Paris Ne yenir-Ne içilir; Fransız kahvaltısı: croissant, pain au chocolat, pain aux raisins gibi çeşitlerin genel adı olan “viennoiserie” yanına “cafe creme”den oluşuyor. İçine bazen de: baget etmek, tereyağı ve reçel ekleniyor. Yani: sabah kahvaltısında genellikle tuzlu tercihleri yok. Onlar için sabah güne tatlı ile başlamak tercih sebebi.
Evet, sabah kahvaltıları “Paul”de muhteşem. Çikolatalı kuru savanları veya içine istediğiniz herhangi bir şeyi koyabileceğiniz sandviçleri var.
Ayrıca, bunların dışında, güne başlarken, kaldığınız yerin yakınlarındaki fırınlardan “kuru savanlar alarak, bunları tadabilir ve güne başlayabilirsiniz.
Şehirde: o kadar çok etnik kökenli insan var ki, sonuçta bunların kendi yemek kültürünü yansıtan restoranlar da yoğunlukta. Yani: Fransız’dan, Vietnam’a kadar pek çok değişik yemek çeşidi bulabilirsiniz.
Şehirde, 2 Çin mahallesi var. Bunlar: Place d’Italie ve Belleville işçi sınıfı bölgelerindedir. Buralarda, etnik yemekler bulabilirsiniz.
Ancak, kayda değer Fransız restoranları yoktur. Birkaç Vietnam lokantasının yanı sıra, büyük ve ucuz Çin lokantaları bulunuyor.
Şehirde yemek yemenin en güzel yanlarından biri: restoranların çeşitliliğidir.
Bistrolar: küçük ve genellikle uygun fiyatlarda, az sayıda seçenek sunan restoranlardır. Belle Epoque döneminden kalan bistrolar: çinko barları, aynaları ve şık seramikleriyle güzeldir.
Çoğunlukla: geleneksel ve yöresel yiyecekler sunulur. En iyi restoranların aşçıları, kendi bistrolarını açarlar ve bunlar hem kaliteli hem de ucuz yerler olabilirler.
Brasserie’ler: genellikle, büyük, eğlenceli, kalabalık yemek salonlarıdır. Çoğuna: Alsace atmosferi hakimdir, Alsace şarabı ikram edilir ve lahana salataları ve sosisleriyle ünlüdürler. Mönüleri çok geniştir ve çoğu, gün boyunca hizmet verip, geç saatlere kadar açık kalırlar.
Hafta sonları, pek çok yerde, “brunch” sunulur. Bunların fiyatları ise, 15 Euro civarındadır.
Çoğu restoran, ödemelerinizde “Visa” kredi kartı kabul ediyor.
Paris Ne yenir-Ne içilir Ne yenir
NE YENİR
Paris sokaklarında, bol bol krep yiyebilirsiniz, hem de her türlüsünden. Özellikle: çikolatalısını öneririm. Uzun ekmeklerle yapılan sandviçler de çok lezzetli. Herhangi bir kafeye oturursanız, et ve patates kızartması öncesinde, mutlaka soğan çorbası içmelisiniz. Fransız mutfağı yemek kültürünü öğrenmek isterseniz: et yemekleri üzerinde yoğunlaşmalısınız.
Et yemeklerinde: klasikleşmiş dana eti, kuzu eti ve domuz eti yanında, geyik eti ve yaban domuzu eti de bulunuyor. Zaten: şehirdeki restoranlara gittiğinizde, ilk olarak et suyu sunuyorlar. Bu et suyunun, vücudu “restore ettiğini, güçlendirdiğini” düşünüyorlar. Bu yüzden zaten yemek yenen yerlere “restoran” ismi verilmiş ve giderek tüm yemek sunan yerlere, bu isim verilmiş.
Dolayısı ile, et yemekleri üzerine yoğunlaşan Fransız mutfağında, vejetaryenler zorluk çekerler. Yine de, restoranlarda salata bulmak mümkün. Zincir restoranlarda: salata, pizza ve sandviç bulunabiliyor.
İlla ki, memleketimin yemekleri diyenler için ise: Türk mahallesi girişindeki İstanbul Kebapçısını önerebilirim. Zaten bu mahallede, her yer “Türk”
Bu arada
Yemek fiyatları konusunda biraz bilgi sahibi olmak isterseniz: genellikle orta dereceli bir restoranda, yaklaşık 30 Euro ödeyerek karnınızı doyurabilirsiniz. Bunun yanında: Hippo steak: 15 Euro, Mc.Donalts Big Tasty: 7.5 Euro. Monoprıx Chicken sandviç: 3.5 Euro.
Eğer: ekonomi yapmak istiyorsanız, tüm öğünlerinizi: Fransız market zinciri olan “Monoprix” ten yapabilirsiniz.
Fransızların arasına karışmak ve onların yaptıklarına benzer bir tecrübe yaşamak isterseniz: baget ekmek, biraz Fransız peyniri ve bir şişe şarap alarak, Sen nehri kıyısında, piknik yapabilirsiniz. Özellikle: İle Saint-Louis bölgesinde piknik yaparsanız, inanın tadına doyamazsınız.
Bu arada: Fransa’da elbette, en güzel ve en taze balığı: Paris’te bulmanız mümkün. Çünkü: gerek Manş Denizi ve gerekse Atlas Okyanusundan, buraya her türlü balık geliyor. Hem de, bol ve taze.
Tüm bunların yanında: Fransız pastanelerini ihmal etmeyin. Bu pastanelerde, rengarenk bir dünya ile karşılaşırsınız. Her biri birer sanat eseri olan: kekler, pastalar, çikolatalı tartlar, tatlı ekmekler, drajeler, bisküviler ve profiteroller. Bunların hepsi: gerçekten muhteşem tatlar.
Paris Ne yenir-Ne içilir Fransız peynirleri
FRANSIZ PEYNİRLERİ
Fransız peynirleri, şehirde öne çıkıyor. Özellikle, ama yemeğin ardından, genellikle, “Blue Rokfor” peyniri tercih ediliyor. Peynir konusunda, tarihi süreçte, söylenen bir söz var. Charles de Gaulle: bir keresinde “256 çeşit peynir üretilen bir ülkeyi, yalnızca tek bir kişinin yönetmesi nasıl beklenir”.
Evet, bu ülkede, resmi rakamlara göre: yaklaşık 400 civarında peynir çeşidi üretiliyor.
NE İÇİLİR
Çoğu restoranlarda, yemek siparişi vermeden önce içki isteyip istemediğiniz sorulur. Tipik bir aperatif “kir” ya da “kir royal” olabilir. Ancak, bunlar dışındaki içkiler, genellikle yemekten önce içilmez. Bistrolar ve brasserie’lerde, mönüyle birlikte şarap listesi de gelir. Daha pahalı restoranlarda, yemek siparişi verildikten sonra, şarap garsonu tarafından, ayrı bir şarap mönüsü getirilir.
Akşamları içki içmek isterseniz, önerim “kir royale” Bistro a vin (şarap barı) lerde, Fransız peynirleri ve diğer çeşitli mezeler ile servis edilen, birçok çeşit Fransız şarabını deneyebilirsiniz. Et yemeğiyle kırmızı şarap ve balık ile beyaz şarap tercih edebilirsiniz.
Paris Ne yenir-Ne içilir
MENÜ VE SİPARİŞ VERİLMESİ
Küçük restoran ve bistrolardaki ve hatta bazı büyük brasserie’lerdeki mönüler: genellikle el yazısıyla hazırlanır. Okumanız bu yüzden biraz zor olabilir. Yardım isteyebilirsiniz. Garson, genellikle, önce entree (giriş yemeği) siparişinizi alır. Sonra da ana yemeğe geçer. Tatlı siparişi, yemek bitmeden önce ana yemekten sonra alınır.
Soğuklarda, genellikle: mevsim salataları ve sebzeleri ya da sıcak veya soğuk sebze tabakları ve turtalar olabilir. Füme som balığı, sardalye, ringa ve balık salataları gibi, küçük porsiyonlu yiyecekler de bulunur.
Ana yemekler arasında: et, tavuk ve balık bulunur. Şık restoranlarda, sonbaharda av hayvanlarının etiyle yapılan yemekler ikram edilir. Yemek sonrasında: kafeinsiz kahve veya bitki çayları da içebilirsiniz.
Paris Ne yenir-Ne içilir Fast-Food restoranları
FAST-FOOD RESTORANLARI
Paris şehrinde: 3 bölgede Mc. Donalts restoranlarından var. Bunlar: Montmartre, Saint-Michel ve Caumartin bölgelerindedir. Bu restoranları ararken, Fransızlara sorarsanız “Macdo” diye sormanız gerekir.
Şehirde, bunların rakibi olarak “Quick” restoranları bulunuyor. Bunlar: Fransızlar tarafından oluşturulmuştur. Temizlik, servis ve yemek kalitesi aynıdır.
Paris Ne yenir-Ne içilir Restoranlar
RESTORANLAR
ALAİN DUCASSE
Montaigne caddesindedir. Burası, özellikle, moda çekimleri için en gözde mekanlardan biridir. Burada, çok çeşitli ve değişik lezzetler bulmak mümkündür.
ALLARD
6.Bölgede bulunuyor. İlginç bir mekanda kurulu. Dış cephesi, 1720 yılından bu yana değişmemiş. 20.yüzyılın önemli bir kısım sanatçısı, burada sürekli yemek yemişler. Gitmeden önce, mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız.
Çünkü, her masa dolu. Özgün dekoru ve geleneksel Fransız yemekleriyle, mükemmel bir lokanta.
Yemeklerin kalitesi mükemmel. Fiyatları derseniz, muhtemelen kişi başı, içki dahil, yalnızca 50 Euro ödemeniz yeterli. Ayrıca, fiyatı muhtemelen 34 Euro civarında olan “fiks-menü” de seçebilirsiniz.
BATEAU MOUCHE
Sen nehri kıyısındadır. Burada, mutlaka akşam yemeği yemelisiniz. Yemekten sonra: “Cafe de Flore” nin terasında, kahve içmelisiniz.
CAFE CARMEN
Pigalle bölgesindedir. Burası, tarihi süreç içinde, “Carmen” operasının bestecisi olan, George Bizet’in evi imiş. Hatta, Bizet’in, burada, Proust ve Gounod gibi arkadaşlarıyla eğlenirken, burada “Carmen” operasını bestelediği ve kağıda döktüğü söylenir. Burası, günümüzde: klasik Fransız yemeklerinin sunulduğu, yüksek tavanlı bir restorana dönüşmüş.
CHARTİER
Montmartre bölgesinde bulunuyor. Burası, şehrin en eski lokantalarından birisi. Binanın dış duvarında yazılı “Bouillon Chartier” yazısı, yaklaşık 200 yıl önce, burayı öne çıkaran “et suyu” konsomesini hatırlatıyor. Burada: ne kristal avizeler, ne de pahalı servis takımları var.
Kapının önünde mutlaka bir kuyruk göreceksiniz. Ancak, mekan çok büyük, bu kuyruğa girmekten korkmayın, kısa süre sonra içeri girebiliyorsunuz.
Masanıza oturduğunuzda, küçük tahta sandalyeli, üzerine beyaz kağıt örtüler serilen masaların aralarında, üzerinizdeki paltoları koymak için, pirinçten raflar var.
Salon: cam tavandan aydınlatılıyor. Garson: beyaz bir kağıda yazılı mönüden seçtiğiniz siparişleri, kağıt masa örtüsüne not alıyor, hesabı da, yine yemek yiyenlerin önünde, örtü üzerinde topluyor.
Duvarlarda: üzerinde emaye numara etiketleri bulunan, küçük raflar var. Bunlar, restoranın geçen yüzyıldaki müşterilerinin peçelerinin içinde saklandığı çekmeceler.
CHEZ MİCHEL
Belzunce bölgesindedir. Fiks mönü: 30 Euro civarındadır.
Paris Ne yenir-Ne içilir Hippopotamus
HİPPOPOTAMUS
Burası, şehrin birçok yerinde bulunan bir yerel yemek zinciri. Burada, yalnızca tavuk ve et yemekleri bulabiliyorsunuz.
Kişi başı, muhtemelen 15 Euro civarında, rahatlıkla karnınızı doyurabilirsiniz.
Biftekler ve tavuk şişi özellikle lezzetli ve öneririm. Ismarladığınız etin pişme derecesini kendiniz belirliyorsunuz, bu da büyük bir keyif.
JULES VERNE (7.Bölge)
Eyfel kulesinin tepesinde bulunan, muhteşem bir restorandır.
LA CHİBERTA
Arsene Houssaye bölgesindedir. Şehrin en gözde restoranıdır. Mimarisi, geometrik olarak düzenlenmiştir. İç mimarisi ve nefis yemek menüsü, mekanın şıklığı ile birleştirilmiş ve Parisliler tarafından en çok tercih edilen restoranlardan biri haline gelmiş.
LE DAUPHİN
St. Honore bölgesindedir. Louvre Müzesinin bir blok kuzeyindedir. Bu tesis, 1945 yılından bu yana, aynı aile tarafından işletiliyor. Tesiste: geleneksel lezzetler ve çeşitli yörelere ait şaraplar ve kahveler var. Bunların yanında: muhteşem tatlılar bulunuyor.
LE PROCOPE
Odeon bölgesindedir. Tarihi süreç içinde, ünlülerin özellikle rağbet ettikleri bir yer olarak öne çıkıyor. Voltaire, Benjamin Franklin, Rousseau, buranın sürekli konaklayan müşterilerinin birkaçı. Yapının terası, güneş alıyor. Ayrıca: terastan şehir manzarası mükemmel. Yemekler ise, muhteşem lezzetli.
Paris Ne yenir-Ne içilir Leon De Bruxell
LEON DE BRUXELL
Deniz ürünleri sevenler için uygun bir yer. Özellikle: buraya giderseniz, “rokfor soslu midye” tercih etmenizi öneririm. Midyeler, geniş tencerelerde geliyor ve yanında “french fries” servis yapılıyor. Fiyatları da, nispeten makul.
LE TEMPS DES CERISES
Butte-aux-Cailles bölgesindedir. Yemek yemek için, uygun fiyatlı bir yer arıyorsanız, burası tam size göre bir yer. Zevkle yemek yiyebileceğiniz, şirin bir restoran.
LUCAS CARTON
8.Bölge-Madeleine’dedir. Gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmanız şart. Kredi kartı kabul ediyorlar.
JULES VERNE
7.Bölgededir. Eyfel kulesinin, 3.katındadır.
GEORGES
Şehrin en sanatsal semti sayılan “Centre de Pompidou”dadır. Avangard bir stile sahiptir. Gümüş rengi zemin ve mekanın dört köşesinde, tavandan, masalara değecek şekilde sarkan, büyük kırmızı, alüminyum toplar, salonda değişik bir atmosfer yaratıyor.
Restoranın en çarpıcı özelliğiyse, Sen nehrine hakim muhteşem manzarasıdır.
GUY SAVOY
17.Bölge-Toyon’dadır. Gitmeden önce, mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Kredi kartı kabul ediyorlar.
GRAMAFON
Montreul semtinde, yaklaşık 3 yıldır burada hizmet veriyor.
Burası bir Türk restoranı. Zengin mutfağı ile, öne çıkıyor. Burada: lezzetli meze çeşitleri, salata, yemek, içki ve tatlı çeşitlerinde, Osmanlı mutfağı tanıtılıyor. Dış ve iç görünüm olarak, çok lüks bir ortam yok.
Ama, lokantanın işletenleri olan Türk aile, çok candan ve samimi yaklaşımları ile, insanları buraya çekmeyi bilmişler. Yolunuz düşerse, kendinize güzel bir ziyafet çekebilirsiniz.
KOROVA
Champ Elyesse bölgesindedir. Bu ilginç restoran: UFO’yu andıran dekorunda, bembeyaz duvarlar, çevreye serpiştirilmiş flat plazma monitörler ve bir örgüye benzer, beyaz kumaştan perdeler süslüyor.
Ünlü bir Fransız TV sunucusu olan sahibi Jean Luc Delarue, burada, hem ilginç dekor ve hem de kendi şöhretini kullanarak, restoranı, şehirde tercih edilen bir yer haline sokmuş.
MURANO URBAN RESORT
Marais bölgesindedir. Burası: bir butik otel. Modern tasarımı, beyaz dekoru var. Müşteri profili ise, şehrin aristokratları. Bünyesinde: spa, gym, restoran ve bar var. Mekanda: lüksün sınırları yok.
Odalarda bulunan: LCD ekranlı tv, dvd, teras ve yüzme havuzu, kendinizi özel hissetmenizi sağlamak üzere oluşturulan lükslerden yalnızca birkaçı. Özellikle, burada, Pazar günleri sunulan “brunch” muhteşem keyif veriyor, şehirliler özellikle bu branch ı çok seviyorlar.
Paris Versay Sarayı-Versailles; En baştan şunu söylemem gerek: Paris şehrini ziyaret ederseniz, buraya mutlaka gidin.
Turla giderseniz giriş ücreti hariç 50-55 Euro isteniyor, ama kendiniz metro ve trenle giderseniz, ödemeniz gereken para sadece ulaşım için harcanacak ; 4-5 Euro olacaktır.
Sadece metro ve tren planı alıp, planlar üzerinde bilinçli bir işaretleme ve takip yeterlidir.
Burası şehir merkezinden, yaklaşık 30-35 dakikalık bir RER (metro hattına bağlı ama yer üstünde hareket eden bir tür tren) yolculuğu ile ulaşılıyor.
Şehir merkezinden, İnvalides metro istasyonuna gelip, RER denilen banliyö trenine binmeniz gerekiyor.
Tren: 25-30 dakikalık bir yolculuktan sonra, Versay Kasabasına ulaşıyor.
Trenden inince, istasyondan 7-8 dakika yürüyorsunuz ve Avrupa’nın en büyük sarayı işte karşınızda.
Paris Versay Sarayı-Versailles
GİRİŞ
Bu kısa yürüyüşten sonra saray bölgesine geldiğinizde, öncelikle sarayın ön bölgesindeki altın sarısı renkli demir parmaklıklar ilginizi çekecektir. Zaten burayı ziyarete gelen kalabalık topluluklar, önce bu altın renkli ve muhteşem korkulukların önünde resim çektiriyorlar. Tur otobüsleri bu bölümde yani meydanda toplanıyor.
Trenle gelenler yürümesine rağmen turla gelenler bu meydanda toplanıyor. Ama, trenle gelenler yürüdükleri güzergahta, birçok hediyelik eşya satan dükkanla karşılaşıyorlar ki, burada özellikle Versay Sarayı ile ilgili ne ararsanız bulup satın alabilirsiniz. Turla gelenlerin böyle bir imkanları yok.
Sarayın önü kalabalık.
Ama bir yandan da güvenlik tedbirleri üst düzeyde. 4 kişilik guruplar halinde, elleri silahlı askerler dolaşıyorlar. Sanırım sivil giyimli polisler de vardır ama askerler hemen dikkati çekiyor. Sol taraftan, içeri girdiğinizde, hemen sol yanda: Saray giriş biletlerinin satıldığı yer var. Ayrıca yine Sarayla ilgili hediyelik eşyaların satıldığı küçük bir bölüm var ki, buraya mutlaka girmenizi öneririm, ilginç bir yer.
Eğer önce saraya girmeyip sadece bahçeyi gezmek isterseniz, veya saraya giriş bileti yüksek sadece bahçeyi gezeyim derseniz, buradan yani sol yandan doğru ilerleyin ve saray binasının yanından arka bölüme yani esas bahçenin olduğu yere geçin. Buraya geçtiğinizde, sarayın arkadan muhteşem manzarasını ve bahçenin tüm güzelliğini görebilirsiniz.
Bahçenin diğer bölümleri, bulunduğunuz bu zeminden daha aşağıda, burada aşağıda daha ayrıntılı anlatacağım büyükçe bir havuz var. Buradan ilerleyip merdivenlerden aşağıya inerseniz, yine bir havuz, yemyeşil alanlar ve her iki yanda, özel düzenlenmiş ama dışarıdan görülmeyen, uzun yeşil çitlerle çevrilmiş değişik bahçeler göreceksiniz ki, bunların arasına girip gezinebilirsiniz.
Bahçede aşağıya doğru yürümeye devam ederseniz, muhteşem bir tabiat, yeşillikler, çiçekler, ağaçlar, havuzlar, heykeller…. Yürüyüş yolunun hemen kıyısındaki banklara oturup dinlenebilirsiniz. Biraz ileride, kafeler var, orada oturup bir şeyler içebilirsiniz, ama buranın tek kelime ile tarifi: muhteşem bir peyzaj, muhteşem bir görsellik.
Saraya girmek isterseniz, yaklaşık 1 saat kadar kuyrukta sıra beklemeniz gerekecektir. 12Burada: 2 çeşit bilet satıyorlar. Bunlar: 13 ve 20 Euro’luk biletler. Aralarındaki tek fark ise: Kraliçe Marie Antoinette’nin dairesinin görülmesi. Zaten bu dairede: yatak örtüsü ve perdelerin rengi solmasın diye, flaşlı fotoğraf çekilmesine izin vermiyorlar.
Bu arada: girerken size bir “aido guide” yani “sesli anlatım cihazı” veriyorlar. Girdiğiniz odanın numarasını tuşlayınca, bu odanın tarihçesini dinleyebiliyorsunuz.
Paris Versay Sarayı-Versailles
TARİHİ SÜREÇ
Sarayın yapımına: kral 13.Louise döneminde başlanır. Bu sırada, burada bir av köşkü yayılır. Daha sonra, yaptırılan bu köşk: Le Vau tarafından büyütülür. Kral 14.Louise: bu küçük köşkü, büyülttürür ve saraya, klasik şeklini verdirir.
Çünkü: o dönemde, Fransa’nın Vaux vikontu ve Maliye Başmüfettişi olan Nicolas Fouquet, Vaux şehrinde, kendisi için büyük bir saray yaptırmıştır. Yani: Kral 14.Louise, kıskançlık sonucu, bu küçük av köşkünü büyütür. Devlet benim diyen ve “Güneş Kral” unvanını alan Louise, sarayın devasa bahçesinin korusunda avlanır, binlerce konuğunu burada ağırlardı.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Son olarak
1760 yılında, Gabriel sarayından, saraya avlu kanatları eklenir. Bunun sonucunda, binanın cephesi: 540 metre uzunluğa ulaşmıştır. Evet, sarayın inşaatında 30.000 işçi çalıştığı ve sarayın inşaatının tam 50 yıl sürdüğü söyleniyor. Sarayın 1300 odası bulunuyormuş.
Bir diğer ilginç notta şu: bir bayram günü, sarayın bahçesindeki fıskiyelerden akan suyun, 600 000 Parislinin, bir günlük su tüketimine eşit olduğu söylenir.
Paris Versay Sarayı-Versailles giriş
Fransa Kraliçesi Marie Antoinette: Avusturya’dan gelin olarak geliyor, bu muhteşem şatoda, lüks içinde yaşıyor ve bu yaşantısı, kanlı bir ihtilal sonucu, giyotinde başı kesilerek bitiyor.
Hüzünlü mü bilmiyorum, ama işte sonuçta kendi yaşadıklarının dışında, halkın yaşadıklarını asla önemsemeyen aristokratların, giyotinde ölümle biten yaşamları.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Tüm bunların yanında
1871 yılında, Otto Von Bismarc önderliğindeki Prusya; Napolyon Bonaparte’ı yeniyor ve Frankfurt antlaşması, bu sarayda imzalanıyor ve Almanya birleşiyor. Bu, Fransızlar için küçük düşürücü bir durum olarak tarih sahnesinde yerini alıyor. I. Dünya Savaşı sonunda, Almanya yenilince, Fransızlar intikam alırcasına, 1919 yılında, burada masaya oturuyorlar ve Almanya küçük düşürülüyor.
Ama, Almanya bunu unutmuyor ve II. Dünya Savaşında, Paris işgal edilince, Versay Antlaşmasının imzalandığı tren vagonu müzeden çıkarılıyor ve Fransızlarla, orada masaya oturuluyor. Yani, yine Fransızlar küçük düşürülüyor. Burası: Fransa ve Almanya arasında, diplomaside, karşı tarafa üstünlüğü kabul ettirmek için kullanılan simgelerden biri haline geliyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles
ÖNEMİ
Bahçesi ve aynalı salonu dışında, pek bir özelliği olmayan, yalnızca üç-beş odası gezilebilen bir yer. Odaların hepsi boş, eşyaları ne yapmışlar meçhul. İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı burayı rahatlıkla aşar.
Ama yine de, burası Fransa’nın en ünlü ve muhteşem yeridir. Bu nedenle: dünya mirası anıtları arasına alınarak korunmaktadır. Buradaki eşsiz binalar ve muhteşem şato gerçekten çok etkileyici. Zaten, aslında burası bir Fransız şatosudur. Ancak, günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Muhteşem süslemeli yapı, uygun restorasyonlar sonucu, ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiş ve günümüze kadar sağlam olarak ayakta kalabilmiş. Yapının bahçesinde: bronz ve kurşundan yapılmış 400’den fazla heykel ve birçok, süslü çeşme bulunuyor.
Sarayın bahçe tarafındaki cephesi: Le Vau tarafından yaratılan son eserdir. Klasik Fransız mimarisine örnek olmuştur. Roma imparatorluk çağından bu yana, ilk kez, böyle büyük ölçüler kullanılmış olması ilginç.
Bunun nedeni: zengin ve merkezi krallık yönetimi. İtalya, Almanya ve İngiltere’de, siyasi ortamlar farklı olduğu için, bu saray ve benzeri büyüklükte ve lüks yapılar yapılmadı. Sarayın en büyük özellik taşıyan yeri: bahçesi oldu.
Fransızlar: bu tarihi süreç nedeniyle, bu sarayı görmezden gelmek istedikleri için olsa gerek, uzun yıllar kapalı tuttular. Ancak, özel izinler ile, özel misafirlerin gezmelerine izin verdiler. Daha sonra, balayından gelen zengin ve ünlü Amerikalı olan Roosvelt tarafından saray restore edildi ve ziyarete açıldı.
GEZİ PLANI
Evet, sarayın içi ihtişamlı. Saray yaşamına ait detaylar (yataklar, resimler, heykeller) orijinal haliyle korunmuş ve sergileniyor. İç mekan: dış cepheden daha başarılıdır. Sarayın içindeki tören odaları: uzun bir aks üzerinde dizilmiş olup, birbirlerine açılırlar. Bütün saray: kralın: yatağı, odası ve dairesi çevresinde düzenlenmiştir.
Hanedan prenslerinin, saraylıların daireleri, bakanların büroları, kabul, eğlence, tapınma ve gezinme yerleri; güzel bir plana göre düzenlenmiştir.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Gezinize: Şapelden başlayın. Şapel: İç mekan olarak, çağın en başarılı örneklerindendir. Kare payeler ve kemerlerden oluşan alt strüktür üzerinde, ince sütunlar yükseliyor. Dekorasyonu, güzel bir mimari üslubu ortaya koyuyor. Planı bozmayan hafif kabartmalar mimarinin öne çıkan unsurları olarak görülüyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Opera salonun ile devam edin.
Salonda mutlaka ilginizi çekecektir, her yan ahşap. Çünkü: akustik sağlanması amaçlanmış.
Mermer avlu çevresinde, 3 farklı bina gurubu var. Kral 14. Louise, bu küçük şatoyu muhafaza etmek istediğinden, mermer avluya, iki kanat ilave ettirmiş.
Kanatlar arasında geçiş yaparken, heykellerle dolu, uzun koridorlarda yürüyorsunuz. Bu heykeller: Bourbon hanedanlığı boyunca hüküm sürmüş kralları, kraliçeleri, sanatçıları gösteriyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Şapel ve Opera bölümlerinden sonra:
Sarayın odaları var. Odaların duvarlarında: bu sarayda yaşamış kraliyet mensuplarının resimleri var. Bu tablolar arasında: kraliçe Marie Antoinette’ye ait olanlar da bulunuyor. Yatakların üstünde: devekuşu tüyleri, koridorlar boyunca yine bir sürü heykeller, mermerden yapılmış şömineler, kristal avizeler.
Ama: bu odaları gezerken, Paris şehir merkezinde ki o ünlü koku yine, burnunuzun direğini kıracak, malum idrar kokusu. Zaten, Fransızların, bu kötü kokuları sindirmek için, parfümü icat ettikleri söylenir. Bu kadar muhteşem bir saray yapan kültür: bu sarayın içine, banyo ve tuvalet yapmamış.
Tüm ihtişam ve lükse rağmen, sarayda, tuvalet ve banyo yok. Yani, pislik içinde yaşanan sözüm ona lüks. Zaten: Sarayda, avluya girdiğinizde, sarayın inanılmaz bir dışkı ve ağır yağ gibi esans koktuğunu hissedeceksiniz.
Dönemin kralları: yılda bir kez, kraliyet bahçesindeki küçük havuzda, halkın gözleri önünde, iç çamaşırlarını çıkarmadan, suya bir kez girip-çıkmak suretiyle, duş alıyorlarmış. Fransa, biraz önce de söylediğim gibi, bu yüzden parfümün kalbi. Tarihe adını yazdırmış. Filmlere, kitaplara konu olmuş.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Evet, gezimize devam ediyoruz.
Sarayın içindeki büyük dairelere, eski Yunan ve Roma tanrıları olan: Diana, Merkür, Mars, Apollon gibi isimler verilmiş. Sarayın oda ve dairelerinden çıkarak, veliahtların yaşadığı bölüme yani kanada geçiyorsunuz. Burada: her kral döneminde, tahtın varisleri ve eşleri yaşarmış. Hatta: Marie Antoinette, Versay Sarayına veliaht prenses olarak geldiğinde, bir süre burada yaşamış.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Gezimize devam ederken, sarayın en önemli bölümüne geliyoruz. Burası: Aynalar galerisi.
Paris Versay Sarayı-Versailles Aynalar Galerisi
AYNALAR GALERİSİ
Merkezi terasın bulunduğu yerdedir. Sarayın en önemli dairesidir. Bahçenin en güzel yerine bakar. 75 metre uzunluğundaki bu salonun iki duvarı, boydan boya 400 adet ayna ile kaplıdır. İç dekor: Le Brun tarafından yapılmıştır. Bu galeri: saraya, yumuşak bir barok havası verir. Bütün duvar uzunluğu boyunca kullanılan aynalar yüzünden, galerinin aydınlık olması sağlanmıştır. Galeri: tamamen yeşil mermerle kaplanmıştır. Salonun tavanındaki resimler: Le Brun tarafından yapılmıştır.
Paris Versay Sarayı-Versailles
I. Dünya Savaşı sonunda, 1782 yılında, Amerika ve İngiltere arasında yapılan ve Almanya’nın yenilgisinin onaylandığı anlaşma, bu salonda imzalanmıştır.
Paris Versay Sarayı-Versailles Bahçeler
Son olarak
Bahçeye çıkıyoruz. Burası: gerçekten muhteşem bir yer. Hemen sarayın ön tarafında bulunan havuzda: Güneş tanrısı Apollonun arabası bulunuyor. Aynı şekilde, koruluklarda: su perileri arasında dinlenen Apollon heykeli, yine çok göz kamaştırıyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles Bahçede Havuz
Evet, bahçe hakkında, ayrıntılı bilgi
Bahçenin mimarı: Le Notre. Paris şehrinden Versay sarayına gelen, 3 yol: sarayın ön avlusunda, kralın atlı heykeline doğru yönelir ve bu alanda birleşirler.
Sarayın: Kasabaya bakan cephesinde, ahırlar ve servis avluları var. Dekoratif bahçe, çok akıllıca, arka tarafa yerleştirilmiş.
Büyük kanalın çevresinde toplanmış olan asimetrik planlı arka bahçe: sonradan yapılan şehircilik planlarında da etkili olmuş. Haç şeklinde olan büyük kanal, 2 km. uzunluğunda ve ormanların arasından geçiyor.
Ağaçlar arasında: çiçek panelleri, su bahçeleri, merdivenler ve köşkler dizili. Bahçenin barok planı, tabiata öyle güzel uyum sağlamış ve etkili olmuş ki, büyük kralın şanı da böylece öne çıkarılıyor. Çünkü: Büyük Kanaldan, Saraya uzanan büyük caddenin aksında, kralın yatak odası bulunuyor.
Paris Versay Sarayı-Versailles gölet
Bu büyük kanal boyunca yürüyebilirsiniz. Ama zaman kaybetmek istemeseniz: 5 Euro ücret ödeyip, mini trene binerek kanal boyunu gezebilirsiniz. Mini tren: kuzey terasından kalkıyor. Sırası ile: Küçük Trianon, Büyük Trianon ve Büyük Kanal geziliyor. Durakları var, inip, yürüyerek gezinize devam edebiliyorsunuz. Daha sonra gelen trene binerek, diğer bir durağa geçebiliyorsunuz.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Evet, Versay’da
Bina ve bahçe uyumu mükemmel. Geniş teraslamalar, yolların bütünlüğü, bitkilerin ve ağaçların düzeni, su oyunlarının hepsi, bir geometrik düzendedir.
Paris Versay Sarayı-Versailles Bahçeler
Evet: bu bahçe gerçekten çok özel. Ağaçların hepsi aynı boyda. Çimler, yüzyıllardır aynı desenlerle kesilmiş. Havuzlar, muhteşem güzel heykellerle dolu.
Paris Versay Sarayı-Versailles Petit Trianon
PETİT TRİANON
Burası: Versay korusunun ucundaki bir villa. Kraliçe Marie Antoinette, çocuklarını doğurduktan sonra, Versay Sarayındaki sıkı kurallara dayalı yaşamdan uzaklaşmak için, bu villaya taşınmış ve burada sade bir hayat sürmüş. Burası: yapı olarak, ufacık, kutu gibi bir yer. Merdivenlerle üst kata çıktığınızda, kraliçenin, elinde bir gül bulunan güzel tablosunu görebiliyorsunuz.
Paris Versay Sarayı-Versailles Temple D’amour
Bu yapıyı çevreleyen koruda: gizli bir yapı var. Bu yapı: Temple D’amour (Aşk Tapınağı) olarak anılıyor. Kraliçe, buradaki zarif mermer yapıda, sevgilisi Kont Fersen ile buluşuyormuş.
Paris Versay Sarayı-Versailles
Evet, buradan sonra, köye ulaşıyorsunuz.
MARİE ANTOİNETTE KÖYÜ
Burası, genç kraliçenin, köylü gibi sade bir hayat sürdürmek için, halktan toplanan paralar ile oluşturduğu, minyatür bir köy. Köyde: değirmen, kuğuların yüzdüğü göl, küçük evler var. Köy: gerçekten büyüleyici. Köyün son bölümünde ise: Buduar (müzik odası) var.
Petit Trianon’dan sonraki durak: Grand Trianon.
Paris Versay Sarayı-Versailles Grand Tirianon
GRAND TİRİANON
Burası, pembe mermerlerle yapılmış bir yapı. Bu köşk: kral Louise 14. ün en sevdiği yermiş. Özellikle, bahçeleri muhteşem göz alıcı.
Makedonya Cumhuriyetinin başkenti ve en büyük şehridir. Yunanistan üzerinden Ege denizine dökülen Vardar nehrinin üst kısmındadır. Belgrad ve Atina şehirleri arasında, kuzey-güney Balkan rotasında bulunur.
Ülkenin politik, kültürel ve akademik merkezidir. Yunan ve Roma döneminde “Scupi” adıyla biliniyordu. Rahibe Terasa’nın doğduğu yer olarak, şehir, bütün dünyada tanınmıştır.
Şehir Vardar nehrinin iki kıyısında kurulmuştur ve arada “Taş köprü” vardır. Nehrin sağ yanında kalan bölüm “Eski şehir” ve sol yanında kalan bölüm ise “Yeni şehir” dir.
Şehirde en çok görünenler:
Ana caddeleri ve meydanları süsleyen heykellerdir. Şehir, kendine ait bir Zafer Takına sahiptir. Ana meydandaki savaşçı heykelleri (Aslında Büyük İskender ve ailesinin heykelleri ama Makedonlar ve Yunanlılar, İskender’i sahiplenmek istediklerinden bu konuda Makedonlar açıkça İskender ismini kullanmıyorlar, Büyük Savaşçı diyorlar.) ilgi çekiyor.
Üsküp şehrinin ismi son zamanlarda ülkemizde de sık sık gündeme geliyor. Çünkü ekonomik sıkıntı nedeniyle, Makedonya devleti, özellikle Üsküp şehrinde bulunan Osmanlı mirasına, camilere, hanlara ve diğer eserlere sahip çıkmıyor. Bunların onarımı ve restorasyonu Türkiye Devleti (TİKA) tarafından yaptırılıyor.
Üsküp şehrinin bizi ilgilendiren bir diğer özelliği:
Ünlü şair Yahya Kemal Bayatlı’nın Üsküplü olmasıdır. Hatta: Üsküp şehri için “Fatih devrinin manevi mezarlığı” da denir. Çünkü: Üsküp şehrinin her köşesinde bir evliya mezarı varmış. Osmanlı döneminde, Arnavut kökenli, dünyaca tanınan Rahibe Terasa da, bu şehirde bir süre yaşamıştır.
Son bir not: Üsküp denince bir türkü akla geliyor “Vardar Ovası” Bu türkü, Üsküp şehri için söylenmiştir. Ayrıca, burada çok sayıda Türk yaşamasına rağmen, televizyonlarda Türk kanalı görünmez. Ancak, televizyonlarda, mevcut Makedon kanallarında, inanın çok sayıda Türk dizisi izlemek mümkündür.
Ayrıca: halen Bursa ve Üsküp kardeş şehirlerdir. Camilerin restorasyonu için Bursa Büyükşehir Belediyesi de katkı sağlıyormuş.
Giriş için yine önemli bir not: şehirde gezinirken, bir anda çevrenizi dilenen Roman çocukları doldurabilir, bu arada kesinlikle ceplerinize ve çantalarınıza sahip çıkınız.
Makedonya Üsküp
ULAŞIM
Üsküp şehrinin çevresindeki bazı şehirlere uzaklığı: Selanik 233 km, Belgrad 433 km, Priştina 87 km, Tiran 291 km ve Sofya 245 km. dir. Şehrin çevresinde otoyol ağı yoğundur ve ulaşım problemi yaşanmaz. Eğer Üsküp şehrine Selanik üzerinden karayolu ile giderseniz, Selanik-Makedonya arasındaki otoyol güzel, 2 şerit gidiş, 2 şerit geliş, rahat bir yoldur.
Girişte Makedon gümrüğünde en az 2 saat beklemeyi göze alın, ayrıca yine burada çok ucuz Makedon Duty-free mağazası var, içki ve parfümler ucuz, buraya mutlaka uğrayın. Üsküp hava alanı (İsmi: Büyük İskender hava alanıdır.) 1928 yılında inşa edilmiştir.
Günümüzde, şehrin 23 km doğusundadır. Hava alanının 2014 yılı yolcu kapasitesi 1 milyon kişiye ulaşmıştır. Birçok Avrupa şehrine uçuş bağlantısı vardır. Hava alanı ile şehir merkezi arasında, günde birkaç otobüs seferi vardır. Bir bilet: 2.25 Euro’dur. Taksiler 24 saat çalışır, şehir merkezi için muhtemelen 16-20 Euro ücret isterler.
Makedonya Üsküp
TARİH
Şehir Yunan ve Roma döneminde “Scupi” ismiyle biliniyordu. Şehir, MÖ 2’nci yüzyılda, Dardanya’nın başkenti oldu. MS 1’nci yüzyılda bölgeye Romalılar egemen oldular ve burayı bir askeri kamp alanına çevirdiler.
MS 395 yılında, şehir Bizans egemenliğine geçti. 518 yılında şiddetli bir deprem şehri tahrip etti. Ardından Justinien tarafından yeniden inşa edildi. 830’larda şehir Bulgar imparatorluğunun bir parçası oldu.
1282 yılında, şehir Sırp imparatorluğunun bir parçası oldu. 1392 yılında Osmanlılar şehri ele geçirdi ve şehrin ismi “Üsküp” oldu. 17’nci yüzyılda, Üsküp şehrinde yaşayanların sayısı 30 ile 60 bin kişi arasındaydı.
Şehirde 10 binden fazla ev vardı. Belgrad ve Saraybosna ile birlikte bölgenin en büyük şehirlerinden biriydi. Çarşılar, kervansaraylar, camiler ve hamamlar yapıldı. 1689 yılında, Avusturyalılar kolera salgınıyla zayıf düşmüş şehri ele geçirdiler ve şehri ateşe verdiler. Ancak ardından geri çekildiler. Üsküp harabeye dönmüştü. Resmi binaların çoğu yeniden yapıldı ve restore edildi.
Ancak
yine veba ve kolera salgını yaşandı ve şehirliler başka yerlere göç ettiler. 1850 yılından sonra şehir gerilemeye başladı. Kırsal göç nedeniyle, şehirde Hıristiyan nüfus arttı. 1903 yılında bölgede Arnavut isyanları başladı ve 11 Ağustos tarihinde Üsküp şehrini ele geçirdiler.
1’nci Balkan Savaşında, 1912 yılında yani 500 yıldan fazla Türk hakimiyetinin ardından, Sırbistan krallığı tarafından ilhak edildi. Türkler şehirden göç ederek ayrıldılar. 1’nci Dünya savaşı sırasında, 1915 yılında şehri Bulgar krallığı aldı.
II. Dünya savaşından sonra ise, yeni kurulan Yugoslav krallığının bir parçası oldu. II. Dünya savaşından sonra hızla gelişen şehir, 1963 yılındaki depremde büyük hasar gördü. Nüfusun yüzde 70 kadarı evlerini kaybetti, birçok eğitim tesisi, fabrika ve tarihi bina tahrip oldu. Hızla yeniden yapılanma başladı, ancak insanlar aşina olmadıkları evlere ve binalara taşındılar.
1980’lere gelindiğinde fonların bitmesiyle birlikte yeniden yapılanma da bitti. Üsküp şehir manzarası, büyük ölçüde değişti ve şehir Modernist mimarinin örnekleriyle doldu. 1991 yılına gelindiğinde ise, bağımsız Makedonya’nın başkenti oldu. “Üsküp 2014 Projesi” ile yeniden yapılanma hazırlıkları yapıldı. Proje ile ilgili ayrıntılı bilgi aşağıda verilecektir.
Makedonya Üsküp
PARA BİRİMİ
Üsküp şehrinde Makedon Dinarı kullanılıyor. 1 Euro: 6.15 Dinar yapıyor. Yani paralarının değeri düşük, zaten ekonomik sıkıntıları vardır. Ama birçok yerde, Euro kabul ediliyor. Siz yine de yerel para kullanmak isterseniz, birçok döviz bürosu var, her seferinde 10 Euro gibi küçük para bozdurun. Aksi halde, tur sonunda cebinizde bir sürü bozuk para ile dönersiniz.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
NE YENİR-NE İÇİLİR
Taş köprüden geçerek, eski şehir bölümüne geçen ve sağ tarafınızda “Turistik” denen bir restoran görülüyor. Burada, mutlaka büyük boy köfte yemelisiniz. Bu şehrin “iri köfteleri” meşhurdur. Bu köftelere “kebap” ismi veriliyor. Ayrıca, şehir merkezindeki “Destan” isimli restoranda da bu kebapların tadına bakabilirsiniz.
Tüm balkanlarda “kebabi” denildiği zaman, yedikleri bizim İnegöl köfteye benzerdir. Yani köfte isterken kebabi istiyorum diyeceksiniz. Bir porsiyonda 10 tane köfte olur, köftenin yanında yeşil ve müthiş acı bir biber ve kıyılmış kuru soğan getirirler.
Yanında güveçte kuru fasulye yenir. Buranın en tipik yemekleri bunlardır. Bu çarşının arkalarında çeşitli restoranlar vardır. Ancak, en bilineni “Destan” köftedir. Burada 1 porsiyon köfte: 7 Euro’dur. Tatlı denince, çarşıdaki Abdi Ağa tatlıcısına uğrayın ve burada boza ve limonata için.
NE SATIN ALINIR
Şehirde alışveriş yapmak isterseniz, tanıdık bir marka veya tabela görürsünüz. Ülkemizde tanınan “Migros” şehirde, büyük bir alışveriş yeri açmıştır. Mutlaka almanızı önereceğim özel bir obje yoktur.
Makedonya Üsküp
ŞEHRİN HAYATINDA ÖNEMLİ HUSUSLAR:
Dışarıdan Üsküp şehrine girerken: Tito döneminde yapılan çok lüks olmayan, birbirine çok benzeyen sosyal konutları göreceksiniz. Bunlar halen kullanılıyor, yani kentsel dönüşüm fikri yoktur. Şehri gezmeye başlamadan önce, şehri tanımak açısından bazı özel hususlardan söz etmek istiyorum. Bunları bilirseniz, şehri daha bilinçli gezersiniz.
Etnik yapı:
Şehirde 500 binden fazla nüfus barınır. Bunların büyük bölümü: Makedon ve Arnavut, kalanlar ise Romanlar, Sırplar ve Türklerdir. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre: şehirde yaşayanların % 1.7 kadar bölümü Türk’tür. Şehirde yaşayan Türklerin nüfusu 10 bin civarındadır. Etnik Arnavut ve Makedon nüfus fazladır.
Türklerin yaşadığı eski şehir bölümü: tam bir Osmanlı şehri gibidir. Burada yaşayan soydaşlarımız: genellikle sıcakkanlı ve geleneklerine bağlı insanlardır. Her ne kadar dindar olsalar da, asla tutucu değillerdir. İnsan ilişkilerinde çok rahatlar, bölgedeki kahvehaneler, sabahlara kadar tıklım tıklım doludur.
Şehrin yeni şehir olarak bilinen diğer kesiminde ise,
Komünist yönetim tarafından gerçekleştirilen planlı yapılaşma ve modern görünüm egemendir. Ancak bu kesimde, yani genellikle Makedonların oturduğu kesimde, karşı bölümdeki yani Müslüman bölümdeki camilere nispet yaparcasına, Hıristiyanlık alametleri yerleştirilmiştir. Özellikle, şehrin eteklerinde kurulduğu dağın tepesine, kocaman bir “Haç” dikmişlerdir.
Yine, aynı yerde, tepesinde ışıklı kocaman haçlar bulunan bir kilise yapılmıştır. Türk tarafındaki camilerin bakım ve restorasyonu ise, TİKA tarafından karşılanıyor. Çünkü, Makedon devleti, bu tarafı, yani Türk tarafını görmezden geliyor. Ancak bu ikilik, aynı zamanda, karşı tarafa bir yabancılık ve sanırım nefret olarak da yansıyor.
Makedon-Yunan uyuşmazlığı:
Makedonların bayraklarında “Makedon güneşi” simgesi vardır. Yunanlılar buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Çünkü: bu bayrağın, Büyük İskender tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Diğer bir konu: Makedonlar aslen Slav ırkı kökenlidirler.
Hatta: Kril alfabesini bulan ve Balkanlarda Slavlar arasında Hıristiyanlığın, Ortodoksluğun yayılmasında en büyük etkileri olan Aziz Kril ve Aziz Ptoli de Makedondur.
Dolayısıyla bunların Slav olmaları, burada doğmuş olmaları, Makedonların Büyük İskender ile bağlarını boşa çıkarıyor. İskender ile bağları olsa, Slavları Hıristiyanlaştıran, Ortodokslaştıran azizlere sahip çıkıyorlar, öte yandan Büyük İskender’e de sahip çıkmalarına Yunanlılar karşı çıkıyorlar.
Vardar nehri:
Makedonya Cumhuriyetinin ve Yunanistan’ın en büyük nehridir. 388 km uzunluktadır. Bunun 301 km Makedon topraklarında, 87 km ise Yunanistan topraklarındadır. Kaynağından çıktıktan 25 km sonra Üsküp şehrine ulaşır. Burada en büyüğü 130 km olan Treska ırmağı da karışarak büyür. Maksimum derinliği 4 metredir.
Nehir, Yunanistan’ın kuzeyinde Selanik şehrinin batısından Ege denizine dökülüyor. Nehrin havzası, yani hani bizde türküleri olan “Vardar Ovası”, Makedonya Cumhuriyeti topraklarının üçte ikisini kaplar.
Makedonya Üsküp
Şehir merkezinde, Vardar nehri üzerinde 2 tane büyük boyutlu ahşap tekneler göreceksiniz. Bunlar Temmuz 2014 yılında yapılmış ve nehir yatağına dikilmiştir. Barok tarzındaki tekneler turistik hizmet (restoran) veriyorlar.
Ancak, elbette büyük bir alt yapı ve eğitim eksiği olan ülkede, bu tür yatırımlar için harcanan paralar, halk arasında büyük infiale sebep oluyor, zaten: özellikle yaz döneminde suyu iyice azalan nehirde, saçma sapan ve oldukça büyük gemiler, hoş olmamış, görünce hak vereceksiniz.
Deprem:
1963 yılında, büyük bir deprem (20 saniye sürer, 6.1 şiddetinde), şehri şafaktan hemen önce vurdu ve şehirdeki binaların % 80’i yıkıldı. Ardından, Hiroshima şehri için de plan yapan Japon mimar Kenzo Tange tarafından yapılan projeye göre şehir yenilendi.
Yapılan binaların büyük çoğunluğu tipik olarak beton ve Komünizm tarzı binalardı. Ancak tartışmalı “Üsküp 2014 Projesi” sayesinde, bu binalar kademeli olarak değiştiriliyor. Neoklasik tarzda, yeni anıtlar ve özellikle inşa ediliyor.
Üsküp 2014 Projesi:
1963 yılındaki büyük deprem, şehirde mevcut binaların yaklaşık % 80’lik kısmını yok etti. Ardından yapılan yeniden yapılanma faaliyetlerinde, çoğunlukla düz modernist binalar inşa edildi. Ancak, şehre daha anıtsal ve görsel açıdan hoş bir imaj verilmesi isteniyordu.
Bunu sağlamak için, 2010 yılında, “Üsküp 2014 Projesi” ilan edildi. Buna göre: ağırlıklı olarak müzeler ve hükümet binalarının belli kurallara göre inşası, mevcutların cephelerinin değiştirilmesi ve Makedonya tarihindeki bazı figürlerin heykellerinin şehrin merkezi yerlerine yerleştirilmesidir.
Projenin bir parçası olarak, yaklaşık 20 bina ve 40’dan fazla anıt yapılması planlanmıştır. Ancak, bu proje, halkın içindeki çeşitli guruplar tarafından eleştirildi, çünkü maliyetinin çok yüksek olması planlanmıştı. Yüksek işsizlik ve yoksulluk olan ülkede, kaynak israfı olarak görüldü. Anıtların, hükümetin ödediğinden çok daha ucuza mal olabileceği ileri sürüldü.
Öte yandan:
Makedonlar, bu anıtlar için harcanan paranın, eğitim ve hastaneler için harcanmasını istiyorlar. Ancak, hükümet, bu heykel ve anıtların, turizm gelirlerini arttırdığını ileri sürüyor.
Şubat 2018 tarihinde, ülkenin yetkilileri ve kurumları, projenin durdurulması ve tartışmalı anıt ve heykellerin kaldırılması kararını aldı. Makedon hükümeti, anıtların Yunan-Makedon dostluğunu onurlandıran yazıtlarla yeniden adlandırılacağını duyurdu.
Sonuçta, yapılar 2014 yılına yetiştirilemedi, ancak şöyle bir kural getirildi: “eğer yeni bir yapı yapılacak ise Barok tarzı yapılacaktır” Mesela: Merit otel inşa edilmek istendi, hükümet, oteli yapabilirsiniz, ama barok tarzı yapacaksınız, dış kaplaması barok tarzı olacak, giydirme yapılacak diye karar aldı. Özellikle Makedon meydanında görülen çoğu yapılar (sağda arkeoloji müzesi, yanında bakanlıklar) yeni yapılan yapılardır ve çoğu 2014 yılına kadar tamamlandı.
Makedonya Üsküp
Eğer şehri ziyarete Balkan turu ile gittiyseniz, zaten pek fazla zamanınız olmayacak. Tur görevlisi, sizi: Makedon kapı, Rahibe Teresa anıt evi, Makedon meydanı, İskender ve Philip heykeli ve Türk çarşısında kısa bir gezi yaptırıyor, ardından otele yerleştikten sonra kendiniz gezebiliyorsunuz.
Özellikle: Makedon meydanında akşam saatlerinde heykeller ve havuzlarda muhteşem ışık ve su gösterisi var, ayrıca yine yerel sanatçılar (kuklacılar gibi) gösteri düzenliyorlar, hoş bir ortam, özellikle akşam saatlerinde Makedon meydanı ve Taş köprünün bulunduğu yerde gezinmenizi öneririm. Yoksa şehir çok büyük, tur ile gidenlerin şehri tamamen gezmesi mümkün değil, ancak buraya yalnız gidenler için, aşağıda ayrıntılı olarak gezilecek yerlerle ilgili bilgiler vereceğim.
Makedonya Üsküp
GEZİLECEK YERLER
Eğer şehri ziyarete Balkan turu ile gittiyseniz, zaten pek fazla zamanınız olmayacak. Tur görevlisi, sizi: Makedon kapı, Rahibe Teresa anıt evi, Makedon meydanı, İskender ve Philip heykeli ve Türk çarşısında kısa bir gezi yaptırıyor, ardından otele yerleştikten sonra kendiniz gezebiliyorsunuz.
Özellikle: Makedon meydanında akşam saatlerinde heykeller ve havuzlarda muhteşem ışık ve su gösterisi var, ayrıca yine yerel sanatçılar (kuklacılar gibi) gösteri düzenliyorlar, hoş bir ortam, özellikle akşam saatlerinde Makedon meydanı ve Taş köprünün bulunduğu yerde gezinmenizi öneririm. Yoksa şehir çok büyük, tur ile gidenlerin şehri tamamen gezmesi mümkün değil, ancak buraya yalnız gidenler için, aşağıda ayrıntılı olarak gezilecek yerlerle ilgili bilgiler vereceğim.
Vardar nehri üzerinde, Makedonya meydanı ve eski çarşıyı birbirine bağlar. Yani köprünün bir yanı Avrupa, diğer yanı Türkiye gibidir. Türkiye tarafında: kahvehaneler, camiler ve Türkçe konuşan insanlar görürsünüz. Diğer tarafta ise: geniş caddeler, sokaklar ve güzel barlar görülür. Evet, günümüzde görülen taş köprü: 1451-1469 yılları arasında, şehri ziyaret eden Fatih Sultan Mehmet tarafından, burada daha önce bulunan Roma dönemi köprüsünün temelleri üstüne inşa edilmiştir.
1’nci Jüstinyen,
MS 6’ncı yüzyılda buraya bir köprü yaptırmıştır. Bu yüzden, bu köprüye batılılar “Jüstinyen köprüsü” derler. 1555 yılındaki depremde ağır hasar görmüş, sürekli yenilemelerle günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle 1944 yılında, Nazi işgali sırasında, Naziler köprünün üzerine patlayıcılar yerleştirmişler, ancak Üsküplülerden gelen yoğun baskı üzerine köprüyü havaya uçurmaktan son anda vazgeçmişlerdir.
Vardar nehri üzerindeki bu köprünün toplam uzunluğu 214 metredir. Genişlik 6 metredir. Köprü, 12 tane yarım daire kemer üzerine kurulmuştur. Köprünün ayaklarının ortasındaki hol boşluklarında, köprünün yapıldığı dönemde, köprüyü koruyan askerler nöbet tutuyorlarmış. Mihrap ise günümüze ulaşmamış kaybolmuştur.
Makedonya Üsküp
Makedonlar, mihrabın bulunduğu yerin hemen karşısına: Karpos isimli kişiye ait bir taş yerleştirmiş ve üstüne bir tabela asmıştır. Karposh, 1689 yılında Osmanlıya karşı isyan hareketini başlatmış, yakalanınca burada infaz edilmiştir. Evet, son olarak köprü 1994-2008 yılları arasında büyük bir restorasyondan geçirildi.
Köprünün en büyük özelliği, taş yapısı sayesinde şehirdeki depremlere rağmen ayakta kalarak günümüze kadar ulaşmasıdır. Köprü: şehrin sembolü olarak kabul edilir. Ayrıca: şehrin bayrağının içindeki şehrin armasının ana objesidir.
Makedonya Üsküp
SANAT KÖPRÜSÜ:
Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak, Vardar nehri üzerindeki bu köprünün toplam uzunluğu 83 metre ve genişliği 12 metredir. Bir yaya köprüsü olarak düzenlenmiştir. Köprü üstünde, ünlü Makedon sanatçı ve müzisyenlerin heykelleri bulunuyor. Köprüde: toplam 29 heykel bulunuyor. Bu heykelleri tek tek anlatmak bir anlam ifade etmeyecek, bizlere çok yabancı isimlere ait heykeller var, ama bunların hepsi müzisyen ve sanatçıdır.
Makedonya Üsküp
GÖZ KÖPRÜSÜ:
Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak, Vardar nehri üzerinde kurulu bu köprünün yapımına 2011 yılında başlandı. Yaya köprüsü 28 heykel vardır.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
PORTA MAKEDONYA-ZAFER TAKI:
Üsküp 2014 Projesinin ana simgelerinden biridir. Makedon meydanının yakınlarında, 11 Ekim caddesindedir. Anıt, Makedon bağımsızlığı için yapılan uzun mücadeleyi anmak amaçlıdır. Yükseklik 21 metredir.
Dışında, Makedon Cumhuriyetinin bağımsızlığını tasvir eden 32 kabartma vardır. Anıtın içinde ise, hediyelik eşya dükkanı ve galerinin bulunduğu iki kat ve çatı gözlem güvertesi vardır. Anıt, resmi olarak 2012 yılında açılmıştır. Bunu görünce aklınıza şu soru takılabilir. Model nereden alınmış, evet bu anıtın modeli, Paris Şanzelize’deki Zafer Takından alınmıştır, aynısıdır.
Makedonya Üsküp
TAŞ KÖPRÜNÜN SOL YANI-MAKEDON MEYDANI:
Şehir merkezindeki bu meydan, muhteşem anıtlar bulunduruyor. Bunlardan en önemlisi, Büyük İskender anıtıdır. Meydan, tarihi taş köprü ile eski çarşıya bağlanıyor. Başka bir cadde ile (Makedonya caddesi) de eski tren istasyonuna bağlanıyor. Bu cadde: İstanbul Beyoğlu İstiklal caddesine benzer. Makedon meydanında çok sayıda heykel göreceksiniz. Bunların ölüm tarihine baktığınızda: 1908-1910-1912 yılları görülür. Yani: 1’nci Balkan Savaşıdır. Yani Makedonlar için, Makedon kahramanları, Osmanlıya karşı isyan eden kişilerin heykelleridir.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
İskender anıtı:
Üsküp 2014 Projesinin ana sembolüdür. Makedon meydanının ortasındadır. Resmi olarak adlandırılmasa da (Bu konuda yani Büyük İskender konusunda Yunanistan ile sorun yaşadıkları için) Büyük İskender’in tasvir edildiği düşünülüyor.) Büyük İskender: MÖ 356 yılında yaşamış ve o dönemin keşfedilmiş dünyasının üçte birini fetih etmiştir.
Evet, heykel atı üstünde İskender’in görüntüsünü yansıtmaktadır. Çevresinde ise, 8 asker ve 8 aslan heykeli görülür. Özellikle askerlerin ellerindeki mızrakların uzunluğuna dikkat ediniz. İskender, ordusunda askerlerin kullanmaya başladığı bu uzun mızraklar ile, birçok savaşı kazanmıştır. Aslan: her ülkede gücün sembolüdür.
Heykel: Valettine Stevanovska tarafından, Floransa’da bronzdan döküm olarak yapıldı. Maliyetinin 12 milyon dolar olduğu söyleniyor. Makedonya Cumhuriyetinin bağımsızlığının 20’nci yılı anısına, 8 Eylül 2011 tarihinde dikildi. Heykel: 10 metre yüksekliğinde, silindirik bir sütun üzerine yerleştirilmiştir, boyu 14.5 metredir. Yani toplam yükseklik 24.5 metredir. Sütun, bir havuz içinde yerleştirilmiştir.
Kolonun dibinde, her biri 3 metre uzunluğunda 8 bronz asker heykeli görülüyor. Ayrıca: her biri havuzun bir parçası olarak yerleştirilen ve ağızlarından su fışkıran bronz aslan heykelleri bulunuyor. Bunların her birinin uzunluğu 2.5 metredir. Burada: İskender’in heykelde görülen atından söz etmek istiyorum. İsmi “Bukefalos” dur. İskender, bu atının ismine doğuda şehir kurmuştur. İskender 7 yaşında iken babasına siyah bir at hediye edilir.
At o kadar güçlüdür ki, bütün ipleri koparır, hayvanı sakinleştiremezler. İskender, hayvanın “kendi gölgesinden korktuğunu” hisseder ve der ki “bunun başını güneşe doğru tutarsak, gölgesi arkasına düşer ve böylece atı sakinleştiririz.” Bütün batı dünyasında, insanın kendi egosundan vazgeçip kendi gölgesi üzerinden atlamak manasına gelen “Gölgesi üstünden atlayabildi” özdeyişi, Büyük İskender’in çocuk yaştaki bu inanılmaz zekasından gelir.
Bu at, kendisine Asya seferinde katılır, ölümüne kadar çok uzun süre yaşar. Yaklaşık 12-13 sene yaşar ve son nefesine kadar İskender’in yanında kalır, yani tarih sahnesinde en az İskender kadar tanınır, bilinir. Havuzda, akşamları müzik ve ışıklı gösteri düzenleniyor.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Justinian anıtı:
1’nci Jüstinyen Doğu Roma yani Bizans imparatorluğunun kurucusu olarak bilinir. MS 6’ncı yüzyılda Üsküp şehrinin hemen dışında, Tauresium şehrinde doğmuştur. İtalya Floransa’da yapılan bu anıt 16 Haziran 2011 tarihinde açıldı. Taş köprünün hemen kuzeyindedir. Bir kaide üzerinde, tahta oturmuş olarak betimlenmiştir. Bronz rölyefler hariç, beyaz mermerden yapılmıştır. Kaide 3.5 metre uzunluğunda, tahta oturmuş Justinyen ise 5 metre yüksekliktedir.
Makedonya Üsküp
Rahibe Teresa Anıtı:
Üsküplü Rahibe Teresa için yapılan anıttır. Anıt, Vardar iskelesi yakınlarında, Makedonya meydanının kuzeyindedir. Yaklaşık 30 metre yüksekliktedir. Yapılan planlamaya göre: atı üstündeki Büyük İskender anıtından daha yüksek olması planlanmıştı. Anıtın finansmanı, Hindistan’dan yapılan bir bağışla karşılandı.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Pavilion:
Makedon meydanın kuzey tarafındadır. İnşaatına 2011 yılında başlanmıştır. Anıt (köşk) romantik bir çiftin heykelini kaplayan, birkaç sütun tarafından desteklenen bir kubbeden oluşur. Aslında Osmanlı döneminde, şehirde burada bir “Burmalı cami” isimli bir cami varmış. 2014 yılı projesi hazırlanırken, buraya bir kilise yapılmak istenir, ancak şehir halkının Müslüman çoğunluğu, eskiden orada bir cami vardı, kilise yapılmasını istemiyoruz diye itiraz edince, ortayı bulmak için, hükümet buraya romantik bir çift heykeliyle süslenen pavilion yaptırır.
Makedonya Üsküp
Tsar Samuil anıtı:
Makedon meydanındaki bu anıt, İlk Bulgar İmparatoruna aittir. 2011 yılında açılmıştır, Makedonya caddesinin, Makedonya meydanıyla buluştuğu Pelister binasının önündedir. Beyaz mermerden yapılmıştır. 5 metre yükseklikte, taht üzerinde oturan Tsar Samuil tasviri, 3.5 metrelik kaide üzerindedir. Kaidenin kenarındaki kabartmalar bronzdur. Anıtta: Tsar Samuil, elinde bir asa tutar. Anıt Floransa’da yapılmıştır.
Makedonya Üsküp
Metodija Andonov-Cento anıtı:
Makedon meydanındadır. Makedon kurtuluş savaşına katılmış bir milliyetçidir. Tito’nun yeni Yugoslav politikasına katılmamış, Makedonya’nın bağımsızlığını savunmuş, bu nedenle hapse atılmış ve 1957 yılında hapiste iken işkence sonucu ölmüş bir kişidir.
Dimitri Cupovkski anıtı:
Makedon ders kitabı yazarı ve sözlük bilimcidir. 1913-1914 yılları arasında: Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplardan farklı bir Makedon halkının varlığını desteklemesiyle tanındı. Bağımsız bir Makedon halkının varlığını destekledi. Kendisi: tarihteki en önde gelen etnik Makedonyalılardan birisi ve etnik Makedon uyanışının en önemli aktörlerinden biri olarak kabul edilir.
Makedonya Üsküp
Dame Gruev anıtı:
1871-1906 yılları arasında, Makedonya ve Trakya’nın Osmanlı bölgelerinde, isyancı bir Makedon lider olarak tanınır.
Makedonya Üsküp
Selanikliler anıtı:
1900-1903 yılları arasında, Osmanlı imparatorluğunda aktif olan anarşist bir guruptu. Gurup üyeleri ağırlıklı olarak Makedonyalı idi. Selanik’in Bulgar Erkek Lisesinden mezun gençlerdi. Selanik’te bir terör kampanyası başlattılar.
Gotse Delçev anıtı:
20’nci yüzyılın başında, Makedonya ve Trakya’da yaşamış bir Bulgar devrimci figürüydü. Balkanlarda Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren bir milis örgütü olan İç Makedonya Devrim örgütünün önde gelen lideriydi.
Dimitar Popgeorgiev anıtı:
Makedonya’dan bir Bulgar devrimciydi. İç Makedon-Adrianonple Devrimci Örgütüne destek verdi.
Georgi Pulevski anıtı:
Makedon dili ve kültürüyle ilgili konularda kendini yetiştiren bir yazar oldu. Bulgarlardan ayrı bir Makedon milleti ve Makedon dili taraftarıydı. Anıt Vardar nehrinin doğu kıyısında, Taşköprü’nün hemen kuzeyinde, Makedon Mücadele Müzesi önündedir.
Aziz Kiril ve Aziz Methodios anıtı:
Anıt Vardar nehrinin doğu kıyısında, taş köprünün sonundadır. Bunlar Bizans Hıristiyan ilahiyatçıları ve Hıristiyan misyoneri olan iki kardeşti. Çalışmalarıyla: Slavların kültürel gelişimini etkilediler. Hıristiyanlık yani Ortodoksluğu yaymak için tüm hayatları boyunca uğraştılar.
Makedonya Üsküp
TAŞ KÖPRÜNÜN SAĞ YANI-ŞEHRİN ESKİ ÇARŞI BÖLÜMÜ:
Vardar nehrinin doğu kıyısında, Taş köprünün hemen başlangıcındadır. Taş köprünün bu yanına geçince, önce bir kısım heykel görülüyor.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
İskender Ailesi heykeli:
Taş köprüyü geçince hemen sağ bölümde karşımıza çıkar. En altta 4 tane heykel gurubu vardır. Bunlardan ikincisi, İskender’in gençlik halidir. Sol tarafta İskender’in annesi Olimpia otururken (hamile) görülür. Sağda babası Philip, altta ise her ülkede gücün sembolü aslanlar.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Philip II Savaşçı anıtı:
Uzaktan görünen bu heykel, Taş köprünün karşı kıyısında, Eski çarşıya ana giriş kapısı olarak açılan Karpos İsyan Meydanındadır. Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak yapılmıştır. İskender’in babası Philip II’nin heykelidir. Kendisinin bir gözü kördür, bir savaşta kaybettiği söylenir, 46 yaşında suikast sonucu ölmüştür. Heykelde, kendisi oğlu Büyük İskender’i selamlarken tasvir edilmiştir. İtalya Vicenza şehrinde yapılan heykel 15 metre yüksekliğinde ve 13 metre uzunluğundaki bir kaide üzerine yerleştirilmiştir.
Makedonya ÜsküpMakedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Çarşıya devam ediyoruz.
12’nci yüzyılda kurulan bu çarşı, kurulduğu yıllarda, Balkanların en eski ve en büyük pazarlarından biri olarak bilinir. Üsküp şehrinde, Osmanlı yönetimi sırasında, çarşı, hızla gelişmiş ve şehrin ana ticaret merkezi olmuştur. Mevcut çarşının mimari karakterinin oluşmasında, en büyük etkiyi Vali İshak bey ve oğlu İsa bey yapmıştır.
1445-1469 yılları arasında inşa edilen binalar, şehrin ekonomik gelişimi için büyük önem taşır. Çarşıda, Osmanlı dönemine ait yaklaşık 30 cami ve sayısız kervansaray bulunmaktaydı. Üsküp önemli bir ticari merkez olduğu için, şehirde 3 tane han bulunuyormuş.
Makedonya’da “Han” derken “H” harfini söylemezler ve “an” diye telaffuz ederler. Ancak 1555 ve 1963 yılındaki depremlerde ağır hasar görmüş ve ayrıca I ve II Dünya savaşları da çarşıyı olumsuz etkilemiştir. Devamında çarşıda yeniden yapılanma çalışmaları görülür. Evet, eski çarşı bölümü, ticaretle birlikte şehrin kültürel yapısını da barındırır.
Hatta, Osmanlı mimarisi yanında Bizans mimarisi de görülebilir. Günümüzde burada: hala aktif camiler, türbeler, iki kilise ve bir saat kulesi bulunmaktadır. Ayrıca: Makedonya Müzesi ve Modern Sanatlar Müzesi de buradadır. 2008 yılında, Makedonya Parlamentosu, eski çarşıyı, kültürel miras olarak kabul ederek koruma altına aldı. 2010 yılında ise, bölgedeki çeşitli yapıların restorasyonu için proje başlatıldı.
Makedonya Üsküp
Sultan Murad Camii:
Eskiden “Hünkar camisi” olarak biliniyormuş. Şehirde Eski Çarşı bölgesinin ortasında, bir tepe üzerindedir. Bu tepede: 1392 yılında şehir Paşa Yiğit Bey tarafından, Vuk Brankoviç’ten alındığında Saint George Manastırı bulunuyormuş. Kosova savaşında, Sultan I. Murat, Sırp kral Lazar’ın damadı Milos tarafından şehit edilince, iç organları şehit edildiği yere gömülür.
Naaşı ise, tahnit edildikten sonra, gömülmek üzere Bursa şehrine doğru yola çıkarıldığında, ilk gece, bu caminin bulunduğu yerde konaklanılmıştır. Cami: 1436 yılında tamamlanan cami, İshak bey tarafından yaptırılmıştır.
Caminin mimarı Debar’dah Hüseyin’dir. Sultan Murad tarafından bağışlanan parayla yapılmıştır. Ancak 1537 de çıkan yangın sonucu tahrip olmuş ve 1539 yılında yeniden yapılmıştır. İkinci olarak, bütün şehri ateşe veren Avusturyalılar tarafından yakılmıştır. 23 yıl sonra Sultan III. Ahmet tarafından verilen parayla yeniden yapılmıştır.
Son olarak ise, 1912 yılında, Sultan Mehmet V. Tarafından onarılmıştır. Cami: Üsküp şehrinin en büyük camisidir. Hatta Balkanlardaki Osmanlı yapılarının en önemlilerinden birisidir. Bazilika mimari formuna sahiptir. 4 kenarı çatı ile kaplıdır. Yani, Osmanlının erken dönem Konstantinopolis mimari tarzına benzer.
Evliya Çelebi,
şehri ziyaret ettiğimde: caminin güney kısmında (bugün sadece kalan kısımları görülüyor) bulunan medreseden söz eder. Medrese: 1537-1538 yıllarındaki yangında zarar görür, 1555 yılındaki depremde ve 1689 yılındaki yangında yanarak tamamen yok olur. Medresenin daha sonra yeniden inşa edildiği tahmin ediliyor. Çünkü: Üsküplü Yahya Kemal Bayatlı, caminin avlusundaki bu medresede okumuş ve medreseden bahsetmiştir. Hatta, 1932 yılına kadar burada eğitim verildiğinden söz ediliyor.
Yine bir söylentiye göre, Fatih Sultan Mehmet, bu caminin avlusunda bulunan bir konakta, bir kış mevsimi geçirmiş ve İstanbul’un fetih planlarını burada yapmıştır. Hatta, ünlü Macar topçusu Urban ile bu konakta görüşmüştür. Caminin bahçesinde, sadece 2 türbe korunarak günümüze gelebilmiştir. Bunlardan Dağıstanlı Ali Paşa türbesinde, Ali Paşa’nın karısı ve kızının mezar yeri olan iki taş lahit görülür. Caminin güney tarafında Beyhan Sultan Türbesi bulunuyor. İç kısımda ise yazıtı olmayan 5 mezar vardır. Bu türbe, Makedonya’da mevcut bu tür yapıların en büyüğüdür.
Makedonya Üsküp
Saat kulesi:
Caminin hemen yanındaki saat kulesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak 1566-1577 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Bölgedeki, ilk ve tek saat kulesidir. Kule, 3 bölümden oluşur. Üst tarafında demir tırabzanlar görülür.
En üst bölüm ise, kubbe ile biter. Alt bölümü, taş ve kare şeklinde yapılmıştır. Orta bölüm: sekizgendir. Yarısı taştan, yarısı tuğladan yapılmıştır. Eskiden, tepede, 4 saat varmış. Bunların çukur şeklindeki oyukları görülüyor. Günün belli zamanlarında da saat, çan ya da zil sesine benzer sesler çıkarıyormuş.
Söylenenlere göre, Macaristan’dan getirilen, buradaki saatler, 1963 yılındaki depremde zarar görmüş ve tamir edilmek üzere yerlerinden sökülmüş, ancak bir daha yerlerine konulmamıştır. Hatta, nerede olduklarına ilişkin herhangi bir bilgi ve kayıt bulunmamaktadır.
Ancak bazı kaynaklara göre bu saatlerin günümüzde İsviçre’de bir saat müzesinde bulunduğu tahmin ediliyor. Saat kulesi, günümüzdeki görünümüne 20’nci yüzyıl başlarında, Kosova valisi Hafız Ahmet Paşa döneminde almıştır. 1963 yılındaki depremden sonra ise restore edilmiştir. Son olarak saat kulesinin yapılış amacı: çarşıda bulunan Müslümanların namaz saatlerini bilmeleri ve çarşı içinde, hiçbir kimsenin diğerinden fazla çalışmak veya kazanmak için şansının bulunmamasını sağlamakmış.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
İshak bey camii-Süslü camii:
Eski çarşının kuzeyindedir. Aynı zamanda Alaca camii olarak da bilinir. Duvarlarında bulunan çiçek motifleri, yazıtları ve renkli fayansları nedeniyle “Süslü cami” olarak da bilinir. İshak bey tarafından 1438 yılında yapılmıştır. İshak bey: Sultan II. Murat zamanında yaşamış ve Osmanlı adına bu şehirde Valilik yapmıştır. Cami, imaret tipi camidir. Yani, burada dini hizmet verilmemiştir. Caminin yanında, İshak Bey tarafından yaptırılan medrese, dönemin öne çıkan medreselerinden biridir. Bu medresede, ünlü Osmanlı bilim adamları ders vermiştir. Cami içinde imaret mutfağı bulunuyor. 1963 depreminden sonra, caminin çevresindeki evler ve binalar yaptırılmıştır. Caminin minaresi 30 metre yüksekliktedir, bahçesinde bir şadırvan vardır.
Makedonya Üsküp
Kapan han:
Eski çarşı bölümünde bulunan 3 kervansaraydan biridir. Kapan kelimesi Arapçadır “Büyük terazi, kantar” anlamındadır. Yani, bu han ismini: dışarıdan gelen malların, burada bulunan büyük kantarda tartılması nedeniyle almıştır. Kantar, genellikle hanın bahçesinde dururmuş. Burada ölçülen, tartılan mallar, daha sonra hanın deposunda muhafaza edilirmiş. 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Zemin kat, misafirlerin atları için üst kat ise misafirlerin kullanımı için düzenlenmiştir. Bakımsız olmasına rağmen, günümüzde burada birkaç restoran vardır. Özellikle “Popov” isimli restoran ilginizi çekebilir.
Makedonya Üsküp
Bedesten:
Burası, eski çarşı içinde kapalı bir pazardır. 15’nci yüzyılda, Gazi İshak bey tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1689 yılındaki yangında yıkılır ve daha sonra yeniden inşa edilir. Bedesten, 1899 yılındaki tadilattan sonra günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.
Makedonya Üsküp
Çifte hamam:
Eski çarşı merkezindedir. 1531 yılında Vali İsa bey tarafından yaptırılmıştır. Bina iki bölüme ayrılır. Bir bölüm erkek ve diğer bölüm kadınlar içindir. Her iki bölümün de genel düzeni birbirine benzer. Burası, 1915 yılına kadar hamam olarak kullanılmıştır. 1963 yılındaki depremde hasar görmesi üzerine onarılır ve Çağdaş Sanat Galerisi olarak kullanılmaya başlanır.
Makedonya Üsküp
Mustafa Paşa camisi:
Eski çarşıda, kale hisarı yakınlarındadır. Bulunduğu yer yüksek olduğundan, şehrin birçok yerinden görünür. Üsküp şehri fetih edildikten 100 yıl sonra yani 1492 yılında, eski bir Hıristiyan bölgesinde Yavuz Sultan Selim’in vezirlerinden Mustafa Paşa tarafından yapılmıştır. 1963 yılındaki depremde zarar gören caminin, 2007 yılında restorasyonu yapılmıştır. Bu restorasyonda, minare taşları tek tek sökülmüş, onarım işlemi gerçekleşmiştir. Ardından, taşlar orijinaline uygun şekilde yerlerine yerleştirilmiştir.
Makedonya ülkesinin en zarif İslam yapılarından birisi olarak kabul edilir. Komplekste: cami, Mustafa Paşa’nın türbesi, kızlarından birinin lahdi, bir çeşme ve diğer bazı bina kalıntıları vardır. Ayrıca: caminin içinde, camide çalışanların ikametgahı olarak yapılmış tek katlı konutlar bulunur. Cami: kare şeklindedir. En büyük kubbesinin çapı 16 metredir. 3 küçük kubbeyle örtülü dört mermer sütun üzerine yerleştirilmiştir. İç dekorasyon, güzel yazılı işlemeler içerir. Minaresi 42 metre yüksekliktedir. Kireç taşından yapılmıştır. Caminin bahçesinde 1933 yılında yapılmış bir şadırvan görülür. Şadırvanın suyu, söylenenlere göre, Karadağ bölgesinden geliyormuş.
Türbe: Mustafa Paşa’nın türbesi: sekiz yüzlü tamburun üzerine, bir kubbe ile örtülmüş, altıgen mermerdendir. Dört kızından biri olan Umi, dört kenarı Farsça yazıtlar içeren bir süslü lahitte gömülüdür. Cami avlusu güllerle doludur. Sadece cami ve türbe korunarak günümüze gelmiştir. İmaret ve medrese kalıntıları yoktur.
Daut Paşa Hamamı:
Doğu Rumeli Büyük veziri Davut Paşa tarafından 1489-1497 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapı, 13 kubbeyle örtülü, 15 odadan oluşur. En büyük iki kubbe, genel bölümü ve diğer kubbeler ise bireysel banyo odalarını kaplar. Hamam, 1948 yılından beri Ulusal Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır.
Yahya Paşa Camisi:
Günümüzde halen ayaktadır. 1504 yılında yaptırılmıştır. I. Dünya savaşı sırasında, cami, Alman silah ve mühimmat üretim tesisi olarak kullanılmıştır. Caminin minaresi 50 metre yüksekliktedir. Caminin avlusunda, birkaç mezar görülür.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Kurşunlu Han:
Aynı zamanda “Müezzin Hoca Hanı” olarak da biliniyor. 16’ncı yüzyılın ortalarında inşa ettirilmiştir. Eski çarşı bölgesindeki 3 kervansaraydan en büyük olanıdır. Sultan II. Selim’in emrindeki bir bilim adamının oğlu olan Musein Odza tarafından yaptırılmıştır. Hanın çatısı bir zamanlar kurşunla kaplıymış. Bu yüzden, ismi kurşunlu han olmuş.
Ancak bu kurşun tabaka, I. Dünya savaşı sırasında kaldırılmıştır. Handa piramit şeklinde birkaç kubbe vardır. Buraya: 17’nci yüzyılda bir cami ve 15’nci yüzyılda bir hamam eklenmiş ancak her ikisi de 1963 depreminde yıkılmıştır. Yapı, günümüzde “Pyetar Bogdani Arnavut Enstitüsü” olarak kullanılıyor, aynı zamanda Makedonya Müzesinin heykel koleksiyonunu barındırmaktadır. Pyetar Bogdani: ilginç bir kişiliktir, kendisi 1686 yılında Kosova bölgesinde, Osmanlılara karşı savaşmak üzere 6000 asker toplamasıyla tanınıyor. Yani, bir isyancı.
Makedonya Üsküp
Sulu han:
Eski çarşıda bir handır. Şehrin kurucusu İsa-Beg Isakoviç tarafından 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Hanın yakınlarındaki bir nehir nedeniyle, Sulu han ismini aldığı düşünülüyor. Osmanlı döneminde: kervanlarıyla hareket eden tüccarlar için yapılmıştır. Üst katta 54 oda vardır. Yapı: 1963 Üsküp depreminde ağır hasar görür ve 1972 yılında yeniden inşa edilir. Günümüzde: Üsküp Sanat Fakültesi ve Üsküp Eski Çarşı Müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Hanın üstünde: “Atatürkçüler Derneği” de bulunuyor.
Makedonya Üsküp
Kutsal Kurtuluş Kilisesi-İsa’nın Yükselişi kilisesi:
1543 yılında, Osmanlı döneminde onaylanan ilk Hıristiyan projesidir. Ancak daha önce de burada bir kilise bulunduğu biliniyor, bu kilise eski kilisenin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı döneminde, Hıristiyan yapılarının İslam yapılarından daha yüksek olması istenmediğinden, kilise yere yarı gömülü inşa edilmiştir. Bu yüzden, şehrin siluetine camiler hakimdir. Kilise, günümüzdeki görünümünü 19’ncu yüzyılda almıştır. Kilisenin ikonları ahşaptan oyulmuştur. Devrimci daha doğrusu isyancı Goce Delveç, kilisenin avlusunda beyaz bir lahit içinde gömülüdür.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER:
Makedonya Üsküp
FEODAL KULESİ:
Şehrin yeni bölümündedir. Osmanlı döneminde, gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Kare şeklinde, büyük blok taşlardan ve tuğlalardan yapılmıştır. Kuzey ve doğu yönlerinde, farklı boyutlarda balkon ve pencereleri vardır. Kule, içten 3 katlıdır. Katlara merdivenle çıkılır. Birinci kat merdivenleri, günümüze kadar korunmuştur. 20’nci yüzyılın başında, kule bir Roma Katolik Kilisesine dönüştürülmüştür. Rahibe Terasa’nın bu kilisede vaftiz edildiği sanılıyor. Günümüzde ise, kule askeri bir tesis olarak kullanılıyor. Yanında ise Rahibe Teresa evi ve heykeli bulunuyor.
Makedonya ÜsküpMakedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Makedonya ÜsküpMakedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
RAHİBE TERESA EVİ:
Ristik Sarayı ve Makedonya Meydanının hemen doğusunda Makedonya caddesindedir. Biraz Rahibe Teresa’dan söz etmek istiyorum. Kendisi (mezarı: Hindistan Kalküta şehrindedir), burada doğmuş, 1910-1928 yılları arasında, burada yaşamıştır.
Yani 18 yaşına kadar burada yaşamış, daha sonra İrlanda ve Hindistan yolculuklarına çıkmıştır. Katolik dünyasında çok tanınan bir kişidir. Hayatını yoksullara adamış ve binlerce hastayı, yüzlerce çocuğu iyileştirmiştir. Bununla Nobel Barış Ödülünü kazanmıştır. Aslen Arnavuttur.
Arnavut olmasına rağmen Makedonların ona sahip çıkmasına Arnavutlar kızıyorlar. Makedonlar ise, “kendisi Üsküp doğumlu olduğu için bizim için kıymetli” diyorlar. Ev: bir zamanlar Rahibe Teresa’nın 27 Ağustos 1910 tarihinde vaftiz edildiği ve Katolik kilisesinin bulunduğu yer üzerine inşa edilmiştir. Mimar Vangel Bozinovski tarafından yapılan proje, Makedonya hükümeti tarafından finanse edildi ve 2009 yılında açılmıştır.
Müze evin içinde, kalıntıların bir kısmı korunmaktadır. Bu kalıntılar, Roma Katolik kilisesinin desteğiyle buraya nakledilmiştir. Ev: Katolik kilisesi tarafından vaftiz edilmiştir. Günümüzde kültürel sergilere ev sahipliği yapılıyor. Evin önünde: Rahibe Teresa, taşa oturan ve elinde bir güvercin tutan 10 yaşındaki çocuk ile görülüyor.
Makedonya Üsküp
ÜSKÜP ŞEHİR MÜZESİ:
1948 yılında kurulmuştur. 1970 yılında, kültürel bir anıt olarak korunan eski bir tren istasyonunun bir parçası haline getirildi. En önemli özelliği, kısmen yıkılmış olan dış cephesidir. Cephede bulunan saat: 27 Temmuz 1963 tarihinde şehri etkileyen depremin saati olan 05.17’de durdurulmuştur. Bu depremde, şehirde 1066 kişi ölmüş, şehrin büyük kısmı yıkılmıştır. Müze, MÖ 3000 yılı civarında ilk kaydedilen yerleşimden günümüze kadar olan döneme ait nesneleri, dört bölümde sergiliyor. Bölümler: Arkeoloji, Etnografya, Tarih ve Sanat Tarihidir.
Makedonya Üsküp
MAKEDONYA MÜZESİ:
Giriş ücretsizdir. 1924 yılında kurulan müze, Eski çarşı bölgesinde Üsküp kalesinin yanındadır. Ülkenin en eski müzelerinden birisidir. Müze, 3 müze katılarak oluşturulmuştur. Birleşen bu üç müze: Arkeoloji, Tarih ve Etnografla müzeleridir.
Makedonya ÜsküpMakedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
MİLENYUM HAÇI VE TELEFERİK:
Üsküp şehrinde, 1066 metre yükseklikteki Vodno dağının tepesinde bulunan 66 metrelik bir haçtır. Ortodoks Hıristiyanlar, yüksek yerlere haç dikmeyi çok seviyorlar. Bu haç olayı, Mostar şehrin de de görülüyor. Buradaki haçın, Kosova bölgesinden dahi görülebildiği söyleniyor. Haç: bölgedeki Hıristiyan varlığının 2000’nci yılı kutlamaları için dikilmiştir.
Haç inşaatına 2002 yılında başlanmıştır. Makedon Ortodoks kilisesi, Makedon hükümeti ve Makedonyalıların bağışlarıyla yapılmıştır. Vodno dağının en yüksek noktasındadır. Orada daha önce küçük bir haç bulunuyormuş ve bu yüzden bu alan “Haçın yeri” olarak isimlendiriliyor. 2008 yılında içine asansör kuruldu. 2009 yılında haçın yakınlarında, bir restoran ve hediyelik eşya satış yeri kuruldu.
2011 yılında ise “Millenium Cross Teleferiği” açıldı. Teleferik 3.5 km uzunluğundadır. Geceleri, haç ışıklandırılıyor. Son bir not: uzaktan belki fark edemeyeceksiniz, ancak bu haçın hemen yanına, İslami temsilen bir minare yapımı sürüyor, yani eşitliğin ifadesi için haç ve minare yan yana olacakmış.