Kanyon, Makedonya ülkesinde, başkent Üsküp şehrinin 15 km güneybatısındadır. Üsküp şehir merkezinde, ana otobüs terminalinden otobüse binerek buraya ulaşabilirsiniz. Yolculuk 30 dakika sürüyor. Kanyona giriş ücretsizdir.
Arabaların duruş yerinden itibaren, kanyona yaklaşık 10 dakikalık yürüyüş gerekiyor. Bunları yazma sebebim: bazı turlarda burası ekstra olarak sunuluyor, siz kendi başınıza buraya gitmeye kalkarsanız, gidiş dönüş sadece 6 Euro bilet parası ödeyerek buraya gidebilirsiniz.
Üsküp şehrine yakın olması nedeniyle Makedonlar ve turistler tarafından yoğun olarak ziyaret ediliyor. Ben burayı ziyaret ettiğimde barajdan sonraki bölümde, muhteşem nehirde uluslar arası kano yarışları yapılıyordu.
Kanyon içinde bir göl bulunuyor.
Bu göl: Makedonya ülkesinin en eski yapay gölüdür. Gölün oluşmasını sağlayan baraj: Treska nehri üzerine 1938 yılında elektrik sağlamak için inşa edilmiştir. Treska nehri: Vardar nehrinin koludur. 132 km uzunluktadır. Buradan sonra Vardar nehrine varıncaya kadar 85 km daha yolculuk yapıyor.
Nehrin üzerindeki barajın ismi: St Andrea barajıdır. Gölün uzunluğu 6 km dir.
Kanyonda: 11 tane mağara vardır. Bunların uzunlukları: 20 ile 176 metre arasında değişir. Ayrıca 35 metre derinliğe ulaşan bir de su altı mağarası bulunuyor.
Kanyon: çok çeşitli bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapar. Özellikle burada çok sayıda kelebek göreceksiniz. Söylenenlere göre, burada 77 çeşit yerli kelebek türü bulunuyormuş.
Yine kanyonda, gözünüzü korkutmak gibi olmasın ancak, Avrupa’nın en zehirli türü olan bir yılan türü (Viper) bulunuyormuş. Ancak, yürüyüş parkurunda böyle bir tehlike yok, parkurda size sadece kelebekler eşlik ediyorlar.
Matka kanyonunda: 1939 yılında kurulmuş otel ve restoran bulunuyor. Otel: geniş ve iki katlı bir dağ evine benziyor ve 10 oda var. Geniş pencereli otel yerel geleneksel tarzda dekore edilmiştir.
Kanyonda, birkaç tane manastır da bulunuyor.
YÜRÜYÜŞ YOLU
Barajdan itibaren, sadece gölün ve üstündeki dağların muhteşem manzarasını sunan uçurumlara oyulmuş bir yoldan yürüyerek kanyonda yürüyüş yapabilirsiniz. Bu yürüyüş yolu: toplamda 10 km dir. Tüm yol boyu yürüyüş ve geri dönüş yaklaşık 5-6 saat sürer.
Turistik turlarda, burada yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş molası veriliyor, bence çok da ilerilere gitmek gerekmez diye düşünüyorum, özellikle çıkarken hafif bir rampa var, yani biraz yorucu oluyor.
ST ANDREW KİLİSESİ
Gölün kıyısındadır.
Kilise: 1388-1389 yılları arasında inşa edilmiştir. Günümüzde de ülkede, haç şekli olan tek kilisedir. Girişin üstünde, kiliseyi koruyan dört şövalye tasvir eden bir fresk görülür.
Kilisenin kurucusu, Sırp Kral Volkashin’in oğlu Kral Marko’dur (Prilep Krale Marko). Bu muhteşem mimariyi yaratan, en iyi fresk ressamları ve işçileri, bu zor şartlarda buraya kadar getiren gerçekten muhteşem bir güç olsa gerek. Kral Marco, günümüzdeki kilisede çalışması için şehrin ve dönemin en iyi ressamı olan Prilep’i buraya gönderir.
Treska nehri kanyonunda yer alan bu kilisenin, konumu nedeniyle bir zamanlar ne kadar zor şartlarda inşa edildiğini anlamak zor değildir. Çünkü kiliseye giden yol: sarp dağlarla çevrili ve nehir boyunca birçok keskin viraj barındırır.
Her ne kadar kilisenin Kral Marco tarafından kurulduğu söylense de, günümüzde kilisenin batı kesiminde, kilisenin Kral Volkashin ve Kraliçe Elena’nın oğlu Andreas tarafından kurulduğu yazılıdır. Ayrıca, yine bu yazıda, şifreli bir işaret görülür.
Kanyondaki yürüyüş yollarından birisi üzerindedir.
1938 yılında barajın inşasıyla kiliseye de asfalt yol yapılmıştır. Baraj, kiliseyle aynı ismi paylaşır.
Son bir not: kiliseyle ilgili anlatılan bir efsaneden söz etmek istiyorum: Savaştan sonra, 1389 yılında, Prens Andreash (kralın kardeşi) ve Kral Marco: Treska nehri kıyısındaki evlerine gidiyorlardı. Yorgun oldukları için, günümüzde, kilisenin bulunduğu yerdeki hana geldiler. Prens Andreash, hana girdi, kral Marco ise atlarla birlikte dışarıda kaldı.
Han’da: kralın kardeşi Prens Andreash öldürüldü. (efsanede, söylenenlere göre, kralın kardeşini öldürenlerin Türkler olduğu söylenir.) Bunu gören kral Marco, içerideki herkesi öldürdü. Kral, kardeşini öldüğü yere gömdü. Andreash (Andew)’ı hatırlamak ve onurlandırmak için, mezarın yakınlarına bir kilise yapılmasını emretti ve böylece, bu kilise ortaya çıktı.
Kilisenin yanında bir restoran ve küçük bir otel var.
ST NİCOLA KİLİSESİ
Gölün diğer tarafında, ormanlık bir tepeye tırmanılarak görülür. Küçük bir platoda, yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. Manastırın tüm ihtişamı, güzelliği görülmeye değerdir. Kilisenin ikonları 1645 yılında ve batı tarafı ise 1630 yılında süslenmiştir. Manastır 18’nci yüzyılda terk edilmiştir. 1897 yılında kilise yeniden canlandırıldı.
Ancak yaklaşık 30 dakika tırmanış gerekiyor. Yokuş yukarı tırmanmak gerçekten zor oluyor. Dağın tepesindeki manastıra ulaşınca hava birden değişir ve daha serin olur. Daha sonra tepeden aşağıya inip, gölde tekne gezintisi yapabilirsiniz.
VRELO MAĞARASI
Mağara tüm yıl boyunca ziyarete açıktır.
Mağaraya kısa bir tekne yolculuğu ile ulaşılıyor. Baraja yaklaşık 1.5 km uzaklıktadır.
Dünyanın en güzel olarak kabul edilen 77 doğal alanından birisidir. Mağarada çok sayıda yarasa bulunuyor. Mağara, Balkanların en derin ve Avrupa’nın ikinci en derin mağarasıdır. İnsan tarafından keşfedilmiş en derin 14’ncü mağaradır.
Uluslar arası bir dalış ekibi, mağarada 192 metre derinliğe ulaşmıştır. Çamurlu su ve kötü koşullar nedeniyle daha derine inememişlerdir. Bu yüzden, bazı uzmanlar, buranın dünyanın en derin mağarası olduğunu öne sürerler.
Mağara: New Wonders Projesinde listelenmiştir. Mağara gayet iyi düzenlenmiş, spot ışıklarıyla aydınlatılmıştır. İşaretlenmiş yollar kullanılarak mağara gezilebilir. Mağaranın ilk girişinde, bazen konser etkinlikleri düzenlenen “konser salonu” adında, bir yer var.
Konser salonunun sol yanında yazılı taşlar bulunuyor. Bu taşların üstünde bir işaret sistemi görülüyor ve bilim adamları, bu işaretlerin anlamlarını hala araştırıyorlar.
Mağaranın girişinde: sarkıt ve dikitler bulunan ve Suva denen bir zemin kısmı bulunuyor.
Mağaranın ortası “koni” olarak adlandırılan devasa bir sarkıtla süslenmiştir. Bu yüzden, Vrelo mağarasının bu bölümü “Koni Salonu” olarak tanımlanıyor.
Mağaranın sonunda iki göl var. Bunlardan küçük göl: 8 m uzunluğunda ve 15 metre derinliktedir. Kaya arkasına gizlenmiş büyük göl ise, 35 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve 18 metre derinliktedir.
Büyük göl: “Rus plajı” olarak tanınıyor. Çünkü: Makedon havacılık kurumunda çalışan ve gölde ilk yıkananlar arasında bulunan Rus pilotları nedeniyle buraya böyle bir isim verilmiştir.
Şehrin diğer isimleri: Bitola, Monastiri. Osmanlı döneminde, şehrin çevresinde “manastır” kalıntıları bulunduğu için, şehre “Manastır” ismi verilmiştir. Ülkenin 2’nci büyük şehridir.
ULAŞIM
Şehir: Balkanlar ve Orta Avrupa arasındaki bir geçiş noktasındadır ve bu konumu nedeniyle önem kazanmaktadır. Şehir: Başkent Üsküp şehrine 75 km. ve ülkenin turistik Ohri şehirlerine: 180 km. uzaklıktadır. Yunanistan sınırından ise, 15 km. uzaklıktadır.
TARİH
1382 yılında, Sultan I. Murat döneminde, Kara Timurtaş Bey tarafından fetih edilerek Türk topraklarına katılmıştır.
Manastır şehri: 1912 yılına kadar, Osmanlının 3’ncü Ordusunun üslendiği bir yer. Aynı zamanda, tüm Rumeli, bu şehirden yönetiliyormuş. Şehirde: o dönemde, 30-35 civarında yabancı elçilik bulunuyormuş.
Ama, aynı yıl, Balkan savaşı ve sonunda, şehir Osmanlının elinden çıkıyor. Aynı dönemde, şehirde: 900 dükkan, 70 mescit ve cami bulunduğu, 3000’e yakın konutta yaşayan binlerce insan olduğu resmi kayıtlarda yazılıdır. Osmanlı İmparatorluğunun beş asırlık hakimiyetinden geriye kalan en büyük miras: Osmanlı İslam mimarisi eserleridir.
Atatürk’ün okuduğu, Manastır Askeri İdadisi de; aynı dönemde açıldı ve 1895 yılında, Atatürk, burada eğitim gördü.
GENEL
Denizden yüksekliği: çok fazla ve şehrin çevresi tamamen dağlarla çevrilidir. Zaten, şehir de, Baba dağı eteklerinde denizden 570 metre yüksekte kurulmuştur. Şehrin kıyısından, Dragor nehri geçiyor. Şehrin güneyinde ise, ülkenin tarım deposu, Pelegonia vadisi var.
Makedonya ülkesinin, güneybatısındaki, ikinci büyük şehri olarak öne çıkıyor. Yunanistan sınırına, yalnızca 15 km. uzaklıktadır. Ülkenin: ticari yönden en hareketli şehridir. Yani, ülkedeki şirketlerin büyük kısmı, buradadır. Özellikle: gıda üretimi ileri düzeydedir.
Atatürk’ün okuduğu: Askeri İdari yani Askeri Lise, bu şehirdedir. Ayrıca: Osmanlı dönemindeki tüm devrimci hareketlerin çıkış noktası ve liderliği, buradan yürütülmüştür. 33 yıl süresince Osmanlı devletini yöneten, Sultan II. Abdülhamit’e karşı yönetilen muhalefet hareketleri, burada şekillendirilmiştir. 1908 yılındaki II. Meşrutiyet hareketinin temelleri burada atılmıştır.
Ayrıca: Osmanlı döneminde, kameraman olarak çalışan “Aromanian Manakis” kardeşler, Manastırlıdır. Bunun sonucunda: 1903 yılında, Sultan V. Mehmet Reşat, burayı ziyaret ettiğinde, yine aynı kişiler tarafından, kısa bir sinema filmi çekilmiştir.
Son bir not: birçok ülkenin büyükelçilikleri bu şehirde bulunuyor. Bizim elçiliğimiz de buradadır.
PARA BİRİMİ
Şehirde, Makedonya Dinarı (den) kullanılmaktadır.
RESMİ TATİL GÜNLERİ
1 Ocak: Yeni yıl 7 Ocak: Noel 5 Nisan: Paskalya 1 Mayıs: İşçi Bayramı 2 Ağustos: Cumhuriyet Bayramı 8 Eylül: Bağımsızlık günü. 11 Ekim: Ulusal Devrim yıldönümü 23 Ekim: Makedon devrimci mücadele günü. 8 Aralık: St. Kliment günü.
MANAKİ KARDEŞLER
Şehrin en dikkat çeken bir özelliği; Sinematografi dünyasından gelir. 20’nci yüzyıl başlarında, Balkanlar’da film yapımının öncüleri olan Manaki Kardeşler Milton ve Yanaki burada yaşamıştır.
Kendileri: 1903 yılında şehirde bir fotoğraf stüdyosu açarlar. 1905 yılında ilk film kamerasını Osmanlı imparatorluğuna getirirler. İlk filmleri olan kısa bir Etnografik belgesel çekilir ve daha sonra film Yeni Manaki Sinemasında gösterilmeye başlanır. Sinema, 1939 yılında bir yangın sonucu yanarak yok olur, yakın zaman önce ise restore edilmeye başlanmıştır.
ULUSLARARASI GÖRÜNTÜ YÖNETMENLERİ FESTİVALİ
Şehirde, her yıl Eylül ayında bir festival düzenlenir ve festivalde, bağımsız yabancı filmler gösterilir. Böylece Manaki Kardeşler onurlandırılır. Festival ilk olarak 1979 yılında düzenlenir. Görüntü yönetmenleri: altın, gümüş ve bronz ödüller için yarışırlar.
GEZİLECEK YERLER
MARSAL TİTO-SHİROK SOKAK
Magnolia meydanı ile şehir parkı arasında uzanan bir yaya caddesidir. Kelimenin anlamı “Geniş Sokak” tır. Uzunluğu yaklaşık 700-800 metredir. Sokağın bir ucu: Manastır Askeri İdadisine, diğer ucu ise İshak Efendi camisine çıkar.
Şehirde, ilk konsolosluk, 1851 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından burada yani Şirok Sokakta kurulmuştur. Ardından burada birçok konsolosluk kurulmuş ve Manastır, bir konsolosluklar şehri olarak anılmıştır.
Yine, şehirde ilk ışıklandırma, 1924 yılında burada olmuştur.
Şehirde bağımsızlığın ardından, ilk olarak Fransız ve Türkiye konsoloslukları açılmıştır. Günümüzde bir zamanlar şehirdeki en güzel evler olan 12 konsolosluk evi, Shirok sokak tepesinde, yarım daire şeklinde dururlar.
Bunların hepsi romantik Avrupa mimarisinin en güzel örnekleridir. Özellikle en belirgin olanı Rus konsolosluk binasıdır. Küçük balkonları ve kemerli pencereleri olan dar bir yapıdır.
Evet, günümüzde şehrin en büyük sokağı, trafiğe kapalıdır.
Sağlı-sollu kafeler, mağazalar, market, büfe, bar, elçilikler, cumbalı evler, döviz büroları, bankalar ve küçük oteller vardır.
Sokağın sonunda ise, Atatürk’ün okulu bulunmaktadır.
Özellikle akşam saatlerinde aşırı kalabalık olur. Makedonya’nın en güzel kızlarının, en güzel kıyafetleriyle sokakta bir aşağı, bir yukarı yürüyüş yaptıkları söylenmektedir.
TİTO HEYKELİ
Yugoslavya devletini kuran ve uzun süre yöneten Titonun heykeli, kurduğu ülke toprakları içinde, yalnızca burada görülüyor. Kendisi, çok yakın zamanda ölmesine rağmen, insanlar hemen unutmuşlar.
Hatta, Yugoslavya ülkesi, bugün birçok farklı ülkeden oluşmasına rağmen, birçok yerden bırakın heykelini, ismini dahi göremeyeceksiniz.
Titonun heykeli, burada görülüyor. Hemen Askeri İdadinin biraz ilerisindeki meydandadır. Hatta: heykelin bulunduğu caddenin ismi “Tito caddesi” olarak düzenlenmesine rağmen, Manastır insanı, bu ismi kabul etmiyor ve burayı “Şirok” caddesi deniliyor.
PHİLİP II OF MACEDONİA STATUE
Shirok sokağın en sonunda Manoyla Meydanındadır. Manolya meydanı şehrin gururu ve neşesidir. Meydanda: atının tepesinde Makedonyalı II Philip’in bir heykeli bulunmaktadır.
MANASTIR BİTOLA MÜZESİ
Shirok caddesinin sonunda, şehir parkının kenarında, yumuşak sarı renkli bir binada bulunmaktadır. Giriş ücretlidir, giriş ücreti 120 dinardır.
Yapı, 1983 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü onurlandırmak için Müzeye dönüştürülmüştür.
Müze: Eski Kışla binası içindedir. Bina, 1848 yılında “İdadiye Okul Binası” olarak inşa edilmiştir. 1900 yılında ise Osmanlı Askeri Akademisine dönüştürülmüştür. Bina, dikdörtgen şeklindedir, pek fazal büyük değildir, iki katlı ve ortasında avlu bulunur.
Müze binasına girildiğinde, kapının üzerinde Arapça metinle yazılmış, renkli bir levha vardır. Bahçede: gül bahçeleri ve bir tank olmak üzere bazı askeri objeler bulunur.
Müze 2 bölümden oluşur.
1’nci Bölüm:
Müzede bulunan kalıcı sergide zengin arkeolojik ve etnografik objeler sergileniyor. Müzede, standart bir cam dolapta, çoğu MS 1’nci yüzyıldan 6’nci yüzyıla kadar olan tarihi sürece ait ve Heraclea kazılarında bulunan objeler sergileniyor. Bu bölümde, 20’nci yüzyıl başından kalma Bitola Şehir Evi görülmeye değerdir.
2’ci Bölüm:
Yukarıda da söz ettiğim gibi, Atatürk buradaki Askeri Liseden mezundur. Kendisi, 1899 yılında buradan mezun olmuştur. Günümüzde “Atatürk’ü Anma Odasında” birçok resim, belge ve fotoğraf sergileniyor. Bunlar arasında, Manastırlı bir kızdan gelen hasret dolu aşk mektubu ilgi çekmektedir. Ayrıca: kitaplar, makaleler ve bir piyano bulunuyor.
Hatta: bu bölümde, Atatürk’ün hayatını anlatan, Türkçe, cd izleme şansınız bile oluyor. Bu gösteriyi izlerken, sahip olduğumuz değerlerin iyice farkına varmak mümkün. Bu arada, bina girişinde asılı bir tabela gurumuzu okşuyor “Çağdaş Türkiye’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 1898 yılında, Askeri İdadiyi bu binada bitirdi”
Müzenin bir başka bölümünde: Bitola şehri Yahudi tarihine ait objeler sergileniyor. Holokost döneminde, topluluk Naziler tarafından tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu bölümde, bunların çoğunun isimleri listelenmektedir.
CHURCUH OF ST DEMETRİOS-AZİZ DEMETRİOS KİLİSESİ
Giriş ücretlidir, giriş ücreti 50 dinardır. Ayrıca, giriş için kıyafet zorunluluğu vardır, şort ve kolsuz giysilerle girilmez.
Evet: Şehirde, ilginç bir kilise var. Niye ilginç, çünkü 1830 yılında bu kiliseyi yaptıran, bir Osmanlı paşası. Reşit isimli bir Osmanlı Paşası, bir gece rüyasında “Aya Dimitri” kilisesi başrahibini görür. Rahip ona der ki “benim adıma bir kilise yaptırırsan, görevinde başarıya ulaşacaksın”
Bunun üzerine: Reşit Paşa, bir kilise yaptırmak ister ama o dönemde malum kilise yaptırmak yasaktır. Paşa: herhangi bir izin almadan kilisenin inşaatına başlatır. Yapının dışı, normal bir bina iken, içi tamamen bir kilise görünümündedir. Ancak, ender güzellikte eserlerle süslenmiş ve bolca dekora edilmiştir.
Avizeler, oyma bir piskopos tahtı, oyulmuş ikonalar görülüyor. Öte yandan: Osmanlı döneminde kilise yapılarının büyük olması istenmediğinden, yapının büyük bölümü toprak içine inşa edilmiştir. Çanların bulunduğu bölüm, daha sonra 1936 yılında eklenmiştir.
Günümüzde, bu yapı da ziyaret edilebiliyor. Ancak, açık olduğu anı yakalamanız önemli. Bir de, bu şehirde gezerken, Yunanlı olmadığınızı şehirlilere anımsatmanız gerekiyor, çünkü: Yunanlı ve Bulgarlarla araları çok kötüdür. Kiliseye girerseniz, soldaki yan geçitte kapıyı çevreleyen harika bir tablo bulunmaktadır.
THE BİTOLA CLOCK TOWER-SAAT KULESİ
Şehirde, Osmanlı döneminden günümüze ulaşan başlıca eserlerden biridir. Şehrin tam merkezindedir. Şehrin sembolü ve aynı zamanda buluşma yeridir. Saat kulesinin bulunduğu park alanında, Noel öncesinde şehir halkı toplanır ve çimenler boyunca mumlar yakılır.
Net olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Muhtemelen 16’ncı yüzyılda yapılmıştır. Çünkü: 16’ncı yüzyıl yazılı kaynaklarında, saat kulesinden söz edilmektedir. Kulenin yanında bulunan Yeni Cami ile birlikte yapıldığı tahmin edilmektedir.
Kulenin duvarlarının yapımında, yörenin çevre köylerinden getirilen 60.000 yumurta akının duvarları güçlendirmek için harç malzemesi olarak kullanıldığı söylenmektedir. Kulede bulunan orijinal saat, II Dünya savaşı sırasında Naziler tarafından değiştirilmiştir.
Kule: dikdörtgen bir kaide üzerinde yükselir. 3 katlıdır ve girişi kuzeydendir. Yüksekliği: 33 metredir. Üst kısmında, demir çitli, dikdörtgen bir teras bulunuyor. Her yanda ise: saatleri aydınlatmak için lambalar bulunuyor.
Kulenin kuzey tarafında: saat kulesi içine giriş kısmında, büyük mermer bloklar bulunuyor. Yaklaşık 100 basamak merdiven ile, 30 metre yüksekliğindeki kuleye çıkılabiliyor. 32 metre yükseklikte ise, saatler var.
Kulenin terası: tepeye yakın bir yerdedir. Demir çitle çevrilidir. Çitin iki yanında ise, saati aydınlatan lambalar bulunur. Terasa çıkabilmek için, kulenin içinde spiral taş basamaklı merdiveni tırmanmak gerekir. Terastan, şehrin panoramik manzarası izlenir.
Günümüzdeki saatlerin aksamları: 1927 yılında, Alman Şirketi “Konfage” tarafından yerleştirilmiştir. Saat ve saat mekanizmasına, saat başlarında çanlar çalacak şekilde, yeni bir düzen kurulmuştur. Bu çanlar: 15 tanedir.
1830 yılına gelindiğinde, saat kulesinin bulunduğu yapı “St. Dimitrija Kilisesi” olarak kullanılmaya başlanır.
1962 yılında ise, saat mekanizmaları yenilenir. Ama, özellikle 1970 yılında yapılan yenileme sırasında, çok değişik bir özellik önem kazanır. Çünkü: saat kulesi, bir tür mekanizma üzerine inşa edilir. Bu düzenin bulunduğu, dünyada 180 kuleden biri olarak, her 6 saatte bir ( saat: 06 ve 18’de) , müzik bestelerinden biri çalmaya başlar.
HAYDAR KADI MOSQUE-AJDAR-KADI CAMİİ
1560 yılında: yörenin Türk yargıcı yani kadısı tarafından yaptırılmıştır. Şehrin, en öne çıkan İslam mimari eserlerindendir. Yapının projesinin, 1562 yılında bizzat Mimar Sinan tarafından çizildiği söyleniyor. Ancak, yapı takip eden tarihi süreçte terk edilmiş ve kendi kaderine terk edilmesi nedeniyle, büyük hasar görmüştür. Son yıllarda restore edilen cami, orijinal görünümüne kavuşmuştur. Günümüzde namaz vakitlerinde açıktır.
JENİ CAMİİ-YENİ CAMİİ
Şehrin merkezindedir. Yapılan arkeolojik kazılarda: caminin, eski bir kilise yapısı üstüne kurulduğu anlaşılmıştır. 1558-1559 yılları arasında yapıldığı biliniyor. Görünüş olarak, şehrin ve bölgenin en etkileyici binalarından birisidir. Minaresinin yüksekliği: 40 metredir. Yani saat kulesinden bile yüksektir.
Tek kubbelidir. Özellikle: masif ahşap kapıları en önemli ve görülmesi gereken yerleridir. Günümüzde: yapı, cami olarak kullanılmayıp, odalarında sergiler düzenlenmektedir.
İSHAK ÇELEBİ CAMİİ
İshak Çelebi tarafından 1506 yılında yatırılmıştır. Şehrin en iyi korunmuş eski camilerindendir. Caminin minaresi, 50 metre yüksekliktedir ve çevresindeki saat kulesi ve Bedesten yapısı arasından gökyüzüne sıyrılarak bölgeye hakim konumdadır. En büyük özelliği: her bölümüne yansıyan renk ve şekil oyunlarıdır.
Bunlar caminin renkli camlarıyla sağlanır. Günümüzde, yapının geniş bahçesinde çeşitli mezarlar, lahitler ve mezar taşları görülmekte ve ilgi çekmektedir. Caminin disk şeklinde altı kaplama levhası, Sultan V Reşat tarafından hediye edilmiştir.
STARA CARSIJA-MANASTIR BEDESTENİ-ESKİ ÇARŞI
Osmanlı döneminden kalma yapı, şehrin en etkileyici yapılarından birisidir. 15’nci yüzyılda Kara Davut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra soyulup yakılmasına rağmen, sağlam kalarak günümüze ulaşmıştır. Çünkü 15-19’ncu yüzyıllar arasında yeniden inşa edilmiştir. Çok sayıda kubbesi vardır. İçi sokakları ağaç dallarına benzer.
Bedestende: 86 dükkan bulunmaktadır. Yapıya: 4 büyük demir kapıdan girilmektedir. Buradaki dükkanlarda, günümüzde: tekstil ve gıda ürünleri satılmaktadır. Ancak çarşının en büyük özelliği, büyük bir kumaş ticaretinin olmasıdır. Bir zamanlar, buradaki küçük odaların bazılarında, Rumeli Vilayetlerinden gelen hazineler saklanıyormuş.
Günümüzde burayı ziyaret ettiğinizde, özellikle küçük dükkanlarda böreklerden tatmanızı öneririm. Ayrıca: yöreye ait hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. En meşhur hediyelik eşyalar: el dokuması yün battaniyeler ve kilimlerdir.
DEBOJ-TÜRK HAMAMI
Ne zaman yapıldığı net olarak bilinmemektedir. Ancak, zaman içinde kaderine terk e dilen bina, büyük hasar görmüştür. Yakın zamanda yapılan restorasyon ile, cephesi, orijinal görünümüne kavuşmuştur. Yapı: iki kubbelidir.
HERACLEA LYNCESTİS-ARKEOLOJİK SİT ALANI
Şehirden biraz uzaklaşmak ve arkeolojik sit alanı gezmek isterseniz, buraya gitmelisiniz. Şehir merkezinin 2 km güneyindedir. Balkanlar bölgesinde bulunan en iyi arkeolojik alanları arasındadır. Giriş ücretlidir, ücret 120 dinardır.
Şehir: MÖ.4’ncü yüzyılda, Büyük İskender’in babası Makedonyalı Philip II tarafından kurulmuştur. Kurulduğu dönemde, önemli ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle, şehir kısa zamanda önem kazanmıştır.
Takip eden dönemde ise, Helen mimarisini takiben Roma mimarisi görülüyor. Ortaçağ başlarına kadar şehirde yerleşim görülür. Erken Hıristiyanlık döneminde ise Piskoposluk merkezi olur.
Antik şehirde, günümüzde Roma hamamı, tiyatro, kent çeşmesi, piskoposluk rezidansı ve çok sayıda heykel ve başkaca antik döneme ait kalıntılar görülebilir. Duvarlar, sütunlar ve inanılmaz derecede iyi korunmuş zemin mozaikleri oldukça güzeldir. Bu mozaikler, renk çeşitliliği açısından Pompei’de bulunanlardan sonra ikinci sıradadır.
Sanatçılar görüntülerini hayata geçirmek için en az 27 ton taş kullanmışlardır. Mozaiklerin çoğu döşendikleri gün kadar canlı ve güzeldir.
Roma tiyatrosu 3000 seyirci kapasitelidir. Tiyatroda, ziyaretçilere Cavea’nın son sıralarına kadar çıkma izni verilmektedir. Buradan çevrenin oldukça güzel bir manzarasını izleyebilirsiniz.
PELİSTERSKİ OCİ-PELİSTER MİLLİ PARKI
Araba ile, şehre sadece 10 dakika uzaklıktadır.
Burada el değmemiş buzul gölleri bulunmaktadır. 125 kilometre karelik büyüklüktedir.
Park alanında nadir bulunan Molika çamı ve Pelagonia alabalığı bulunur. Molika ağacı: 40 metreye kadar büyüyebilir ve 200 yıldan fazla yaşar.
Makedonya Manastır
Ayrıca: kurtlar, ayılar ve geyikler de vardır.
Makedonya Manastır
Park alanında, eski bir profesyonel futbolcu olan Pece Cvetkovski’ye ait kırsal konukevi olan “Villa Dihovu” vardır. Lonely Planet tarafından “Avrupa’nın Gizli Yerlerinden” biri olarak seçilen Villa Dihovu: 1920’lerin geleneksel Makedon konukevi stilindedir.
Buranın en büyük özelliği: misafirlerin yemek ve uyumak için ödedikleri kadarını seçmeleridir. Burada fiyatı sabit olan tek şey “alkol” dür.
Park alanında: yürüyüş, dağ bisikleti ve diğer aktiviteler yapılabilir. Mevsimine göre yüzme ve kayak da mümkündür.
Makedonya Debre; Kuzey Makedonya ülkesinde, Arnavutluk sınırında Debar gölünün kıyısındadır.
Üsküp şehri 131 km uzaklıktadır. Ohri şehrinin 66 km kuzeybatısındadır.
Şehir, 14’ncü yüzyılda, Osmanlı imparatorluğu tarafından fetih edilmiştir. 1912 yılına kadar da Osmanlı yönetiminde kalmıştır.
1950-1960 yılları arasında birçok Türk aile bölgeyi terk etmek zorunda kalırlar.
Buranın en büyük özelliği: en iyi zanaatkarlar, ahşap oyma ustaları ve inşaatçıların buradan çıkmasıdır. Debarlı sanatçılar: ahşap oymalar yaratma, güzel ikonalar boyama ve benzersiz mimari becerileriyle tanınıyorlardı. Çünkü bölgede ağaç oymacılığı okulu vardı. Eserleri, Balkanlarda birçok kilise ve kültürel yapılarda görülebilir. Debarlı ustalar hakkında ilginç bir söylenti şöyledir “Konstantinopolis çökerse, Debar onu yeniden inşa edecek”
PİZZA KÜLTÜRÜ
Debar şehri, pizza tüketimiyle bilinir. Debar’da birçok pizza dükkanı vardır ve kasabadan göç edenler Amerika’da birçok pizza restoranı açmışlardır. Siz de burayı ziyaret ederseniz, mutlaka pizza tatmalısınız.
Makedonya Debre
GEZİLECEK YERLER
Makedonya Debre Skanderbeg
SKANDERBEG HEYKELİ
Şehirde Büyük İskender heykeli yoktur. Burada merkez meydanda: 15’nci yüzyılın Arnavut kahramanı Skanderbeg heykeli bulunmaktadır.
1443-1479 yılları arasında Osmanlı-Arnavut savaşları sırasında, Debre bölgesi, Osmanlılar ile Skanderbeg liderliğindeki Lezhe askeri güçleri arasında sınır çizgisiydi ve sürekli çatışma alanı haline gelmişti.
Makedonya Debre İnkjar Camii
İNKJAR CAMİİ-HÜNKAR CAMİİ:
Şehir merkezindedir. Debre şehrinde Osmanlı döneminde inşa edilen 13 camiden, günümüze ulaşan tek camidir.
Debar şehrindeki en eski camidir. 1467 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılmıştır.
Cami: büyük bir hazire içindedir. Hazirenin içerisinde bir de türbe vardır. Günümüzde cami olarak işlevini sürdüren yapı, Makedonya Anıtlar Kurulu tarafından eski eser olarak tescil edilmiştir.
Caminin giriş kapısı üzerinde, beş satır bozuk sülüs hatlı inşa kitabesi vardır. İnşa kitabesinin tarihi, 1467 yılıdır. Tamir kitabesi ise, 1941 tarihlidir.
Geniş bir avlu içindedir. Tek minaresi bulunur. Minarenin yüksekliği 30 metredir. Tek şerefelidir. Külah bölümü saç kaplamalıdır.
Avluda: ilginç bir sekizgen türbe görülür. Türbe: Sadık Paşa’ya aittir. İçinde iki tane mezar bulunur. Türbenin adı, yapının içerisindeki en eski tarihli Sadık Paşa kabrine göre verilmiştir. Sadık Paşa’nın mezar taşındaki tarih, 1795-1796 yıllarında inşa edildiğini gösterir. Türbenin en önemli özelliği: Baldeken tarzında olmasıdır. Türbe, sekizgen planlı olup, sekiz ayağa oturmaktadır.
Makedonya Debre Monastere Saint Jean Bigorski
MONASTERE SAİNT JEAN BİGORSKİ
Debar yakınlarında, Radika nehri kıyısında, deniz seviyesinden 2163 metre yüksekte Bistra dağı eteklerinde dağ ormanındadır.
Efsaneye göre: 1020 yılında Jean adında bir keşiş, Radika’da yüzen Saint Jean-Baptiste’nin bir ikonunu görür ve manastırı burada inşa etmeye karar verir. Ancak: 16’ncı yüzyılda manastır tahrip olur ve ikona kaybolur. 1743 yılında kısmen yeniden inşa edilir. 1850 yılında ise, kaybolan ikona, mucizevi bir şekilde, mevcut Saint-Jean Baptiste kilisesinin yerinde yeniden ortaya çıkar. 1885 yılından bu yana: kutsal imge tamamen gümüş bir koruma ile kaplanmış, yontulmuş ve oyulmuş, geriye sadece azizin ve İsa’nın yüzleri kalmıştır.
Makedonya Debre
Evet, günümüzde görülen manastır, 1020 yılından kalma eski bir kilise kalıntıları üzerine kireç taşından yeniden inşa edilmiştir.
Merkezde: topluluğun ana kilisesi olan Saint Jean Baptist kilisesi vardır ve çevresinde yüksek binalar toplanmıştır. Giriş yüksek bir kule ve büyük bir kapı ile korunmaktadır.
Makedonya Debre
Burası: ülkenin en ünlü Ortodoks ibadethanelerinden birisidir.
Ziyarete açıktır. Ancak kıyafet zorunluluğu vardır, açık kıyafetlerle girilmez.
Makedonya Debre Aziz Gjorgi Manastırı
AZİZ GJORGİ MANASTIRI
Debar yakınlarında, 3 km uzaklıktaki Rajcica köyündedir.
Manastır yapıları 1835 yılında inşa edilmiştir. Günümüzde bir kadın manastırı olarak kullanılmaktadır. Manastırda: İsa’nın haçından bir parça ve Aziz George kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalıntılar: Aziz George’nin el kalıntılarıdır. Bir el şeklinde altın kaplama gümüşe gömülüdür.
Makedonya Debre
Manastır pansiyonlarında: 100 kadar misafir yatağı vardır. Burada kalanlar: manevi huzuru ve rahibelerin hayatını görebilirler. Ayrıca: birkaç atölyede ayin sırasında piskoposlar tarafından giyilen süs şapkaları mitralar üretilmektedir. Ayrıca: ikonlar, tespihler ve başkaca kilise objeleri yapılır.
Makedonya Debre mitralar
Özellikle mitralar yüksek kalitededir ve piskoposlar tarafından yoğun tercih edilir. Her kreasyon piskoposun giyeceği nakış stiline ve giysisinin rengine uygundur.
Makedonya Debre Gölü
DEBAR GÖLÜ
Makedonya-Arnavutluk sınırında, Crn Drim nehri üzerinde inşa edilen baraj gölüdür. 1969 yılında tamamlanmıştır.
Gölün çevresinde birçok tesis bulunmaktadır. Göl spor ve eğlence ile turizm amaçlı kullanılmaktadır.
Makedonya Debre Kosovrasti Kaplıcaları
KOSOVRASTİ-DEBAR KAPLICALARI
Radika yakınlarında Krcin dağı eteklerindedir. Deniz seviyesinden 650 metre yükseklikte, çok elverişli bir konumdadır. Konaklama tesisleriyle donatılmıştır.
Su sıcaklığı 48 derecedir. Yüksek derecede radyoaktiviteye sahiptir. Yüksek tansiyon, romatizmal hastalıklar, şeker hastalığı, cilt rahatsızlıkları ve solunum yolu enfeksiyonlarına iyi geldiği söylenir.
Makedonya Debre Kodzadzik köyü
KODZADZİK KÖYÜ-KOCACIK KÖYÜ
Debar merkeze 21 km uzaklıktadır.
Atatürk’ün dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin, Debre’nin bir köyünden olduğu bilinmektedir. Babası Ali Rıza Efendi, Debre Kocacık Köyünde dünyaya gelmiştir.
Evet, bir zamanlar, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebeveynleri burada yaşamıştır. Debar merkeze 21 km uzaklıktaki güneyde bulunan köydeki ev, 2014 yılında TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) katkılarıyla yeniden inşa edilmiş ve günümüzde “Anıt Müzesi” olarak ziyarete açıktır. Atatürk’ün ebeveynleri, bu dağ köyünde 19’ncu yüzyılda yaşamıştır.