Bu bölümdeki gezimizde, şehrin Ring dışındaki, yani Ring bulvarı dışındaki bölümlerini gezeceğiz.
HUNDERTWASSER HAUS
Kegelgasse bölgesindedir.
Rengareng ve tuhaf mimarisi olan bir yapı. Ama, bu durumu ile, şehir dışından gelen ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Bu yapının tasarımı : Avusturya’nın en iyi sanatçılarından biri olan: Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılmıştır. Şehirde, bu mimarın birçok eserini görmek mümkün. Ama, burası şehrin tam merkezinde kurulmuş, rengarenk bir köy olarak öne çıkıyor ve şehre gelen turistler tarafından yoğun olarak ziyaret ediliyor.
Yapıdan içeriye girdiğinizde: mimarın şu sözleriyle karşılaşılıyor: “Doğayla barışık olun, yağmuru kurtarın, her yağmur damlası doğadan öpücüktür”
Dış cephesi: dalgalı. Parlak boyalı kiremitleri, seramik ve soğan tarzı kubbeleri var. Ayrıca: güzel bir avlusu ve bu avluda bir restoran bulunuyor. Binanın hiçbir yerinde: düz öğe kullanılmamıştır. Dış yüzey ise: rengareng düzenlenmiş. Teras bölümü: 250 ağaç ile yeşillendirilmiş ve büyük bir bahçeyi andırıyor. Binada: 52 daire ve 4 dükkan bulunuyor.
Şehrin: en iyi “Schnitzel” yemeğinin burada yapıldığı söyleniyor. Şehrin ziyaretçileri, burayı mutlaka ziyaret ediyorlar.
SCHLOSS BELVEDERE (BELVEDERE SARAYI)
Konumu: Innere Stant’a yakındır. Burası: Savoy Prensi Eugene’nin yazlık sarayıdır. Giriş ücretli. Saray yapısında: heykeller, çeşmeler, şelaleler, göller ve bahçeler ile güzel bir yapılaşma görülüyor. Saray yapısı: 1668-1745 yılları arasında, mimar Johann Lucas tarafından yapılmıştır. Yapı: barok stildedir. İki bölümden oluşmaktadır. Bu iki bölüm: göz alıcı bir bahçe ile birbirine bağlanmaktadır.
Unteres Belvedere
Saray: Prensin ölümünden sonra: Maria Theresa’ya geçer. Buranın terasından: Viyana şehrinin muhteşem manzarası görülüyor, mutlaka izleyin. Buranın en önemli özelliği: 1955 yılında, Avusturya’nın, II. Dünya Savaşından sonra, bağımsızlığına kavuştuğu, anlaşma burada imzalanmıştır.
Burada, güzel bir müze var.
ÖSTERREİCHİSCHES BAROCK MUSEUM ( AVUSTURYA SANATI MÜZESİ)
Müzede; özellikle: Maria Theresa ile kocası François de Lorraine’in portreleri var. Ayrıca: Donner ve Permoser’in: heykelleri de görülebiliyor. Permoser’in “Prens Eugene’in Yüceltilmesi” adlı ünlü heykeli: yaldızlı ve aynalı Altın Oda’da sergileniyor. Bu heykelde: Prens, “Hercules” olarak tasvir edilmiştir.
Oberes Belvedere
Prens Eugene, burada şölenler ve eğlenceler düzenlemiştir. Günümüzde, burada: Österreichische Galerie des 19.und 20.Jahrhunderts (19.ve 20.yüzyıl Avusturya Galerisi) var. Galeride: tarihi süreç içinde kurulun Avusturya-Macaristan imparatorluğunun gücü sergileniyor.
Sergilenen sanat eserlerinin hepsi birinci katta düzenlenmiş. Eserleri sergilenen sanatçılar arasında bulunanlar: Monet, Renoir, Cezanne, Van Gogh. Buranın bahçesinde zamanınız olursa, güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Ayrıca, gün batımı, buradan muhteşem görünüyor.
BESTATUNG MUSEUM ( CENAZE MÜZESİ)
Belvedere’nin hemen arkasındadır. Müzedeki sigara tablaları üzerine baktığınızda ilginç bir yazı göreceksiniz: yazının Türkçe açıklaması :” Sigara içmek işimizin garantisidir” Burada, isminden de anlaşılacağı üzere, tabutlar, cenaze törenleri, mezarlar hakkında bir kısım obje sergileniyor. İlginizi çekerse gidebilirsiniz.
HEERESGESCHLİCHTLİCHES MUSEUM (ASKERİ TARİH MÜZESİ)
Belvedere bölümünün hemen diğer tarafında bulunuyor. Giriş ücretli. Çok fazla obje olan bir yer değil. Dikkatimi çeken tek şey: İmparator Franz Ferdinand’ın kanlı üniforması oldu.
ZENTRALFRİEDHOF (MERKEZ MEZARLIK)
Simmeringer caddesinden ilerlediğinizde, şehrin merkez mezarlığına ulaşılır. Bu mezarlıktaki ünlüler: Beethoven, Schubert, Brahms, Arnold Schönberk, Arthur Schnitzel. Çok büyük anıtsal özellikleri olan bir yer değil. Güzel bir günden, güzel bir yürüyüş yapmak için uygun. Ancak, elbette sizin Viyana şehrindeki zamanınıza bağlı, zaman az ise, elbette mezarlık gezisi gereksiz.
GASOMETERS
Simmeringer caddesinde yürürken, Merkez Mezarlığına gitmeyi düşünmeyenler tarafından tercih edilebilir, hemen solunuzda kalıyor. Bunlar, çok uzaklardan görülebildiklerinden, Simmerling semtinin sembolü olmuşlardır.
Bunlar: 4 tane gaz deposu. Dış cepheleri tuğla kaplı, teleskop model gaz tankları. Yükseklikleri: 70 metre ve çapları ise: 30 metredir. 1896-1899 yılları arasında inşa edilmişler. Ancak, belirgin bir estetik anlayışa göre dizayn edilmişler. Gaz deposu dedim diye, hemen ilgisizlik yapmayın bence.
Çünkü, buralar günümüzde gaz deposu olarak kullanılmıyorlar. 2000’li yılların başında, burada; Fransız mimar Jean Nauvel tarafından yürütülen büyük bir restorasyon çalışması yapılmış ve sonuçta ortaya: güzel bir alışveriş merkezi çıkmış. Bu alışveriş merkezinde: 70 mağaza, 20 restoran, birçok kafe ve bar bulunuyor.
Hemen yan tarafta, çok salonlu bir sinema kompleksi, büyük bir toplantı salonu (4200 kişi kapasiteli) , pek çok ofis, daire, öğrenci konaklama merkezleri (225 odalı) ve Viyana Şehir Ulusal Arşivi burada bulunuyor.
SCHLOSS SCHÖNBRUNN (SİSİ’NİN SARAYI)
Burası: Habsburg hanedanlığı zamanında, imparatorluğun yazlık sarayı olarak kullanılan bir yer.
Sarayın önünden: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın, şehri kuşatırken çadırını kurduğu tepeyi görmek mümkündür.
Viyana şehir çıkışına doğru, şehir merkezinin yaklaşık 10 km. güneyindedir. Buraya ulaşmak için: u4 metro hattını kullanmanız, Schönbrun istasyonunda inmeniz gerekiyor.
Bir anlamda, şehir merkezindeki Hofburg sarayının bire-bir küçültülmüşü gibidir. Odaların dekorasyonu, özellikle muhteşem. Zaten: 1400’den fazla oda bulunuyor. Her bir odanın, ayrı bir süsleme ve dekoru bulunuyor.
Mimari olarak
Avrupa’nın en güzel, barok yapılı sarayı olarak kabul ediliyor. 1754 yılında: imparatoriçe Maria Theresa tarafından yaptırılmıştır. Buraya: “Viyana Versailles” Sarayı da deniliyor.
Kelime anlamı: “Güzel pınar” Ama, ben daha önce Paris’teki Versailles Sarayını da gördüğüm için burayı orası ile kıyasladığımda: kesinlikle aynı seviyede değil, Versailles Sarayı buradan daha güzeldir.
Habsburg hanedanlığı, bu sarayın sayısız odalarında yaşamışlar. İmparator Joseph ve imparatoriçe Sisi, 1848-1916 yılları arasında, burada yaşamışlar. Hatta: imparatoriçe Sisi, 1830 yılında, bu sarayda doğmuş. Elizabeth’in hüzünlü bir öyküsü var.
Avusturya imparatoriçesi olsa da mutsuz bir hayat sürdürmüştür. Üç çocuğunun da ölümünü görüyor. 60 yaşlarında iken, bir anarşist tarafından, amaçsız ve anlamsız bir şekilde öldürülüyor. Belki de bu yüzden, Avusturyalılar, kendisin çok seviyorlar.
Saray
Saray içi ve saray bahçeleri olarak iki bölümden oluşuyor. Ana kapıdan girdiğinizde: hemen sol yanda bilet ve hediyelik eşya satılan bölüm ve aynı zamanda tuvalet bölümü bulunuyor.
Oradan sarayın gezmek istediğiniz bölümlerine ait bilet satın alabilirsiniz. Daha sonra: eğer sarayın içine girecekseniz, sol yanda sarayın giriş kapısı var, oraya yönelmeniz gerekiyor.
Ama saraya girmeyip sadece bahçeleri gezmek isterseniz, binanın sağ bölümüne yönelin, çünkü sol bölümdeki bahçelerden arkaya geçmek mümkün değildir.
Bu arada, hemen biletlerin satıldığı giriş bölümünün tam karşısında, sağ kolda “Schoss Theatre” denen bölüm var. Burada birçok tören düzenlenmiştir.
Saray binasının içine girdiğinizde
Avrupa’nın babaannesi olarak (17 çocuk doğurmuş ve kızlarını özellikle Avrupa’nın soylu aileleri ile evlendirmiştir ve bunlardan biri Fransız Devrimi sonunda idam edilen Maria Antuenet’tir.)
Maria Theresa ve varislerinin sarayda yaşadıkları hayata dair birçok örnek görmek mümkün. İmparatoriçe ve çok sayıda kızları tarafından işlenmiş: iğne işleriyle süslü kahvaltı odası, genç Mozart’ın kraliyete verdiği resital salonu (Spiegelsaal-Aynalı Salon), Konspirationstafelstube-çok gizli yemek odası, Chinesisc-hes Rundkabinett-Yuvarlak Çin Salonu, imparatorun 1916 yılında öldüğü yatak odası, Napoleon Salonu (burası Maria Theresa’nın yatak odasıdır); Fransa imparatoru Napoleon ve oğlu Reichstadt dükü tarafından kullanılmıştır.
Bu odada, şu anda: oğlunun ölüm maskı ve dondurulmuş kuşu bulunuyor.
Schoss Theatre denen bölümün hemen yanında, yani saray binasından ayrı, sağ koldaki bölümde, Wagenburg Museum var. Bu müzede: İmparator VI. Karl’ın altın kaplamalı tören arabası ve bunun yanında, imparatorluk mahiyeti tarafından kullanılan at arabaları koleksiyonunu görebilirsiniz. Buranın kapısında, temsili bir heykel var, bununla fotoğraf çektiriliyor.
Günümüzde
Saray, UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası listesine yazılarak, koruma altına alınmıştır. Hatta: güneş ışınlarından korunması için: sarayın pencerelerinin kapalı bulundurulması, UNESCO tarafından istenmiş ve pencerelerin büyük kısmı kapalı bulunduruluyor. Bu durum: ziyaretçiler için pek hoş değil, çünkü içeride boğucu bir hava oluşuyor.
Sarayın Bahçesi
Sarayın bahçesi de, muhteşem. UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesinde ve koruma altında. Bu bahçe bölümünde: bir hayvanat bahçesi (burası Avrupa’nın en eski hayvanat bahçelerinden birisidir ve Pandaları ile ünlüdür) , bir labirent bahçesi ve kelebek bahçeleri de bulunuyor. Bunlara giriş ücretli, tüm bunlara girmeyi düşünürseniz, girişten tüm her yere girmek için daha uygun fiyatlı bilet almanızı öneririm.
Yazının en başında da belirttiğim gibi, her ne kadar buranın bahçeleri, Paris Versay Sarayı bahçeleriyle kıyaslanmış olsa da, bence oradan kötü, çünkü en basitinden, yerlerde minikte olsa çakıllar var ve Versay Sarayında ise her yer yani yürüyüş yolları dahil çimdir. Burada sanki çiçeklendirme veya yeşillik, daha doğrusu çim, daha az görülüyor.
Bahçeyi mutlaka gezin ve hatta, hava güneşliyse, Viyanalılar gibi, sizde, çimlere uzanarak dinlenebilirsiniz. Bahçeleri gezerken: imparatorluk görkeminden çok, bütün duygulara zevk veren bir peysaj göreceksiniz. Özellikle: çiçekler ve havuzlar güzel bir görüntü oluşturuyor.
Parkta
bir tepenin zirvesine yerleşmiş, sütun dizisi olan “GLORİETTE” görülüyor. Gün batımında, Gloriette’nin silüetinin görüntüsü gerçekten çok güzeldir. Buraya ulaşmak için biraz yürümek gerekiyor.
Benden size öneri, yürürken, yolları takip etmek yerine, sol koldan, ağaçların arasından ilerleyen ve aynı zamanda gölgelik ve pek dik olmayan yolu takip ederek yukarı çıkmanızdır. Yukarı çıktığınızda muhteşem bir manzara ile karşılaşacaksınız.
Aynı zamanda, bu yapının hemen altında bir kafe var. Ama bence saçma olarak kafe arka cepheye yapılmış ve kötü bir havuza bakıyor, keşke ön cepheye yapılsa imiş ki bu durumda muhteşem manzarayı izlemek ve bir şeyler içmek aynı anda mümkün olabilirdi.
Yine de çıkarken yorulanlar için, yapının hemen altında ve arka cephesinde bir kafe bulunuyor. Hatta, içme suyu alabileceğiniz bir çeşme de vardır.
Bunun üstüne (biletli) birkaç basamak merdiven tırmanarak çıktığınızda, karşınıza muhteşem bir manzara çıkacaktır ki, bence çıkmayı düşünün.
Eğer
Buraya gitmek isterseniz: karşınıza, antik mitolojiden esinlenerek tasarlanmış birçok heykel önünden geçeceksiniz. Özellikle: Matyas tarafından bulunan ve saraya ismini veren Schöner Brunnen (Güzel Havuz) görülmeye değer. Bu güzel havuz görüntüsü ile ve suların akustiği ile görülmeye değerdir.
LİHTENŞTAYN SARAYI
Alsergrund ilçesindedir. 2004 yılında restore edilerek, yeniden ziyarete açılmıştır. Sarayın odalarında, günümüzde: Lihtenştayn hanedanlığına ait, dünyadaki en zengin koleksiyonlarından biri sergileniyor.
Saray yapısı ise: 1688 yılında, mimar Domenico Egidio tarafından başlanmış ancak bitirilişi, 1962 yılında, mimar Domenici Martinelli tarafından sağlanmıştır. Yapı: eski roma stilinde inşa edilmiştir.
Zemin katın tavan süslemeleri: binanın inşaat faslında, farklı sanatçılar tarafından yapılmış olup, bu farklılık görenler tarafından hemen hissedilmektedir.
Evet, saray, günümüzde müze olarak ziyarete açıktır. Hanedanlığın, kendine ait özel tablo, eşyalar ve ayrıca ünlü sanatçı Rubens’e ait tablolar ve çeşitli sanat eserleri sergileniyor.
VOLKSOPER (HALK OPERA BİNASI)
Alsergrund ilçesindedir. Bina, ilk olarak, 1898 yılında açılmıştır. Başlangıçta, tiyatro adı altında açılmış olmasına rağmen, 1903 yılından sonra, yalnızca operalar sergilenmeye başlanmıştır. Burası: ilk açıldığında özel mülkiyet tarafından işletilmekte iken, 1938 yılından sonra, Viyana Eyaleti yönetimi tarafından satın alınarak, halkın hizmetine sunulmuştur.
AUGARTEN SARAYI
Burası: bir park. Şehrin: barok tarzda düzenlenmiş en eski bahçesi ve parkıdır. İlk yapıldığında: imparatorun av alanı olarak kullanılmış. 1775 yılında ise, İmparator II. Joseph tarafından, halka açık bir park ve dinlenme alanı olarak hizmete sokulmuş.
Parkta: kestane, meşe ve ıhlamur ağaçları bulunuyor. Dinlenme ve spor amaçlı olarak kullanılıyor.
Ayrıca: park içinde: Avrupa’nın en eski ve dünyaca ünlü “Augarten” markalı porselenlerinin üretildiği bir atölye ve aynı isimle anılan bir saray yapısı bulunuyor.
Park içinde, dikkate değer bir diğer yapı: savaş zamanında yani 1942-1944 yılları arasında, havadan gelebilecek saldırılara karşı şehirde kurulmuş olan 6 beton kuleden biri de, bu park içinde bulunuyor. Bu kulelerin tasarımları: mimar Friedric Tamms tarafından yapılmış.
HEERESGESCHİCHTLİCHES MUSEUM (ARSENAL MÜZESİ)
Bu müze: savaş tarihine ışık tutuyor. 1850-1856 yılları arasında yapılmış. Mimarı: Theopil Hansen. Sitili: gotik. Müzenin içinde: 16.ve 20.yüzyıl ile ilgili savaş araç ve gereçleri var. Buranın en büyük özelliğiyse: Avrupa’da bulunan, en büyük Osmanlı savaş malzemeleri koleksiyonunun bulunması.
SCHWARZENBERG PARK
Avusturya ülkesinin en büyük parkı. 1801 yılında, burası özel bir mülk iken, 1958 yılında, Viyana Eyalet Meclisi tarafından satın alınarak, açık park ve dinlenme alanı olarak ziyarete açılmıştır.
Parkta: 2 adet obelisk var. Bu obelisk üzerinde: 1795-1831 yıllarında yaşamış ve hayatı boyunca bu bölgede geziler yapmış olan “Josef Kyselak” tarafından, siyah yağlı boya ile yazılı “Kyselak” kelimesi bulunmaktadır. Bu kelimeyi, parkta bulunan birçok yapı üzerinde göreceksiniz. Gördüğünüzde, kelimenin anlamını merak ederseniz, işte bu.
THEATER İN DER JOSEF STADT
1788 yılında kurulmuş olup, şehrin en eski tiyatrosudur. Ününü: zamanında, Beethoven ve Wagner tarafından, burada oyun yazılıp-yönetilmesinden almaktadır. Ayrıca: Johann Straus, burada kemanı ile tek kişilik konserler vermiştir.
Bina: 1822 yılında yıkılmış ve eskisine sadık kalınarak, yeniden yapılmıştır.
KUNTZ HİSTORİSCHE MUSEUM
Ring bölgesinde, yolun hemen karşısında bulunuyor. Bu müzenin en büyük özelliği: Anadolu’dan, yani ülkemizden çalınarak buraya getirilen birçok sanat eseri sergileniyor olması. Giriş ücreti her ne kadar 10 Euro da olsa, mutlaka gidip görmenizi öneriyorum.
Özellikle: Efes bölgesinden çalınarak getirilen ve burada sergilenen eserlerimizi mutlaka görün. İngilizler, hiç olmasa yurt dışından çalarak ülkelerine kaçırdıkları tarihi eserleri, Londra-British Museum’da ücretsiz sergiliyorlar.
Burada: biraz önce söylediğim gibi, 10 Euro giriş ücreti ödemeniz gerekiyor.
Viyana şehrindeki gezimize: bulunduğumuz yerden, herhangi bir şekilde: Innere Stadt bölgesine gelerek başlıyoruz. Bu bölgede ise, ilk durağımız: St. Stephanos Katedrali. Katedral: Roterturn Str. üzerindedir.
STEPHANSDOM KATEDRALİ (AZİZ STEPHANOS KATEDRALİ)
Viyana şehrine gittiğinizde ilk görülmesi gereken ve şehirle özdeşmiş yapı burasıdır. Pazar günleri ve tatillerde, saat: 10.00 civarında, burada ayin yapılıyor. Bunun dışında gezmek mümkün. Viyana şehrinin sembolüdür. Tüm ihtişamına karşı: bir Ayasofya veya Süleymaniye Camisine benzemiyor.
İçeriye ücretsiz girilir, belli bir bölüme kadar ücretsiz gezilir ve belli bir bölümden sonra ücret ödemek gerekir. Ama para verip girmeye gerek yoktur, önermiyorum. Akşam konserler düzenleniyor, Konser saatinden önce girişleri kapatıyorlar, içeri girip bakın, özellikle güneş olan zamanı seçin, çünkü pencerelerdeki vitraylar, içeriye girdiğinizde güneş vurduğunda ışık haleleri şeklinde gayet güzel bir görüntü oluşturuyorlar ve bu yüzden güneşin olduğu saatlerde içeriye girmenizi öneriyorum.
Katedral hakkında bir söylenti var: kızıl elma. Meşhur kızıl elmanın bir ucunun, bu katedralde bulunan bir top olduğu söyleniyor. Hatta, bu top üzerinde “ay-yıldız” işareti var. Mutlaka nedir bu kızıl elma diye aklınıza takıldı. Kızıl elma: özellikle Oğuz Türkleri için, ülküler veya düşlerdir.
İstanbul’un fethinden sonra, Kızılelma’nın, Roma’da bulunan St. Pierre Kilisesinin mihrabındaki “altın top” olduğu ileri sürülmüştür. Yani: bazen zaferin işareti, bazen hakimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü. Yani: bu katedralde bulunan bir topta, Kızılelma olarak değerlendiriliyor.
Katedrale baktığınızda sol taraftaki cephe siyah, ama diğer ve yan cephenin krem renkli olduğunu göreceksiniz.
Bunlar kum taşından yapılmıştır. Kum taşı zaman içinde su ve hava ile temas edince kararır. Yaklaşık 80-100 yıllık dönemlerde temizlik yapılır. Belli yerlerde iskeleler kurulur ve temizlik yaparlar.
Avusturyalı ve Macarlar bu tür yapıları pırıl pırıl tutarken, Çekler orijinal tutmayı tercih ederler ve siyah bırakırlar, temizlemezler.
Katoliklerde her ülkenin bir piskoposluk yapılanması ve o piskoposluğa ait bir katedral olması gerekir.
Katedralin yapımına 1240 yılında başlanmış ve ancak, 1365 yılında tamamlanabilmiştir. II. Dünya Savaşında ise, çatısı yıkılmış ve 1952 yılında onarılarak, yapı, yeniden ziyarete açılmıştır.
Evet, yaklaşık 800 yıl boyunca: şehir yangınlarını, Osmanlı toplarını, Nazi savaş uçaklarının bombalarını görmüş yapı, birçok tehlikeyi atlatarak, günümüze ulaşmayı başarabilmiştir.
19’ncu yüzyılın son dönemlerindeki restorasyon sırasında, yeni gotik denen tarz ile yapı son halini almıştır. Bu gotik mimaride, özellikle kule çok önemlidir. Çünkü gotik mimari 3 kule üzerine kurulur. Bunlardan 2 kule simetrik, diğeri simetri dışında ayrı kalır.
Ana girişin, iç duvarında: “05” rakamı göreceksiniz. Bu sayı: Nazilere karşı, 1944 yılında başlayan Avusturya direniş hareketinin kod numarasıdır. 5 rakamı, alfabenin beşinci harfini temsil ediyor, yani “E” harfini temsil ediyor. “OE” ise, “Österreich” yani “Avusturya” sözcüğünün ilk harfidir.
Girişin üstünde
Bir gurup heykel var. Bunlar: ejderhalar, aslanlar, sürüngenler ve kuşlar. İsa, Havariler ve kilisenin kutsallığını temsil ediyorlar.
Biraz önce, her ne kadar yapının 1240 yılında yapılmış olduğunu söylesem de, günümüzde göreceğiniz yapı: 14. ve 15. yüzyıllarda yapılmış. İmparatorluk, şehrin piskoposluk merkezi olarak ilan edilmesini sağlamak için, papayı etkilemesi açısından, katedrale, ikinci bir kule yapılmasını düşünmüşlerdir.
Ancak, Viyanalılar tarafından, toplanan para, katedrale ikinci bir kule eklenmesinden öte, Osmanlılara ve Protestanlara karşı, şehri korumak için, şehir duvarlarının güçlendirilmesinde kullanılmış.
Bu nedenle: ikinci kule, kuzey kulesi hiçbir zaman tamamlanamamış, ancak 1578 yılında, üstü küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzey kulesinin tepesinde: nefis bir görüntü sizi karşılayacak. Buraya asansörle çıkmak mümkün.
Kilisenin içinde
Ana koridorda: ünlü heykeltıraş Anton Pilgram’ın “Vaaz Kürsüsü” var. Ayrıca: sarmal merdivenlerin başında: Augustinus, Gregorius, Hieronymus ve Ambrosius’un figürleri var. Bunlar: kilise babaları olarak biliniyorlar. Merdivenlerin altına ise, ünlü heykeltıraş, pencereden bakar gibi, kendi heykelini koymuş. Bir portresi ise, kuzey koridorunda bulunuyor.
Yüksek altarın yanında; oyma ahşaptan yapılmış “Wiener Neustadter Atları” bulunuyor. Altar dedim de, merak edenler olabilir? Altar, kilisede sunak kısmına verilen isim.
Evet, gezimize devam ediyoruz.
Sağ yani diğer kısımda ise: İmparator III. Friedrich’in mezarını göreceksiniz. Niye bu şahsın mezarı burada? Çünkü: şehri piskoposluk merkezi yaptırmış ve her yemekte yenen küçük ekmeği (Semmel) yaratmış. Buranın altında normal mezarlar vardır ve vebadan ölen insanların kafatasları ve kemikleri gömülüdür.
Çünkü yapının hemen yanındaki büyük alışveriş ve yürüyüş caddesi eskiden bir mezarlıkmış ve oraya binalar yapılıp yeni düzenleme olunca, oradaki mezarlıkta bulunan ve vebadan ölen insanların kafatasları ve kemikleri getirilip buraya gömülmüştür.
Öte yandan: buradaki mezarlığın imparatorluk ailesi açısından da önemi vardır. İmparatorluk ailesinin iki mezar yeri vardır. Birincisi, bedenlerinin gömüldüğü yer ki burası ara sokaklarda küçük bir kilisedir. İkincisi ise, kalplerinin sıvı içinde tutulduğu yerdir ki kalpleri özel bir sıvı içinde burada muhafaza edilmektedir.
Katedralin en büyük cazibesi, asimetrik çan kulesidir.
Çan kulesi: 136 m. yüksekliğinde. Çan kulesinin ismi ise “Steffl”. Tepesinde gözlem platformu var. Muhteşem manzarayı seyretmek isterseniz, 4 Euro giriş ücreti ödemeli ve 344 basamak merdiven çıkmanız gerekiyor ki, bence çıkın.
Çıktığınızda: kuzeydoğuda, Çek Cumhuriyetine, güneybatıda ise: Alpleri görebiliyorsunuz. Tabii, açık ve sisli olmayan bir hava olması şart. Bu kulede, ayrıca, 20 ton ağırlığında bir çan var.
Çanın ismi: Pummerin çanı. Çan: 1683 yılında: Osmanlı kuşatması sonucunda bölgede bırakılan Osmanlı toplarının eritilmesiyle yapılmış. Böylece Osmanlının bozgunla sonuçlanan II. Viyana kuşatmasına bir gönderme yapılmıştır.
Çünkü: Osmanlı-Avusturya savaşlarında hedef alınan noktalar: camilerin minareleri ve kiliselerin kuleleridir. Çünkü bu durum tamamen moral bozmaya yöneliktir ve o yüzden savaşı kazanınca bu tür göndermeler yaparlar. Ancak, bu çan, 1945 yılında hasar görmüş. Yalnızca: özel günlerde kullanılıyor.
Büyük ana kapının ismi: Riesentor. Yani: Dev geçit olarak isimlendirilmiş. Niye bu isim verilmiş? 13.yüzyılda, yapı inşa edilirken, burada büyük bir kemik bulunmuş. Bu kemik: Nuh tufanında boğulan, bir devin baldır kemiği olduğuna inanılmış.
Ancak, daha sonraki yıllarda, büyük bir mamutun kaval kemiği olduğu ortaya çıkmış. Ancak, bu gerçek ortaya çıkana kadar, bu kemik, bu kapıda asılı kalmış.
Katedralden çıktığınızda
Hemen kapı önünde, ünlü müzisyenler “Mozart” ve “Haydın” kıyafeti giymiş gençleri göreceksiniz. Bunlar: konser biletleri satmaya çalışan Viyanalı gençler.
Bunlardan başka: burada: peruğu, dantelli gömleği ve ipek ceketiyle, 18.yüzyıl asilzadelerine benzeyen, heykel adamlar var. Kıpırdamadan, heykel şeklinde, saatlerce durabiliyorlar. Önlerindeki para kutusu da o ölçüde doluyor.
Yine katedralin hemen önündeki meydanda, yerde bir temel kalıntısı göreceksiniz. Burada bir zamanlar “Maria Magdalena Şapeli” varmış. Maria Magdalena, günahkar bir kadındır ve bu kadını alırlar, taşlamak üzere bir meydanda toplanırlar, taşlar ellerinde, tam atacakları sırada İsa gelir ve kalabalığa hitaben “en günahsız hanginiz ise, ilk taşı o atsın” der.
Bunun üzerine kimse taş atamaz. Kadın tövbe eder, İsa kadını çıkarır. Kimileri İsa’nın kadınla evlendiğini ve soyunu devam ettirdiğini iddia eder. Ama gerçek olan şudur ki, İsa’nın “Son Yemek” tablosundaki tek kadın karakter, Maria Magdalena’dır.
O zamanlar Avrupa’da Maria Magdalena adına birçok kilise ve şapel yapılmıştır. Bu görülen yer de o zamanlar yani 1781 yılında yapılmıştır. Ama 1850 sonrasında kaldırılmıştır, günümüzde sadece temelleri görülmektedir.
Yine katedralin hemen yan cephesinde
Osmanlıya bir gönderme yapılmaktadır. Bir heykel gurubunda, elinde haçlı bayrağı tutan bir din adamı (papa) ve ayakları altında yatan bir asker figürü görülmektedir.
Asker her ne kadar Tatar askeri olarak nitelendirilse de (çünkü kafası kazınmış, bir tutam saç görülmektedir) askerin hemen yanında küçük ve kırık bir Osmanlı sancağı görülmektedir.
Bir din kurumunda, bir din adamı aracılığı ile yapılan ırkçılığın boyutunu anlatmak için yukarıdaki resimlere bakmanız yeterlidir. Duyduğuma göre, bir zamanlar bu heykelin kaldırılması için, Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından bazı girişimlerde bulunulmuş ancak kaldırılmamıştır.
Çapraz karşıda ise
Stephan Platz bulunuyor. Bu meydana doğru yürüyoruz. Burası: İstanbul-Beyoğlu-İstiklal caddesini andırıyor. Sokak satıcıları ve sokak göstericileri yoğun. Ayrıca: lüks mağazalar ve Mozart çikolatası da satan hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. (Küçük bir not, Viyana şehrine gelip te en meşhur hediyelik Mozart çikolatasını elbette alacaksınız, ama buradan değil, çünkü fiyatları pahalı, 275 gramlık bir Mozart çikolatasını, muhtemelen 5 Euro civarında almanız uygundur.)
Bu cadde sizi sarayın arka tarafına götürecektir. Caddenin üstünde, Viyana şehrinin pastaneleri meşhurdur. Bu pastanelerde “zahter” yenir. Hatta, zahterin kendisine ait bir pastanesi vardır. Hemen yolun sonunda, Operanın arkasında ve “Zahter Torte” diye geçer. Aslında hangi pastaneye giderseniz gidin, bütün menülerde vardır.
Bu meydanda görebileceklerimiz şunlar
Stock-im-Eisen-Platz
Burası: Stock-im-Eisen-Platz’ın birleştirilmiş bir halidir. Bunun sözcük anlamı ise: “demire sokulmuş sopa” demektir. Bu isim, çok eskilere dayanıyor. Ortaçağ döneminde, Viyana şehrine varan yolcular, şans getirmesi için, eski bir ağaca çivi çakarlarmış. Bu çiviler, günümüzde koruma altına alınmış. Burada, bunları görebilirsiniz.
Haas-Haus
Burası: pencerelerinden katedralin yansıdığı, büyük ve silindirik bir yapı. Yapı: 1990 yılında, Hans Hollein tarafından tasarlanmış. St. Stephansdom Katedraline çok yakın yapılması nedeniyle, antipati çekiyor. Bu yapının en büyük özelliği, sahibinin Türk olmasıdır.
Babası Viyana şehrine gelip buraya ilk restoranı açan Türk’tür ve havayolu şirketleri ve catering konusunda bir numara olan bu kişi, bu binanın sahibidir. Binanın özelliği, biraz önce söylediğim gibi, dış cephesinin cam olması ve buna, hemen yakındaki katedralin görüntüsünün yansımasıdır. Yani binaya bakıldığında katedral görülür.
Gezimize devam etmek için: katedral yönünde dönüş yapıp, ROTENTURM STRASSE caddesi boyunca yürümeye devam ediyoruz.
Bu sırada, karşımıza: yaklaşık 300 yıl önce, hırsızların asılarak idam edildikleri, boş bir meydan çıkıyor. Burası: LUGECK bölgesi. Burada, açık hava kafeleri var. Dinlenmek için ideal.
Tuna kanalına doğru yürümeye devam ediyoruz. Karşımıza: FLEİSCHMARKT sokağı çıkıyor. Sağ bölüme dönüyoruz ve biraz ilerlediğimizde, karşımıza bir meyhane çıkıyor.
Griechenbeis Meyhanesi
Buranın önemi: Mozart, Beethoven, Schubert ve Strauss’un yaşadıkları dönemde, buranın müdavimi olmaları. Buraya ait ilk kayıt: 1447 tarihlidir. Ama yine de, buranın tam olarak ne zaman açıldığı bilinmemektedir. Küçük odaları, o zamandan beri halka açıktır. Grillparzer ve Johann Straus: tavanı imzalamışlar.
Meyhaneden çıkıp, yürümeye devam ettiğinizde, karşınıza, hemen sağ bölümde, bir manastır çıkıyor.
Heiligen-Kreuzerhof Manastırı
Burası, 17.yüzyıldan kalma bir yapı. Bu manastırın avlusundan geçerek, Basiliskenhaus denilen yere ilerlediğinizde, ilginç heykeller görebilirsiniz.
Şöyle ki: yarı horoz, yarı kertenkele bir canlının, nefesiyle içme suyunu zehirlediği söylenir. Ama, efsaneye göre, fırıncının çırağı: canavara ayna tutup, onu, korkudan öldürmüş.
Evet, gezimize devam ediyoruz. Tuna kanalı aksi istikamette biraz yürüyoruz ve WOLLZEİLE caddesinde, karşımıza eski üniversite çıkıyor.
Alte Üniversitat
Franz Schubert, Viyana çocuk korosu üyesi olarak burada bir dönem yaşamıştır. Eski üniversite: 1848 yılında, öğrencilerin yaptıkları gösteriler nedeniyle kapatılmıştır.
Buradan sonra, aynı cadde üzerinde katedral müzesi istikametinde geri dönerek ilerlemeye devam ediyoruz. Sol yanımızdaki bir ara sokaktan, Domgasse bölgesine geçiyoruz. Burada, ünlü bir müzisyene ait ev bulunuyor.
Mozarthaus Vienna
Buranın diğer adı: Figaro House. Wolfgang Amadeus Mozart: 1784-1787 yılları arasında, 3 yıl boyunca burada yaşamış. Mozart, günümüzde müzeye dönüştürülen bu evde: birçok piyano ve korno konçertosu ve çeşitli sonatlar bestelemiştir. Ama en ünlü bestesi: “Figaro’nun Düğünü” operasıdır.
Müze: 2006 yılı başlarında, Mozart’ın doğumunun 250. yılı kutlamaları nedeniyle, tamamen yenilenmiştir. Yapıda: 4 oda, 2 özel ofis ve mutfak var.
Buradan çıkınca: BLUTGASSE caddesini takip edin ve bu cadde ve SİNGER STRAASSE caddelerinin köşesindeki : Fahnrichshof bölgesinde gezinmenizi öneririm. Çünkü, burada dolaşmak çok keyifli. Burada: ressamlar, galeriler, butikler, apartmanlar ve bahçelerden oluşan göz alıcı yerler var.
Evet, gezimize devam ediyoruz. Buradan sonra: yine Tuna kanalının aksi istikametinde, STEPHANS-PLATZ meydanına doğru bir süre yürüyorsunuz ve KARNTNER STRASSE geliyorsunuz.
Bu ana yol: Viyana şehrinin sosyal hayatında, her zaman önemli rol oynamıştır. Viyana şehrinin en şık mağazalarının çoğu buradadır. Zaten, cadde trafiğe kapatılmıştır. Bu modern mağazalar yanında, burada, günümüzde, bir cam ürünleri müzesi de bulunuyor.
Cam ürünleri müzesi
Lobmery mağazasında bulunmaktadır. 1823 yılından bu yana müze işlevini sürdürmektedir.
Karntner Straasse üzerinden ilerliyoruz. Caddenin biraz ilerisinde: KAPUNİZER KİRCHE denilen bir yer var. Bunun altında ise, Kaisergruft denilen bir mezarlık bulunuyor.
IMPERIAL BURİAL VAULT-KAİSERGRUFT (MEZARLIK)
Burası, bir imparatorluk mezarlığı. 1622-1632 yılları arasında yapılmıştır. Yapının cephesi: 1935-1936 yılları arasında restore edilmiştir. Habsburg hanedanlığı: 1633 yılından bu yana, buraya gömülmektedirler.
Yani, burada, Habsburg hanedanlığına ait, 150 civarında mezar ve lahit bulunuyor. Buraya giderseniz, Maria Theresa ile kocası François de Lorraine’ye ait, ikili tabuta dikkatinizi çekerim.
Burada yapılan son cenaze töreni: 1989 yılında, son Habsburg imparatoru I. Karl’ın eşi Zita’ya aittir. Burada, diğer dikkatinizi çekecek görüntü ise, hala çok sevilen, İmparator Franz Joseph ile İmparatoriçe Elisabeth (Sissi) mozoleleridir.
Bu mozoleler, günümüzde bile, çiçeklerle doludur. Katedrali yazarken hatırlanacağı üzere, imparatorluk ailesinin öldüklerinde bedenleri buraya, kalpleri ise özel bir sıvı içinde katedrale yerleştirilmektedir.
Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz ve karşımıza bir otel çıkıyor.
HOTEL SACHER
Bina, Neo-klasik üsluptadır. Bina, tarih boyunca, pek çok olaya tanık olmuştur. Bu yapının ilk inşa edildiğinde, burada Anna Sacher isimli biri yaşarmış. Bu şahıs, büyük purolar içmesiyle tanınır, kraliyet ailesinden, aristokratlardan, diplomat ve zenginlerden konuklarının bütün ihtiyaçlarını karşılaşmış.
Ama, bu konuklarının imzalarını: bir masa örtüsüne işlermiş. Avrupa’nın geleceğini belirleyen toplantılar da, bu otelde yapılmıştır.
Otel: ünlü “Sacher” pastasıyla tanınıyor, deneyebilirsiniz. Boş masa bulmak çok zor. Bir süre beklemeniz gerekebilir, küçücük bir masa ve bar taburesi gibi yüksek sandalyelerde oturuluyor. Garsonlar ise, tamamen ilgisiz.
Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Caddenin kıyısında, caddenin OPERNRİNG caddesiyle kesiştiği yerde, Opera binası bulunuyor.
STAATSOPER (VİYANA DEVLET OPERASI)
Kartner bölgesinin başındadır. Dünya operasının merkezidir. Giriş ücretli. 1869 yılında açılan, ilk opera binası, çok fazla kişi tarafından eleştirilince, binanın mimarı Edward Van der Nüll, intihar etmiş.
Evet, orijinal bina, 1945 yılındaki bombardımanda, tamamen yerle-bir olmuş. Bombardımanda: çatısı yanarken, içindeki 150 bin farklı dekor ve 1500’den fazla kostüm yanmıştır. Ardından, burayı tekrar açmışlar ve açılışı çok ünlü bir besteci Mozart tarafından “Don Ciovanni” eseri icra edilmiştir.
Burada herhangi bir opera gösterisine gitmeseniz bile, ücret ödeyerek, bu binayı gezme şansınız var. Ancak, konser anındaki akustiği hissedemezsiniz. Konsere katılmak ise biraz problemli. Öncelikle, bilet bulmak ve bilet bulduğunuz takdirde de, kıyafet zorunluluğu, konsere katılmayı güçleştiriyor.
Çünkü: konserlere girerken, koyu renk takım elbise ve gece elbisesi giyilmesi zorunlu. Opera binasının yan tarafında bulunan, ALBERTİNA PLATZ meydanına geçiyoruz. Burada bir anıt var. Ayrıca bir saray bulunuyor.
Savaş ve Faşizm karşıtı anıt
Alfred Hrclicka tarafından tasarlanmıştır. 1991 yılında yapılmış. Diz çökmüş vaziyette, bronz bir heykel var. Bu heykel: Naziler tarafından, kaldırım taşlarını, diş fırçaları ile temizlemek zorunda bırakılan Yahudilerin nasıl aşağılandığı betimlenmiş. Heykel, taş kapının hemen dibinde. Yalnız, bu anıt, yapıldığında: hem Yahudilerin ve hem de Yahudi karşıtlarının protestolarıyla karşılanmış.
Albertina Graphic Arts Collection
1776 yılında inşa edilmiştir. Maria Theresa’nın oğlu Saksonya Dükü Albert’in adını taşımaktadır. Burada: dünyanın en önemli grafik koleksiyonu bulunmaktadır. Bu koleksiyonda: 60 binden fazla orijinal çizim ve bir milyondan fazla baskı bulunmaktadır.
Koleksiyonun dönemi ise, 15.yüzyıldan günümüze kadar uzanan dönemi kapsar. Koleksiyonda eseri bulunan sanatçılar şunlar: Dürer, da Vinci, Michelangelo, Raffaello, Tiziano, Rembrandt, Rubens, Van Gogh, Beardsley.
Sarayda: imparatorluk daireleri yakın zamanda yenilenmiştir. Ayrıca, bir sergi alanı açılmış, depolama sistemi kurulmuştur.
Evet, şimdi şehrin en güzel bölümlerinden birinde, Şehir gezimize devam edeceğiz
Bu bölümdeki gezimizde: GRABEN bölgesini gezeceğiz. Bölgedeki gezinin başlangıç noktası: daha önce den hatırlayacağınız bir yer: STEPHANS PLATZ meydanı.
Meydandan, GRABEN caddesine giriyoruz.
GRABEN VE YAHUDİ MAHALLESİ
Burası: şehrin, en modern mağazaları ve kafelerinin bulunduğu bir bölgedir.
Ama, buranın en büyük özelliği: Habsburg hanedanının son dönemlerine kadar: “Graben Nymphaları” olarak bilinen hayat kadınlarının bulunmasıdır. Caddenin bir diğer önemli özelliği ise, buranın uzunca süre bir mezarlık olarak kullanılmış olmasıdır.
1800’lü yıllarda toparlanma başlayınca mezarlık boşaltılmış ve büyük bölümü katedralin altına yerleştirilmiştir.
Buradaki binaların birçoğu ekonomik nedenler ve alışveriş amaçlı açılmıştır. Kartner caddesinde klasik marka mağazaları varken, burada çok lüks marka mağazaları bulunmaktadır.
Geniş cadde: günümüzde, trafiğe kapatılmış ve sadece yayalar tarafından kullanılmaktadır. Caddede: şehrin, 1679 yılında vebadan kurtulmasına adanmış bir anıt var.
Burada önemli bir anıt görülüyor.
Pek çok şehirde görüldüğü üzere, burada da “Veba Anıtı” vardır. Bu anıtın ilk yapıldığı tarih 14’ncü yüzyıldır ve ahşap yapılmıştır. Avrupa’nın veba yaşadığı en kötü dönem olan 14’ncü yüzyıl, sonrasında ise 16, 17, 18 yüzyıllar, sonrasında 19’ncu yüzyılda bu hale getiriliyor, ama sadece vebayı simgeleyen bir anıt olmaktan çıkıyor.
İçerik olarak ilaveler yapılıyor. İçerik: üç tarafında 3 amblem var, bunlar 19’ncu yüzyıl sonunda Avusturya imparatorlarının taktıkları 3 kraliyet amblemi, bunlar Avusturya, Macaristan ve Bohemya Krallık amblemleridir.
O yüzden, 3 amblemi de bu anıtın çevresine yerleştirmişlerdir. Önemli olarak, en temel detay, neden biz bu anıtlarda dini figürler görüyoruz. Yukarıda: Hıristiyanlıkta büyük üçleme olan; baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesi görülür.
Bunun sebebi: 14’ncü yüzyıl, hastalık yayılmaya başlıyor, insanlar etkileniyor ve bir anda ölmeye başlıyorlar.
En sonunda “biz günahkar hayatlar yaşıyoruz, Allah bizi cezalandırıyor, kurtulmanın tek yolu dine sığınmak, dindar yaşamak” diyorlar. Kilise, bunu alıyor ve kendine göre kullanıyor ve her şehirde anıtlar yapılmaya başlanıyor, anıtlarda tepe de üçleme görülüyor, aşağı tarafta vebanın insan vücudunda yarattığı etkiler ve din adamları görülüyor.
Graben caddesinde bir süre ilerledikten sonra, sağ yanımızdaki bir sokaktan girdiğimizde bir kilise göreceğiz.
Pterskirche-Aziz Peter Kilisesi
Gabriele Montani tarafından 1702 yılında tasarlanmış ve yapılmıştır. Dış cephe, her biri üçer oyma melek başıyla süslenmiş, dışa eğimli oturma sıraları vardır. Yapı, Viyana barok sanatının en güzel örneklerinden biridir. Hemen veba anıtının yakınındadır. Dışarıdan bakıldığında çok sade görünür.
Ama bunun içine girdiğinizde muhteşem güzel detaylarla karşılaşırsınız. Barok bir yapı, daha sadedir, ama mutlaka içine girin. Burada genellikle konserler düzenleniyor, konsere denk gelip ücretsiz müzik dinleyebilirsiniz. Ama dediğim gibi içeride göreceğiniz heykeller, mezar bölümleri ve özellikle apsis denen ortadaki bölümü mutlaka görün.
Sonra, Graben caddesinden geri dönüyoruz ve sol yanımızdaki: DOROTHOER GASSE sokağına giriyoruz. Burada, bir müze bulunuyor.
JÜDİSCHES MUSEUM (YAHUDİ MÜZESİ)
Giriş ücretlidir. 1993 yılında kurulmuştur. Müzenin bulunduğu; 18.yüzyıldan kalma, Palais Eskeles isimli yapı, eskiden, önce gelen bir Yahudi tüccara aitmiş.
Müzede: modern teknikler kullanılarak: şehirdeki Yahudi topluluğunun tarihi süreç içindeki yerleşimi ve başlarına gelenler anlatılıyor.
Viyana kültürüne yaptıkları katkılar da, açıklanmış. Müzede: bir kafe ve alt katta bir kitapçı bulunuyor.
Graben bölgesinin güneyinde geziyoruz.
YAHUDİ MAHALLESİ
Burada, genellikle giyecek mağazaları var. Meydanda ise, bir anıt bulunuyor.
Soykırım Kurbanları Anıtı
Rachel Whiteread tarafından yapılmıştır. 1938-1945 yılları arasında, Naziler tarafından öldürülen, 65 000 Avusturya Yahudi’sinin anısına dikilmiştir. Ters çevrilmiş bir kütüphaneyi andıracak şekilde tasarlanmıştır.
Yani, kitaplar, içeriye doğru bakıyor. Anıtın temelinin çevresine: Avusturya Yahudilerinin gönderildikleri kampların isimleri yazılı.
Hemen yakınlarda, bir kilise bulunuyor.
Kornhauseltum
Şehirdeki en eski kilisedir. Sarmaşıklarla kaplıdır ve 1161 yılında yapılmıştır. Bir zamanlar çok önemli bir ticaret malı olarak kabul edilen: tuzun azizi olarak tanınan “Rupert” e adanmıştır.
Buradan: Hoher Markt’a gidin.
HOHER MARKT
Burası, eski dönemlerde Roma yerleşimi olan “Vindobona”nın formu olarak kullanılıyordu. Buradaki küçük bir müzede: Roma döneminden kalma, iki evin kalıntıları görülüyor.
Honer Markt meydanının güney ucunda: Ankeruhr bulunuyor.
ANKERUHR
1911 yılında, bir sigorta şirketi tarafından yaptırılmıştır. Bu hareketli saatte: Charlemagne, Prens Eugene, Maria Theresa ve Joseph Haydn figürleri bulunuyor. Saat: 12.00’de, bu figürlerin gösterilerini izleyebilmek mümkün.
Meydanın tam ters istikametinde, batı ucunda: MARC-AUREL STRASSE caddesine doğru yürüyün. Hemen solda: günümüzdeki Avusturya Arşivlerini barındıran, ALTES RATHAUS (Eski Belediye Sarayı) bulunuyor. Bu sarayın hemen karşısında ise, yine bir kilise bulunuyor.
Tuna kanalının aksi istikametinde yürümeye devam edin ve PLATZ AM HOF meydanına gelin.
PLATZ AM HOF
Şehrin eski bölümündeki en büyük meydan burasıdır. Babenbergerler hanedanı: kalelerini, 1150 yılında, burada kurmuşlar. Kale, uzun süre bir askeri sığınak olarak kullanılmış.
Meydandaki diğer bir eser: MARİENSAULE, yani “Meryem Ana Sütunu”.1667 yılında yapılmış. 30 yıl savaşlarında, İsviçre ordularına karşı kazanılan zaferin simgesi olarak dikilmiş. Bu meydanın kıyısında, Am Hof kilisesi var. Kilisenin barok ön cephesi görülmeye değer.
Evet, gezimize devam ediyoruz. Meydanın hemen yanındaki, BOGNERGASSE sokağına girin. Bu sokakta görmeniz gereken: Engel Apotheke. Sokağın sonunda: İskoç kilisesi var.
SCHOTTEN KİRCHE (İSKOÇ KİLİSESİ)
Burası, İskoç ve İrlandalı rahipler tarafından, 12.yüzyılda kurulmuştur. Buranın resim galerisi görülmeye değer. İlginizi çekebilir.
Geziye devam ediyoruz. Hemen yanda, HERRENGASSE sokağını bulun. Bu sokakta, etkileyici saray ve binalar sıralanıyor. Bu sokak üzerinde diğer görmeniz gereken yerler:
CAFE CENTRAL
I. Dünya Savaşından önce, şehrin önde gelen kafelerinden birisidir. (Yiyecek-İçecek bölümünde, ayrıntılı olarak anlatıyorum, güzel bir kafe. Rahatlıkla saatlerce oturulabilecek güzelliktedir)
Herrengasse sokağı: MİCHAELER PLATZ ve HOFBURG bölgelerine çıkıyor. Meydanda görülmesi gereken yerler şunlar:
HOFBURG (IMPERİAL PLACE)
Burası, 13.yüzyıldan bu yana, Avusturya Hükümdarlarına ev sahipliği yapan, en etkileyici saraylardan biridir. Eski şehrin, güneybatı bölümünü, yani bu bölgeyi, imparatorluğu hatırlatan etkileyici eserler kaplıyor.
Burada bir küçük not vermek istiyorum, bazı internet sitelerinde burası için Topkapı Sarayını gölgede bırakıyor gibi deyimler kullanılmış, ama burayı gördüğünüzde böyle bir yorumun tamamen saçma olduğunu göreceksiniz.
Boyutları devasa. İnce işçiliği, uçsuz-bucaksız bahçesi ve görkemli heykelleriyle gerçekten büyüleyici. Saray: 1918 yılına kadar, İmparatorluk ailesi tarafından, ikametgah olarak kullanılmıştır. Habsburg hanedanlığı: büyük Avusturya-Macaristan imparatorluğunu buradan yönetmiştir.
Büyük Saray: 600 yıl süresince, 5 kez restore edilmiş ve sonunda, yine büyük kısmı tamamlanamadan kalmıştır. Günümüzde, burada, müzelerde, Habsburg hanedanının servetleri sergileniyor. Bunun dışında: Avusturya Başkanlık ofisi, kongre merkezi ve çok sayıda sanat koleksiyonu bulunuyor.
Buradaki gezi için
Öncelikle, rehberler eşliğinde, yaklaşık bir saat süren bir tura katılmanız gerekiyor. Bu turda: KAİSERAPPARTEMENTS yani imparatorluk daireleri geziliyor.
Bu gezide: goblenler, subayların sigara salonları, harika sobalar, kristal avizeler, demirden askeri bir kamp yatağı bulunan Franz Joseph’in yatak odası, Elisabeth (Sissi) in daireleri ve duvara monte edilmiş barlar ve tırmanma ipleriyle egzersiz yaptığı salonu görebiliyorsunuz.
Tüm bunların yanında: porselenden yapılmış seramik sobalar ve 19.yüzyılda, İmparator 16.Louise tarafından yaptırılan muhteşem mobilyalar görülüyor.
Bu gezide
ilk 6 oda: SİSSİ MUSEUM olarak düzenlenmiş. Burada: imparatoriçenin hayatından sahneler bulunuyor. Özellikle, Elizabeth’in özel hayatı vurgulanmış, egzersizleri, rejimleri ve güzellik ile ilgili saplantılarına ayrılan bölümler ilginizi çekebilir. İmparatoriçe, hayatta iken bir efsaneydi.
Ölümünün üzerinden, yüz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, hala efsane olarak kalmıştır. Saç bakımı saatler alırmış. Yaşı ilerledikçe, sık sık yolculuğa çıkar olmuş. İmparatorluk trenini kullanırmış. 1898 yılında, 60 yaşındayken, Cenevre’de, İtalyan bir şahıs tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür.
Evet, bu bölgedeki gezimize devam ediyoruz.
IMPERİAL SİLVER COLLECTİON-HOFSİLBER UND TAFELKAMMER (KRALİYET GÜMÜŞ DEPOSU VE SOFRA TAKIMI KOLEKSİYONU):
Burada, Habsburg hanedanının yemek servis takımları sergileniyor. 600 yıldan fazla süre, düğünlerde ve doğum günlerinde kullanılan, Çin, Japon, Fransız Sevres ve Alman Maissen servis takımları sergileniyor. En önemli eser: 140 parçalık, parlak kırmızı Yakutlu çay takımı ve 1851 yılında Kraliçe Victoria tarafından İmparator Franz Joseph’e hediye edilen: orta süsüdür.
140 kişilik masa üzerinde, servis takımları tamamen yerleştirilmiş olarak sergileniyor. Masa: 30 metre uzunluğundadır. Çini tabaklar, altın ve gümüş servis takımları muhteşem.
STALLBURG (HARALAR)
1565 yılında, bu yapı: Arşidük konutu olarak yaptırılır. Hofburg kompleksinin dışındadır. Bina, daha sonra “İspanyol Binicilik Okulu” haralarına dönüştürülmüştür. Yapı: 3 katlı, kemerli avlusu ile, şehirdeki en önemli Rönesans yapılarının başında gelmektedir. Haralar, halka açık değil.
SPANİSCHE REİTSCHULE (İSPANYOL BİNİCİLİK OKULU)
Burası: Habsburg sarayına yürüme mesafesi uzaklıktadır. Muhteşem mimarisi var, mutlaka zaman ayırın ve ziyaret edin. 1729-1735 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarı: Josef Emanuel Fischer von Erlach.
Burada bulunan: Lipizzaner atları: yıl (temmuz ve ağustos ayları hariç) süresince, arenada gösteri yapıyorlar. Bu gösterilerde: atlar, müzik eşliğinde, çok uyumlu ve hassas hareketler yapıyorlar.
Gösteriler için bilet bulamasanız, sabah saatlerinde atların eğitimleri var, bu eğitimleri izleyebilirsiniz. Bence: zaten gösterilere bilet bulmak zor, biletler pahalı ve çok kısa sürüyor. Siz: hafta içinde yapılan antremanları izleyin.
Bu arada, belki merak edenleriniz olabilir
Lipizzaner atlarının ne özellikleri var? Bu tür atlar: İspanyol ırkı ve Slovenya’da, Lipica bölgesinde yetiştiriliyor. Ancak, bu gelenek, 1920 yılından bu yana, Styria bölgesinde, Piber kasabasında sürdürülüyor.
Atlara: 17.yüzyıldan bu yana değişmeyen sistemlerle: zarif bir şekilde yürüme ve dans etme öğretiliyor. Atlar, müzik eşliğinde, klasik figürler sergiliyorlar. Gösterilerde, kendinizi bambaşka bir dünyada hissedeceksiniz. Bembeyaz atlar ve siyah giysili binicileri.
İspanyol Binicilik Okulunun hemen karşısında: JOSEFS PLATZ meydanı bulunuyor. Meydanda bulunanlar şunlar;
HEYKEL
Meydanın ortasında bulunan bu heykel, Franz Anton Zauner tarafından yaptırılmış ve II. Joseph’in at üzerinde betimlendiği bir heykel.
Meydanın hemen yanındadır. Eskiden imparatorluk kütüphanesi olarak kullanılmıştır. İmparatorluk mimarı: Johann Bernhard Fischer tarafından; 1723-1735 yılları arasında yapılmıştır.
En dikkat çekici bölümü: büyük salon kısmıdır. Buranın tavan freskleri, Daniel Gran tarafından yapılmıştır. Bu fresklerde, kütüphanenin kurucusu olan İmparator VI. Karl’ın yüceltilmesi tasvir edilmektedir.
Burada, milyonlarca el yazması ve basılı kitap bulunmaktadır. Bunların yanında: portreler, haritalar, notalar, papirüse yazılmış dokümanlar ve bir müzenin de bulunduğu ana bina var.
AUGUSTİNER KİRCHE
Burası bir kilise. Habsburg hanedanlığının evlilik kilisesi olarak kullanılmıştır. Habsburg hanedanının önemli kişilerinin kalpleri, buranın kıriptasına gömülüdür.
SCHATZKAMMER (HAZİNE)
Kaiser-appartements yapısının hemen yanında bulunuyor. Eski kutsal Roma imparatorluğunun göz kamaştırıcı eserleri, burada sergileniyor. En önemli eserler: İnciller, cilalanmış zümrütler, yakut ve safirlerle bezeli, som altından yapılmış imparatorluk tacı.
Evet, dünyanın en ünlü hazinelerini burada görmek mümkün. Burada göreceğiniz: İmparator Rudolf II’nin tacı; ilk olarak: 962 yılında: Roma’da, Büyük Otto’nun taç giyme töreninde kullanılmıştır.
Daha ; sonra ise: Aachen ve Frankfurt’taki taht varislerine geçer. Burada: bir kutsal kılıç ve Charlemagne’nin kılıcı da sergileniyor. Bunların dışında ilginizi çekebileceğini düşündüğüm eserler: Hz. İsa’nın son yemekte kullandığı kutsal kase olduğunu düşünülen akik bir kap, zehirli yiyecekleri gösteren engerek dili credenza gibi.
Ayrıca: sergilenen hazineler arasında: İmparatorluk ailesine gelen hediye bir at da sergileniyor. Büyüleyici, tek boynuzlu bir at. Boy uzunluğu: 2.5 metre.
Sarayın hemen ortasındaki meydanda: Roma dönemine ait kalıntıların bulunduğu küçük bir bölüm görülüyor. Burası, Roma döneminde burada kurulan şehrin, temel kalıntıları imiş. Buranın bulunduğu meydanda, gayet güzel kafeler var, bunlardan birine oturup hoş zaman geçirmenizi öneririm.
Evet, şimdi de, büyük bir bahçe ye geçiyoruz.
BURGGARTEN
Burası, Hofburg’un bahçesi. 19.yüzyılda, imparatorluk ailesi için düzenlenmiştir. Bahçede, iki anıt var. Bunlar: I. Franz Joseph ve Mozart’a ait. Özellikle Mozart’a ait olan anıt: 1896 yılında, Victor Tilgner tarafından yapılmıştır. Burada, bir de limonluk bölümü var. 20.yüzyılın başında yapılmış. Limonluk bölümünde, çok güzel bir kafe ve kelebek bahçesi de bulunuyor.
Burayı gezdikten sonra, Operring Strasse caddesinde gezebilirsiniz.
RİNG BOULEVARD-STRASSE
Ring, aslında şehri saran surları temsil ediyor. 1850’li yıllarda, artık Türk ordusunun gelmeyeceğini düşünen zihniyet, surları yıktırıp, şehrin gelişmesini sağlamıştır. 1940’larda ise: St. Stefan kilisesinin gözetleme kulesini ve 1952 yılında da, banliyölerdeki kuleleri yıkmışlardır. Yıkılan surların yerine: 70 metre genişliğinde, bir bulvar yapılmıştır. Bu bulvarda: hükümet binaları, özel köşkler, geniş meydanlar, parklar, anıtlar ve zarif kafeler bulunuyor.
Evet, bu bulvarın uzunluğu: 4 km. dir. Eski şehrin merkezini, bir çember gibi sarıyor.
Evet, Ring Strasse caddesi boyunca yürümeye devam ediyoruz. Burgring caddesi bölümüne geçince, sağ taraf: Hofburg ve Sol taraf ise, Kunsthistorisches Museum ve Naturhistorisches Museum ile arasında kalan Maria-Theresien-Platz bulunuyor.
VOTİC KİRCHE
Ring caddesinde, Viyana Üniversitesinin yanındadır. Ünlü Stephan Katedralin den daha önemlidir. Çünkü: Macar Libenyi tarafından yapılan saldırıdan kurtulan, imparator I. Franz Joseph tarafından, Tanrıya şükran amacıyla; 1854 yılında yaptırılmıştır. Mimarı: Heinrich Fersste. Kilisenin yapımı için, halktan para toplanmıştır. Para toplanan insan sayısı: 300 bin kişidir.
Mimari bakımdan ise: dünyadaki sayılı gotik tarzdaki nadir kiliselerden biri olarak öne çıkmaktadır.
KUNST HİSTORİCHHES MUSEUM (GÜZEL SANATLAR MÜZESİ)
Giriş ücretli ama özellikle giriş ana merdiveninden itibaren, muhteşem sanat eserleri ziyaretçilerini bekliyor. Müzenin koleksiyonu, tek kelimeyle muhteşem ve çok geniş.
Birinci Kat: Burada resim galerisi var. Galerinin ismi: Gemaldegalerie. Burada: 16.ve 18.yüzyıl, Avrupa sanatından örnekler sergileniyor.
Ana girişin solundaki, doğu kanadında: Flemenk, Flaman, Alman ve İngiliz sanatçıların eserleri sergileniyor.
Girişin sağındaki batı kanadında ise: İtalyan, İspanyol ve Fransız sanatçıların eserleri sergileniyor. Bu sanat eserlerini yapan sanatçıların bazılarının isimleri ise: Caravaggio, Raffaello, Rembrandt, Rubens, Tiziano.
Alt Kat
Burada, antik Mısır, Yunan ve Roma eserleri sergileniyor. Ayrıca: Heykel ve Uygulamalı Sanatlar Koleksiyonu bulunuyor. Cellini’nin, Fransa kralı I. François için yaptığı: mine ve altın kaplı, ünlü tuzluk, bu koleksiyonda, mutlaka görün.
Klasik Antika Koleksiyonundaki en önemli eser ise: I. yüzyıl’dan kalma, Gemma Augustea kamayösü. Mısır Koleksiyonunda, Prens Kaninisut’un gömütü, yani mumyası da görülebilir.
NATUR HİSTORİSCHES MUSEUM (DOĞA TARİHİ MÜZESİ)
Giriş ücretlidir. Mimari olarak: Kunst Historichhes Museum binasının bir ikizidir. Bu müzede görebileceklerinizden bazıları şunlar: göktaşı koleksiyonu, böceklerden-Dinozorlara kadar uzanan pek çok hayvan fosili. Ayrıca: “Willendorf Venüsü” heykelciği var ki, tam 25 bin yıllık olması en büyük özelliği.
Bunun dışında, Maria Theressa’nın: büyük sarı yakut ve değerli taşlardan yapılmış, 117 kg. ağırlığında, mücevher buketini mutlaka görmelisiniz.
Müzede, birde çocuk salonu (Kindersall) var, özellikle küçük ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekiyor.
MUSEUM QUARTİER
Neubau bölgesindedir. Viyana şehrindeki en geniş alana sahip kültür merkezidir. Kapsadığı alan toplamı: 60 bin metrekaredir.
Burası, modern bir müze kompleksi. Yapı: 18.yüzyılda, Fischer von Earlach tarafından yapılmış. 1998 yılında ise, daha önce kraliyet atlarının yetiştirilip bakımlarının yapıldığı komplekste, tadilat yapılarak, bugünkü müze oluşturulmuştur.
Ancak, yapılan tadilatın maliyeti muhteşem, tam 2 milyar Euro. Gerçekten harcanan paranın oranı, sanat ve kültüre verilen değerin en büyük ifadesidir.
Burada sergilenen koleksiyonlar: Kandinsky, Magritte ve Warholl gibi, 20.yüzyıl sanatçılarına ait. Bunlar: MUMOK denilen “Modern Sanat Müzesi” bölümünde sergileniyor. Ayrıca: LEOPOLD MUSEUM ve ARCHİTEKTURZENTRUM WİEN (Viyana Mimari Merkezi) bölümleri de, bu kompleks içinde bulunuyor.
Museum strasse caddesinden ilerleyerek, Getredemarkt caddesine geldiğinizde, yine bir yapı var.
AKADEMİE DER BİLDENDEN KÜNSTE (GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ)
Bu galerinin koleksiyonunda: 14.yüzyıldan, günümüze kadar uzanan döneme ait Avrupa resim sanatının muhteşem örneklerini görebilirsiniz. Özellikle: Hieronymus Boch’un “Son Yargı” resmi, Rubens, Rembrant, Van Dyck, Pieter de Hooch ve Tiepolo’nun çalışmaları var. Binanın mimarı şekli ise, 1870 yılında, Theophil Hansen tarafından tasarlanmıştır.
Bu Akademinin tarihinde ilginç bir olay vardır. Adolf Hitler, bu Akademinin sınavlarına iki kere girmiştir. Çünkü kendisinin genç iken en büyük hayali ressam olabilmektir. Ancak iki kere girdiği sınavlarda başarısız olmuş ve “resim yeteneğin yok” denilerek Akademiye kabul edilmemiştir. Böylece, bunu hakaret olarak algılayan Hitler, kafasındaki sert düşünceleri oluşturmaya başlamıştır.
SECESSİONS GEBAUDE
Akademi binasının hemen karşısında bulunuyor. Burası, 1897 yılında, gerici buldukları, Viyana sanat kurumlarından kopan, 19 sanatçı tarafından harekete geçirilen bir galeri. Bu sanatçıların en ünlülerinin başında: Gustav Klimt geliyor.
Binanın yapısı, Josef Maria Olbrich tarafından tasarlanmıştır. Kapıda yazan bir yazı var. Bu yazı ilginç.
Şöyle ki: “ Der Zeit ihre Kunst, der Kunst ihre Freibeit” yani “Çağa kendi sanatı, sanata ise özgürlük”
Günümüzde, çağdaş sanatçıların eserleri, burada sergileniyor.
Evet, KARL PLATZ meydanına doğru yürüyün.
KARL PLATZ
Bu meydan üzerinde ve çevresinde görülecek pek çok yer var.
KUNSTHALLE PROJECT SPACE (CAM KÜP)
Meydanın hemen bir alt sokağında. Treitlstrasse sokağında bulunuyor. Burada, güncel akımlara konu olan temalı sergiler yapılıyor. Çok büyük bir kafesi var ki, şehirde bir buluşma yeri gibi biliniyor.
KARLSKİRCHE
Meydana hakim bir konumda bulunuyor. Şehrin en önemli barok kilisesidir. 1576-1578 yılları arasında, şehirde, veba hastalığına yakalananların umudu olan “Kardinal Karl Borromaeus” adına, 1713 yılında, VI. Karl adına, Fisher von Erlach tarafından yapımına başlanılmış ve 1737 yılında tamamlanarak, hizmete açılmıştır.
Veba salgını sırasında, imparatorun verdiği sözün yerine getirilmesi amaçlanmıştır. İç mekanı, serin ve ağırbaşlıdır.
Hafif mermer dekorasyonu ve geniş, oval bir planı vardır. Oval kubbenin görkemli tavan freskleri John Michael Rottmary tarafından yapılmıştır ve mutlaka görmenizi öneririm. Sağdaki ana şapelde bulunan, Daniel Gran’ın “Azize Elisabeth” tablosun da kaçırmayın, mutlaka görün.
Kilisenin önünde, Henry Moore heykeli var. Burası: adeta minareleri olan bir kilise gibi. Ama, yapının içinde, özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. 100 Amerikan dolarının üzerinde bir resim var. Her şeyi gören göz resmi. Bu kilisede, mihrabın üzerinde de bu resimden var. Bunu kaçırmayın.
WİEN MUSEUM KARLSPLATZ (ESKİ VİYANA TARİH MÜZESİ)
Meydanın doğu tarafında bulunuyor. Burada: 1529 tarihindeki kuşatmadan, modern sanat akımlarına kadar, şehrin tarihindeki tüm önemli olaylara ait sergiler burada yapılıyor.
MUSİKVEREİN (MÜZİK AKADEMİSİ)
Hemen eski Viyana tarih müzesinin karşısındadır. Yapı, 1867 yılında inşa edilmiş olup, Theophil Hansen tasarımıdır. Viyana Filarmoni Orkestrasına ev sahipliği yapar. Taban resimleri, 1911 yılında yapılmış olup, August Eisenmenger’in özellikle “Apollon ve Dokuz Musa” eseri ilginçtir.
KÜNSTLERHAUS
Hemen Müzik Akademisinin yanındadır. Burada, sanat sergileri düzenlenir. Bu yapının hemen önünde: güne bakan ve lale motifleriyle süslenmiş, Otto Wagner tarafından yapılmış, “Stadtbahn Pavillion” yani “Devlet Demiryolları Pavyonu” bulunuyor.
Evet, bu bölgeden uzaklaşıyoruz. Yürüyerek, Karntner Ring üzerinden, PARKİNG RİNG caddesine geliyoruz. Hemen sağ yanda: bir park var.
STADT PARK (ŞEHİR PARKI)
İnere Stadt ile Landstrasse ilçeleri arasındadır. Buraya “Kraliyet Bahçeleri” deniyor. Çünkü zamanında burası kraliyet sarayının içinde kalmış yani surlar varken, burası saray içindeymiş.
Güzel bir park, gitmenizi öneririm. Rudolph Siebeck tarafından planlanarak, 1862 yılında halk için hizmete açılmıştır. Viyanalılar, burada buluşmakta ve şehrin ortasında, yeşillikler içinde sohbet ederek zaman geçirmektedirler.
Parkın içinden; şifalı olduğu söylenen, içme suları çıkmaktadır. Bunların daha iyi kullanılması için, 1865-1867 yılları arasında: Johann Garben tarafından, burada bir “Kür Binası” yaptırılmış.
Burada, günümüzde eğlenceler düzenleniyor. Ayrıca, bu binanın büyük bir de kafeteryası bulunuyor. Parkın içinde ise, çeşitli heykeller var. Bunlar: Strauss, Schubert, Makart gibi sanatçılara ait.
Evet, Parktan sonra, yürümeye devam ediyoruz ve STUBEN-RİNG caddesine geliyoruz.
MUSEUM FÜR ANGEWANDTE KUNST (UYGULAMALI SANATLAR MÜZESİ)
Bu müzenin yerel ismi: MAK. Şehirdeki en güzel ve ilgi çekici müzelerden biridir. Sergi salonlarında: gündelik hayatta kullanılan bir kısım obje, çeşitli sanatçılar tarafından farklı şekilde düzenlenmiş olarak görülüyor. Örneğin: bir sanatçının yaptığı, sandalyelerle gölge oyunu.
Müzenin hediyelik eşyalar satılan bölümüne mutlaka uğrayın, hoşunuza gidecek bir şeyler bulabilirsiniz.
Müzenin hemen karşısında: Karl Luegen Platz meydanı bulunuyor.
KARL LUEGER PLATZ MEYDANI
Dr. Karl Lueger, 1897-1910 yılları arasında, Viyana Belediye Başkanlığı yapmış. Meydanın hemen ortasında heykeli bulunuyor.
Bu meydan: Viyanalılar tarafından çok sevilen ve tercih edilen bir yer. Meydanın hemen yanında bulunan kafelerde oturup, yorgunluk giderebilirsiniz.
Şehir: şehrin içinden geçen “İnn” nehri ve o nehir üzerinde kurulan köprüler yani “bruck” lar ile meşhur olmuştur ve zaten ismini de buradan almaktadır.
Denizden yükseklik: 565 metredir. Şehrin her yanı dağlarla çevrilidir ve bir anlamda, ufuk görülmemektedir bile denilebilir. Bunun doğal sonucu olarak, uzun süreli konaklamalarda insan kendinde boğulma hissi bile hissedebilir.
Şehrin nüfusu: 120 bin civarındadır. Genç nüfusun fazlalığı nedeniyle: yeme-içme, eğlence, alışveriş gibi aktiviteler oldukça fazladır. Şehirdeki üniversite öğrencilerinin sayısının, 30 bin civarında bulunduğu söyleniyor.
1964 ve 1976 yıllarında, Kış Olimpiyat oyunları, 1984-1988 yıllarında Kış Paralimpik Olimpiyat Oyunları ve 2012 yılında, İlk Kış Gençlik Olimpiyatları, bu şehirde yapılmıştır. Şehir, 2008 yılı Avrupa Futbol Şampiyonasına da ev sahipliği yapmıştır.
Yani, şehir kış sporlarıyla bütünleşmiştir. Bu şehre, tam bir kayak şehri denilebilir. Yaz döneminde ise, şehir, Uzakdoğu ve Uzak batıdan gelen, orta yaş üstü turistlerin ziyaretleriyle yoğunlaşmaktadır.
Yani: şehir: kış aylarında kayak ve gece hayatı için dünyanın dört bir yanından genç gezginleri ağırlarken, yaz aylarında ise doğu düşkünleri tarafından tercih edilmektedir.
Bu arada: kayakla atlama dünya şampiyonu Gregor Schlierenzauer: İnsburgludur.
TARİHİ
Şehirdeki ilk yerleşimcilerin, Taş Devrine kadar gittiği söylense de, yazılı belgelere göre: 4. yüzyılda Romalılar, burada, ekonomik açıdan önemli bir ticaret yolunu korumak amacıyla “Oenipons” denilen bir ordu istasyonu kurmuşlardır. Şehrinin isminin anlamı: İnn nehri üzerindeki köprü demektir.
1180 yılında: Andechs Sayar: kasabayı satın alır. 1248 yılında ise, kasaba bu kez: Tirol Sayar’ın eline geçer. 1267 yılından günümüze kadar olan süreçte, şehrin arması olarak “İn köprüsünün kuşbakışı görünümü” kullanılmaktadır.
Evet: şehir, Alpler üzerinde: Brenner Geçidinin ardından: kuzey ve güney arasında önemli bir ulaşım ve haberleşme bağlantısının üzerindedir.
1429 yılında, şehir Tirol bölgesinin başkenti olur. 15. yüzyılda, İmparator Maximilian döneminde: şehir Avrupa siyaset ve kültür merkezi haline gelir.
1564 yılında, Avusturya Arşidükü II. Ferdinand: Tirol üzerine gider ve bölgeyi ele geçirir ve bu durum, 18.yüzyıla kadar devam eder.
1669 yılında, şehirde, ülkenin ilk üniversitesi kurulur. Napolyon savaşları sırasında, şehir, Fransızların müttefiki Bavyeralılara geçer. 1814 yılına kadar, İnsburg şehri: Bavyera’nın bir parçası olur. Takip eden süreçte ise, şehir Viyana Kongresinin ardından, Avusturya’nın bir parçası olur ve bu durum.
1918 yılına kadar devam eder. 1938 yılında şehir Alman-Naziler tarafından işgal edilir ve burada “İnsburg-Reichenau” toplama kampı kurulur.
1943-1845 yılları arasında ise, müttefik güçleri tarafından 22 defa bombalanır ve büyük hasar görür.
ULAŞIM
İnsburg şehrine ulaşımın en kolay yolu: Almanya’nın Münih şehri üzerinden ulaşmaktır. Münih şehri buraya 2.5 saatlik uzaklıktadır. Viyana-İnsburg arasındaki ulaşım için, tren kullanmak isterseniz: 5 saatlik yolculuk için, 50 Euro ücret istenilmektedir.
Ancak, şehirde “Flughafen Innsbruck”olarak isimlendirilen bir de havaalanı bulunmaktadır. Bu alan, Tirol bölgesindeki en büyük havaalanıdır. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki uzaklık 4 km. dir ve otobüsler çalışmaktadır.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehir içindeki ulaşım: Strassenbah denilen tramvaylarla sağlanmaktadır. Bunlara bir binişlik bilet, 1.60 Euro’dur.
Şehirde: motorlu araç trafiği ise, yok denecek kadar azdır ve bu nedenle, bisiklet en çok kullanılan ulaşım aracıdır.
Motorlu araç sürücüleri, yayalar için son derece saygılıdır. Bisiklet kiralayarak, keyifli manzaralar eşliğinde, nehirlerin üzerindeki köprülerden geçerek, şehrin tarihi sokaklarını keşfedebilirsiniz.
İNSBURG MİSAFİR KARTI
İnsburg ve tatil köylerinde kalırken, bu kartı satın alırsanız: otobüslere ücretsiz binebilirsiniz. Ayrıca: Casino İnsburg’a gidenler ücretsiz hoş geldin içeceği, şehir merkezi ve tatil köylerindeki açık hava konserleri, dağ yürüyüşü programları, çeşitli yüzme havuzları ve tenis kortlarını ücretsiz kullanabilirsiniz.
İnsburg kart: günlük 22 Euro’dan satın alınabilmektedir. Ancak: aile olarak veya birkaç kişi ile şehri ziyaret ederseniz: bu kartı almaktan ziyade, araç kiralamanızı öneririm.
Çünkü: şehirde havaalanında, günlük araç kiraları, yaklaşık 55 Euro’dan başlamaktadır ancak şehir merkezindeki araç kiraları, günlük 30 Euro’ya kadar düşmektedir.
İKLİM
Orta Avrupa’da sahile uzak, İnsburg şehrinde, tipik karasal iklim hüküm sürmektedir ve buna bağlı olarak: kışlar soğuk ve karlı geçer. Kış geceleri, bazen eksi 15 derecelere kadar inen hava sıcaklığı: baharda en fazla 15 dereceye kadar yükselir ve bahar kısa geçer.
Yaz mevsimi ise, oldukça değişkendir ve bazen 17 derece, bazen ise 34 derece sıcaklık görülür.
Sonuç olarak: bu şehri ziyaret edecekler, yaz sezonunda bile, yanlarında kalın bir kısım giysiler bulundurmak zorundadırlar.
Özellikle: akşamları bayağı soğuk geçmektedir. Son bir not: bu şehri ziyaret etmek isterseniz, kışın yani kar varken gitmeniz gerekir. Çünkü: buranın özelliği, dağlarda kar varken ve üniversite açıkken çıkar, çünkü şehir bu mevsimde canlanır ve hareketlenir.
DİL
Şehirde: resmi dil olarak “Almanca” konuşulurken, öte yandan: Türkçe, Hırvatça, Sırpça ve İngilizce de yoğun olarak kullanılmaktadır. İlginç gelebilir, şehirde konuşulan gerçekten resmi dil Almanca, ikinci dil ise Türkçedir. Şehirde Türk nüfusu fazla olduğundan, gezerken rahatlıkla her an bir Türk vatandaşımıza rastlayabilirsiniz. Özellikle, şehirdeki taksicilerin çoğunluğu Türk vatandaşımızdır.
ALIŞVERİŞ
Şehirde, alışveriş yaptığınızda, 75 Euro’nun üzerindeki alışverişlerinizde, vergi iadesi hakkı kazandığınızı unutmayınız.
İnsburg şehrinde alışveriş denilince akla gelen yerler, şunlar olabilir:
Maria-Theresa caddesi
Eski şehir merkezinden, Altın çatı denilen yere giderken geçilen bu cadde: hediyelik eşya satın almak isteyenler için idealdir.
Burada: şehre özgü geleneksel kıyafetler, şekerlemeler, antikalar, mumlar, el yapımı hediyelikler ve kristal eşyalar bulup satın alabilirsiniz.
Rathaus Galerien
Maria Theresia caddesi üzerinde bulunan bu merkez, şehrin en büyük alışveriş merkezlerinden birisidir. Alışveriş merkezi içinde bulunan “Thai Li Ba” denilen restoran, Asya mutfağı sevenlerin uğrak yeridir.
Kaufhaus Tirol Alışveriş Merkezi
Bu alışveriş merkezi, ziyaretçilere keyifli bir atmosfer sunmaktadır. Ayrıca: dünyaca ünlü markaları bulabileceğiniz dükkan ve mağazalardaki alışveriş yanında, içinde bulunan kafelerde, güzel molalar verebilirsiniz.
Dez
Burası, şehir merkezinden biraz uzakta, geniş bir alanda bulunmaktadır. Buraya ulaşmak için, şehir merkezinden otobüse binmeniz gerekir. Burada: yerel markalar yanında, dünyaca ünlü markaların mallarının satışa sunulduğu dükkan ve mağazalar bulunuyor.
Anderas Gösth
Şehir merkezinde, eski şehir bölümünde bulunan bu dükkan, şehri ziyaret edenlerin mutlaka uğradıkları bir yer olarak dikkati çekiyor. Çünkü: burada Avusturya’ya özgü her türlü hediyelik eşyayı bulup satın alabilirsiniz.
Bunlar arasında bulunanlar: ev yapımı likörler, çikolatalar, şaraplar, şekerlemeler ve çeşitli organik ürünlerdir.
NE YENİR-NE İÇİLİR
İnsburg şehrinde, yerel lezzetleri tatmak isterseniz: Goulash çorbası, Pfandl, Tafelspitz ve kırmızı şarap düşünebilirsiniz. Bu şehirde, zaten sıcak şarap içmek bir gelenektir. Tafelspitz: havuç, patates, bonfile et ve çeşitli baharatlardan yapılıyor.
Yanında ise; ızgara patates, ıspanak püresi gibi çeşitli garnitürlerle servis ediliyor. Yine, bu şehirde, Viyana ve Avusturya ülkesinin meşhur lezzeti: Winer Schnitzel deneyebilirsiniz.
Yalnız domuz eti olup olmadığını sormakta yarar var. Son bir öneri: yine buraya özgü “Tiroler Gröstl” deneyebilirsiniz. Tavada servis edilen bu yemek üstüne yumurta kırılıyor ve yanında hardallı mayonezli turp ile servis ediliyor.
Şehirde yemek yemek için iyi bir yer önermek gerekirse, bu “Sitzwohl” olacaktır. Eski bir ilkokul binasında bulunan restoranın girişinde, bar ve kafeterya, ikinci katta ise muhteşem güzel bir restoran bulunmaktadır.
Menüsünde ise, yerel mutfağın özel lezzetleri sunuluyor. Ama burayı ziyaret edenlerin fiyatların yüksek bulunduğunu bilmesi gerekir.
Tatlı denilince, bu konuda ilginç bir olay yaşanmaktadır. Yıllardır İnsburg halkı: şehirdeki hangi pastanenin en iyi olduğu konusunda tartışır dururlar. Ama, çoğunluğu, şehrin en iyi pastanesi olarak, şehir merkezinin güneyindeki “Valier” pastanesi olduğunu söylemektedirler.
Tarihi bölgedeki “Munding” ise, eski bir pastane olarak: 200 yıldır pişirdiği tatlılar ile, özellikle elmalı veya karışık meyveli kekleriyle, bölgenin tüm ilgisini çekmiştir. Bu iki pastaneyi ziyaret ederek, yerel lezzetleri tatmanızı öneririm.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Daha önce de belirttiğim gibi, şehir tam bir üniversite öğrenci yoğunluğu barındırdığı için, gece hayatı hareketlidir. Gece kulüplerindeki eğlenceler, genellikle, gece saat: 01.00’de başlamaktadır ki, bu saatten önce giderseniz, genellikle kendi başınıza oturmak zorunda kalırsınız.
Çünkü: gençler gece kulüplerine, saat: 01.00 den sonra gelirler ve eğlence sabaha kadar devam eder. Dans gösterilerini izlemek isterseniz: Theresienbrau denilen yeri öneririm.
Burada: erkek ve kadın dansçıların şovlarını izleyebilirsiniz. Şansınıza güvenip kumar denemek isterseniz, bu kez, Casino İnsburg’u ziyaret etmeniz gerekir.
Özellikle, üniversite gençlerinin gittiği “Weekender” denilen kulüplerde, her akşam farklı bir temayla dans partileri düzenleniyor. Çoğu zaman, DJ veya gençlerden oluşan müzik gurupları sahneye çıkıyorlar.
İnn nehrinin kıyısındaki “Aftershawe” denilen yer de, şehrin en ünlü eğlence mekanlarından birisidir. Burada, biraz önce de sözünü ettiğim gibi, saat: 01.00’den sonra yer bulmak imkansızdır.
Manzara seyrederek bir gece geçirmek isterseniz, bu kere: Lichtblick bölgesindeki “360’ denilen yeri ziyaret edebilirsiniz. Burada: yuvarlak, cam kaplı, modern bir salonda otururken, tüm şehir ayaklarınız altındadır.
KAYAK
Alp dağları ile çevrili şehir: Avrupa’nın en büyük ve en tercih edilen kayak merkezlerinden birisidir. Buzul özelliği nedeniyle, burada yaz-kış kayak yapılabilmektedir.
Şehirde: 9 ayrı kayak pisti bulunmaktadır ve pistlerin toplum uzunluğu: 270 km. yi bulur. Bu kayak pistlerinin isimleri: Rangger Köpfl, Kühtai, Seefeld, Glungezer, Axamer Lizum, Patscherkofel, Schlik, Stubai, Nordkette.
Bunlar: şehir merkezine 15-60 dakika uzaklıktadır. Otellerden kayak merkezlerine ulaşmak için, ücretsiz otobüs seferleri bulunuyor.
Kayak merkezlerinde kaymak için: günlük “pass” lara: 18-35 Euro arasında ücret ödemek gerekiyor. Kayak malzemesi kiralamak isterseniz, bu kere, günlük 17-18 Euro ücret ödemeniz gerekir.
2012 yılında: Dünya 1. Gençlik Kayak Olimpiyatları, bu şehirde yapılmıştır. Kayak merkezlerine ulaşmak için, şehir merkezinden hareket eden otobüsler kullanılır.
Ekipman kiralamak ve kayak veya snow board dersi almak istiyorsanız: bunun için merkezler ve kayak okulları bulunmaktadır.
Kayak bilmeyenler veya kayak sevmeyenler için, burada “kızak” iyi bir alternatif olmaktadır. Şehir merkezine, yaklaşık 20 km. uzaklıktaki “Stubai” denen yere gittiğinizde: akşamları 11 er kişilik lift gondolları ile yukarı çıkıp: 9 km. uzunluğundaki kızak pistinde, gece ay ışığında kızakla kayabilirsiniz.
Bunun dışında, yine kayak sevmeyenler için: buralarda: kapalı yüzme havuzları, buz pateni yapılabilecek alanlar da bulunuyor.
SWAROWSKİ
Göz alıcı kristal taşlarıyla dünyaca ünlü Swarowski’nin fabrikası: şehir merkezine yalnızca 15 km. uzaklıktadır ve bu yolculuk, otobüs ile yaklaşık yarım saat sürmektedir.
Fabrikayı ziyaret ederseniz: Fabrikayı gezdirmiyorlar ama fabrikanın müzesi ve showroom bölümlerini görebilirsiniz.
Mağaza: 2012 yılında yenilenmiştir. Alt katta: yedi tasarımcı tarafından tasarlanan, kristal kaplı, yüksek topuklu ayakkabıları görebilirsiniz. Üst katlarda: kristal odaklı müzikli ve ışıklı gösteriler ve Mucizeler odası bulunuyor.
Gezi sırasında: bir kristalin içinde olsaydınız, çevreyi nasıl görürdünüz izlenimi yaşanan oda, gerçekten muhteşem keyiflidir.
Christopher Kane’in kristal gerdanlığını takıp, isterseniz benzerini satın alabilirsiniz. Öte yandan, müze: kristallerle bezeli dev heykelleriyle dikkat çekmektedir. Fabrikada çok sayıda Türk çalıştığı da söyleniyor.
GEZİLECEK YERLER
ALTE İNNBRÜCKE-OLD İN BRİDGE
Yukarıda sözünü ettiğim gibi, şehir ismini: nehir üzerindeki köprüden almaktadır. İnn nehri üzerinde: ilk ve tarihi ahşap bu köprü, İnsburg Stadtzenmtrums yakınlarındaki kasabaya giden yol üzerindedir. Bu köprünün: 1170 yılında inşa edildiği ve 1187 yılında kayıtlara geçtiği söyleniyor.
Günümüzde ise, burada beton bir köprü bulunur.
AMBRAS KALESİ-SCHLOSS AMBRAS
Şehirde, tepeler üzerinde bulunan bu Rönesans kalesi: şehrin en popüler turistik yerlerinden birisi olarak kabul edilir.
Kale: 10.yüzyılda burada bulunan bir kalenin 1133 yılında yıkılarak yok olması üzerine, 16.yüzyılda: Tirol kontu Albert IV zamanında, yıkılan kale kalıntıları üzerine yaptırılmıştır. Günümüzde görülen modern kale ise: Arşidük II Ferdinand zamanında (1529-1595) iki İtalyan mimara yaptırılmıştır. Zaten: 1563-1595 yılları arasında, kendisi de burada ikamet etmiştir.
1589 yılında, Ferdinand: silah koleksiyonu için, kalede ilaveten, Aşağı kalenin batı bölümüne ek bina yaptırmıştır. Buraya: onun silah koleksiyonu, zırh takım elbiseleri, portreler, nadir ve kıymetli eşyaları yerleştirilmiştir.
Ferdinand’ın ölümünün ardından: ilerleyen yıllarda, 1606 yılını takiben: kale artık resmi bir konut olarak kullanılmaz ve yetersiz koruma önlemleri nedeniyle: değerli kitaplar, el yazmaları ve diğer kıymetli eserlerin büyük kısmı kaybolur. Yakındaki saray ise: büyük ölçüde bakıma muhtaç hale düşer.
17.yüzyılda ise
İmparator Leopold I; burada bulunan el yazmaları ve diğer bir kısım değerli objeyi ve varlıkları: Viyana şehrinde bulunan Avusturya Milli Kütüphanesine götürür. Koleksiyonun kalan kısmı ise: 1805 yılındaki Fransız İmparatorluğunun Avusturyalıları yenmesi sonucunda, burayı işgal eden Fransızlar tarafından çalınır.
Ancak: takip eden süreçte, özel hukuk gündeme getirilerek, Ambras koleksiyonu: Fransızlardan alınarak Viyana’ya geri getirilir. Burası sanırım dikkatinizi çekmiştir, kendi çaldıklarını iade etme huyları yok, ama başkalarının kendi ülkelerinden çaldıklarını geri almayı başarıyorlar.
1855 yılında: kalede bulunan yapılar: Vali Arşidük Karl Ludwig tarafından yenilenmiş ve saray ile yazlık ev olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yenilemede: oldukça önemli değişiklikler yapılmış, saray ve çevresindeki park genişletilmiştir.
Kaleye dışarıdan giriş için: giriş rampası inşa ettirilmiştir. Park ise, bir İngiliz bahçesi gibi tasarlanmıştır. Daha sonra yeniden terk edilen saray: 1880 yılında ise Müzeye dönüştürülmüştür.
1919 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağılınca: şehir gibi, Ambras kalesi de Avusturya’nın malı olmuştur. 1970’li yıllar boyunca sürdürülen kapsamlı restorasyonlar sonucunda: İspanyol Hall, Yukarı Kale Konutları ve İç Avlu restore edilmiştir.
Kalede günümüzde müzede sergilenen koleksiyonlar: Ferdinand II: Habsburg hanedanının en önemli liderlerinden birisidir. O: zamanında Ambras kalesinde muhteşem bir koleksiyon oluşturdu ve kendi zamanında, gelişmiş fikirlere göre “Aşağı Kale” bölümünü inşa ettirdi.
Burada bulunan üç oda ve sanat odası: başından itibaren müze olarak tasarlanmış ve kullanılmıştır.
İspanyol Hall
Burası: 1570-1573 yılları arasında inşa edilmiş ve Rönesans döneminin en önemli bağımsız salonlarından birisi olarak kabul edilmektedir. 43 metre uzunluğundaki bu salonda: Tirol hükümdarları ve bir kısım soylularının 27 adet portresi bulunur.
Günümüzde: burada, önemli klasik müzik konserleri düzenlenmektedir.
Yukarı Kale
Burası: Ambras kalesinin eski bölümüdür ve burada “Habsburg Portrait Gallery” bulunmaktadır. Bu galeride: 15 ile 19.yüzyıl arasındaki döneme ait 300 portre bulunmaktadır. Bunlar arasında: Napolyon Bonaparte’nin portresi de bulunmaktadır. Portreler, tanınmış sanatçılar tarafından boyanmıştır.
Ambrass Gümüş Sikkesi
Ambrass kalesi gümüş sikkesi: dünyaca ünlüdür ve sikke koleksiyonlarında özel yeri vardır. Bu gümüş sikkenin bir yüzünde: Rönesans tarzı bahçeler ve güney kalenin genel bir görünümü bulunmaktadır.
Diğer tarafında ise: üç müzisyen ve 1569 yılında, İspanyol Hall denilen yerin bir resmi bulunmaktadır. Bu tasarım: Arşidük Ferdinand II tarafından, İspanyol Hall’de yapılan özel festivalleri hatırlatmaktadır.
Sanat Odası
Arşidük Ferdinand II tarafından yaptırılan “Curiosities odası” günümüzde de, orijinalliğini korumaktadır ve Münih, Prag ve Stutgart şehirlerindeki benzerleri talan edilmiş ve Dresden ile Kassel şehirlerindekiler değiştirilmiş iken, buradaki Sanat Odası, orijinalliğini korumasıyla önem kazanmaktadır.
Burada: ahşap oymalar, gergedan boynuzundan yapılmış objeler, Hindistan cevizi ve kaya kristallerinden yapılmış kadehler, müzik ve ölçüm aletleri, saatler, cam figürler, fildişi figürler, porselen objeler, Asya ve Avrupa sanat koleksiyonları, ipek resimler, mercan objeler görebilirsiniz.
Armouries
Arşidük Ferdinand II: özellikle burası ile ilgilenmiş ve burada: 15. yüzyıla ait çeşitli zırh ve çok nadir örnekleri ihtiva eden bir koleksiyon bulunmaktadır.
Bu koleksiyon içinde: önemli komutanların zırhları da bulunmaktadır. Arşidükün özel zırhı da burada bulunan koleksiyon içinde görülmektedir.
ANNASAULE-ANNA PİLLAR-ANNA DİKİLİTAŞI
Belediye binası önündeki bu anıt: 26 Temmuz 1703 tarihinde, Aziz Anna gününde, Bavyera-İspanya savaşında kazanılan zaferde ölen Tirollüler anısına, 1704-1706 yılları arasında dikilmiştir.
Pembe ve beyaz mermer ve granitten yapılan bu Korint sütunun üzerinde, başında bir hilal bulunan ve kırmızı mermerden yapılan “Meryem” heykeli bulunmaktadır.
Sütunun alt kısmında, yanlarda ise, yine çeşitli heykeller (Aziz Cassianus, Virgilius, George ve Anna heykelleri) bulunuyor.
BERGİSEL SKİ JUMP TOWER-SCHANZE-BERGİSEL KULESİ
Burası, şehrin güneyinde, 746 metre rakımlı bir tepe üzerinde: merkeze 6 km. uzaklıkta bulunan kuledir. Kule: 1892 yılında, Bergisel Savaşlarında Komutan olarak görev yapan, Özgürlük Savaşçısı Andreas Hofer: onuruna dikilmiştir.
Kulenin bulunduğu bu bölge: 1852 yılından bu yana, İnsbruck şehrinin kayakla atlama yarışmalarına, ev sahipliği yapmaktadır. 1964 ve 1976 yıllarındaki Kış Olimpiyatları, buradaki küçük bir rampada yapılmıştır.
Burada, 2003 yılında ise, yeni bir rampa yapılmıştır ve kayakla atlama yarışmaları burada yapılmaktadır.
Kuleye ulaşmak için iki yol vardır. Birinci yol: fenikülerle, birkaç dakika içinde rahat bir ulaşım ve ikinci yol ise: 455 adımlık bir merdiveni tırmanmaktır.
Kule üzerinde: 360 derecelik bir panaromik görüntüleme platformu, bir kafe ve restoran bulunmaktadır.
Ünlü mimar Zaha Hadid’in imzasını taşıyan bu kuleye çıkıp: kulenin tepesindeki restoranda mutlaka biraz zaman geçirmeli, bir şeyler yemelisiniz. Hatta, bir kahvaltı yapabilirsiniz.
HOTEL SCHWARZER ADLER
Burası, 500 yıllık tarihi geçmişiyle kalanlara romantik bir atmosfer sunmaktadır. Evet, İnsburg şehrinin bu en romantik oteli 4 yıldızlıdır.
Otel ilk olarak 16.yüzyılda: tüccarlar ve din adamları için yapılmış ve 17. yüzyıla kadar bu işlevini sürdürmüştür. Son yenilemede ise: burada, dünya çapında benzersiz Swarowski kristal banyoları, Vercace tasarımı, romantik şömineler kullanılmıştır. Otelde, balkonlardan çevredeki dağların muhteşem manzarası izlenmektedir.
BÜCHSENHAUSEN CASTLE
Burası: Büchsenhausen kalesinin doğu kanadında, şehir merkezine 10 dakika uzaklıkta, Nordkette tepesinin eteğinde, Inn nehrinin yukarısında, 17.yüzyılda inşa edilmiş ve sanat merkezidir.
Bu sanat merkezi: görsel sanatlar ve sanat kavramı alanlarında: üretim, araştırma, değişim yapılan bir lisansüstü merkezidir. Sanat ve kuram için: uluslar arası burs programları çerçevesinde: sanatçılar, teorisyenler, eleştirmenler ve küratörler için sanatsal ve sanat teorik projeleri geliştirme ve üretimi kolaylaştıran platform sağlanır.
Evet, burası ziyaretçiler için bir gezi yeri olmamaktadır ama bu konu ile ilgililer, yani sanat tutkunları, burayı ziyaret edebilirler.
CASİNO İNNSBUCK
Tirol dağlarında, etkileyici mimarisi ve zevkli iç ortamı ile dünyanın en iyi casinolar’ından birisi olarak kabul edilir. 1992 yılında açılan bu casino, şehir merkezinde, Salurner Strabe adresindedir.
Kumarhane bölümünde, 22 oyun masası, 210 slot makinası bulunmaktadır. 2012 yılında Casino, 217 bin kişi tarafından ziyaret edilmiştir.
Zemin kattaki: Jackpot Casino, her gün saat; 11.00 de açılır. Klasik gazino bölümü ise: saat: 15.00-03.00 arasında açıktır. Casino’ya giriş ücretsizdir. Ancak, gazinoya giriş bazı kurallar bulunuyor.
Resepsiyonda yapılan kontrollerde, öncelikle, 18 yaş üstü olmak, erkekler için ceket giymek ve yanınızda, fotoğraflı bir resmi kimlik ( kişisel ehliyet veya pasaport) bulundurmanız gerekiyor.
STADTSAAL-CİTY HALL
Üniversitatsstrasse bölgesindeki burası: birçok konser ve belediye toplantılarına ev sahipliği yapmaktadır. Burada bulunan etkinlik salonu 500 seyirci kapasitelidir.
Yani, burası İnsburg toplumu için, bir kültürel buluşma yeridir. Yapı: 14. yüzyılda, klasik tarzda inşa edilmiştir ve şehrin tarihini ve kültürünü temsil etmektedir.
Yakın geçmişte: burada, ziyaretçilerin yakındaki dağların manzarasının keyfini çıkarmaları için, bazı imar çalışmaları yapılmış, çeşitli galeriler eklenmiş ve modern bir cam çatı yapılmıştır.
GOLDENES DACHL-ALTIN ÇATI
Herzog Friendrich Strasse adresinde bulunan burası, şehirde, Old Town yani Altstadt bölgesindeki bir yapıdadır ve şehrin sembolü olarak kabul edilir.
Çatının bulunduğu bina: “Goldenes Dachl” olarak bilinir ve 15. yüzyılda, Arşidük Friedrick IV tarafından konut olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır.
Bu binada bulunan, sözünü ettiğim çatı ise: İmparator Maximilian ve eşi Burgundy Maria’nın düğününü anısına, 2738 adet altın kaplamalı, yaldızlı bakır çivi kullanılarak, 1500 yılında tamamlanmıştır.
Güneş vurduğu zaman, çatı parlamaktadır. Öte yandan, çatıda, heykel kabartmaları ve duvar resimleriyle süslenmiştir.
Birinci kattaki korkuluk: 8 heykel ve armalar ve Maximiliam’ın topraklarını temsil eden 6 kare yan panel ile dekore edilmiştir. Üst katta ise: iki şövalye tarafından hanedan bayrakları taşınmaktadır.
İkinci kattaki korkuluk
6 kare ve iyi yan panelden oluşur. Bunların üzerinde: Maximilliam’ın hayatına ait çeşitli görüntüler ve heykel kabartmalar bulunur.
Kabartmalar: Maximilliam’ı göstermektedir. Sundurmanın içi: fresklerle süslüdür ve bunlarda: o dönemin aristokrat yaşamından sahneler resmedilmiştir.
İmparator ve eşi: turnuvalar ve festivaller gibi, aşağıda gerçekleşen olayları izlemek için, bu çatıyı kullanıyorlarmış.
Son bir not: mevcut yapının üzerindeki orijinallerin birebir benzeri kopyalarıdır. Orijinaller: Tirol Eyalet Müzesinde sergilenmektedirler.
Günümüzde, 2003 yılından bu yana: burada, Alpler üzerinde bulunan 8 ülkenin oluşturduğu Uluslar arası Alp Sözleşmesi Ofisi bulunmaktadır. Yapının müze bölümünde ise:; İnsburg şehir arşivleri bulunmaktadır.
Burayı ziyaret etmek isterseniz: saat: 10.00-18.00 arasında açıktır.
Şehir merkezinde, Burggraben adresinde bulunan, burası, Avusturya ülkesinde, en önemli üç kültür binasından birisi olarak kabul edilir. Sarayın önünde, faytonlar bulunmaktadır ve bunlarla kısa gezintiler yapılır.
Orijinal saray; 1460-1465 yılları arasında; Arşidük Sigismund döneminde inşa edilmiştir. Yapılırken: şehrin doğu duvarı boyunca uzanan ortaçağ surları bölümüne dahil edilmiştir.
Takip eden dönemde ise, özellikle: 1499 yılında saray birkaç kez genişletilmiştir. 1754-1756 yılları arasında ise, İmparatoriçe Maria Theresia döneminde, sarayın güney bölümü yapılmıştır.
Şapel ise, 1765 yılında, yine İmparatoriçe Maria Theresa tarafından, ölen kocası İmparator Francis adına, onun odasına yaptırılmıştır.
Maria Theresia denilince: 40 yıl boyunca imparatorluğu yöneten bu tombul imparatoriçe: İnsburg şehrine damgasını vurmuştur ve bu yüzden, şehrin en büyük caddesine, onun ismi verilmiştir.
Buradaki İmparatorluk sarayında: Risensaal isimli salonun tavanında, bu imparatoriçenin ve 16 çocuğunun resimlerini görebilirsiniz.
HUNGERBURGBAHN
Burası: şehir merkeziyle Hungerburg denen yeri birbirine bağlayan yolda çalışan bir fenikülerdir ve Aralık 2007 tarihinde hizmete girmiştir. Daha öncede burada 1906 ve 2005 yıllarında yapılan fenikülerler bulunuyormuş.
Çünkü: Hungerburg bölgesi, 19.yüzyıldan itibaren dolmaya başlamış ve şehir merkeziyle arasında bir ulaşım gereksinimi ortaya çıkmıştır.
Bunun üzerine: Sebastian Kandlers ve Josef Riehl tarafından bir ulaşım bağlantısı oluşturmak üzere çalışmalara başlanmış ve sanayici Rafael von Meinong ile birlikte bu feniküleri planlamışlardır.
İlk feniküler: 1906 yılında yapılmış ve 825 metre uzunluğundaki rota için, raylar % 36 ortalama eğimle monte edilmiştir. 1957 yılına gelindiğinde ise: mimar Prachensky tarafından, rota eğim açısını azaltmak için yeni çalışmalar başlatılmıştır.
Bu çalışmalar sonunda, rota 15 metre daha uzun olmuş, 2 yeni feniküler ile taşıma kapasitesi, saatte 1100 kişiye ulaştırılmış, yolculuk 4 dakikaya inmiştir.
1982 yılına gelindiğinde ise, üçüncü feniküler inşa edilmiştir. 1 Aralık 2007 tarihinde ise, yeni Hungerburg hizmete açılmıştır. Yeni feniküler: İnsburg şehrinin kalbinden başlar ve mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan eşsiz 4 istasyona uğrayarak, yolculuğunu tamamlar.
Uzunluk: 1838 metredir. Yolculuk 8 dakika sürmektedir. 288 metreden, 857 metre yüksekliğe çıkmaktadır. Bir seferde, 130 yolcu kapasitelidir.
LEOPOLDSBRUNNEN-LEOPOLD ÇEŞMESİ
Bu havuzların yaptırılması için: 1622-1630 yılları arasında, Arşidük Leopold V tarafından mimar Christoph Gummp görevlendirilir.
Amaç: siyasi gücünün simgelenmesidir. 1632 yılında Leopold ölür ve kendisinin ortaya koyduğu düzenleme kavramı kaybolur, çünkü orijinal planlar kaybolur.
Havuzda: kenarlarda, 17 karakter figüre edilmiştir. En ortada ve tepede: Arşidük’ün bronz atlı heykeli görülür. Burada, atın ön ayakları yükselmektedir. Leopold, kendisi sessiz ve onurlu duruştadır.
Giysileri, zamanın modasını yansıtmaktadır. Sağ elinde, bir mareşal batonu bulunmaktadır.
ALTES LANDHAUS-ESKİ FEDERAL EYALET PARLAMENTOSU
Maria Theresien caddesinde, İnner City merkezinde bulunan güzel Barok tarzı bina: şehrin en etkileyici yerlerinden birisi olarak kabul edilir. 1720 yılında inşa edilmiştir.
Yapının içinde: geniş bir meclis salonu, antik tanrı heykelleri, renkli freskler ve birçok döneme ait manzara resimleri ve pek çok heykel bulunmaktadır.
STADTTURM-CİTY TOWER-ŞEHİR KULESİ
Herzog-Friedrich Strasse adresinde bulunan kule, 31 metre yüksekliktedir. Kulenin gözlem güvertesi, muhteşem çevre manzarasıyla ilgi çekmektedir.
Bu manzarayı, 360 derecelik bir panoramada seyrederken, muhteşem keyif alacağınız kesindir. Burada bir gelenek var: kuleye çıkarken duvarlara hatıra yazısı yazabilirsiniz, ancak yanınızda kalem bulundurun.
ZAFER ARCH-TRİUMPHPFORTE
Burası: II. Leopold ve Maria Ludavica’nın evliliğinin onuruna, 1976 yılında inşa ettirilmiştir. Kapının: bir yanı “sevinci” ve diğer yanı ise “hüznü” temsil etmektedir. Çünkü: düğün kutlamaları sırasında, damadın babası Franz I. hayatını kaybetmiştir.
ALPİNE CLUP MUSEUM
Alman ve Avusturya Alp Kulübü tarafından oluşturulan müze: ilk olarak Almanya-Münih şehrinde, 1911 yılında eski bir villada açılmış ve 1944 yılında bombalanınca tahrip olmuştur. Ancak, bombalamadan önce, koleksiyonun büyük bölümü: Avusturya’nın Tirol bölgesine taşınmıştır.
1977 yılında: müze Wilhelm Greil Strabe bölgesinde inşa edilen Alpine Club evinin üçüncü katına taşınmıştır. 1993 yılında ise, sergi zemininde yapısal değişiklikler yapılmış ve 1996 yılında, müze, kendi koleksiyonunu sergilemeye başlamıştır. 2008 yılına gelindiğinde, müze Altstadt bölgesindeki yeni binasına taşınır. 2010 yılında ise “Avrupa Müze Ödülü” ne layık görülür.
CEPHANELİK-ZEUGHAUS
Eski bir askeri tesis olan cephanelik, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Maximilian Ben zamanında, 1500-1505 yılında inşa edilen cephanelik: o dönemde, Sill bölgesindeki şehrin kapılarının önünde yapılmıştır.
Büyük bir avlunun çevresinde: iki katlı, geniş kanatlı yapılardan oluşmaktadır. Savaş için malzemeler, toplar ve küçük silahlar burada saklanırmış. 1503 yılında, burada 150 silah bulunduğu söyleniyor ve cephanelik: 1918 yılına kadar yani Monarşinin sonuna kadar kullanılmıştır.
1964-1970 yılları arasında restore edilen yapı: 1973 yılında, Tirol Devlet Tarih Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Günümüzde: Tirol Eyalet Müzesinin bir kısmı: cephanelikte bulunmaktadır. Müzede: zaman zaman özel sergiler düzenlenmektedir ve yaz aylarında, iç avluda: açık hava konserleri ve sinema gösterileri sunulmaktadır.
GRASSMAYR BELL DÖKÜM VE MÜZESİ
Burası: İnsburk şehri sınırında, Wipptal vadisindedir. Her gün açık müzede, saat: 09.00-17.00 arasında açıktır. Girişte, yetişkinlerin 6 euro ücret ödemeleri gerekir.
Burası: 400 yıldır çan dökümhanesi olarak kullanılmaktadır. 1599 yılında, Bartlme Grassmayr’da ilk çan dökümü yapılmış ve o zamandan bu yana: uzmanlık bilgisi sır gibi saklanmaktadır.
Günümüzde, yakın çevredeki 100 den fazla eyalette: buradaki çan dökümhanesinde üretilen çanlar kullanılmaktadır. Ve günümüzde, hala çanların, geleneksel el sanatları yöntemlerine göre dökümü yapılmaktadır. Çanlar, üretim dışında, restore de edilmektedirler.
Burada, bugüne kadar dökülen en büyük çan: 10 tondur. “Fridensglocke” yani “Barış çanı” olarak isimlendirilen bu çan: “Alplerdeki huzuru ve barışı” simgelemektedir. Evet burada bir de müze bulunuyor.
Gerek dökümhaneyi ve gerekse müzeyi ziyaret etmek isterseniz: müzede: dökümhanede üretilen çanların karmaşık ses çeşitlerini ve akustik özelliklerini duyabilirsiniz. Daha büyük çanlar ise, dışarıdadır ve bunlarda 50 kadar kısmi ses üretilmektedir.
Çan Müzesi: Avusturya Federal Bakanlığı tarafından “Avusturya Müzesi Ödülü”ne layık görülmüştür. Müzeyi ziyaret ederseniz: ses odasında, Grassmary çanlarının özelliklerini yaşayabilirsiniz.
İNNSBURCK STUBAİTAL İSTASYONU
Burası: 1903 yılında yapılmış ve 1983 yılına kadar: Stubai Valley Railway treninin bir istasyonu olarak kullanılmıştır. Ancak: trenler, Fulpmes şehri üzerine yönlendirilince, bu istasyon, 1983 yılından sonra kullanılmaz olmuştur.
İstasyon kompleksi: arazi üzerinde bir eşya deposu, bir köşk, bir istasyon binası, bekleme salonu ve istasyon şefinin ofisi ve iki yol lokomotifi bulunan hangardan oluşmaktadır. 1983 yılında söylediğim gibi, istasyon kapatılmıştır, bunun üzerine önündeki raylar kaldırılmıştır. Eski istasyon şefi ofisi ve bekleme odasında ise: günümüzdeki müze kurulmuştur.
KAİSERJAGER MÜZESİ
İnsburg şehrinin ünlü Bergisel tepesinde bulunan ve Mart 2011 tarihinde açılan müze: Rennweg yolundadır. Müzenin açık olduğu saatler: 09.00-17.00 arasındadır ve giriş ücreti 7 Euro’dur. Bu Tirol Panorama müzesinde: 1000 metrekareden daha büyük bir alanda: 13 Ağustos 1809 tarihindeki Bergisel savaşına ait olaylar görülmektedir.
Genel anlamda: 1796-1945 yılları arasındaki savaşlarda ölen Tirol askerlerine adanmıştır. Müzede bulunan sergilerde: Tirolen özgürlük savaşçısı Andreas Hofer, 1816-1918 yılları arasındaki özürlük savaşlarında mücadele edenler hakkındaki tablolar, bayraklar ve geniş bir silah koleksiyonunu içermektedir.
Tablolarda kavisli tuval üzerine boyanan resimler: üç boyutlu gibi görülür. Cyclorama resimleri: I. Dünya savaşı sırasında, Viyana’da bulunurken, 1906 yılında Londra’ya transfer edilmiş ve “Roxal Austian Sergisi”nde sergilenmiştir.
Tirol tarihinin kilometre taşlarından bir yolculuk yapmak ve Tirol kültürünü yaşamak ve Tirol özgürlük savaşları hakkında daha fazla bilgi edinmek için, bu müzeyi ziyaret etmek gerekir.
Ziyaretçiler, yükseltilmiş bir platform alanından, İnsburg şehrinin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirler.
RİESENRUNDGEMALDE
Saggen bölgesinde, Rennweg adresinde bulunan bu devasa panaromik resim: şehrin bir çok ünlü cazibe merkezinin 20. yüzyıldaki durumunu göstermesi bakımından ilgi çekmektedir. Buraya giriş ücretlidir ve giriş ücreti olarak 2.5 Euro alınır.
Panoramik resim: Münihli sanatçı Michael Zeno Diemer tarafından, üç aylık bir çalışmanın sonucunda hazırlanmıştır.
Resimde: 1809 yılında, Napolyon askeri güçlerinin, Berginsel savaşındaki yenilgisi tasvir edilmektedir. Resimde: özellikle Tirol çiftçilerinin savaş yorgunu yüzlerinin tasvirleri ilgi çekmektedir.
TİROL FOLK ART MUSEUM-TİROLER VOLKUNSTMUSEUM
Tiroller: İtalyan-Avusturya karışımı bir kültürü barındırmaktadır. Bu müzede de: geleneksel tekstil ürünleri ve giysiler, ahşap oymacılık eserleri ve hatta bir evin oturma odası sergilenmektedir.
Evet, bu müzeyi gezerken, Tirol kültürünü her yönüyle tanıyabilirsiniz.
HOFKİRCHE-İMPARATORLUK KİLİSESİ
Yaklaşık 500 yıl önce: 1553-1563 yılları arasında, Ferdinand Hofkirche: dedesi Kutsal Roma İmparatoru olarak kabul ettikleri Maximillian I: onuruna, mezarı olarak, bu gotik anıtı inşa ettirmiştir. Bu yapı, o dönemde bir jest olarak kabul edilmekte ise de, bugün mevcut yapının mimari güzelliği, ziyaret edenleri hayran bırakmaktadır.
Evet, burası, Avrupa’da bir imparator için yapılan en önemli mezar anıtı olarak bilinir.
Burada: Alman Rönesans heykel sanatının inanılmaz bir koleksiyonu bulunmaktadır. İmparator, dost ve akrabalarının ölümsüzlüğünü betimleyen bu 28 heykel: siyah mermer “Cenotaph” den yapılmıştır.
Yalnızca: sanatçı Alexander Colin tarafından yapılan, mermer-bronz kabartmalı firiz ve beyaz mermer kabartmaların yapımı, yaklaşık 80 yıl sürmüştür.
Taş kabartmalar: Maximillian’ın hayatındaki olumlu olaylardan kesitleri betimlemektedir. Tirollerin kahramanı Andreas Hofer’in mezarı da burada bulunmaktadır.
DOMKİRCHE ZU ST JAKOB-İNNSBURCK DOME/CATHEDRAL
Wilten bölgesinde bulunan bu heybetli Roma Katolik katedrali: hemen fark edilmektedir. Yapıda, Barok mimari stil kullanılmıştır. Katedralin muhteşem kubbesi: özel ilgi almaktadır. Ancak: II. Dünya Savaşındaki bombalamalardan etkilendiği için, yapı: daha sonra yeniden inşa edilmiş ve özgün karakterinden uzaklaşılmıştır.
ALP ZOO-ALPENZOO
Weiherburggasse bölgesindeki hayvanat bahçesi: Alpler üzerinde, 727 metre yüksekliktedir ve Avrupa’nın en yüksek hayvanat bahçesi olarak bilinir. Müthiş manzarası ilgi çekmektedir.
Burada: 150 türden, 2000 hayvan bulunduğu söyleniyor. Burada: geniş bir akvaryum, Avrupa’nın en büyük altın kartal kuşu, ayı, kurt, su samuru, bir oyun parkı gibi yerler bulunmaktadır.
Burayı ziyaret etmek isterseniz, saat: 09.00-17.00 arasında açık bulunduğunu bilmeniz gerekir. Giriş ücretleriyse, yetişkinler için 11 Euro, gençler için 9 Euro, çocuklar için 5.5 Euro’dur.
EUROPABRÜCKE-AVRUPA KÖPRÜSÜ
Brenner otoyolunda bulunan bu köprü: Avrupa’nın en yüksek köprüsüdür ve 770 metre yükseklikte bulunmaktadır. (Bu yükseklik, deniz seviyesinden hesaplanan yüksekliktir) Köprünün uzunluğu: 198 metredir ve 1963 yılında tamamlanmıştır. Sill nehri üzerindeki köprü: Batı Avusturya’dan İtalya’ya uzanan ana yol rotası üzerindedir.
Köprü üzerinde, adrenalin sevenler için “Bungee Jumping” yapma şansı bulunuyor. Yaz döneminde, her cumartesi ve Pazar günü: bu heyecanı yaşayabilirsiniz.
HOFGARTEN-COURT GARDEN-KRALİYET BAHÇELERİ
Burası: önceleri kraliyet ailesinin taze sebze-meyve ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmıştır. Günümüzde ise: bir İngiliz bahçesi tarzındadır ve içinde: göller, devasa ağaçlar ve süslü bitkiler bulunmaktadır.
Park alanı içinde, Kunstpavillion denilen yerde ise, yaz döneminde açık hava konserleri verilmektedir.