Paris Mutlaka gezilmeli-görülmeli; Şehrin en ikonik simgesidir. Kulenin müthiş manzarası bulunan, üç seyir platformu var.
Arc de Triomphe ve Champs-Elysees
Napolyon tarafından, savaşlarındaki zaferlerini kutlamak için yapılan güzel bir anıt. Champs-Elysees ise, şehrin en büyük bulvarı.
Paris Notre Dame de
Paris Notre Dame de
Fransa’nın ve dolayısıyla, Paris şehrinin en ünlü binası. Victor Hugo, burayı “Notre Dame Kamburu” ile ölümsüzleştirmiş.
Sacre-Coeur Bazilikası
Beş soğan kubbeli, beyaz Romanesk-Bizans tipi bir bazilika. Sacret Heart of Montmartre Tepesi üzerinde bulunuyor. Kentin en yüksek noktasında.
Centre George Pompidou
Paris’in en çok tanınan binalarındandır. Yapılın işlevsel parçaları: borular, oluklar, yürüyen merdiven, çelik çerçeve destekler ve birçok renklilik.
Place De La Concorde
Paris’te en kanlı geçmişin yaşandığı yer. Kraliçe Marie Antoinette ve Kral 16.Louise, giyotinle burada idam edilmişler. Burada ayrıca 3200 yıllık bir Mısır Obeliski de dikili.
Pantheon
1851 yılında, Leon Faucault Earth taraından, dünyanın yörüngesi üzerinde dönüşü, burada kanıtlanmıştır. Fransa milli kahramanlarının çoğu (Voltaire, Rousseau, Victor Hugo, Marie Curie, Jean Moulin gibi) burada gömülü.
Hotel Des İnvalides
1670 yıllarında inşa edilmiştir. 1676 yılında Kral 14.Louise tarafından, hasta ve yaralı askerlerin ikametgahı olarak kullandırılmıştır. Günümüzde, binalar kompleksinin içinde: müzeler ve bir kısım askeri önemli şahsiyetin (özellikle Napolyon) mezarı bulunmaktadır.
Saint-Sulpice Kilisesi
Paris şehrinin ikinci büyük kilisesidir. 1646 yılında yapımına başlanmıştır. Dan Brown’ın romanı “Da-Vinci Code” ile ünlenmiştir. Eski bir pagan tapınağı ile ilgisi bulunmaktadır. Tanrıça İsis adına adanmıştır.
Sainte-Chapelle
Fransız gotik mimari tarzın en büyük örneklerindendir. 50 metre yükseklikteki vitray pencereleri gerçekten muhteşem ve görülmeye değer.
Anlaşılmaz bir şekilde, Roma şehrindeki havuza aşıklar çeşmesi denilmesi gibi, Türk turist gurupları, buraya: “Aşıklar Tepesi” ismini takmışlar. Yani, Paris şehrinin tek tepesi, burasıdır. Sacre Coeur katedraline çıkan merdivenlere oturup, Paris’in çatılarına doğru bakıldığında, her nedense insanın içinde, romantik duygular uyandıran bir yer. Zaten bir söylentiye göre: bu merdiven basamaklarına oturanlar, aşık olurlarmış bu şehre, gidemezlermiş bir daha hiçbir yere. Sonunda, buraya dönmek isterlermiş. Ne kadar gerçek bilmiyorum.
Yine de, isminin anlamı: Şehitler tepesi manasında “Mont de Martrys”dir.
Burası, uzun yıllar boyunca, Paris şehrinin su ihtiyacına karşılayan değirmenlerin bulunduğu bir kasabaymış. Metro ile buraya gelirseniz, metro istasyonundan çıkar çıkmaz sizi kocaman bir değirmen karşılıyor. Bu, efsanevi “Moulin Rouge”
Montmarte bulvarında, Hard Rock Cafe var.
Ama pahalı. Buraya, ressamların tepesi de deniliyor. Çünkü çevrede bir sürü ressam resim yapmakla meşguller. Ressamların burayı tercih etmelerinin sebeplerinin başında; burada ev kiralarının ucuz olması ve muhteşem güzel bir manzaranın bulunması.
Küçük bir meydanı var. Bu meydan çevresi restoranlarla çevrili. Bir restorana girip soğan çorbası ısmarlarsanız, bu muhteşem lezzete doyamazsınız. Bunu sevmezseniz: istiridye ve beyaz şarap ikilisinin de tadına bakabilirsiniz.
Bu arada, bu tepede, sık sık canlı heykellere de rastlayacaksınız.
Son olarak değişik bir anı, başınıza gelebilir, dikkat: Tepeye, Sacre Coeur kilisesi tarafından çıkarken, karşınıza çıkan birileri tarafından, parmağınıza ip bağlamaya çalışılacaktır. Buna izin verirseniz, parmağınıza bağlanan bu ipin çıkarılması için, karşılığında bir miktar para vermeniz gerekecektir. Buna sakın izin vermeyin, yani ip bağlanmayın.
ESPACE SALVADOR DALİ
Montmarte tepesinde bulunmaktadır.
Müzede: 2. katta: ünlü sürrealist sanatçı Salvador Dali’ye ait: birçok çizim, gravür, karikatür ve heykel ve bir miktar resim sergileniyor.
Yani: Fransa’daki, tek kalıcı sergi olma özelliğine sahip.
Salvador Dali
19.yüzyıl sonlarında, Paris şehrinde, Becquerel bölgesinde bir dairede yaşamaya başlar. Bu sırada: Cervantes’in ünlü romanı “Don Kişot” u resimler. Ancak, bu resimlendirmeye yaparken, ünlü sanatçı: iki gergedan boynuzu ve mürekkebe daldırılmış tahıllar kullanır. Evet, bu gravürlerin yapım aşamalarını anlatan, bir de kısa film var. Bu film: ziyaretiniz sırasında, büyük olasılıkla, size de izletilecek.
Bunun dışında, bu binada yani müzede: seminer, toplantı ve basın konferansları ve akşam yemekleriyle kokteyller de düzenleniyor. Bu müzede, özellikle Salvador Dali tarafından tasarlanan, dudak şeklindeki koltuk, ilginizi çekebilir.
PİGALLE
Burası bir mahalle. Aslında pis bir mahalle. Seks kokan batakhanelerin bulunduğu bir yer. Mahalle adını: Fransız heykeltıraş Jean-Baptiste Pigalle’den alıyor. Adamın ölümü: 1785. Bu sanatçının atölyesi buradaymış. Onun ününe buraya koşturan: ressamlar, sanatçılar, yazarlar, müzisyenler, şarkıcılar buraya ünlü hale getirmiş.
Mahallenin uzun caddesinde: seks dükkanları, kulüpler ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Kafelerde oturup roman okumak mümkün. Ama yine de bu semt, batakhaneleriyle ünlü. Buranın müzikholleri de çok ünlü. Bunlar: Chat Noir, Folies-Bergeres ve Moulin Rouge.
Musee de I’Erotisme (Erotizm Müzesi):
Burası gece kuşlarının mekanı.
Müzede: seks ekipmanları satan mağazalar ve gece kulüplerinin arasında sıkışıp kalmış gibi görünse de, 7 katlı binasında, bir kültür ve tarih hazinesi barındırıyor. Beş kıtadan gelen, antik ve modern erotik sanat ürünleri, müzenin ana koleksiyonunu oluşturuyor.
Yunan vazoları, Aztek bibloları, Japon baskıları, 20.yüzyıl başından kalma fotoğraflar, cinselliğin her dönem ve coğrafyada yaşadığı önemin kanıtı. 1920’li yıllarda, İspanyol kral 13.Alfonso tarafından verilen emirle hazırlanan pornografik film koleksiyonu ise müze eserlerinin en önemli parçaları arasında.
Burayı mutlaka duyacaksınız. Ancak: söylediğim gibi, pek iyi bir ünü olan yer değil. Gidip gitmemek konusunda, tercih sizin.
BARBES
Burası bir semt Paris’te, rengarenk vitrinlerin boy gösterdiği bir semt. Geniş Chapel Bulvarı: Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde karşılaşılan Pazar meydanlarına benzemiş. Sokaklarda, Fransızcadan çok Arap lehçeleri ve Afrika dilleri konuşuluyor. Ara sıra Türkçe konuşmalarda kulağa gelmiyor değil.
Le Dauphin isimli restoranda
Kuzey Afrika mutfağının farklı lezzetlerini bulmak mümkün. Müşterilerinin tamamına yakını: Fas, Cezayir ve Tunus asıllı Müslümanlar. Yani, burası müdavimlerinin tamamen Müslümanlardan oluştuğu bir semt. Sokak satıcılarından, iyi ve ucuz fiyatlarla bir şeyler satın alabilirsiniz. Zamanınız varsa, burayı ziyaret etmek olabilir.
SACRE COEUR BAZİLİKASI
Paris şehrine gidip te burayı görmeden sakın dönmeyin. Şehrin en yüksek tepesi olan: The Butte Montmarte’dedir. Dikkatinizi çekerim, burayı görmeden Paris şehrini görmüş sayılmazsınız. Burayı mutlaka görmenizi öneriyorum.
Burası: Roman-Bizans tarzında yapılmış bir bazilika.
Bu bazilika: 1870 yılında inşa edilmiştir. Tam ortasındaki beyaz mermer kubbe, daha küçük beyaz kubbelerle çevrilmiş görüntüsü ile, bir düğün pastasını andırıyor. Evet, bu kubbe, şehrin her tarafından görülebiliyor. Bu kubbenin en üstüne, tepesine tırmanıp, güzel bir Paris şehir manzarası izleyebilirsiniz.
Kiliseye adını veren kutsal yürek, aslında Hazreti İsa’nın yüreği ve yapının güney cephesinde “gülle” tasvir ediliyor. Ama: bu bazilika, dikkatli baktığınızda bir camiye benziyor. Çünkü: mimarı, Müslüman.
EGLİSE SAİNT-JEAN-DE-MONTMARTRE
Burası bir kilise. Mimar Anatole de Baudot (1834-1915) tarafından yaptırılmıştır. Yapı: 1904 yılında bitirilmiş ve ilk betonarme kilise olarak öne çıkmıştır. Kilisenin uzun nef pencerelerindeki vitraylar görülmeye değer. Bunlar: Jac Galland tarafından yapılmıştır.
GOUTTE
Burada, ağırlıklı olarak Afrikalı göçmenler yaşıyor. Bir mahalle. İrili-ufaklı, çok sayıda cami bulunuyor. Fakat, 19.yüzyıldan beri Işıklar Şehrinin en fakir, en karanlık mahallelerinden birisi olarak adı çıkmış. Bugün, hala bu ününü koruyor. Eski binalar, bakımsız yollar ve fakir göçmenler. Hemen yanı başında ise, turistlerin ana duraklarından Montmarte tepesi ve Paris’in gece hayatının kalbi Pigalle.
Ama, Goutte semti, bu ışıklı hayatın iki adım ötesinde unutulmuş, kendi halinde bırakılmış gibi. Paris Belediyesinin, 2006 yılında kurduğu: İslam Kültürleri Enstitüsü, bu mahallede bulunuyor.
Burası bir bölge, parlak ışıklı ve dünyaca ünlü bir cadde. Şehir yerleşiminde, 8.bölgede bulunuyor. Şehrin en büyük alışveriş caddesi. Bizim söyleyişimiz le, burası: “Şanzelize” İstanbul-Nişantaşı’ndan daha büyük ve zevksiz. Çok geniş bir caddenin iki yanına dizilmiş ve çok pahalı fiyatlar sunan mağazalar var. Bu mağazalar arasında, özellikle: Mango, Zara gibi markaların mağazaları öne çıkıyor. Yeni çalışmalar sonunda: caddenin yan şeritleri kaldırılmış, günümüzde: yayalar geniş caddede, ağaçların gölgesinde yürüyebiliyorlar. Kestane ağaçları ve Belediye tarafından dikilen çiçekler: caddeye gayet güzel bir hava veriyor.
Türk Konsolosluğu Turizm Ofisi bu cadde üzerinde kalıyor. Caddenin hemen bitiminde, yine Paris şehrinin ünlü “Zafer Takı” bulunuyor ve tur otobüsleri genellikle bu zafer takının çevresine park ediyor ve tura katılanlar için şanzelize caddesinde gezinmeleri için 1-2 saat zaman veriliyor.
Ama aşağıda daha ayrıntılı anlatacağım üzere, caddenin çok da büyük anlamı yok, çünkü burada hep lüks mağazalar var, alışveriş için fiyatlar çok yüksek, arada, giderken sağ yanda birkaç tane ve birkaç katlı alışveriş yapılabilecek yer var. Ara sokaklarda da güzel alışveriş yerleri var, ara sokaklara girmeyi ihmal etmeyin ama sonuç olarak, burası şehrin dünyaca ünlü bir caddesi, alışveriş yapmasanız bile bu caddede bir iki tur atmak gelenek olmuş.
Alışveriş mekanları dışında
Kırmızı büyük şemsiyeli, kahve kokuları çevreye yayılan, sokak kafeleri var. Bu kafelerde, bir süre oturup, kahve türü içeceğinizi yudumlarken: kolunuzdan çekiştiren dilenci görürseniz sakın şaşırmayın. Ama esas ilginç olanı, mekan sahiplerinin bu dilencilere müdahale etmemesi. Çünkü: mekan çalışanları yani Fransızlar, kendilerini, o kadar mükemmel insan olarak görüyorlar ki, bu dilencilerin oturanları rahatsız etmeleri konusunda herhangi bir girişimleri yok.
Buranın en ilginç yanı: sokakta yürüyen erkeklerin ve kadınların büyük çoğunluğunun, şık ve zarif olmaları.
Alışveriş, kafeler yanında, burada bulunan diğer mekanlar
Lido kabare, Fouquet gibi yüksek sınıf bar ve restoranlarda var. Ayrıca: bol sinema salonu var. Kültür merkezleri ve lüks oteller de var. Güney Grand ve Petit Palais otelleri burada. Burada bulunan “Grand Palais” ise, önemli kültürel sergiler için kullanılıyor. Yeni yıl eğlenceleri ve diğer kutlamalar: Parisliler tarafından, burada yapılıyor.
Geceleri, burada sosyetik giyimli insanların oluşturduğu kuyruklar görebilirsiniz, bunların lüks bir partiye girmek için sıra beklediklerini düşünürseniz yanılırsınız, büyük olasılıkla, bu şık giyimli insanlar, bir striptiz şov için kuyrukta beklemektedirler.
Bölgenin kuzey tarafında: yüksek duvarlarla çevrili bakanlık ve büyükelçilikler bulunuyor. Hattı: Elysee Sarayı tamamlıyor.
PLACE DE CONCORDE
Champs Elysees ve Tuileries bahçelerinin arasında bulunuyor. Özellikle: Fransa kralı 16’ncı Loisse ve kraliçe Marie Antoinette ve 1119 kişinin burada, giyotinle idam edilmiş olması, buranın tarihi önemini ortaya çıkarıyor.
Meydanın dört bir köşesinde heykeller bulunuyor. Meydanın en büyük özelliği, biraz önce de belirttiğim gibi, Fransız İhtilali sonucundaki giyotinle yapılan idamların burada yapılmış olması. Günümüzde büyük meydanın hemen köşesinde, bir dönme dolap bulunuyor. Meydanın hemen ortasında ise, Mısır obeliski bulunuyor ki, bu şehrin en eski anıtıdır.
Birçok ünlü moda tasarımcısının, meydanda kendi salonları bulunmaktadır.
OBELİSQUE
Bu bir dikilitaş. 1829 yılında, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa tarafından; kral 10. Charles’e hediye olarak Fransa’ya gönderilmiştir. 23 metre yüksekliğinde, pembe granit taş. Ağırlığı: 220 ton. Anıtın; Paris Şehrine getirilmesi pek kolay olmamış. Taşınabilmesi için, Fransa’nın Toulon limanında, üç direkli, yelkenli, büyük bir gemi inşa edilmiş. Luksor adı verilen bu gemi için, ilaveten kanal kazılmış ve yine hazırlanan kızaklarla, taş, bu gemiye yüklenmiş.
Dikilitaş, Paris’e, hediye edilişinden tam 3 yıl sonra, 1933 yılında getirilebilmiş. Concord meydanında hazırlanan kaide üzerine dikilerek, 200 bin şehirlinin katıldığı bir törenle, kral tarafından açılışı yapılmış. Dikilitaşın, Mısır’dan getirilmesi için, Fransa hazinesinden, toplam 1 350 000 Frank harcanmış. O zamanlar, muhalif gazeteler, bu manidar hediyenin yol açtığı masrafın israf olduğunu söyleyerek, zamanın kralını tenkit etmişler.
Anıtın üzerinde, hiyeroglif yazılar bulunuyor. Bu yazılardan, anıtın Mısır firavunu II. Ramses döneminde yaptırıldığı anlaşılıyor. Zaten, anıt buraya gelmeden önce, Mısır’da, Luksor Tapınağı önünde bulunuyormuş. 3300 yıllık bir anıt.
LE PALAİS DE I’ELYSEE
Günümüzde, Fransa Cumhurbaşkanlarının ikamet sarayı olarak kullanılmaktadır. 1718-1722 yılları arasında, mimar Armand Claude Mollet tarafından yapılmıştır. Saray yerleşiminin iki giriş kapısı bulunuyor. Büyük giriş kapısından avluya geçiliyor ve oradan da saray salonuna geçiliyor. Daha sonra: Ana bina var. Ana binanın zemin katı: yabancı misafirler ile yapılan toplantılar ve resepsiyonlar için kullanılıyor. Evet, Fransa’da, birçok resmi törenin yapıldığı bir saray. Siz burayı rahatlıkla bulabilirsiniz. Çünkü, önünde bayrak var. Dışarıdan yapıyı incelemek mümkün, bunun dışında içine girmek, tabii ki mümkün olmuyor.
EGLİSE DE LA MADELEİNE
Burası anıtsal bir kilise. Yıllık ziyaretçi sayısı: 600 000 civarında. Paris şehrinin en çok ziyaret edilen, üçüncü anıtı. Burası: yalnızca kutsal amaçlar için değil, aynı zamanda kültürel faaliyetler için de kullanılıyor. Özellikle: burada muhteşem konserler düzenleniyor ve sergiler açılıyor.
Evet, kilise yapısı: 1806 yılında, mimar Pierre Alexandre Vignon tarafından tasarlanmıştır. Korent sütunlarla çevrili, bir Roma tapınağı biçimindedir. Kilisenin yapımını, Napoleon emretmiş, ordusunun büyüklüğünü ortaya koyan bir zafer tapınağı yapılmasını istemiştir. Ama bu anımsatma işlevini, bu kiliseden öte, daha çok zafer tapınağı yerine getirmiştir. Bunun üzerine: 1816 yılında yönetimi yeniden ele geçiren Bourbonlar tarafından, burası bir Hıristiyan kilisesine dönüştürülmüştür.
JACQUEMART-ANDRE MUSEE
Burası: 18.yüzyıl İtalyan Rönesans sanatçılarının ve Fransız başyapıtlarının ve eserlerinin bulunduğu bir müze. Müzede: sergilenen eserlerin yanında, cafe, kitapçı ve hediyelik eşya satış mağazaları bulunuyor.
Yıllık ziyaretçi sayısı: 600 000 kişi civarında olan müzede: Rembrant, Tiepolo, Della Robbia, Botticelli, Uccello, Carpaccio, Mantegna, Bellini, Boucher, Chardin ve Fragonard gibi, 150 ustanın tabloları sergileniyor.
GARE SAİNT-LAZARE
Burası, altı istasyon olan bir tren garı. Paris şehrinin en yoğun ikinci garı. Günlük kullanım: 274 000 yolcu. Yapı: 1837 yılında, Kral Louis-Philippe’in eşi Marie-Amelie tarafından açılır. 1854 yılında platformlar büyütülür ve günümüzde 27 platform oluşturulur. 1924 yılında, iç banliyö hatları, elektrikli hale getirilir.
GRAND PALAİS
Burada: büyük bir saray, tarihi site, sergi salonu ve müze kompleksi bulunuyor. Buranın hazırlık inşaat çalışmaları: 1897 yılında başlamış. Çünkü: 1900 yılında yapılacak Üniversal Fuarına hazırlık olarak düşünülüyormuş.
Ana mekan: 240 metre uzunluğunda. Yapının içindeki galeriler: Palais Nationales du Grand, özellikle resim sergilerinin düzenlendiği Societe Nationale des Beaux, Salon d’Automne ve Salon Comparaisons var.
Binanın batı kanadında ise: Bilim Müzesi (Palais de la Decouverte)
PETİT PALAİS
Burası: küçük saray olarak biliniyor. Günümüzde bir müze. Paris şehri güzel sanatlar müzesi burada kurulu. Müzede: ortaçağ ve Rönesans tabloları sergileniyor. Bu tabloları yapan sanatçılar: Rembrant, Rubens, Nicolas Poussin, Claude Gellee, Fragonard, Hubert Robert, Greuze. Bunların resim ve heykellerinin bulunduğu koleksiyonlar, müzede sergileniyor.