Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri

en başa.1
Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri

Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri:

Klasik tanrılar, bu adalarda savaşmış, aşklarını burada yaşamış ve çocuklarıyla birlikte buralarda barınmışlar.
Persler; 7000 yıl önce, onlara imreniyorlardı.
Günümüzde: sıcak yaz günleri, ılık suları, geniş kumsalları ve farklı yaşam tarzlarıyla, Ege’nin Yunan adaları, turistler için en önemli uğrak yerlerinden biridir.

EGE DENİZİ

Küçük bir deniz olan Ege Denizi: Doğu Akdeniz’de: Türkiye ve Yunanistan arasında uzanan 640 km. uzunluğunda ve 320 km. genişliğinde, sudan oluşan bir parmağa benzer.
1400 ada, dağınık olmasına rağmen, her biri kendisine has özellikler taşıyan guruplar oluştururlar.

KYKLADLAR

Atina’dan en çabuk ulaşılan adalar: denize atılmış bir avuç çakıl taşı görünümündeki: Kykladlar’dır. Eskiden, kutsal Delos adasının çevresinde bir halka (kyklos) oluşturan bu adaların adı, günümüze kadar gelmeyi başarmış. Adaların kıraç manzarası ve sardunyalarla donanmış mavi kepenkli, beyaz evler; pek çok kişi için, tam olarak Yunan adaları deyince ilk akla gelenlerdir.
En tanınmışları: hareketli Mikonos adası ve huşu veren volkanik oluşum: Santorini’dir.

ONİKİ ADALAR

Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri; Ege denizinin güneydoğu ucunda toplanmışlardır. Bunlar: ülkemiz kıyılarının güneybatı köşesinde bulunuyorlar. Guruptaki en önemli ada: Rodos’tur. Ama diğerleri arasında yer alan: Kos ve Patmos adaları da önemlidir. Batı Ege’deki büyük adalardan 3 tanesi: ülkemiz kıyı çizgisine çok yakındır. Lesbos, Khios ve Samos.
Yıllar öncesinde: zengin ve imrenilen mekanlar olan bu adalar: geleneksel kırsal yaşam tarzından, günümüze kadar ulaşan izlere hala sahiptirler.

Kuzey Ege’de, tamamen farklı olan: Thasos, Limnos ve Samothraki var. Bunların: güneydoğusunda; Atina’ya daha yakın yerde, son zamanlara kadar Yunan jet sosyetesinin eğlence merkezi olan: Skiathos, Skopelos, Alonnisos ve Skyros’tan oluşan: Sporadlar bulunuyor.

Aralarında ortak noktalar olmasına rağmen, hiçbir ada, diğerinin aynısı değildir. Bu da bölgenin büyüleyiciliğinin başlıca sebebidir. 5000 yıllık tarihi boyunca, başa geçen sayısız değişik yöneticiye rağmen, sıradan insanların yaşamının temel unsurları, pek az değişmiş. Deniz, eski yerleşimciler için bol gıda sağlıyordu. MÖ. 5’nci yüzyıldan bu yana süren, ılık yaz ayları, insan yaşamını sürdürmek için tahıl, keçi sürülerini beslemek için de otlak anlamına gelmişti.

Bronz çağından bu yana: eşekler ve katırlarla, yük ve insan taşınmıştır.

Aynı dönemlerde, ilk zeytin ağaçları ve asmalar da ekilmişti. Yaşam döngüsü: toprağın ekilmesi ve hasatla belirleniyordu. Bugün, Yunan adalarına baktığınızda, pek çok şeyin, hala aynı kaldığını görmek mümkündür.

Gelenekler, ada hayatında, önemli bir rol oynar. Kadınlar ve erkekler, hala birbirlerinden ayrı bir yaşam sürüyorlar. Kadınlar evde, çamaşırların asıldığı balkonlarda ya da gölgeli sokak köşelerinde oturup sohbet ederler. Genç erkekler, tarlalarda veya kayıklarında çalışır, yaşlılar ise afeneion, yani kahvelerde oturup sert bir kafe ellenikos içerken dünyayı kurtarırlar.

Aile, günlük hayatın merkezindedir. Çocuklar, özellikle erkek çocuklar, birer nimet olarak görülürler. Onlara, her zaman hoşgörülü davranılır. Anneler ve büyükanneler, onları şımartmaktan zevk duyarlar. Büyükanne, büyükbaba ve babalar; akşam voltalarında, yani akşam yürüyüşlerinde, aileye yeni katılan bebeğin arabasını iterlerken, komşu ve arkadaşların tebriklerinin verdiği gururla ışıldarlar. Babalar ve amcalar, aile işine, yabancı birini almadan önce kendi oğullarını ve yeğenlerini alırlar.

Siesta: günün en önemli bir parçasıdır.

En gencinden en yaşlısına kadar, herkes öğlen sıcağında dinlenir ve serin akşamların tadı, gece yarılarına kadar oturularak çıkarılır.

Tarihsel olarak, hayatın dokusu din ile ayakta kalmıştır. Aslında: kilise ve Ortodoks dini, 1832 yılında, modern devlet kurulmadan çok önce, Yunan olan her şeyle özdeştirilmiştir. Kiliseler; doğal afetler, savaşlar ve hastalıklarda, hem fiziksel ve hem de ruhsal açıdan bir sığınak ve teselli yeri olarak hep var olmuştu.

Günümüzde de, rahipler cemaat içinde hala güçlü bir etkiye sahiptir. Geleneksel olarak kilise cemaatinin çoğunluğunu oluşturan kadınlar, ticaret filolarıyla denize açılan sünger için dalan veya uzak diyarlarda çalışan babaların, eşlerin ve oğulların korunması için dua ederler. En küçük, beyaz badanalı kiliselerde bile, basit bir haç, ikon ve yanan mumlar bulunur. Ama, büyük kiliselerin daha şatafatlı olduğunu göreceksiniz.

Yunanistan, bir zamanlar, dünyadaki en büyük ticaret filosuna sahipti. Deniz, hala Ege’deki yaşamda, önemli bir rol oynar. Küçük ve uzak adalarda, dış dünya ile tek bağlantıyı sağlayan feribotlar, tarih boyunca olduğu gibi, gerekli malzemeleri de taşımaktadır. Her adanın küçük teknelerden oluşan ve her gün denize açılarak masalara taze balık getiren küçük bir filosu bulunur.

Ancak, turizm bu uzun süreli senaryoyu değiştirmeye başlamıştır.

Şu anda, adalardaki en önemli gelir kaynağı turizmdir. Yüksek sezonda, Yunanistan gezinizi, Avrupa’nın ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen ziyaretçilerle paylaşacaksınız. Turizm, pek çok adayı yoksulluktan ve nüfus azalmasından korumuştur. Ama, hiç kuşkusuz, daha tanınmış adaların pek çoğunun da karakterini etkilemiştir. Ada topluluğu son 20 yılda, önceki binyıla oranla çok daha büyük bir dönüşüm geçirmiştir.

Günümüzde; küçük motosikletler, oyun oynayan çocukların seslerini bastırıyor. Mobil telefonların sesleri, buzuki’nin akıldan çıkmayan ritminin çok daha sık duyuluyor. Pek çok kez, sokakta yürürken, telefona cevap verdiğini gördüğünüz (çoğunlukla elini kolunu neşeli bir şekilde sallayan meşgul insanlar) insanlar, bir restoranlar zinciri, araba kiralama acentası, bilet ofisi ya da stüdyo konutlara sahip iş adamlarıdır.

Kısa süren turizm mevsiminde, başarılı olabilmek için her şeyden, vaktinde haberdar olmak gerekir.

Gelir düzeyi arttıkça, genç çiftçi babasının güvenilir eşeği yerine bir traktör alır. Bir bar veya kiralık araba acentasi açmak için, çiftçiliği tamamen bırakır. Balıkçı teknesiyle balığa çıkmak yerine, bölgedeki plajlara turist taşımaya başlar.

Ancak tablo görüldüğü kadar sıkıcı değildir. Turizm sektörü de, ada hayatının geleneksel çerçevesine uyan mevsimlik bir sanayidir. Bahar aylarında, turistler gelmeden önce, keçi ve koyunlar yavrular, otlaklara yollanır. Kısa bir süre sonra hasat vakti gelir. Sonbahar yaklaşırken, başka bir hasat başlar. Zeytin, ceviz, badem ve geç olgunlaşan meyvelerin hepsi toplanmalı ve kış başlamadan saklanmalıdır.

Aslına bakarsanız, bir anlamda, adada hayat her zaman olduğu gibi devam eder.

İSİMLERDE NE VAR

Haritalarda ve yol işaretlerinde yer alan Yunan isimlerinin Latin harflerine çevrimlerinde, değişmez bir kural yok. Bu nedenle: çoğu zaman, aynı kasabanın adının, ardı ardına gelen iki tabelada, farklı yazıldığını görebilirsiniz.

Khios ve Hios gibi; birbirine yakın bazı isimler, kolayca fark edilebilir ama bazıları hayli kafa karıştırıcıdır.

Adalarda da, bazı isim sorunları yaşanmaktadır. Santorini, İtalyanca Aziz İrene demektir. Bu isim, Azizin burada öldüğüne inanıldığı için, Bizanslılar zamanında adaya verilmiştir. Adanın eski (ve resmi) adı ise: Thira’dır. Havayolları ve feribot biletleri ile tarifelerde, bu isim kullanılmaktadır.

MİS KOKULU HAVA

Dağ yamaçlarında (ya da kapı önlerindeki saksılarda) yetiştirilen bitkilerin kokusu: Yunan hayatının en belirleyici çehrelerinden birisidir. Fesleğen, Yunan mutfağının eski bir dostudur. Kokusunun böcekleri uzak tuttuğu söylenir. Elinizle yapraklarını şöyle bir sallayın ve güzel kokusunu içinize çekin. Sıcak bir günde, sizi hemen canlandıracaktır.

NE ZAMAN GİDİLİR

Yunan Adalarına: ne zaman gidileceğine karar vermek de; önemli bir sorun. Ege kıyılarında: kısa ve hafif yağmurlu geçen ilkbahar; yürüyüş, arazi yürüyüşü ve dağ bisikleti gibi eğlenceli aktiviteler için elverişlidir. Çünkü: hava çok sıcak değildir. Ilık hava: açık ve temizdir. Bu koşullar: fotoğrafçılık için de idealdir. Ama sezon öncesinde seyahat düzenlemelerini yapmak pek kolay olmayabilir.

Bazıları Nisan sonuna kadar açılmasa da, pek çok otelin geleneksel açılış zamanı: Ortodoks Paskalya Yortusudur. Feribot seferlerinde de, genellikle Mayıs ayının ilk haftasına kadar kış tarifesi devam eder.

Yaz mevsimi: uzun ve sıcak geçer. Ama Ege boyunca, Asya’nın kalbinden güneye doğru esen, hatta bazen fırtınaya dönüşebilen Meltem rüzgarı ile yumuşar. Yaz sezonuna, bütün Avrupa’dan gelen sırt çantalı ziyaretçiler ve paket tur müşterileri damgasını vurur. Adalar kalabalıktır ama otel ve restoran gibi tesisler açık ve yeterlidir. Seferlerini arttıran feribotlar ve küçük tekneler adalar arasında seyahat etmek için daha fazla seçenek anlamına gelir.

Sonbaharda: hava ılık ve daha az çılgındır. Zeytin hasadı gibi etkinlikleri izlemek için mükemmel bir fırsat. Ekim ayının ortalarında sezon biter. Otel ve restoranların çoğu kış nedeniyle kapanır. Yazın: bar ve otellerde çalışan pek çok personel, bir sonraki yıla kadar Yunanistan ana karasındaki evlerine dönerler.

KİLİSE VE MANASTIRLARA GİRERKEN

Kıyafetlerinize dikkat edin. Erkeklerin uzun pantolon giymeleri, kadınların ise omuzlarını ve bacaklarını kapatmalarında fayda var.

BAHŞİŞ

Servis ücreti: genellikle restoran ve bar faturalarına dahil edilir. Ama; masaya biraz bozukluk bırakmak adettir. Taksi şöförleri: % 10 bahşiş beklerler. Oteldeki oda görevlilerine, günlük yaklaşık 1 Euro bırakılmalıdır. Hizmetlilere ve kapı görevlilerine, sağlanan hizmete bağlı olarak 2 Euro’ya kadar bahşiş bırakılabilir. Tuvaletlerdeki görevlilere yarım Euro civarında verilir.

bisiklet.1
Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri bisiklet kiralama

BİSİKLET VE MOTOSİKLET KİRALAMA

BİSİKLET

Adaların ve tatil beldelerinin çoğu, bisiklet kiralamak için idealdir. Ama bazı adalar çok tepelik olduğu için, çevrede turlamak açısından pek uygun olmayabilir. Ama, yine de kasaba çevresinde ya da plaja giderken ideal bir ulaşım tarzıdır. Sıradan bisikletler, pek çok tatil beldesinde, günlük 6 Euro civarında kiralanabilir.

MOTOSİKLET

Motosikletler veya mopetler, çok popüler ve büyük adalar hariç, çevreyi dolaşmanın en iyi yollarından biridir. Kiraları nispeten pahalıdır. (günlük 12 Euro civarında) Bunun yanında, motosiklet kiralamanın tehlikeleri de vardır. Her yıl çeşitli kazalarda ciddi yaralanmalar ve ölümler gerçekleşmektedir. Yakın zamanda motosiklet ehliyeti olmayanlara motosiklet kiralanmasını engelleyen bir kanun yürürlüğe girmiş.
Pek çok kiralama acentası, bu bilgiyi araç kiralamak isteyenlere vermiyor. Eğer ehliyetiniz olmadan motosiklet kiralarsanız, sahip olduğunuz sigorta geçerli olmayacak ve bir kazaya karışır ya da yaralanırsanız, büyük zorluklar yaşayabilirsiniz. Bence kiralamayın, tehlikeli.

GİYİM

Yazın, Yunan adalarında pek fazla giysiye ihtiyacınız olmaz. Gündüz için mayo, sizi güneşten koruyacak ince bir üstlük ve sandalet düşünün. Çevreyi dolaşmak isterseniz, şort veya ince ve hafif pantolon ile bir tişört hem erkek hem de kadınlar için uygun bir kıyafettir.

Arkeolojik sit alanlarında dolaşmak için; rahat yürüyüş ayakkabılarınızı yanınıza almayı unutmayın.

Kilise ve manastırları ziyaret etmek isteyenlerin kıyafetlerine dikkat etmeleri gerekir. Erkeklerin de, kadınların da omuzlarını kapatmaları gerekir. Erkekler hafif bir pantolon, kadınlar da dizlerinin altına kadar uzanan bir etek giyebilirler.

Bir şapka ve iyi güneş gözlüklerinizi, yanınıza almayı unutmayın. Beyaz badanalı binalar, güneşi yansıtarak gözleri kolayca yoran bir ışık yaratıyor.

Adalarda genel olarak, akşamları, rahatlık ön plandadır. Pek az yerde, kıyafet zorunluluğuna rastlarsınız. Ama yine de ziyaretçiler, akşamları kıyafet değiştirmeyi severler. Hafif bir süveter, serin akşamlar için kullanışlı olabilir. Özellikle: sezonun erken yada geç döneminde, adalarda bulunuyorsanız, ilkbahar ve sonbaharda güneş battıktan sonra hava serinleyebilir. Ayrıca, karanlık bastıktan sonra feribot güverteleri, çok serin olur. Bu nedenle, günlük bir tura çıkıp, geç gelmek niyetinde iseniz, yanınıza mutlaka bir ilave giysi almanız şart.

GÜMRÜK VE GİRİŞ ŞARTLARI

Eğer, doktor tavsiyesinde bir ilaç kullanıyorsanız, her zaman resmi bir kutu içerisinde, ihtiyaç duyduğunuz kadarını taşıyın. Kişisel kullanım için ilaç taşımaya izin var.
Bütün AB ülkelerinde, gümrüksüz girişlerin kaldırılmasının ardından Yunanistan’a Avrupa Birliğine üye olmayan ülkelerden getirilen her şey, gümrüğe tabidir. AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları için Yunanistan veya adalara getirilecek gümrüksüz eşya müsaadelerinin sınırları var.

HAVAALANLARI

Uluslar arası, tarifeli uçakların çoğu, 2001 yılında inşaatı tamamlanan, yeni Eleftherinos Venizelos Havaalanına iniyorlar. Eski Atina Hellenikon Uluslar arası Havaalanının bulunduğu bölge: halk parkı ve 2004 Olimpiyat Oyunları tesisleri olarak düzenlenmiş. Yeni havaalanı: adalara seyahat için bir merkez işlevi görüyor.

Eğer Atina’ya gidiyorsanız, havaalanının şehirden biraz uzakta, Spata’da olduğunu unutmayın. Merkeze gitmenin en uygun yolu: Syntagma Meydanına sefer yapan E95 otobüsüdür. Bu meydandan, şehrin istediğiniz yerine, metro ile gidebilirsiniz.

Eğer havaalanından, seyahatinize feribot ile devam edebileceğiniz, Pire Limanına doğrudan gitmek isterseniz, bunu ya şehirden geçerek ya da E96 sayılı otobüs ile yapabilirsiniz. Havaalanından kalkan taksiler pahalı. Bu nedenle: genellikle, en iyi seçenek otobüstür. Eğer taksiye binecekseniz, şöforün hareket etmeden önce, taksimetreyi çalıştırıp çalıştırmadığına dikkat edin.

Kuzey Ege Adalarına (Thasos, Limnos ve Kamothraki) gitmek için feribot bağlantısı veya devam uçuşları için Yunan ana karasının kuzeyindeki Selanik’e doğrudan uçuş olanağı da var.

Aşağıda verilen adaların iç hatlar için havaalanları bulunuyor. Bunlar: Astypalea, Karpathos, Kastellorizo, Kos, Limnos, Santorini (Thira), Skiathos, Sykros ve Syros.

Evet tüm bunların yanında: Anadolu karasının yakınında bulunan adalara; feribotlar veya büyük tekneler ile ulaşmakta mümkün. Veya, büyük tur gezinti gemileriyle yapılan yolculuklarda, bazı adalara uğrayan turlar da var.

iklim.1
Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri İklim

İKLİM

Yunan Adalarının; kısa, ılık ama yağmurlu bir ilkbaharı, uzun, sıcak bir yazı, ılık bir sonbaharı ve serin bir kışı vardır. Kuzey adaları: her zaman güneydekilerden birkaç derece daha serindir. Adalarda, Rusya’nın Kafkas Dağlarından Karadeniz’i geçip Ege’ye doğru sürekli esen bir “Meltem” rüzgarı vardır.

Meltem, yazın sıcak eser ama kışın bazen buz gibi bir hava getirir. Rüzgarların her gün değişebileceği Kykladlar, en çok etkilenen adalar arasında sayılabilirler.

PARA BİRİMİ

Yunanistan’ın para birimi: Euro’dur. Bankaların çoğu: yabancı para cinsi ve seyahat çekini, hizmetin cinsine göre alınan komisyon karşılığında bozmaktadır. Ama, genellikle bu komisyon: % 1 ile 3 arasında değişir. Döviz kurları, bankanın içinde bir panoda ya da pencerede asılı olmalıdır ve çoğunlukla bütün bankalarda aynıdır.
Ayrıca, dövizinizi büyük adalarda bulunan döviz bürolarında da bozdurabilirsiniz. Bu büroların çalışma saatleri, bankalardan daha uzundur. Bazıları komisyonsuz işlem yaptıklarına dair ilan vermektedirler. Ama, değişim kurları farklı olabilir. Bu nedenle, hangi işletmenin daha iyi rakamı uyguladığını araştırmanızda yarar var.

Para bozdururken, her zaman kimliğinizi kanıtlamanız gerekebilir. Bu yüzden pasaportunuzu yanınızda götürmelisiniz.

TUVALETLER

Genel tuvaletler, genellikle önemli kasabaların pazar meydanlarının yanında bulunur. Bir kadın ve erkek figürlerinin bulunduğu uluslar arası işaretlere bakmalısınız. Tuvaletlerin temizlik dereceleri değişebilir ve alaturka tuvaletler daha yaygındır.

Kafe ve barlarda, basit ama temiz tuvaletler bulunur. Tuvaleti kullanmak istiyorsanız, işletmede bir şeyler içmeniz gerekir. Plajlardaki kafe ve barlarda tuvaletler bulunur. Eğer bir görevli varsa, bahşiş vermek adettir.

PLAJLAR

Evet; adalardaki plajların bazılarında bolca gölgelik bulunurken, diğerleri yakıp kavuran güneşe hizmet edecek şekilde ağaçsızdır. Pek çok insan: yumuşak kumu tercih ederek, çakıllı plajları kötüler, ama yaz aylarında, Meltem (kuzey rüzgarı) eserken, küçük çakıllar, kum gibi çevrede uçuşarak, her yerinize yapışmaz.

Santorini sahillerinde: siyah ya da kırmızı renkli, volkanik bir kum var. Bu kumlar: ısıyı, sarı kuma oranla daha çok emer, bu nedenle gün ortasında hava sıcaklığı artar. Bu durumda: çevrede koşuşturup oynamak isteyen küçük çocuklara pek uygun olmuyor. Güzel kumlu plajları: Skiathos’taki Koukounaries’te, Paros’taki Altın kumda ve Mykonos’taki: Paradise’de bulabilirsiniz. Ayrıca: İos’ta Milopotamos ve Thasos’ta Makriamos’da güzeldir.

Yunan adaları; 1960’larda, Avrupa’da ziyaretçilere karşı teklifsiz tavırlarıyla ünlüydü. Çıplaklar, bölgeye akın akın geliyorlardı. Bazı şeyler, bugün biraz değişmiş olmasına rağmen, özellikle Mykonos’taki Paradise ve Super-Paradise Plajları ile, Skiathos’taki Banana Plajında, hala çıplaklar plajı var. Ama, çoğu adada: çıplaklık, resmi bir politika değil. Yunan aile plajları da kesinlikle çok serbest değil. Eğer riske girmek istemiyorsanız, ada sakinlerinin tutumlarını izleyerek, davranışlarınızı ayarlayabilirsiniz.

Yani; ailecek adaları ziyaret etmek istediğinizde, plaj seçiminde, dikkatli olmanızda kesinlikle yarar var. Yoksa, hoş olmayan görüntülerin içinde kalmanız mümkün.

dalgıç.1
Yunanistan Yunan adaları genel özellikleri

Ege’nin ılık ve temiz suları:

dalış için neredeyse mükemmel bir çevre sunsa da, yakın zamana kadar Yunan hükümeti dalgıçların, antik batıklara verebilecekleri olası zarar nedeniyle, endişeliydi ve dalış yasaktı. Ama artık bu tutum değişmiş ve günümüzde sualtı dalış, onaylı ve kayıtlı merkezlerle yapılıyor. Yasal ve hoş karşılanan bir etkinlik olmuş.

Konuyla ilgili firmalar: Ege çevresinde çalışmaya başlamışlar. Dalışları denetleyen bu firmalar, genellikle yüksek sezonda, günde iki kez dalış alanlarına ulaşım olanağı sağlıyorlar.

Her dalış merkezi, Yunan hükümeti tarafından kayıt altında. Amatör dalgıçlara eğitim vermeye ve ehliyetli dalgıçları da denetlemeye yetkililer. Bütün merkezler, önemli onaylama kurumlarından birine, en çok Profesyonel Dalgıç Eğitmenleri Birliğine (PADI) üyedir. Dalış için, asıl yeterlilik ise, beş günde alınabilen Derin su sertifikasıdır. Bunun ardından, bir eğitmen eşliğinde, 18 metreye kadar dalabilirsiniz. Bu şekilde, Ege Denizindeki pek çok dalış alanını görme olanağı bulabilirsiniz.

Pek çok merkezde: Tüpü Keşfet programı olarak bilinen bir tanıtım programı düzenleniyor. Bu programda: tam zamanlı kurslara başlamadan önce, temel teknikleri deneme fırsatı bulabilir, sabah ve akşamüstü dalış teorisinin verilip sığ dalışların yapıldığı etkinliklere katılabilirsiniz.

Tüplü dalış söz konusu olduğunda:

Mykonos, her zaman bir avantaja sahip olmuştur. Çünkü, adada hiç antik sit alanı bulunmadığı için, dalış yapmak, burada yasak değildir. Paradise Plajındaki “Dive Adventures” yerleşik bir merkezdir.

Santorini’de, ilgi çekici dalış alanlarına sahiptir. Volkanik kraterin sualtı duvarlarını keşfedebilir ya da doğu kıyısındaki resiflerde dalabilirsiniz. Perissa Plajındaki Mediterranean Dive Club ile bağlantı kurabilirsiniz.

Paros kıyılarında: mağara, resif ve gemi enkazı dalışları yapılabilir. Bu dalışlarda, keşfedecek ilgi çekici yerler bulabilirsiniz. Adada, çeşitli dalış merkezleri bulunuyor. Bunlara, kuzey kıyıda Noussa’da bulunan “Maria Diving Club” da dahildir. Kos’un tatil beldelerinde, iyi organize olmuş, dalış operatörleri bulunuyor. Tigaki’de, anayolda, plaja 300 metre uzaklıktaki “Theokritos Travel” ile bağlantı kurulabilir.

Yunan adaları gezi planı hakkındaki yazım için.

 

İtalya Venedik Genel

venedik.maskeler.1
İtalya Venedik Genel

İtalya Venedik Genel: Kendinizi, bu şehirde kesinlikle bir rüya aleminde yaşıyor sanacaksınız.

Çünkü: gerçekten mimari ve yerleşim açısından: geçmişi bütünüyle yaşayan ve yaşatan bir şehir.

Bunun yanında: pahalı, turist o kadar çok ki, artık turistik reklamları kesmişler, turizmin şehri öldürdüğünü düşünüyorlar, bir anlamda da, doğa ve iklim şartları zaten pek fazla uzun olmayan bir süre sonra bu şehri ortadan kaldırabilir, bu yüzden, mutlaka gidin ve görün.

Doyumsuz bir güzellik, mutlaka gidin ve bu güzelliği yaşayın.

Yalnız: gerek aşırı yüksek fiyatlar ve gerekse bol bulunan yankesicilere dikkat.

Kaldığınız yerin mutlaka kartını alın, kaybolmak çok kolay, harita ile uğraşmayın, çünkü harita sizin kaybolmanızı önlemiyor, şehir karışık.

ULAŞIM

İtalya Venedik Genel: Bu şehirde: araç kullanmak yasak. Hatta: bisiklet kullanmak bile yasak. Ulaşım yalnızca: kanallar üzerinde hareket eden, su araçları ile yapılıyor.

HAVAALANI

İtalya Venedik Genel: Venedik’e tarifeli bir seferle uçuyorsanız: Venice Marco Polo Havaalanına inersiniz. Marco Polo Havaalanı: şehir merkezine, yaklaşık 13 km. ve 25 dakika uzaklıktadır. Hava alanından; yarım saatte bir kalkan otobüsler ( 5 numaralı otobüs) şehre ulaşmanın en kolay ve ucuz yoludur.

Ayrıca: tren veya taksi de kullanabilirsiniz. Bazı charter seferi yapan şirketler ve ucuz fiyatlı şirketler: Treviso havaalanını kullanırlar. Treviso, Venedik’in 30 km. kuzeyindedir. Venedik’e gitmeden önce, seyahat şirketinizle görüşüp, hangi havaalanına inileceğini sormanızda yarar var.

 

BELEDİYE OTOBÜSLERİ

Bunlar “ACTV” olarak işaretlenirler. Yazın: yarım saatte bir ve kışın ise, saatte bir havaalanından kalkıp: Piazzale Roma’ya kadar giderler. Havaalanı otobüsleri: “ATVO” hemen hemen aynı tarifeyle işler. İkisi de, pahalı değildir.

ACTV daha ucuzdur, ancak bagajınız varsa, biraz zorlanabilirsiniz. Piazzale Roma’ya varmak, yaklaşık 30 dakika sürer. Biletinizi varış terminalindeki ATVO bürosundan satın alabilirsiniz.

İtalya Venedik Genel Tekneler

TEKNELER

Cooperativa San Marco motorları, bütün yıl boyunca havaalanı ile Venedik merkezi arasında sefer yapıyor. Fiyat: 40 Euro’dur ve vaporetto bağlantılı ATVO seferlerinin iki katıdır. Gene de pahalı sayılmaz. Eğer vaporetto kalabalık ve bagajınız çoksa ekstra ücret ödemeye değer.

Havaalanı binasının hemen önünden: 04.45’ten gece yarısına kadar, saatte bir motor kalkar. Ticari kanal taksileri (matoscafi) çok pahalıdır.

Bitişik olarak inşa edilmiş olan Ponte Della Ferrova demiryolu köprüsü ve Ponte Della Liberta karayolu köprüsü: anakaradan, Venedik’e bağlantı sağlar.

Eğer, şehre otomobil ile geldiyseniz: arabanızı: Pıazalle Roma Meydanındaki otoparka bırakmak zorundasınız. Otobüsle geldiyseniz de aynı meydanda inip, otelinize, Büyük Kanal üzerinden ulaşabilirsiniz.

Demiryolu ile Venedik’e geldiyseniz: Pıazzale Roma’nın karşı kıyısında bulunan istasyonda inip, yolunuza yine Büyük Kanal üzerinden devam edebilirsiniz.

1801-1846 yılları arasında inşa edilen demiryolu köprüsü: 3601 metre iken, 1931-1932 yılları arasında yapılan onarımlar ile, uzunluğu: 4070 metreye çıkarılmıştır.

Büyük Kanal’a ulaşımınızı, önce bir bilet alarak “Vaporetto”larla (1.Nolu) sağlayabilirsiniz. Ayrıca: aceleniz varsa, “motoscafi”leri tercih edebilirsiniz. Motoscafiler, küçük kanallarda da ulaşımı sağlar.

Gondollar; daha çok çevre gezileri için tercih edilir.

Gondollara binmeden önce, güzergah, fiyat, süre konusunda gondolcu ile anlaşma yapmalısınız. Şehirde ise, yürüyerek dolaşmak çok kolay ve Venedik’i tanımanın en iyi yoludur.

Evet, şehir içinde, ulaşım konusunda mümkün olduğunca yürümeye çalışın.

Hem ara sokakların tadına varmak hem de vaporetto fiyatlarının el yakması bunun için yeterli sebeplerdir. Tabii, yorucu bir günün ardından, San Marco Meydanından, tren garına kadar yürümek, haritada göründüğü kadar kolay değil.

Motorlar için ve 72 saatlik abonman kartlar mevcut. Bu kartlar: aldığınız andan itibaren, bahsedilen saate kadar tüm motorlarda geçerli. (Havaalanı motoru hariç)

Bu kartın fiyatı 10 Euro. Bununla: sürekli olarak her motora ücretsiz binebiliyorsunuz.

 

KONAKLAMA:

Venedik’te: Lido Bölgesinde konaklamak mümkün. Burada göreceğiniz 4 yıldızlı oteller inanın bizim ülkemizdeki

2 yıldızlı otellere eşdeğer personel ve işletmeciliğe sahip. Kahvaltıda: genellikle: bal ve bol bol domuz jambon bulacaksınız. Üstelik: çay niyetine verdikleri de, berbat. Yani: sakın beklentileriniz çok olmasın.

Eski Venedik merkezinde ise, oteller çok pahalı imiş. Buradaki tüm binalarda, hala yaşam devam ediyor. Yaşayanlar da, evlerin aile içinde, kuşaktan kuşağa geçmesiyle sahip olmuşlar. Yoksa, bu evlere, binalara para yetmeyeceği, metre karesinin 1 milyon Euro olduğu söyleniyor.

Dolayısı ile, eskiden kont, dük ve soylu olarak yaşayanların torunları buralarda şimdi oturuyorlar. Aslında: çok bunaltıcı bir atmosfer var.

Muhteşem nem bir yandan. Üstelik: yazın kanalların kokusu rezalet. Dolayısı ile merkezde kalmamak bir kayıp değil gibi.

Şehir çok pahalı. Eğer gece konaklayacaksanız, yarım saat uzaklıktaki: Trivignano’da yarı fiyatına kalınması tavsiye edilir.

 

 

NEREDE YENİR

San Marco çevresinde: hiçbir Venediklinin denemeyi bile düşünemeyeceği kadar pahalı turist restoranları dolu. Şehrin en pahalı ve gözde restoranları: Dorsoduro, San Polo, Santa Croce bölgelerinde ve San Marco’nun karşı yakasında bulunur.

Kabaca ristorante kelimesi yüksek kalite ve pahalı bir servis demektir.

Trattoria; küçük ve sıcak aile işletmelerini, osteria ise basit bir atmosferde sunulan sade yiyecekleri ifade eder.

Ama her sınıf, kendi içinde çeşitlilik gösterebilir. O yüzden, en doğrusu: mönüye ve fiyatlara göre karar vermenizdir. Fiyatlar, kalitenin göstergesi değildir. Pahalı bir restoran, güzel yemekler sunabilir ama daha çok mekan için para ödemiş olursunuz.

San Marco civarındaki restoranların çoğunda, sabit bir ücret karşılığında, sınırlı bir listeden üç veya dört çeşit yiyecek seçebileceğiniz mönü turistico sunulur.

A la carte fiyatları ile kıyasladığınızda, daha ucuz bir seçenek olarak görünse de, turistik mönüde porsiyonlar çok küçüktür ve yemek seçenekleri sınırlıdır.

Eğer bütçeniz kısıtlı ise, en iyisi pizzanın yanı sıra geleneksel balık ve et yemeklerinin de sunulduğu bir pizzeria bulmanızdır.

İtalyan restoranları: yemek mönülerini ve fiyatlarını cama asmak ya da kapı önünde sergilemek zorundadırlar. Bu da, içeriye girmeden önce, fikir sahibi olmanızı sağlar.

Kanunen bütün restoran ve barlar: KDV’nin de dahil olduğunu gösteren yazar kasa fişi vermek zorundadırlar. Restoranların büyük bir bölümü: % 10 veya % 15 servis ücreti alır.

Bu yüzden: bahşiş vermenize gerek kalmaz. Ancak emin değilseniz yine de sorun.

Öğün saatleri: öğlenden 14.30 veya 15.00’e kadar ve akşam 19.30’dan 22.00’ye kadardır.

NE YENİR

Venedikliler, güne piccola colazione ile başlarlar. Bu genellikle: bir kahve ve yanında hamur işi veya kuruvasandan oluşur.

Bu tip bir kahvaltı için: en iyi yer, bir caffedir. Herhangi bir barda, masaya oturarak yiyeceğiniz şeylerin fiyatının, barda ayakta durarak yemekten iki kat daha fazla olacağını unutmayın.

Kahvaltınızı bir otelde yapıyorsanız, İngiliz ya da Amerikan tarzı açık büfeler bulabilirsiniz. Öğlenleri atıştırmak için: yanınıza alıp götürebileceğiniz sıcak ve soğuk yiyecekler sunan, ayaküstü barları tercih edin.

Uzun yemekler için, öğle ve akşam yemeklerinde, genellikle dört çeşit yemek seçeneği vardır.

APERATİFLER

Tranttoriaların zeytinyağı ile süsleyip sundukları vejateryan aperatifler: balıklı ya da etli aperatifler denemeye değerdir. Yerel aperatifler arasında en popüler olanlar şunlardır: vejateryanlar için: carciofi (enginar), sarde in saor (kuşüzümü ve kuru üzümle birlikte terbiye edilmiş sardalye ve soğan); üzerine limon ve zeytinyağı gezdirilmiş jumbo karides, ahtapot, midye ve kalamardan oluşan frutti di mare (karışık deniz ürünleri), bazen makarnanın yanında ikram edilerek primi piatti adını alan, ama genellikle beyaz şarap sosuyla sunulan vongole veya caparozzoli veya cozze (midye).

Etli aperatifler arasında: mayonezle servis edilen ince dilimlenmiş biftek (carpaccio), incirle (fichi) birlikte çok lezzetli olan prosciutto crudo con melone (kavunlu jambon), affetteri veya baharatlı salsicce (şarküteri ve salam tarzı sucuk) bulunur.

GİRİŞ YEMEĞİ:

Primo piatto makarna, risotto veya çorbadır. Kuzeye doğru, makarnanın yerini pirinç alır ve risotto Venedik’in klasik yemeği olarak görülür.

Pirinç, genellikle taze sebze veya deniz ürünleriyle pişirilir. Venedik’in en meşhur makarna yemeği: bigoli in salsa’dır.

Bu yemek: hamsi veya sardalya sosunda pişirilen eriştedir. Bunun yanında: zuppa di pesce denilen balık çorbası da güzeldir.

ANA YEMEK

En popüler et yemeği: fegato alla venezianadır. Yani: soğanlı dana ciğeri. Salatalarda ise, ana malzeme olarak: rucola (roka) ve radicchio (hindiba) kullanılır.

TATLILAR

Tatlı seçenekleri oldukça azdır. Gelato (dondurma) ile çikolata, kahve, krema veya tatlı mascarpone peyniri ve kaynakla yapılan tiramisu en bilinenlerdir. Bir kadeh tatlı şarap yanında tatlı bisküvi veya bademli kek ikram edilir. Bu bir Venedik geleneği.

Evet, sonuç olarak, bu deniz kentinde, doğal olarak önerilecek en iyi yemek balık olacaktır. Ama fiyatlar da, özellikle turistlerin yoğun olduğu meydanlarda (St. Marco civarında) bulunan lokantalarda, turistiktir.

Ancak, ara sokaklardaki restoranlarda daha ucuz yerler bulmak mümkündür. Balığınızı sipariş vermeden önce, sizin için hazırlanacak balığı görmenizde fayda var. Hesabı ödemeden önce de, mutlaka kontrol edin.

Grand Kanal kenarında oturup, bol zeytinyağlı pizza margarita yiyebilirsiniz.

Venedik’te yemek ne çok özel ne de ucuz. Ana yemekler: 7 Euro’dan başlıyor. Pizza: bir kişi için biraz büyükçe gelebilir. Ama salata alacaksanız, menüdeki ya da vitrindeki resimlere aldanmayın. 7.5 Euro ödediğiniz: marul, domates ve mozarella için gelen mamul: 7 parça mozarella peyniri, 7-8 dilim domates ve 3 küçük marul yaprağı

oluyor. O yüzden, verdiğiniz siparişin ne büyüklükte geleceğini sormanızda yarar var.

Ülkemizde de tanınan: tiramisu isimli tatlı, Venedik’e özgü bir tatlı. Ama; bunu burada yiyip yememek konusunda size bir şey söylemek istemiyorum, çünkü: sanırım biz tadına baktığımızda, asıl yerini mi bulamadık bilmiyorum, pek hoş değildi tat.

 

İÇECEKLER

Birçok restoranda, ev yapımı açık şarap bulabilirsiniz. Bunlar: çeyrek, yarım veya 1 litrelik sürahilerde servis edilir ve seçkin şaraplar kadar iyidir. Şehrin kafelerinde en çok içilen iki içki: Veneto dışında nadir bulunabilen ve köpüklü bir beyaz şarap olan prosecco ve campari, şarap ile maden suyunun karışımından yapılan karışımdır. 

Campari ve Punt e Mes gibi serinleticiler: soda ve limonla sunulur. Bira sevenler: Nastro Azzuro içebilirler. Bu bira: Kuzey Avrupa biraları kadar sert değildir ve buzul servis edilir.

Alkolsüz içecekler ise: köpüklü sıcak çikolata ve buzlu çay. Venedik’in musluk suyu içilebilir. Şehrin çeşitli yerlerindeki çeşmelerden çekinmeden su içebilirsiniz. Musluk suyunun içilemez olduğu yerlerde, yazı bulunur.

İtalya Venedik Genel

GENEL

Venedik genel; Venedik’in diğer adı da: Serrennissima (huzurlu)’dur. Bunun sebebi: tüm sosyal ve politik yaşamın kanunlarla belirlenmiş olmasıdır. Adalet: en önemsenen kuraldır. Örneğin: hakimler, hiçbir kulübe, partiye ve benzeri kuruluşa üye olamaz, hatta yakınlık bile kuramazlar. Venedik: bir şehir devleti iken, sembolü: kılıç ve kanunların yer aldığı bir kitaptır.

Kanunların, bu kadar önemsenmesinin sebebi: kentin, Ortaçağ sonlarında başlayan ve tamamen ticaret üzerine kurulu olan yaşamıdır. Kent: güvenli bir liman olarak kurulmuştur. Özellikle: Doğu’dan gelen mallar (kumaş, değerli taş ve madenler, halılar, baharatlar vs.) buradan; burjuva ve aristokrat ailelere dağıtılmıştır.

Dolayısı ile, uluslar arası ticaretin yapıldığı bir şehir devletinin kanunlarının çok sıkı uygulanıyor alması, tüccarların bu güvenli ortamı tercih etmesini sağlamıştır.

Venedik: Adriyatik’in mücevheridir. Bu bölgede: kesintisiz 1100 yıl boyunca, bağımsız bir imparatorluk ve cumhuriyet olarak, idari yapısıyla günümüze kadar gelmiş ve bu özellikleri nedeniyle, araştırmacıların ilgisini çekmiştir.

9’ncu yüzyılda, çoğu Avrupa şehri, surların arkasına gizlenirken, Venedik, kendi lagununun korumasından çıkmış ve dünyaya açılmayı başarmıştır. Doğu ile batının bu sentezi: ne tamamıyla Avrupalı ve ne de tamamıyla İtalyan olabilmiştir. Kentin dört bir yanında: Bizans izleri ve egzotik Asya etkisi görülür.

Belli bir uzaklıktan bakıldığında, şehir:

Adriyatik Denizinin üzerinde yüzüyormuş gibi görünen, zarif ve gösterişli evleriyle, bir masal diyarını andırır. Şehrin dar sokaklarında (cali) yürüyüp, kanalları boyunca dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçıları ve gezginleri kendisine hayran bırakan zarif ve egzotik, bir o kadar da romantik mimariden gözünüzü alamazsınız.

Dünya üzerindeki büyük şehirler, otoyolları ve yüksek bina bloklarını bir yara izi gibi taşırken, Venedik, modernite tarafından lekelenmeden, bundan 300 yıl önceki parlak devirlerindeki halini, günümüze kadar taşımış ve hala korumaktadır.

AZİZ MARCOS:

Aziz Marcos’un naşı, MS.829 yılında, Venedik’e getirildiğinde: Dükler Sarayının yanına, bir şapel inşa edildi. Bu ilk: San Marco Bazilikası idi. Azizin simgesi: kanatlı aslan, şehrin sembolü oldu.

MARCO POLO:

Venedik’in en ünlü vatandaşı: Marco Polo. 13’ncü yüzyılda: Avrupa’nın gözlerini, egzotik Asya gizemine çevirmişti.

Zamanımızın bazı bilim adamları: hikayesinin gerçekçiliği konusunda şüpheler dile getirse de; Marco Polo:20 yıl süresince, Moğol İmparatoru Kubilay Han’a hizmet etmişti. Ayrıca: Çin’de özgürce gezmesine izin verilen ilk Batılıdır.

Çin’den döndüğünde: efsaneye göre, hikayelerine kimse inanmamış, kıyafetinin dikiş yerlerine sakladığı mücevherleri ortaya çıkarınca, haklı olduğu anlaşılmıştı.

MÜZELERE GİRİŞ:

Müzelere giriş için tek tek para vermek yerine: “Musei Civici Veneziani” müzelerinden herhangi birinden, “Museum Pass” alın. Çünkü: her müzenin girişi 3-5 euro iken, bu kartı kullanarak, 13 müzeye, 10 Euro karşılığında girebiliyorsunuz.

KUMARHANE:

Venedik’in resmi kumarhanesi, bahar ve yaz aylarında Lido’da açılır ve yılın geri kalan bölümlerinde, Büyük Kanal’daki Palazzo Vendramin Calergi’ye taşınır.

Sabahın ilk ışıklarına kadar: rulet, bakara ve 21 oynamak mümkün. Kumar oynanan odalara giriş yapabilmek için pasaportunuzu yanınızda bulundurmanız şart. Erkeklerin ceket giymesi ve kravat takması şarttır.

DÜNYANIN EN ÇOK İNTİHAR EDİLEN YERİ ;

Evet: bunun sebebini, şehri görünce hemen anlıyorsunuz. Ömrünüzde göreceğiniz en hüzünlü, en tekinsiz atmosfere sahip yer. Güzel olmasına güzel de, geçmişte çok görkemli olan, şimdiyse, çoktan ölmüş ve ağır ağır yürüyen bir güzelliğin kalıntısı. İnsana: gerçek dışı bir his veriyor, masallardan çıkmış gibi.

Her köşesi: son derece estetik, koca bir açık hava müzesi ve inanılmayacak kadar çok görülecek şeyi var. Ama: nemli. Çürümüşlüğün hakim olduğu, tuhaf, tekinsiz bir yer aynı zamanda. Normal yaşam da göremiyorsunuz.

Şehir, yalnızca turistler için ayakta gibi. Onlar da günden güne, kemirip kirletiyorlar şehri. Sakın yalnız başınıza gitmeyin, şehir, iki katı hüzün veriyor insana o zaman.

 

COĞRAFYA:

İtalya Venedik Genel: Venedik, Kuzey İtalya’nın doğusunda ve Adriyatik Denizinin kuzey batı ucunda bulunuyor. Karaya: 4 km. uzunluğunda: kara ve demiryolu köprüsü ile bağlanıyor. Şehir: 50 km. uzunluğunda, bir hilal şeklindeki lagünde bulunan takımada gurubu üzerinde uzanıyor.

Büyük Venedik: deniz seviyesinin 1 metre üzerindeki, 118 adacıkta kurulmuş. Binaları; sıkışmış kil tabakasına çakılan, milyonlarca karaçam kazığı ile desteklenmiştir.

Kent: 170 kanal ve yaklaşık 600’den fazla köprü ile, bir labirenti andırır. Kanallar: lagünü çevreleyen kumluk bölgelerden (lido) geçerek, iç taraflara ilerleyen üç derin suyolundan gelen Adriyatik denizi sularıyla dolar.

 

ADRİYATİK DENİZİ

Deniz her zaman Venedik’in varlığı ile birlikte anılır. Çamurlu, sığ lagün gibi denizin kendisi de, şehrin bir parçası olarak kabul edilir.

Deniz seviyesinin yükselmesiyle; yer altı su seviyesinin düşmesi sonucunda oluşan çökme yüzünden, Venedik, her kış giderek daha çok su baskınına maruz kalmaktadır.

Uzmanlar: önlem alınmadığı takdirde, Venedik’in 22’nci yüzyılda, sular altında kalacağı uyarısında bulunmaktadırlar.

Ne var ki, kent sakinleri; Venedik’in, varlığını borçlu olduğu lagünün, ekolojik dengesinin bozulacağı gerekçesiyle, Londra’daki Thimes Nehri’nde olduğu gibi, su bentleri yapılması projesine karşı gelmektedirler.

 

ŞEHİRLE ANLAŞMAK

Venedik’in ziyaretçileri: şehrin özel koşullarına hazırlıklı olmalıdırlar. Şehir hakkını vererek gezebilmek için; sokakların zorluğuna katlanmak (trafik gürültüsünden uzak yürümek keyifli olsa da) ve kanallar üzerindeki pek çok köprüyü tırmanmak gerekir.

Burası: aşırı yükle gezilebilecek bir yer değildir. Bagajlarınızı, kalabalık sokaklardan ve köprülerden geçirerek otelinize taşımak zorunda kalabilirsiniz.

Yürümekten yorgun düştüğünüzde: vaporetto’ya (deniz otobüsü) binebilirsiniz. Ana vaporetto güzergahları: Büyük Kanal üzerinde sefer yapar.

Fakat: bu sistemle; Venedik lagününün en uzak köşelerine kadar gidebilirsiniz. Lido Sahilleri ve rengarenk boyalı evleri bulunan: Barano Adasından, duvardan duvara cam ürünlerinin sergilendiği ve cam üretim alanlarının bulunduğu: Murano Adasına ve Torcello Adasındaki tuz ovalarının üzerinde kurulu sevimli katedrale kadar.

 

TURİZM

Venedik’te her yıl, yaklaşık 12 milyon turist, en az bir gününü geçiriyormuş. Bu güne kadar tespit edilen, bir günlük turist rakamı: 150.000 dir.

Turist sayısının bu kadar çok olması ve her şeyin deniz yolu ile taşınması nedeniyle, buradaki fiyatlar, İtalya’ya nazaran yüzde 10 daha pahalıdır. Venedik’te turizm: hem en önemli gelir kaynağı ve hem de en büyük düşman olarak görülüyor. Bu yeni bir şey değil. “Venedik’te Ölüm” romanında, Thomas Mann, şehri “yarı peri masalı, yarı turist tuzağı” diye tarif etmektedir.

Venedik’te turiste doygunluk artık yüzlerinden okunuyor. Nitelik, turizm reklamları da yapmıyorlar artık. Turizm ile birlikte: sanayi ve tarım geliri de yüksekmiş. Gerçekten de, her yer yemyeşil ve ekili. Çok verimli bir toprağı var. Mussolini burada, toprakların büyük bir kısmını bataklıkları kurutarak verimli tarlalar haline getirmiş. Hala, bu olaydan Mussolini’nin yaptığı en iyi şeyler diye anlatıyorlarmış.

Turistler, kendilerini kazıklanmış hissederler. Benzerleriyle karşılaştırıldığında, otel fiyatları burada hayli yüksektir. Vaporettolarda ve Piazza San Marco çevresindeki restoranlarda; Venediklilerin ödediklerinden daha fazla hesap ödeyeceksiniz. Yiyecek ve içeceklere, hayli şişirilmiş fiyatlar ödemek zorunda kalacaksınız.

Bu: yalnızca turistlerin sıkıntısı değil. Yazın şehir o kadar kalabalık oluyor ki; Piazza San Morco civarındaki dar sokaklarda yürümek imkansız hale geliyor. Tek yönlü yaya trafiği, bir zorunluluk haline geliyor.

Venedikliler: turist akını karşısında: o kadar mağdur olmuşlar ki: şehrin alt yapısı yetersiz kalınca: ziyaretçilerin şehre girişine günlük kota uygulamak veya otel rezervasyonu olmayan ziyaretçilerin girişinden ücret alınması gibi kenti korumaya yönelik önlemler tartışılmaya başlanmış.

 

KALABALIKTAN UZAK DURMAK

Ek masraflar ve harcayabileceğiniz çaba, bu göz alıcı hazinenin keşfi için ödeyeceğiniz küçük bir bedeldir. Eğer: San Marco Meydanının dışına çıkarsanız, sakin ve büyüleyici civar semtlerde; Venediklilerin Venedik’ini bulabilirsiniz.  İlgi çekici dükkanlar, uygun fiyatlı güzel restoranlar, kafeler ve şarap barları var.

Ama, elbette dünyanın en güzel meydanı olan San Marco’nun muhteşem Bazilikası ve görkemli Palazzo Ducale’nin (Dükler Sarayı) güzelliği tartışılmaz. Sezonun en yoğun olduğu dönemlerde bile: günün erken ya da geç saatlerinde, izdihamla karşılaşmadan buraları gezebilirsiniz.

 

VENEDİKLİLER

Venedik şehri: en parlak dönemlerinde: 200.000 nüfusa sahipti. Cumhuriyetin sonlarında: 90.000’e düşen bu rakam, halen 65.000 civarındadır. Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu Venedik, artık anakarada bulunan “Mestre” adı verilen yeni şehre doğru kaymaktadır.

Bu göç: şehirde kiralık evlerin çok az ve satın alınamayacak kadar pahalı olmasından kaynaklanır. Venedikte’ki binaların restorasyon masrafları: ana karada bulunan: Mestre Banliyösündeki evlerin değerinden, neredeyse iki katı daha fazladır. Özellikle: genç kuşak Venedikliler, Mestre’de oturup; Venedik’e çalışmaya gelip gitmektedirler.

Venedikliler, ziyaretçilere karşı misafirperverdirler. Şehirlerinin kıymeti konusunda da duyarlıdırlar. Hem İtalyanca ve hem de Venedik diyalektiyle yazılmış tabelalar yüzünden; kanal ve bölge isimleri konusunda karışıklık yaşamak mümkündür.

Bu yüzden: Venedik’te kaybolabilirsiniz. Adres soracak olursanız: “Kısa yolu mu, güzel yolu mu tercih edersiniz?” karşılığını alabilirsiniz. Ama, aslında: Venedik’te, güzel olmayan bir yola rastlamak da mümkün değildir.

İKLİM

Venedik’te, ısı sonbahar ve ilkbahar aylarında 15 derece civarındadır. Kış mevsimi ise oldukça soğuk geçer. Venedik’te yaz mevsimi çok sıcak değildir. Kasım ve Mart ayları arasında, seller ve Adriyatik’ten esen rüzgarlar nedeniyle: Venedik serin ve nemli olur. Mayıs ayında, Adriyatik’ten esen kuvvetli rüzgarlar (bora) sırasında, deniz seviyesi yarım metre kadar yükselir.

Yani: St. Marco Meydanına gondol ile girmeniz mümkündür. Bu iklim hareketi, önemli ölçüde erozyona sebep olduğu gibi binalara da zarar verir. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında hava boğucu olabilir. Rahat bir uyku uyuyabilmek için, yılın bu aylarında klima şarttır.

Evet, bu güzel şehre: özellikle, Şubat ayında gidilmeli. Çünkü: Şubat ayında, karnaval düzenleniyor. İlk başta: karşınıza çıkan, maskeli gençlerden korkabilirsiniz. Ama, caddeye doğru yürüdüğünüzde, herkesin maskeli olduğunu göreceksiniz.

Hemen bir koşu gidin ve maske alın ve sizde eğlenceye ortak olun. Çünkü, maskeli gezdiğinizde, hiçbir yabancılık çekmesiniz. Zaten, amaç da budur. Sınıf ve ırk ayrımını kaldırmak. Ama, inanın çok eğlenirsiniz. Bunun dışında: Eylül ayında film festivali var.

Venedik’te Mayıs ayı, Türkiye’ye göre daha sıcak olur diye bekleyebilirsiniz. Ancak: yanınızda mutlaka kalın üst giysileri bulunması şart.

Bu arada: kıyafet çok önemli. Özellikle: yağmur yağdığında su geçirmeyen bir ayakkabınız olması şart. Çünkü: bol yağmur yağan bir yer. Ayrıca: sakın iklime aldanmayın, yanınızda mutlaka biraz kalınca üst giysileri götürün. 

 

VENEDİKLİ SANATÇILAR

Jacopo Bellini: (1400-1470);

Bellini ve oğulları Giovanni ve Gentile, 15’nci yüzyılda Serenissima’da yeni bir dönem başlatmışlardır. Venedik’in Yüksek Rönesansı, genç yaşta ölmesine rağmen, Accademia’da sergilenen “Fırtına” adlı eserinde büyük dehası görülen Giorgione ile başlamıştır.

Vittore Carpaccio: (1445-1526);

Ardında şehri detaylı şekilde betimlediği resimler ve Azize Ursula’nın hayatına dair anlaşılmadık bir dizi anlatımcı resim bırakmıştır.

Tiziano: (1490-1576);

Döneminin en büyük ressamı kabul edilir. Resimleri: Avrupa’nın büyük müzelerinde sergilenmesine rağmen, Venedik’te çok az eseri bulunur.

İlk başyapıtlarından biri olan “Meryem’in Göğe Çıkışı”, Frari kilisesindeki altarın üzerindedir.

Jacopo Tintoretto (1518-1594):

Sessiz ve dindar olan bu sanatçı, Venedik’in dışına bir kez çıkmıştır. Birçok çalışması:Venedik’te kalmıştır. Scuola di San Rocco ve mensup olduğu Madonna dell’Orto Kilisesindeki resimleri dehasını yansıtır.

Paolo Veronese (1528-1588):

Resimleriyle süslenmiş bir kilise vardır. San Sebastiano. Birçok çalışması, Accademia’dadır.

Antonio Canaletto: (1697-1768);

Venedik konulu resimleriyle ünlüdür. İngiliz sanat hamisi Josef Smith’in eserlerini, yurt dışına satması nedeniyle, Venedik’te sadece 3 resmi kalmıştır.

Giovanni Battista Tiepolo (1696-1770);

Venedik’in en iyi dekoratif ressamlarından biridir. Scuola Grande dei Camini’nin üst salon tavanını; 9 muhteşem resim ile bezemiştir.

 

VENEDİK ASLANLARI

Barışçı, oyunca ya da savaşçı olsun, aslan motifi Venedik’te birçok resim, heykel ve resimli el yazmasında hakim unsurdur.

San Marco ve Castello bölgelerinde daha yoğun olmak üzere aslanlar, birçok binayı, köprüyü ve balkonu süsler. Oturan aslan, devletin azametini, yürüyen aslan ise Venedik’in sömürgeleri üzerindeki hakimiyetini temsil eder.

Aziz Marcos Aslanı; barışın simgesidir ve savaş zamanlarında defteri kapalı bir şekilde tasvir edilir. (Örneğin: Arsenal’in giriş kapısındaki takta). Az sayıda aslan ise, pençesinde kılıç taşır.

Napolyon’un kuvvetleri: aslanların bu sembolik değerleri nedeniyle birçoğunu tahrip etmişlerdir. Bu nedenle: Dükler Sarayının Gotik Kapısındaki gibi bazı aslanlar: röpradüksiyondur.

venedik.alışveriş.vitrin.1
Venedik alışveriş

ALIŞVERİŞ

Venedik, hediyelik eşya almak için en uygun şehirlerden biri. San Marco Meydanına ulaşan ara sokaklar: cam eşya ve maske satan rengarenk dükkanlarla dolu. Murano ve Brano’da, dünyanın en kaliteli camlarının yapıldığı bir gerçek. Ancak: seramik maskeleri de es geçmeyin. Oralara kadar gitmişken, bir maske alın ve salonunuzun duvarına asın.

Venedik’te tatmin edici bir alışverişin sırrı: gerçek hazinelerin saklı olduğu dükkanlar ile, turist tuzaklarını birbirinden ayırmaktır.

Pahalı mağazalar (mücevher, cam işi, deri vb.) Piazza San Marco ve çevresindeki sokaklarda yoğunlaşıyor. Bu bölge, aynı zamanda yapışkan satıcıların turistlere pahalı hediyelikler satmaya çalıştığı dükkanlarla doludur.

Turist yoğunluğundan uzak alışveriş için: Ca’ d’Oro’nun arkasında, tren istasyonundan çıkan Strada Nuova boyunca uzanan mağazalara bakmanızı öneririm.

Giudecca’da, Zathare arkasındaki Dorsudora’da ve Frezzeria’da zanaatkarların atölyelerinden pazarlıkla alışveriş yapabilirsiniz. Moda dünyasına göz atmak için, kaliteli butikleriyle ünlü Mercerie alışveriş merkezine gidebilirsiniz. John Evelyn 1645 yılında burası için: “Dünyanın en nefis caddesi” demiştir.

CAM ÜRÜNLERİ:

Venedik cam ürünleri kaliteli ve son derece pahalıdır. Bir o kadar da kırılgandır. Dikkatli olun. Murano’daki atölyelerdeki fiyatlar, Venedik’teki dükkanlara göre, daha pahalıdır. Ancak, ücretsiz tanıtım gösterileri ve adaya taşıma hizmeti sunarlar. Nakliye gerektiren hediyelikler seçerseniz, kırılgan olanları tercih etmeyin. Ayrıca, nakliye ücretini ve sigorta bedelini mutlaka sorun.

DANTEL İŞLERİ:

Geleneksel usullerle dokunan girift dantel işlerini görmek için en güzel yer: Burano’daki küçük müzedir. Gerçek danteller muhteşemdir, ancak fiyatları yüksektir. Daha az kaliteli ve makine işleri, yerel el yapımı dantellerin yerine geçmiştir. Burano’yu ziyaret etmeye zamanınız yoksa, San Marco civarında, modern röprodüksiyonları ve geleneksel modellerin taklitlerini bulabilirsiniz.

EBRULU KAĞIT ÜRÜNLER:

İtalya Venedik Genel: Venedik, legotaria olarak bilinen, ebrulu kağıtları ve ciltciliğiyle de ünlüdür. Bu kağıtlarla ciltlenmiş kitaplar çok popülerdir. Ayrıca evrak sahteciliğine karşı bir önlem olarak, çeşitli dökümanların arka planı olarak da kullanılmıştır. Günümüzde daha çok resim albümü, defter, kutlama kartları yapımında kullanılmaktadır.

VERGİLER:

İtalya Venedik Genel: Yüzde 19’lara kadar çıkabilen katma değer vergisi fiyatlara dahildir. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden gelenler: tek bir alışverişte 180 Euro ve daha fazlasını ödedikleri takdirde, katma değer vergisini geri alabiliyorlar.

Bu nedenle, yaptığınız tüm alışverişlerde fatura isteyin ve Avrupa Birliği ülkelerine başka gezi yapacaksanız, son ülkeye kadar bu faturaları saklayın. Turistlere vergisiz satış teklif eden dükkanlara bakın. Çünkü genellikle vergiyi fiyattan düşerler.

 

MASKELER

İtalya Venedik Genel: Maskelerin çıkış noktası veba hastalığı olmuş. 1348 yılında yaşanan veba salgını, nüfusun neredeyse yarısının ölmesine neden olmuş. İşte o dönemlerdeki giyim tarzı da bu salgından etkilenmiş.

İnsanların birçoğu hastalıklı görüntülerini ve yara-berelerini gizlemek için pelerinler, uzun eldivenler ve maskelerle, hiçbir yerlerini göstermeyecek şekilde giyinmeye başlamışlar. İşte hüzünlü bir ifadeye sahip olan maskeler, bu veba salgını dönemini sembolize ediyormuş.

Bundan yaklaşık 200 yıl sonra ise Venedik Cumhuriyetinin en şaşalı ve sefaya düşkün dönemlerinde de maske kullanımı yeniden yaygınlaşmış.

Ancak, bu kez amaç farklı. Bu sefahat dönemi, devleti çöküntüye götürürken, bu gidişi tersine çevirecek hiçbir şey yapılmadığı gibi, kumarhaneler, genelevler ve insanların bolca zaman ve para harcadıkları, bu tür merkezler, gayet iyi iş yapıyorlarmış.

Genel gidişat bu kadar kötüyken, aynı safahatı sürdürmek yüz gerektireceğinden; yine maskeler devreye girmiş. Yani, bu kez, insanların zevk-ü sefa merkezlerine gittiklerini gizlemek için. Pis pis sırıtanlar, mutlu maskeler, bu sefa dönemini simgeliyormuş.

 

GONDOL

İtalya Venedik Genel: Gondol kelimesi, muhtemelen “Cymbulo (küçük kayık)” kelimesinden gelmektedir. Bu küçük. Asimetrik, alt kısmı düzce olan kayık, bir kişi tarafından, o da ayakta olarak kullanılır. Gondolculuk: babadan oğula geçen bir meslektir.

Genellikle: boyu 4 veya 5 metre, genişliği ise 1 metre civarındadır. İlk gondollar: 13’ncü yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Ama; kimin fikridir bilinmez.

1562 yılında çıkan yasa ile, tüm gondolların siyah renge boyanması zorunlu hale getirilmiştir.

Veba gelip te ölümler başladığında, cesetleri gondollarla taşımışlar ve o günden beri, matemin rengi olan siyaha boyanmış tüm gondollar.

Evet: San Marco Meydanının bittiği yerde, Belediyenin işlettiği gondollar var. Normalde: bu gondolların 45 dakikalık turu, 120 Euro ve 6 kişi biniyor.

Tanıdığınız veya tanımadığınız kişilerle, bu gondollara kişi başı 20 Euro vererek binebilirsiniz. Ayrıca: gondolcular, şarkı da söylüyorlar. Yani: tam bir romantizm yaşanıyor.

 

EĞLENCE HAYATI

İtalya Venedik Genel; Kültürel etkinlik arayan ziyaretçiler: Venedik’te hayal kırıklığı yaşamazlar. Yıl boyunca, kentte klasik müzik konserleri, operalar, tiyatrolar, sergiler ve festivaller eksik olmaz.

Venedik’te yaş ortalaması 45 olduğu için gece kulüpleri ve barlar daha azdır. Gecenin geç saatlerinde eğlence hayatı piyano barlarında, San Marco civarındaki tarihi kafelerde ve şık otel barlarında yoğunlaşır. Bacari denilen Venedik’e özgü geleneksel barlar, özellikle görülmeye değerdir.

 

KARNAVAL VE FESTİVALLER

İtalya Venedik Genel: Venedik’in daha çok maskeleri ile ünlü bir karnavalı var. Bu aslında: dini bir kutlama imiş. Şubat ayında: “Karem” yani büyük perhiz öncesi (paskalyadan 40 gün önce): pazar, pazartesi, salı (perhiz öncesi üç etli gün) eğlenceler düzenleniyor. Eğlenceler: Çarşamba günü doruğa ulaşarak sonlanıyor.

Katolik dünyasında: önem verilen bu kutlamalar, karnaval geleneğinin devamıdır.

Venedik karnavalı ile özdeşmiş olan siyah pelerinler, üç boynuzlu şapkalar, beyaz masklar ve diğer kıyafetler; 18’nci yüzyılda ortaya çıkan cammedia dell’arte’ye dayanır. Cumhuriyetin sürüklediği yıkılış döneminin son yüzyılında, karnaval altı aya uzatılmıştı.

Venedikliler, Aralık’tan Haziran’a kadar, bu kostümleri giyerlerdi. Tanınmayı imkansız kılan kıyafetler sayesinde halk ile aristokratlar karışıyor, evliler rahatlıkla aşk maceraları peşinden koşuyor ve her türden hafif suç, rahatlıkla işleniyordu.

Bu dönemde: günlük yaşam kuralları kalkar, eğlence hat safhaya çıkar. Bu karnavallarda sosyal statülere bağlı kalmamak ve sınıf farklarını ortadan kaldırmak için maske takma geleneği, Venedik’te hala sürüyor.

Ayrıca: tarihi kıyafetler giyiyorlar, dükler, düşesler gibi oluyorlar. Kutlama her yerde yapılıyor ama, yalnızca Venedik’te maske takılıyormuş. Sokak tiyatrocuları: utandıklarından maske ile dolaşırlarmış.

Ancak, işler o kadar çığırından çıkmıştı ki, sonunda Karnaval yasaklandı. 1979 yılından itibaren Şubat/Mart aylarında tekrar kutlanmaya başlanan Karnaval, artık daha kontrollüdür. Sokak partileri, maskeli balolar, gösteriler ve Avrupa’nın her yerinden buraya akın eden turistlerle şehir canlılık kazanır.

Bu tip bir çekim merkezi olmasının dışında, iki yılda bir çağdaş sanatçıların bir araya geldiği “bienal” ile, bir de film festivali var.

 

VENEDİK TEHLİKEDE

1966 yılında yaşanan sel felaketinin ardından; şehirde bulunan sanat eserlerinin ve yapıların restorasyonu amacıyla yerel ve uluslar arası organizasyonlar kurulur.

O tarihlerde: Porto Marghera sanayi kompleksinin, lagün sularından milyonlarca varil su çekmesi nedeniyle; şehir batma tehlikesi geçirir. Bu problem çözülür, ancak şehirde giderek büyüyen diğer sorunlar günümüzde hala çözüm beklemektedir.

Kış aylarında oluşan: acqua alta (su yükselmesi): tehlikenin belirtilerinden yalnızca biridir.

MOSES (Musa) sistemi su taşkın duvarları inşa edilmeye başlanmış. 2011 yılında bitirilmesi planlanan sistem; çevresel etkilerinin göz ardı edildiği kısa dönemli bir çözüm olarak düşünülüyor.

Yani: özetle ve sonuç olarak; en kısa zamanda Venedik şehrini görün, yoksa gelecekte Venedik kalmayacak galiba.

 

Hollanda Lahey

Hollanda Lahey

Lahey: Hollanda’nın en güzel şehirlerinden birisidir. Nüfus bakımından ise, Hollanda’nın Amsterdam ve Rotterdam şehirlerinden sonra üçüncü büyük şehridir. Ancak: Hollanda Anayasasına göre, Hollanda ülkesinin başkenti Lahey değil, resmen Amsterdam şehridir.

NATO’nun Cenevre ve New York gibi önemli şehirlerinden sayılır. Çünkü, buranın uluslar arası bir şehir olma misyonu bulunmaktadır. 2011 rakamlarına göre, şehirde 500 bin kişi yaşamaktadır.

Şehrin üçte biri yeşil alandır. Her yıl, 20 milyondan fazla kişi şehri ziyaret etmektedirler. Ancak: eğer bu şehri ziyaret edecekseniz: büyük katılımlı toplantılar esnasında burada bulunmayın.

Özellikle: yaklaşık 5000-6000 kişilik katılımın olduğu ve her yıl Ocak ayının son haftasında düzenlenen konferans sırasında, buraya kesinlikle gidilmemelidir.

Şehirde 45 tane müze bulunmaktadır. Ama bu kadar müze içinde, özellikle görmenizi önereceklerim hakkında, aşağıda ayrıntılı bilgiler vereceğim.

Şehir. Hollanda’nın güneyinde, Hollanda krallının başkentidir. Kraliçe her yıl Eylül ayının 3. Salı günü: altından yapılmış at arabasına binerek, Hükümet binasına gelir ve halkı selamlar ve gelecek yılla ilgili değişiklikleri ve bilgileri okumaktadır. Bunun dışında: şehir, hükümet merkezidir.

Burada:; Hollanda Parlamentosu, Bakanlıklar, elçilikler, diplomatik misyonlar, Hollanda Yüksek Mahkemesi ve Hollanda Devlet Konseyi ve organları bulunmaktadır. Tüm bunların dışında: şehirde, birçok uluslararası kuruluş da bulunmaktadır ki, bunlar arasında bulunanlar:

Birleşmiş Milletler kurumunun ek ofisleri, Uluslar arası Adalet Divanı, Uluslar arası Ceza Mahkemesi gibi.

ULAŞIM

İstanbul’dan buraya ulaşmak için: uçakla Amsterdam şehrine inmeniz ve oradan trene binmeniz gerekiyor. Uçuş süresi yaklaşık 3.5 saattir. Amsterdam Schiphol havaalanından çıkıp tren istasyonuna geçin ve Lahey’e ulaşmak için her 15 dakikada bir kalkan trene binin. Ücret 8.30 Eurodur ve yaklaşık yarım saatlik bir tren yolculuğundan sonra Lahey şehrine varıyorsunuz.

Amsterdam Lahey arasındaki uzaklık, 55 km. dir. Lahey ile Rotterdam şehirleri arasındaki uzaklık ise, yine trenle 25 dakika sürmektedir. Tren istasyonu, şehir merkezinin biraz dışındadır ve tren istasyonunun bulunduğu bölge: Müslümanların ve Türklerin çoğunlukla yaşadıkları mahalleler arasındadır.

Trenden indikten sonra yürüyerek şehir merkezine ilerlerken: bunları göreceksiniz ve hatta “Çayda-çıra” restoranı ismini görünce iyice şaşıracaksınız, ama bu şehirde gerçekten Türk çok ve bunların çoğunluğu Elazığlıdır.

İNSANLAR

Şehirde, çok sayıda Türk bulunmaktadır ve bunların çoğu: Elazığlılardan oluşmaktadırlar. Bunun dışında, bu şehirde kamu makamları ile herhangi bir sebeple muhatap olduğunuzda insanların çok saygılı olduklarını göreceksiniz.

Ancak: şehirdeki yaşamda, Türkçe konuştuğunuzda veya Türk olduğunuz anlaşıldığında, pek güler yüzlü hareket etmiyorlar ve yanınızdan uzaklaşıyorlar.

 

TOPLU TAŞIMA

Şehirde mükemmel bir toplu taşıma sistemi bulunmaktadır. 30 otobüs ve tramvaylar: gerek şehir içinde ve gerekse şehir yakınlarında hızlı ve güvenli ulaşımı sağlamaktadırlar.

Plastik OV-chipcard satın alırsanız, Hollanda genelinde tramvay ve otobüslere rahatlıkla binebilirsiniz. Bu kartınız yoksa, bilet için nakit ödeme yapabilirsiniz. Trende bir binişlik ücret 3 Eurodur.

Ama biraz önce söylediğim gibi, karta para yükletmek daha karlıdır, 4 günlük bir karta 10 Euro yüklettiğinizde, birçok ihtiyacınız karşılanıyor. Ancak, şehir merkezini keşfetmek istiyorsanız, bence yürümelisiniz.

Öte yandan, bu şehirde trafik için 1100 km. yol varken, bisiklet yolu olarak 400 km. lik yol yapılmıştır. Yani, her an bir politikacının veya ünlünün bisikletle veya tramvayla ayakta işine gittiğini görmem mümkündür.

Ancak, bu şehirde siz yine de bir bisiklet satın alma veya kiralama durumuna girerseniz, mutlaka kilit de bulundurun, çünkü bisiklet hırsızlığı yoğunmuş. Ülke, zaten Çin’den sonra, dünya üzerinde en çok bisiklet bulunan yer olarak biliniyor.

İKLİM

Şehirde, ılıman okyanus iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak yazları sıcak, kışları ılık geçer. Ama, burada Hollanda’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi, hava akşam saat 22.00 de kararıyor ki, bu bizim açımızdan ilginçtir.

Ancak: Hollandalıların büyük çoğunluğu, akşam saat 18.00 den sonra sokağa pek çıkmıyorlar, çünkü sabah erken kalkınca, akşam saat 22.00 de havanın kararmasına vücut pek alışamıyor.

Bu şehri ziyaret ederseniz, diğer bir önerim: yanınızda mutlaka bir şemsiye veya soğuk durumlarına karşı kalın giysi bulundurmanızdır özellikle bir anda başlayan yağmurla sık sık muhatap olacaksınız.

DİL

Hollanda’da resmen “Flemenkçe” kullanılmasına rağmen, özellikle bu şehirde, uluslar arası özellik nedeniyle, sokakta gördüğünüz her kişi “İngilizce” bilmekte ve konuşmaktadır.

YEMEK

Hollandalılar, hava her ne kadar saat 22.00 de kararsa da, bunlar akşam yemeklerini saat 18.30 gibi yiyorlar. Ancak, burada yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, bir şey söylemek mümkün değildir.

Çünkü: kendi yemekleri felaket ve özellikle Akdeniz kültürüyle hiç bağdaşmıyor.

Yine de, göçmen yemek kültürlerini kullanıyorlar ve şehirde Meksika, Endonezya, Türk, Yunan, Tai restoranları yoğun ilgi çekiyor. Uzak Doğu türü acılı yemekleri sevenler için Endonezya mutfağını öneririm.

Bu tür restoranlarda, muhtemelen 14-15 Euro ödeyerek, doyurucu bir yemek yiyebilirsiniz. Hollanda mutfağında, ana malzeme olarak, genellikle “patates” kullanılıyor.

Hollanda ülkesinin birçok yerinde dönerci görmek mümkün ama Lahey şehir merkezinde “Simit Sarayı” göreceksiniz.

Ülkemizden tanıdığımız lezzetleri mutlaka denemelisiniz. Bunun dışında, şehir merkezinde “Vapiano” denilen yerde, lezzetli İtalyan usulü makarnalar yiyebilirsiniz.

ALIŞVERİŞ

Şehir, Avrupa’nın birçok yerinden farklı olarak “Pazar” günleri açık mağaza ve dükkanlarıyla bilinmektedir. Bu şehirden: yöresel olarak mutlaka alın diyebileceğim herhangi bir şey yok.

Yalnızca, şehir yakınlarında Delphi denen yerdeki porselenler çok güzel, ancak çok pahalıdırlar. Bu şehirde her türlü markanın, her türlü zincir mağazası ve ürünleri bulunmasına rağmen, söylediğim gibi, fiyatların yüksek olması, alışveriş yapma şansını düşürüyor.

Çünkü gördüğünüz her etiketi, ülkemiz şartları değerlendirildiğinde, 3 TL. yakın Euro ile birlikte düşünmek gerekiyor ve bunun sonucunda fiyatlar yüksek oluyor.

Yoksa Hollanda ülkesinin klasik hediyelik eşyaları: lale figürleri, yel değirmeni figürleri ve Hollanda da ayaklara giyilen tahta takunyaların minyatürleri satın alınabilir.

GEZİLECEK YERLER

PALEİS NOORDEİNDE-LAHEY KRALİYET SARAYI

Sarayın: 1533 yılında, William Goudt tarafından, malikane olarak kullanılan büyük bir ev olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu döneme ait mahzenler: halen sarayın bodrumunda görülebilmektedir.

1566-1591 yılları arasındaki dönemde ise, yapının sahibi bir başkasıdır. 1595 yılında ise burası Hollanda devleti tarafından satın alınır ve 1609 yılına kadar olan dönemde: evde: Prens William, Louise de Coligny ve oğlu Frederick Henry kalmışlardır.

Bu dönemde, ev genişletilir ve çevredeki bir kısım arazi satın alınır. 1645 yılına gelindiğinde ise, sarayın yapımına daha doğrusu mevcut evin genişletilmesine başlanır.

1792 yılında: Veliaht Prens Willem oğlu: sarayda yaşamaya başlar.

1795 yılında Fransızlar ülkeyi işgal edince, kraliyet ailesi burayı bırakır ve İngiltere’ye kaçarlar. 1813 yılında ise: Veliaht Prens Willem: İngiltere’den döner ve egemen prens ilan edilir.

Kral William I; 1817-1840 yılları arasında burada yaşar.

Ancak, halefi Kral William II: sarayı kullanmaz. 1876 yılında: saray bahçesinde, Kraliyet Stabies binası yapımına başlanır.

1895 yılında: Kraliçe Regent Emma: sarayın bahçesinde Royal Archives oluşturulması talimatını verir.

Mayıs 1948 tarihinde, sarayın merkez kısmı, yangında tahrip olur. 1952-1976 yılları arasındaki dönemde: Sosyal Bilimler Enstitüsü: sarayın kuzey kanadında bulunur.

1984 yılında ise, Kraliçe Beatrix döneminde, sarayda yoğun bir restorasyon ve onarım çalışmaları yapılmıştır. Evet: saray Hollanda kraliyet ailesinin hayatında önemli olayların odak noktası olmuştur.

Günümüzde ise, burası kralın çalışma sarayı olarak kullanılmaktadır. Kral, hükümet ve devletin diğer birimleri, burada bir araya gelirler.

Bu yüzden: saray kişisel ziyaretlere açık değildir. Sınırlı alanlara, rehberli ziyaretler düzenlenmektedir. Sarayın içinde: kraliyet ahırları bulunmaktadır.

Hollanda Lahey Paleistuin Parkı

PALEİSTUİN PARKI

Prinsessewal bölgesindedir. Haftanın her günü, gün doğumundan gün batımına kadar açıktır.

Noordeinde Sarayının hemen arkasındadır. Bu yüzden Saray Bahçesi olarak da bilinir. Park alanı, 1609 yılında Noordeinde Sarayının bahçesi olarak inşa edilmiştir.

Ancak günümüzde şehir parkı olarak kullanılmaktadır. Burada: çiçek tarhları, çeşmeler, çalılar ve göletler bulunmaktadır.

Her gün, Lahey halkı bu sessiz arazide toplanırlar. Burada piknik yapılabilmektedir.

HUİS TEN BOSCH

Lahey şehrindeki bu saray: 1981 yılında yapılmıştır ve Prenses Beatrix’in konutu olarak kullanılmaktadır.

HET LOO SARAYI

Burası: Kral William III, emriyle 1685 yılında yapılmıştır. Kraliyet ailesinin genç kuşaklarından bazıları, sarayın kilisesinde vaftiz edilmişlerdir.

Kraliçe Beatrix, 1998 yılında, 60.yaş gününü burada kutlamıştır. 1971 yılında, buranın müze olarak kullanılmasına karar verilmiştir. Yılda 400 bin kişi tarafından ziyaret edilen müzede: kraliyet ailesinin üyelerinin, sarayda nasıl yaşadıkları betimlenmektedir.

Sarayın bir kanadında: yerli ve yabancı nişanlar, ödüller sergilenmektedir. Evet: müzenin daimi sergileri dışında, düzenli olarak değişen geçici sergiler de bulunuyor.

Burayı ziyaret etmek isterseniz: Salı-Pazar günleri arasında, saat: 10.00-17.00 arasında ziyaret edilmektedir.

DAM MEYDANI-KRALİYET SARAYI

Lahey şehir merkezinde bulunan saray: halka açıktır. Burada: genç sanatçıların boyama eserleri sergilenmektedir. Burayı ziyaret edebilirsiniz.

LAHEY BARIŞ SARAYI-PEACE PLACE

Burası: dünya barışının peşinde idealleri üzerine inşa edilmiştir. Saray, dünyada ülkelerin kolektif işbirliğiyle inşa edilmiş ve 1913 yılında tamamlandığında: dünya barışı için bir sembol olmuştur.

Sarayın dışında, kapısı önünde sembolik olarak ezeli Dünya Barışı için, 2002 yılından bu yana yanan bir ateş bulunmaktadır.

Günümüzde burada: Uluslar arası Adalet Divanı, Daimi Tahkim Mahkemesi, Kütüphane, Uluslar arası Hukuk Akademisi bulunmaktadır.

Bir rehberli tura katılırsanız, yapının her türlü detayını keşfedebilirsiniz.

LAHEY PAZAR

Herman Coster Caddesi üzerinde: Transvaal ve Schilderswijk mahalleleri arasında bulunan Lahey pazarı: Avrupa’nın en büyük açık hava pazarıdır ve “Lahey Mart” olarak bilinir.

Hollandalılar: pahalı ve tane tane meyve-sebze almaktan bıkmışlar ve bu pazarı kurmuşlardır.

Pazarda: genellikle Türk pazarcılar yanında, Hollandalı, Faslı, Surinamlı pazarcılar da bulunmaktadır.

Burası: her Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günü açıktır. Bir Pazar günü, burası yaklaşık 25 bin kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Açık alanda, 500 tezgahta, egzotik meyveler, çiçekler, giysiler, bilgisayar ürünleri, tatlılar, ayakkabı, kumaş, balık ve daha ne isterseniz bulabilirsiniz.

Ayrıca: taze meyveler, meyve suları ve gıda maddeleri bulup satın alabilirsiniz.

LAHEY SOKAKLARI

Şehir merkezinde, küçük evlerle çevrili avlular-sokaklar bulunuyor. Şehirde, bu tür 115 avlu bulunduğu söyleniyor. Şehirde, bu avluları görmek için yürüyüşe çıkabilirsiniz ve birçok gizli sokak ve şehrin bahçelerine hayran kalacaksınız.

Çoğu Lahey avluları: 19. yüzyılda inşa edilmiştir ve 1920 yılında, şehirde 700’den fazla avlu bulunduğu söyleniyor.

Ancak: kötü bakım ve daha büyük konutların yapımı nedeniyle, bu avluların bazıları yıkılmış ve günümüze yalnızca 115 tanesi kalmıştır.

En güzel avlular: Lahey Mahkemesi Van Wouw, Nieuwkoop Mahkemesi bölgesindedir. Avluları gezmek için, yerel turizm ofisinden, bunlara ait bir şehir haritası edinebilirsiniz.

Lahey Şehri Kanalları

LAHEY ŞEHRİ KANALLARI

Lahey şehri, bir zamanlar, şehrin iç bölgelerinde bulunan yerel pazarlara mallarını boşaltmak için tekneyle gelen insanlarla doluydu.

Ancak bu kanalların bir nehir olmaması nedeniyle, zamanla atıklar kanalların dibini doldurdu ve dayanılmaz bir koku başladı.

Bunun üzerine, kanalların birçoğu 1640-1910 yılları arasında doldurularak kapatıldı. Günümüzde sadece Ooievaart kanalı bulunmaktadır.

Lahey Şehri Kanallarında tekne gezisi Ooieveart

OOİEVAART

Tekne Bierkade 18B denen yerden hareket etmektedir.

Hague bölgesinde bir tekne turu yapabilirsiniz. Bu tur sırasında, Lahey şehri benzersiz bir bakışla görülür. Tekne turu 90 dakika sürmektedir ve bu yolculuk sırasında: Mauritskade ve Hooikade boyunca görkemli evler, Saray bahçeleri ve Malieveld görülebilir.

MADURODAM

Giriş ücreti 15 Eurodur. Şehir merkezine 3 km. uzaklıktadır. Bu minyatür şehirde: ünlü yapıların 1/25 boyutlarındaki modelleri yapılmış ve bu modellerle: kanal evler, çiçek alanları, peynir marketleri, yel değirmenleri, barış sarayı, Works deltası görülebiliyor.

İstanbul’da Miniatürk’ü görenler varsa, sanırım orayı, buradan esinlenerek yaptılar.

Çünkü: Hollandalılar, burayı bizden 60 yıl önce yapmışlardır. Buranın, Avrupa’nın en küçük şehri olduğunu söylüyorlar ve zaten bu yüzden buranın bir valisi olduğu söyleniyor.

Her yıl Ocak ayında, Hollandalı küçük öğrencilerden birisi, buranın valisi olarak seçiliyormuş. Hatta: bu görevi ilk üstlenenin, günümüzdeki Hollanda kraliçesi olan Beatrix olduğu söyleniyor ki, kendisi 14 yaşında iken bu görevi yürütmüştür.

Burada: minyatür binalar ile, Hollanda tarihine ait hikayeler anlatılıyor. Ayrıca, yine burada interaktif uygulamalar bulunuyor. Schiphol havaalanından havalanan bir uçak, Rotterdam limanında gemilere yüklenen kaplar gibi.

TİKİBAD

Burası bir lunapark havuzudur ve tropikal bir cennet gibidir. Buradaki su kaydırakları: Benelüks alanındaki en büyük kapalı su kaydırağı alanıdır.

10 su kaydırağı: 4-150 metre arasındaki uzunluktadır. Hızlı şeritte, saatte 70 km. hızla kaymak mümkündür.

Yaz aylarında açılan, açık yüzme havuzu, çocuk havuzu ve güneşlenme alanları bulunmaktadır. 12 yaşın altındaki çocukları, mutlaka bir yetişkin nezaretinde sokuyorlar ve tüm çocukların kolluk giymesini şart koşuyorlar.

Hatta, bazı kaydıraklarda: boy ve ağırlık şartları bulunuyor ki, bence gerekli emniyet tedbirleri alınmış ve gayet iyi uygulanıyor.

SCHEVENİNGEN

 

SCHEVENİNGEN

Şehir merkezinde, tramvay ile sadece 20 dakika uzaklıktadır.

Burası hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce şunu söylemek isterim. Buranın isminin telaffuzu zor olduğundan: Hollanda mahkemelerinde kişinin Hollandalı olup olmadığını sorgulamak için, buranın ismini söyletiyorlarmış ve hatta: II. Dünya savaşında, Alman casuslar buranın ismini doğru telaffuz edemediklerinde Hollandalılar tarafından öldürülmüşlerdir.

Burası, kuşkusuz Hollanda’nın en popüler tatil beldesidir. Her yıl çevreden buraya 10 milyon turist gelir.

Ülkenin zenginlerinin ve hatta kraliçenin yazlığı da buradadır. Evet: Hollanda ülkesinin tek plajıdır. Plaj, güneşlenme ve su sporları meraklıları için idealdir. Ancak: burada deniz her daim soğuktur, dalgalıdır, Temmuz ayından önce burada denize girmek imkansızdır ve aynı zamanda kirlidir.

Zaten denizin rengi alenen kahverengidir. Ama: beyaz tenli Hollandalılar, burada deniz kıyısında güneşlenmeye çalışırlar ve hiç düşünmeden, bu soğuk ve kirli denize girerler. Öte yandan: kum sahil alanı çok büyüktür.

Bu kumsallık alanda: martıların bolluğu da dikkat çekiyor. Bu kumsallık alanda, kumların üzerinde yürürken bile soğuk ayaklarınızı etkileyecektir.

SCHEVENİNGEN

 Evet, burası yazın Hollandalıların akınına uğrar.

Kışın ise, o kadar soğuktur ki, insana yüz felci geçirecek derecede soğuktur. Ama yine de insanlar bu soğuk havalarda, buraya giderler ve kafelerde denizin dalgalarını izleyerek sıcak kahvelerini içerler.

Sahilde uzun bir kumsal, gezinti yeri, iskele ve deniz feneri vardır. Uzun kumsallar, her mevsim hem genç hem de yaşlı binlerce kişiyi ağırlar. Sahil kasabasının önemli özelliklerinden birisi de bulvardan Kuzey Denizine açılan devasa iskeledir.

SCHEVENİNGEN Pier

Scheveningen Pier

CNN tarafından dünyanın en iyi 9 iskelesinden birisi seçilmiştir. İskele: yaklaşık 400 metre uzunlukta ve 45 metre yüksekliktedir. Pier: 2015 yılında tamamen yenilenmiştir.

Günümüzde burada çeşitli mağazalar, restoran ve barlar bulunur. Ayrıca: iskelede bulunan gözlem kulesine çıkarsanız, deniz, plaj ve Scheveningen kasabasının güzel manzarasını izleyebilirsiniz.

SCHEVENİNGEN Dönme Dolap

Dönme Dolap

Sahilde 50 metre yüksekliğe kadar çıkan bir dönme dolap vardır.

SCHEVENİNGEN Sea Life

Sea Life

Özellikle çocuklar tarafından sevilip tercih edilen bir yerdir. Burada su altı dünyasının büyüleyici güzelliklerine şahit olacaksınız.

Merkezde: 45 akvaryumda, 150 farklı balık türü bulunmaktadır. Akvaryumlarda bulunan bazı deniz canlıları şunlardır: denizatı, pirana, vatoz, köpek balığı.

Su altı tüneli: 180 bin litre tropikal deniz suyu ile doludur. Tünelde, köpek balıkları, başınızın birkaç santim uzağından geçerler.

Çocuklar, kaya havuzunda deniz yıldızı ve yengeçlere dokunabilirler. Büyük deniz kaplumbağaları ile tanışabilirler.

SCHEVENİNGEN Kurhaus Hotel

Kurhaus Hotel

Scheveningen bölgesindeki en güzel binadır. Bu 5 yıldızlı otel, 1885 yılında yapılmıştır.

The Hague Beach Stadium

İskelenin yanındaki bulvarın sonundadır. Her yıl Mayıs ayı ortasında kurulur ve Eylül ayı ortasında kaldırılır. Burada: plaj voleybolu, plaj futbolu, plaj tenisi, plaj hokeyi ve plaj hentbolu müsabakaları yapılır.

Stadyum, yaklaşık 2 bin seyirci kapasitelidir ve tüm müsabakalara giriş ücretsizdir. Stadyum çevresinde güzel restoranlar vardır.

SCHEVENİNGEN Beelden aan Zee

Beelden aan Zee-Scilptures by the Sea

1826 yılında Kral William tarafından yaptırılmıştır. Çevresi: plaj ve kum tepeleriyle çevrili eski bir köşkün etrafına inşa ettirilmiştir. Burada: kumsaldaki ünlü Hollandalı mimar Wim Quist’in eseri olan “Kraliyet Ailesinin Bronz Anıtı” nı mutlaka görmenizi öneririm.

Müzede, kalıcı koleksiyon dışında, düzenli olarak geçici sergiler de yapılmaktadır.

 

Bunker Müzesi

Burası, 1943 yılından kalma bir Alman sığınağıdır ve içinde, II. Dünya Savaşından kalma nesneler sergilenmektedir.

KİJKDUİN

Burası, Lahey şehrinin sahil beldesidir. Plaj: çoğu plaj severler tarafından tercih edilmektedir. Aileler için uygundur. Ayrıca: yine burada haftanın yedi günü alışveriş yapabilirsiniz.

Hediyelik eşyalar, ev mobilyaları, kasap, pastane, peynir satılan yerler bulunuyor.

Ayrıca: moda ve takı butikleri, ayakkabı ve giyim mağazaları da görebilirsiniz. Tüm bunların yanında: sahil kordonu üzerinde bulunan restoranlarda, gün batımını izlerken yemek yiyebilirsiniz.

Bu restoranlarda: Fransız, Meksika, İtalyan, Hollanda mutfağının değişik tatlarını bulmak mümkündür.

MALİEVELD

Burası, şehir merkezinde, merkez istasyonunun büyük bir çim alanıdır. Burada: yıl boyunca partiler, fuarlar ve konserler düzenlenmektedir.

Ayrıca: yine şehirdeki büyük protesto gösterileri de burada düzenleniyor.

Mayıs ayında: “Hint Festivali” düzenleniyor ve bu sırada: dans, pastırma ve pirinç kekini tadabilirsiniz. Temmuz ayında, ulusal ve uluslar arası sanatçıların katılımı ile, müzik festivali düzenleniyor.

Eylül ayında ise, fuar düzenleniyor. Circus Renz isimli sirk ise: Avrupa’nın en iyi sirklerinden birisidir ve her yıl Ekim ayında burada düzenlenmektedir.

OMNİVERSE

Burası: muhteşem dev ekranı olan bir sinemadır. Burası: Avrupa’nın ilk, IMAX kubbe tiyatrosudur ve Benelüx bölgesinde tektir. Sinemada: filimler, 500 kez büyütülmüş ve bir yuvarlak kubbe ekrana yansıtılmaktadır.

Projeksiyon lambası: 15 bin wat güce sahiptir ve ayrıca gelişmiş bir ses sistemi bulunmaktadır. Evet, burayı ziyaret etmek isterseniz, her saat başında yeni bir filmin başladığını bilmelisiniz.

Bu filmler: Grand Canyon üzerinde gerçek bir rafting gezintisi, Everest’in zirvesine bir sefer, macera ve bilim merkezi olan belgesellerdir. Haftanın her günü açıktır.

HAGUE SAHİL STADYUMU-BEACH

Her yıl, bahar aylarında, Mayıs ortasından Eylül ortasına kadar, Lahey Sahil Stadyumu: Scheveningen sahilinde yeniden inşa edilmektedir. 2000 seyirci kapasitelidir.

Burada: plaj voleybolu, plaj futbolu, plaj tenisi, plaj hokeyi ve plaj hentbol yarışmaları düzenlenmektedir.

OOİEVAART

Şehir kanallarından Ooievaart’da tekne gezintisi yapılmaktadır. 1.5 saat süren bu gezintide: saray bahçesinden, Malieveld üzerinde görkemli evler dahil, birçok yer görülebilmektedir.

Aslında şehirde birçok kanal var ama bu kanalların çoğu: dayanılmaz koku yayıyorlarmış ve yalnızca bu kanal üzerinde tekne yolculuğu yapılabiliyor.

MUSEON

Burası: Lahey şehrinde, popüler bir bilim müzesidir. Müze: teorikte test etmek ve pratikte ise daha hızlı öğrenmek fikrine dayanmaktadır. Burada: dünyada yaşamın nasıl ortaya çıktığını keşfedebilirsiniz.

Müzenin bölümleri: toprak, ilk insan, dinozorlar, enerji, Romalılar, su fosilleri, Dünya Savaşı, Kuzey kutbu, barış ve adalet.

PANORAMA MESDAG

Burası: Avrupa’nın en büyük ve yuvarlak panorama resmidir. 4 ayda tamamlanmıştır. Uzunluğu 120 metre ve yüksekliği 14 metredir. Hendrik Willem, eşi ve bazı arkadaşları tarafından boyanmıştır. Dünyanın en güzel manzaralarından birisi olarak bilinir.

Ressam: bir tepeden gördüklerini, 360 derece bir tuvale yansıtmıştır. Manzarada: eski yıllara gidiyorsunuz. Plaj aktivite ile hareketlidir, balıkçı tekneleri sahildedir ve bir askeri tatbikat gerçekleşmektedir, insanlar güneş ve suyun tadını çıkarıyorlar.

Hatta, sahilde “Mesdags” lı bir kadın resmi görülmektedir. Evet bu müzeyi gezmek isterseniz, Türkçe rehberlik hizmeti veriliyor.

GEM

Museon’un hemen yanındaki burada: her yıl, 7 sergi düzenleniyor. Resim, heykel, çizim, film ve fotoğraf dalındaki bu sergilerde: Hollandalı ve uluslar arası çağdaş sanat sanatçılarının eserleri sergileniyor. Bu müzenin restoranı da çok meşhurdur, burada bir öğle yemeği molası vermelisiniz.

ESCHER SARAYI-MÜZESİ

Maurits Cornelis Escher: 1898-1972 yılları arasında yaşamış bir grafik sanatçısıdır. Yaşadığı dönemde: optik illüzyon çizimleri konusunda gerçek bir usta olarak biliniyor. Escher’in eserlerine ait kalıcı bir sergi: Lahey şehir merkezinde, kraliyet ailesinin bu eski sarayında düzenleniyor.

Müzeye giriş ücreti 9 Eurodur.

Evet, burada Escher’in eserlerini canlı canlı görebilirsiniz. Özellikle, üç boyutlu gibi görülen grafik dizaynlar muhteşemdir. Escher’in dizaynlarının kapakları süslediği defterleri satın alabilirsiniz.

LAHEY TARİH MÜZESİ

Müze: şehrin tarihi, insanları ve hükümet hakkında ziyaretçilere bilgi vermek amacıyla tanzim edilmiştir. Burada: portreler, gümüş ve cam objeler, kraliyet evi hatıraları, yerel tarih ve kültürel özelliklere ait objeler sergileniyor. Kalıcı sergi yanında: geçici sergiler, etkinlikler ve faaliyetler de düzenleniyor.

MÜZE MEERMANNO

Meermanno Malieveld karşısındaki müze: her hafta Salı ve Pazar günleri saat: 12.00-17.00 arasında açıktır. Burası bir kitap müzesidir. Yazılı ve basılı kitabın hikayesi: burada ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Burada: eski baskıları, el yazmalarını, kitap kapakları ve İncilleri görebilirsiniz. Müzenin koleksiyonu, 1850 yılından bu yana olan eserleri kapsamaktadır.

Koleksiyon 1783-1848 yılları arasında yaşamış Westreenen van Tillant tarafından toplanmaya başlanarak ortaya çıkmıştır. Kendisi: kitaplardan antik objelere, aile portreleri ve seyahatlerinde hediyelik eşyaları toplayarak, ateşli bir koleksiyoncu olarak tanınmaktadır.

Bu koleksiyonu müzeye bağışladığında, müze koleksiyonu genişletti ve daha sonra ziyarete açık sergilemeye başladı. Müzenin binası ise: görkemli bir konaktır ve burada çekilmiş perdeler ve geniş dolaplar arasında kitabın tarihini keşfedebilirsiniz.

LOUWMAN MÜZESİ

Pazartesi hariç, haftanın her günü açık olan burada: dünyadaki otomobillerin en önemli özel koleksiyonu sergileniyor. Müzede sergilenen birkaç yüz arabayı izlerken, arabanın tarihi yolculuğunu keşfedebilirsiniz.

Evet burada: Formula 1 ve hibrit otomobillerden, en antika ve klasik otomobillere kadar birçok çeşit görebilirsiniz.

Müzenin isminin verildiği Louwman ailesi: 1934 yılından sonra, araba toplama ile meşgul olmuşlardır. Müze ise, 2010 yılında ziyarete açılmıştır. Burada: ilk araçlar, at arabaları, 1900’lerin sonrasındaki ekonomik otomobiller, ilk yarış arabaları, lüks arabalar sergileniyor.

Bunlar arasında: Elvis Presley’in arabası, James Bond arabası gibi arabalar da bulunuyor.

COURTYARD-BİNNENHOF

Lahey Binnenhof bölgesinde bulunan bu yer: 13 yüzyıldan bu yana, yüzyıllar boyunca Hollanda’nın siyaset merkezi olmuştur. Bir zamanlar saray olarak kullanılan bu bina, günümüzde bütün siyasi ve anayasal meseleler, burada tartışılırmış.

Hatta: eskiden kralların taç giyme veya devretme törenleri de burada yapılırmış.

Binalar: zengin tarihiyle dikkat çekiyor. Hollanda mimarisinin en güzel örneklerinden olan burayı gezmek mümkündür. Rehberli turlara katılırsanız, önce Hollanda Parlamento tarihi ve Parlamento binaları hakkında bir video izletiyorlar ve tur başlıyor.

Ancak: belli zamanlarda, siyasi toplantılar olduğunda tüm odaları görmek mümkün olmuyor.

MAURİTSHUİS

Şehrin merkezinde kolayca ulaşılabilen bir yerdedir. Küçük bir müzedir, 1 saatte gezilebilir.

Evet: burası, şehir merkezinde, bir gölün (Hofvjver) yanındadır. Müze gezisinden sonra, gölün çevresinde, ağaçların altında yürümek, büyük keyif veriyor.

Müze binası başlangıçta 17’nci yüzyılda, üst düzey konuklar için bir rezidans ve otel olarak inşa edilmiştir. Ziyaretinizde özellikle müze binasının dış cephesinin güzelliğini görünüz.

Bina, günümüzde iyi bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır. 2014 yılında müzeye fazladan bir bina eklenmiş ve eserlerin sergilendiği alanlar arttırılmıştır.

Bu yeni yapılan bina ile eski bina arasındaki ulaşım, bir yeraltı geçidinden  sağlanmaktadır.

Amsterdam’dakiler de dahil olmak üzere, Hollanda’nın en iyisi olduğu söylenen müzede: 17. ve 18. yüzyılda, eski ustaların sanat eserlerinden oluşan büyük bir koleksiyon bulunmaktadır. Bu koleksiyonda, çeşitli sanatçıların yaklaşık 800 parça eseri bulunuyor.

Bu olağanüstü eserler nedeniyle müzeye “Mücevher Kutusu” lakabı verilmiştir.

Müzenin en çarpıcı eseri: Johannes Vereer’in “İnci küpeli kız” tablosudur. Bu tablo: Hollanda ülkesinde “Mona Lisa” kadar ünlüdür. 17’nci yüzyılda yaşamış o kızın tam karşınızda ve bakışlarının da üzerinizde olduğunu hissedeceksiniz.

Bunun dışında, müzede, yine ünlü sanatçıların eserleri var.

Bunlar arasında benim ilgimi çekenler: Rebbrant’ın: Anatomi dersi ve otoportre’dir.

Müze de bir de müze hediyelik eşya dükkanı ve kafeterya bulunmaktadır.

ULUSLAR ARASI ADALET DİVANI

Birleşmiş Milletlerin yargı organı olan bu binayı: yalnızca fotoğraflamakla yetiniyoruz. Birleşmiş Milletlerin bu organında 15 yargıç görev yapıyormuş ve bu yargıçların kendi ülkelerinden buraya hatıra bir şeyler getiriliyormuş.

Söylenenlere göre: Türkiye için, Kastamonu’dan kükürt taşı getirilmiştir. Hatta: söylenenlere göre, binanın içinde bir de hukuk okulu bulunuyormuş. Binanın içinde gezi mümkün değildir.

PRİSON GATE MUSEUM

1428-1828 yılları arasında cezaevi olarak kullanılan burada, cezaevinin kapısı görülebiliyor. Burada: Hollanda’nın ceza hukuku hakkında bilgi edinebilirsiniz.

Bir Pazar günü zamanınız varsa, burayı ziyaret edebilirsiniz ve çok dar merdivenlerde gezerek, değişik bir atmosferi keşfedebilirsiniz.

KRALİYET SARAYI-NOORDEİNDE

Şehir merkezinde Noordeinde bölgesinde bulunan burası, 1609 yılında bu yana kraliyet ailesinin bir sarayı olarak kullanılmaktadır. Günümüzde ise, Kraliçe Beatrix’in çalışmaları için kullanılıyormuş. Saray kapısında “Özgür Kalacağım” yazıyor.

Ancak: saray halka açık değildir, yalnızca burayı ziyaret edenler uzaktan fotoğraf çekmekle yetiniyorlar. Ayrıca: sarayın bahçesinde, ziyaretçilere açık küçük bir park alanı bulunuyor.

Burayı ziyaret ederseniz, saray bahçesinin huzur ortamını yaşayabilirsiniz. Bu park alanında, Kraliyet Ahırlarında, ayrıca atlar ve kraliyet ailesinin arabaları standını bulabilirsiniz.

HODEL DES İNDES

Burası: Hollanda’nın en ünlü otellerinden birisidir. Görkemli otel: 1858 yılında, mimar Arend Roodenburg tarafından tasarlanmış ve Baron van Briemen için konut olarak inşa edilmiştir. 1900 yılında yapıda radikal değişiklikler yapıldı.

Dikkate değer ahşap ve ipek duvar kaplamaları ve Van Brienen’in adının baş harflerinin bulunan anıtsal şömine rafı ve salonlar ilgi çekmektedir. Evet, 92 odalı şehrin en lüks oteli, kusursuz hizmet verilmesiyle bu onuru hak ediyor.

MEYDAN

Şehir merkezinde, Plein’e bitişik bu meydan: kafe ve restoranlar ile doludur. Meydandaki ilk binalar: 17. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmeye başlanmış ve meydan büyük şehir evleriyle çevrilmiştir.

Ancak, 19. yüzyıla gelinceye kadar meydanda birçok değişiklik yapıldığı görülüyor. Koloniler yönetiminde ve özellikle Hollanda’nın Doğu Hint Adalarına ait birçok bakanlık: 19. yüzyılın ikinci yarısında burada inşa edilmiştir.

Meydanın merkezinde göreceğiniz anıt, 1813 yılında yapılmıştır. Kaide üzerinde, yaklaşık 10 metre yükseklikteki anıt “bağımsızlık sembolü” dür. İlk Hollanda kralı olan I. William, bu anıt huzurunda Anayasaya bağlılık yemini etmiştir.

Evet, günümüzde, meydanın çevresinde Adalet Bakanlığının güzel binasını görebilirsiniz. Bina neo-rönesans döneminde inşa edilmiştir. Meydanın tüm batı tarafı ile lüks kulüpler, Yeni Edebiyat Derneği görülmektedir.

Yaz aylarında, meydandaki kafe ve restoranlar çok dolu oluyor ve meydanda büyük hareketlilik yaşanıyor.

PASSAGE

Passage: şehir merkezinde, 115 yıllık muhteşem bir kapalı alışveriş caddesidir. Yani: Hollanda’nın en eski alışveriş merkezi olarak bilinmektedir. Yapının kanatları, 1882 yılında neo-Rönesans tarzında inşa edilmiştir. 1928 yılında, son kanat ana yapıya ilave edilmiştir.

2007 yılında ise, kapsamlı bir restorasyon çalışması yapılmıştır. Bu çalışmada: cepheler orijinal haline getirilmiş, mermer zemin restore edilmiştir. Evet, burada cam kubbe altında: üç kapalı alışveriş caddesi bulunuyor.

Burada özellikle; hediyelik eşyalar, tasarım ürünleri, kahve, çay ve yemek pişirme gereçleri bulup satın alabilirsiniz.

HOLLANDA CASİNO SCHEVENİNGEN

Yapı: 1994-1995 yılları arasında, mimar Pi de Brujin tarafından tasarlanarak yapılmıştır. Giriş, şeffaflık veren büyük bir pencere gibi vurgulanmıştır. Cephenin görüntüsü ilgi çekicidir. Yoldan geçen saydam şeritlerden binanın iç atmosferi görülebilmektedir. Özellikle akşamları, ışıklandırma ile binanın cephesi çok ilginç görülüyor.

SPUİPLEİN

Burası: Lahey şehrinin yeni merkezindeki ilk yapılardan birisidir, yani 1987 yılında yapılmıştır. Burada: Hollanda Dans Tiyatrosu ve Halk Kütüphanesi bulunmaktadır, yani bir kültürel merkez olarak işlev görür. Buranın hemen yanında bir kilise bulunuyor.

Kilise: 17. yüzyıldan kalma, ilk Hollanda Protestan kilisesi olarak önem kazanıyor. Yapılış tarihi olarak: 1649-1656 yılları arası belirtiliyor.

DELPH

Burası,  şehir merkezine 6 km. uzaklıktadır. Lahey ile Rotterdam şehirleri arasındadır. Lahey şehrinin zenginleri: bu kasabadaki malikanelerinde oturuyorlar. Buranın 1100 yılında kurulduğu söyleniyor.

Ancak, günümüzden 300 yıl önce: Johannes Vermeer’in tuvaline yansıyan şehrin şirin görüntüsü, günümüzde de sürüyor. Şehrin en önemli özelliklerinden birisi: ürünlerini su yolu ile taşıyabilmek için Rotterdam şehrine kadar, 20 km. lik kanal inşa etmişlerdir.

“Delf Mavisi” denilen bir renkleri var ve bizdeki “Turkuaz” renk gibi “İznik çinisi” rengi gibidir. Ancak: bundan yapılan ürünlerin müthiş pahalı olduğunu gördüğünüzde şaşıracaksınız. Delf Mavisi (Delfs Blauw) porselenleri, satın almasanız da mutlaka görülmesi gereken güzellikler olarak önem kazanıyor.

Öte yandan, İstanbul-Topkapı Müzesinde de: Harem Dairesinde Hünkar Mahfilinde, bunların örneklerini görmek mümkündür. Çin porselenlerin kopyalarıyla başlayıp, kendi üsluplarını geliştirmişlerdir. Evet, burada nereler gezilmeli görülmelidir.

NİEUWE KERK-YENİ KİLİSE

Bu Protestan kilisesi, şehrin ana meydanındadır. Hollanda kraliyet ailesinin fertlerinin mezarları burada bulunmaktadır. En son olarak 2004 yılında Prens Bernhard buraya gömülmüştür. İlk olarak ise, 1584 yılında Prens William burada gömülmüştür.

Kilise 1656 yılında yapılmıştır. Lahey şehri merkezindeki en eski anıtlardan birisidir. 1900 yılı civarında, çevresindeki kanallar dolana kadar bir ada da duruyordu. Kilisenin dini işlevi 1970’li yıllarda bitti. Daha sonra iş ve kültürel etkinlikler ve konserlerin düzenlendiği bir yer haline dönüştürüldü.

Yapı: mimari özellikleri nedeniyle UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Hatta dünyanın korunması gereken ilk 100 eseri listesindedir.

Aynı listede, ülkemizde Ankara şehrinde Justinyen Tapınağı da bulunmaktadır. Ancak bir farklı, Justinyen tapınağı 2000 yıllıktır.

Evet, günümüzde yapı; 108.75 metrelik kulesiyle de ilgi çekiyor ve bu kuleye çıkıp çevrenin manzarasını izlemek mümkündür.

Kule: Hollanda’nın en yüksek ikinci kulesidir. Günümüzde Lahey Filarmoni Orkestrası burada konserler vermektedir. Kilisede düzenlenen etkinliklerin biletleri ise, hemen karşısındaki Dr Anton Philips Hall’de satılmaktadır.

ESKİ KİLİSE

Eski kilise, 1246 yılında inşa edilmiştir. Yakın geçmişte restore edilen kilise içinde, 1548 yılı yapımı oymalı minber ve 27 vitray penceresi ilgi çekmektedir. Hollandalı deniz kahramanları Piet Hein ve Maerten Tromp: burada gömülüdürler.