Şehrin en öne çıkan yapısı “Kölner Domm-Katedral” dir. Bulunduğunuz yerden, bir şekilde katedralin bulunduğu yere geliyorsunuz. Bunun en kolay yolu: katedralin hemen yanında bulunan, şehrin en büyük ve muhteşem tren istasyonunu kullanmaktadır.
Tren istasyonundan, merdivenler ile ( biraz fazla merdiven var, kısa molalar ile devam ediniz) katedralin bulunduğu alana çıkılıyor.
KÖLNER DOMM-KÖLN KATEDRALİ
Domkloster bölgesindedir. 1996 yılında; UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. 2004 yılında ise, yapı, görsel anlamda, çevresine inşa edilen yüksek binalar nedeniyle, tehlike altındaki dünya mirası listesine dahil edildi. Ancak, katedral yakınında ve çevresinde inşa edilen binaların yüksekliklerinin ayarlanmasının ardından, bu durum, 2006 yılında iptal edilmiştir. Yani, katedralin çevresine önceleri yüksek binalar yapılınca, katedralin görüntüsü, silüeti yok olmaya başlamıştı, UNESCO tarafından alınan önlemler ile, günümüzde katedral çevresinde yüksek binalar yapılmasına izin verilmiyor.
Yapının inşaatına: 1248 yılında başlanılmış ve 632 yıllık bir süreci takiben, 1880 yılında tamamlanmıştır. Çanlar: 1842 yılında takılmıştır. Katedralde: dördü büyük, 10 çan bulunmaktadır. Bunların ilki: 1437 yılında takılan 3.8 ton ağırlığındaki çan, diğerleri ise, 10.5 ton ve 5.6 ton ağırlığındaki özel çanlardır. 1874 yılında ise, yine devasa bir çan eklenmiştir. 1922 yılına gelindiğinde ise, 24 tonluk, Petersglocke denilen ve dünyanın en büyük sallanan çanı olan, çan eklenmiştir.
Yapının uzunluğu: 144.5 metre ve genişliği: 86.5 metredir. Yapının bulunduğu yerde, daha önce, 4’ncü yüzyılda inşa edilen Roma tapınağı bulunduğu ve bunun 1248 yılında yandığı söyleniyor. Yapı tamamlandığında: İmparator I. Wilhelm tarafından kutsanmıştır. 18 Ağustos 2005 tarihinde ise, Papa Benedict tarafından katedral ziyaret edilmiştir.
Yapının
“Aziz Piyer” ve “Meryem” isimli ana kuleleri, 157 metre yüksekliktedir. Bu ölçüler ile, dünyanın en büyük gotik katedrallerinin başında gelmektedir. Hatta: 98 metre yükseklikteki, seyir platformuna kulesine çıkarak ki 510 basamak tırmanmak gerekiyor, Ren nehrinin hakim olduğu, muhteşem bir şehir manzarası izleyebilirsiniz. Ancak, elbette: yaşlılar, şişmanlar, kalp hastaları çıkmayı düşünmesinler, çünkü dar merdivenler bir türlü bitmek bilmiyor. Ama, çıkmayı düşünürseniz, kısa molalar vererek çıkabilirsiniz. Bu arada duvarlara isminizi yazmayı unutmayın. Bu arada, kuleye çıkış, 3 Euro.
Yapının içinde, çok değerli sanat eserleri bulunmaktadır. Bunların başında:1350 m. karelik vitraylar gelmektedir. Bu vitrayların çoğunda: İncil’den alınma hikayeler betimlenmiştir. 25 Ağustos 2007 tarihinde, güney cephedeki 113 m. karelik vitray pencere: Alman sanatçı Gerhart Richter tarafından yapılmıştır. Bu muhteşem eser: 11.500 tane, aynı büyüklükteki renkli parçalardan oluşmaktadır ve bilgisayar tarafından düzenlenmiştir.
Ayrıca, iç bölümdeki
1164 yılında, İmparator I. Friedrich Barbarossa tarafından şehre getirilen; üç kralın kemiklerin bulunduğu bölüm: en çok ziyaret edilen yerlerin başında gelmektedir. Bu dini kalıntılar: İtalya-Milan şehrindeki St. Eustorgio Bazilikasından alınmıştır. Bu kalıntılar, büyük bir dini öneme sahiptir. Burada, kalıntılar: yaldızlı bir lahit içinde muhafaza edilmektedir. Bu lahit içindeki sandık: 13’ncü yüzyıldan kalmadır ve Batı dünyasının en büyük kutsal emanetleri içinde saklanmaktadır.
II. Dünya savaşı sırasında; katedral, şehirde bombalanmayan nadir yapılardan birisidir. Çünkü: gerek dini ve tarihi önemi ve gerekse pilotların, yön tayininde kullanmaları nedeniyle, katedral bombalanmamıştır. Yine de, yapıda bir kısım hasarlar oluşmuş ve 1956 yılında, bina onarımdan geçirilmiştir. Aslına bakarsanız, binada hala, yapım iskeleleri görülmektedir. Bu durum, buraya has bir durum değil. Genellikle, Avrupa’da, bu tür katedral yapıları, kum taşından yapıldığından, bu kum taşı yapılar zamanla; temizleme ve onarım yapılmasına ihtiyaç göstermektedirler ve bu nedenle, sürekli olarak çevrelerinde iskele bulunmaktadır. Aynı durum, İspanya ve İtalya bölgesindeki katedrallerde de görülmekte olup, tek sebep, kum taşından yapılmış olmalarıdır.
Almanya’nın en çok ziyaret edilen tarihi yapısıdır.
Günde 20 bin, yılda, yaklaşık 5 ile 6 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. Şehre gelen herkesin görmesi için, şehir tren istasyonu bile, katedralin yanına yapılmıştır. Özellikle, istasyona bakan kısımdaki meydan çok hareketlidir. Burada, zamanınız olduğunda, oturup, gelen geçeni seyredin.
Katedralin çevresinde: “İnnerstadt” yani “Alstadt” denilen bölge var. Katedralin hemen arkasında, Ren nehri üzerindeki muhteşem köprü ise: yine şehirde görülmesi gereken yerlerden birisidir. Köprünün hemen arkasında, nehrin öbür yanındaki büyük yapı ise: Hyatt Hotel’dir. Eğer daha kuzeye bakarsanız, orada da bir kule görülüyor. Bu kule: 1928 yılında yapılmış ve 80 metre uzunluğundaki “Fair Tower” kulesidir.
HOHENZOLLERN KÖPRÜSÜ
Ren nehri üzerinde, bir geçiş köprüsüdür. Başlangıçta: 1907-1911 yılları arasında yapılan ve “katedral köprüsü” olarak isimlendirilen köprü üzerinden, yalnızca demiryolu geçmekte iken, 1945 yılında bu köprü yıkılmış ve sonraki yapılanmada, köprü üzerinden hem demiryolu ve hem de yaya yolu geçirilmiştir. II. Dünya savaşı sırasında yapılan bombardıman sırasında: köprü ağır hasar görmemiştir. Ancak, 6 Mart 1945 tarihinde, müttefikler tarafından Köln şehrine saldırı başlayınca, köprü, Alman mühendisler tarafından havaya uçurulmuştur. Savaştan sonra ise, 8 Mayıs 1948 tarihinde, köprü yeniden açılmıştır. 1980 yılında ise, büyük bir onarım geçirmiştir.
Köprü: Almanya’nın en yoğun demiryolu köprüsüdür. Köprünün uzunluğu: 410 metredir. Köprüden, düzenli olarak günde 1200 tren geçmektedir. Sonuç olarak: Ren nehrinin diğer tarafında bulunan Avrupa şehirleriyle, Köln şehri arasında önemli bir bağlantı ve geçiş noktasıdır.
Katedral gezisi sonrasında, katedralin önündeki alandan, güneye ilerleyin, katedralin önündeki alanın hemen solunda: Romishch-Germanish Müzesi var.
ROMİSHCH-GERMANİSH MÜZESİ
Köln katedrali yakınlarındadır. Müzenin kuruluşu 1946 yılıdır, ancak bugünkü binasına, 1974 tarihinde geçmiştir.
Şehirdeki önemli bir arkeoloji müzesidir. Büyük bir koleksiyona sahiptir. Özellikle, Roma camları, cenaze ve gömülerine ait geniş bir koleksiyon bulunmaktadır. Özellikle, Roma döneminde burada üretilen cam eserler, dünyanın bu konudaki en büyük koleksiyonunu oluşturmaktadır.
Burada: Roma kenti villasından alınan “Dionysos mozaiği” sergilenmektedir. Bu Roma villası, hava saldırısı için barınak inşaatı yapılırken, 1941 yılında keşfedilmiştir. İşin ilginci, bu meşhur mozaik yerinden hareket edemediği için, mimarlar Klaus Renner ve Heinz Röcke tarafından, müze mozaik çevresinde tasarlanmıştır. Müzenin iç avluları da, antik villa düzeninde yapılmıştır.
Müzenin önündeki yazıt ise, şehrin kuzeyindeki eski şehir kapısından getirilmiştir. Tarihe meraklı okurların mutlaka gezmesini öneririm.
Burayı da gezdikten sonra: hemen bu müzenin arkasındaki başka bir müzeyi geziyoruz.
LUDWİG MÜZESİ
Modern sanatın, en önemli koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Müze ilk olarak, 1976 yılında kurulmuştur. O yıl, şehirdeki çikolata üreticisi zengin Peter Ludwig kendisine ait, 350 modern sanat eserini, müze idaresine bağışlamayı kabul etmiştir. Bunun üzerine, mimarlar tarafından tasarlanan yeni müze binası: 1986 yılında ziyarete açılmıştır. Giriş ücreti, 10 Eurodur. Sesli rehber isterseniz, 3 Euro daha ödemeniz gerekir.
Müzede, ikinci bir parça koleksiyon olarak ise: avukat Sammlung Haubrich’e ait koleksiyondur. Bu koleksiyon içinde de: Picasso, bir kısım Rus ve Amerikan sanatçıların eserleri bulunmaktadır. Özellikle, Picasso’nun, 900 civarında eseri bulunmaktadır ve bu sanatçının dünya çapındaki üçüncü büyük koleksiyonudur. Bunun dışında, Peter Ludwig ve karısı İrene tarafından, başka sanatçılara ait, çeşitli tarihlerde toplanan 600 eser daha bulunmaktadır.
Sonra, hemen önde, başka bir müze var.
WALLRAF-RİCHARTZ MÜZESİ
Müze, adını: 1824 yılında, kendi sanat koleksiyonunu, şehre bağışlayan Ferdinand Franz Wallraf ve ilk binayı yaptıran Johann Heinrich Richartz’dan almıştır. Müze. Günümüzdeki binasına. 2001 yılında geçmiştir.
Burada, daha çok empresyonist sanatçıların eserleri sergilenmektedir. Bu sanatçılar arasında: Peter Paul Rubens, Edward Munch, Albrecht Dürer var.
Müzenin önündeki caddeden, batıya, yani ren nehrinin tam tersi istikametinde yürüyün, solunuzda yeşillikler içinde: başka bir müze ile karşılaşacaksınız.
MUSEUM FÜR ANGELWANDTE KUNST
Burası, Köln şehrinin uygulamalı Sanatlar Müzesidir. Müzenin koleksiyonunda: porselen, mobilyalar, mücevherler, silah ve çeşitli mimari eserler bulunmaktadır. Bu koleksiyondaki, yaklaşık 100 binden fazla öğe, 10’ncu yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte toplanmıştır. Müzede, özellikle modern koleksiyon içinde, tasarım ürünleri bulunmaktadır. Günümüzde, müzede sık sık bireysel ve geçici sergiler düzenlenmektedir.
Buradan doğru ilerleyin ve yol bittiğinde, caddeden sağa döndüğünüzde, yine bir önemli yapı ile karşılaşacaksınız.
EL-DE HAUS
Burası, Nazizm Dokümantasyon Merkezidir. Yani, eski adı ile “Gestapo” merkezidir ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Bina, bir zamanlar, kuyumcu Leopold Dahmen tarafından kullanılıyormuş ve bu yüzden, bina adı: onun adının baş harflerini almıştır. 1934 yılında ise, Naziler, binayı kendisinden kiralamışlar ve gizli polis Gestapo merkezine dönüştürmüşlerdir. Bina: II. Dünya Savaşındaki bombardımandan, ilginç şekilde, etkilenmemiştir. Şehrin, büyük bölümü yok olurken, bu bina, hapishane hücreleri ve bodrum katındaki işkence odaları, savaş dosyaları ve evrak saklamak için kullanılan bölümler hasar görmemiştir. Hapishane hücrelerinin duvarlarında, mahkumlar tarafından yazılan yazılar, günümüzde de görülmektedir.
2006 yılında, bina, burası “Yılın Müzesi Ödülü” nü almıştır.
Oradan, kuzeye ilerleyip, yolu kesen cadde ile karşılaşınca sola dönün, biraz ilerleyince yine yeşillikler içinde “Köln Şehir Müzesi” ni göreceksiniz.
ZEUGHAUS
1594-1606 yılları arasında yapılmış, bir cephaneliktir. Yapının batı kenarında, 23 metre yüksekliğinde bir kule var. Günümüzde, şehir müzesi olarak kullanılmaktadır.
Müzenin hemen önündeki caddeden kuzeye ilerleyin, meydanla karşılaştığınızda, sola dönün ve bu kez: şehrin ünlü 12 Romanesk kilisesinden birini göreceksiniz.
ST.GEREON BAZİLİKASI
Burada daha önce, 612 yılında yapılmış ve St. Gereon’a adanmış bir kilise varken, bu görülen yapı: 25 Haziran 1920 tarihinde yapılmıştır. Köln şehrinde inşa edilmiş, 12 Romanesk tarz kiliseden biridir.
Oval kubbesi: 21 metre uzunluğunda ve 17 metre genişliğindedir.
Buradan sonra, aynı caddeden batıya doğru ilerlemeye devam ediyoruz ve bir süre sonra, bol ağaçlıklı bir caddeye ulaşıyoruz. Burası: Christophstr/Mediapark bölgesidir. Buraya ulaştığımızda, sola dönüyoruz ve güneye doğru ilerlemeye başlıyoruz. Önce, Friesenplz meydanı ve sonra: Ehrenstrabe denilen caddeye ulaşıyoruz.
EHREN STRABE
Aposteln starasse ve Ehren starse bölgesindeki bu alışveriş alanı, şehrin en şık mekanlarının bulunduğu bir yer olarak önem kazanmaktadır.
Bu cadde üzerinde doğuya doğru yürümeye devam edin, Hahnan caddesi ile karşılaşacaksınız. Bu caddeden sonra, Schilder gasse caddesine ulaşılıyor.
SCHİLDERGASSE
Hohe Strabe caddesinin doğu ucunda, Numarkt plaza meydanına bağlanan caddedir. Burası, her saat geçen yaklaşık 15 bin kişilik nüfus yoğunluğu ile, Avrupa’nın en işlek alışveriş caddesidir.
Bu cadde üzerinde ilerlerken, hemen bir sağ paralel caddede kalan bir müzeyi gezmenizi öneririm.
SCHNÜTGEN MÜZESİ
Bu müze, Hıristiyan dini sanatına ayrılmış olup, ağırlık Almanya’dır. Alexander Schnütfen tarafından toplanan koleksiyon: 1906 yılında, kente hibe edilmiş ve bu müzede sergilenmeye başlanmıştır.
Burada ilerlerken: şehrin en ünlü meydanlarından birini görmeden geçmeyin. Daha sonra: önce “Hohe caddesi” ve sonra “İnnerstadt” bölgesine kadar ilerleyin ve Ren nehri kıyısından: güneye doğru yürümeye devam edin.
HOHE STRABE
Burası, şehrin önemli alışveriş alanlarından birisidir ve güneye doğru uzanır. Burada, birçok hediyelik eşya dükkanları, mağazalar, giyim ve aksesuar mağazaları, fast-food restoranları ve elektronik eşya satış yerleri bulunmaktadır.
Evet:Hohe strasse denilen yerde; Romalılardan kalma, mimari tarz ile inşa edilmiş: binalar, eski sokaklar, müzeler görebilirsiniz. Ayrıca: birçok restoran, kafeterya bulunuyor. Bu sokaklarda: ünlü markaların satıldığı giysi dükkanları yoğunluktadır. Yine, bu sokak ve alanlarda, müzik yapanları görebiliyorsunuz. Ayrıca: ilgi alanınızı bilemem ama, burada, şehrin meşhur birası “Kölsch” tadılması mümkün olan yerler var.
Bu kez karşınıza: Çikolata ve Olimpiyat Müzelerinin bulunduğu, Ren nehri üzerinde bir adacık çıkıyor. Burada, bu müzeleri gezmelisiniz. Özellikle: çikolata müzesini sakın atlamayın.
İMHOFF-SCHOKOLADEN MUSEUM-ÇİKOLATA MÜZESİ
Katedralin güneyinde, Ren nehri üzerindeki bir adadadır. Hemen arkasında, Olimpiyat müzesi var.
31 Ekim 1993 tarihinde, Hans İmhoff tarafından açılmıştır. Şehirde, Altstadt-Süd Rheinauhafen yarımadasında bulunmaktadır.
Müzenin girişinde: küçük çikolata yapma süreci görülebiliyor ve böylece çikolata üretiminde kullanılan minyatür makineler var. Ayrıca, 3 metre yüksekliğindeki çikolata çeşmesi ilgi çekiyor. Ayrıca, müze girişinde, her türlü çikolata ürünleri satan bir yer var.
Müzenin koleksiyonu içinde en değerli ürünler: 18 ve 19’ncu yüzyıldan kalma, porselen ve gümüş kaseler içindeki çikolata gemileridir. Burası, çikolata hakkında tam bir hazine ve bence mutlaka gidip görün. Hatta, görmenin yanında, biraz önce sözünü ettiğim gibi, buradan bin bir çeşit çikolatalardan satın alabilirsiniz. Evet, müzeye girmek 5 Euro, ama bu kadar parayı müzeye girmek için vermem diyorsanız, müzeye girmeyin ve hemen altındaki mağazadan, bu paraya çikolata satın alın.
ŞEHRİN KUZEY BÖLÜM
FLORA UND BOTANİSCHER GARTEN
Burası, şehirdeki resmi Belediye parkıdır ve 11 hektarlık bir alana yayılmıştır. Hayvanat bahçesinin hemen yanındadır ve giriş ücretsizdir.
Parkın hemen yanında, 5.5 hektarlık bir alana yapılan bir de botanik bahçesi bulunuyor. Bahçe: 1857 yılında, Köln katedrali yapılması için tahrip edilmiştir. 1864 yılında ise, Fransız Barok, İtalyan Rönesans ve İngiliz Peyzaj ustaları tarafından park yeniden tasarlanmıştır. Parkın içinde, tam merkezde: bir cam saray var. Bu yapı: dökme demir üzerine, desenli ve düz camlarla yapılmıştır.
Park: 1987 yılında restore edilmiştir. Hemen yanındaki botanik bahçesi, yaklaşık 2000 türden, yaklaşık 10 bin bitki barındırmaktadır. Bunlar arasında özellikle dikkati çekenler: orman gülleri, iğne yapraklı ağaçlar, manolyalar, akağaçlar. Bunların büyük kısmı: seralarda bulunmaktadır.
AKTİENGESELLSCHAFT-KÖLN HAYVANAT BAHÇESİ
Park içindeki hayvanat bahçesi: 1860 yılında kurulmuştur. II. Dünya savaşında durgunluk yaşanan bahçe: 1947 yılından sonra yeniden açılmıştır. 1971 yılında ise, akvaryum eklenmiştir. 1985 yılında yapılan büyük piramid ev, özellikle turistlerin ilgisini çekmektedir. 2000 yılında, yağmur ormanları bölümü eklenmiş ve aynı yerde, kuşlar ve sürüngenler için ilave bir salon, fil parkı ve maymun adası ilave edilmiştir.
Burada: 20 hektarlık alanda: 700’den fazla türden, 8000 civarında hayvan barınmaktadır. Türü yok olma tehlikesinde bulunan hayvanlar için ayrı bölümler oluşturulmuştur.
PHANTASİALAND
Burası, bir eğlence parkıdır. Hatta, Avrupa’nın en iyi eğlence parkı denilebilir. Ancak, güneyde, şehir merkezine bir hayli uzaktadır. Ancak, şehirde yeterli zamanınız varsa mutlaka gitmenizi öneririm.
Kışın dahi açıktır, kışın yalnızca su konumları dışındaki yerleri açıktır. Yani, konumların % 70’lik kısmı kışın kapalıdır. Ancak, yine de her türlü hava koşulunda, çok eğlencelidir. Park alanında: özellikle, korku ve kuvvet etkinliği olan “Gizemli kale”, Black Mamba, Colorado Macera ve Talocan bölümleri, heyecanlı aktiviteleriyle ziyaretçilere güzel zaman geçirtir.
Temapark bölümünde: Fantasy, Deep in Africa, Mexico, Mystery, China Town bölümleri var. Çeşitli şovların sergilendiği Abendshow bölümünde ise: Fantissima, Asia Nights, Winter, Silvester bölümleri var. Kışın her ne kadar pek canlı olmasa da, yazın muhteşem ve mutlaka gitmenizi öneririm.
ŞEHRİN ÇEŞİTLİ BÖLGELERİNDE BULUNAN ROMANEKS KİLİSELER-12 KİLİSE
KİLİSELER
Şehirde, Romenesk üslupla yapılmış 12 kilise bulunuyor. Bu kiliselerin çoğu: dini şehitlerin ve piskopos mezarlarının olduğu yerlere inşa edilmiştir. Bu nedenle, şehre, “Kutsal Köln” ismi de veriliyor.
Ancak, bu kiliselerin tamamı, II. Dünya savaşındaki bombardıman sonucu yıkılmıştır. St. Kolumba ve bazıları dışında, tamamı, yapılan restorasyonlar sonucu, eski görünümlerine kavuşmuşlardır.
ST.MARİA İM KAPİTOL
11’nci yüzyılda yapılmış, Romanesk tarza bir kilisedir. St. Mary adanmıştır ve 1040-1065 yılları arasında yapılmıştır. Yapının iç alanı: 4 bin m. karedir. 12 kilisenin en büyüğüdür. Kilisenin ahşap kapısı, 1065 yılından kalmadır. Veba hacı ise: yaklaşık 1300 yılından kalmadır.
ST. ANDREAS KİLİSESİ
960 yılında, Başpiskopos Bruno tarafından kurulmuştur ve kuruluş yıllarında, şehir surlarının dışında bulunmaktadır.
Kilise; 974 yılında kutsanmıştır. 12’nci yüzyılda, yeniden inşa edilmiştir. 1220 yılında, Köln şehrindeki büyük yangından sonra tamamlandığı düşünülmektedir. Yapı: zarif ve şık bir görünüm vermektedir. Zengin süslemeleri bulunmaktadır.
ST.APOSTLEN KİLİSESİ
Şehrin tam ortasında, Neumarkt bölgesindedir. Yapının odak noktası: 1220 yılında inşa edilen, dört yapraklı yonca biçimli korosudur. 13’ncü yüzyıla gelindiğinde, kilise, önemli ölçüde büyütülmüştür. Özellikle, sekizgen kubbe, yapıya, anıtsal bir görünüm verir.
GROSS ST.MARTİN KİLİSESİ
Ren nehrinin kıyısındaki kilisenin temelleri, muhtemelen 960 yılında, burada daha önce bulunan bir Roma şapelinin kalıntıları üzerine atılmıştır. Esas yapı: 1150-1250 yılları arasında inşa edilmiştir.
Yapı: II. Dünya savaşında ağır hasar görmüştür. 1985 yılında ise, büyük bir restorasyon çalışması görmüştür. 2009 yılında ise, yeniden ziyarete açılmıştır.
ST.PANTALEON KİLİSESİ
Şehir merkezinin güney batısındadır. Yapının büyük bölümü, orijinal olarak günümüze ulaşmıştır. Kilise: 10’ncu yüzyılın ortalarında inşa edilmiştir. Yapının en ilgi çeken bölümü: koro bölümünün özgün Barok tarzıdır.
ST.KUNİBERT KİLİSESİ
Aziz Cunibert burada gömülüdür. Şehir mezarının hemen kuzeyinde, küçük bir kilisedir. Kilise, ilk olarak St. Clement’e adanmıştır, ancak Cunibert, 9’ncu yüzyılın başından itibaren ona hayrandır ve 11’nci yüzyılın ortalarında, günümüzdeki kiliseden önceki kilise yapısı inşa edilir. Kilise: 1247 yılında kutsanır. 1261 yılında, batısına bir kule ilave edilir. 1802 yılındaki Fransız işgali ve 1830 yılındaki bir fırtına sonucu, kilisede büyük hasarlar meydana gelir. 1860 yılında, yeniden kule inşa edilerek, yapıya ilave edilir. Derken, II. Dünya savaşı ve bombalamalarda, kilise yine büyük hasar görür. Daha sonra, 1955 yılında başlanan onarım çalışmaları, 1985 yılında tamamlanır.
ŞEHİRDE GEZİLEBİLECEK DİĞER YERLER
DEUTZ
Nehrin hemen sağ kıyısındadır.
Şehir merkezinin bir parçasıdır. Buranın ilk kurulumu: Roma İmparatoru I. Constantinus tarafından, 310 yılına kadar gitmektedir. O dönemde, burada bir askeri kamp kurulduğu söyleniyor. Kamp ve şehir, bir köprü ile birbirine bağlanmıştır. Ortaçağ döneminde ise, bu bölge, bir öğrenme merkezi haline gelmiştir. Burada, birçok önemli manastır açılmış ve ilahiyatçılar yetişmiştir.
Modern Deutz bölgesi, 1888 yılında kurulmuştur. Burada, günümüzde, özellikle “Luthansa Havayolları Şirketi” nin merkezi bulunuyor.
OLD TOWN EVLERİ-BALIK PAZARI
Kasaba evleri: 17 ve 17’nci yüzyıllar arasındaki dönemden günümüze kalmadır. Bunlar: eski çarşı meydanı, muhteşem Romanesk kilise ve Martinsviertel tarihi merkezi çevresinde toplanmışlardır. Özellikle: Pitoreske balık pazarı civarındaki rekreasyon alanı (eskinin yeniden düzenlenmiş hali) bölgesinde keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz.
COLOGNE CİTY HALL
Hohe Strabe bölgesinde, İnnenstadt-Rathausplatz bölgeleri arasındadır.
Yapı: Belediye Başkanına ev sahipliği yapmaktadır. Almanya ülkesinin, en eski Belediye binasıdır. Yaklaşık 900 yıllık bir geçmişi belgelenmiştir.
Binada: 14’ncü yüzyıldan kalma bir salon, 15’nci yüzyıldan kalma, gotik bir kule ve 16’ncı yüzyıldan kalma Rönesans tarzı bir sundurma ve revak, 20’nci yüzyıldan kalma: Atrium bulunmaktadır.
Günümüzdeki yapı: 1135 yılında yine aynı yerde yapılan Romanesk tarzda meclis binasının olduğu yerdedir. Yapının içindeki solunun uzunluğu 30 metre, genişliği ise, 9.5 metredir.
Yapının kulesi: 19 Ağustos 1406 tarihinde, gotik tarzda yapılmıştır. 61 metre yüksekliktedir. 5 katlıdır. En altta: esas belgeleri saklamak için, bir mahzen bulunmaktadır. II. Dünya savaşındaki bombalamada, yapı ağır hasar görmüştür. Günümüzde, kule, tamamen restore edilerek yenilenmiştir. Burada, günde 3 kez, çan çalmaktadır.
OVERSTOLZENHAUS
13’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. 1843 yılında borsa ve ticaret odası olarak kullanılan yapı, günümüzde “Köln Medya Collage” tarafından kullanılmaktadır.
ORTAÇAĞ ŞEHİR KAPILARI
1180-1220 yılları arasında, ortaçağ kent surlarında bulunan 12 şehir kapısından, 3 tanesi günümüze kadar ayakta kalmıştır. Bunlar: Severinstor, Eigelsteintor ve Hahnentor kapılarıdır ve bunlar, günümüzde de kullanılmaktadırlar.
FARİNA PARFÜM MÜZESİ
Köln Belediye Binasının hemen karşısındadır. Yapı: yani parfüm fabrikası, 1723 yılından bu yana ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır.
Müzede: birkaç kat boyunca, çeşitli aşamalarda, parfüm üretim yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiler verilmektedir.
Genellikle: Tur firmalarının: Prag-Viyana-Budapeşte turlarında, Dresden şehri de, bazen ekleniyor. Bu yüzden, şehri gördüm ve yazıyorum. Büyük olasılıkla, sizler de, bu üçlü turu tercih ettiğinizde, Dresden şehrini de görebileceksiniz veya ekstre olursa, Dresden şehrini, bu satırları okuyarak tanıyabilir ve ilginizi çekerse, gidip görebilirsiniz.
Prag ile Dresden şehri arasındaki karayolu yolculuğu: yaklaşık 2 veya 2.5 saat sürmektedir. Prag şehrinde, Dresden otobüsleri: Florenc metro istasyonu yanından kalkmaktadırlar ve Dresden şehrinde ise, ana tren istasyonu karşısındaki duraktan kalkmaktadırlar.
Yolculuk ücreti ise, gidiş-dönüş; yaklaşık 35-40 Euro arasındadır. Rivayetlere göre “kim Dresden’e bir kez gelirse, mutlaka bir kez daha gelir”
Duyduğuma göre, şehir UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmış iken, son yıllarda, Elbe nehri üzerine, 4 şeritli bir köprü inşa edilme durumu varmış ve bu nedenle, şehrin tarihi dokusu bozuluyor diye, UNESCO listesinden çıkarılmıştır.
Yani, bir anlamda, aşağıda yazdıklarımı okuduğunuzda, çok eski süreçlere gitmese de, yakın geçmişin büyük tarihi değerlerini koruyan şehrin, Almanya’nın en güzel şehirlerinden birisi olmasına rağmen, UNESCO Listesinde bulunmamasını anlamak mümkün değildi, işte sebep.
Bu şehre, kesinlikle 13-14 Şubat tarihlerinde gitmeyin, çünkü bu tarihlerde, şehirde “Irkçı Naziler” tarafından; II. Dünya savaşındaki müttefik bombardımanının protestosu gösterileri düzenleniyor, ama bu gösterilere Nazi karşıtı guruplar da katıldığından, büyük kargaşalar çıkıyor.
Caz müziğe sevenler, bu şehre, caz festivali yapılan “12-15 Mayıs” tarihleri arasında gitmelidirler.
Dresden şehrinin bazı Avrupa şehirlerine olan uzaklıkları şöyledir: Berlin: 205 km. Bonn: 575 km. Duesseldorf: 629 km. Frankfurt: 469 km. Hamburg: 502 km. München: 484 km. Prag: 152 km. Salzburg: 624 km. Stutgart: 524 km. Wien/Viyana: 461 km.
TARİH
12’nci yüzyılın sonlarında, bugünkü yerleşimin güneyinde, Drezdany olarak isimlendirilen bir Slav yerleşiminin bulunduğu görülmektedir. 1206 yılında, Dresden: Slav beylerinin ikamet yeri olarak görülüyor. 1270 yılına gelindiğinde ise, bu kez, şehir: Margravate beyliğinin başkenti olur. 1547 yılında, Saksonya düklüğü, yörede egemenliği ele geçirir.
Özellikle, bu dönemde, Frederick Augusto zamanında: Avrupa’nın birçok yerinden, müzisyenler, mimarlar ve ressamlar, şehirde toplanırlar.
Bir süre sonra: Prusyalılar tarafından, “Yedi yıl savaşları” sonucunda (1765-1763) şehir ele geçirilir. 1760 yılında, Friedrich Schiller: bu kuşatmayı betimleyen “Joy Ode” marşının şiirini yazar.
Bu şiir, Bethovenin 9’ncu Senfonisi ile bestelenir ve ortaya, günümüzdeki Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin marşı çıkar.
1806-1918 yılları arasında, şehir, Saksonya krallığının başkenti olur. 1813 yılında, Fransızlar ile yapılan savaşta, şehir bir operasyon üssü olarak kullanılır. 1849 yılında, şehir, bu kez Alman devrimcilerinin merkezi olur. 1871 yılında, şehir büyük bir askeri garnizon konumundadır.
II. Dünya savaşı sonucunda, Ruslar şehri ele geçirince, Alman garnizonu, Rus askeri güçleri tarafından kullanılmaya başlanır. 1992 yılında, Sovyet askerleri, şehirden geri çekilirler.
19’ncu yüzyıla gelindiğinde
Bu kez, şehir, motorlu araç üretimi, bankacılık, tıbbi cihazların üretimi ve gıda işleme konularında önem kazanır.
20’nci yüzyılda ise, sigara fabrikaları yoğunlaşır. 1933 yılına kadar, Avrupa modern sanatının merkezi konumundadır.
II. Dünya savaşı sonlarına doğru, şehir; içinde hiçbir askeri unsur olmamasına rağmen; müttefikler yani Amerikalılar ve İngilizler tarafından bombalanmış ve çok sayıda sivil insan ölmüş ve şehir tamamen tahrip olmuştur.
Özellikle: II. Dünya savaşının hemen öncesinde, 1.3 milyon nüfusu bulunan şehir, ilaveten yaklaşık 600 bin mülteci için de (bunlar aynı dönemde, doğudaki Kızıl ordudan kaçarak şehre sığınan ve tren istasyonunda tren beklerken öldürülmüşlerdir) güvenilir bir sığınak olarak kabul edilirken, 1944-1945 yılları arasında, yine de defalarca bombardımana uğramış ve daha sonra Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiştir.
Bu bombardımanların en büyük özelliği: şehirdeki birçok tarihi binanın yok olması ve yaklaşık 500 bin sivilin öldürülmesidir.
Günümüzde, bu vahşetin anma yıldönümünde, ilginç olan ney biliyor musunuz? Yine, büyük bir soykırıma sebep olarak tarih sahnesinde yerini alan Almanların, bu olayın yıl dönümündeki etkinliklerde, başrolde olmalarıdır.
1990 yılında, iki Almanya’nın birleşmesinin ardından, şehir, Almanya’nın: kültürel, siyasi, ekonomik ve politik merkezlerinden biri haline gelmiştir.
GENEL
Saksonya eyaletinin başkentidir. Ayrıca: “Luther” isimli şahsın, Hıristiyan dini içinde, reform hareketlerini başlattığı bir şehir olarak önem kazanmaktadır.
Zaten, bu durum: şehrin sembollerinden biri olan kilisenin önünde, kendisinin büyük bir heykelinin dikilmesiyle betimlenmiştir.
Şehir, pek de temiz olmayan; Elbe nehrinin iki kıyısında kurulmuştur. Elbe nehri: 23 km. uzunluğunda, şehir boyunca geçer ve Avrupa’nın en büyük nehri olarak, Avrupa ticaretinde büyük öneme sahiptir.
Nehrin bu ticaret yoğun özelliğinden: özellikle Dresden şehrinde üst düzeyde yararlanılmıştır. Bu ticari yön yanında, nehir, şehre ayrı bir hava katmaktadır.
Özellikle, yazın, nehir kıyısındaki serin ortamlarda bulunan kafeteryalarda, uzun yürüyüşler sonrası, molalar verilebilir ve özellikle alman biralarının tadına bakılabilir.
Çek sınırına yakındır. Denizden yüksekliği: 113 metredir. Kent nüfusu: 800 bin civarındadır. Yani, nüfus fazla değildir, ancak özellikle yaz aylarında yoğun turist akını olmakta ve şehrin nüfusu yükselmektedir.
Özellikle, Almanya içinde, Türk nüfusun en az olduğu şehirlerden biri olarak bilinir. Şehirliler, gayet kibar ve Nazik olmaları ile tanınırlar. Aynı zamanda romantiktirler.
Şehirdeki birçok dükkan, kafeterya, bar ve restoran isminde: mutlaka “blumen” yani “çiçek” kelimesi bulunur.
Sanırım uzun yıllar, komünist sistemle yönetilmiş olmaları ve daha sonraki gelişmeler, bu insanların yüzlerini güldürmüş ve diğer asık suratlı Almanlar gibi olmamalarını sağlamıştır.
Şehir, yüzyıllar boyunca, Saksonya krallarının kültürel ve sanatsal yaşamının eserleriyle doludur. Bu eserlerin mimari tarzı: Barok ve rokoko olarak öne çıkmaktadır.
Gece hayatı derseniz
Şehirdeki gece hayatı genellikle “Neustadt” bölgesinde yoğunlaşmıştır. Biraz daha piyasa bir yerlere takılmak isterseniz, Blumenau” bölgesi düşünülebilir. Tabii buralarda içilmesi gereken “dunkles bier” Eğlence düşünürseniz: şehirde, Hebedas bölgesindeki “Downtown” önerilebilir.
Şehirde, 56 galeri, 44 müze ve 36 tiyatro bulunmaktadır. Özellikle, Yeşil kubbe denilen yerde: Raphael’in “Sistine Madonna” ve eski kraliyet hazineleri koleksiyonu, ziyaretçilerin büyük ilgisini çekmektedir.
ALIŞVERİŞ
Şehirde, alışveriş yapmak için birçok mekan bulunmaktadır. Bu mekanları: ana tren istasyonunun dışında başlamaktadır.
Özellikle: Altmarkt meydanı, Wilsdruffer Strasse ve Ferdinandshof bölgesi ve Wiener Platz, Prager Strasse bölgeleri boyunca devam etmektedir.
Frauenkirche ve Neumarkt meydanı çevresinde, ara sokaklarda: seçkin markaların satıldığı butikler bulunmaktadır. Köningstrasse caddesi boyunca, yine şık butikler, antika dükkanları ve seçkin restoranlar var.
Şehir merkezindeki bu mağaza ve dükkanlar: genellikle, Pazartesi-Cumartesi günleri arasında, saat: 08.00-22.00 arasında açıktır. Şehir merkezinde, Altmarkt bölgesindeki “Galerie Dresden”, saat: 21.00’e kadar açıktır.
Bunların yanında, büyük süpermarketler ve alışveriş merkezleri, saat: 22.00 kadar açıktır. Pazar günleri ise, yalnızca: pastaneler, tren istasyonları ve benzin istasyonları açıktır, diğer tüm yerler kapalıdır.
İKLİM
Şehirde hüküm süren iklim: serin ılıman iklim ile, karasal iklim arasındaki bir geçiş iklimidir. Yaz aylarında, maksimum sıcaklıklar: 22-23 derece civarındadır.
Kış aylarında ise, en yüksek sıcaklıklar, genellikle: 2-3 civarındadır ve yağış seviyesi yıl boyunca sabittir.
TATİL GÜNLERİ
Yılbaşı-1 Ocak
Good Friday-6 Nisan
Paskalya Pazartesi-9 Nisan
May Day-İşçi Bayramı-1 Mayıs
Yükseliş günü-15 Mayıs
Whit Monday-28 Mayıs
Alman Birleşme Günü-3 Ekim,
Reformasyon Günü-31 Ekim,
Dua ve Tövbe Günü-21 Kasım,
Noel Tatili-25-26 Aralık.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehir içi ulaşımı: pratik ve ucuzdur. Her yere: otobüs, tren ve tramvayla gitmek mümkündür. Biletler: tramvay ve otobüs duraklarındaki servis noktalarından satın alınabilmektedir.
Evet, şehir içinde, 11 tramvay ve 28 otobüs güzergahı, 4 nehir feribotu, 2 teleferik hizmet vermektedir. Eğer “Dresden Şehir Kart” satın alırsanız, bu ulaşım ağından ve aynı zamanda seçilmiş müzelerden, indirimli olarak yararlanabilirsiniz. 1 günlük, yetişkinler için kart ücreti: 9.5 Euro’dur.
Tramvay ve Otobüs
Şehir içinde, 12 tramvay ve 28 otobüs hattı bulunmakta olup, bunlar, düzenli olarak servis edilmektedir.
Teleferik
Şehirde: Loscwitz kablo demiryolu yani füniküler hat, 547 metre uzunluğundadır ve 1895 yılından bu yana: Loscwitz ve Weiber Hirsch arasında faaliyettedir.
Araç: 95 metre yüksekliğe kadar çıkmaktadır. 2 yolcu kabini bulunmakta olup, her kabin, 256 metre uzunluğunda bir ray üzerinde, kablolarla gidip gelmektedirler. Bu yolculuk: sadece 5 dakika sürmektedir.
Tekne Gezisi
Elbe nehri üzerinde: romantik ulaşım aracı tekneler bulunmaktadır. Dresden taşımacılık şirketi: 3 yolcu feribotu ve motorlu taşıtlar ile, şehir sınırları içinde ziyaretçilere hizmet vermektedir.
Saray Feribotu: Pilinitz ve Kleinzschachwitz arasında çalışmaktadır. Gündüz tekne turlarında görülecek yerler şunlardır :
Elbe nehri üzerindeki 5 köprü, Blasewitz arasında herhangi bir durak olmaksızın yolculuk, Loschwitz ilçesine varış. Akşam turlarında ise, şehrin ışıklı silüeti, dünyaca ünlü “Canaletto Perspektif” Frauenkirche kilisesi görülebiliyor.
Turizm Otobüsü
Kırmızı çift katlı otobüs, şehirde popülerdir. En önemli yerlere, bir rehber eşliğinde gidilip, 90 dakika boyunca dolaşmak mümkündür. Bu yolculuk sırasında, rehber tarafından, şehir hakkında hikayeler anlatılmaktadır.
Ancak, bu rehberli turlarda, yalnızca Almanca ve İngilizce konuşulduğu unutulmamalıdır. Bu turları satın alabileceğiniz ve otobüse binebileceğiniz yerler: Kültür sarayı Tourist İnformation Office önünden olabilir. Burası, Altmarkt bölgesinde, Wilsdruffer caddesindedir.
NE YENİR-NEREDE YENİR
Dresden şehrinde: Alman mutfak kültürünün pek gelişmemiş olması nedeniyle, yerel lezzetleri bulmanız pek mümkün olmaz.
Zaten, Alman yemek kültürünün temel besin maddesi “domuz” olduğundan, bizim kültürümüze pek uygun değil.
Mutlaka yerel lezzetleri tatmak istiyorum diyorsanız, sizlere tek önerim “Saksonya çorbası” olabilir. bunun içinde: patates, havuç ve aklınıza gelebilecek tüm sebzeler bulunmaktadır.
Şehir merkezine biraz uzak olsa da, “pfund” denilen bir yer var ve burada “her türlü süt ürünleri” satılıyor. Egzotik bir ortam oluşturan bu dükkanı, mutlaka görmenizi öneririm, ilginizi çekecektir.
Nerede bir şeyler yenir derseniz: Frauen kirche kilisesinin hemen yanında, güzel bir restoran var. Saxon bölgesindeki “Pulverturm” isimli bu restoranı tercih edebilirsiniz, restoran içindeki “Osmanlı dönemine ait minyatür kopyaları” ilginizi çekebilir. Değişik bir atmosfer yaratmışlar.
Bir diğer mekan: uygun fiyatlı, açık büfe kahvaltı sunan “Epistas” restoranı düşünülebilir.
Şehirde, bir şeyler içmek isterseniz (özellikle bira); “Brewery” denilen yeri tercih edebilirsiniz. Burada, özellikle, şehre özgü “radebelger” birası denenebilir. Fiyatının ucuz olması tüketimi arttırmaktadır.
OLD CİTY-ALTSTADT BÖLGESİ: GEZİLECEK YERLER
FRAUEN KİRCHE
Burası, bir kilisedir. Şehir merkezinde, Marien platz meydanındadır.
1726-1743 yılları arasında: mimar Baehr tarafından tasarlanarak yapılmıştır. Dönemin en önemli “Protestan” kilisesidir.
Barok mimarinin en güzel örneklerindendir. “Taş çan” şekli nedeniyle, kiliseye, bu isim verilmiştir. Yapının kendine özgü kubbesi, bomba yağmuru altında, 15 Şubat 1945 tarihinde yıkılmıştır. Daha sonra, bir savaş karşıtı anıtı olarak görülerek, onarılmamıştır. Mimar Baehrin mezarı, yine bu kilisede bulunmaktadır.
Tarihi geçmişinde, büyük bir vahşete tanıklık veya ev sahipliği yapmış bir kilise de denilebilir. II. Dünya savaşı sırasında, Şubat 1945 tarihinde, bombardıman sürerken, şehirde yaşayan 400 civarında kişi, en güvenilir yer olarak gördükleri bu dini yapıya sığınırlar.
Ancak, bu muhteşem yapı: bombardımana dayanamaz ve kısa bir süre sonra çöker. İçindeki yüzlerce insan ise, son anda kaçarak ölümden kurtulurlar.
İki Almanya birleştikten sonra, bu yapı da: yeniden inşa edilmeye başlanır. Savaşın unutulmaması için, onarılmamıştır. Bombardımandan sonra enkaza hiç dokunulmamış olduğundan, enkaz altından çıkan orijinal taşlar, aynen yerlerine konulmuştur.
Bu sırada, yapının zemininde, yıkıntılar altında bulunan mimar Baehr’in mezarı, yine restore edilerek ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde, bu yeniden restore edilen mezar üzerinde, Almanca bir yazı var.
Bu yazıda benim en çok ilgimi çeken şu bölüm oldu “Artık yeterince yaşadım, inşa ettim ve acı çektim, şeytanla, dünyayla tartıştım. Şimdi, görkemle göğe yükselen bu binanın içinde yatıyorum. Tam zafere, huzura ve barışa kavuşmuş olarak” Bombardıman sonucu mezarın tamamen yıkıntılar altında kalmış olduğunu düşününce, adamın “tamamen huzura kavuştum” cümlesi pek yerini bulmamışa benziyor.
Yapı, günümüzde gerek dinsel ayinler ve gerekse bir kısım konser etkinliklerinde kullanılmaktadır. Burayı gezerken, duvarlarda göreceğiniz siyahlıklar, orada kullanılan taşların, bombardımandan etkilendiklerini gösteriyor.
Biraz önce söylediğim gibi, bombardıman sonucu molozlar arasından temizlenen taşların bir kısmı, restorasyonda kullanılmıştır, ancak bu taşların rengi siyaha döndüğünden, hemen fark edilirler.
Burada ilginç bir durum daha var. Yapının restorasyonu: büyük ölçüde Alman ve uluslararası kuruluşlardan gelen bağışlar ile yapılmış olup, özellikle, burayı yıkmak için tonlarca bomba atan İngilizlerin başrolde bulunmaları ilginçtir.
Son olarak: yapının, St Peter kubbesine, 15-25 kişilik guruplar halinde, normal ziyaret saatleri dışında “gözlem platform turu” yapabilirsiniz.
KREUZ KİRCHE
Bu kilise: 1764-1800 yılları arasında inşa edilmiştir. Burada, günümüzde, geçmişi 700 yıl geriye kadar giden bir “erkek koro” su bulunmaktadır.
Yapı: 1897 yılındaki büyük bir yangın sonucu ağır hasara uğrar ve 1900 yılında, yeniden yapılandırılır.
Yapının kulesi ise: 94 metre yüksekliğindedir ve Prof. Hoelzer tarafından tasarlanmıştır. Kulenin 54 metrelik bölümünde bir gözlem platformu bulunmakta olup, buraya 256 basamak merdiven ile çıkılır.
Ayrıca, Dresden müzik tarihinde büyük önem taşıyan Heinrich Schütz’ün bir portresi: kabartma bir kumtaşı üzerinde yapıda bulunmaktadır. Kendisi, Alman müziğinin “baba direktörü” olarak tanınmaktadır.
Yapının kulesinden, Old Town ve Elbe nehri vadisinin muhteşem bir manzarasını izlemek mümkündür.
SEMPEROPER
Burası, Saksonya Devlet Opera binasıdır. Almanya ülkesinin en ünlü opera yapısıdır. Ayrıca, dünyanın en eski ve bilinen orkestralarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
Şehir merkezinde, Elbe nehrinin tarihi merkezinde: Tiyatro meydanında, Elbe nehrinin kıyısında bulunmaktadır.
Opera binası, 1838-1841 yılları arasında, Semper Gottfried tarafından yapılmıştır. Bu bina, Avrupa’nın en güzel ve ilk opera binası olarak tanımlanır.
Ancak, 1869 yılında, büyük bir yangın sonucu kısmen yanan bina, 1878 yılında yeniden restorasyona tabii tutularak kullanılır hale getirilmiştir. 1945 yılındaki bombardımanda ve takip eden fırtınada ise, bina tamamen yıkılır.
1985 yılında, yani 40 yıl sonra, opera binası yeniden yapılır. 2002 yılında, bu kez, bu talihsiz bina, Elbe nehrinin taşkınından etkilenir ve ağır su hasarına uğrar.
Ancak, bu tarihi yapı, dünyanın dört bir yanından gönderilen yardımlar ile, 2010 yılı sonlarında yeniden açılır. Mart 2010 tarihinde, “Dresden Barış Ödülü”, burada, Semper Opera House açılışı anısına: Mihail Gorbaçov’a verilir.
Günümüzde, burada muhteşem sanat etkinlikleri düzenlenmektedir. Binayı gezebilir ve hatta ilginizi çekerse, burada bir sanat etkinliği izleyebilirsiniz. Her yıl, Ocak ayında, burada “Semper Opera Balosu” düzenlenmektedir.
ZWİNGER
Burası, şehirde: Barok tarzında yapılmış, bir saraydır. 1710-1728 yılları arasında, mimar Poppelman tarafından yapılmıştır. Almanya ülkesinde, geç Barok mimarinin en güzel örneğidir.
Dresden Sarayı olarak da bilinir. Postplatz bölgesinin güney doğusundadır.
Saray: Dresden kalesinin eski dış duvarının bir parçası olarak yapılmıştır. Ancak, II. Dünya savaşı sonundaki bombardıman sırasında tamamen yok edilmiştir.
Günümüzde: burada, bir müze var. Bu müzede: “Old Masters” isimli bir resim galerisi, “Armony-Rüstkammer” isimli bir porselen toplama sergisi ve “Mathematisch Physikalischer” salonu bulunmaktadır.
Old Masters-Gemaldegalerie Alte Meister
Burası: Theater platz bölgesindedir.
Zwinger galerisi içindedir. Dresden Devlet Sanat Koleksiyonunun parçasıdır. Galeri: yılda, yaklaşık 500 bin kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Mutlaka gitmenizi öneririm.
İngilizce anlamı: Eski Ustalar Galerisidir. Galeride: 15 ve 18’nci yüzyıl arasındaki döneme ait: 750 resim bulunmaktadır.
Bunların çoğu: İtalyan Rönesans ve Hollandalı Flaman sanatçılara aittir. II. Dünya savaşı sırasında, saklanan eserler, bombardımandan kurtulmuş olmasına rağmen Kızıl Ordu tarafından Rusya’ya kaçırılmış ve 1956 yılında, şehre geri dönmüşlerdir. Ancak, yapılan incelemede: 500 civarındaki tablonun eksik olduğu görülmüştür. Günümüzde, hala 450 parça tablo eksiktir.
Koleksiyonda bulunan 750 tablodan, yüzde 40’ı sergilenmektedir. Müzenin duvarlarının rengi bile, sergilenen tabloların özelliklerine göre boyanmıştır. İtalyan sanatçıların eserleri, kırmızı duvarlı odalarda sergilenmektedir.
Hollandalı ve Flemenk sanatçıların eserleri ise, yeşil duvarlı salonlarda sergilenmektedir. 17’nci yüzyıl İspanyol ve Fransız ressamların eserleri ise, gri renkli duvarların bulunduğu salonlarda sergilenmektedir. Burada özellikle: “Sistine Madonna” ve “Tribute Money” isimli tabloları mutlaka görmelisiniz.
Sistine Madonna: ünlü İtalyan ressam Rafaello’nun, 1513-1514 yılları arasında yaptığı bir yağlı boya tablodur ve tabloda, özellikle “iki küçük melek” detayını mutlaka görmelisiniz.
Bu melekler: söylenenlere göre, Raphael’i izlemeye gelen çocuklar imiş. Ama, bu melek resimleri, bu tablonun bütünü kadar meşhur olmuştur.
Evet, tablo: 1754 yılında, Dresden şehrine taşınmıştır. Dünya savaşından sonra, Moskova’ya kaçırılmış, 10 yıl boyunca orada kaldıktan sonra, 1945 yılında, Almanya’ya geri gönderilmiştir.
Tribute Money
İtalyan Rönesans ressamı Masaccio tarafından yapılmıştır. Rönesans sanatının gelişiminin önemli bir parçası olduğu kabul edilir.
Armory
Theater plz. Bölgesindedir.
Burası, Dresden Tarih Müzesidir. İçinde: tören silahları, zırhlar ve tarihsel giysiler bulunan, dünyanın en büyük koleksiyonlarından birisidir.
Koleksiyon, vatandaşların kenti savunmak için kullandıkları silahların, 1409 yılında toplanmasıyla başlamıştır.
Günümüzde, sergide, koleksiyondaki eserlerin yüzde 10 kadarı sergilenmektedir. Bunların toplamı, 1300 adettir. Bu eserler, 121 vitrinde sergilenmektedir. Bunlar, özellikle şövalyeler çevresinde odaklanmıştır. 15-18’nci yüzyıllar arasındaki, 300 yıllık dönemi kapsamaktadırlar.
Koleksiyon içinde, özellikle, “Osmanlı İmparatorluğu” için ayrılan bölümü görmenizi öneririm. Çünkü, ülkemiz dışında, Osmanlı dönemine ait en eski ve önemli eserler, burada sergilenmektedir.
Bu bölümde, özellikle: üç direkli çadır ilgi çekmektedir. Çünkü: 20 metre uzunluğunda, 8 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki bu çadır: altın ve ipek işlemeleriyle, gökyüzü altında olma duygusu yaratmaktadır. Saten, pamuk ve yaldızlı deriden yapılmıştır.
Porzellansammlung-Porselen Koleksiyonu
Sophien strs. Caddesindedir.
Koleksiyon: 1715 yılından itibaren toplanmaya başlamıştır. Geleneksel Çin ve Japon porselenleri: Saksonya kralı August tarafından satın alınmıştır.
Özellikle: Ming ve Qing hanedanları dönemlerine ait, mavi-beyaz porselenlerin güzelliği görülmeye değerdir. Dragon vazoları ise, bambaşka güzelliktedir. Bunlar dışında: Meissen porselenleri de ilgi çekmektedir.
Bunlar yalnızca Çin desenli değil, aynı zamanda, Avrupa’nın mitolojik sahneleriyle dekore edilmiş olmaları nedeniyle önem taşımaktadır.
II. Dünya savaşındaki bombardıman öncesi, başka yere taşınması nedeniyle, bombardımandan kurtulmuştur. 1962 yılında, bugünkü yerine taşınmıştır. Bugün, koleksiyonda, 20 bin obje bulunmaktadır.
Mathematisch-Physikalischer-Matematik ve Fizik Müzesi
Ostra-Allee bölgesindedir.
Burası: Matematik ve Fizik Araçları müzesidir. (Ben gittiğimde kapalı idi, açık olup olmadığını sorarak gitmelisiniz)
Salonda: yaklaşık 2000 civarında eser sergilenmektedir. Bunlar arasında bulunanlar: saatler, ince mekanik aletler.
1784 yılında: burada, bir gözlemevi kurulmuştur. Gözlemevi kurulduktan sonra: astronomi tarihi ve buna bağlı olarak bilimsel aletler temin edilmiş ve büyük bir kütüphane oluşturulmuştur.
Koleksiyonun en önemli parçası: 1279 yılında, Araplardan kalma, göksel küredir. Ayrıca: 1650 yılına ait bir hesap makinesi ve 1560 yılında yapılmış bir saat var. Zaten, koleksiyonun en önemli eserleri: saatlerdir.
NEUMARKT PLATZ
Şehirde, en iyi bilinen meydanların başında gelmektedir. 1548 yılından bu yana, şehrin bir parçasıdır. Yedi yıl savaşları sırasında, 1756-1763 yılları arasında, büyük zarar görmüştür. Daha sonraki dönemde ise, geç Barok tarzında yeniden inşa edilmiştir.
1726-1743 yılları arasında, Frauenkirche’nin burada yapılması ile, meydan daha da önemini arttırmıştır.
Takip eden tarihi süreçte: meydan: 1849 yılında, devrimci sokak savaşları ve II. Dünya savaşının yıkıcı saldırıları ve siyasi çatışmalara şahitlik yapmıştır. Hatta: Frauenkirche kilisesinin kalıntıları ve çevresi, uzun yıllar, bir anıt gibi öylece bırakılmıştır.
30 Ekim 2005 tarihinde ise, Frauenkirche yenilenmiş ve Neumarkt meydanı, yeni bir kimliğe bürünmüştür. Burada: gerek yeni binalar yapılırken ve gerekse tarihi binalar onarılırken, eski Barok tasarım esas alınmaktadır.
STALLHOF VE PROCESSİON- KRALLAR DUVARI
Burası: Ortaçağ döneminde: şövalye oyunları ve turnuvaların düzenlendiği bir kraliyet saray kompleksi olarak biliniyor.
Günümüzde ise, kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır.
Üstünde kral resimleri bulunan; 101 metre uzunluğundaki duvar: Schloss platz meydanında, Stallhof dışında bulunmaktadır. Üzerindeki resimler ile, Saksonya iktidar ailesinin geçmişini temsil etmektedir.
Wilhelm Walther tarafından; Wetfing soylularının evinin 800’ncü yıldönümü anısına, 1872-1876 yılları arasında yapılmıştır. Ancak, hava koşulları nedeniyle, yapılan çalışmalar, hızla solmaya başlar ve bunun üzerine, bunları korumak için, 1904-1907 yılları arasında, porselen karolar yerleştirilir.
Prensler, krallar, 59 bilim adamı, sanatkar, esnaf ve çiftçileri temsil eden resimlerin korunması için: 24 binden fazla fayans kullanılır.
HOFKİRCHE- KATEDRAL
Yapı: geç Barok mimari tarzdadır. Saksonya Eyaletinin en büyük kilisesidir. Yapının içinde: kraliyet soyluları ve yakınlarına ait, 49 tane lahit bulunmaktadır. Kilise: 1739-1755 tarihleri arasında: İtalyan mimar Gaetano Chiaveri tarafından yapılmıştır.
Yapıda: korkuluklar ve nişler, 78 taş figür ile süslenmiştir. Lorenzo Mattielli tarafından yapılan ve 3.5 metre uzunluğundaki bu figürlerde: havariler, azizler ve kilise ileri gelenleri temsil edilmektedir.
Caddenin hemen karşısında bulunan İtalyan restoranı “İtalienisches Dörfchen”, kilisenin inşaatına yardımcı olan, İtalyan zanaatkarları hatırlatmaktadır.
Katedral, 1980 yılından bu yana: Meissen Piskoposluğu katedrali olarak kullanılmaktadır.
BRÜHL TERAS-FORTRESS CASEMATES
Burası: 1814 yılında, halkın hizmetine açılmıştır. Terasın hemen altında: Dresden kalesi bulunmaktadır. Duvarları bir halka olarak inşa edilmiş, bir su hendeğiyle çevrili ve şehrin en eski Rönesans yapısıdır. Burada: yaklaşık 400 yıllık “Tuğla Gate” bulunmaktadır.
Evet: burada: muhafız odaları, ortaçağ savunma sistemleri, eski şehir köprüsü, küçük bir kalesi görülmektedir.
Buranın en büyük özelliklerinden birisi de: 1708 yılında, Johann Friedrich Bottger isimli şahsın, burada, Avrupa sert hamurlu porselen üretimine başlamış olmasıdır.
KUNSTHALLE-SANATLAR AKADEMİSİ
Yapı: 1891-1894 yılları arasında, mimar Brühl Terrace tarafından inşa edilmiştir. Cam kubbesi: “limon sıkacağına” benzetilmektedir. Yapı: şehrin silüetini belirgin bir şekilde etkilemektedir.
Sanatlar Akademisi: Güzel Sanatlar Fakültesine ev sahipliği yapmaktadır. Sanat Derneği sergi binası, 1945 yılındaki bombardıman sırasında kısmen yıkılmasından sonra, kullanılmadan öylece kalmıştır. 2005 yılında ise, yeniden restore edilmiştir.
Günümüzde, sergi binası: Dresden Devlet Sanat Koleksiyonu tarafından işletilmektedir ve şehrin sanat sergileri düzenlenmektedir.
ALBERTİNUM
Burası, bir modern sanat müzesidir. Yenilenmiş haliyle, 2011 yılının Haziran ayında, kapılarını ziyaretçilerine açılmıştır. Tzschimer platz meydanındadır.
Müze binası: kumtaşından yapılmıştır. Terasında: Saksonya kralı Albert’in anıtı bulunmaktadır. Bina: 1559-1563 yılları arasında, cephanelik olarak yapılmıştır.
1884-1887 yılları arasında ise, çeşitli ilaveler yapılarak, yeniden dizayn edilmiştir.
1889 yılında, heykel koleksiyonu buraya taşınmıştır. 1945 yılındaki bombardımanda tahrip olan bina, 1953 yılında yeniden inşa edilmiştir. Bu kez: yüzer bir köprüye benzer şekilde, 2 katlı, çelik yapılı, orijinal bir bina olarak inşa edilmiştir. Yerden 17 metre yüksekliktedir.
Çünkü: hemen yanındaki Elbe nehri nedeniyle, sel tehlikesi yaşanmaktadır. Güvenli depolama alanları ve atölyeler oluşturulmuştur. Ayrıca, dört kanat, binanın ortasındaki iç avluyu korumaktadır.
Günümüzde, müzede sergilenen resim ve heykeller: yaklaşık 200 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Kraliyet sarayı-Yeşil kubbe tamamlandıktan sonra, koleksiyonun buradaki parçaları geri taşınmış ve tüm bina: heykel koleksiyonlarına ve “Yeni Master” galerisine tahsis edilmiştir.
Yeni sergi konseptine göre: her tarzda, 19’ncu yüzyılda günümüze kadar, modern bir sanat sunulmaktadır.
Galerie Neue Meister-New Master Galerisi
Tzschimen Pltz. Meydanındadır.
Galeri 1959 yılında kurulmuştur. Albertinum’un üst katındaki odalarda bulunmaktadır.
Burada, 19’ncu yüzyıldan günümüze kadar olan döneme ait: yaklaşık 300 resim sergilenmektedir. Eserleri sergilenen sanatçılardan bazıları şunlardır: Vincent van Gogh, Claude Monet, Edgar Degas.
Resimler
Özellikle 1843 yılında toplanmaya başlamıştır. Lindenau isimli kişi, kişisel koleksiyonu olan 700 eseri, müzeye bağışlamıştır. 1897 yılından sonra ise, yabancı çağdaş eserler de satın alınmaya başlanmıştır. Dünya savaşı sonrasındaki bombalamalarda, 196 resim yangın sonucu yok olmuştur. Sırf bununla kalmamış, 2002 yılındaki sel felaketinde, müze ve eserler yine zarar görmüştür. 2010 yılında ise, sele dayanıklı depo oluşturulmuştur.
Galerideki koleksiyonda: 3000 eser bulunmaktadır. Bunların 300 tanesi sergilenmektedir.
Skulpturensammlung-Heykel koleksiyonu
Tzschimen Pltz. Meydanındadır.
Devlet Sanat Koleksiyonunun heykel parçaları, burada sergilenmektedir. Koleksiyon içinde: 21’nci yüzyıla ait eserler: klasik antik sanat dönemi, Rönesans dönemi, Barok ve Ekspresyonist döneme ait eserler sergilenmektedir.
Buradaki sergi: Fransız heykeltıraş Auguste Rodin çalışmalarıyla başlamaktadır. Ben zaten özellikle, Rodin’in düşünen adam heykelini görmek için gittim. Rodin: 20’nci yüzyıl boyunca, heykel sanatında geliştirilen stillerin öncüsü olarak kabul edilir. Bunun dışında: Helmut Heinze, Werner Stötzer, Wieland Forster gibi sanatçıların eserleri de sergileniyor.
SEMPER SİNAGOG-YENİ SİNAGOG
Şehirdeki, yeni Sinagog, mimarlar Rena Wandel ve Hoefer ve Wolfgang Lorch tarafından tasarlanmış ve 2001 yılında tamamlanmıştır. Bu yapının yerinde ise, daha önce: 1839-1840 yılları arasında, mimar Gottiried Semper tarafından tasarlanan bir sinagog bulunuyormuş. Yeni sinagog, bu eskinin yerine yapılmıştır.
Yapının mimarisi: ilk İsrail tapınakları formuna dayanmaktadır. Yapı: 2003 yılında, Avrupa Birliği Çağdaş Mimarlık Ödülü için aday olmuştur.
ALTMARKT PLATZ
Şehrin tam merkezinde, büyük bir dikdörtgen Pazar yeridir. Şehrin kuruluşundan bu yana, buranın varlığı bilinmektedir. Hatta, 1370 yılındaki bir belgede, buradan söz edildiği görülmektedir.
Tarihi süreç içinde, burada: turnuvalar, festivaller, oyunlar sergilenmiş, şehrin önemli bir sosyal merkezi olarak işlev görmüştür.
Ancak, 1945 yılındaki bombardımanda, tamamen tahrip olmuş ve 1953 yılında, yeniden inşa edilmiştir. Yeniden inşa edilirken: defne pencereler, sıva kumtaşlı cepheler, çatı pencereleri, kalkan çatılar gibi tarihi imar unsurları kullanılmıştır. Meydanın kuzey tarafı: 1969 yılında tamamlanmıştır.
Burada bulunan ve Dresden modern Doğu mimarisinin bir örneği olan “Kültür Sarayı”nın: ana küp şeklindeki yapı bölümü, simetrik yamuk şeklindeki çatısı ile, 2012 yılında büyük bir restorasyona tabii tutulacağı ve 1800 koltuk kapasiteli bir konser salonuna çevrileceği söylenmektedir.
Evet, günümüzde: Altmarkt meydanında: mevsimsel pazarlar ve çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
BOTANİSCHER GARTEN-BOTANİK BAHÇESİ
Allstadt bölgesinde, Stübellalle’dedir. Giriş ücretsizdir.
Bahçe: 1893 yılında düzenlenmiş ve coğrafi olarak, büyük kısmında çok az boşluk bulunan, bitki dünyasını ziyaretçilerine sunan bir park alanıdır.
Burada, her türlü iklim bölgesi ve coğrafi bölgelere ait geniş bir yelpazeden, dış bahçelerde ve 3 serada: yaklaşık 10 bin bitki türü bulunmaktadır.
Park alanı içinde, 3 farklı serada: tropikal ve subtropikal bitki türleri yetiştirilmektedir. Büyük tropik sera önünde görebilecekleriniz: fosilleşmiş ağaç kütükleri ve Orta Avrupa üçüncül bitki örtüsü örnekleridir.
DEUTSCHES HYGİENE MUSEUM-ALMAN HİJYEN MÜZESİ
Lingner platz bölgesindedir.
Burası: bilim ve kültür müzesidir. Burada yapılan gösteriler ve sergiler nedeniyle: her yıl yaklaşık 300 bin civarında ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir. Başka bir ülkede, bu tür bir müze bulunmadığı söyleniyor.
Burası: sağlık eğitimi için bir kamusal mekan olarak, 1912 yılında, Karl August Lingner tarafından kurulmuştur. 1913 yılında ise, burada “Uluslararası Hijyen Fuarı” düzenlenir. 1930 yılında, fuar alanına ikinci bir bina yapılır ve müze olarak kullanılmaya başlanır.
Naziler döneminde ise, müze, propaganda malzemesi üretmek için kullanılmıştır. 1933-1941 yılları arasında, çeşitli Nazi daireleri burada çalışma yapmışlardır. 1945 yılındaki bombardımanda ise, bina ve koleksiyonun büyük kısmı tahrip edilmiştir.
Doğu Almanya döneminde, müze: kamu sağlık bilgileri içeren objelerin sergilendiği bir yer olarak faaliyetine devam etmiştir. 1991 yılında, iki Almanya’nın birleşmesinin ardından ise, modernize edilmiştir.
Müzenin en ilgi çeken objesi: şeffaf insan modelidir. Bunun yanında, yaklaşık 45 bin ürün sergilenen bir koleksiyon bulunuyor. Ayrıca, sosyal ve bilimsel konularda, geçici sergiler düzenleniyor. Çocuk Müzesi olarak kullanılan “Multisensory” bölümü: 2006 yılı başında açılmıştır ve 4-12 yaş arası çocuklara yöneliktir.
GRABER GARTEN-HAYVANAT BAHÇESİ
Şehir merkezinin güneybatısındadır. Şehrin en büyük ve en güzel parkıdır. Park ilk olarak, 1676 tarihinde, Belediye Başkanı Johann Georg tarafından, şehir kapılarının önünde oluşturulmuştur. 1683 yılında ise, saray yapısı inşa edilmiştir.
Günümüzde, bu muhteşem güzel açık alanda, konserler ve kültürel etkinlikler düzenlenmektedir. Parkın hemen kenarında, bir botanik bahçesi ve şehir hayvanat bahçesi bulunuyor. Hayvanat bahçesinde, 300 civarında türden, 2000’den fazla hayvan barınmaktadır.
Parkın en ilginç yanı: 1950 yılından bu yana, içinde dolaşan minyatür trendir. Zamanız varsa, bu parkı görmelisiniz. Minyatür trenin gezisi sırasında, hayvanat bahçesinin bazı hayvanları görülebilmektedir.
FESTUNG DRESDEN CASTLE-KRALİYET SARAYI
Eingang am Georg-Treu-Platz bölgesindedir.
Yapı: bir zamanlar, Sakson prensler ve kralları için, güç merkezi olarak kullanılmıştır. İlk olarak: 14’ncü yüzyılda bir kale kompleksi olarak inşa edilmiş ve 15’nci yüzyılda geliştirilmiştir. Yani, yaklaşık 400 yıllıktır.
1701 yılında ise, büyük bir yangın sonucu tahrip olan yapı, kral Augustus döneminde yeniden inşa edilmiştir.
II. Dünya savaşı sırasında ise, saray yeniden bombalanmış ve 500 salon ve oda, bir kez daha yıkılmıştır. Bu kez: içindeki değerli iç mekan mobilyaları da yok olmuştur.
1985 yılına gelindiğinde ise: burada: mimar Staattiche Kunstsammlungen: Dresden Devlet Sanat Koleksiyonunun sergilenmesi için bir müze kompleksi oluşturma faaliyetine girişmiştir.
Nisan 2004 tarihinden bu yana: yeniden inşa edilen kraliyet sarayının içinde; “Kupferstich Kabinet” yani “Baskı, Desen ve Fotoğraf Koleksiyonu” bulunan bir müze var.
Ayrıca: Eylül 2004 tarihinden itibaren; hazinelerin sergilendiği, “Yeşil Vault” açılmıştır.
Mart 2010 tarihinde ise: sayısız küçük hazineler içeren, “Türckische Cammer” yani “Türk odası” ziyarete açılmıştır. Burası, çok sayıda turist çekmiştir.
Hausman kulesi: Old Town bölgesinin muhteşem güzel bir manzarasını sunmaktadır.
Evet, tüm bunlar bittikten sonra: Dresden kraliyet sarayı inşaatı onarımına: 2010 yılında başlanılmış olup, 2013 yılında tamamlanacağı söylenmektedir.
Kupferstichkabinett-Baskı, Desen ve Fotoğraf Koleksiyonu
Tachenberg bölgesindedir.
Burası, yine kale içinde, baskı-desen ve fotoğrafların bulunduğu büyük bir koleksiyonun sergilendiği yerdir. 2004 yılında açılmıştır.
Özellikle: baskı ve çizimler önem kazanmaktadır. Saksonya krallığında, baskı ve çizimlerin yapıldığı, sanat odası: 1560 yılında kurulmuştur. 1720 yılında ise, eserler, bir müzede toplanmaya başlamıştır. Daha sonraki yüzyıllar boyunca, mevcut koleksiyon hızla genişlemiştir. Elbette, bombardıman sırasında, koleksiyon etkilenmiştir. Birçok eser tahliye edilmesine rağmen, yine de kayıp oranı yüksektir. Kızıl ordu tarafından el konulan bir kısım eser: 1950’li yılların sonlarına kadar, geri iade edilmemiştir.
Evet, günümüzde, sergilenen koleksiyonun en önemli eserlerinin ait olduğu sanatçılardan bazıları şunlardır: Francisco de Goya, Michelangelo, Rembrant, Rubens, Albrecht Dürer.
Grünes Gewölbe-Yeni Yeşil Kubbe
Tachenberg bölgesindedir. Yani, Dresden kalesinin, batı bölümünde, 1 ve 2’nci kattadır.
Burada, Avrupa hazinelerinin en büyüklerinden birisi bulunmaktadır. Yeşil kubbeli denilmesinin nedeni: yeşil boyalı sütun kaidelerinin bulunmasıdır. Ancak yerlerdeki mermerlerin renginin de, bu ismin verilmesinde etkili olduğu kesindir.
II. Dünya savaşındaki bombardıman sonucunda, yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde, hazineler: 2 bölümde sergilenmektedir.
Bu bölümlerde: yaklaşık 3000 parça eser bulunmaktadır. Bunlar: takı ve kuyumculuk sanatı eserleridir. Fildişi, gümüş, altın, kehribar odaları var. Bu odalar: adlarını aldıkları değerli taş ve metallerin işlenmesiyle yapılmış ev eşyaları ve heykelleri barındırıyorlar.
Amber ve fildişi gibi değerli taşlar kullanılarak yapılmışlardır.
Ayrıca, güzel bronz heykeller, süslü aynalar da görülüyor. Koleksiyonun en değerli eserlerinin başında: Moor zümrüt kümesi gelmektedir. Bu eser: bir kraliyet kuyumcusu tarafından yapılmıştır. Muhtemelen 1724 yılında yapıldığı düşünülen heykelin yüksekliği: 64 cm ve üzerinde 16 koyu yeşil zümrüt kümesi bulunmaktadır. Zümrüt kümeleri: 1581 yılında, Kolombiya’da bulunmuş ve Augustus tarafından, İmparator Rudolf’a hediye edilmiştir. Heykel: Kolombiyalı, zarif giyinmiş bir yerli tarafından, bir tepsi üzerinde sunulan zümrütlerden oluşmaktadır.
Müzedeki “Jewel Garnitürler” koleksiyonu ise, Avrupa’nın en büyük mücevher koleksiyonudur. Bu koleksiyonda da öne çıkan obje: 49.71 karatlık “Sakson beyazı” ismi verilen yastık şeklindeki elmastır. Ayrıca: 648 karatlık, Rus Çarı Petro tarafından hediye edilen elmas görülmektedir. Son olarak: üzeri mücevher dolu dikilitaş yani obeliscus var. Bu da: 1719-1721 yılları arasında, Johann Meichior Dinlinger tarafından yapılmıştır. Üzerinde, 249 adet değerli taş bulunan eser, 2.28 metre yüksekliğindedir.
Burada, bir de; Osmanlı döneminden kalma, Türk kültürünü yansıtan eserlerin toplandığı “Turkishe Kammer” denilen bir oda bulunuyor. Burayı atlamayın.
Münzkabinett-Sikke Salonu
Eingange Schloss strabe caddesindedir.
Burada da, Dresden Devlet Sanat Koleksiyonunun sikkeleri sergilenmektedir. Dresden kalesi içindeki bu bölüm: 1530 yılında kurulmuştur.
Koleksiyonda bulunan nadir parçalardan: madalyalar, amblemler, mühürler, madeni paralar, toplamda 300 bin civarındadır. Bu objeler: 18’nci yüzyıl başlarında, Saksonya kralları tarafından toplanmaya başlamış ve Avrupa’nın en ünlü sikke koleksiyonu ortaya çıkmıştır. İlginç olan, II. Dünya savaşının ardında, bu koleksiyona Kızıl Ordu tarafından el konulmasıdır. Koleksiyon, Rusya’ya taşınır. Ancak, 1958 yılında, yeniden şehre döner. 1959-2002 yılları arasında, Albertinum denilen yerde sergilenen koleksiyon, 2002 yılından itibaren, bugün görülen yerde sergilenmektedir.
Günümüzde, burada, 300 civarında obje sergilenmektedir. Hatta: ekranlarda: objelerin sanatsal özellikleri, malzeme değerleri, kültürel önemleri görsel olarak gösterilmektedir.
LAND HOUSE
Bu tarihi bina, 1770-1776 yılları arasında, Friedrich August tarafından ikametgah olarak kullanılması için yapılmıştır.
II. Dünya savaşı ardından yapılan bombardımanda, bina tamamen yok olmuş, hemen yanından geçen otoyol nedeniyle, bahçesinin bir kısmı ortadan kalkmıştır. Yani, yeni yapıldığında, yapının doğu kanadı ortadan kalkar ve bahçeye, büyük bir barok bahçe kapısı eklenir. 1965 yılına gelindiğinde, yeni yapılanma biter. 2005-2006 yılları arasında ise, büyük bir restorasyon çalışması yapılır.
Yapı: günümüzde, şehir kent müzesi ve şehir sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.
Stadtische Galerie-Şehir Sanat Galerisi
Wilsdruffer strabe caddesindedir.
Bu galeri: 19 ve 20’nci yüzyıllara ait sanat eserleriyle; 2005 yılında kurulmuştur. Müzede sergilenen eserler ise, 1869 yılında toplanmaya başlamıştır. 1 Ekim 1910 tarihine kadar hızla büyüyen koleksiyon, II. Dünya savaşı sırasında farklı binalarda saklanmıştır. Ancak, koleksiyondaki 498 eser, Naziler tarafından ele geçirilir ve bu eserlerin büyük kısmı, hala kayıptır. Bu kayıp eserlerden, yalnızca birkaç tanesi, daha sonra çeşitli müzelerde bulunmuştur. Mevcut eserler ise, savaş bitiminde: 1990 yılında, bugünkü yapıya taşınmıştır.
Bu konuda bilgi sahibi olanlar anımsayacaklardır: her iki yılda bir, çağdaş sanat galerilerine verilen “DREWAG Ödülü”, 2006 ve 2008 yıllarında: burada eserleri olan heykeltıraş Sebastian Hempel ve Britta Jonas’a verilmiştir.
JOHANNEUM
August strabe caddesindedir.
Bu yapı: 16’ncı yüzyılda, kraliyet ahırları olarak inşa edilmiştir. Hemen yanında, Dresden kalesi bulunmaktadır. Binanın zemin katında: 2 salon bulunmaktadır ve buralarda: 128 at ve antrenörler bulunuyormuş. 1730 yılında, binanın üst katına, konuk evi yapılmıştır. 1945 yılındaki bombardımanda ağır hasar gören bina, 1950-1960 yılları arasında, yeniden yapılmıştır.
Günümüzde ise, bu büyük bina, müze olarak kullanılmaktadır. Ama, şehrin en eski müze binalarından birisidir.
Verkehrmuseum-Transport Museum
Bu müzede: tüm ulaştırma araçları, demiryolları, denizcilik, kara ve hava trafiği araçları görülebilmektedir. Bu araçların bir kısmı orijinal, bir kısmı ise, minyatür boyuttadır. Özellikle, at tarafından çekilen ve toplu taşımacılıkta kullanılan otobüs ilgi çekmektedir.
YENİDZE
Şehrin en eski sigara fabrikasıdır. Binanın tasarımı mutlaka ilginizi çekecektir. 1909 yılında, mimar Martin Hammitzsch tarafından tasarlanan binada: cam kubbe ve minare şeklindeki baca dikkati çekmektedir. Yani, tam bir “cami” tarzında tasarlanmıştır. Yapının isminin kaynağı: o sıralarda, Osmanlı toprağı olan, kuzey Yunanistan’da, tütün yetiştirilen bir bölgenin adıdır. Orada yetiştirilen tütünler, buraya getirilerek fabrikada işlenmiş ve sigara yapılmıştır.
Renkli cam kubbe
1966 yılında, daha ölçülü renkler kullanılarak restore edilmiştir. 1925 yılında, II. Dünya savaşında, bina kısmen yıkılmış, ancak 1953 yılına kadar sigara üretimi devam etmiştir. Bu tarihten sonra ise, bina, depolama ve idare binası olarak kullanılmaya başlanılmıştır. 1996 yılında ise, ofis binası olarak düzenlenmiştir.
Günümüzde, bina içinde, kubbe altındaki bölümde, muhteşem güzel bir restoran bulunuyor.
ŞEFFAF FABRİKA
Günümüzdeki “Şeffaf Fabrika”: yaklaşık 40 metre yüksekliğindeki cam kulesi ile, geçmiş ile günümüz arasında bir köprü temsil etmektedir.
83. hektar büyüklükteki bir alana yapılan fabrika, 3 katlı, L şeklindedir. Kapalı alan: 55 bin m. karedir. Burada: 2001 yılının sonlarından itibaren: Wolswagen lüks sınıf otomobiller üretilmektedir. Tüm üretim sürecinin gerçekleştiği 27 bin m. karelik alan; pencerelerden görülebilmektedir. Diğer ilginç bir husus: fabrika ile Friedrich stadt lojistik merkezi arasındaki yedek parça ulaşımı: Dresden şehri metro ağı kullanılarak sağlanmaktadır.
NEUSTADT İLÇESİ-GEZİLECEK YERLER
Burası, Elbe nehrinin sağ kıyısında, 18’nci yüzyıla kadar yerleşim yeri olarak kullanılmış ve şehir genelinde “Altendresden” yani “Olden Dresden” olarak isimlendirilmiş bir yerdir.
Ancak, Elbe nehrinin diğer yanındaki bu ikamet bölgesi, daima gölgede kalmıştır. 1685 yılında ise, burada büyük bir yangın olur ve bu yangının ardından, bu yöre “New Town” olarak yeniden inşa edilmeye başlanır.
Barok yeniden yapılanma döneminde: burada çekici sokaklar ortaya çıkmıştır.
JAPANİSCHES PALAİS
1685 yılında, yukarıda söz ettiğim gibi, Elbe nehrinin sağ kıyısında büyük bir yangın çıkar ve “Altendresden” denilen bölge yok olur. Yeni kral Augustus: 1715 yılında, “New King Town” olarak isimlendirilen yeni semtte: bir barok konut yaptırır.
1729-1731 yılları arasında, Japon porselen koleksiyonu burada muhafaza edilmiştir. Zaten, yapının yapılış amacı: Augustus döneminin porselen koleksiyonunu barındırmaktır.
II. Dünya savaşı ardından yapılan bombardımanda, kısmen tahrip olan yapı, 1960-1987 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir.
Günümüzde, burada: şık butiklerin ve mağazaların bulunduğu geçitler ve aralara sıkışmış restoranlar bulunmaktadır. Yapının içinde ise, 3 müze bulunmaktadır. Bunlar:
1. Prehistorya-Etnoloji Müzesi: Palais platz meydanındadır.
2. Landesmuseum für vorgeschichte-Tarih Öncesi müzesi,
3. Senckenberg Naturhistorische Sammlungen müzesi.
Museum für Völkerkunde-Etnoloji Müzesi
Palais platz meydanındadır.
Müze: 1875 yılında kurulmuştur.
Müzede: dünya üzerindeki çeşitli yerlerde, insan eliyle yapılmış, yaklaşık 90 bin eserin bulunduğu bir koleksiyon vardır.
DREİKÖNİGSKİRCHE KİLİSESİ
Yapı: 1732-1739 yılları arasında, mimar George Bahr ve Matthaus Daniel tarafından inşa edilmiştir. Kulesi: muhteşem bir manzara sunmaktadır. Ancak, II. Dünya savaşındaki bombardımandan tamamen harap olarak etkilenen kilise, 1955 yılında, yani 100 yıl sonra yeniden yapılmıştır.
Günümüzde, kilise toplantıları için bir merkez olarak kullanılmaktadır. Kilisenin içinde, 1945 yılındaki bombardıman anısına bir anıt var. Bu anıt: 12.5 metre uzunluğunda ve 1534-1536 yılları arasında yapılmış “Dresden Danse Macabre” anıtıdır ve aslında “Dresden kalesinin kapısı” dır.
BAROK MAHALLESİ
Yukarıda söz ettiğim gibi, 1685 yılındaki büyük yangında: Altendresden denilen, şehrin bu bölümü tamamen yanarak yok olmuştur. Daha sonraki dönemde: “New King Town” semtinde, kral August tarafından, yeniden, güçlü Barok tarzı yapılar yapılmaya başlanmıştır. Japon sarayı merkez alınarak, diğer yapılar bunun çevre ekseninde yapılmıştır.
1731 yılında “Königstrasse” caddesi inşa edilmiştir. Evet, günümüzde burası, o dönemin mimari tarzını yansıtması açısından ilginçtir. Burada, yürüyerek, dar sokaklarda ve geçitlerde kaybolmayı deneyin. Bu arada karşınıza, şık butikler, güzel restoranlar çıkarsa şaşırmamalısınız.
ALTIN ATLI HEYKEL ANITI
Bir zamanların güçlü: Saksonya-Polonya kralı Augustus’un heykelidir. 1736 yılından bu yana, New Town bölgesinde bulunmaktadır. Kendisi ve oğlu II. Frederich Augustus döneminde, bu bölgede, eşsiz barok binalar ve sanat koleksiyonları doğmuştur.
Anıt: altın varakla kaplanmıştır. Üzerinde: zırh bulunmaktadır. Anıtı görmek isterseniz: Augustus köprüsü üzerinden geçerek, Square Palace bölgesine gitmeniz gerekir.
ARTİSAN
Bunlar: Town House bölgesinde, Haupt strasse caddesinde, barok yapılardır. Burada, çok sayıda esnaf: küçük dükkanlarında: çeşitli gıda ürünleri ve narin el sanatı ürünleri satmaktadırlar. Buraya giderseniz, özellikle gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için şehre özel hediyelik eşyalar bulup satın alabilirsiniz. Dresden şehri sakinleri de burayı sık ziyaret ederler.
MARKET HALL
Burası: ilk olarak, 1899 yılında açılmış ve daha sonra, 2000 yılında yenilenmiştir. Kapalı bir Pazar yeridir. Ancak: dövme demir parmaklıklar, süslü demir merdiven ve lambaların ışığında egzotik bir alışveriş mekanıdır.
Haupstresse bölgesindeki bu Pazar yerinde: onlarca yıl öncesinin geleneksel alışveriş yöntemlerini görebilirsiniz.
KUNSTHOF ARCADE
Burası: Görlitzer Strasse ve Alaun strasse bölgeleri arasında bir konut sitesidir. Bu renkli site, sanatçı Court tarafından, bir avlu ve çok sayıda evin restorasyonu ile yaratılmıştır.
Bu bölgede: onlarca evin arasında, galeriler ve dükkanlar, sayısız restoranlar ve kafeler görebilirsiniz. Burada, özellikle “Bohem Mahallesi” ni gezmelisiniz. Burası bir alışveriş merkezidir. Moda, mücevher, müzik dükkanları bulunmaktadır.
Evet, şehrin en orijinal dükkanı “süt dükkanı” buradadır.
PFUNDS SÜT DÜKKANI
Şehri ziyaret edenler, genellikle burayı görürler, siz de zamanınız varsa, mutlaka gidin ve burayı görün. Burada: Saksonyanın herhangi bir yerinde bulunabilecek süt ürünlerini ve özellikle, peynirleri bulabilirsiniz. Dükkanın bu özelliği “Dünyanın en güzel süt dükkanı” seçilerek, Guinness Rekorlar kitabına kadar girmesine neden olmuştur.
Dükkan, ilk olarak: 1880 yılında, Pfund kardeşler tarafından kurulmuştur. İç dekorasyon: neo-Rönesans tarzı, fantastik süslü çini resimlerinden oluşmaktadır. Duvarlar: Dresden kumtaşı fabrikası ürünleri, zemin ve alışveriş tezgahı ise, elle boyanmış motiflerle süslenmiştir.
Dikkat, burada fotoğraf çekilmesinden o kadar bıkmışlar ki, günümüzde artık fotoğraf çektirmiyorlar, ısrar etmemeniz önerilir.
BUNDESWEHR-ASKERİ TARİH MÜZESİ
Olbricht platz meydanındadır.
Bu müze: ilginç mimari görünümü ve Alman askeri kurumunun 800 yıllık geçmişini sergilemektedir. Yapı: eski bir cephanelik iken, mimar Daniel Libeskind tarafından hazırlanan planlar ile, özellikle dıştan değişik bir görünüme kavuşmuştur. Dikkatli bakarsanız, Neo-klasik cephede, şeffaf bir ok ucu görülmektedir.
Müze: şehrin en büyük müzesidir. Çünkü: 20 bin m. karelik kapalı-açık bir alana yapılmıştır. Müzede görebilecekleriniz: tarihte ilk inşa edilen Alman denizaltısıdır. Bu denizaltı: bir dalgıç tarafından düşünülmüş ve Alman mühendis Wilhelm Bauer tarafından tasarlanarak, Kiel şehrinde, 1850 yılında yapılmıştır.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
SCHLOSS PİLLNİTZ CASTLER
Burası, şehir merkezinin doğu ucunda, restore edilmiş bir ortaçağ barok kalesidir. Yapı: Elbe nehri kıyısında, eski bir köy olan “Pillnitz” bölgesindedir.
Kale yapı kompleksi: 3 ana bina ve nehir üzerindeki Riverside Sarayından oluşmaktadır. Binalar, barok bir bahçe içindedir ve bu bahçe, halka açıktır. Kale yapısı: 14’ncü yüzyıl başlarında mütevazi bir yapı iken, 16 ve 17’nci yüzyıllarda genişletilmiştir. 1715 yılında kapsamlı bir yenileme ile, burası, nehir festivallerinde kullanılan, Sakson kralların bir yazlık sarayı haline dönüştürülmüştür.
1720 yılından itibaren, ilk olarak kilise ve binalar ve barok saraylar tasarlanmıştır. 1720-1721 yılları arasında, Riverside sarayı yapılır. 1765 yılına gelindiğinde ise: Saksonya kralı Frederick tarafından: İngiliz bahçesi, İngiliz pavyonu, Çin pavyonu, Çin bahçesi eklenir.
Evet, Pillnitz Castle: 1918 yılına kadar yazlık ikametgah olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Binaların merkezinde
Büyük bir havuz ve barok çiçek bahçesi var. Bu bahçe, yaklaşık 500 metre uzunluğunda, kare şeklindedir. Parkın büyük bölümü, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen bitkileri içermektedir. Toplam:2000’den fazla ağaç ve 600 türden, saksı bitkisi bulunduğu söylenmektedir.
Bunlar arasında, 230 yaşındaki bir ağaç, Avrupa’nın en eski ağacı olarak bilinmektedir. Bu ağacın, 1776 yılında getirilerek buraya dikildiği bilinmektedir. Japon bahçesi ise, 1801 yılında oluşturulmuştur. Burada, 8.9 metre genişliğindeki bir ağaç, kış aylarında raylarla üzerine getirilen cam ev tarafından korunmaktadır.
Parkın içinde, bir de İngiliz bahçesi var. Burada, bir İngiliz köşkü görülüyor. 1780 yılında inşa edilmiştir. Köşk, bir göletin yanında bulunmaktadır. 1804 yılında, parkın kuzey kenarına, Çin pavyonu yapılır. 1859 yılında, yine park alanı içine, bir “Palmiye evi” inşa edilmiştir. Burası, 94 metre uzunluğundadır. Yapıldığı dönemde, ülkenin en büyük serası olmuştur. 2009 yılında restorasyon yapılan “Palmiye Evi” nde, günümüzde, Avustralya ve Afrika’dan getirilen bitkiler yetiştirilmektedir.
Kunstgewerbemuseum
Burada, Devlet Sanat koleksiyonları sergilenmektedir. Diğer ismi: Dekoratif Sanatlar müzesidir.
HELLERAU
Burası, benzerleri özellikle İngiltere’de görülen bahçelerden birisidir. İsmini: bu bölgede bulunan “mobilya” atölyelerinden almıştır. Bu mobilya atölyeleri, bölgede bayağı meşhurdur ve özellikle: Sakson Parlamentosu, Yeni Sinegog, Elbe vapurlarının iç dekorasyon mobilyaları, buradaki atölyelerde yapılmıştır.
2006 yılında, Dresden Çağdaş Müzik Festivali, burada düzenlenmiştir. Parkın bulunduğu sitede, ayrıca: yani mobilya atölyeleri dışında, Derevo Dans Tiyatrosu, Festival Salonu bulunmaktadır.
PANOMETER MÜZESİ
Reick bölgesinde, Gasanstatstrbe caddesindedir.
Burası: 360 derecelik, panarolam, 1756 yılında Berlinli sanatçı Yadegar Asisi tarafından yapılan bir eserdir. Burayı ziyaret ettiğinizde, efsanevi kral Augustus döneminde, şehrin görüntüsünü izleyebilirsiniz. Yani bir anlamda, İstanbul’daki “Fetih Müzesi” benzeri bir yerdir.
Yedi yıl savaşları öncesinde: şehrin 1:1 ölçekli görüntüsü izlenebiliyor. Görüntünün uzunluğu: 105 metre ve genişliği: 27 metredir. Dairesel platformda gezindiğinizde: o dönemde, şehirde bulunan: görkemli saraylar, kiliseler, geniş bahçeleri, ufukta görülen Königstein kalesini izleyebilirsiniz. Fonda ise, akustuk bir aksanla, görüntüler ziyaretçilere anlatılıyor.
Müzeye giriş ücretlidir, büyükler 10 euro çocuklar ise 5 eurodur.
STAATSSCHAUSPİEL
Burası, şehrin tiyatro binasıdır. Staatstheater karşısında, 1911-1913 yılları arasında yapılmıştır. Yapının dış barok unsurları: Zwinger mimarisiyle uyumludur. II. Dünya savaşı sonundaki bombardımanda tamamen yıkılan tiyatro binası, 1983 yılında yeniden yapılmıştır.
Berlin, şehrine gittiğimde: ilk dikkatimi çeken: şehirde yaşayan yoğun vatandaşlarımız oldu. Aslında: bu durum şehri gezmek için elbette büyük avantaj, yani herhangi bir sıkıntı yaşamadan, hatta hiç yabancı dil bilmeseniz bile, bu şehri rahatlıkla gezebilirsiniz. Bu şehrin diğer öne çıkan özelliği: tarihi mekanların bulunmasıdır. Benim için buraya gitmeden önce, en büyük hedef “Bergama Müzesi” idi, yani bir zamanlar, ilgisiz yöneticiler nedeniyle ülkemizden parça parça kaçırılarak buraya taşınan ve monte edilen “Bergama Sunağı” yani, Tanrılara adak sunulan yer, o kadar muhteşem, büyük ve heybetli ki, inanamayacaksınız ve şehir ziyaretinizde, burayı mutlaka görün.
Zaten, her ne kadar şehirde yüzlerce müze bulunmasına rağmen, en önem kazananlar, Bergama Müzesi ve yanındaki 4-5 müzedir ki bunları mutlaka gezmenizi öneriyorum. Bir de, Mısır Müzesinde, dünyanın en güzel kadını olarak betimlenen “Nefertiti”nin büstünü görmelisiniz. Bunun dışında: son bir not, Berlin, Avrupa’nın birçok şehrinden daha uygun fiyatlar bulabileceğiniz bir şehirdir ve burada, diğer şehirlere göre daha rahat ve uygun fiyatlar görerek gezebilirsiniz. Tüm bunların yanında, Berlin şehrinin bir sanat ve kültür merkezi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
HAVAALANI
Şehirdeki uluslararası havaalanının ismi “Tegel Havaalanı” dır. İstanbul’dan uçağı bindiğinizde, yaklaşık 2 saat 10 dakika sonra, Berlin şehrine ulaşabilirsiniz. Havaalanı şehir merkezine 8 km. uzaklıktadır. Havaalanından şehir merkezine taksi ulaşım ücreti, muhtemelen: 20 Euro civarındadır.
İKLİM
Kış aylarında oldukça karanlık bir atmosferi vardır. Gri ve soğuk bir hava egemen oluyor. Kasım ayında, Berlin grisi diye anılan renk, şehre hakim oluyor. Sonbahar ise, tam bir güzelliktir ve şehri, turuncu ve sarı renk kaplar. Bu şehrin, turistik açıdan belki de tek olumsuz yanı: kararsız havası, bir bakıyorsunuz güneş açıyor, bir bakıyorsunuz saatlerce yağmur yağıyor. Yani, bu şehri gezmeye gittiğinizde, yaz dönemi dahi olsa, yanınızda mutlaka biraz kalın giysiler (hırka gibi) bulunmasını şiddetle öneririm. Sonuç olarak: Berlin, kış aylarında gidilmemesi gereken bir şehirdir, yoksa karlar altında gezinmek zorunda kalırsınız.
TARİH
Şehir, ilk olarak, yazılı kayıtlarda, 1237 yılında anılmıştır. Yöredeki ilk yerleşim, Spree ırmağının iki kıyısında, iki balıkçı köyü olarak kurulmuş ve bu iki köy, 1307 yılında birleşmiş ve ortak bir Belediye binası oluşturulmuştur. Şehrin isminin kelime anlamı: “ayı” demektir. Ancak, kelimenin slav dilinden geldiği düşünülmekte, armasındaki “ayı” ile bağlantı kurulmamaktadır. Slav dilinde, kelime anlamı ise “bataklık” demektir. 1640 yılına gelindiğinde, Friedrich Wilhelm, otuz yıl savaşlarının ardından büyük hasar gören şehre, Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki insanları davet eder.
Dinlere karşı da hoşgörülü davranan hükümdarın bu çağrısı üzerine, 1671 yılında, 50 kadar Yahudi ailesi, Avusturya üzerinden Berlin’e gelirler.
1700 yılına gelindiğinde
Şehrin nüfusunun, beşte biri, Fransızlardan oluşuyordu. Ayrıca, çok sayıda, Bohemya, Polonya ve Salzburg göçmeni şehri doldurmuştur. 1701 yılında, I. Friedrich’in tacı, Berlin’de takıldığı için, şehir, Prusya’nın başkenti olur. 1871 yılına gelindiğinde ise, Berlin, Alman İmparatorluğunun başkentidir. I. Dünya savaşının bitiminde, 1918 yılında, şehirde, Weimar Cumhuriyeti kurulur. 1920’li yıllarda ise, yeni düzenlemeler sonucu, şehrin nüfusu: 4 milyona ulaşır. Naziler hükümeti ele geçirince, 1933 yılında, bu kez: Berlin, Nazi Almanya’sının başkenti olur. 1936 yılında Berlin şehrinde yapılan Olimpiyat oyunları, Nazilerin büyük propagandalarına sebep olur. Yine aynı ve takip eden dönemde, Adolf Hitler ve mimar Albert Speer, şehirdeki birçok devasa binayı, Roma stilinde yapmaya başlarlar.
Nazilerin etkin olduğu bu dönemde, şehirde yaşayan Yahudiler, toplumdan soyutlanarak, toplama kamplarına gönderilirler ve ardından katledilirler.
Şehirde, aynı dönemde, 160 bin Yahudi yaşarken, bu katliamlar sonucu, 5 bin Yahudi hayatta kalmıştır. II. Dünya Savaşının ardından, Nazilerin yenilmesi üzerine, müttefik güçler tarafından şehir yoğun olarak bombalanmış ve tamamen harabeye döner ve işgal edilir. İşgal ile birlikte, şehir, 4 parçaya bölünür. Şehirde: Amerikan, İngiliz, Fransız ve Sovyetler Birliği askeri güçleri egemen olurlar. Devam eden dönemde, Sovyetler Birliği ile siyasi çekişmeler, şehri, doğu ve batı olmak üzere ikiye böler. 12 Ağustos 1961 tarihine gelindiğinde ise, bu kez, Berlin Duvarının yapımına başlandığı görülür. Duvar bitirildiğinde ise: bir zamanlar İmparatorluk merkezi olan, şehrin Mitte bölümü ile birlikte, birçok bina, büyükelçilik, saray ve müzeler, şehrin doğu yani Sovyetler Birliği egemenliğindeki bölümünde kalır. 1989 yılına gelindiğinde, duvar yıkılır ve 3 Ekim 1990 tarihinde, iki Almanya resmen birleşirler ve şehir, Almanya Federal Cumhuriyetinin başkenti olur. Bunun üzerine, 147 yabancı ülke, şehirde, elçiliklerini kurmuşlardır.
GENEL
Burası, Almanya’nın başkenti ve en büyük şehridir ve aynı zamanda bulunduğu bölgedeki eyaletin başkentidir. Avrupa birliğinin ise, ikinci büyük ve kalabalık şehridir.
Şehir: Spree ve Havel nehirleri arasındaki bölgede kurulmuştur. Kuzeyden-güneye: 38 km. ve doğudan-batıya: 45 km. dir. Şehirdeki tek doğal oluşumlu tepe: Müggelberg’dir. Diğer: Treptown ve Köpernick tepeleri, II. Dünya savaşı sonundaki enkazlar ile oluşturulmuştur.
Polonya sınırına, 70 km. uzaklıktadır.
Şehrin % 30’luk bölümü yeşilliktir. Ağaçların büyük bölümü ise, ıhlamur ağacıdır. Hatta, bir kısım “at kestanesi” ağacı da görebilirsiniz. Söylenenlere göre, bu at kestanesi ağaçları, 1585 yılında, şehirde mide ağrısı çeken atlar için, Osmanlı tarafından gönderilmiştir.
Şehirde, en sıcak aylar: Temmuz ve Ağustos’tur. Bu aylardaki sıcaklık ortalaması: 17-18 arasında değişir. En soğuk aylar ise, Ocak-Şubat aylarıdır ve sıcaklık ortalaması, eksilere iner. En çok yağış ise, Temmuz ayında gerçekleşir. Yani, bu şehri ziyaret etmek için en uygun zaman: Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül aylarıdır.
Berlin şehrinin, II. Dünya Savaşı sonrasında ilk Belediye Başkanı olan Ernst Reuter: Naziler döneminde, şehirde kaçmış ve Ankara’da, 11 yıl hocalık yapmıştır.
BERLİN ARMASI
Berlin eyaletinin armasının üzerinde: “ayı” bulunmaktadır. Zemin: beyaz veya gri renktedir. Ayı ise siyahtır ve dili ve tırnakları kırmızıdır. Ayrıca: armanın üzerinde, 5 ağaç yaprağından oluşan bir altın taç var. Taç, aynı zamanda kale olarak da algılanmaktadır. Bu kalenin kapısı, armanın tam ortasındadır. Ancak, tarih bölümünde de söz ettiğim gibi, ayının neden Berlin şehrinin sembolü olduğu hakkında herhangi bir açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır.
BERLİN TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Üniversitede, 38 bin öğrenci eğitim görmektedir ve bunların, % 25 kadarı, yabancı ülkelerden gelen öğrencilerdir. Şehirde, 3 tane üniversite var. Bu üniversitelerde, Erasmus programı gereği, birçok yabancı öğrenci eğitim görmektedir.
İNSANLAR
Almanya: Türkiye dışında, en fazla Türk vatandaşının yaşadığı şehir olarak biliniyor. Burada: yaklaşık 3.5 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın, yaklaşık 200 bin kadarı, bu şehirde yaşamaktadır. Yani, bir anlamda “Küçük İstanbul” denilebilir. Bunun sonucunda: şehirde, 80 cami ve mescit bulunuyor. Türkler, şehirde genellikle izbe diye bilinen, Berlin Duvarı kıyısındaki yerlere yerleşmişler. Ama, duvar yıkılınca, bu yerleştikleri yerler, şehrin tam merkezinde kalmıştır. Günümüzde, duyduğuma göre, Türkleri bu merkezi yerlerden atmaya çalışıyorlarmış.
Evet, tüm bunların yanında: Türkler tarafından, şehirde “mangal” kültürü geliştirilmiştir. Ancak, Almanlar, izin verilen yerler dışında mangal yakanlara, büyük para cezaları uyguluyorlar.
Şehirde yaşayan toplam yabancı sayısı ise: 460 bin kişidir. Ancak, şehirde günümüzde, toplam işsizlik oranı: % 16 civarındadır ve bu nedenle, Alman ırkçıları, yabancıları işsizliğin başlıca sorumlusu olarak görerek, ülkede istememektedirler. Öte yandan, şehirdeki % 16 işsizlik rakamı, şehirde yaşayan Türkler arasında ise, % 30 civarındadır.
ALBERT EINSTEIN
Berlin denilince, şehrin yetiştirdiği en büyük dahi olan, Albert Einstein akla gelir. 1879 yılı Berlin doğumlu dahi, 20’nci yüzyılın en önemli bilim adamlarından birisidir. Kendisi: “görecelik” kuramını geliştirip, kuantum mekaniğine önemli katkılarda bulunmuştur. Çoğu okur hatırlayacaktır “e=mc” formulü ile anımsanır. Bir de, dil çıkarmış resmi hafızalardadır.
Eınstein, Alman ordusunda askerlik yapmamak için, İsviçre vatandaşlığına geçer. Daha sonraki dönemde: 1914-1932 yılları arasında, Berlin Kaiser Wilhelm Enstitüsü Fizik kürsüsü başkanlığı yaptı. 1921 yılında, Nobel Fizik Ödülü aldı. 1933 yılında ise, II. Dünya savaşı arifesinde, Yahudi olması nedeniyle, Almanya’dan ayrılarak, Amerika’ya gitti. Amerika’da, ölünceye kadar (1955) Princeton Üniversitesinde, hocalık yaptı.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehrin yalnızca Doğu Berlin bölgesinde tramvay vardır. Ancak, bu tramvay, şehrin Batı bölgesine ulaşmıyor. Şehirde toplu taşıma araçlarının günlük bilet tarife ücreti: 5.60 Euro’dur. Tageskarte denilen bir kart satın almalısınız.
Cumartesi ve Pazar günleri, metro: 24 saat çalışmaktadır. Bunun dışında, haftanın 7 günü çalışan gece otobüsleri de bulunuyor.
Metroya sakın biletsiz binmeyin. Çünkü, görevliler, resmi kıyafetleriyle değil, ajan gibi sivil kıyafet ile dolaşıyorlar ve büyük para cezası ödemek zorunda kalırsınız. Kapı kapandığında: birden, görev kartlarını çıkarıyorlar ve bilet kontrolüne başlıyorlar. Duyduğuma göre, kestikleri ceza üzerinden prim alıyorlarmış ve mutlaka metroya binerken bilet almanızı öneririm.
Yine de her şeye rağmen: bu şehirde ya yürüyerek gezin (belki biraz yorucu olabilir, ancak yeni yerler keşfetmenin en güzel yönü) veya bisiklet kiralayın (ama mevsim uygun olması gerekir) ve tüm önemli turistik yerleri gezip görün. Bisiklet öneriyorum çünkü, şehir tamamen düzlüktür ve çoğunlukla turistik yer yakınlarında bisiklet kiralanan yerler var. Buralarda: 4 saatlik kiralama ücreti: 8 Euro ve tüm gün kiralama ücreti: 12 Euro’dur. Yarım günlük bir bisiklet turu ile, biraz yorularak, şehrin tüm güzelliklerini gezebilirsiniz. Hatta, yorulduğunuzda, bir kafe önüne bisikletinizi bağlayarak, kısa molalar verebilirsiniz.
Eğer: bisiklet değil, toplu ulaşım araçlarıyla gezmek isterseniz, bu kez: “Berlin Welcome Card” satın almanızı öneririm.
Berlin Welcome Card
Berlin şehrini ziyaret ettiğinizde, % 50’ye varan indirimler ve sınırsız seyahatler sağlayan bu kartı satın almanızı öneririm. Kart: 48 saat, 72 saat ve 5 günlük olarak mevcuttur. Bu kart ile, Potsdam toplu taşıma sisteminde sınırsız seyahat edebilirsiniz. Ayrıca: 160’dan fazla turistik ve kültürel yerde, % 50 civarında indirimden yararlanabilirsiniz, yani birçok müzeyi: “kırmızı kart” indirimli olarak gezebiliyorsunuz. 48 saatlik bilet: 16.90 Euro, 72 saatlik bilet: 22.90 Euro ve 5 günlük bilet: 29.90 Euro’dur.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Şehirdeki gece hayatının merkezi: Gendarmenmarkt meydanının tam ortasındaki, Oranienburger caddesinde yoğunlaşmıştır.
Potsdamer Platz meydanında ise, Adagio isimli mekan, gece eğlenceleri için yoğun tercih edilen bir yerdir. Yemek sonrasındaki eğlence için önerebileceklerim: Watergate, Sage Club, Casino, Cookies, Tresor.
Magnet Club diye bir yer önerebilirim, burada canlı müzik yapılıyor ve belli bir saatten sonra parti ortamına dönülüyor. Bunun yanında: şehirde, genellikle doğu bölümü, hala çok canlı değildir. Genellikle, eğlence ve bar mekanları: Ku’dam bölgesindedir. Öğrenciler için ise, daha çok öğrenci barlarının bulunduğu bir cadde olan: Kastanien alle önerilebilir.
Şehirde: 150 konser mekanı vardır. Bunlar arasında, en öne çıkanı ise “Berlin Filarmoni Orkestrası” nın konserleridir. Klasik müziğe ilginiz varsa, bu konserleri kaçırmamanız önerilir.
NE YENİR
Berlin’e gittiğimde ne yapayım diye soranlara, bana verilen cevapların başında gelen ilginç cümleyi burada ben de sizlere aktarmak istiyorum, hoş belki şaşıracaksınız ama, Berlin’e gittiğinizde “döner yemelisiniz” diyorum. Şahsen döner denen bu ulusal lezzetimizi, ülkemin birçok yerinde ve özellikle, Bursa’da tattım, ama yine de bu şehirde, döner yemem önerildi. Ben de şehre gittiğimde: Schlemmerbuffet denilen yerde, döner yedim ve gerçekten muhteşem bir lezzetle karşılaştım. Özellikle, ülkemden bu kadar uzak bir mekanda, böyle bir lezzet, gerçekten muhteşem. Evet döneri tattığım mekan: Rosenthaler Plz. Meydanında, bir Türk restoranıdır. Tüm çalışanlar Türk, bu yüzden sipariş verirken bunalım çıkmıyor. Özellikle, taş fırında yapılan pideler ile birlikte servis muhteşem, bir de mutlaka acı sos, sarımsaklı veya baharatlı sos denemelisiniz.
Bir diğer muhteşem lezzetleri tadabileceğiniz mekan: Krezuberg merkezi yakınlarındaki “Hasır Ocakbaşı” olabilir. Burası da, Türk lokantasıdır ve döner yeyip, üstüne de ince belli bardaklar ile çay içebilirsiniz.
Tüm bunların yanında: şehirde, dünya mutfağı lezzetlerini tadabileceğiniz değişik restoranlar da var. Hatta: özel dondurmacılar bile var. Poltdamer Plz meydanında bulunan “Arcaden” alışveriş merkezi giriş katındaki dondurmacının dondurmalarını mutlaka tatmanızı öneririm.
Şehir yemek için en uygun fiyatların bulunduğu bir Avrupa şehridir. Çünkü, birçok meydan veya cadde-sokak köşesinde dönerci görüp, gayet uygun fiyata karnınızı doyurabilirsiniz.
Kahvaltı için: “Extrablatt” denilen kafeler zincirini kullanabilirsiniz. Buralarda: özellikle sahanda yumurta yiyebilirsiniz. Veya, bazılarında, açık büfe kahvaltı servisi yapılıyor. Doyurucu ve fiyatları pek yüksek değil.
Bunların dışında, şehirde, yemek yemenizi önerebileceğim birkaç mekan:
Borchardt
Französische str. Bölgesindedir. Buraya, şehrin genellikle politikacıları ve sanatçıları gelmektedir.
Margux
Mekanın dekorasyonu etkileyicidir. Burada, Fransız mutfağının seçkin örneklerini bulmak mümkündür. Özellikle, tatlıları muhteşemdir.
Hasır
Berlin şehrindeki, en ünlü kebap restoranlarından birisidir. Adalberts str. Caddesindedir.
Vau
Jagerstr bölgesindedir. İlgili otoritelerce, Berlin şehrinde, en iyi yemek yapılan yer olarak önerilmektedir. Mekanda: Fransız-Akdeniz mutfağı yemekler servis edilmektedir.
TURİZM
Almanya’da: Hamburg, Köln, Stutgart, Münih gibi şehirler güzel ama, Berlin: tarihi, kültürü, havası ve insanı ile çok farklıdır. Sokaklarda: gayet güzel kızlar ve yakışıklı erkekler görebilirsiniz. Ama, kızların bazıları el-ele dolaşırken, yine birlikte dolaşan erkeklerin pat diye birbirini öptüğünü görürseniz, şaşırmayın. Burası: aynı zamanda, muhteşem özgürlükler ülkesidir. San Fransisco’dan sonra, dünyanın 2’nci gay merkezidir.
Şehirde, 746 otel bulunmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri içinde, yaklaşık 135 milyon günlük ziyaretçi ile, en çok ziyaret edilen şehirler sıralamasında, üçüncü sıradadır. En güzel yanı: şehirde, kalabalık turist gurupları olmamasıdır. Yani, boğulmuyorsunuz ve her gittiğiniz yerde, saatlerce kuyruk-sıra beklemek zorunda kalmıyorsunuz.
Ayrıca: bu şehir, kongre turizmi alanında yoğunlaşmıştır. Avrupanın en büyük kongreleri, bu şehirde yapılmaktadır. Bu kongrelerin merkezi: ICC (Internationales Kongre Merkezi) dır. Ayrıca, büyük ölçekli fuarlar da düzenlenmektedir.
Şehir gezinizde, özellikle: şehrin en hareketli kısmı olan “Mitre” bölgesinde dolaşmalısınız. Özellikle: Rosenthaler caddesine uğramalısınız.
Scheunenviertel bölgesi
Dükkan, galeri ve barlarla doludur. Burada da, Hackesche Höfe’yi görmenizi öneririm.
Çocuklu aileler için, Berlin Hayvanat Bahçesi, mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken yer olarak önerilir.
Barok mimari yapı olan Charlottenburg Sarayını gezmelisiniz. Saray içinde, ülkemizdeki Troya bölgesinden çalınan birkaç eser görülüyor.
Potsdam
Berlin şehrine yaklaşık 45-50 dakika uzaklıktaki hoş bir şehirdir, zamanınız varsa, burayı da ziyaret etmenizi öneririm.
Şehirde, metro ile gezmek yerine, tramvayla gezmeyi tercih edin. Hem metronun merdivenlerine çıkıp-inme gibi yorgunluk yaşamasınız, hem de çevreyi görebilirsiniz. Tramvay ağı, oldukça güzel ve yaygın, yani her yere ulaşmak mümkündür.
Sonuç olarak
Şehri gezmek için, mutlaka bir şehir haritası ve şu an okuduğunuz bu satırların bilgisayardan bir çıktısını yanınıza almalısınız.
ALIŞVERİŞ
Berlin, Almanya’nın en ucuz şehridir ve hatta, Avrupa’nın bile birçok şehrinden daha ucuzdur. Tek sorun, ulaşımı pahalıdır.
Özellikle, belirtmek istediğim bir husus daha var. Berlin şehrinde, cebinizdeki kredi kartına güvenip, tamamen nakitsiz dolaşmayın, birçok yerde, kredi kartı yerine, nakit isteniyor, hatta: uluslararası zincir fast-foot mağazalarında bile nakit istendiğini görürseniz şaşırmayın ve yanınızda daima nakit bulundurun.
Şehirde, Ku’damm bölgesi, kafeleri ve şık dükkanlarıyla alışveriş tutkunlarına hitap etmektedir. Buradaki caddede: Avrupa’nın ne büyük mağazası olan: “KaDeWe” mağazası bulunuyor. Mağazanın kapalı alan büyüklüğü: 60 bin m. karedir. Buranın 6’ncı katında: yiyecek bölümünde, ünlü Alman sosislerinin birçok çeşidini bulmak mümkündür. Bunların çoğunun muhteviyatı, bizim kültürümüze uygun olmasa da, görmenizi öneririm.
Bahnhof Zoo bölgesinin çevresinde, yine çok sayıda lüks mağaza görülmektedir.
Kantstrasse bölgesi ise, yine, şehirde, şık dükkanların bulunduğu yer olarak öne çıkmaktadır.
Son bir not
Malum bizler Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin vatandaşı olmadığımız için, Berlin şehrinden alışveriş yaptığınızda, bu alışveriş belgelerini kaybetmeyin, ülke dışına çıkarken, bu belgeleri gümrükte gösterip, ödediğiniz vergileri geri alabiliyorsunuz.