Tadılması gereken lezzetler ise, keçi peynirleri, etli zeytinler ve domates salataları.
MALTA YEMEKLERİ
Malta mutfağı, temelde Akdeniz öğesi taşıyor. Ayrıca: Malta yemeklerinde, iklimin büyük etkisi var. İlkbaharda: kabak, karnabahar, patates ve soğan gibi sebzelerin olgunlaşmasına yetecek kadar yağmur yağıyormuş. Yaz aylarında ise, sulama sistemi ile, değişik sebzeler yetiştiriliyor.
Malta yemekleri, geleneksel olarak, uzun sürede pişiriliyor. Bunun sebebi ise: odun kıt olduğundan, yemekleri yüksek ateşte pişirmenin tasarruflu olmayışı. Bu yavaş pişirme yöntemi nedeniyle, Malta’ya özgü yemeklerin birçoğu, restoran menülerine alınmamıştır.
Evet, gelelim yiyeceklere. Malta fırınlarında: her gün ekmek çıkarılır. Her kentte: birkaç küçük fırın bulunduğundan, her zaman taze ekmek bulmak mümkün.
Yerel çiftçi ve balıkçıların yerel yiyeceği: domates sosuna batırılmış, zeytinyağı ile yağlanmış ekmeğe, kapari, karabiber ve tuz serpilerek hazırlanıyor ve buna verilen isim: “hobz biz-zejt” (yağlı ekmek). Bu yiyecek, bugün, restoranlarda iştah açıcı olarak sunuluyor.
Bir başka iştah açıcı ise: hafif limonlu tadıyla, leziz aljotta (balık çorbası)
Deniz ürünlerinden: balık, deniz kabukluları, ahtapot ve kalamar bolca tüketilir. Bazı deniz ürünleri, pişirilmeden önce tartılabilir ve böylece fiyatı önceden öğrenebilirsiniz.
Gözde yemeklerden oluşan lampuki böreği: dülgerbalığı filetosunun, sebzelerle birlikte hamura sarılarak hazırlanır. Sıcak servis edilen: pastizzi: içinde ricotta peyniri veya bezelyeli bir karışımın milföy hamuruna sarılması ile yapılır.
Sicilya’dan gelen makarna: burada da, yaygındır. Ev kadınları, haftada birkaç kez makarna pişirirler. Bunların en beğenileni ise. Peynir ve kıyma doldurulmuş ravjul.
Değişik bir lezzet; salyangoz.
Güz yağmurları ile birlikte, adada salyangozlarda çıkar. Zeytinyağı ve sarımsak ile pişirilen salyangozlar, iştah açıcı olarak sunulur.
Malta’da, tavşan etinden yapılan yemekler meşhurdur. Mutlaka deneyin. Tavşan eti: Malta’da en çok tüketilen et çeşididir ve birkaç farklı şekilde pişirilir. Restoran menülerindeki tavşan yemekleri: kısık ateşte, şarap ve sarımsakla pişirilir.
Yağda kızartılmış hali de sevilir. En çok tercih edilen yöntem ise, güveçtedir. İlk olarak, yemeğin kendi suyu ile birlikte spagetti servis edilir, ardından ana yemek olarak bol şarapla beraber tavşan eti gelir.
Yine de, yemek konusunda sıkıntılarınız varsa ve mahalli yemekleri tercih etmeseniz, Malta da, fast-food tercih edebilirsiniz. Adım başı: Mc Donalts, Burger King, Pizza Hut bulmak mümkün. Pizza satan büfelerde çoğunlukta.
Tatlı olarak ne önerebilirim?
Bol yağda kızartılmış, hurmalı hamur olan imqaret veya acıbadem kurabiyesine benzeyen tal-lewz deneyebilirsiniz.
İçeceklere sıra geldiğinde ise: geleneksel İtalyan usulü sunulan kahve çeşitlerinden en yaygın olanı: espresso ve cappucino.
Yazın, buzlu kahve de tercih edilir. Malta’ya özgü: alkolsüz “kinnie” içkisi, turunçgillerden yapılır ve buruk bir tadı vardır.
Adada, uluslar arası alkolsüz içeceklerin çoğunu bulmak mümkündür.
Cisk, yörede üretilen biraların en hafif olanıdır. Cisk kadar serinletici, Hopleaf birasının biraz daha ağır ve belirgin bir tadı var.
Şarap denince, adada güzel şaraplar üretildiği biliniyor. En pahalı şarap markası, lider Meridana.
Malta’da akşam yemeğinden sonra, hazmettirici olarak, iki likör cinsi içiliyor. Bajtra. Mor renkli ve armut tadı var. Tamakari ise, berrak ve tatlı bir likördür.
SU
Malta’daki musluk suları içilebiliyor. Ancak, tadı biraz tuzlu gibi olduğundan sizin için çekici gelmeyebilir. Bu yüzden, şişe suyu kullanmanızı öneririm.
Malta Gozo adası; adasına ulaşmak için: Malta’nın en kuzey noktasından, 30 dakikalık bir feribot yolculuğu yapmak gerekiyor. Bu yolculuk sırasında: Comino’nun görkemli “Blue Lagon” unu göreceksiniz.
Malta adasının küçük bir kardeşidir. Daha doğrusu, Malta adasının üçte bir büyüklüğündedir. Ama, çok daha yeşildir. Hayat, balıkçılık ve çiftçilik çevresinde döner. Zamanın durduğu yer denebilir. Tam bir cennet adası.
Burada: yaşam, daha yavaş akar. Turizm: günlük yaşantıyı daha az etkiler. Çünkü: buraya çok az ziyaretçi geliyor. Büyük otellerin sayısı, 10’u geçmez. Toprakların çoğu: tarım arazisidir. Malta adasına oranla: daha tepelik ve daha yeşildir.
Buraya gelen ziyaretçiler için, ilginç olan: buradaki geleneksel yaşam tarzıdır. Bisikletle gezmek, uzun yürüyüşler yapmak için idealdir. Akdeniz bölgesinin, en iyi dalış alanlarından bir kısmı buradadır.
Gozoluların çoğu: II.Dünya savaşından sonra, adayı terk etmiştir.
MGRAR
Burası: Adadaki bir liman şehridir. Gozo adasının feribot limanını barındıran, küçük bir balıkçı kasabası. Şehirde: büyük bir feribot limanı var. Limanda: banka, birkaç büfe ve kafe bulunuyor. Ayrıca: mükemmel balık restoranları bulunuyor. Limandan kalkan otobüslerin tümü: Gozo adasının başkenti Victoria şehrine gider.
Otobüs ile, ilerlerken: limandan hemen sonra: “Ghanjnsielem” kasabasına geliyorsunuz. Kasabanın ana meydanında: Anglu Grech anıtı var. İnanışa göre: kutsal Bakire, çiftçiye görünerek, buraya bir kilise inşa edilmesini ister. Böylece yapımına başlanan kilise: 1820 yılında tamamlanır.
Kilisenin adı: Loreto Meryem Ana Kilisesi. Burada: ayrıca bir müze var. Gozo Heritage müzesi. Müzede: heykeller, özel olarak aydınlatılmıştır. Ayrıca: görsel ve işitsel araçlarla, ada tarihinde bir yolculuğa çıkmak mümkün.
VİCTORİA (RABAT)
Gozo adasının tam kalbindedir. Yani: başkent. Adanın: yönetim, çalışma ve sosyal yaşam merkezidir. Şehrin ismi: 1897 yılında, İngilizler tarafından, kraliçenin tahta çıkışının, 25. yılı şerefine verilmiştir. Ama: Gozolular, şehre daha çok eski adıyla, yani “Rabat” olarak söz ederler.
Şehirde: Triq Ir-Rehpubblika caddesi var. Birbaştan, diğerine şehri geçiyor. Burada: çeşitli kafeler ve gündüzleri kurulan bir pazarın bulunduğu bir meydan var. Misrah It-Tokk meydanı. Meydanın batısında: Banco Guiratale olarak bilinen, 1733 yılı yapımlı bir bina göreceksiniz. Az ileride: tarihi şehir merkezi, kapı önlerinde dantel işleyen kadınlar ve labirenti andıran dar sokaklar bulunuyor.
Civarda: el sanatları ve antika dükkanlarının yanı sıra, metal mutfak eşyaları ile koleksiyon malzemelerinin satıldığı bir semt var.
Surların çevresinde kurulan şehir meydanında: her gün Pazar kuruluyor ve burada birçok çeşitli hediyelik eşya satın alabilirsiniz. Alışveriş meraklılarına duyururum. Surların tepesinde ise, bütün Gozo adasını panaromik olarak izlemeniz mümkün.
Meydanın hemen yanında: Aziz George Bazilikasının bulunduğu: Misrah San Gorg var.
Bu bazilika:
1672-1678 yılları arasında yapılmış. 1693 yılındaki depremde: büyük zarar görmüştür. Bazilika: zengin bir biçimde dekore edilmiştir. Tavan resimleri: İtalyan ressam Battista Conti’nin eseri. Koruyucu azizin ahşap heykeli ise: 1841 yılında yapılmış. Heykel: azize adanmış olan, Temmuz ayının üçüncü Pazar günü, sokaklarda dolaştırılıyor.
HİSAR
Şehrin kurulduğu tepede: Hisar bulunuyor. Burası: 8.yüzyılda yapılmıştır. Burası: 1551 yılındaki Osmanlı akınlarında ve 1693 yılındaki depremde büyük hasar görmüştür. İdari binaların çoğu ve kilise, sonradan yeniden inşa edilmiştir. Yine de; Hisar’ın büyük bölümü, harabe durumda. Depremden hemen sonra inşa edilen ve çevredeki en büyük yapı olan “Meryem Ana Katedrali”; Lorenzo Gafa’nın eseri.
Katedralin inşası için gereken para sağlanamadığından: yapılması düşünülen kubbe, hiçbir zaman tamamlanamamış. Ancak: 1739 yılında: İtalyan Ressam Antonio Manuele: görsel yanılsama yaratan, güzel bir resim yapmış. Kilisenin orta bölümünden bakıldığında, son derece gerçekçi bir kubbe etkisi yaratıyor.
Binanın yan tarafındaki kapıdan: katedralin müzesine giriliyor. Bu müzedeki sergide: katedral hazinesinde bulunan altın ve gümüş nesnelerle, cüppeler, dua kitapları ve diğer eşyalar görülüyor. Meryem’in göğe yükseldiği kabul edilen gündü: (15 Ağustos), Hisar’ın kalabalık sokaklarında: Meryem Ana heykeli dolaştırılıyor.
Katedralin önündeki meydanda, iki önemli yönetim binası var. Solda, Valilik binasının bitişiğinde: 1687 yılında yapılmış, Adliye Sarayı var. Binanın açıldığı dönemde, tarikatın lideri olan, Büyük Üstat Wignacourt’un kalkanı; binanın hemen önünde yer alıyor. Bunu mutlaka görün.
Solunuzda bir kemer kalıyor.
Buradan; Gozo yerel yönetim konseyinin toplantı merkezi olan: Bando Malikanesine gidebilirsiniz. Bu yapı: bugün, Goto Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Müzede: Neolitik çağa tarihlenen kadın heykelcikleri ve ada tarihinin farklı dönemlerinde kullanılan eşyalar sergileniyor. Müzenin sağındaki taş merdivenlerden, kale burçlarına çıkabilirsiniz. Sol yanda ise, Hisarın orijinal ana giriş kapısı görülüyor.
Evet, Hisar sınırları içindeki pek çok ev, daha sonradan restore edilmiş. Bunların en güzeli, günümüzde, Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılan, Milite Bernardo Sokağındaki ev. Katedralin hemen sağında. Burada sergilenenler: orijinal tarım makinaları, dokuma tezgahları ve dantel işlemekte kullanılan gereçler.
Bu bölümde bir de “Doğa Tarihi Müzesi” var. Burada sergilenenler: kayaç örnekleri ve fosiller. Bir zamanlar, Hisarın tahıl ambarı olan, Silah Odasında ise, eski savaş araçları sergileniyor.
Gozo adasının kırsal yöreleri de görülmeye değer doğal güzellikleri sunuyor.
DWERJRA
Anayol: başkent Victoria şehrinden sonra, sahile doğru ilerliyor. Yol üzerinde son durak, 3 doğal güzelliği ile öne çıkan, Dwerjra.
AZURE WINDOW
Burada: asırlar önce, bir dizi jeolojik kayma oluşmuş ve bunun sonucunda: etkileyici bir manzara ortaya çıkmış. Taş kemerler var. Bunların: bir ayağı, derin, koyu-mavi deniz suları içinde. Buraya: Tieqa Zerqa (Azure Window) deniliyor. Burası son derece ilginç bir kaya oluşumudur.
Bu devasa kemerin tek ayağı, denizde. Kıyıdan bakılınca, Azure Wındow: gerçekten maviye açılan bir pencere gibi görülüyor. Hemen iç tarafında ise “Inner Sea” olarak adlandırılan, kayaların arasından gelen deniz sularıyla oluşmuş, bir tuzlu su göleti var. Bu gölet, aynı zamanda, balıkçı barınağı olarak kullanılıyor. Buradan, kayıkları kullanarak, kayaların arasındaki yarıktan denize ulaşmak mümkündür.
Bunun hemen yanında: Island Sea (İç deniz) olarak anılan ve kayalık yamaçtaki gizli bir yarıktan akıp gelen deniz sularının doldurduğu bir krater var. Burada: demir atmış sandallar, kayıkhaneler ve bir kafe var.
Burada: yüzmekten ziyade, sandallarla, dar tünelden geçip, mavi sulara açılmayı deneyin. Kıyı boyunca yükselen kayalıkları görün. Elbette, bu güzellikleri görmek için sandal gerek. Sandal kiralarken: sandalcı ile pazarlık etmeyi sakın unutmayın.
GENERAL KIYILARI
Diğer ismi: Fungus Rock. Koyun en solunda: kıyı şeridini korumak için, şövalyeler tarafından yaptırılan, 1561 tarihli, gözetleme kulesi var. Hemen kulenin altında: Dwejra Koyu var. Bu koydaki : Gebla tal-General (General kayaları) var. Bu kaya: şövalyeler zamanında, tepesinde yetişen, az rastlanır şifalı mantarlarla ünlenmiş. Burada, korsanlar, şifalı olduğuna inandıkları mantarları toplarlarmış. Buraya: izinsiz girebilecek yabancıları engellemek için, bir gözetleme kulesi yapılmış. Günümüzde: bu bölgede yetişen mantarların, herhangi bir şifai özelliklerinin olmadığı saptanmış.
TA’PİNU
Anayoldan, Victoria şehrine geri dönerken: solda, Ta’Pinu tapınağını göreceksiniz. Burası: yeni bir yapı. 16. yüzyılda yapılan bir şapelin yerine, 1931 yılında yapılmıştır. Ama: ilginç bir hikayesi var. 1883 yılında: yörede yaşayan bir kadın: Carmen Grima, eski şapele geldiğinde, içeride yalnız olmasına rağmen, dua etmesini isteyen bir ses duyar. Daha sonra: bir arkadaşının da, aynı sesi duyduğunu öğrenir.
Beraberce, arkadaşının hasta annesi için dua ederler. Sonunda: arkadaşının annesi iyileşir. Kilisede: başka insanlara da, iyileşme umudu ile dua edilmeye gelenler yüzünden, burası bir hac merkezine dönüşür. Ziyaretçi sayısının, giderek artması üzerine: 1920 yılında: daha büyük bir kilise yapılmasına karar verilir.
Orijinal şapel: bugün, ana atların arkasındadır. Dar koridordaki : koltuk değnekleri, ateller ve bebek elbiseleri, duaya gelenler tarafından bırakılmıştır.
MARSALFORN
Victoria şehrinin kuzeyinde, deniz kenarında, adanın en gelişmiş ve güzel bölgesidir. Dar bir koydadır. Burada: küçük oteller, bar ve diskolar var. Yaz aylarında, son derece hareketlidir.
XLENDİ
Victoria şehrinin güneyindeki tek sahil şehridir. Küçük bir kasabadır. Korunaklı bir limanı var, burada balıkçı tekneleri görülüyor. Buranın en büyük özelliği: restoranları. Bu restoranlarda, muhteşem yemekler yiyebilirsiniz. Bunun dışında, yörede: antik dolmenler, Tümülüsler ve el arabalarının antik tekerlek izlerini de görebilirsiniz.
Koyun manzarası gerçekten muhteşem. Bölgede herhangi bir tarihi doku yok. Daha ziyade, turizm amaçlı kullanılan küçük bir kasabadır.
GGANTİJA
Victoria şehrinin kuzeydoğusunda, bir tepe üzerine kurulmuştur. Buradan, güzel manzaralar görmek mümkün. Burası: Neolitik çağda, bölgenin tapınak alanı olarak seçilmiştir. Malta’da ortaya çıkarılmış, dört büyük tapınak kompleksinden, en eskisi olan “Ggantija”.
Sözcük: dev kadın anlamına geliyor. Tapınaktaki dev taşların, MÖ.3500 yıllarında, bu dev kadın tarafından yerlerine konulduğuna inanılıyor. Bölgede, 1820 yıllarında yapılan kazılarda: bugün müzelerde sergilenen, birçok çeşitli heykeller ve çömlekler bulunmuş. Tapınak yapısının: iç duvarı kireç taşından, dış duvarıysa daha sert bir taştan yapılmıştır. Her iki tapınak ta, 2 apsisten oluşuyor. İç apsiste: taş bir sunağı bulunan bir niş var. Tapınakların, ortak avlusu, toplu ibadet için tasarlanmıştır. Bu tapınağın, dev bir kadın tarafından yapıldığına inanılıyor.
RAMLA KOYU
Xaghra şehrinin ilerisinde bulunan kuzeydoğu sahili: Gozo’nun tek geniş kumsalı bulunan Ramla koyudur. Sahilin biraz ötesinde: küçük bir Roma yapısına ait kalıntılar, civardaki tepelerde ise, yürüyüş güzergahları bulunuyor.
Gozonun bu yüksek bölümünde: hızla büyüyen “Nadur” şehri var. Burada: insanlar, grotesk maskeler takıp eğleniyorlar. Yeni evlerin çoğu, dünyanın çeşitli yerlerinden gelip, buraya yerleşmek isteyen insanlar için inşa edilmiştir. Evlerin süslü balkonları ve sütunları, geleneksel Gozo evlerini andırıyor.