İsmi: İtalyanca “Spalato” dur. Dünyanın en güzel şehri ve Akdeniz’in çiçeği olarak da bilinir. Hatta: birçok ünlü Hırvat sporcunun Split doğumlu olması nedeniyle, şehre “Dünyanın en sportif şehri” de denilir.
Bu kentin başlıca sembolü: Dalmaçyalı cinsi köpek ve eşektir.
ULAŞIM
Split havaalanı, Zagreb havaalanından sonra, Hırvat ülkesinin en ünlü ikinci havaalanıdır. Havaalanı, şehir merkezine 25 km. uzaklıktadır. Havaalanı ile şehir merkezi arasında çalışan otobüslerin ücreti: 30 kn.dur. Pleso Taşımacılık tarafından bu servis hizmeti verilmektedir.
TARİHİ
Şehirdeki ilk yerleşimcilerin, 3 ve 4’ncü yüzyıllar arasında, Romalılar olduğu biliniyor.
Günümüzde, Split şehrinden 5 km. uzakta, Solin denilen yerde: 295 yılında, Roma İmparatoru Dicletianus; emekliliğini geçirmek üzere, burada büyük bir saray yaptırır. Bu muhteşem büyük sarayın yapımı: on yıllar alır ve 313 yılında ölünceye kadar, kendisi bu sarayda yaşar. Ölümünden sonra ise: birçok Romalı aristokrat, sarayda yaşamaya devam eder. Hatta: saray, 6’ncı yüzyıla gelindiğinde, bir sığınak olarak kullanılmaya devam eder.
7’nci yüzyıla gelindiğinde ise, saray terk edilir.
11’nci yüzyıla gelindiğinde ise: saray çevresindeki alanlar önemli ölçüde büyür. 1420 yılında, şehir, Venedikliler tarafından ele geçirilir. 1797 yılında ise, bu kez Avusturyalılar egemenliği ele geçirirler. 1941 yılında bu kez, İtalyan işgali görülür. Dünya Savaşından sonra Yugoslavya’nın bir parçası olan şehir; 1991 yılındaki iç savaştan fazla zarar görmez. Çünkü: bölünmüş Yugoslav Deniz Kuvvetleri güçleri şehirde konuşlanmıştır.
GENEL
Hırvatistan ülkesinin ikinci büyük şehridir. Nüfus, burada yaklaşık 200 bin kişinin üzerindedir. Adriyatik denizi kıyısında, ülkenin en büyük şehridir. Dalmaçya bölgesinin idari merkezidir.
Hırvatların en büyük özelliklerinin başında, tarihi yerleri korumaya almamaları ve kullanıma açmaları geliyor. Özellikle, bu şehirde, hiçbir tarihi bina, kullanım dışı tutulmuyor. Hatta, yörenin insanı, bunları önemli bir gelir kapısı olarak görüyor.
Split Üniversitesi: 1974 yılında kurulmuş olup, günümüzde şehirde 12 fakültede, 26 bin öğrenci eğitim görmektedir.
Şehirdeki: Brodosplit tersanesi ise, Hırvatistan ülkesinin en büyüğüdür. Tersanede, yaklaşık 4000 kişi çalışmaktadır. Burada yapılan birçok tanker, konteyner gemisi, yük gemileri, denizaltılar, devriye botları, yolcu gemilerinin büyük bölümü ülke dışına ihraç edilmektedir.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehir içi toplu taşıma hizmeti: Promet AŞ isimli bir firma tarafından verilmektedir. Şehirdeki otobüslerin çoğu yeni olmasına rağmen, birçoğu eski ve harap durumdadır. Biletler: büfelerden veya otobüs şoförlerinden satın alınıyor. Ancak, otobüsten sadece tek seferlik otobüs bileti satın alabilirsiniz.
Tek seferlik otobüs bileti: 10 kn. Bunu büfeden satın alırsanız: 8 kn. İki yolculuk için otobüs bileti: 16 kn. Bir aylık kullanılabilen, sınırsız otobüs bileti ise: 260 kn. dur. Otobüse bindiğinizde, sarı makineye biletinizi okutmalı ve doğrulama için sürücüye vermelisiniz.
NE YENİR
Şehirde, yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: “Soparnik” tatmalısınız. Bu: sebze ile doldurulmuş ve ateşte pişirilmiş bir tür hamur yemeğidir. Üstüne: zeytinyağı ve sarımsak ilave ediliyor.
GECE HAYATI
Şehirdeki gece hayatı nispeten renklidir. Özellikle: Diocletian sarayı yakınlarındaki “Red Room” denilen mekanı önerebilirim. Dosud caddesindeki “Academia Ghetto Club” da önerilebilecek güzel bir yer. Bunların dışında ise: şehirde, gece hayatının en ünlü noktaları, şunlardır:
O’Hara: Burası, iki katlı, rock ve pop müzik ağırlıklı bir gece kulübüdür.
Vanilla Club: Yüzme havuzu da bulunan, yabancı pop müziklerinin çalındığı bir yer olarak önem kazanıyor.
Hemingway Bar: Son derece süslü bir kulüp olarak öne çıkmaktadır.
NEREDE KALINIR
Şehirde, kalınabilecek başlıca oteller şunlardır:
Adria Hostel: Split ile Omis arasındaki sahil yolundadır. Şehir merkezine 12 km. uzaklıktadır. Buradaki yatak fiyatları: 15-25 Euro arasındadır.
Al Place Hostel: Burası: Petra Kruzica bölgesindedir. Büyük bir hosteldir.
Old Town Hostel: Dominisova bölgesindedir.
Bunların dışında, özellikle otobüs ile şehre ulaştığınızda, otobüs terminalinde, evinin bir bölümünü şehre gelen turistlere kiraya verenlerle karşılaşacaksınız, bunları değerlendirebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Şehirde: güzel çiçekler ve ev yapımı Hırvat rakısı satılan kent pazarı var. Hemen duvarların dışındadır. Bunun dışında: şehirde, bolca ayakkabı ve gözlük satılan mağaza-dükkan var. Özellikle: ayakkabı mağazaları aşırı miktarda bulunuyor. Ayrıca: buradan el yapımı İtalyan deri çantalar, takılar ve kravat bulup satın alabilirsiniz. El yapımı, yalnızca giyecek ve süs eşyaları ile sınırlı değil. Ayrıca: kaliteli şaraplar, preslenmiş zeytinyağları ve daha birçok el yapımı hediyelik eşya bulup satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
1979 yılında, Split tarihi merkezi, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Split şehrinin, Hırvat kültür merkezi olduğu söylenir.
GEZİ PLANI
Split şehrindeki gezimize: eski şehri gezerek başlıyoruz. Eski şehre: Doğu kapısından giriyoruz. Çünkü: şehrin çevresi surlarla çevrili ve her yönde, 4 kapısı bulunuyor. Bu kapılardan başlıcası : antik dönemdeki komşusu Salona şehrine bakan: Altın kapıdır (Porte Aurea) . Diğer kapılar ise: Gümüş kapı (Porte Argentea), Demir kapı (Porte Ferrea), Bronz/Tunç kapı (Porte Aenea).
Biz: gezimize başlarken, Gümüş kapıdan eski şehre giriyoruz. Hemen karşımıza: İmparator Diocletian’ın mozolesi yani mezarı olarak yapılan, St.Domnius Katedrali çıkıyor.
CATHEDRAL OF ST DOMNİUS-WORCESTER SVETİ DUJE
Şehrin doğu bölümündedir.
Burası, başlangıçta, Roma sarayı ile aynı zamanda, İmparator Diocletion için bir mezar olarak, 305 yılında yapılmıştır. Bir Roma tapınağı ve Katolik kilisesi karışımı gibi inşa edilmiştir.
Ancak: 7’nci yüzyılda saldırıya uğrar ve mezar olarak yapılan yapı, katedral yapısına dönüştürülür. Aynı tarihte, İmparator St. Domnius’un ölüsü, bu mozoleden çıkarılıyor ve burası kiliseye çevriliyor.
Yapıya: 12-16’ncı yüzyıllar arasında: çan kulesi ekleniyor.
ST.DUJE ÇAN KULESİ
Şehrin simgesidir. Kilisenin hemen yanında bulunan kulenin tepesine çıkmak için, ayrı bir bilet almak gerekiyor. Bilet aldığınızda ise, dar merdivenlerden çıkarak şehrin muhteşem bir manzarasını görebiliyorsunuz.
Daha sonra: Diocletian Sarayında, 5’nci yüzyılda, Jupiter tapınağı olarak hizmet etmiş ve daha sonra St.Jhon Vaftizhanesine dönüştürülmüş bir yeri görüyoruz. Burada: St. John heykeli var.
Yürüyüşe devam ettiğimizde ise, bu kez: şehrin “Altın kapısı” ndan geçerek, dar yollardan ilerliyoruz ve altın kapının hemen dışındaki, Aziz Yorgo heykeline ulaşıyoruz.
ST GREGORY HEYKELİ-GRGUR NİNSKİ
Şehrin en çok ziyaret edilen yerlerinden biridir. Ninski: 10’ncu yüzyılda, Hırvat dini lider olarak öne çıkıyor. 10’ncu yüzyılda, İncil’i, Hırvatçaya çevirmiştir.
Heykelin sol ayak başparmağı: yıllardır, ziyaretçiler tarafından iyi şans getireceğine inanılarak ovuşturulmaktadır.
Büyük olasılıkla, siz de bunu ovuşturacaksınız. Zaten, her gelen tarafından dokunulmaktan, renk değiştirmiştir.
Heykeli gördükten sonra, eski şehir bölümüne geri dönüyoruz ve St. Dominius katedralini solumuza alarak, Jupiter Tapınağı altındaki merdivenlerden inerek, Diocletian Sarayını ziyaret ediyoruz.
JUPİTER TAPINAĞI
Antik Roma dönemi tapınağıdır. Günümüzde ise, St.John Kilisesi olarak kullanılmaktadır.
DİOCLETİAN SARAYI
UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Şehir merkezinde, antik duvarlar içindedir. Geç antik mimari dönemin en önemli ve orijinal yapısıdır. Dünyada, en iyi korunmuş Roma saraylarının başında gelmektedir.
Roma İmparatoru Diocletian tarafından inşa edilmiştir.
Saray hakkındaki ayrıntılı bilgiyi, tarihçe kısmında bulabilirsiniz. Saray kalıntılarını gezerseniz, özellikle: sarayın ana Diocletian: bugünkü şehrin hemen yakınında, Salona kentinde, 284 yılında Roma imparatoru olur. Ancak, imparatorluk sınırlarındaki iç çekişmeler nedeniyle, 4 imparator tarafından yönetilmektedir.
Ancak, bundan 20 yıl sonra, Diocletian, burada yaptırdığı sarayına çekilir ve imparatorluktan ayrılır. Bu eski şehir, yani Salona şehri: 600’lü yılların başlangıcında, kuzeyden gelenler tarafından saldırıya uğrayınca, buradan kaçan yerli halk: Diocletian sarayının çevresindeki bölümlerde ev yaparak yerleşmeye başlamıştır. Bu arada: İmparator Diocletian’ın oğlunun, İstanbul’a isim veren, Konstantin olduğunu da söylemem gerek.
Saray yapısının boyutları: 220 x 185 metre boyutlarındadır. Çevresi ise, 25 metre yükseklikteki duvarlarla çevrilidir. Duvarların kalınlıkları: 1.5 metredir. Duvarlar, Adriyatik denizi kıyısında ise, 22 metre yüksekliktedir. Kuzey cephesindeki duvarların yükseklikleri ise, 18 metredir. Kuzey-güney doğrultusunda, duvarların uzunlukları: 220 metredir.
Saray yapısının
4 giriş kapısı ve 16 kulesi bulunmaktadır. İmparatorluk daireleri: güneydeki bölümde bulunuyor. Buradaki galerinin uzunluğu: 160 metre ve genişliği 7 metredir. Bu galeri, imparatorluk dairelerinin enine, paralel olarak uzanıyor. Dalmaçya kıyılarındaki, deniz manzaralı büyük galerinin, gezinti alanı olduğu düşünülüyor. Kuzeydeki bölümler ise: konuklar ve hizmetçiler için ayrılmıştır.
İmparator: 305 yılında, tahttan çekilir ve saraya yerleşerek, ölene kadar, yani 316 yılına kadar, burada yaşar. Öldükten sonra: kuzeyden gelen Avarların akınları, yöreyi olduğu gibi, sarayı da etkiler. 639 yılına gelip te Avar akınları kesildiğinde ise, bu kez, şehirleri tahrip olan Salone insanları: buraya gelerek, sarayın yıkıntıları içine sığınırlar. Salonalılar, eski duvar ve sütun ve süslemelerden yararlanarak, evlerini buraya inşa ederler.
Burayı gezmeyi düşünürseniz: açık alan ve doğu-batı tarafı ve merkezdeki çelenk süslemeli kemer ve altı sütunlu revamla çevrili peristil bölümünü gezmeyi sakın unutmayın.
Günümüzde burası tam bir harabe ama harabe filan, hala ayakta ve şehrin insanları, hayatlarını bu eksen çevresinde geçiriyorlar. Buraya giriş ücretlidir. Ücret: 80 kn.
Günümüzde
Sarayın tek el değmemiş bölümü: bu merdivenlerden indiğimiz bölümdedir. Yani: bir anlamda, sarayın lağım bölümüdür. Dolayısı ile, Diocletian’ın mezarı ve sarayın birçok bölümü, zamanla değişirken, burası ismine ve durumuna atfen, hiç değişmeden günümüze ulaşmıştır. Çünkü: buraya kimse girmemiştir. Ama, burada aynı zamanda sarayın temellerinin aynen kaldığını görebiliyorsunuz.
Evet: eski şehirdeki gezimiz burada bitiyor. Kalan zamanınızda: Peristil Meydanı bölgesindeki sokak kafelerinde veya dar sokaklarda gezerek geçirebilirsiniz. Peristil Meydanı, sarayın çevresinde, Roma dönemine ait yapılarla çevrili meydandır.
HALK MEYDANI-NARODNİ TRG
Sarayın batı tarafında, 15’nci yüzyılda inşa edilmiş eski belediye binasının bulunduğu alandadır. Meydanda, ayrıca: 1910 yılında kurulmuş bir Etnoğrafya Müzesi görülüyor.
İKİ ORJİNAL MISIR SFENKSİ
Bunlardan biri Peristil meydanında ve diğeri ise, Jupiter Tapınağı içindedir. Roma İmparatoru Diocletian tarafından Mısırdan getirilmişlerdir.
MESTROVİC GALLERY
Burası, ünlü Hırvat heykeltıraş Ivan Mestrovic’in yazlık ev olarak kullandığı ve 1939 yılında tamamlanan bir villadır. Bizzat kendisi tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra ise, burayı İtalyan istilasına kadar, iki yıl süreyle, hem atölye hem de sergi salonu olarak kullanmıştır.
Burada, 1952 yılından bu yana: ünlü sanatçının, yaklaşık 200 üzerinde eseri sergilenmektedir. Eserlerin bir kısmı vatansever içerikli, diğer bir kısmı ise erotik tarzdadır.
MÜZELER
ARHEOLOSKİ MUZEJ-ARKEOLOJİK ANITLAR MÜZESİ
1820 yılında kurulmuştur. Eski şehrin girişindedir. Müzede: 150 bin civarında eser sergilenmektedir. Sergilenen eserler: Yunan, Adriyatik, Roma ve erken Hıristiyanlık dönemine aittir. Müzede, antik ve ortaçağ dönemine ait sikke koleksiyonu bulunmaktadır. Ayrıca: içinde 30 bin kitap bulunan büyük bir kütüphane bulunuyor. Müzenin binası: 1912-1914 yılları arasında, Viyanalı Mimarlar A.Kirstein ve F. Ohman tarafından yapılmıştır.
Giriş ücreti: 20 kn.dur.
HIRVATİSTAN ARKEOLJİK ANITLAR MÜZESİ
Müzede: 7 ve 15’nci yüzyıllar arasında, Hırvat kültürüne ait eserler sergileniyor. 1893 yılında kurulan müze, 1976 yılında bugünkü yerine taşınmıştır. Müzede sergilenen eserler arasında: silahlar, mücevherler, günlük kullanım objeleri bulunuyor. Bunlar: Avrupa’da, kendi kültürünün en büyük koleksiyonudur.
SPLİT DENİZ MÜZESİ
Bu müzede: denizcilik ekipmanları ve sarf malzemeleri, silah ve navigasyon aletleri, madalyalar, gemi modelleri, üniformalar, teçhizatlar sergileniyor.
MARJAN TEPESİ
Şehrin batısında bulunan bir tepedir. Burada: uzun yürüyüşler, koşu ve bisiklet gezintileri yapılabilir. Tepenin yüksekliği: 174 metredir. Buradan, şehrin panoramik manzarası görülmektedir.
Tepenin güney tarafından: Aziz Nicholas kilisesi bulunuyor. Doğu bölümünde ise: St. Jeronimus kilisesi var. Marjan tepesinde ev yapımı yasak, şehrin akciğerleri gibi değerlendiriliyor.
DENİZE GİRİLECEK YERLER
Şehirde, merkeze yakın ve denize girilebilecek bir yer ararsanız: Halk kumsalı denilen bir yeri tercih edebilirsiniz. Burada, açık olması nedeniyle tertemiz bir deniz görebilirsiniz. Kumsal da yok. Ama, sıcak bir havada, pek kumsalda oyalanmadan kendinizi denize atmanız için birebir bir yer.
BACVİCE PLAJI
Burada, deniz sığ. Denizin pek iyi olmadığı söyleniyor. Diğer plajlarda olduğu gibi, burada da duş yok.
KORLUCA ADASI
Buraya ulaşmak için: bir vapurla yaklaşık 2-3 saatlik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu ada: Adriyatik denizinde, Hırvatistana ait en büyük adadır. Tamamen: kayın, çam ve meşe ağaçlarıyla doludur. Özellikle: şarapçılık üst düzeydedir. Adanın toplam alanı: 47 km. karedir.
Adanın Vela Luca limanında vapurdan iniliyor. Adanın içindeki otellerde konaklamak mümkün. Bir bütün olarak, ada tam bir cennet. Manzara harika, denize girme imkanları var. Tarih, kültür, deniz ve orman iç içe.
Özellikle: adanın ismini taşıyan Korluca kasabasına mutlaka uğramalısınız. Özellikle; Marco Polo, bir süre bu kasabada yaşamış ve Cenevizliler tarafından, bu adada esir alınmıştır. Kasaba: Venedikliler tarafından, surlar içine alınmıştır. Surların bir bölümünde, giriş kapısı ve burada bir kule var. Bu kapıdan girildiğinde: kasabanın dar sokaklarında kaybolabilir ve muhteşem güzel yürüyüşler yapabilirsiniz. Kısa bir yürüyüşten sonra: St.Mark Kilisesine ulaşıyoruz.
ST.MARK KİLİSESİ
Kilisenin: bal renkli taşları hemen dikkatinizi çekecektir. Çünkü: bu ada, bu tür renk özelliği gösteren taşları ile ünlüdür. Yapının 15’nci yüzyılda yapıldığı söylenen kapısı: çok güzel. Kapının bulunduğu meydanda : aslan figürleri ve Aziz Mark heykeli görülüyor. Ayrıca: spiral kolonlar var.
HVAR ADASI
Burası, 500 yıldır Hırvat kültürünü etkilemiş olmasına rağmen, son 20 yıllık süreçte, turizm tarafından tanınmaktadır. İbiza adasının güzelliğini bilenler, “Eğer yeryüzünde ikinci bir İbiza seçmek gerekirse, bu Hvar adası olurdu” demek suretiyle, buranın güzelliğini ortaya koymaktadırlar.
Adada: balık restoranları, lavanta kokuları, ince belli şişelerde sunulan zeytinyağı, tatlı şaraplar, kekik kokuları hissedebilirsiniz. Ada, tam anlamıyla bir Akdeniz adasıdır.
Ada: Split şehir merkezinden 1 saat uzaklıktadır ama özellikle yaz aylarında dev feribottan bilet bulmak, özellikle son anda bilet bulmak mümkün değil, bu yüzden biletinizi önceden almanızı öneririm.
Hvar adasına vardığınızda: kocaman bir meydanla karşılaşıyorsunuz ve meydanın hemen yanında, bir kilise göze çarpıyor. St.Stjepan Katedrali: yapımına 16’ncı yüzyılda başlanan ve ancak 18’nci yüzyılda bitirilebilen bir yapı. Aynı meydanda: katedral yanında, birçok restoran, kafeterya görülüyor. Bunlarda: kısa bir mola verebilirsiniz.
Adanın diğer bir özelliği: Hırvatistan ülkesinin en güzel şaraplarının üretildiği üzümlerin kaynağının burası olmasıdır. Bunun yanında: parfüm yapımında kullanılan lavanta da, buranın zenginliklerindendir. Özellikle: dar sokaklarda lavanta kokusunu hissederek ilerleyebilirsiniz.
Adada bir de kale bulunuyor. Yürüyerek kaleye çıkabilirsiniz. Kaleden, aşağının manzarası mükemmel.
BRAC ADASI
Split şehrinden kalkan vapurlarla gidiliyor ve çevrenin en hareketli adası olarak biliniyor. Ada, özellikle yaz aylarında yoğun ziyaretçi akımına uğruyor ve sürekli kalabalıktır.
Ada üzerinde iki yerleşim yeri var. Bunlar: Bol ve Supetar.
Adanın en öne çıkan yanı: yüzyıllardır, özellikle ünlü heykeltıraşlar tarafından kullanılan taşlarıdır. Bu taşlar: yumuşak ve parlak olması ve özel bir yapısının bulunmasıyla önem kazanıyor. Split şehir merkezinde, İmparator Diocletianus, sarayını inşa ettirirken, bu taşları kullanmış ve saray yapısı, aradan geçen yüzlerce yıla rağmen halen ayakta durmaya devam ediyor.