: özellikle sizlere hatırlatmam gereken husus: şehirde, tam bir “siesta” uygulaması olması.

Yani: saat: 13.00-17.00 arasında, tüm dükkan sahipleri siesta yani uyku molası veriyorlar ve dükkanlarını kapatıyorlar. Özellikle: hafta sonlarında, dükkanlar mutlaka kapalıdır.

Hatta: benzin istasyonları bile kapalı. Yani: özel aracınız ile gitmeye niyetlenirseniz, bu durumu mutlaka dikkate almalısınız. Öte yandan: bir gerçek daha var, İpsala sınır kapısından çıkıştı, birçok özel araç, yakıt deposu boş olarak çıkış yapıyor.

Çünkü: Yunanistan yani bu bölgedeki yakıt fiyatları, ülkemizdeki fiyatların çok altındadır. Bu nedenle: bir çok gezgin, özel araçları ile yola çıkarken, yakıtı Yunanistan topraklarından almayı düşünüyorlar.

Evet: şehrin tüm caddeleri ve sokakları, tertemiz ve pırıl pırıldır. Çarşıları canlı ve hareketlidir. Gece hayatı, nispeten daha renkli. Akşam saatleri geldiğinde: sahildeki yol, araç trafiğine kapatılıyor.

Sonra da: tüm kafeler, barlar, tavernalar ve balık lokantaları, gerek şehir yerlileri ve gerekse yabancı turistler tarafından dolduruluyor.

Şehir yerlileri eğlenceyi o kadar çok seviyorlar ki, her gün saat 22.00’den sonra, bütün kafeteryalar ve eğlence merkezleri, çılgınca eğlenenler ile doluyor.

Yani, her fırsatta dışarıdalar. Gündüz siesta adı altında uyku ve gece geç saatlere kadar eğlence.

DEDEAĞAÇ CAMİSİ

Şehir merkezinde, Leoforos Dimokratias caddesindedir. Dedeağaç tren istasyonunun hemen ilerisindeki bir sokakta, şehrin tek camisidir.

Bazı yerlerde, ismi “Selahattin Camisi” olarak da geçmektedir. Şehir merkezinde, günümüze kadar ayakta kalabilen tek camidir. Caminin tarihçesinde hazin bir öykü var.

Şöyle ki: 1912 Balkan Savaşında, cami ve içindeki Müslüman halk: Bulgarlar tarafından, yakılmıştır. 1921 yılına gelindiğinde ise, cami, Yunanlılar tarafından onarılmıştır.

Ancak: caminin ilk olarak kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Son olarak: cami, 13 Mart 1993 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tamamen yanarak yok olmuştur. Yangın olayının faili meçhuldür.

Yunan hükümeti, yangın olayından sonra camiyi yeniden onarılmış ve günümüzde halen ibadete açıktır. Ancak, çevresindeki büyük apartmanlar, caminin görüntüsünü etkiliyor.

Adeta, uzaktan görünmesi engellenmiş gibi bir hava var. Hatta: minarenin tepesindeki hilal sökülmüş ve bahçesinde, azınlık okulunun bulunması nedeniyle, Yunan bayrağı dalgalanıyor.

Azınlık okulu  dedim de, burası bir Türk azınlık okulu. Ancak, bu Türk okulunun pek fazla öğrencisi var denilemez.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

DENİZ FENERİ

Şehrin sembolüdür. 1880 yılından kalmadır. Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Hemen deniz kıyısında, sahil kesiminde yükseliyor ve şehrin en hareketli bölgeleri, fenerin bulunduğu mahaldedir.

MAKRİ KÖYÜ

Şehrin, 11  km. batısında, deniz kıyısındadır. Aynı zamanda: E-90 karayolunun da hemen yanındadır. Burası: şirin bir yerleşim yeri.

Özellikle: balık restoranları çok ünlü ve mutlaka uğramanızı ve deniz ürünlerini tatmanızı öneriyorum.

Fiyatlar ise, çok uygun. Hatta, bazı restoranlarda, yoğun Türk ziyaretçiler nedeniyle, Türkçe menü bile bulmanız mümkün. Menülerde: midyeler, boy boy karidesler, kızarmış balıklar bulabilirsiniz.

Öne çıkan bir husus olarak: tüm yemeklerde, beyaz peynir ilave edilmesidir. Özellikle: salataya, mutlaka beyaz peynir ilave ediliyor.

LOUTROS KÖYÜ

Burası, şehir merkezine 13 km. uzaklıktadır ve kaplıcaları ile ünlüdür. Şehrin doğusunda, yani Türkiye tarafında, Meriç nehrinin hemen yanında kalıyor.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

SOUFLİ-SOFULU KÖYÜ

Şehir merkezine, 1 saat (65 km.) uzaklıktadır. Ama, sınırı geçtiğimizde ilk karşımıza gelen yerdir.

Burası: ipeği ve ipekböceği ile tanınmaktadır. Buranın pazarında-çarşısında ipek ve el dokusu kumaşlar bulup satın alabilirsiniz.

İpek bu bölgede, 1911 yılında o kadar önem kazanmıştır ki, yörenin nüfusu, 13 bin civarına ulaşmıştır.

Ancak, bu tarihten sonra, Batı Trakya’nın bölünmesi ve ipek böceği için gereken dut ağaçlarının sınırın öte yanında kalması nedeniyle, burada, ipek böcekçiliği gerilemiştir.

Böylece, şehrin nüfusu da gittikçe azalmıştır. Ayrıca, sentetik ipeğin bulunması da, bu olumsuzluğu etkilemiştir. Yine de, günümüzde burada ipek ve ipekböceği yetiştiriciliği sürdürülmektedir.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

Hatta, burada bir de “İpek Müzesi” bulunuyor. Müze: şehir merkezinde, eski bir Türk konağı görüntüsü veriyor. 1990 yılında açılmıştır. K. Kourtidis isimli doktor ve politikacı birinin konağında kurulmuştur. Konak: 1883 yılında yapılmıştır.

Zemin kat ve birinci kat müze, ikinci kat ise konut olarak kullanılmaktadır. 4 tematik bölüm vardır. Buralarda: metinler, fotoğraflar, tasarımlar ve haritalar görülüyor. Buralarda; ipek böceği kültürü hakkında geleneksel nesneler içeren toplam 46 parça obje var.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

SAMOTHRAKİ ADASI-SEMADİREK ADASI

Adaya, deniz yolu ile ulaşılabilen tek noktadır. Ada ile şehir arasındaki ulaşım, yaklaşık 1-2 saat sürmektedir. Kavala ile ada arasındaki deniz ulaşımı ise, 5-6 saat sürüyor. Adanın boyutu: 178 km. karedir. Uzunluğu ise, 17 km. dir.

Ekonomik etkinlikler: balıkçılık ve turizm üzerine kuruludur. Ayrıca: granit ve bazalt gibi yeraltı kaynakları da bulunmaktadır. Adanın Fengari dağı: 1611 metre yüksekliktedir.

Ada, özellikle yaz aylarında mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir. Kumu: sarı ve tertemiz deniziyle, doğanın güzellikleri birleşmektedir. Adada, nehir ve şelaleler arasında yürüyüş yapabilir, kuş seslerini dinleyebilirsiniz.

Ayrıca: adada, çok sayıda antik kalıntılar da görülebilir. Özellikle: antik dönemlerde dini törenlerin yapıldığı bir site olan “Sanctuary” önem kazanmaktadır. Çünkü: bu dini yer, dönemin birçok ünlüsü tarafından ziyaret edilmiştir. Antik kent kalıntılarının bulunduğu yer ise: “Pelasgians” olarak bilinir. Burada: Kayralılar ve Traklar egemenlik kurmuşlardır.

Yunanistan Alexandrapolis-Dedeağaç

Hatta:

Günümüzde, Paris-Louvre Müzesinde sergilenen “Kanatlı Zafer Tanrıçası Nike” heykeli, 1863 yılında buradan bulunarak kaçırılmıştır. 1863 yılında, Fransız arkeologlar tarafından bulunan ve MÖ.190 yılından kalan anıt: başsız olarak, adanın dini sitesi olan Sanctuary bölgesinde bulunmuştur.

MÖ. 508 yıllarında, Persler de, adada hakimiyeti ele geçirirler. Daha sonra ise, ada, Helen hakimiyetine girer. Ada tarihindeki diğer önemli bir husus: İsa’nın havarisi Pavlus’un, Filistin dışında ikinci misyonerlik yolculuğuna yani Makedonya’ya giderken, Semadirek adasında bir gece geçirmiş olmasıdır ki, bu durum İncil de yazılıdır.

Adaya giderseniz: ilk olarak, limanın kenarında uzanan, dar ve uzun bir ana caddenin bulunduğu, Kamariotissa denilen köyü göreceksiniz. Burada: hediyelik eşya satış dükkanları ve plajlar var. Ayrıca: yine burada araba ve motosiklet kiralayabilirsiniz.

Burada: özellikle yaz aylarında, yoğun turist akımı oluyor. Buranın hemen arkasında: konaklama tesisleri var. Yaklaşık 14 km. lik bir yol sonunda ise, Therma şehri var.

Burada da: oteller, kiralık daireler, dükkanlar ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca, yemyeşil bitki örtüsü, oldukça güzel bir görünüm ortaya koyuyor. Therma, aynı zamanda adanın kaplıcalar sitesidir.

Adanın başkenti: Hora şehridir. Burası: ada sakinlerinin korsanlardan gizlenmek için daha yukarılara ve iç kesimlere, dağın doğal amfi tiyatro gibi olduğu yere kurulmuştur. Yamaç boyunca, dar sokaklar, küçük ama şirin kasabaya ayrı bir güzellik vermektedir.

Burada, popüler restoranlar, batı tarzı kafeteryalar ve denizin muhteşem güzel manzarasını izlemek mümkündür. Aynı zamanda, adanın küçük hastanesi de bu şehirdedir. Bir de folklor müzesi, bir kale kalıntısı da görülüyor.

Adanın diğer öne çıkan özelliklerinden birisi de, plajlarıdır. Kamariotissanın güney kıyısında, yaklaşık 16 km. uzaklıkta: mükemmel bir kaya blok üzerinde yükselen tepelerin hemen önündedir.

Plaj: gayet sessiz, güneş şemsiyeleri ve sahilde bir bar, mükemmel bir balık restoranı, duşlar ve şezlonglar bulunuyor. Plajın uzunluğu: 800 metredir.

Yunanistan Samothraki adası-Semadirek adası ile ilgili ayrıntılı tanıtım ve gezi yazısı için.

Yunanistan Drama

Yunanistan Drama

Yunanistan ülkesinin, Doğu Makedonya bölgesindeki en büyük şehridir. Şehir: yüksek ağaçları, durmadan akan suları, sakin yaşam temposu, parkları, misafirperver halkıyla öne çıkmaktadır.

Şehir nüfusu: yaklaşık 55 bin kişidir. 1923 yılındaki mübadeleden sonra, buradan ayrılan göçmenler ise, ülkemizde özellikle Yalova-Armutlu yöresine yerleşmişlerdir.

Drama şehri: her yıl düzenlenen ticaret fuarıyla da biliniyor. Bu fuar: her yıl, Haziran ayı sonunda: “Elefteriya” da düzenleniyor. Eylül ayı ortalarında ise,  Drama Belediyesi tarafından: Kısa Film Festivali düzenleniyor.

Şehrin diğer bir öne çıkan özelliği de: eğlence ve gece hayatının etkin oluşudur. Dramalılar: geceleri, dans ve müzik eşliğinde eğlenmeyi çok severler. Geceleri: restoran ve tavernalarda ve barlarda, son derece canlı ritimler eşliğinde müzik yayınları yapılır. Yani: siz de, şehri ziyaret ettiğinizde, bu eğlence mekanlarında, sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenebilirsiniz.

Burası: bir Osmanlı şehridir. Nazım Hikmet’in şiirlerine konu olan; ancak uzun yıllarca nerede olduğu bilinemeyen  “Drama Köprüsü” ile öne çıkıyor.

Yunanistan Drama Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Buradaki ilk yerleşim, Makedonlar tarafından kurulmuş ve daha sonra Roma hakimiyeti başlamıştır. Takip eden süreçte ise, Bizans ve Bulgar ve daha sonra Sırp hakimiyeti görülür.

1371 yılına gelindiğinde ise: bu kez Osmanlılar görülür. Osmanlılar: 551 yıl boyunca, burada hüküm sürmüşlerdir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yeğeni Mahmut Paşa, Dramalı olarak bilinen ve bölgenin en ünlü ismidir.

Dramalı Mahmut Paşa: Padişah III. Selim zamanında, sarayda yetişmiş ve daha sonra vezir olmuş ve özellikle Yunanlıların kurtuluş savaşında, bölgedeki Osmanlı ordularına komutanlık yapmıştır. Şehirde: Mahmut Paşa adına yaptırılmış bir medrese bulunmaktadır.

GEZİ PLANI

Drama şehrindeki geziye: milli parkın yanındaki Arkeoloji Müzesinden başlıyoruz. Milli park: özellikle yemyeşil alanları ve su pınarlarıyla, tam bir doğal cennet gibidir.

Yunanistan Drama Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Arkeoloji Müzesinde: antik çağlardan günümüze kadar olan süreçte, egemenlik kuran uygarlıkların günümüze ulaşan eserleri sergileniyor. Özellikle: Angitis Mağarası içinde bulunan ve o dönemin avcılarının izlerini taşıyan kalıntılar ilgi çekiyor.

Eserler, müzede 3 bölümde sergileniyor. Özellikle: Cilalı Taş döneminden kalan ve o zamanki insanların günlük yaşamlarından kesitler sunan kalıntılar, ziyaretçiler tarafından ilgi görüyor.

İkinci bölümde: Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait, heykeller, seramikler ve paralar sergileniyor. Üçüncü bölümde: burada tamamen heykeller görülüyor.

Bu heykeller: antik dönemlerden, Osmanlı dönemine kadar yapılan heykeller, çok tanrılı döneme ait tanrı heykelleri (  burada özellikle Dionysos heykelleri ilgi çekiyor), Yunan-Roma imparatorluğu d önemlerine ait tanrı heykelleri görülebiliyor.

Daha sonra: Azize Barbara parkı geziliyor.

Yunanistan Drama Santa Barbara Parkı

Yunanistan Drama Santa Barbara Parkı

SANTA BARBARA PARKI

Burası: 60 dönümlük alan içinde, özellikle şehir dışından gelen ziyaretçiler için ilgi çeken bir yerdir. Çünkü: şehrin en büyük su kaynakları burada bulunuyor. Parkın her köşesinden, sular fışkırıyor, bazı yerlerde sakin sakin akan sular, bazı yerlerde ise delicesine akıyor ve ayrıca, asırlık ve uzun boylu ağaçlar görülmeye değerdir.

Parkta ayrıca görebilecekleriniz: gölün dibinde, eski dönemlerden kalma kilise kalıntıları, çok katlı tütün depoları ve bunların göl suyuna yansıyan muhteşem görüntüleri, su değirmenleri. Bu su değirmenleri içinde, özellikle: şehrin Müslüman halkından günümüze kalan ve “Zonke Değirmeni” olarak isimlendirilen değirmeni
görmenizi öneririm.

Parkın kuzeyinde ise: Herman Spirer isimli bir Yahudi’ye ait çok katlı tütün deposu görülüyor. 1925 yılında yapılan bina: salonlarındaki yüzlerce işçinin çalışarak ürettikleri kaliteli tütün ile hatırlanıyor ve unutmayın ki, bu dönemlerde, şehir altın çağını yaşamıştır.

1943 yılına gelindiğinde, şehirdeki diğer yerler de olduğu gibi, burası da Yahudiler tarafından kapatılmıştır. Çünkü: şehirdeki Yahudiler, Naziler tarafından, Polonya’daki toplama kamplarına götürülüyorlar.

Yunanistan Drama

Parkın tam merkezinde, bu kişilerin anısına dikilmiş bir anıt görülüyor. “Yahudi Soykırım Anıtı” Bu anıtın çevresinde, eski dönemlere ait evler, koruma altına alınmıştır. Özellikle: 1876 yılı yapımı, tütün tüccarı Anastasiadis’e ait tüm dış cephesi mermerlerle kaplı konak, görülmeye değerdir.

Günümüzde, şehrin ziyaretçileri yanında, Dramalılar da, gerek dinlenmek, gerek eğlenmek için, buradaki kafeterya ve restoranları tercih ediyorlar.

AYA VARVARA KİLİSESİ

Ortodoks inanışına göre, her şehrin kendine ait ve o şehri koruduğuna inanılan gelenek gereğince: Azize Barbara, Drama şehrinin koruyucusudur. Yerel dilde: Aya Varvara olarak tanınır. Her yıl: 3 Aralık tarihinde; burada, törenler düzenlenir. Aya Varvara kilisesinin hemen karşısındaki göl sularına: çocuklar tarafından hazırlanan gemi bırakılır.

Gezimize: şehrin, Aya Varvara kilisesi bölgesinde devam ediyoruz. Kilisenin arkasında, eski evler ve tütün depolarının arasındaki, basamaklı yollardan çıkarak, Perdika Sokağına varıyoruz. Perdika sokağından sonra, Venizelos sokağına ulaşıyoruz. Venizelos sokağından, aşağıya doğru inerken, bir dini müze görüyoruz.

Yunanistan Drama Aziz Mitropol Müzesi

AZİZ MİTROPOL MÜZESİ – DİNİ MÜZE

Müze: Mitropol Dionisios zamanında kurulmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise yenilenerek günümüze kadar ulaşmıştır. Burada: değerli Ortodoks hazineleri sergileniyor. Özellikle: 13’ncü yüzyıldan kalma: Meryem Ana ve İsa ikonaları görülebilir.

Bunun dışında: 17 ve 19’ncu yüzyıllara ait ikonalar, müzenin en değerli eserleridir. Hatta: bu ikonaların, çerçeveleri bile, tam bir görsel güzellik sunuyorlar. Müzede sergilenen eserlerin diğer bir özelliği de: mübadele sırasında, 1922 yıllarında, Anadolu’nun birçok yöresindeki (özellikle Karadeniz ve Ege bölgesindeki) kiliselerden getirilen eserlerdir.

Müzeyi de arzu ederseniz ziyaret edin (ancak ziyaret etmek için, önceden randevu almak gerekiyor) ve sonra: Drama Metropolünün yanındaki, küçük meydana varıyoruz. Burada yine bir kilise ve hemen yanında Metropol konağı görülüyor.

Konak; 1834 yılında, Metropol Yermanos tarafından yaptırılmıştır. Bu binanın içinde: güzel ahşap işçiliklerini görmek mümkündür. Yapının hemen karşısında ise, şehrin sineması bulunuyor. Sinema binası: 1913 yılında inşa edilmiş ve daha sonra yenilenmiştir. Sinemanın yakınlarında, 10’ncu yüzyıldan kalma bir
Bizans kilisesi görülüyor.

AYA SOFİA KİLİSESİ

Kilise: 10’ncu yüzyılda, Bizans döneminde yapılmıştır. Aya Sofia isimli kilise, Osmanlı yönetimi zamanında camiye çevrilmiş ve “Bey Camisi” adını almıştır. Günümüzde, kilisenin çan kulesinin bulunduğu yerde ise, minare bulunuyormuş. Kilise yapısının en büyük özelliği: oldukça yüksek ve sekiz köşeli bir kubbesinin bulunmasıdır. Kilisenin bulunduğu bu bölgede, Bizans döneminden kalma surlar da görülebiliyor.

Yunanistan Drama Bizans Dönemi Surları

BİZANS  DÖNEMİ SURLARI

Surların ilk yapılışları: 10’ncu yüzyıldır. Daha sonraki dönemlerde, zaman zaman sağlamlaştırma çalışmaları yapılmıştır.

Son yenileme tarihi: 1206 yılıdır. Surlar: şehirde, modern ve eski zamanlardan kalma yapılar arasında kalıyor. Surların: 6 kulesi var. Uzunlukları: yaklaşık 800 metredir. 40 dönümlük bir alanı kapsamaktadır.

Surları da gezdikten sonra, Venizelos sokağına geri dönüyoruz. Burada: geleneksel “Elefteriya” kafesi var. Kafenin tam karşısında ise: yine Bizans döneminden kalma “Taksiarhon” kilisesi görülüyor.

Yunanistan Drama Taksiarhen kilisesi

TAKSİARHEN  KİLİSESİ

Bizans dönemi kilisesidir. Kilise, dikdörtgen biçimli yapılmıştır. Doğu kapısı: Bizans  surlarına dayanmaktadır. Yapıldığı dönemde: şehrin koruyucuları olarak kabul  edilen “Mihail ve Cebrail” için yapıldığı düşünülmektedir. Kilise yapısında  görmenizi önereceğim ilginç bir yazı var.

Latince bu yazıt: kilisenin Venizelos  sokağına bakan tarafında, baş aşağı olarak durmaktadır. Kilisenin içindeki  ikonlarda ise; İsa’nın çektikleri ve baş meleklerin, papaz olarak betimlemeleri  görülüyor. Kilise, günümüzde de ibadete açıktır.

Kiliseden çıktıktan sonraki hedefimiz: Elafteriya yani  Özgürlük meydanıdır. Buraya giderken, şehrin ticaret merkezi olan bölgesinden  geçiyoruz. Bu bölgede: dar sokaklarda ve merkez caddelerde, birçok küçük dükkan  bulunuyor.

Burada: Aziz Nikola kilisesini yanımızda bırakarak, kuzeye doğru yürümeye devam ediyoruz. Meydanda: Makedonya savaşlarının kahramanı Armen Kupçiu’nun heykelini görüyoruz.

Yürümeye devam ettiğimizde, şehrin yeni ticaret merkezinin  bulunduğu alana ulaşıyoruz. Armen ve Agamennonas caddelerinin kesiştiği yerde  “Kurşunlu Cami” si görülüyor. Bu caminin bir duvarında; Osmanlı zamanında, Drama şehrini betimleyen bir duvar süslemesi görülüyor.

Merkeze giden yollardan geçerek, Labrianidi sokağına varıyoruz. Burada: meydanda, yine bir Osmanlı dönemi yapısı karşımıza çıkıyor. Bu yapı: Ak Mehmet Ağa Camisidir. 17’nci yüzyılda yapılmıştır.

Evet, Drama şehrinin gezmenizi önereceğim diğer bir bölgesi de: şehrin kuzeyindeki Korilovos tepesidir.

KORİLOVOS TEPESİ

Bu tepeye: çam ormanlarından geçilerek çıkılıyor. Yaklaşık 4 km. lik yolu, ister yürüyerek, isterseniz araç ile çıkabilirsiniz. Buradan: Drama şehrinin panoramik manzarası, tüm güzellikleriyle gözler önüne seriliyor.

İKOSİFİNİSA  MANASTIRI

Adının kelime anlamı: 20 Palmiye’dir. Şehrin en önemli manastırıdır. 5’nci yüzyılda: Aziz Yermanos tarafından, Pangeo’nun yamacında kurulmuştur. Yani: 753 metre yüksekliktedir.

Söylentilere göre: “Meryem Ana, Aziz Yermanos’a el yapımı olmayan bir ikonasını hediye eder. Meryem Ana’nın belirmesi: bir ışık huzmesi ve palmiyeler arasında olduğundan, bu manastır Meryem Ana’ya adanmıştır.

Özellikle, halen burada olan: Meryem Ana’nın el yapımı olmayan, mucize ikonayı görmek üzere, her yıl, burası Hıristiyanlar tarafından yoğun olarak ziyaret edilir. Yapının dış süslemeleri: 1858-1865 yılları arasında, Moldovalı sanatçı Metteo tarafından yapılmıştır.

Yunanistan Drama Drama Köprüsü

DRAMA KÖPRÜSÜ

“Drama köprüsü bre Hasan, dardır
geçilmez,

Soğuktur suları Hasan, bir tas
içilmez,

Drama köprüsü Hasan dardır daracık”

Evet, Drama köprüsü hakkındaki bu anonim türkünün giriş kısmından, birkaç mısra verdikten sonra, Drama köprüsünden söz etmek istiyorum. Ama: aslına bakarsanız, uzun süre, Drama şehrine gidenler: Dramalıların gerek köprüden ve gerekse Hasan’dan haberi olmadıklarını görmüşler.

Daha sonra: Drama köprüsünün bulunmasına kafayı koyan birileri tarafından, Drama köprüsü diye bir yer bulunmuş ve 1920 yılında buranın fotoğrafı çekilmiş. Bunun üzerine: Drama Küçük Asyalı Mübadiller Derneği Başkanı ve aynı zamanda yerel tarihçi olan Nikos Latsistalis: köprü hakkında yaklaşık 3 yıl süren araştırmalara başlamış ve Nikiforos ile Karyafitos arasındaki bir yerde: bir su kemerinin arkasındaki görüntünün “Drama Köprüsü Fotoğrafı” ile benzerliğini görmüş.

Evet: Drama köprüsü denilen yer, aslında bir köprü değil. Yalnızca: 50-60 cm. genişliğinde, dar bir su kemeri. Kim tarafından ve hangi dönemde yapıldığı belli değil. Ancak: yaklaşık olarak 250-300 yıllık olduğu tahmin ediliyor.

Hatta: türküde de, köprünün bu özelliğinden söz ediliyor: “Su kemeri dardır ve dar olduğu için geçilmez” “Soğuktur suları, bir tas içilmez” mısraları da, buranın bir su kemeri olduğunun en büyük kanıtıdır. Ayrıca: su kemerinin birbirine bağladığı iki köy, o dönemlerde, iki Türk köyü olarak biliniyor.

Debreli Hasan ise: Selanik yöresinde, Debre köyündendir. Uzun askerlik döneminde, haksızlığa dayanamayarak kendisine hakaret eden komutanını öldürür ve dağlara kaçarak eşkıya olur.

Ancak: yaptıklarından pişman olur ve eşkiyalığı kendiliğine değil, çevresindeki fakir insanlara yönelik olarak yapar. Gayrimüslimleri soyar ve Müslüman fakirlere dağıtır. Bu özellikleri nedeniyle: halk kahramanı olarak önem kazanmıştır.

Günümüzde, köprünün bulunduğu burada, çevre düzenlemesi yapılmıştır. Buradaki kafeteryada, kısa bir kahve molası vermenizi öneririm.