Avusturya Graz

Avusturya Graz

Avusturya’nın diğer şehirlerini gezenler tarafından yapılan bir yorum gereğince: Graz için: Avusturya ülkesinin en depresif, romantik ve güzel şehri dir denebilir. Viyana şehrinin düzensizliği ve genişliği, Salzburg şehrinin küçük olmasına rağmen ferahlığı ama rahatsız edici ukalalığı, İnsburk şehrinin dağların arasına sıkışmışlığı yanında, Graz şehri: hemen fark edilmektedir.

Ara sokaklar, caddeler, meydanlar, geçitler: hepsi harikadır. Özellikle: kışın gidip, geceleri bu şehri gezmenizi öneririm, çünkü: gece karanlığındaki bembeyaz ortam, büyük keyif vermektedir.

Öte yandan: bu şehre Avusturyalılar “verbotsstadt” diyorlar yani “yasaklar şehri”.

Çünkü: bu şehirde, Avusturya’nın diğer şehirlerinde olmayan yasaklar bulunmaktadır.

Bunların bir kısmı: dilencilik yasak, tramvayda telefonla konuşmak yasak, şehir merkezinde izin almadan sokakta müzik yapmak yasak, şehir merkezinde içki içmek yasak.

Bir anlamda, bu müzik işi iyi denebilir, çünkü şehirde çok sayıda müzisyen var, sanırım böyle bir yasak olmasa: şehrin her adımında müzik yapan insanlar görmek mümkün olacak hale gelirdi.

Şehir, Avusturya’nın ikinci büyük şehridir.

Öte yandan: yüzyıllar boyunca, şehir Slovenya’nın başkenti olarak kullanılmıştır. Avrupa’nın diğer birçok şehrinde olduğu gibi, burada da, şehrin ortasından nehir geçmektedir. Mur nehri üzerinde 15 köprü bulunmaktadır.

Oldukça coşkulu akan bu nehrin derinliği azdır. Üzerinde ulaşım yapılmamaktadır. Ancak: rafting, surf yapmak mümkündür. Mur kenarında yürüyüşler yapabilirsiniz.

Şehir: deniz seviyesinden 474 metre yüksekliktedir. Hatta: şehirde en yüksek yer “saat kulesi” olarak bilinir ve şehirdeki gençler, bir gelenek olarak: ilk öpüşmelerini bu mekanda yaparlarmış.

Şehirde: 300 bin kişi yaşamaktadır.

Bu nüfusun büyük bölümü öğrencidir. Çünkü: şehirde 6 üniversite bulunmakta ve bunlarda 45 bin civarında öğrenci bulunmaktadır. Şehrin ortasında, oldukça iyi olduğu söylenen bir teknik üniversite bulunmaktadır.

Şehirde yaşayan 6 kişiden birinin üniversiteli olduğu ve hatta şehir ekonomisinin “Erasmuscu” lar tarafından döndürüldüğü söyleniyor.

Alternatif akımı, MR, mikrodalga fırın, elektronik mikroskop gibi önemli buluşlar buradan dünyaya yayılmıştır. Hatta: radyoyu bulan Nikola Tesla gibi, dünyanın en önemli bilim adamının da, Graz Technics Üniversitesinde okuduğu söyleniyor.

Öte yandan: Avrupa’nın tek “Caz” Fakültesi de buradadır.

Şehir: 2003 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilmiştir. Tam bir kültür şehridir. Her türlü sanat bulunur. Kunsthaus ve operası meşhurdur. Sürekli olarak: bir sergi, bir konser, bir etkinlik söz konusudur.

TARİH

Şehrin tarihine fazla ayrıntılı girmek istemiyorum. Sadece birkaç kısa bilgi ile yetineceğim. Graz şehrine ait ilk yazılı belge: 1128 yılına dayanmaktadır. 1379 yılında şehir Habsburg hanedanının başkenti olur ve bu durum 1619 yılına kadar sürer. Takip eden dönemde ise: İtalyan mimarlar şehirde inşa ettikleri heybetli yapılarla Rönesans’ı yaşatmışlardır.

Graz şehri: Osmanlı tarafından fethedilmiş bir yer olarak bilinir. Osmanlılar, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Graç seferi adı altında burayı ele geçirmişler ve hatta: yakın zamanda televizyonda izlediğimiz “Muhteşem Süleyman” dizisindeki ünlü vezir İbrahim Paşa tarafından burası ele geçirilmiştir.

Ancak: Pargalı İbrahim Paşa hakkında anlatılanlar, karargahı Palais Saurau’da yaşananlar ve günümüzde de hala burada pencereden sarkık halde bulunan yeniçeri ahşap heykeli: yaşadıkları Türk nefretini en kolay yoldan anlatmaya yetmektedir.
1809 yılında ise, şehirde Napolyon askerlerinin işgali görülür.

ULAŞIM

Şehrin, 71.5 km. batısında, LNZ.Linz (Hörsching) havaalanı bulunmaktadır. Şehre yakın diğer havaalanları: Viyana 106 km. uzaklıktadır. Trenle, Viyana-Graz arasındaki yolculuk yaklaşık 2.5 saat sürmektedir. Viyana-Graz arasındaki yolculuk için otobüs seçerseniz ücret 22 Euro ve tren seçerseniz 38 Euro’dur.

İstanbul-Graz arasında, THY’nın tarifeli uçak seferleri de bulunuyor.

İNSANLAR

Şehir nüfusu: 270 bin kişidir. Bunlardan 223 bin kişi, Avusturya vatandaşı, kalanların ise 6-7 bin kişilik bölümü Türk vatandaşıdır ve bunların Konyalı olduğu söylenir.

Granz yerlileri ise: genellikle sakindirler. Kadınlar çekici, erkekler yakışıklıdır. Ancak: konuştuklarında, kaba Almanca bu nazik insanların görünümünü olumsuz etkiler.

TOPLU TAŞIMA

Şehir içi ulaşımda: otobüs ve tramvay kullanılmaktadır. Ancak, şehri yürüyerek gezmenin mümkün olduğunu söylemem gerekir.

Toplu taşıma için yalnızca tramvay kullanabilirsiniz. Zaten, günlük “Graz kart” satın alırsanız, 24 saat boyunca her türlü ulaşım aracına ücretsiz binebilirsiniz.

ALIŞVERİŞ

Şehirde alışveriş için özellikle “Hauptplatz, Herrengasse, Schmiedgasse, Franziskanerviertel, Sporgasse” çevresindeki mağazaları tercih edebilirsiniz.

Bu bölgelerde, özellikle ara sokaklarda ve geçitlerde, hoş sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Lüks mağazaları ziyaret etmek isterseniz “Kastner&Öhler” denilen yeri ziyaret etmelisiniz.

Burada: hemen hemen her şeyin en seçkin markasını bulmak mümkündür. 40 bin metre karelik alana yayılmış bu mağazada: Avusturya’daki tüm moda seçenekleri satışa sunulmaktadır. Mağazada, 500 den fazla markanın ürünleri satılıyor.

Alışveriş dışında, mağazanın giriş katında “parfümeri” bölümü bulunmaktadır. Özellikle, alışveriş yapmasanız bile, bu mağazanın çatı alanındaki panoramik manzaralı bölüme mutlaka çıkmalısınız.

NE YENİR

Şehri ziyaret ederseniz: özellikle kralın fırıncısı tarafından kurulduğu belirtilen “Hofbackere Edeger” denilen yeri mutlaka ziyaret etmelisiniz. 1569 yılından bu yana kesintisiz hizmet veren bu mekanda: lezzetli pastalar, apple pie, cheesecake’ler mutlaka ilginizi çekecektir.

Bunun dışında: Graz şehrine özgü “Glockenspile” marka çikolataları tatmanızı öneririm.
Peki bu şehirde ne yenir derseniz, bu kez, Avusturya’nın meşhur spesiyali “şinitsel” öneririm. Özellikle, kırmızı etten yapılan şinitsel denemenizi öneririm.

GECE HAYATI-EĞLENCE

Şehirde 6 tane üniversite bulunmaktadır. Bu yüzden oldukça hareketli bir gece hayatı, eğlence hayatı mevcuttur. Dans etmek için “Elisebethstrasse” ve içki içmek için “O’brien” ve civarındaki barları tercih edebilirsiniz. Öte yandan, genellikle üniversite öğrencilerinin katıldığı konseptli partiler de yapılıyor ki, bunlar genellikle; postgrage, ppc ve schlolesberg.

GEZİLECEK YERLER

OLD TOWN

Orta Avrupa’da en iyi korunmuş şehir merkezidir. Özellikle, II. Dünya savaşından herhangi bir hasar almadan kurtulması mucize denilebilir. Burası: UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Old Town: trafiğe kapalı, hareketli ve labirenti andıran dar sokaklar; Mur ve kuzeyine bakan Pitoresk ve 123 metre yükseklikteki Scholossberg Tepesi arasında uzanır.

Burada gezdiğinizde: soğan şeklindeki çanlar ile taçlandırılmış, kırmızımsı ve kahverengi çatıları olan, renkli evler görebilirsiniz. Ayrıca: yine burada, birçok mağaza, restoran ve kafeler bulunur. Özellikle: yaz aylarında, bunlar sokaklara masa ve sandalyelerini çıkarırlar.

HAUPTPLATZ

Burası, Old Town denilen bölgenin merkezinde, yürüyüş için iyi bir başlangıç noktasıdır. Üçgen şekilli, merkezde kare Pazar tezgahları bulunan meydan: rengarenk kalabalıkları ve sürekli geliş-gidiş yapan tramvayları barındırmaktadır. Meydanın çevresinde ise: 17 ve 18. yüzyıl yapımı evler görülür.

Sporgasse köşesinde: Luegu evi bulunur. 17. yüzyıl yapımı bu ev, özgün dekorasyonunu korumuştur. Sporgasse sokağında yürürken: binalardan birinin en üst katındaki camlarından birinde: ağaçtan bir heykel bulunuyor. Bu heykel: camdan sarkmış, eli palalı ve başı sarıklı bir Türk heykelidir. Bu yörede anlatılan bir efsaneye göre: 1532 yılında; Osmanlılar şehri işgal eder ve Schlossberg’i kuşatırlar.

Osmanlı ordusu komutanı İbrahim Paşa: Palais Saurau denilen binada karargahını kurar. Paşa ve komutanları, bir gün, yemek yiyecekleri sırada, masaya lezzetli bir kızartma gelir. Tam bu sırada: Schlossberg’den atılan bir top mermisi, tam masanın ortasına, kızartmanın yanına düşer ve kızartma, camdan aşağıya düşer. O sırada, Paşanın subaylarından biri: pencereden düşmekte olan kızartmayı tutmak için, pencereye hamle yapar. O ağaçtan heykel, bu anıyı canlandırmak için yapılmıştır.

İbrahim Paşa: Schlossberglilerin top atışındaki bu maharetini düşününce, bu bölgeyi işgal etmekten vazgeçer ve ordu geri çekilir. Evet, Grazlıların Türklere karşı ne hissettiklerini anlamak için, bu heykeli görmenizi öneririm.

1535 yılında yapılan şehrin en eski eczacı dükkanı da burada bulunmaktadır. Meydanın merkezinde ise: Arşidük Johann Havuzu bulunur ki, bu yapı: 1878 yılında Habsburg prens ve kentteki yerel hayırsever halk tarafından yaptırılmıştır.

Meydanın güney tarafında “Town Hall” bulunur ve bunun üzerinden, Schlossberg şehir manzarasını ve ormanlık alanları izlemek mümkündür. Kenarındaki saat kulesi (uhturm) ise şehrin sembolü olarak ilgi çekmektedir. Herrengasse ve Sporgasse caddeleri: canlı ortaçağ sokakları, meydana bağlanmaktadırlar.

STADTPARK

Aynı zamanda, Town Park olarak da bilinen burası: geniş bir alanda doğu Old Town bölgesini çevreler. Bu iyi düzenlenmiş park alanı: 19. yüzyılda yıkılan eski duvarlar-surlar boyunca uzanır. Ortada bulunan “Forum Stadtpark” ise, genç sanatçıları ağırlamaktadır.

SCHLOSS STAİNZ BÖLGESİNDEKİ MÜZELER

Hunting Museum

Burası, Avusturya ülkesinin en büyük av müzesidir. Müzede: tarihi silah ve teçhizat, muhteşem sanat eserleri, el sanatları sergilenmektedir. Zengin ve keyifli bir av hayatı deneyimi izlemek isterseniz, burayı ziyaret etmenizi öneririm. Ancak, bu müze, her yıl Nisan-Ekim ayları arasındaki dönemde ziyarete açıktır.

Agriculture Museum

Burada: kırsal alanlardaki tarım ve ormancılık bölgelerinde kullanılan alet ve cihazlar sergilenmektedir. Bu tarihsel nesneler, 21. yüzyıl öncesinde, sanayi öncesi dönemdeki zorlukları içermektedir. Tarım Müzesi de, her yıl Nisan-Ekim ayları arasındaki dönemde ziyarete açıktır.

Schloss Trautenfels

Enns Vadisi ve Aussee bölgelerinin doğal ve kültürel tarihine ait objeler, buranın koleksiyonunu çekirdeğini oluşturur. Toplamalar: 1950’lerde başlamış: zooloji, jeoloji ve mineralojik öğeler, folklor nesneleri ve bölgedeki arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan buluntulardır. Bunların sergilendiği kale binası ise: Barok içi ve çevredeki dağların muhteşem manzarasıyla büyüleyicidir.

Folk Life Museum

Burada görülen eserler ve objeler: 1913 yılından itibaren toplanmaya başlamış, insanların günlük hayatlarının birer parçasıdır. Başlangıçta, odak, dünya savaşı öncesinde kırsal toplum oldu. Günümüzde ise, müze, kültürel eserlerin köklerini yeniden tanımlamaktadır ve küreselleşen dünyada, yaşam üzerinde durulmaktadır.

 

SCHLOSS EGGENBERG PALACE

Steiermark’ın batı yakasında bulunan bu saray: şehirde Barok mimari stildeki en iyi korunmuş yapıdır. Geniş ve doğal bahçeler içindeki yapı: 2010 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Saray: 1460 yılında, İmparator Frederick III tarafından, Gotik tarzda, sabit bir ikametgah olarak yaptırılmıştır. 1625 yılında ise, saray, Barok stil kullanılarak genişletilmiştir.
Yapının merkezi kulesi: 50 metre yüksekliktedir. Ana yapı ise 3 katlıdır.

Günümüzde burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz

Saray Devlet Odaları

Bu sembolik mimari kompleksin merkezinde, kıymetli eserler bulunmaktadır. Eggenberg Sarayı: 18. yüzyıldan bu yana, neredeyse hiç değişmeden günümüze gelmiştir. Devlet odaları: 17 ve 18. yüzyıl güzelliklerini yansıtan tasarımlar, mobilyalar, duvar halıları ve dekorasyon ile döşenmiştir.

Bu 24 devlet odası: Avusturya’nın en önemli hazineleri arasında sayılmaktadır. Odalardaki tavan süslemelerinde: klasik Yunan ve Roma kahramanları, kutsal krallar ve generaller, Hıristiyan krallıkları görülmektedir.

Özellikle “Planetary” odası ilgi çekmektedir. Burası: 1685 yılında tamamlanmış ve saray sanatçısı Hans Adam Weissenkircher tarafından yapılan resimlerle süslenmiştir.

Alte Galerie-Universalmuseum Joanneum

Bu büyük dünya tiyatrosundaki resimlerde: aziz ve günahkarlar, kahramanlar ve kötü adamlar sunuluyor.

Bu gösteride, resimlerde görülen dramatik sahneler, her şeyin geçiciliğini vurgulamaktadır. Gösteride: Rönesans’tan mükemmel örnekler ve Ortaçağ döneminin muhteşem renk ve güzellikleri sergilenmektedir.

Her gün saat: 10.00-16.00 arasında açık bulunan galeriye girmek ücretlidir. Ücret: yetişkinler için 8 Euro, öğrenciler için 3 Euro’dur.

Coin Cabinet-Para Koleksiyonu

Koleksiyon: Arşidük Johann’ın bir bağışı ile başlamış ve yüzyıllar boyunca büyüyerek günümüze 70 bin adetten oluşan bir sikke koleksiyonu olarak ulaşmıştır. Bu koleksiyon, Avusturya’nın ikinci büyük kamu koleksiyonudur.

Saray Kilisesi

Saray Kilisesi: Eggenberg Tiyatrosunun yerine: Mimar Joseph Hueber tarafından yapılan tadilat sırasındaki mimari değişiklikte eklenmiştir.

Buraya: ikinci kattaki devlet odalarının bulunduğu yerdeki bir galeriden gidilir. Buranın süslemeleri: sanatçı Philipp Jacob Straub tarafından yapılmıştır.

Arkeoloji Koleksiyonu-Üniversalmuseum Joanneum

Yeraltındaki bu arkeoloji müzesinde: Prehistorik çağ, klasik ve antik çağda: yakın doğu ve Mısır buluntuları sergilenmektedir.

Her gün saat: 10.00-16.00 arasında açık müzeye giriş ücretleri yetişkinler için 8 Euro, öğrenciler için 3 Euro’dur.

ARNOLD SCHWARZENEGGER MÜZESİ

Linakstabe bölgesindeki bu müze: 1806 yılında inşa edilmiştir ve Herberstein ve Eggenberk’deki orijinal ormancı köşküdür.

Müzede: ünlü sinema sanatçısının çocukluk ve uluslar arası yıldız kariyerinin hikayesine ait objeler görebilirsiniz.

SCHLOSSBERG- LUFTİGE HOHEN İN

Şehrin iyi bir manzarasını izlemek isterseniz, Schlossberg denilen buraya çıkmanız gerekir. Burası: şehrin zirvesinde 123 metre yükseklikte bir tepedir.

Söylenenlere göre: I. Dünya savaşında, Grazlılar, burayı oyarak bir sığınak ve kaçış yeri olarak kullanmışlardır. Öte yandan: Türklerden korktukları için bu tepeyi oyup içine saklandıkları söyleniyor.

Ardından, II. Dünya savaşında, burada 50 bin kişinin saklandığı söyleniyor. Bu tepenin içine ray bile döşemişler. Günümüzde ise, bu tepenin içinde, belli zamanlarda partiler düzenleniyor ve konserler veriliyor, çünkü akustik muhteşemdir.

Dağın içine girerek, tepeye kadar çıkmak mümkündür. Asansör tepenin içinden yukarıya, zirveye çıkıyor. Tepenin içinden pasajdan geçip Sporgasseye ulaştığınızda, sağlı sollu butikler, barlar ve restoranlar göreceksiniz.

Biz yine tepeyi anlatmaya devam edelim: Şehrin ismi, bu tepede 1000 yıl önce inşa edilmiş ve zapt edilemez bir kaleden gelmektedir. 1809 yılında, Graz, Fransızlar tarafından işgal edildiğinde, Schlossberg’i almak için tüm girişimlerine karşı, kale direnmiş ve ele geçirilememiştir.

Ancak yapılan anlaşma sonucu kaleyi ele geçiren Napolyon ordusu: onu imha etmiş ve yalnızca saat kulesi ve çan kulesi kurtulmuştur.

Bu küçük kale, Slavca “Gradec” ismindedir ve daha sonra bu kelime değişerek “Graz” ortaya çıkmıştır.

Günümüzde

Buraya yürüyerek veya asansör veya feniküler ile çıkmak mümkündür ve bu park alanından şehrin manzarası izlenmektedir. Evet, günümüzde buraya çıkarsanız: saat kulesi, çan kulesi ve birkaç ilginç heykel görebilirsiniz. Ama, bölgenin asıl cazibesi, açık bir günde, karlarla kaplı Alpler görülebilmektedir.

Buraya giriş ücretli olup, yetişkinler için 2 Euro’dur.

Bu bölgede bulunan kale, Napolyon güçleri tarafından ele geçirilememiş ancak yapılan anlaşma sonrasında kaleyi ele geçiren Napolyon güçleri her şeyi yerle bir etmişler, ancak insanların korunması için ödenen fidyenin ardından: Saat kulesi ve çan kulesi bağışlanmış, yıkılmamıştır.

Uhrturm-Saat Kulesi

1265 yılından kalma saat kulesi, şehrin simgesidir, çünkü şehrin en eski yapısıdır ve ilginç olanı, saatin hala çalışıyor olmasıdır.

Ancak: onun akrep ve yelkovanı: çoğu saatten farklı çalışır, çünkü saat kulesi, meraklı bir özelliği ortaya koyar. Saatin akrep ve yelkovanı terstir. Bu yüzden, zamanı belirlemek isterseniz: buna göre dikkat etmek gerekir. Çünkü: yelkovan sonradan takılmıştır.

Kule: 475 metre yüksekliktedir ve şehrin en yüksek yeridir.

Daha öncede sözünü ettiğim gibi, gençler, ilk öpüşmelerini bu kulenin olduğu yerde, yani en yüksekte yapmak gibi bir geleneği sürdürüyorlarmış. Buraya ulaşmanın iki yolu bulunur. Birinci yol: bir çok merdiven basamaklarını tırmanarak yürüyerek ulaşmaktır ki, şehre ve Mur nehrinin manzarası için buna yani yorgunluğa değer.

Diğer yol ise: feniküler kullanarak buraya ulaşmaktır. Son bir öneri: çıkarken asansör veya feniküler kullanın, inerken merdivenlerden inin.

1809 yılında Napolyon güçlerinin yıkımından kurtulan kule: 1839 yılında, çevresinde Ludwing von Welden tarafından tasarlanmış bir kamu parkına sahip olmuştur.

Glockenturm-Çan Kulesi

Yine, Napolyon güçlerinin yıkımından kurtulan çan kulesi: 1588 yılında inşa edilmiş ve eski kalenin bir parçası, kalıntısı olmuştur. 34 metre yükseklikte ve sekizgen olan çan kulesi: Thomas şapeli için: Arşidük Charles II adına inşa ettirilmiştir.

Çan kulesinin içinde: o dönemde ele geçirilen Osmanlı toplarından dökülen: ünlü “Grazer” çanı bulunmaktadır. Buna aynı zamanda, Lisl ve Türk çanı da denilmektedir.

Çapı: 197 cm. olan bu çan: 4660 kg ağırlığındadır. Çan: günde 101 vuruş yapmaktadır, bunun anlamı da, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Osmanlılardan ele geçirilen 101 top eritilerek yapılmış olmasıdır. Çan kulesinin altında, bir zindan bulunmaktadır.

Buraya ulaşmak istiyorsanız: asansör veya 260 basamaklı merdiven kullanmanız gerekir.

Büyük Su Sarnıcı

1544-1546 yılları arasında, Domenico dell Allio tarafından yapılan, 3.5 metre çapında, 16 metre derinliğinde ve 900 bin litrelik bu sarnıç: kendi türünün o dönemdeki en büyük yapılarından birisi olarak bilinir. Çevredeki, kalede bulunan binaların çatılarından süzülen yağmur suları: burada toplanırmış. Sarmıç, günümüzde yangın su rezervi olarak kullanılmaktadır.

Hacker Anıtı-Hackher Lion

1809 yılında, Hacker komutasındaki bir avuç asker: Napolyon güçlerinin 3000 askerden oluşan ordusuna karşı buradaki kaleyi savunmuşlardır. Bunun hatırasına, Hacker’in bronz heykeli buraya dikilmiştir. Anıt: 1965 yılında, William Gosser tarafından yapılmıştır.

Türk Çeşmesi

1554-1557 yılları arasında yapıldığı düşünülen, 94 metre uzunluğundaki bu yer altı tüneli: Mur nehrinden kaleye su sağlamak amacıyla oyulmuştur.

Tasarımı İtalyan mimar Domenico dell Allio tarafından yapılan tünelin kazısında, sözde Türk esirleri çalıştığı için, Türk çeşmesi denilmektedir. 1934 yılında, havuz üzerine bir pompa istasyonu, bir vinç ve iki büyük ahşap kova eklenmiştir.

LANDHAUSHOF

Herngasse bölgesindeki bu yapı: özellikle kutlamalar için düzenlenmiştir. Zaten: yapının avlusuna girdiğinizde, hemen bu düşünce akla gelmektedir. Rönesans zamanında: buraya çeşitli etkinlikler ve kutlamalar düzenleniyormuş.

Günümüzde de, burada saray atmosferinde konserler ve tiyatro gösterileri düzenlenmektedir.

KUNSTHAUS GRAZ

Lendkai bölgesindedir. Yapı, muhteşem mimarisiyle dikkati çeker. Şehir, 2003 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilince, burası yenilenerek açılmıştır. Peter Cook ve Colin tarafından tasarlanan bina: yerel olarak Fournier olarak bilinen sanatsal özellikleri taşımaktadır.

Evet, çevresinde bulunan tarihi binaların tersine, oldukça modern, çarpıcı bir mimariye sahip bu özel bina: çağdaş sanat için bir sergi merkezi olarak kullanılmaktadır.

Dışarıdan gördüğünüzde, siz de bu ilginç binanın neye benzediğin hakkında yorumlarda bulunabilirsiniz. Örnek yorumlar: uzaylı, canavar, yer fıstığı gibi.

ROMAN MUSEUM-FLAVİA SOLVA

Burada: şehrin Wagna bölgesindeki Flavia Solva denilen Roma kentinin kalıntılarından elde edilen objeler bulunmaktadır. Muhtemelen, MS.70 yılında İmparator Vespasianus zamanında bu şehir kurulmuştur.

Hatta: burada bir Kelt şehri vardı ve bunlar hızla ve açık bir şekilde Roma kültürünü ve medeniyetini kabullenip benimsediler diyenlerde bulunmaktadır.

Bu durum: arkeolojik buluntular, yazıtlar ve antik kentin çevresindeki pek çok kabartma ile belgelenmiştir.

Bu objeler değerlendirildiğinde: Flavia Solva Noricum şehrinin, döneminin en etkili şehirlerinden birisi olduğunu göstermektedir.

AUSTRİAN SCULPTURE PARK

Avusturya Heykel Parkı olarak bilinen bu mekan: İsviçreli peyzaj mimari Dieter Kienast tarafından tasarlanmıştır ve içinde: gül bahçeleri ve çeşitli topografik alanlar bulunmaktadır. Park alanı: ziyaretçiler için çağdaş heykel sanatına genel bir bakış elde etmeleri fırsatını sunuyor.

Parkta bulunan heykeller: 1960’lardan bu yana Avusturyalı sanatçıların ve aynı zamanda önemli uluslar arası heykeltıraşların heykellerini barındıran bir koleksiyondan oluşmaktadırlar.

Heykel parkı: yalnızca Nisan-Ekim ayları arasındaki dönemde ziyarete açıktır.

MUR İSLAND-MURİNSEL

Mur mehrinin ortasında, bir açık midye kabuğu şeklindeki bu suni ada: 2003 yılında, şehrin, Avrupa Kültür Başkenti olarak seçildiği dönemde: Amerikalı sanatçı Vito Acconci tarafından, çelik yapı tekniği kullanılarak yapılmıştır.

47 metre uzunluğunda ve deniz kabuğu şeklindedir.
Aslına bakarsanız, bu yapı, ne bir gemiye ne de bir adaya benzemiyor.

Yapının içinde: küçük bir oyun alanı, kafe ve açık hava müzik etkinliklerinin düzenlendiği bir boşluk bulunuyor.

Bence, bu yapıdaki kafede, muhteşem manzarayı izleyerek bir kahve içmelisiniz. Özellikle, geceleri ışıkların yanmasıyla muhteşem bir görüntü ortaya çıkıyor.

ZEUGHAUS-CEPHANELİK-SAVAŞ MÜZESİ

Graz şehri: 16 ve 17. yüzyıllarda: Türklere karşı savunma yapmak için, Hıristiyanlar tarafından ileri bir karakol olarak kullanılıyordu ve burada silahlar biriktiriliyordu. 1642 yılında, bu silahların saklanması için, Alman Barok tarzı bu prestijli yapı inşa edilmiştir.

18.yüzyıla gelindiğinde Türk tehdidi ortadan kalkınca: İmparatoriçe Maria Theresa: Türklere karşı mücadele sırasında yerel milisler tarafından kullanılan bu silahların: burada kalmasına izin vermiştir.

Bu izin sonucunda, dünyada örneği az bulunur, muhteşem bir koleksiyon korunmuş ve günümüze kadar gelmiştir.

Koleksiyon: üç asırdan bu yana, 32.000 silahtan oluşmaktadır ve burada, 4 katta gizemli bir atmosfer içinde sergilenmektedir.

Bunlar arasında bulunanlar

Çelik mızraklar, ateşli silahlar, tabancalar, tüfekler, zırh göğüslükler ve koşum takımlarıdır. Ayrıca: en üst katta: kemerli avlu ve saat kulesi tarafında, çatının yukarısında, Schlossberg bölgesinin güzel bir manzarasını izlemek mümkündür.

Ancak, benim burada belirtmek istediğim özel bir durum var. Bu müze: daha çok şehrin Osmanlılar tarafından ele geçirildiği döneme ait belgeler, savaşta kullanılan silahlar, toplar, askerlerin giydiği kıyafetler, tüfekler, zırhlar, kalkanlar ile tanınıyor.

Burada sergilenen belgeler ve resimlerde: Osmanlının ne kadar gaddar ve cani olduğunu anlatmak için özel çaba sarf edildiğini anlamamak mümkün değildir. İnsan, özellikle biz Türkleri rahatsız edici boyutta resimler var.

Evet, bu yapıyı gezmek isterseniz, ki, biraz önce de söyledim, bu silah koleksiyonunun dünya üzerinde benzeri yoktur, mutlaka gitmelisiniz ve Herrengasse bölgesine ulaşmanız gerekir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 8 euro, çocuklar için 3 Euro ödemeniz gerekir.

Avusturya Graz Glockenspielplatz

GLOCKENSPİELPLATZ-ÇEŞİTLİ TONLARDA SES VEREN ÇANLAR

Burada bulunan evin alınlığında: renkli kostüm giymiş bir bayan ve bir adam: gündü üç kez (saat: 11.00-15.00-18.00) güzel bir dans gösterisi sunmaktadırlar. Bu gösteride: 24 çan, üç farklı melodi sesi çıkarırlar.

Buradaki “Glöckl Brau” restoranında biraz oturun ve biranızı yudumlarken: saatin bu şovunu izleyin.

MOZOLE

Alley Kalesindeki bu mekan, Graz Katedralinin hemen yanında bir imparatorluk mezarlığı olarak dikkat çeker.

Mezar yapısı: İmparator Ferdinand II ve onun saray ressamı Giovanni Pietro de Pomis tarafından tasarlanmıştır ve Romanın büyük çağdaş kiliselerinin tiyatral ihtişamı ve Avusturya’nın Barok mimari stilinin karakteristik özelliklerini birleştirmektedir.

Yapı: 1614-1633 yılları arasında yapılmıştır. 1636 yılında ise, bir başka İtalyan Pietro Valnegro: apsis kule inşa ederek dış bölümü tamamlamıştır.

Yapının cephesi gayet görkemlidir ve batı merdiven girişi, cephedendir. İç bölüm: büyük bir Avusturya Barok ustası ve şehrin en ünlü adamlarından Johann Bernhard Fischer von Erlach tarafından: fresklerle dekore edilmiştir.

Güzel bir oval kubbe merkezinde: Bavyera kralı Karl II ve Maria ve imparatorun annesinin kırmızı mermer lahitleri görülüyor. İmparator Ferdinand II’nin mezarı ise, sunağın sağında durmaktadır.

Mezarın yukarısında

Katedralin Turkuvaz çatı kubbeleri ve St Catherine kilisesi ve parlak mavi gökyüzü görülür.

DOMKİRCHE-KATEDRAL

Alley Kalesindeki bu dini yapı: İmparatorluk kilisesidir ve İmparator Friedrich III tarafından, 15.yüzyılda inşa ettirilmiştir. Yapının dış duvarında: geç Ortaçağ döneminde Graz şehrinin uğradığı üç bela (Türkler, veba, çekirge sürüleri) hatırlatılıyor ve bunlara “boyalı lanetler” yapılmıştır.

Yapıdaki muhteşem Gotik freskler korunarak günümüze kadar gelmiştir. Katedralin içinde, kilisenin tarihi hazinelerini görmenizi öneririm. Özellikle: iki kutsal emanet ilgi çekmektedir. Bunlardan: Petrarca Zaferlerinden esinlenilmiş, eski abanoz ve kabartmalı kemik ve fildişinden yapılan evlilik sandıkları özel ilgi çekmektedir.

TREPPENTURM

Stadtpark bölgesindeki burada: Eyalet Hükümeti binalarından birinde, çift merdivenli birinci katta: İmparator Fredirich III ve Maximillian I tarafından yaptırılan kalenin kalıntılarını görmek mümkündür Ziyaretçiler; 1499 yılında tasarlanmış buradaki bir teknik ayrıntıya ilgi gösterirler, şöyle ki: ikiz eksen çevresinde, rüzgarların farklı esintilerini görmek mümkündür.

HERRENGASSE

Herrengasse: şık mağazaları ve ofis binaları ile kaplı, canlı bir caddedir. Cadde üzerinde: 1450 yılı yapımı Gematte Haus bulunuyor.

CASTLE& DOPPELWENDELTREPPE

Hofgasse bölgesindeki bu yapı: yüzyıllar boyunca yapısal değişikliklere uğramış ve bu nedenle bünyesinde: Gotik, Rönesans ve Biedermeier mimari unsurlarını barındırmaktadır.
Özellikle, başlangıçta bir optik ilizyon gibi görünen “çift sarmal merdiven” heyecan verici olarak ilgi çekmektedir. Bu merdiven: her katta: ayrı ayrı ve tekrar bir araya gelen, iki ters dönen merdivenden oluşmaktadır.

MARİAHİLF KİRCHE- TROST BAZİLİKASI

Church Spuare bölgesindeki bu yapı, bölgenin en önemli dini yapılarından birisidir. Hatta: hac yeri olarak da kabul edilir. Avrupa’nın hemen hemen her yerinden, hacı olmak üzere gelen Hıristiyanlar: bazilikanın muhteşem kulesinin 216 basamaklık merdivenlerini tırmanırlar.

Söylenenlere göre: Barok tarzı kilisenin kalbinde bulunan “Marian” mezarlığının gerçek bir cennet olduğuna inanılır. Bunun dışında, bazilikada: güzel freskler ve etkileyici minber bölümü ve ikiz kuleler ilgi çekmektedir.
Diocesan Müzesi, burada bulunmaktadır.

STADTPFARRKİRCHE ZUM HEİLİGEN BLUT

Herrangasse bölgesindeki bu dini yapı: Gotik özellikler göstermektedir ve 19. yüzyılda Barok tarzda yenilenmiştir. Ancak, ahşap çan kulesi, Barok kalmış ve kuşkusuz şehirdeki en güzel çan kulelerinden birisi olarak bilinmektedir.

İçeride: Virgin Varsayım Tintorettoları görmeyi unutmamalısınız. Ayrıca: vitray pencerenin de olağandışı özelliklerini görmelisiniz. Hitler ve Mussolini: Mesih’in kırbaçlanması sırasında, hasta kehanet seyirciler olarak tasvir edilmişlerdir.

FREİHEİTSPLATZ

Burası, özgürlük meydanı olarak bilinir ve merkezinde: son Kutsal Roma İmparatoru Franz II’nin heykeli duruyor.

Meydanda bulunan büyük kırmızı bina: Neo-klasik alınlıkta oyulmuş mason sembolleriyle ilgi çekmektedir.

NATURAL HİSTORY MUSEUM

Joanneum mahallesindeki bu müze: Mart 2013 tarihinde tamamen yenilenmiş olarak açılmıştır. 2009 yılı Sonbaharında: müzenin bölümleri: buraya taşınmıştır.

NEUE GALERİE

Bu galeri: Kasım 2011 tarihinden itibaren, 2000 metrekarelik bir sergi alanı ile, en modern standartlarda yenilenmiş, büyük bir müze binasıdır. Öte yandan: 1960’lardan beri: Neue Galerie: çeşitli çağdaş sanat pozisyonlarının gelişimini takip etmiş ve onu koleksiyonunda belgelemiştir.

Koleksiyonda: 1945 yılından sonraki Avusturya ve uluslar arası resim, grafik, poster, heykel, fotoğraf ve video sanatı örnekleri görünmektedir.

MUSEUM İM PALAİS

Müzenin koleksiyonunda: Ortaçağdan günümüze kadar olan sürece ait: sanatsal tasarlanmış yaşam tarzının tüm alanlarına ait yaklaşık 35 bin objenin bulunduğu bildiriliyor.

Bunlar arasında bulunanlar: aristokrat ve burjuva ev dekorasyonları, metal, ahşap, fildişi, seramik, cam ve tekstil ürünü el sanatları örnekleri, ferforje öğeleri, kostümler ve müzik aletleri koleksiyonudur.

Londra Westminster Abbey-Westminster Palace

Londra Westminster Abbey-Westminster Palace

 

Westminster Abbey’in karşısındaki bu yapı: Victoria dönemi neo-gotik mimari stildedir ve 1512 yılından bu yana, Lordlar ve Avam Kamaralarına ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, günümüzde görülen yapı: 1834 yılındaki büyük yangının ardından yapılmıştır.

Westminster Abbey: küçük bir adadır ve Westminster Palace: aslında bu küçük ada üzerine inşa edilmiştir.

Adanın yaklaşık 1000 yıllık bir geçmişi vardır ve “Thorney Adası” olarak bilinir. Ancak: Thorney adası günümüzde ana karanın içinde kalmıştır.

Binanın kuzey ucunda: ünlü Big Ben saat kulesi bulunmaktadır. Güney ucunda ise “Victoria Tower” bulunur. Yapı: 1858 yılında tamamlandığında, dünyadaki en yüksek laik yapı olarak önem kazanmıştır.

Avam Kamarası

Parlamentodaki partilerin seçimle gelmiş üyelerinden oluşur. Bu üyelere “MP” ismi verilir. En fazla üyeye sahip olan parti: “Hükümet” ve o partinin başkanı da “Başbakan” olur. Diğerleri ise, “Muhalefeti” oluşturur.

Avam Kamarasında bazen ateşli tartışmalar “Başkan” seçilen bir üye tarafından yönetilir. Her iki kamarada da tartışıldıktan sonra gündeme alınan öneriler, Avam Kamarasında kanunlaştırılır.

Parlamento açılışında, Kraliçe bu salondaki “Lordlar Kamarası” tahtından, hükümetin vizyonuna ilişkin bir konuşma yapar. Ama, konuşmaya gelirken: “Sovereign’s Etrance” koridorunu kullanır.

Burayı ziyaret etmek isterseniz

Rehberli turlarla gezerken, tartışma halinde veya komite çalışmaları yapan parlamento üyelerini görebilirsiniz.

Gezi için girişler

Central Lobbye açılan “Parliament Square” üstündeki “St Stephen’s” denilen girişten yapılıyor. Bu girişin solunda ”Great Hall” denilen bölüm bulunur ki, burası tarihin kalbidir.

1097 yılından kalma salonda: Kuzey Avrupa’daki en büyük ahşap çatı bulunur ve onun altında: sayısız yasa geçmiş, mahkemeler düzenlenmiş ve taç giyme kahvaltıları yapılmıştır.

İçeriye girdiğinizde: Lobinin solunda: “House of Commons” denilen yer vardır ve burada seçilmiş Parlamento üyeleri otururlar. Bunlara “MP” ismi verilir. Lobinin sağında ise “House of Lords” bölümü bulunur.

Ayrıca: lobinin üstündeki “Central Tower” a çıkabilirsiniz.

 

Evet: şimdi gelelim: burayı ayrıntılı olarak incelemeye

Dünyaca ünlü bu bölgede: Ortaçağ döneminden bu yana krallığın gücünü ifade eden çeşitli binaların bulunduğu biliniyor. Hatta: daha da öncesinde, burada efsanevi “Apolon” tapınağı bulunduğu ancak bir depremle yıkıldığı söyleniyor.

Bilinen geçmişinde, burada MS.8.yüzyılın ilk dönemlerinde, St Peter adına adanmış bir Sakson kilisesi bulunuyordu. 10.yüzyılda bu kilise: bir kraliyet kilisesi olarak benimsenmiştir. Kraliyet buraya ilgi gösteriyordu, çünkü: burası bir mezar yeri ve aynı zamanda Hıristiyan krallığın önemli bir manastırıydı.

11.yüzyılın ilk yarısında: Danimarka Kralı Cnut (1016-1035) döneminde burada bir yapı inşa edildi.

Ancak, aynı dönemde yapılan bu binalar: Thorney adası üzerindeydi. Themes nehri: çok daha geniş ve sığ olması nedeniyle, burada küçücük bir ada oluşturmuştu. Kalan bölge ise, tamamen bataklıktı.

1042 yılında ise, İngiltere’nin son Sakson hükümdarı St Edward: Wesminster Abbey’i oluşturmaya başladı. Abbey: 1065 yılında tamamlanmıştır ve kendisi de, 1066 yılında Abbey’e gömülmüştür.

Abbey kilisesi

Adada en iyi arazi üzerine inşa edilmişti. Diğer binalar ise, İngiliz monarşisinin önemli bir kraliyet ikametgahı ve kilisesi olarak bölgeye önem kazandırdı.

Old Place Yard: 1065 yılında bölgenin merkezi oldu. Yine takip eden dönemde: yakalanan ve suçlu ilan edilenler: Yard bölgesine dikilmiş bir iskelede asılarak idam edildiler.

1618 yılında: Sir Walter Raleigh: burada idam edildi. Onun dul eşi: başını aldı ve pelerinine sararak, ölene kadar bir cam içinde, 20 yıl muhafaza etti.

New Palace Yard: Wesminster Hall’ın kuzey ucunda bulunuyor. Bu Hall binası: 1097 yılında William II tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra inşa edilen “Old Place Yard” ise güneydedir. Edward Confessor Sarayının büyük salonu: 1972-1974 yılları arasında inşa edilen 450 araçlık bir 5 katlı otoparka dönüşmüştür.

Burada yapılan arkeolojik araştırmalarda: Henry VI tarafından 1443 yılında inşa edilen, büyük bir havuzun sekizgen tabanı ortaya çıkarılmıştır. 12. yüzyılda yapıldığı düşünülen bu çeşme, 17.yüzyıl sonlarına kadar bahçede durmuştur.

1066 yılında

Kral William Fatih: hanedanının sürekliliğini göstermek için Westminster kilisesi ve manastırını benimsemiştir. Kral aynı zamanda: Londra kulesi ve yeni bir taş kale inşa ettirdi. Aynı dönemde: Londra’nın nüfusu büyüdü ve ticaret limanı ve iş merkezi olarak önemli hale geldi.

Ancak: hükümet, bu dönemde de henüz kalıcı olarak “Westminster” merkezinde değildi.
1097 yılında: Kral William II döneminde, Great Hall yani Wesminster Sarayı temelleri atıldı.

Proje: zamanında Avrupa’nın ve türünün en büyüğü idi. Salon: Westminster krallığının tören merkezi ve kraliyet bayramları ve ziyafetler için kullanıldı.

Takip eden yüzyılda

Kraliyet kurumları ve üyeleri: Westminster bölgesine yerleşmeye başladılar. Anglo-Saksonlar zamanında, İngiltere’nin başkenti Wessex krallığında Winchester oldu.

Kral Henry II döneminde: kraliyet hazinesi Winchester kalesinde muhafaza edildi.
Westminster Sarayı: Kral Henry III döneminde, hükümet ve kraliyet otoritesinin merkezi olarak gittikçe daha önemli hale geldi.

Yeni binalar: 1270 yılı civarında: Great Hall’ın kuzey ucunda inşa edilmeye devam etti.

1245 yılında: Westminster Hall güney bölümünde, bir kraliyet tahtı yapıldı. Taht: sarayın tören bölümünün merkezinde, kralın sürekli varlığını sembolize ediyordu. Saray: aynı zamanda kamu günleri için Kral Henry III tarafından düzenli olarak kullanıldı.

Kral Henry III: yoksullara gıda yardımında özen gösterdi. 1244 yılında, bir günde, 10.000 yoksul insan, tek günde Westminster Sarayında beslendi.

Evet: 13.yüzyılda, Kral Henry III: Westminster sarayında birkaç önemli değişiklik yaptı. Bunlar: Kraliçenin Şapeli, Kraliçenin odası, Kral odası, Ticaret odası (Boyalı oda) onun yaptığı değişikliklerin en önemlileridir.

Boyalı Oda

Boyalı oda: yapılan değişikliklerin en muhteşemidir. Günümüz St Stephen Hall temelleri üzerinde özel bir daire olarak kral tarafından inşa ettirilmiştir.

Kral Henry için buraya bir yatak konuldu. Kral Henry: altın yaldızlı ve yeşil boyalı bu duvarlar içinde görkemli bir yatakta yatıyordu. Yatağın üstünde: Edward Confessor’e ait büyük bir resim bulunmaktadır.

Resepsiyon Salonu

Burası: duvarlarını kaplayan muhteşem tablolarla dikkati çekmektedir. Kralın resim ustaları: 1226 yılında resim çalışmalarına başladılar ve yaklaşık 60 yıl boyunca bu çalışmalar sürdürüldü.

Ancak: 1263 yılında bir yangın çıktığında, orijinal süslemelerden tahrip olanların tamir edilmesi gerekti. Onarılan resimler 1267 yılında tekrar yerlerine asıldılar.

13.yüzyıla gelindiğinde: Westminster Sarayı: Lordlar ve Avam kamarası için buluşma yeri oldu. 1341 yılında: Lordlar ve Commons: burada karşı karşıya geldiler.

Lordlar Kamarası

Lordlar Kamarası: Kraliçenin odası kompleksinin güney ucunda mütevazi bir ortaçağ salonunda biraya geldiler. 1801 yılında ise Lesser Hall’e taşındılar.

 

Avam Kamarası

1547 yılında: Kral Edward VI döneminde: St Stephen Chapel’i: toplantı yeri olarak kullanılmaya başlandı.

 

Parlamento Daimi Evi

Saray: Kral Henry VIII döneminde, yangın sonrasında, 1512 yılında “Meclis” in daimi evi olarak kullanılmaya başlandı.

Kraliyet ailesinin ayrılmasından sonra: Westminster Sarayı yine de kraliyet sarayı olarak bilinir kalmıştır. Sonraki yıllarda: Saray ve külliyenin kontrolü hükümdarın temsilcisi “Lord Chamberlain” tarafından yürütülür olmuştur.

 

Westminster Abbey Manastırı

Burası: Londra’nın en güzel binası ve aynı zamanda en eski yapısıdır. Günümüzdeki manastırın tarihi: “Thames” nehri kıyısında, bir zamanlar “Parliament Square” güneyinde bulunan ve 12 Benedit keşişinin MS.960 yılında kurduğu manastıra kadar uzanır.

Bu “Benedit manastırı”: Aziz Dunstan (909-988) tarafından kurulmuş ve bir zamanlar bataklık olan “Isle of Thorney” bölgesine inşa edilmiştir. (Yukarıda söz etmiştim, burası Thames nehrinin ortasında kalan bir adadır)

Kral Edward: “The Confessor” denilen manastırı yenileyerek, 1065 yılında daha büyük bir kilise ve manastır inşa ettirmiştir. Manastır: reform döneminde korunmuş ve kraliyet törenlerine ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Hatta: 1066 yılında Kral William, burada taç giymiştir.

1245 yılında

Kral Henry III’ün mimarı: Henry: kilisenin büyük bölümünü yenilemiştir. 1376 yılında “nef” bölümü tamamlanmış ve doğuya Kral Henry VII döneminde “Lady Chapel” yapılarak manastır genişletilmiştir.

Manastırın batı cephesindeki ikiz kuleler ise “Nicholas Hawksmoor” tarafından 1734-1745 yılları arasında yapılmıştır.

Günümüzde görülen gotik manastırda: Edward tarafından yaptırılan manastırın bazı bölümlerini görmek mümkündür. Buna “Westminster Okulu” dahildir. Kilise korosu “Choir School” un yani “Koro Okulu” nun 30 delikanlısı: koro servisinde bulunurlar.

1953 yılında, Kraliçe Elizabeth II; burada taç giymiştir. 1997 yılında ise, yine burada Prenses Diana’nın cenaze töreni düzenlenmiştir. 2001 yılında Prens William’ın düğünü yine burada yapılmıştır.

Evet: günümüzde hem kilise ve hem de ulusal müze olarak kullanılan manastır: İngilizlerde ulusal bilincin oluşmasında da büyük rol oynamıştır. Çünkü: ünlü krallar, şairler, devlet adamları ve yazarlar, burada gömülüdür.

Söylenenlere göre, burada kilise ve dehlizlerde 3300 kişi gömülüdür, hatta: boşluk olmaması için bazı tabutların dik bulunduğu de belirtiliyor. Burada gömülü ünlüler arasında bulunanlar: Charles Darwin, Isaac Newton, David Livingstone.

Burayı ziyaret ederseniz, görmenizi önereceğim yerler şunlardır

1.Aziz Edward Şapeli
2.Nef
3.Şairler köşesi
4.Lady Chapel
5.Taç giyme koltuğu
6.I.Elizabeth Mezarı
7.Koro
8.Adsız asker anıtı
9.Toplantı odası
10.Revaklar.

1.Aziz Edward Şapeli

Son Anglosakson kral olan Aziz Edward’ın (1003-1066) basit mezarı, manastırın kalbinde bulunmaktadır. Kral: Londra’nın ilk kraliyet sarayı olan Westminster’in yanı sıra, bugünkü manastır

2.Nef

Manastır nefi: İngiltere’de en yüksektir. Nef yakınında: meçhul asker anıtı ve yakında Winston Churchill için yapılan bir mermer anıt bulunur.

3.Şairler Köşesi

Kilisenin haç şeklindeki yan kollarının güney bölümü, İngiliz yazarlarının hayatını anar. Shakespeare ve Lord Byron için yapılan anıtların yanı sıra, Dr Samuel Johnson, Charles Dickens ve besteci Gegorge Frideric Handel’in mezarları buradadır.

Ayrıca aktör Sir Laurence Oliver’in külleri de buraya gömülmüştür.

4.Lady-Henry VII Chapel

Henry VII Chapel: 1503-1512 yılları arasında inşa edilmiş, muhteşem bir tonoz ile zamanın en önemli şapellerinden birisidir. Şapel: büyük bir vitray pencereye sahiptir ve bu pencere: İngiltere’deki en popüler anıt penceredir.

Ancak, orijinal pencere 1947 tarihinde, II. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımandan etkilenmiş, hasar görmüş ve günümüzde görülen pencere yerleştirilmiştir. Bu yeni pencere: 1940 yılında Britanya savaşı sırasında ölen savaşçı pilotlar ve ekiplerin anısına yapılmıştır.

9.Papazlar Meclisi Binası-Toplantı Odası

3’ncü yüzyıldan kalma ikonik zeminiyle öne çıkan sekizgen manastır, keşişlerin mekanıydı. İngiltere’de türünün en büyüklerinden birisidir. Yerdeki orijinal karo döşemesi: 1250 yılından kalmadır.

Ayrıca, 14.yüzyıl yapımı duvar resimleri de ilgi çeker. Avam kamarası bir süre burada toplanmıştır.

 

Yüksek Sunak

Kuzey girişinde dümdüz yürür ve solunuza bakarsanız, yüksek sunağın 1268 yılından kalma renkli mozaik yer döşemesini görebilirsiniz.

Sunağın arkasındaki St Edward’s Chapel; King Edward the Confessor’ı anar. Kendisinin yeni yaptığı şapel ölümünden bir yıl önce, 1065 yılında kutsanmıştır. Şapelde Edward’ın türbesi ve kraliyet ailesinden geri kalanların mezarları bulunur.

Şapelin dışında yüksek duvarlı masif meşeden yapılmış Coronation Chair (taç giyme koltuğu) dört yıldızlı aslan tarafından korunur. 1308 yılından bu yana, sadece iki kral (Kral V Edward ve Kral VIII Edward) burada taç giymiştir.

Henry VII Chapel

Coronation Chair’in arkasında mücevher benzeri Henry VII’nin Lady Chapelini ziyaret edin. Yelpaze şekilli kemerlerinde dantel dokunuşları vardır.

Henry’nin üyesi olduğu House of Tudor (Tudor evi) sembolü; bronz kapıları süsler. Kralın mezarı, eşi Elizabeth of York’un son dinlenme yeri ile birlikte sunağın arkasındadır.

Lady Chapel’in kuzey koridorunda I. Kraliçe Elizabeth’in ve yarı kardeşi kraliçe Mary’nin renkli Tudor mezarları bulunur. Din nedeniyle birbirlerinin düşmanı olmuş olan kız kardeşler, burada ölümlerinden sonra birleşmişlerdir.

Güney koridorunda gömülü olan başka kraliyet ailesi üyeleri de vardır, bunların arasında buraya son olarak 1760 yılında gömülen Kral II George bulunmaktadır.

Kilise Salonu

150 yıllık ve 31 metrelik kilise tavanı İngiltere’nin en yükseğidir. Burada gömülü olanlar arasında On the Origin of Species’in (Türklerin kökeni) yazarı Charles Darwin de vardır. Batı pencerelerinin altında, I.Dünya Savaşında ölenlerin anısına yapılmış olan “Bilinmeyen Asker” mezarı da bulunmaktadır.

St Stephen Şapeli: (1184-1363)

Şapel: ilk olarak 1184 yılında Westminster Sarayında, kralın özel şapeli olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise sitede durmaya devam etmektedir.

Kral Edward: 1292-1297 yılları arasında: Paris’te bulunan “Louis IX Sainte Şapeli”ne rakip olarak burayı yaptırdı. İnşaat 20 yıl sürdü. İki katlı binanın taşları, Fransa Boulogne ve Caen bölgelerinden geldi.

Mermerler ise İspanya’dan geldi. Şapelin üst çatısı: gök mavisi boyalı ve altın yaldızlıdır, pencerelerin altında ise boyalı İncil karakterleri ve hikayeler betimlenmiştir.

Duvarların boyanması ve pencere camları: 1348-1363 yılları arasındaki dönemde, yani 15 yıl sürdü. Ahşap ve dekore edilmiş çatı, yaklaşık 100 metre yükseldi. Her bölümü: yeşil, mavi ve kızıl boyandı.

Kral: bütün ve birleşen parçalar arasında hassas bir uyum yaratmak için çalıştı. Bu basit fikir: İngiliz mimarisin sonraki gelişimi ve özellikle Gotik tarzı üzerinde güçlü etkiler yarattı.

St Mary Undercroft Şapeli

Şapelin inşaatına, 1297 yılında Kral Edward I döneminde başlanmış ve 1365 yılında, Kral Edward III döneminde tamamlanmıştır. St Stephen Şapeli Kraliyet ailesinin şapeli iken, St Mary Undercroft: kraliyet hane halkının ibadet yeri olarak kullanıldı.

Şapel: tonozlu ve cilalı mermer sütunları içermektedir. Tavan: yeşilli oymalar, ejderhalar, müzikal melekler, hayvanlarla dekore edilmiş ve zemin mermer ve karışık çinilerle kaplanmıştır.

1834 yılını takiben: Şapel, Oliver Cromwell’in atları için bir ahır ve ardından bir şarap mahzeni olarak kullanılmıştır.

Takip eden dönemde: Şapel: Avam Kamarası başkanı için bir yemek odasına dönüştürüldü. Onun taş işçiliği büyük ölçüde zarar görmesine rağmen, Crypt; 1834 yılında, büyük bir yangında, Westminster Sarayında ayakta kalan birkaç yerden biridir.

Şapel: 1860-1870 yılları arasında restore edilmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında: 1464 yılında ölen Piskopos William Lyndwoode’un kalıntıları, Şapelin kuzey duvarında mumyalanmış olarak bulundu ve manastıra tekrar gömüldü.

Evet, günümüzde de Şapel: Chamberlain Sekreteri sorumluğunda: düğün ve vaftiz hizmetlerinde kullanılmaktadır.

 

Jewel Kulesi

Bu mücevher kulesi; Abingdon Street üzerindedir.

Günümüzde halen durmakta olan bu kule: Ortaçağ döneminden kalma Westminster Sarayının ayakta kalan dört bölümünden birisidir. (diğerleri: Westminster Hall, Avlu ve St Stephen bölümü, St Mary Undercroft Şapeli)

Kule: Sarayın güneybatı köşesinde, Kraliyet dairelerine bitişik özel bir bahçenin kenarında, Westminster Abbey için ayrılan arazi üzerinde, 1365-1366 yılları arasında, Kral Edward III tarafından yaptırılmıştır.

O günlerde, ortaçağ sarayı buraya kadar uzanıyordu. 3 katlı kulenin: o yıllarda, kralın mücevherleri, altın ve gümüşlerinden oluşan özel koleksiyonu için bir depo olarak kullanılması amaçlanmıştır.

Kule Henry Yevele: yani o dönemin en iyi mimarı tarafından dizayn edilmiştir. Kulenin çevresinde: yangın ve hırsızlara karşı önlem için bir hendek ve ortaçağ iskelesi görülür.

1512 yılında yangının ardından: burada muhafaza edilen kralın giysileri ve mücevherleri topluca başka yere taşınmıştır.

Fransız savaşı sırasında ise, burası askeri malzeme ve teçhizat ile doludur. 1621 yılından sonra ise, Lordlar Kamarasının kayıtları: Jewel kulesinde muhafaza edilmeye başlanmıştır.

Ancak, bunlarda 19.yüzyılda Victoria Tower’a aktarılır ve Jewel Kulesi: halka açık bir turistik yer haline gelir. 1869 ile 1938 yılları arasında ise kule: ağırlıklar ve ölçümler ofisi olarak kullanılmıştır.

Günümüzde burada “Parliament Past and Present” sergisi ve “Jewell Tower” in geçmişine adanmış bir sergi bulunmaktadır. Ayrıca: hendek ve Ortaçağ iskelesi görülmeye değerdir.

 

Victoria Tower

Westminster Sarayında yükselen: Big Ben karşısındaki bu kule: Kraliçe Victoria adına yapılmıştır. Yüksekliği 98.5 metredir ve uzun yıllar boyunca: dünyanın en yüksek ve en büyük taş kulesi olarak önem kazanmıştır.

Ancak: her zaman büyük bir saati olmadığı için, ünlü kardeşi Big Ben’in gölgesinde kalmıştır.

1860 yılında yapılan kulenin ilk yapılış amacı: Parlamento kayıtları için bir depo olarak kullanılmasıdır ki, günümüzde de Parlamento Arşivleri buradadır.

Kulenin üstünde, 120 metre yükseklikteki bir demir direk bulunur. Burada: “Royal Standard” veya “Birlik Bayrağı” asılı durur.

1860 yılında tamamlanan yeni sarayın son parçalarından biri olan kule: ölümünden hemen önce Barry tarafından tasarlanmıştır. Kulenin iç ve giriş kemerlerinin altında: kraliyet törenleri için mimar Charles Barry tarafından tasarlanan zengin oyma ve heykeller bulunur.

Bunlar: İngiltere, İskoçya, İrlanda ve Galler bölgeleri ve Kraliçe Victoria ve Adalet-Merhameti betimleyen figürler ve koruyucu aziz heykelleridir. Kulenin genelinde ise: Tudor dönemi özelliklerine atfen çok sayıda kraliyet amblemi, güller ve tuğralar görülür. Kulenin kapısı: yeterince geniş yapılmıştır.

Aslında bu kulenin

Thames sonundaki Big Ben kulesine karşı bir denge sağlaması için simetri olarak yapıldığı söylenir. Ama aslında bu kule: Parlamento Arşivlerinin muhafaza edileceği bir yer olarak özel olarak tasarlanmıştır.

Commons kayıtları, 1834 yangınında yok olurken, Lordlar Kamarasının “Jewel kule”deki kayıtları hasar görmemiş ve bunlar, daha sonra bu kuledeki koleksiyona dahil edilmiştir.

Bu koleksiyondaki kayıtların 1497 yılına kadar gittiği söyleniyor. Bunların koyulduğu rafların 345 metre uzunluğunda olduğu belirtiliyor.

Bu 12 katlı arşiv bölümüne, bir asansörle veya 553 adımlık dökme demir spiral bir merdivenle çıkılır.
Kule: 1990 ve 1994 yılları arasında restorasyona alındığında yapılan iskele: Avrupa’nın en büyük bağımsız iskelesi olarak dikkati çekmiştir. Duvarcı bir ekip tarafından: çürümüş taşlardan bazıları yerlerinden sökülmüş ve yenileri yerleştirilmiştir.

Kulenin dibinde: Saraya giren her kraliçe tarafından kullanılan “Sovereign Giriş” görülür. Oradan “Kraliyet Merdivenleri” olarak bilinen yol takip edilerek, Kraliçenin geçtiği yerler görülür.

Buraya “Norman Sundurması” de denilir. Çünki, “Norman kralları”nın heykelleriyle süslenmiştir. Daha sonra ise: Lordlar Kamarasına girmek için izin verilen tek yer olarak kullanılmıştır.

1834 Yılı Büyük Yangın

1826 yılından sonra kullanılan, eski muhasebe sistemine ait kayıtların yakılmasına karar verildiğinde, Lordlar Kamarasının bodrum katındaki sobaların kullanılması düşünüldü ve bunlar 1834 yılında, 16 Ekim günü: bu talimat üzerine, işçiler: sabah saatlerinde evrakları yakmaya başladılar, ancak öğlene doğru üst kattaki bölümde, zeminin aşırı ısınmış olduğu anlaşıldı.

Ama işçiler, bu aşırı ısınmaya rağmen, belgeleri yakmaya devam ettiler ve fırınlar, saat: 17.00 gibi söndürüldü. Saat: 18.00’de ise, Lordlar Kamarasında yangın başladı ve alevler Sarayın kalanına yayıldı. Sokaklarda toplanan kalabalıklar, askerler tarafından geri tutuldu ve bu manzarayı gösteren birçok resim yapıldı ki, bunlar arasında özellikle JMW Turner tarafından yapılan resim önem kazanmaktadır.

Parlamento Hall sitesindeki birçok bina yıkıldı ve gece boyunca sürdürülen yangın söndürme çalışmaları, rüzgarın yön değiştirmesi nedeniyle başarılı olmadı ve sarayda yalnızca “Jewel Kulesi, Undercroft Şapeli, Avlu ve St Stephen evi” sağlam kalabildi.

Saray Yeniden Yapılıyor

1835 yılında, Sarayın yeniden yapılması için bir komisyon kuruldu ve önerilen stiller üzerinde bir tartışma başlatıldı. Aynı dönemde: Amerika’da Beyaz Saray’a benzer neo-klasik bir mimari stil çok popülerdi.

Ancak “gotik” tarzın kullanılmasını benimseyenler de vardı. Haziran 1835 tarihinde: eski sarayın orijinal düzeninin korunarak yenisinin yapılmasına karar verdi. Bir yarışma düzenlendi.

Bu yarışma sonucunda: Charles Barry tarafından sunulan proje kabul edildi. Buna göre, yeni saray: mevcut yapılar ile uyumlu ve gotik tarzda olacaktı. 40 yaşındaki Charles Barry: birçok kilise inşa etmiştir. Ancak: onun mimari tarzı “gotik” idi.

Yeni sarayın inşasına 1840 yılında başlandı ve yapım aşaması 30 yıldan fazla sürdü. Binanın ilk taşı: 27 Ağustos 1840 tarihinde Barry’nin eşi tarafından yerleştirilmiştir. Sarayın inşasında: Yorkshire Anston Ocağı: kum renkli kireçtaşı kullanılmıştır.

1839 yılında Charles Barry başkanlığında bir taş oymacı komitesi, ocaklara ve binalara bakarak ülkenin birçok yerini gezdiler ve Anston taşları seçildi. Çünkü: bunlar daha ucuz ve 4 metre kalınlığa kadar blokta verilebiliyordu.

Ancak, yinede Londra şehrinde taş kömürü kullanılması ve bunun sonucunda oluşan hava kirliliği, taşlarda çürümeye yol açtı. 1930 yılında başlayan restorasyon çalışmasında: çürüyen taşların yerine Clipsham taşı kullanılması gündeme geldi ve ancak II. Dünya savaşı sırasında durma noktasına gelen restorasyon çalışmaları 1960 yılında tamamlanabildi.

İnşaat devam ederken Avam Kamarası

Lesser Salonunda yerleşti ve Lordlar Kamarası ise Boyalı Odayı kullandı. Lordlar Kamarası: 1847 yılında yeni yerine geçti ve 1852 yılında Avam Kamarası günümüzdeki yerine geçti. Binanın geri kalan bölümleri ise, 1860 yılında tamamlandı, ancak inşaat takip eden 10 yıl boyunca devam etti.

Yeni sarayın: özellikle detayları, parçaları ve mobilyaları 23 yaşındaki Katolik mimar ve ressam Pugin tarafından dizayn edildi. Çeşitli oymalar, yaldızlı iş odaları, lambri ve mobilyalar ve hatta kapı tokmakları ve dökülme tepsiler gibi sarayın görkemli gotik iç donanımının çoğu, Pugin tarafından tasarlandı.

Teknik ressam Pugin: gotik mimarinin canlanmasında önemli rol üstlenmiştir. Pugin: buranın ardından Birmingham Katedrali, Liverpool St Oswald Kilisesi, St Giles Kilisesi ve bunların yanı sıra çok sayıda kilise ve manastır tasarlamıştır.

1970’lere gelindiğinde: kirliliğin etkileri yine göründü ve taş temizleme ve restorasyon için 1981 yılında çalışmalara başlandı. Tüm faaliyetler 1994 yılında tamamlandı.

 

Parlamento Kuleleri

Victoria kulesi dışında, Saray iki çarpıcı kuleye daha sahiptir. Hemen merkez lobisi üzerinde, Sarayın ortasında: sekizgen “Merkez Kulesi” bulunur ki, bunun yüksekliği 91.4 metredir.
Diğer kule “Central Tower” bundan farklı olarak sivridir ve merkezi bir sütunu olmadan, bilinen en büyük sekizgen kuledir.

Bu kule, aslan: saray içindeki şöminelerin dumanı ve havalandırma için: havalandırma bacası olarak tasarlanmıştır. Binanın merkezindeki konumu: önemli bir mühendislik becerisi gerektirmiştir.

 

Big-Ben Kulesi

Sarayın kuzeydoğu ucunda; Bridge Street üzerindedir.

Kulenin ismi “Elizabeth Kulesi” olmasına rağmen yaygın olarak ana zilinin adıyla yani “Big-Ben” olarak bilinen “Saat Kulesi” 96.3 metre yüksekliğindedir. Kulenin ismi “Elizabeth Kulesi” olarak değiştirilmeden önce “Avam Saat Kulesi” olarak biliniyordu. 1843-1858 yılları arasında inşa edilen kulenin yüksekliği 96 metredir. Saat yüzleri ise toprak seviyesinden 55 metre yüksekliktedir.

Kule aynı zamanda: Augustus Pugin tarafından tasarlanan, dört yüzlü saate sahiptir. Kule: Pugin’in mimar Charles Barry için yaptığı son iştir ve Barry: saati belirgin yapmak için çok uğraşmıştır. Saat: kulenin dört cephesindeki 7 metre çapında, hafif olması için içi boş bakırdan yapılan 4.2 metrelik yelkovanı ile ülkenin en büyük saatidir.

Yelkovanın ağırlığı 100 kg. dur. Saatin sayıları, yaklaşık 60 cm uzunluğundadır. Mayıs 1859 tarihinde, ilk kuruluşundan bu yana: hiç aksamadan, zamanı doğru olarak göstermiştir.

Saat: yapıldıktan sonra çok nadir olarak durmuştur. II. Dünya savaşı sırasında bir bomba “Commons adası”nı tahrip edince, saat bir süre durmuştur.

Meclis oturumda olduğunda: saat yüzleri üzerinde özel bir ışık yanar.

Burada: popüler olan, saat başı sesi duyulan 13.760 kilo ağırlığındaki tok sesli çanın adıdır. Çan: 1858 yılında yerine asılmıştır ve çanın ismi: o dönem “Kamu İşleri Müdürü” olan Sir Benjamin Hall’den gelmektedir.

Whitechapel’de dökülen “Big-Ben” çanı: deneme çalışı sırasında çatlamış ve ardından buraya asılan ikinci çan yapılmıştır. Hatta: şu anda kullanılan çanın bile hafif bir çatlığı bulunduğu söyleniyor. 1858 yılında asılan bu en büyük çan: saat başlarında çalar. Diğer dört küçük çan ise, çeyreklerde çalar.

İngiltere’nin dünya çapında simgesi olan çanın tok sesi: her gün BBC radyosunda yayınlanmaktadır. Bu gelenek: 31 Aralık 1923 tarihinden bu yana sürdürülmektedir.
Özellikle: geceleri ışıklandırıldığında, kulenin görüntüsü muhteşemdir. Evet: ne yazık ki kule ziyarete açık değildir, bu yüzden kuleyi yalnızca uzaktan izlemekle yetineceksiniz.

SARAYIN İÇİ

Robing Odası

Burası: Parlamento açılışında, Kral tarafından kullanılır. Günümüzde: Kraliçe, Lordlar Kamarasına giderken, Taç ve Tören elbiseleri bu odada muhafaza edilir. Burada: 19.yüzyılda inşa edilmiş bir gölgelikte çeşitli figürler oyulmuştur.

Bunlar: İngiltere’nin gül, İskoçya’nın devedikeni, İrlanda’nın yonca ve Kraliçe Victoria’nın tuğrasıdır.

Odadaki şömine: Barry tarafından dizayn edilmiştir. Ayrıca: odada: Britanya adalarını temsilen farklı renkli mermerler, ejderha ve şeytan figürleri, St Michael ve savaşan Aziz George gösteren, iki dökme pirinç heykelcik bulunur.

Odanın kapısı: gül ve aslan ve firiz kalkanlar bulunan hanedan simgeleriyle süslüdür. Odanın tavanının zengin paneli, İngiltere hükümdarlarının rozetleriyle süslüdür.

Odanın duvarlarında ise: Dyce tarafından yapılan resimler bulunur ki, bunlar: misafirperverlik, cömertlik, merhamet, din ve nezaket betimlemektedir. Vefa ve cesaret gösteren, diğer iki freskler ise başlangıçta amaçlanmasına rağmen, tamamlanamamıştır.

Commons Odası, II. Dünya savaşı sırasındaki bombalamalar sırasında yıkılmıştır. Bu yüzden, birkaç yıl boyunca Lordlar, Robing odasında oturmuşlardır. 1941 ve 1944 yılları arasındaki yeni dönem açılışlar Robing Salonunda gerçekleşmiştir. Lordlar, 29 Mayıs 1951 tarihinde kendi odalarına dönmüşlerdir.

Kraliyet Galerisi

Burası: genellikle devlet resepsiyonları, akşam yemekleri ve parlamento törenleri gibi önemli günler için kullanılır. Galeri duvarlarında: hükümdarlar ve onların eşlerinin çeşitli portreleri bulunur. Örneğin: kapı yanında, Richard I ve Edward II gibi hükümdarların yaldızlı taş heykelleri görülür.

Vitray bölüm ise: II. Dünya savaşındaki bombalamada hasar görmüştür. Bu vitray: İngiltere ve İskoçya krallıklarının silahlarını göstermektedir.

Galerinin duvarları: Napolyon savaşlarının önemli anlarını gösteren, Daniel Maclise’nin iki büyük resmi ile dekore edilmiştir. Odada bir cam stant üzerinde: II. Dünya savaşı sırasında hayatını kaybeden Lordlar Evinin, 408 üyesinin isimleri yazılıdır.

Evet, ülkeyi ziyaret eden yabancı devlet adamları, buradaki resepsiyonda ağırlanmaktadırlar.

 

Lords Odası

Burası: Westminster Sarayı bölgesinde en güzel dekore edilen odalardan birisidir. Burada: Parlamentonun üç unsuru ( Lordlar, Commons, Egemenler ) bir araya gelirler. Bu yüzden, iç dekorasyon muhteşemdir ve mobilyalar ağırlıklı olarak kırmızı dekore edilmiştir.

Salonun tavanı: Richard II dönemine ait antik amblemleri de gösteren 18 panelli bölmelere ayrılmıştır. İngiltere ve İskoçya hükümdarları: Pugin tarafından yapılan orijinal vitray pencerelerde tasvir edilmiştir. Ancak, bunlar II. Dünya savaşı sırasında kaybolmuştur. Bunlar 1950 yılında yenilenmiştir.

Pencerelerin arasında: 16 baronun heykeliyle birlikte, 1215 yılında Magna Carta imzalanması sırasında bulunan iki piskopos görülmektedir.

Salonun birçok parçası, eşyaları ve mobilyaları Pugin tarafından tasarlanmıştır.

Kapı bölümündeki pirinç kapılar bir ton ağırlığındadır. Odanın sonunda ise, kraliyet tahtı bulunur. Bu süslü ve yaldızlı taht: Westminster Abbey döneminde, 14’nci yüzyılda Coronation Chair’e dayanmaktadır.

Arş bölümü önünde yün kürsü: Lordlar Kamarası başkanının yeri görülür. Bu: İngiltere’de yün ticaretinin önemini yansıtmak için 14.yüzyılda getirilmiştir. Son olarak: 1938 yılında: İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Commonwealth ülkelerinden getirilen yün ile yeniden doldurulmuştur.

Merkez Lobby

Charles Barry tarafından tasarlanan bu bölüm: Sarayın merkezidir ve üyeler için bir buluşma yeri olarak yapılmıştır. Milletvekilleri ve ziyaretçileri burada buluşurlar. Burada: zemin, sekizgen taş ve zengin bir mozaik ile kaplıdır.

Sarayın merkez kulesi: bu Merkez Lobi üzerine inşa edilmiştir. Koridorlarda: Lordlar, Avam kamarası üyeleri ve Westminster Hall üyeleri buluşurlar. Halk ve milletvekilleri, bu lobide randevuya gerek kalmadan karşılaşabilirler.

Loby’de yüksek pencereler görülür. Bu pencerelerde metal çubuklar görülür. 1834 yangınından sonra: kadınlar, bu menfezlerden milletvekillerini izliyorlarmış. Bugün pencerelerde görülen ızgaralar: o yıllarda çok sıcak ve havasız ortamlarda, kadınların Parlamento üyelerini izleme gibi bir dışlanma olayını simgelemek için durmaktadır.

İngiltere’de kadınlar 20.yüzyılın başlarında parlamentoda oy kullanma hakkını kazandılar.

1908 yılında bu durumu yani kadınların oy kullanamamasını tenkit etmek isteyen iki kadın: bir protesto olarak ızgaralara kendilerini zincirlediler. Izgaralar: Ağustos 1917 yılında kalıcı olarak kaldırıldı.

Lobynin dört çıkışında ise: koruyucu aziz, I. Edward ve ardından gelen krallar, İngiltere ve İskoçya Kraliçeleri heykelleri görülür.

Üyelerin Lobi ve Churchill Kemer

Burası: Comons bölümünün çalışma yeri olarak tasarlanmıştır. Ancak, oda II. Dünya savaşındaki yoğun bombardımanda zarar görmüş ve basitleştirilerek daha sonra yeniden inşa edilmiştir.
Burada: milletvekillerine bırakılan notlar için güvercin delikleri ve mesaj panoları bulunur. Yuvalarda bir şey varsa milletvekilinin adı otomatik olarak yanar.

Izgara altında, üyelerin lobisi ve Commons odası arasındaki kapılardan birinde ilginç bir nedenle hasar vardır. Devlet açılışlarını: kraliyet üyeleri buradan takip ederler.

Devlet açılışında: Lordları, Lordlar House Commons çağırmak için: “Kara Rod Gentlemen Usher” gönderilir. O, önce kendi personelini toplamalıdır ve bunun için Commons odasındaki kapıya üç kez vurur. Yıllar boyunca, bu nedenle, bu kapı hasara uğramıştır.

Odanın girişindeki kemer “Churchill kemeri” olarak bilinir. Bu kemerin yeniden yapılması: savaşın çileli durumunun ifadesi olarak Winston Churchill tarafından önerilmiştir ve gelecek nesiller için bir hatırlatma amacı güdülmektedir.

Kemerde: I. ve II. Dünya savaşları sırasında Britanya Başbakanları olan David Lloyd George ve Churchill heykelleri görülür. Her heykel: odasına çıkarken şans getirmesi için milletvekilleri tarafından dokunulmaktan parlak hale gelmiştir. Hemen karşıda ise: Barones Margaret Thatcher heykeli görülüyor.

 

Commons Odası

Lordlar odasına göre daha az süslüdür. Mimar Sir Giles Gilbert Scott tarafından inşa edilmiştir. Onun oturma yerleri ve diğer mobilyalarında: 300 yıl geriye giden bir gelenek gereği “yeşil” ton hakimdir.

Mimar Barry tarafından tasarlanan oda tavanı: üyelerin yeterli akustiği istemeleri talepleri için özel olarak tasarlanmıştır. Günümüzde görülen oda: 1945 yılında yeniden tasarlanmıştır.

Yeni odada: camlar düz yerine vitray yapılmış, duvarlar ise düz meşe lambri ile dekore edilmiştir. Mevcut oda: II. Dünya savaşındaki bombardımanda tahrip olduğundan, aynı Neo-gotik tarzda yeniden inşa edilmiştir.

Buranın bir diğer ilginç yönü: yeni odanın maliyetine: Commons üyesi ülkeler olan Avustralya, Kanada, Jameika, Yeni Zelanda, Hindistan, Pakistan tarafından katkıda bulunulmasıdır. Yeni oda: 26 Ekim 1950 tarihinde ilk kez kullanılmıştır.

Konuşmacı Sandalye

Avam Kamarası, 1941 yılında bombalandığında 1849 yılında Pugin tarafından tasarlanan Konuşmacı Başkan bölümü yıkılmıştır. Mevcut sandalye: Avustralya tarafından verilmiş ve Kuzey Queensland eyaletinde yapılmıştır.

Sandalyenin replikaları yani benzerleri: yıllar içinde Commons üyesi ülkelere verilmiştir.

 

St Stephen Hall

1834 yılında yangın tarafından tahrip edilinceye kadar, Avam Kamarası, burada duruyordu. Günümüzdeki salon: eski şapel boyutlarında yani 29 metre uzunluğunda ve 9 metre genişliğindedir.

Konuşmacı kürsüsünün yerini belirlemek için iki pirinç tablet bulunmaktadır. Commons odasının yeniden inşası sırasında, 1945-1950 yılları arasında iki kez bombalandı. 1960 yılında ise, bütün bölüm yenilenmiş ve savaş hasarları onarılmıştır.

Salonun dekorasyonunda ünlü milletvekilleri heykelleri dikkati çekmektedir. Kapının iki tarafında ise: erken Krallık ve İngiltere kraliçelerinin heykelleri görülür.

Bölümün doğu ve batı uçlarında: Kral Stephen ve Edward III tarafından yeniden inşa edilen şapelin kuruluşuna ilişkin, Anning Bell tarafından yapılan iki büyük mozaik pano bulunur. Batı uçtaki mozaik 1926 yılında açılmıştır.

Vitray pencereler: her iki tarafta beş tane olarak sıralanmıştır. Duvarlarda: şehir ve mahallelerin silahlarını tasvir eden tablolar görülür. Ayrıca, yine bu tablolarda İngiliz tarihinin çeşitli önemli olayları betimlenir.

 

Cloisters

St Stephan Chapel cloisters: Westminster antik sarayından günümüze kadar gelebilen birkaç parçadan birisidir. Burası: 1526-1529 yılları arasında, Kral Henry VII döneminde yeniden inşa edilmiştir. Alt kat: 1834 büyük yangını ardından yeniden restore edilmiştir. Çatı: büyük güzellik taşımaktadır.

Burada: özellikle defne ve nar hakim olan küçük oymalar dikkati çeker. Üst katta bulunan dehlizlerin hepsi 1834 yangınında yok olmuştur. Ama onun eski hatları üzerinde, sonradan yeniden restore edilmiştir.

Aralık 1940 tarihinde, revakların güney ve doğu bölümleri bombalarla tahrip olmuştur. Ama tahrip olan bölümler, eski taş işçiliğiyle yeniden inşa edilmiştir. Revaklar ve üst bölüm, günümüzde ofisler ve yazma odaları olarak kullanılmaktadır.

Saray Heykelleri

1841 yılında saray mimar Charles Barry tarafından yeniden inşa edilirken, Prens Albert başkanlığında, sarayı güzelleştirmek için bir komisyon kurulmuştur. Komisyon, İngiliz tarihinin tüm alanlarını kapsayan çalışmalar yapmıştır.

Bu çalışmalar sonucunda: heykel, ahşap oyma çalışmaları, vitray, fresk ve metal süs işleri önerilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda: Kraliçe Victoria ve Norman fethinde bulunan aziz ve hükümdarları temsil eden heykeller, binanın ana cephesinin süslenmesi için kullanılmıştır.

Ancak, saray daha sonraki yıllarda da birçok heykelle süslenmiştir. Prensin odasında: Kraliçe Victoria’nın elinde asa ve defne tacı bulunan beyaz mermer büyük heykeli görülür. Ana merdivenlerin dibinde: Sir Charles Barry’nin büyük beyaz mermer heykeli bulunur.

St Stephan Salonunun her iki yanında: büyük parlamenterlerin resimleri ve heykelleri bulunur. Sonraki dönemde eklenen heykeller ise şunlardır: Winston Churchill, David Lloyd George, Clement Attlee, Margaret Thatcher.

 

Aslan Yürekli Richard Heykeli

Yard’daki heykel: 1851 yılında Hyde Park’ta düzenlenen büyük fuar için bronz döküm olarak hazırlandı.

Aslan Yürekli Richard heykelinin kılıcı: II. Dünya savaşı sırasında, 1940 yılında bir bomba ile eğildi ve ortak düşmana karşı bir meydan okuma amblemi olarak öylece bırakıldı.

Sarayın Sanat Eserleri

Sarayın her yerinde: heykeller, freskler, duvar resimleri ve parlamento tarihi ve ünlü politikacıları betimleyen resimler bulunur.

 

Robing Odası

Burada: William Dyce tarafından yapılan resim ilgi çekmektedir. Bu resimde: misafirperverlik, cömertlik, merhamet, din ve nezaket erdemleri gösterilmektedir.

 

Prens Odası, Peer en Koridoru ve Teras Merdivenleri

Prens odası: Tudor dönemi tarihsel kişiler ve olayları tasvir eden resim ve heykellerle süslüdür. Bunlar: Richard Burchett ve öğrencileri tarafından Tudor hanedanı üyelerinin çekici portrelerini de barındırır.

Peer koridoru: Stuart krallarının saltanat sahneleri resimleriyle dekore edilmiştir.
19.yüzyıl başında eski St Stephen Chapel bulunan resimlerin rekonstrüksiyonları, Teras merdivenine yerleştirilmiştir.

 

Kraliyet Galerisi

Kraliyet Galerisinin duvarları: Napolyon savaşlarının önemli anlarını gösteren resimlerle süslenmiştir. Bunlardan biri: 1805 yılında Trafalgar savaşında HMS Victory gemisinde vurulan Nelson’un ölümüne aittir. Fresk karşısında: “Wellington ve Blucher Toplantısı” betimlenmektedir. Wellington Dükü: 1815 Waterloo Savaşında Napolyon’u mağlup etmiştir.

BÖLGEDEKİ DİĞER YAPILAR

 

Norman Shaw ve Parliament Street

Bu binalar: çok sayıda üst düzey subay ve milletvekili için ofis olarak tasarlanmıştır. Bu binalar 1887 yılında Richard Norman Shaw tarafından “Metropolitan Polis Servisi” olarak tasarlanmıştır. Ancak, 1890 yılında açıldığında polis teşkilatının ihtiyaçları için yetersiz bulundu ve bir uzantı eklendi. Ancak, polis teşkilatı 1967 yılında buradan taşındı.

 

Portcullis House

Burası: Parlamento üyeleri ve çalışan personel için yeni ofisler sağlamak amacıyla 2011 yılında yapılmıştır.

 

St Margaret’s Church

Westminster Abbey ve Parlamento evleri arasındadır. Genellikle “Avam Kamarası Bölge Kilisesi”olarak bilinir ve tanınır.

Manastırın gölgesinde kalan kilise: 1065 yılında Kral Edward döneminde yaptırılmıştır. Yapılış amacı: Westminster rahipleri için bir yaşam merkezi oluşturmaktır. Kilise: Antakyalı “St Margaret” e ithaf edilmiştir.

Kilise, uzun yıllar Winston ve Clemen Churchill gibi politikacıların ve ünlülerin evlilik törenlerine ev sahipliği yapmıştır.

Büyük ölçüde yenilenmiş olsa da, kilise Tudor döneminden izler taşır. Aragonlu Catherina ile VIII Henry’nin evliliği anısına yapılan vitraylı pencereyi görmenizi öneririm. Bu vitray pencereler, 16. yüzyıla tarihlenmektedir.

 

Dean’s Yard

Broad Sanctuary. SW1 adresindedir.
Westminster Abbey bölgesinin merkezindedir. Burası: Westminster Okulu öğrencileri tarafından “yeşil” olarak isimlendirilir ve Abbey binaları tarafından çevrilmiştir. Trafiğe kapalı alanda, Westminster okulu öğrencileri futbol oynarlar. Yaz aylarında, sessiz bir alan arayanlar için idealdir.

Westminster Abbey’e bakan sakin “Dean’s Yard” bölümünde, özellikle “Church House” ilgi çekmektedir. Yüksek tavanlı ve süslü, özgün odalara sahip 3 katlı yapı: konferans, sunumlar ve ödül törenleriyle akşam yemekleri için kullanılıyor. Yakınlarda: Westminster Sarayı, Big Ben, Parlamento Meydanı, London Eye ve London Aquarium bulunmaktadır.

 

Norveç Oslo

Norveç Oslo

Bu şehir, dünyanın en pahalı şehirleri listesinde en üst sırada bulunmaktadır. Yani: ne kadar turistik olursa olsun, o kadar da pahalılığı nedeniyle turizmden uzaktır.

Şehir, Norveç ülkesinin hem en kalabalık şehri hem de başkentidir. Deniz sanayinde ve Avrupa deniz ticaretinde önemli bir yere sahiptir. Şehirde: denizcilik sektöründe çalışan birçok kuruluşun merkezi veya şubesi bulunmaktadır.

Şehirde: 1.5 milyon insan yaşamaktadır. Avrupa’da, nüfus hızının en yüksek olduğu şehirlerden birisidir. Çünkü: özellikle şehirde yerleşik göçmenler arasında, nüfus artış hızı çok yüksektir. Böylece, şehrin göçmen nüfusu hızla artmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre: Oslo şehri: dünyanın en pahalı şehirleri listesinde, en üst sırada bulunmaktadır.

Gelelim coğrafi özelliklerine: şehir, yeşil tepeler ve dağlarla çevrilidir. Şehir sınırları içinde, 40 ada bulunmaktadır ki, bunlardan en büyüğü “Malmoya” adasıdır. Ayrıca, yine şehir bölgesinde 343 göl bulunur. Bunlar, aynı zamanda, şehrin içme suyu kaynağıdırlar.

Norveç Oslo

TARİH

Oslo şehri: 1000 yılı civarında kurulmuştur. 1048 yılında, Kral Harald döneminde, şehrin ticari faaliyetlerinin önem kazandığı görülür. 1070 yılında ise, şehir piskoposluk merkezi olur.
1299-1319 yılları arasında, şehir, Kral Haakon döneminde, başkent olarak kabul edilmiş ve kraliyet, burada ikamet etmeye başlamıştır.

Akerhus kalesi de, bu dönemde yapılmıştır.

1300 yılına gelindiğinde Danimarka ve 1539-1814 yılları arasında İsveç’ten gelenler ile, şehrin nüfusu hızla artar. 1624 yılında ise, şehirde, büyük bir yangın felaketi görülür ve yeni şehir, hemen yakınlara yeniden kurulur ve Kral Christian onuruna, yeni kurulan şehre “Christiania” ismi verilir.

1838 yılında, şehirde ilk Belediye teşkilatının kurulduğu görülür. 1877-1925 yılları arasında, şehrin ismi revize edilerek “Kristiania”olarak kullanılmaya başlanır.

ULAŞIM

Şehrin ana havaalanı “Gardenmoen”(OSL): şehir merkezine 45 km. uzaklıkta ve kuzeydedir. Norveç ülkesinin en büyük havaalanıdır. Terminal ve park alanları arasında, her 15 dakikada bir hareket eden ücretsiz otobüs servisleri vardır. Havaalanındaki gümrüksüz satış mağazaları, 24 saat süresince açıktır.

Havaalanından, şehir merkezine ulaşabilmek için: ekspres tren, ekspres otobüs, yerel tren ve taksi kullanılmaktadır. Ancak, havaalanı ile şehir merkezi arasında çalışan otobüs için 50 Euro ücret ödediğinizde, gerçekten dünyanın en pahalı şehrine geldiğinizi hemen anlıyorsunuz.

İNSANLAR

Bu şehirde yaşayanların % 30 kadarı göçmendir. Bunlar arasında 6 binden fazla Türk bulunduğu da söyleniyor. Yani, bu şehirde yaşayan dört kişiden birinin göçmen yani yabancı olduğu söyleniyor. Çünkü: yabancılar arasında nüfus artış hızı da çok yüksekmiş ve şehirdeki yabancı yani göçmenler hızla çoğalıyorlar.

İKLİM

Şehirde: karasal iklim hakimdir. Şehrin kıyıda bulunması nedeniyle, kışın, kara bölgelerine göre, daha ılıman hava durumu mevcuttur. Yaz dönemindeki sıcaklık ortalamaları 20-24 arasındadır. Kışlar ise, genellikle soğuk ve karlı geçer ve ısı ortalaması, eksi 7 derece civarındadır.

Yani, kışın bu şehri ziyaret ederseniz, soğuktan donmaya karşı hazırlıklı gitmeniz şarttır.

Öte yandan: kuzey enlem bölgesinde bulunması nedeniyle: gündüzler, yaz ortasında 18 saat ve kış ortasında ise 6 saat olur. Geceler ise, tamamen karanlık geçmez. Yani, özellikle yaz aylarında hava kararın ancak gece olmaz. Özellikle: Opera binasının üstünden, havanın kararmasını izlemenizi öneririm.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Oslo şehrinde, şehir içi ulaşımın en büyük özelliği: şehir merkezine giren her türlü aracın: bir ücret ödeme durumunda olmasıdır. Şehir merkezindeki trafik yoğunluğunu azaltmak için böyle bir uygulama yapıyorlarmış.

“Ruter” denilen sistem: Oslo şehrindeki ulaşım sisteminin adıdır ve buna kayıtlı: yerel otobüsler, tramvay, metro ve vapurlar bulunmaktadır. Bu araçlara binebilmek için gereken biletler: Ruter satış noktalarından satın alınır. Vapurlarda yapılan seyahatlerde kullanılan biletler diğerlerine nazaran 20 NOK daha pahalıdır.

Ancak: şehir merkezini bisikletle gezmek isterseniz, şehir merkezinde birçok yerde bulunan bisiklet parklarından bir bisiklet kiralayabilirsiniz.

Norveç Oslo

ALIŞVERİŞ

Oslo şehrinde, hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz, en iyi tercih “City Hall” çevresinde bulabilirsiniz.
Şehirdeki alışveriş merkezlerine ulaşmanın en iyi yolu: yürüyerek gezmektir ve böylece birçok büyük alışveriş merkezi ve mağazaları görebilirsiniz.
Bunlar arasında öne çıkanlar: Byporten, Glasmagasinet, Sten&Strom, Palet, Karl Johan, Aker Brygge.

Norveç Oslo City Alışveriş Merkezi

Oslo City Alışveriş Merkezi

Stenersgata bölgesindedir. Yani şehir merkezindedir.
Norveç ülkesinin en çok ziyaret edilen alışveriş merkezidir ve 5 katlı yapıda, 90’dan fazla farkı mağaza ve restoranlar dizilmiştir. Bunlarda: giysi, ayakkabı, müzik, elektronik, kozmetik, mücevher, yiyecek vs. gibi çok çeşitli ürünler satışa sunulmaktadır.

Byporten

Jernbanetoget bölgesindedir. Yani, Oslo Merkez İstasyonunun hemen yanındadır.
Burada, 71 mağaza ve 12 restoran bulunmaktadır. Restoranlar arasında bulunan “Egon restoran” ülkenin en büyük restoranıdır.

GlasMagasinet Stortorvet

Stortorvet bölgesindedir. Norveç ülkesinin en eski ve en ünlü mağazalarından birisidir. Zemin katta: kozmetik ve bunun yanı sıra birçok küçük hediyelik eşyaların ve cam ve kristal objelerin satıldığı dükkanlar bulunuyor. 1’nci katta: 24 adet moda mağazası bulunur. 2’nci katta: bir kafe ve Alt katta ise: Norveç ülkesinin en büyük mutfak bölümü bulunur.

Norveç Oslo Sten&Strom

Sten&Strom

Nerde Slottsgate bölgesindedir.
Burada: tek bir çatı altında, çok iyi bilinen ve çekici: Norveç, İskandinavya ve uluslar arası markaların satıldığı yerler bulunmaktadır.
Bu yerlerde: kadın, erkek ve çocuk giysileri, tasarım öğeleri, gıda, şarap ve yemek ve içmek üzerine ürünler satılır.

Norveç Oslo Eger Karl Johan

Eger Karl Johan

Karl Johans gate bölgesindedir. Yani: Egertorget meydanındadır.
Burada: 300 uluslar arası moda, güzellik ve yaşam tarzı markaları sunulmaktadır.

Aker Brygge

Oslo Sentrum bölgesindedir.
Liman boyunca uzanan bu alışveriş alanında: 30 mağaza, 40 restoran ve çeşitli barlar ve yemek alanları bulunmaktadır. Eski tersane binaları ve modern mimari yapıları: gayet güzel şekilde, burada birbiriyle bütünleştirilmiştir.
Marina bölümü, 125 tekne kapasitelidir. Restoran ve barlar ise, 5000 ziyaretçi kapasitelidir.

GECE HAYATI

Şehir merkezinde, özellikle “Karl Johans Kapısı” çevresinde: popüler gece hayatı mekanlarını bulmak mümkündür. Bunlar arasında öne çıkanlar: Nasjonal Jazzscene, Herr Nilsen, Buckleys.
Oslo şehrinde, ucuz bira içmek isterseniz, bu kere “Gronland” yani şehrin doğu kısmına gitmeniz gerekir.

Norveç Oslo

Norveç Oslo

Norveç Oslo

GEZİLECEK YERLER

Norveç Oslo Akershus Festning

Norveç Oslo Akershus Festnign

AKERSHUS FESTNİNG-AKERHUS KALESİ

Kale, şehir merkezinde, Oslo Liman bölgesindedir.
Oslo şehrindeki bir ortaçağ kalesidir. Ancak, kale işlevi yanında, hapishane olarak da kullanılmıştır. Kale ilk olarak, tarihçe bölümünde de belirttiğim gibi: 1290 yılı civarında, Kral Haakon döneminde yapılmaya başlanmıştır.
1309 yılında, kalenin, İsveç Dükü tarafından kuşatıldığı görülür.
Özellikle: 17’nci yüzyılda, Kral Charles XII döneminde, etkin olarak kullanılmıştır.

Takip eden süreçte ise: herhangi bir askeri saldırı sonucu ele geçirilemeyen kale: II. Dünya savaşında, Nazi Almanya’sına, savaşsız olarak teslim edilmiştir. Bu dönemde: kalede: bazı Danimarka ve Norveç kökenli milliyetçiler, infaz edilmiştir. Kale: 11 Mayıs 1945 tarihinde, Norveç direniş hareketine teslim edilmiştir. Savaşın ardından: savaş suçlusu Norveçliler burada yargılanmış ve infaz edilmişlerdir.

II. Dünya Savaşının ardından, kale: hapishane olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Evet: tarihi süreç içinde birçok etkinlikte başrol oynayan ve 700 yıllık süreçte inşa edilen kale, günümüzde: çeşitli restorasyonlar sonucu yeniden düzenlenmiş ve ana bina: yabancı devlet adamları ve devlet başkanları için resmi etkinliklerde ve özellikle yemeklerde kullanılır olmuştur. Ancak: kale, Norveç Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına ayrılmıştır. Norveç Savunma Bakanlığının, kale içinde modern bir merkezi bulunmaktadır.

Kaleyi ziyaret etmek mümkündür. Kale içinde bulunanlar:

Akershus Kalesi Kilisesi

Burası: Norveç Silahlı Kuvvetlerinin başlıca kilisesidir. Norveç Silahlı Kuvvetleri personelinin düğün törenleri burada yapılmaktadır. Ziyarete açıktır.

Norveç Oslo Armed Forces Museum

Norveç Armed Forces Museum-Norveç Silahlı Kuvvetleri Müzesi

Müzede genellikle ordu malzemesi sergilenmektedir. 1946 yılında kurulmuş ve 1978 yılında halka açılmıştır. Müzenin temel amacı: Norveç’in askeri tarihini ziyaretçilere göstermektir ve 6 bölümden oluşmaktadır.

Norveç Oslo Resistence Museum

Norveç Resistance Museum-Norveç Direniş Müzesi

Kale bölgesi içinde, 17’nci yüzyıldan kalma bir binada bulunmaktadır.
Müzede sergilenen koleksiyon içinde: Nazi Almanya’sının işgali sırasında, yani 1940-1945 yılları arasında, Norveç direnişine ait ekipmanlar, fotoğraflar, gazete kayıtları ve belgeler bulunmaktadır.
Müze, 1966 yılında kurulmuş ve 1970 yılında ziyarete açılmıştır.

Norveç Kraliyet Mezarlığı

Burada gömülü bulunan hanedan üyelerinden bazıları şunlardır: Kral Haakon, Kraliçe Eufemia, Kraliçe Maud, Kral Olav, Veliaht Prenses Martha, Kral Sigurd Ben.

Norveç Oslo Opera ve Bale

Norveç Oslo Opera ve Bale

Norveç Oslo Opera ve Bale

NORVEÇ OPERA VE BALE

Yapı: Bjorvika semtinde: borsa ve merkez istasyonu yakınında, kıyıdadır.
Bjorvika yılında: mermer ve cam ile yapılan bu bina: mimari stil olarak ödül kazanmıştır. Nisan 2008 tarihinde açılan bina: ünlü Norveçli mimarlık firması “Snohetta” tarafından tasarlanmıştır. Yapımı, 5 yıl sürmüştür. Norveç ülkesinde bulunan en büyük kültürel yapıdır. Açılışından bu yana, burada düzenlenen gösteriler için 8 milyon insan ziyaretçi olmuştur.

Yapının en büyük özelliği: dışarıda, ziyaretçilerin yürüyerek çıktıkları ve şehir manzarasını izledikleri, beyaz eğimli mermer çatı bölümüdür. Burada: güneş panelleri görülmektedir ki, bunlardan elde edilen enerjinin bir kısmı, yapının kendi ihtiyaçları için kullanılmaktadır.
Evet, günümüzde, opera binasını gezmek isterseniz, rehberli turlara katılabilirsiniz ve bu turlar, yaklaşık 50 dakika sürüyor.

Norveç Oslo Holmenkollen

Norveç Oslo Hollenkollen

HOLMENKOLLEN

Holmenkollen: Oslo şehir merkezinden, 20-30 dakika uzaklıkta bulunmaktadır. Metro ile, buraya rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Burası, dünyaca ünlü, kayakla atlama pistidir. Bu nedenle: “Holmenkollen Ski Jump” olarak bilinir. Bu beton ve çelik görkemli yapı: dünyanın en modern kayak atlama pistidir. Mart 2010 tarihinde açılmıştır. Başlangıçta: yerden yaklaşık 60 metre yüksektedir ve yapının çelik ağırlığı yaklaşık 100 tondur.
Geceleri: ışıklandırılan kayak pisti, uzaklardan görülebilmektedir. Burayı ziyaret etmek isterseniz: üst platformu ziyaret edebilirsiniz.

Ski Jump Tower

Architects tarafından tasarlanan kayak atlama pisti: tam bir mühendislik harikasıdır ve sporcular için özel olarak üretilmiştir. Özellikle: sürekli rüzgar koruması, buz parça makinesi, gelişmiş kar üretim tesisleri, ışık ve ses sistemleri ilgi çekmektedir.

Ski Museum

Müze: kulenin tabanı içinde bulunmaktadır. Türünün tek örneği olan müze, 1923 yılında açılmıştır.

Müzede: Norveçli kutup kaşifi Fridtjof Nansen ve Roald Amundsen’in keşifleri ve kayak tarihine ait objeler sergilenmektedir. Ayrıca: 1952 ve 1994 yıllarında, Oslo şehrinde yapılan “Kış Olimpiyatları” hakkında da, çeşitli objeler ve fotoğraflar sergilenmektedir.

Norveç Oslo National Gallery

NATİONAL GALLERY

Universitetsgata bölgesindedir.
Ulusal Galeri içinde bulunanlar: heykeller, çizimler ve tablolardır. Bunlar: Norveç ülkesinin en büyük koleksiyonunu oluştururlar.

Norveç Oslo Doğa Tarihi Müzesi

DOĞA TARİHİ MÜZESİ

Sars/Monrads kapısı-Toyen bölgesindedir.
Oslo şehir merkezinin doğusundaki bu müzenin bünyesinde: “Zooloji Müzesi” ve “Jeoloji Müzesi” bulunmaktadır. Müzede: dünyanın dört bir yanından getirilen 7500 bitki türünün sergilendiği bir “Botanik Bahçesi” görülür. Bu bahçe: huzurlu bir zaman geçirmek için idealdir ve müzenin açık bulunduğu saatler dışında da ziyarete açıktır.
Ayrıca: müze içinde “Dinozor Bölümü” de bulunmaktadır.

Norveç Oslo Tusenfryd

TUSENFRYD

Şehir merkezinin yalnızca 20 dakika güneyindedir. Vinterbro bölgesindedir.
Burası bir eğlence merkezidir. Merkezde: 30 civarında etkinlik cihazı bulunmaktadır ki, özellikle roller coaster ilgi çeker. Bu saatte 100 km. hıza yolculuk sırasında 12 kez ulaşır ve bu maksimum hızı ile, Avrupa’da, en iyi ve hızlı 5’nci roller coaster olarak seçilmiştir.
Ayrıca: 2 saniyede 0-90 km. hıza ulaşan “SpeedMonster”: yolcularına 4G dikey hissi verir.
Evet, Norveç ülkesinin bu en büyük eğlence parkına mutlaka uğramanızı öneririm.

Norveç Oslo Polar Ship Fram

FRAM MÜZESİ-POLAR SHİP FRAM

Bygdoynesveien bölgesindedir.
Burası: dünyanın en ünlü kutup gemisi olan “Fram” a ev sahipliği yapmaktadır. Gemi: günümüze kadar yapılmış, en güçlü ahşap ve yelkenli gemidir. Gemide: kutuplara yolculuk yapan mürettebat ve onların köpekleri yaşamıştır. Unutmamak gerekir ki, bunlar: dünyanın en soğuk ve en tehlikeli yerlerine yolculuk yaparken, hayatta kalmak için büyük çaba sarf etmişlerdir.

Özellikle: 1903-1906 yılları arasında, kutuplara yolculuk yapan “Roalt Amundsen” ile ilgili objeler de sergilenmektedir.
Burayı ziyaret ederseniz: kutuplarda, günümüzden 100 yıl önce keşifler yapmış ve yeryüzünün en soğuk yerlerindeki hayatın nasıl sürdürüldüğünü görebilirsiniz.

Norveç Oslo Norsk Teknisk Museum

NORSK TEKNİSK MUSEUM-NORVEÇ BİLİM, TEKNOLOJİ VE TIP MÜZESİ

Kjelsasveien bölgesindedir.
Müzede: enerji, sanayi, petrol, tıp, uçaklar, arabalar ve trenler hakkında, 20 üzerinde kalıcı ve geçici sergiler düzenlenmektedir.
Tıp Müzesi bölümünde: halk sağlığı, tıp ve sağlık iyileştirmeleri alanında, son 150 yıl içinde yapılan değişimler sergilenmektedir. Bilim Merkezi ise, meraklı zihinler için ideal bir yer olarak kabul edilir.

Norveç Oslo Astrup Fearnley Museum

Norveç Oslo Astrup Fearnley Museum

ASTRUP FEARNLEY MUSEUM

Strandpromenaden bölgesindedir. Tjuvholmen adasında bulunan bu bölge: daha önce kirli bir sanayi bölgesiyken, daha sonra bir kültür adası haline getirilmiştir.
Müze binası, Eylül 2012 tarihinde buradaki yeni binasına taşınmıştır. Yeni müze binası: İtalyan mimar Renzo Piano tarafından tasarlanmıştır. Adada bulunan bu çağdaş sanat galerisi: toplam 7000 m. karelik bir alanı kapsamaktadır.

Yapının tasarımı: gemi biçiminde, tek bir kemer yelken şeklinde cam çatı altında, dar bir su kanalı boyunca uzanan üç bağımsız pavyondan oluşmaktadır. İç alan, doğal ışık ile aydınlatılmaktadır. Cam, çelik ve ahşap malzeme: Norveç sanatına göre: basitlik ve özgürlükçülük duygularını vurgulamaktadır.
Evet, bu sanat atölyesinde: geçici sergiler yanı sıra, özellikle çocuklar için sanat atölyelerinde çeşitli etkinlikler sunulmaktadır.

Norveç Oslo Royal Place

Norveç Oslo Royal Place

Norveç Oslo Royal Place

ROYAL PLACE-KRALİYET SARAYI

Saray: Oslo şehrinin ana caddesi “Karl Johans” üzerindedir. Norveç ülkesinin en önemli yapılarından birisidir.
Sarayın bahçesinde insanlar dolaşıyorlar, bir heykel var. Bu heykel: İsveç ve Norveç tek bir ülke iken başlarındaki krala ait bir heykeldir. Bu kral: Fransız asıllı imiş ve kendisini kral olmak üzere, bölgeye Napolyon göndermiş. Ama: Norveç halkı bu kralı çok sevmiş, hatta onun meşhur bir sözünü sürekli gündemde tutuyorlar “Benim için en büyük hediye halkın sevgisidir”

Evet, başlangıç için bir not daha verip, saray hakkında bilgi vermeye başlayacağım. Burayı ziyaret ettiğinizde: saray önünde ilginç giysili askerlerin nöbet değişim törenini izlemenizi öneririm, ilginç gelecektir. Sarayın dört bir köşesinde nöbet tutan kraliyet muhafızları, turistlere hoş gelecek şekilde nöbet değişimi yapıyorlar.

Gelelim, sarayı anlatmaya

Oslo şehir merkezinin batısında, 19’ncu yüzyılda, hanedan için ikametgah olarak inşa edilmiş ve takip eden süreçte de, Norveç hükümdarlarının resmi konutu olarak kullanılmıştır. Sarayın temel taşı: 1825 yılında Kral Carl Johan tarafından konulmuştur. Resmen kullanıma ise, 1849 yılında, Kral Oscar I tarafından başlanmıştır.

Yapıda, 173 oda bulunmaktadır. Burada, Norveç kralı tarafından: devlete ait işler yürütülür. Yani, kral ve kraliçe; günlük çalışmalarını burada yaparlar. Ayrıca: Oslo şehrini ziyaret eden devlet başkanları, bu sarayda ağırlanırlar. Kraliyet mahkemesinin üyeleri de burada çalışırlar. Sarayın önünde: Norveç-İsveç kralı Karl Johan’ın bir heykeli bulunuyor.

Evet: yaz aylarında, kraliyet sarayının belli bölümleri, rehberli turla gezilebiliyor. (rehberli tura katılım bedeli olarak yaklaşık 12 Euro ücret alınıyor)
Ayrıca: saray çevresindeki küçük park alanında güzel bir yürüyüş yapılabiliyor ve bu sırada küçük göller ve heykeller görülüyor. En büyük cazibe ise, her gün saat 13.30’da yapılan nöbet değişim törenidir.

Norveç Oslo Nobel Enstitüsü ve Peace Center

Norveç Oslo Nobel Enstitüsü ve Peace Center

Norveç Oslo Nobel Enstitüsü ve Peace Center

NOBEL ENSTİTÜSÜ VE PEACE CENTER

Norveç Nobel Enstitüsü: Nobel Barış Ödülüne layık bulunacak kişiyi seçen Nobel Komitesinin çalışması için, 1 Şubat 1904 tarihinde kurulmuştur.

Enstitü içinde: araştırma departmanı, toplantı odası, ofisler, okuma odası ve bir kütüphane bulunmaktadır.

Nobel Komitesi, bu toplantı odasında toplanır ve Barış Ödülü verilecek kişiyi seçer. Tören ise: Oslo City Hall denilen yerde yapılır.

Nobel Barış Merkezi ise: Brynjulf Bulls Plass bölgesindedir. 2005 yılında, Norveç ve İsveç kraliyet ailesi üyelerinin katıldığı bir törenle, Kral Harald tarafından açılmıştır. Yapı: İngiliz mimar David Adjaye tarafından tasarlanmıştır.

Merkezin finansmanı: Norveç Kültür Bakanlığı, özel sponsorlar ve giriş ücretleriyle sağlanmaktadır. Merkez: Barış ödülü kazananlar ve faaliyetlerinin yanı sıra, Alfred Nobel’in yaşamı hakkında bir bilgi merkezidir. Ayrıca: sergiler, tartışmalar, savaş, barış ve çatışmaların çözümü ile ilgili toplantılar burada yapılmaktadır.

Buradaki geçici sergiler, sponsor bulunarak yapılır. Bu geçici sergileri ve merkezi gezmek isterseniz, 80 NOK giriş ücreti ödemeniz gerekir. Burada, ayrıca bir kafe ve dükkan bulunmaktadır.

Nobel Barış Ödülü Törenleri: her yıl, 10 Aralık tarihinde biraz önce de söylediğim gibi, Oslo City Hall binasında yapılmaktadır.

PARKLAR

Norveç Oslo Frogner Park

Frogner Park

Şehir merkezine, birkaç dakikalık yürüyüş mesafesindedir.

İlk olarak: 18’nci yüzyılda, Hans Jacob Schell tarafından, küçük bir malikane çevresinde yapılan peyzajlı bir alan olarak ortaya çıkmıştır. 19’ncu yüzyılda genişletilen park alanı, 1896 yılında, Christiania Belediyesi tarafından satın alınarak, halkın kullanımına açılmıştır. Günümüzde, park alanı, yıllık 1 milyon civarında turist tarafından ziyaret edilmektedir.

Özellikle yaz aylarında: yüzlerce Norveçli: bu park alanında barbekü ile piknik yaparlar, aşağıda söz edeceğim park alanındaki heykeller arasında oynarlar, zaman geçirirler. Kış aylarında da, park alanı yürüyüş için gayet güzeldir.
Heykeller yanında: havuzlar ve köprüler görülür. Özellikle, parkın merkezindeki “Frogner Göleti” ilgi çekmektedir.
Parkın güneyinde “Oslo Şehir Müzesi” bulunmaktadır.

Norveç Oslo Vigelandsparken Heykel Parkı

Vigelandsparken Heykel Parkı

Evet: Norveç ülkesine gidip, Oslo şehrini gezerseniz, burayı görmeden sakın şehirden ayrılmayın. Muhteşem güzel ve etkileyici bir yer.

Bu büyük parkta, geniş bir heykel koleksiyonu bulunmaktadır. Bu koleksiyondaki heykeller: çimler ve ağaçlarla çevrili uzun bir caddenin üzerinde tasarlanmıştır.

Bu heykeller: Gustav Vigeland tarafından tasarlanmıştır ve dünyaca ünlüdür. Sanatçı: tam boyutlu bu heykelleri yaparken, diğer sanatçılardan ve öğrencilerinden herhangi bir yardım almamıştır.

Aslında: Gustav Vigeland: Oslo Belediyesiyle bir anlaşma yapmıştır. Buna göre: evinin ve atölyesinin bulunduğu bölge, kendisine tahsis edilecek ve yaşamı boyunca parasal yardım görecek ve bunun karşılığında ise, tüm heykellerini, Oslo Belediyesi için yapacaktır. Ancak: parkın son halini göremeden, yaşama veda ettiği de bir gerçektir.

Evet, dünyanın tek bir sanatçı tarafından düzenlenmiş en büyük heykel parkı olarak önem kazanır. Park alanında 212 tane bronz ve granit heykel bulunmaktadır.

Bu heykellerin bazılarından söz etmek istiyorum. En ünlü heykel “Monolith” isimli heykeldir. Bu sütun: 14 metreden daha yüksektir ve taş oyma olarak yapılmıştır.

Bu sütun üzerinde, 121 insan figürü bulunmaktadır. Bunlar arasında betimlenenler: insanın dirilişi, yaşam mücadelesi, manevi küreler, özlem, günlük yaşam, döngüsel tekrar. Park alanındaki bir diğer meşhur heykel ise kızgın çocuk heykelidir.

Norveç Oslo Vigeland Museum

Vigeland Museum

Park alanı içinde, Nobels kapısı yakınlarındadır. Müze esas olarak: heykeltıraş Vigeland (1869-1943) tarafından kullanılan bir stüdyo ve evdir. Yapı: neo-klasik mimari özellikler taşır ve Norveç ülkesindeki en güzel mimari yapılardan birisidir. Müzede bulunan koleksiyon içindekiler: Vigeland’ın erken dönem eserleri, portre ve anıtı, alçı modelleridir.

Vigeland Cafe

Cafe: park alanı içinde, ana girişte bulunur ve pastane ve hediyelik eşya satış yeri olarak kullanılır. Burada: kekler, hamur işleri, sandviçler, çeşitli içecekler, kahve çeşitleri bulabilirsiniz.

Bygdoy Parkı

Bu büyük yeşil alan, aynı zamanda “Oslo Müzesi Yarımadası” olarak da isimlendirilir. Denizle çevrilidir ve Norveç ülkesinin en pahalı yöresi olarak tanınır ve bilinir.
Burada bulunan müzeler şunlardır:

Norveç Tarihi Kültür Müzesi-Norsk Folke museum

Müzede: ülkedeki tüm sosyal guruplara ait eserler ve ülkenin çeşitli yerlerinden gelmiş koleksiyonlar bulunmaktadır. Yani bir anlamda “Etnoğrafya” ağırlıklı bir müzedir.

Norveç Oslo Vikingskipshuset

Vikingskipshuset-Viking Gemi Müzesi

Huk Aveny bölgesindedir.
9’ncu yüzyıldan kalma, dünyanın en iyi korunmuş Viking gemilerinin sergilendiği bu müze içinde, özellikle dikkati çekenler şunlardır: Gokstad gemi, Dinle gemi ve Oseberg gemi. Ayrıca, yine müzenin koleksiyonu içinde: Viking dönemine ait: çadırlar, mezarlar, ahşap oyma örnekleri, kızaklar ve bir at arabası görülmektedir.

Bu arada: Gökstad ve Oseberg gemileri: 1913 yılında, İsveçli Gabriel Gustafson tarafından bulunmuş ve Oslo Üniversitesindeki geçici barınaklarda uzun süre saklanmıştır. 1957 yılında, bu müze tamamlanınca: özellikle Oseberg araştırmalarında bulunan birçok buluntu buraya nakledilmiş ve sergilenmektedir.

Norss Maritimt Museum-Norveç Denizcilik Müzesi

1914 yılında kurulan müzenin binası: mimari ödül kazanmış olmasıyla dikkati çeker. Müzenin daimi koleksiyonu içinde bulunanlar şunlardır: deniz resimleri, gemi inşa teknikleri, tekne modelleri, balıkçılık ve deniz arkeolojisine ait objelerdir.

ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Norveç Oslo Drammem

DRAMMEN ŞEHRİ

Oslo şehir merkezinin 40 km. güneybatısındadır. Buradan: Oslofjord nehrinin bir kolu geçmektedir. Bu yüzden, şehrin kelime anlamı “nehir şehri” demektir. Şehir: Norveç ülkesinin en büyük yollarının bir kavşağında yani kritik bir noktada bulunmaktadır.

Evet, Oslo’ya oldukça yakın bu şehri ziyaret ederseniz: özellikle, şehir merkezindeki “Bragernes Torg” denilen şehir meydanını görmenizi öneririm. Bu meydanın özelliği: çok geniş bir alana yayılmış olmasıdır.

Hatta: Avrupa kıtasındaki en büyük şehir meydanı olduğu bile söylenmektedir. 1866 yılında şehirde çıkan yangın sonucu şehrin büyük bölümü harap olduğundan, yeni şehir planında, bina ve yerleşim yerlerini yangından etkilenmesinler diye birbirlerine uzak yapmak istemişler ve böylece, büyük bir şehir meydanı ortaya çıkmıştır.

Evet, bu şehir meydanı, şehirde görmeniz gereken birçok şeyi barındırıyor. Burada: pazarlar kuruluyor, şehrin bütün eğlence mekanları, kafeteryalar ve barlar, publar burada bulunuyor.
Bu şehirde, daha ilginç bir yer daha var. Spiralen denilen bu yer: bir tirbüşon gibi inşa edilen bir tünel.

Tünel, II. Dünya savaşı döneminde, Almanlar tarafından, Norveçlilere zorla yaptırılmış ve Drammen şehri üstündeki tepelere kolay erişimi sağlıyor. Almanlar: toplarını bu tepelere yerleştirmek için, bu tüneli yaptırmışlar ve tünel, günümüzde araba ile geçilerek, tepelere ulaşımı sağlıyor ama tepelerde, muhteşem bir manzara izlemek mümkün.

Bu yüzden: ışıklandırılmış bu tünel içinde, araba ile ilerleyerek rahatlıkla tepelere ulaşabilirsiniz ki, bence buraya yolunuz düşerse, bu tünele çıkmayı sakın ihmal etmeyin. Sert kayadan oluşan tepeye oyulmuş ve ilginç bir yol açılmış tünel.

Evet, bu şehir hakkındaki son bir not. Ülkemiz insanı, yani Türkler, yıllarca önce bu şehre gelmişler. Bu şehirde, büyük bir kağıt endüstrisi ve fabrikaları bulunuyormuş.

Ormanlardan kesilen ağaçlar-tomruklar nehirden aşağıya gönderiliyormuş ve fabrikanın önüne gelince, bu tomruklar fabrikalara çekilerek işleniyor ve kağıt haline getiriliyormuş ki, yıllar önce, ülkemizden birçok insan bu kağıt fabrikalarında çalışmaya bu şehre gelmişler.