Şehir Ukrayna’nın batı bölümünde, Polonya sınırındadır. II. Dünya Savaşından önce, bu şehirde Polonyalılar ve Ukraynalılar birlikte yani bir arada yaşıyorlarmış. Yani, uzun süre Polonya şehri olarak kalmıştır. Ancak, Polonya sınırlarının daha batıya kaydırılması ile Ukrayna sınırları içinde kalmıştır. Şehir: eski ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle: geçmiş tarihi süreçte hızla zenginleşmiş ve dönemin önemli bir yerleşim yerlerinden biri haline gelmiştir.
Bu nedenle: yine döneminde farklı medeniyetler tarafından işgal edilmiş, sık sık el değiştirmiş ve bu el değiştirmeler sonucunda: farklı medeniyetler ve kültürler, şehirde izlerini bırakmışlardır. Evet: 14’ncü yüzyıldan kalan haritalarda, şehir “Aslan Şehri” olarak geçmektedir. Ukraynalılar, Polonyalılar, Almanlar, Yahudiler, Avusturyalılar: burada yüzyıllarca birlikte yaşamışlardır. Özellikle: doğudan gelen tüccarlar, şehri bir konaklama ve dinlenme ve hatta buluşma yeri olarak seçmişlerdir. Bu nedenle: şehir; doğu ile batı, Katolikler ile Ortodokslar arasında bir geçiş yeri olarak önem kazanmıştır.
Günümüzde şehirde, 900 bin civarında nüfus yaşamaktadır ki, bunların % 89’luk bölümü Ukraynalı, % 8’lik bölümü Rus ve % 1’lik bölümü Polonyalıdır. Öte yandan: şehirde büyük bir turizm potansiyeli hızla gelişmektedir ki, söylenenlere göre, şehre günde 200 bin kişinin giriş yaptığı söylenmektedir. Şehir halkının ise, büyük kısmı fakirdir. Halk içinde, genç nüfus genellikle yabancıları sevmemesine rağmen, özellikle yaşlılar, yabancılara daha yakın davranırlar. Şehir halkı hakkındaki son bir not: şehir halkının % 55’lik bölümünün bayan olduğu söyleniyor.
ULAŞIM
İstanbul-Lviv şehri arasındaki hava ulaşımı, yaklaşık 2 saat sürmektedir. Buraya: yakın bir geçmişten bu yana THY ve PEGASUS uçak seferleri düzenleniyor. Şehrin havaalanı: şehir merkezine yalnızca 7 km. uzaklıktadır. Ancak, elbette şehre ulaşmanın tek yolu bu değil. Buraya ulaşmanın bir diğer yolu da Kiev şehrinden trene binmektir.
Normal tren yolculuğu yaklaşık 8-9 saat sürer ve ücreti 15 Amerikan Doları iken, hızlı tren ile bu yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyor ve ücreti 50 Amerikan Doları civarındadır. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için taksi kullanırsanız, 60-70 Grivna ödemeniz gerekir.
İKLİM
Şehirde: sürekli yağmurun egemen olduğu bir iklim hakimdir. Yılın büyük bölümü ve hatta yarısının yağışlı geçtiği söylenebilir. Ancak: Temmuz-Ağustos aylarında yalnızca geceler serin geçiyor. Kışın ise, ortalama ısı derecelerinin eksi 20 ler civarında bulunduğu görülüyor.
PARA
Şehirde, para birimi olarak Grivnası kullanılıyor. 100 Amerikan Doları = 810 Grivnası’dır. 1 Türk Lirası ise, 4 Gravnası’dır. Bu nedenle: şehir bizim için ucuz geliyor. Özellikle: turistik mekanlar dışında gezerseniz, burada çok az parayla uzun zaman geçirme fırsatınız olur.
DİL
Her ne sebeple olursa olsun, bu şehri ziyaret etmeyi düşünürseniz, birkaç kelime de olsa Ukraynaca öğrenmeniz de yarar var. Çünkü: İngilizce, Fransızca, Almanca da bilseniz, bu şehirde bu dilleri konuşanlar yok. Ayrıca: bu şehirde garip bir mikromilliyetçilik var ve bunun sonucunda Rusça konuşulmasına da feci bozuluyorlar.
Evet: Ukraynaca, yani Kril alfabesi ile yazılan bir dil olması, gideceğiniz adresi bulmanızda da sıkıntı yaratıyor ve şehri ziyaret eden yabancıların büyük bölümü, ilk anlarda bir kaybolma hikayesi yaşıyorlar ama yine de şehirliler bu konuda çok yardımseverler, dille anlaşamasanız bile, Tarzanca size gideceğiniz yer konusunda bilgi veriyorlar.
TATİL GÜNLERİ-MİLLİ BAYRAMLAR
1 Ocak Yılbaşı
7 Ocak Ortodoks Noel
8 Mart Kadınlar günü
1-2 Mayıs İşçiler için kapalı bir gün
5 Mayıs Paskalya Pazar
6 Mayıs Paskalya
9 Mayıs Zafer Bayramı
28 Haziran Anayasa Günü
24 Ağustos Bağımsızlık Günü
NE YENİR
Bu şehri ziyaret eder ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz: vareniki denilen bir tür mantıyı denemelisiniz. Ayrıca: rendelenip kızartılmış patatesten oluşan “derunei” denilen bir yemek türü daha bulunuyor. Öte yandan “borç” çorbası, bu yörelerin yani Ukrayna’nın genellikle en tutulan yiyecek maddesidir. Bunun dışında: şehirde Habsburg kültüründen kalma “kek” yeme alışkanlığı devam ediyor. “Pyrohy” denen börekler: şehrin en geleneksel lezzetlerinin başında gelmektedir.
NE SATIN ALINIR
Burayı ziyaret ettiğinizde gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için bir şeyler satın almayı düşünürseniz: el sanatları ürünlerini tercih edebilirsiniz. Özellikle paskalya zamanında “pysanky” denilen renkli boyanmış yumurtalar, vernikli kutular ve keten gömlekler ilginizi çekebilir. Ancak: şehirde bir şeyler satın alacağınızda, sakın pazarlık etmeyi unutmayın, yoksa turistik fiyatlar canınızı yakacaktır.
Birkaç örnek vermek gerekirse: bardak kupalar 30 grv, magnetler 20 grv. dir. Tekstil ürünleri satın almayın, çünkü onlar Türkiye’den gidiyor. Bunun dışında, bir alışveriş merkezi gezmek isterseniz: “Magnus” denilen yeri öneririm. Burası: Polonyalı mimar Felinsky tarafından 1912-1913 yılları arasında yapılmıştır.
Burası, Batı Ukrayna’nın en iyi alışveriş merkezlerinden birisidir ve birçok uluslar arası markanın ürünlerini bulmak mümkündür.
KAHVE
Şehirde, kahve içmek tam bir kültür özelliğidir. Kahve burada bu kadar sevilmesinin yanında, şehre kahveyi ilk getirenin, bunu Türklerden çalarak buraya getirdiği de bir gerçektir. Şöyle ki: 1683 yılında mükemmel Türkçe bilen bir tüccar olan Kulchytsky sayesinde: Viyana kuşatmasının başarısız olduğu söylenir. Çünkü: çok önemli casusluk operasyonu yapmıştır. Bunun sonucunda: Viyana merkezinde, kuşatmayı terk eden Türklerden kalma bir kamp alanında, Kulchytsky: 300 çanta dolusu kahve bulur ve bu kahveleri, Lviv şehrine getirir ve ardından, kahve Orta Avrupa’ya yayılır. Evet, günümüzde Lviv şehri tam bir kahve ve çikolata cennetidir.
GECE HAYATI
Belki yazının en başında belirtmek gerekirdi, insanların ve özellikle Türklerin buraya gelmesinin en büyük nedeninin, burada yaşayan muhteşem güzel bayanlar olduğu söyleniyor. Hatta: şehrin turistik kapasitesinin arttırılması için, şehirdeki bayan nüfusunun genel nüfusu oranının % 85 gibi inanılmaz bir rakam olduğu söyleniyor. Şehre gittiğinizde ise, bütün kamu ve özel sektör hizmetlerinin bayanlar tarafından yürütüldüğünü görünce, şehirdeki bayan nüfusunun yüksek olduğu iddiasına inanıyorsunuz, ancak bu ölçüde yani % 85 ölçüsünde olduğuna inanmak mümkün değildir.
Hatta: havaalanında uçaktan indiğiniz anda bile, pasaport polisi olarak çalışanların hepsinin bayan olduğunu gördüğünüzde, bu yazılanlara hak veriyorsunuz. Öte yandan: gerçekten bu şehirdeki kızlar güzeldir. Fakir olmalarına ve fazla çeşit giyinememelerine rağmen, bu şehirde yaşayan bayanların/kızların güzelliği şüphe götürmez bir gerçektir. Elbette: bu durum söz konusu olunca, şehirdeki gece hayatından da söz etmek gerekiyor. Gece hayatı: bayağı renklidir. Birçok ve hoş: gece kulüpleri ve barlar bulunuyor. Özellikle: şehir insanı gerek eğlenmeyi ve gerekse eğlendirmeyi seviyorlar.
Özellikle: kızlar, eğlenmeyi seviyorlar. Şehirde Türkler tarafından işletilen “Metro Kulüp” denilen bir eğlence mekanı var ve buraya genellikle Türkler ve genç Lvivliler katılıyorlar. Evet, burası bayağı büyük ve geniş, ferah bir yer olarak önem kazanıyor. Öte yandan, şehirdeki orta sınıfın buraya gitmesi de, bir anlamda güzel bir ortam oluşturuyor. Buraya gittiğinizde veya şöyle demekte yarar var: şehirdeki eğlence mekanlarına gittiğinizde, turist olduğunuz anlaşıldığında ( bu zaten hemen anlaşılıyor) kızlar yanınıza geliyor ve kendilerine bir içki ısmarlamanızı istiyorlar. Bunu yaparsanız: mutlaka fiyatını bildiğiniz bir içkiyi ısmarlayın çünkü 19 Grn lık bir içki, bu durumda fatura edildiğinde 190 Grn ödemeniz isteniyor.
“Zanzibar” isimli kulüp ise “striptiz kulübü” olarak öne çıkıyor.
Şehrin en tanınmış kulüplerinden birisidir. Burada yalnızca eğlence değil, aynı zamanda görsellik te ön plana çıkıyor. “Millenium Club”: Chornovola Av. Bölgesinde bulunan burada, içeride gazino, tiyatro, bilardo ve video oyunları oynanabilen salonlar bulunuyor. Yani, burası her kesime hitap etmesiyle tanınıyor.
Özellikle: biraz Ukrayna dili veya İngilizce biliyorsanız (Rusça sakın konuşmayın, şehir halkı Rusça ve Rusça konuşanlardan nefret ediyor) burada gayet güzel zaman geçirmeniz mümkündür.
Son bir not: Rynek meydanında “Kriyifka” denilen ve gizli olduğu söylenen bir mekan bulunuyor. Ama aslında burası pek de gizli sayılmaz, çünkü önünde sürekli uzun kuyruk, insanlar bekliyorlar. İçeri girmek için ise, Ukraynaca bir parola söylemek gerekiyormuş ki, bunu da anlamadım, çünkü kapısında bekleyenlerin büyük çoğunluğunun şehir dışından geldiğini görüyorsunuz. Buraya gitmek isterseniz, bir şekilde bu parolayı öğrenmeniz gerekiyor ki, bu parolayı söyleyenleri içeri alıyorlarmış.
GEZİLECEK YERLER
Öncelikle şunu bilmelisiniz ki tarihi şehir merkezi, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Şehirdeki gezinize öncelikle; tarihi şehir merkezinden başlamanızı öneririm. Burada: kendine has mimari özelliklere sahip binalar göreceksiniz.
Öte yandan: şehrin farklı yerlerinde de, en az 4-5 etkinlik sürdürülmektedir ki, bunlar arasında: filarmoni orkestrası konserleri, sokak dansçıları, opera söyleyenler görebilirsiniz. Gezilecek yerler dışında, şehirde, turizmi etkinleştirmek için sık sık festivaller de düzenleniyor. İlkbaharda Virtuosi Müzik festivali ve Sonbaharda Zoloty Lev festivali düzenleniyor. Kasım ayında ise: Opera festivali yani Solomia Kryshelnytska düzenleniyor.
OLD TOWN
Bu tarihi şehir merkezi, 1998 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Zamovka tepesinin altında, Poltava nehrinin kıyısında bulunan buranın: Orta Avrupa, Baltık, Akdeniz ve Asya’yı birbirine bağlayan önemli ticaret yollarının kesişim noktasında bulunması nedeniyle, özellikle MS.5’nci yüzyılda büyük önem kazandığı belirtilmektedir. Bu önem nedeniyle: buradaki kasaba süratle gelişmiş ve 13’ncü yüzyılda refah üst düzeye ulaşmıştır.
Hatta: Kiev krallığı döneminde, şehir, Doğu Slav topraklarının ana şehri statüsüne ulaşmıştır. 1272 yılında şehir, Polonya tarafından ilhak edilir. Ancak: bu sırada şehirde Ereni ve Yahudi toplulukları, Katolik gurupları kendi kendini yöneten pozisyonundadırlar. Aralarındaki yoğun rekabet nedeniyle, birçok mimari ve sanatsal başyapıt yapılmıştır. 1772 yılında Avusturyalılar burayı işgal edince, şehir, yeni Avusturya eyaletinin başkenti olmuştur.
Avusturya yönetimi altında, şehrin surları tasfiye edilmiş ve birçok dini vakıf kapatılmıştır. Evet: şehrin kalbi, uzun yıllar boyunca: ortaçağ döneminde geliştirilen yüksek kale ve çevresindeki alandır. Bu alanda, kale yanında beş kilise bulunur ve bölgenin orijinal düzeni: o zamanlarda Doğu Avrupa’da şehir planlama sisteminin en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. İnce Rönesans ve barok tarzı evler, özgün ortaçağ düzenini koruyarak, özellikle Rynok meydanı ve çevresinde günümüze kadar ulaşmıştır.
RYNOK MEYDANI
Özellikle “Rynok Meydanı” ilginizi çekecektir. Pazar Meydanı olarak da isimlendirilen bu meydanda: şehirdeki bütün etkinlikler sürdürülmektedir. Hatta: bu meydandan binebileceğiniz tramvay ile: şehrin her tarafını gezebilir ve önemli yerleri görebilirsiniz. Evet, 500 yıl boyunca, şehrin siyasi, kültürel ve ticari hayatının merkezi olan bu meydana, yolunuz düştüğünde, “Victorian Tea House” denilen yere uğramanızı da öneririm.
Burada, birçok ülkenin yerel çaylarını, böğürtlenli pastaları ve sandviçleri deneyebilirsiniz. Şehrin en kalabalık meydanı, günün her saatinde doludur. Meydanın tam ortasında; Belediye binasındaki kuleye çıkarsanız: şehrin güzel bir manzarasını izleyebilirsiniz.
Ama, yaklaşık 3 bin basamak tırmanmanız gerektiğini hatırlatırım. Ama, muhteşem güzel manzarayı izlemek için inanın değer. Aslında zaten 10 grv verdiğinizde bir süre asansörle çıkıyorsunuz ama son noktaya kadar asansörle çıkma imkanı yok. Asansörle çıktığınız yerden sonra da birçok merdiven basamağı tırmanmanız gerekiyor.
SHEVCHENKO BULVARI
Şehirde: bütün ünlü mağazalar, kafeler, publar ve restoranlar, bu cadde üzerinde bulunuyor. Bu bulvarı mutlaka ziyaret etmelisiniz ki, şehirli bayanlar tüm güzelliklerini, bu bulvar üzerinde gezerek hani derler ya arz-ı endam ediyorlar.
LİÇAKİV MEZARLIĞI
Şehirdeki bütün turistik yerler arasında, aslında en çok ilgi çekeni, bu mezarlıktır. 1787 yılında kurulan bu mezarlık şehir merkezinde, yürüyüş mesafesindedir. Bu mezarlıkta: tüm politikacılar, yazarlar, oyuncular, dünya çapında tanınan opera sanatçılarının mezarları bulunuyor. Ancak, bu mezarların en büyük özelliği: hepsinin birer sanat şahaseri gibi düzenlenmiş, heykellerle zenginleştirilmiş olmasıdır.
Uçsuz bucaksız görüntüsü ve mermer heykellerle süslenen bu mezarlığın peyzajı: üniversitenin botanik bahçelerinin şefi Karol Bauer tarafından yapılmıştır. Bu nedenle şehre gelen her turist gurubu, buraya rehberli turlarla gidiyor. Evet, burada 400 binden fazla mezar bulunduğu söyleniyor.
ECZA MÜZESİ
Müzeye giriş, sadece 5 Gravinastır. Burada: eski eczane şişeleri, eski ahşap kavanozlar, antika terazi ve malzemeyi eritmek ve öğütmekte kullanılan havan ve ilaçlarını görmek mümkündür. Müze, 20 dakikalık bir rehberli turla gezilebiliyor. Her ne kadar müze denilse de, bu eczanenin hala işlediği de görülüyor. Evet, yaklaşık 100 yıl önce inşa edilen bu eczaneye küçük bir gezi yapabilirsiniz. Öte yandan, Lvivlilerin eczanelere düşkün olduğu bir gerçektir ve günümüzde de şehrin birçok yerinde, birçok eczane görebilirsiniz.
SANAT GALERİSİ
Şehir merkezindeki bulunan bu galeride: 24 salonda, Hollandalı, Fransız, İtalyan ve İspanyol ekolündeki birçok sanatçının 400 civarında eserlerini görmek mümkündür. Evet: Ukrayna’nın en büyük ve en iyi sanat müzesidir. Polonya sanat koleksiyonu: Polonya ülkesi dışında eşsizdir. Özellikle, burayı ziyaret ederseniz: I. Dünya savaşı öncesinde, Galiçya bölgesini gösteren sanatçılar Malczewski ve Mehoffer’in resimlerini görmenizi öneririm.
POTOCKİ SARAYI
Şehir merkezinde, Kopernika bölgesindedir. Potocki ailesi: bir zamanlar, Avrupa’nın en güçlü ailelerinden birisi olarak tanınırlarmış. Bölgedeki Polonya hakimiyeti bitince, Potocki ailesinin bireyleri, bölgede hızla yükselmişlerdir. 1880’li yıllarda inşa edilen Potocki Sarayı: Fransız mimar Louis Dauvergne tarafından yapılmıştır.
20’nci yüzyılın başında, bu özel mülke: Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından el konulmuştur. 1972 yılında için, burada büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır. 2000’li yılların başında ise, saray: Ukrayna Cumhurbaşkanı ikametgahı olarak tahsis edilmiştir. Ziyarete açık salonda: 1996 yılında ziyarete açılan sergi salonu gezilebilmektedir. Burası: resim galerisi olarak kullanılıyor.
ÇİKOLATA FABRİKASI
Şehirde mutlaka görmenizi önereceğim yerlerden birisidir. Buranın satış mağazasında: çeşitli tür çikolatalardan bir çeşit yaratabilirsiniz. Hatta: inanılması mümkün olmasa da, tuzlu çikolata bile yaptıklarını görebilirsiniz. Evet, 5 katlı fabrikada: cafe bar, mağazalar ve bir cafe bulunuyor. Bunlar: birinci ve beşinci kattadır. Burayı ziyaret ederseniz, içeriye girmek için bir süre sıra beklemeniz gerektiğini unutmayın.
Kapalı alan çok dar ve açık havadaki oturma alanı ise çok küçüktür. Buraya yolunuz düşerse, özellikle sıcak çikolata denemenizi öneririm. Çikolata satın almak isterseniz, fiyatları önceden değerlendirmenizi öneririm, biraz pahalı gibi.
Son bir not: şehirde her yıl 9-12 Şubat tarihleri arasında çikolata festivali düzenleniyor. Şehrin sanat sarayında düzenlenen festivalde: ustalar, çikolatadan minyatür şehir yapıyorlar. Ukrayna’nın yabancı ülkelerde nam salmış ünlü çikolata sanatçıları, bu festivallerde ustalıklarını gösteriyorlar.
OPERA BİNASI
Şehirde görülmesi gereken binaların başında gelmektedir. Bina, 1897 yılında yapılmıştır. Binanın mimari stili “Neo-Rönesans” tır ve Avrupa’nın en güzel opera binalarından birisidir. Svobody caddesindeki binanın özellikle “Aynalı Salonu” olarak bilinen bölümünü görmenizi öneririm. (yapının üst katındadır)
VİRMENSKA SOKAK
Ermeni toplumu: şehirde uzun yıllardır yaşamın içinde olmuştur. Sokak: eşsiz mimarisiyle önem kazanmaktadır. Özellikle Paskalya döneminde Hıristiyan kültürü burada üst düzeyde yaşatılmaktadır.
YÜKSEK KALE
Buradan gerek şehri ve gerekse çevresinin muhteşem manzarasını görebilirsiniz. Evet, şehrin üzerinde yükselen bir tepe üzerinde, eski ve gölgeli bir park, eski bir kale kalıntısı ve görüntüleme platformu. Bu platformdan biraz önce belirttiğim gibi muhteşem bir manzara izlemek mümkündür. Ancak: buraya çıkmak gerçekten bir işkenceye dönüşüyor. Bayağı yorucu olduğunu unutmayın.
ERMENİ KİLİSESİ
Çok eski olmasıyla önem kazanmaktadır. Virmenska bölgesinde bulunan dini yapının 1363 yılında yapıldığı söyleniyor. Kubbe mozaikleri, Polonyalı Mehoffer tarafından, 1908 yılında yapılmıştır. Yapının içinde, Avusturyalı ressam Gustav Kilimt’in eserlerini görebilirsiniz.
ST GEORGE KATEDRALİ-SOBOR SVİATOHO YURA
Şehir merkezinde, St. Yura meydanındaki bu rokoko mimari stilindeki dini yapı: Avrupa’nın en göz kamaştırıcı yapılarından birisi olarak önem kazanmaktadır. Evet, bu muhteşem yapı: 1744-1761 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapının çan kulesinde bulunan çan: 1341 yılında yapılmış ve bu nedenle Ukrayna’nın en eski çanıdır.
FOLK ARCHİTECT MUSEUM
Burası: Shevchenko ormanı içinde, 60 hektarlık bir alan üzerine kuruludur. Bu alanda: 6 tahta kilise ve 120 yapı bulunuyor. Bunlarla: Ukrayna ülkesinde “Lemkos, Bukovyna, Transcarpathian, Boykos gibi bölgelerin yerel halkının yaşamı canlandırılıyor.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
OLESKO KALESİ
Burası, bir müze kompleksi olarak önem kazanmaktadır. Yapı: 1390 yılında inşa edilmiştir. Bu nedenle: Ukrayna bölgesindeki en eski yapı olarak önem kazanır. Kale içinde bulunan sergi alanında: geçmiş dönemlerin kültürel atmosferi canlandırılmaktadır. Özellikle: burada bulunan ağaç heykel koleksiyonu ilgi çekmektedir.
PİDGİRTSİ KALESİ
Kale: 1635 yılında inşa edilmiştir. Avrupa’nın en güzel Rönesans saraylarından birisi olarak kabul edilir.
ZOLOCHİV KALESİ
1634-1636 yılları arasında inşa edilen kale: döneminde Polonya kralı III. John için ikametgah olarak yapılmış ve inşasında köle Kırım Tatarları kullanılmıştır. 1672 yılında, kale 6 günlük kuşatmanın ardından Türkler tarafından teslim alınmıştır. 19’ncu yüz yılda kale bir hastane ve kışla olarak kullanılmıştır. Stalin döneminde ise, kale bir hapishane olarak kullanılmıştır.
Kale duvarının dışında ise, bir şapel ve mezarlık bulunur. 1985 yılında: kale kompleksi, Lviv Sanat Galerisine bağlı olarak restorasyona alınmıştır. Günümüzde kale ziyarete açıktır ve buradaki sergilerde: Dinozor kemikleri, avizeler, kraliyet tacı sergilenmektedir.
İşte, Kiev şehrine gezmeye veya başka bir amaçla gidecek ziyaretçiler için: gayet ayrıntılı, tek bir başlık altında her türlü özelliği yansıtan, muhteşem bir yazı. Gitmeden veya karar vermeden önce; bu yazının bir çıktısını, yazıcınızdan aldığınızda ve biraz zaman ayırıp incelediğinizde: Kiev şehrinin tüm özelliklerini, bir çırpıda okuyup, öğrenme şansınız olacak. Şimdiden, Kiev şehrinde, güzel tatiller.
Evet: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan, 16 yıldızdan biri de: tarihteki tek Yahudi Türk devleti ya da İmparatorluğu olan “Hazarya” ya, yani “Hazar İmparatorluğu” na aittir.
İşte, bu Türklerin kurduğu, bugün, Ukrayna isimli ülkenin sınırları içinde kalan “Kiev” kentinin adı: Türkçedir. Yani o dönemin, Hazar İmparatorluğunun Türkçesi. Kiev şehrini kuran Türkler: şehre, nehir kıyısındaki yerleşim yeri yada nehir kıyısındaki ev anlamında “Kiev” demişler. Bu arada: bu şehir, Çernobil nedeniyle, kanser vakalarının çok sık görüldüğü bir şehir olarak da öne çıkıyor.
Özellikle, bizim ülkeden, bu şehre gidişlerde, belli bir amaç bulunduğu kesin. Daha açıkçası: yalnızca, kadınlar için Kiev şehrine gitmek durumunda iseniz, hiç tavsiye etmem. Avrupa’nın en fazla “aids” vakasının kaydedildiği şehir olarak biliniyor. Burada: tarihi kalıntılar, objelerde bulamasınız. Müzelerin tümünü, yalnızca bir günde gezebilirsiniz.
VİZE
Ukrayna’ya giriş için vize gerekmiyor. Sadece nüfus cüzdanı veya pasaport ile ülkeye girebilirsiniz, ilaveten 50 TL. yurt dışı çıkış harcı ödemeniz yeterlidir.
ULAŞIM
İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra, Kiev’e varıyorsunuz. Uluslar arası hava alanı “Borispole” indiğiniz andan itibaren: şehrin, güzel kızları, karşınıza çıkıyor. Ayrıca: yeşil üniformaları ile, çevrede gezen polisleri görünce, askerleri andırdıkları için, askeri bir hava alanına inmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Daha sonra, hava alanından, şehir merkezine, yaklaşık 40 km. lik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu yolculuk sırasında: çevrenize baktığınızda, gerçekten, muhteşem yeşil bir şehre geldiğinizi hemen hissedeceksiniz. Çünkü: devasa ağaçların bulunduğu, muhteşem yeşillikli parklar göreceksiniz.
Bu arada, çok önemli bir konudan söz etmek istiyorum. Girişte: yani ülkeye girişte, bir form doldurmanız gerekiyor. “İmigration Formu” denen bu form; tamamen formalite. Otelde kalmayıp, kiralık evde kalacaksanız, kalacağınız yerin tam adresini de forma yazmanız gerekli, onun dışında bir sorun yok. Yalnız: bu formu; size önerim, uçakta doldurun, uçaktan indikten sonra hava alanında bu formu doldurmak için zaman kaybetmeyin. Ayrıca: ülkeye girerken, yanınızda 3000 Amerikan Dolarından fazla para varsa, deklare etmeniz gerekiyor.
Hava alanından şehre doğru olan bölge:
Tam bir inşaat sahası gibi. Çok katlı konutlar yapılıyor. Ama, bu konutların metrekaresinin 1000 dolar olduğunu duyduğunuzda, kesinlikle şaşıracağınıza inanacaksınız. Çünkü: bu şehir, en üst düzey zenginlik ve en alt düzey fakirliğin bir arada bulunduğu bir yer.
Bu arada: otele girdiğinizde, pasaportunu isteyecekler. Otellerde: turistlerin pasaportu, otele giriş yapılan gün alınarak, seyahat sonunda geri veriliyor. Bu süreç içinde: kimlik olarak, otelin kartı veya anahtarının kullanılması öneriliyor. Herhangi bir kontrol sırasında, bu kartı veya anahtarı göstermeniz yetiyor.
PARA
Ukrayna’da kullanılan para birimi: Grivnası. (UAH) Madeni paralar: 1,2,5,10,25 ve 50 kopiykas.
Yani: paraları gayet değersiz. Yaşam, gayet ucuz. Fakat: elbette, yabancılar ve şehirde yaşayan küçük bir azınlık için yaşam ucuz. Döviz büroları ve yetkili bankalarda: rahatlıkla para bozdurabilirsiniz.
Bu arada: kredi kartı kullanımı konusunda dikkatli olmanızı öneriyorum. Lüks mağazalarda, gözünüzün önünde kullanılmak kaydı ile, kredi kartınızı verebilirsiniz. Yoksa: kredi kartınızın bilgilerinin kopyalanması olasılığına karşı, kredi kartınızı sakın kimseye vermeyin.
DİL
Şehirde, Ukraynaca dili konuşuluyor. Ama: halkın büyük çoğunluğu, aynı zamanda Rusça biliyor ve konuşuyor.
Ancak: burada elbette ilk geldiğinizde, görüntü bakımından ilginç bir durumla karşılaşacaksınız. Kiril alfabesiyle yazılı tabelalar size yabancı gelecek.
Ama şunu kesinlikle bilmeniz gerekir ki, en az orta derecede İngilizceniz yoksa, bu şehirde, kesinlikle çok sıkıntı çekebilirsiniz. Yani: mutlaka belli bir seviyede İngilizce bilmeniz gerekiyor.
İKLİM
Şehirde, dört mevsimin yaşandığı, tipik kara iklimi var. Yani: iklim serttir. Ocak-Şubat aylarında, sıcaklık, çoğunlukla sıfırın altında geçiyor. Ancak, Kiev’e gelmenin en iyi mevsimi: yaz. Yazın ortalama sıcaklık: + 20 derecedir.
Kışın ise, tam tersine – 20 derecedir. En düşük sıcaklık ise, – 30 dereceye kadar düşüyor. Ancak, kışın onca kar yağışına rağmen: trafik kilitlenmiyor, caddeler tertemiz kalıyor. Onun dışında, yaz günlerinde bu şehre gittiğinizde: uçaktan indiğinizde, yoğun bir nem ve sıcaklık ile de karşılaşabiliyorsunuz.
GENEL
3.5 milyonluk nüfusu ile, Ukrayna’nın başkentidir. Ama: bu rakama bakıp ta, nüfusun yüksekliği sizi şaşırmasın. Ukrayna ülkesinin genelde nüfusu azalıyor. Bölgede: en fazla mülteci kabul eden ülke olmasına rağmen, bağımsızlığını kazandığında, 52 milyon olan ülke nüfusu, günümüzde, 47 milyona gerilemiş durumda. Araştırmalara göre: 2050 yılında, ülke nüfusunun 35 milyona gerileyeceği sanılıyormuş.
Şehirde gezerken: bolca düğünlere rastlayacaksınız. Gelin ve damat göreceksiniz. Başkentin hemen her yerinde: hafta sonları, yeni evlenen çiftlere rastlayacaksınız. Onlara: aileleri ve arkadaşları eşlik ediyorlar. Şehrin parkları ve tarihi mekanları: yeni evli çiftlerle doluyor, fotoğraf çektiriyorlar, evlilik fotoğraflarını stüdyoda değil, açık alanlarda çektirmeyi tercih ediyorlar. Bu parklar konusunda, yeri gelmişken bir şey söylemek istiyorum. Parklar o kadar muhteşem ki, gördüğünüzde, park mı-orman mı şeklinde, kesinlikle bir çelişki yaşayacaksınız.
Kentin hemen ortasından: Dinyeper Nehri geçiyor. Bu nehir: kışın donuyor ve ortaya çıkan manzara, insana keyif veriyor. Nehir buz tuttuğunda, üstünde balık tutan insanlar görebiliyorsunuz. Bu arada nehir üzerindeki köprü, dikkatli baktığınızda size bir şeyler anımsatabilir, düşünün “İstanbul, Boğaziçi köprüsünün küçük bir benzeri” olabilir mi? Ayrıca, şehirde “Kiev Üniversitesi” var. Sovyetler Birliği döneminde, birçok bilim adamı yetiştirmiş.
Kiev
Çok değerli tarihi ve kültürel anıtlar bulunan bir şehir. Bu şehirde: herkes, kendisi için ilginç gelebilecek bir şeyler bulabilecektir. Sanat ve Kiev mimarisi: dünyanın hazinelerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Birçok ünlü sanatçı, şair ve yazar: bu şehrin eşsiz güzelliğinden etkilenmiştir.
Kiev: zengin kültürel yaşamı ile de öne çıkar. Tiyatro severlerin: çok sayıda tiyatroda, çeşitli tiyatro oyunlarını sergilenirken izleyebilirler. Yakın geçmişte yenilenen Kiev Opera Binasında: geniş bale ve opera repertuarı sunuluyor. Ivan Franko Tiyatrosunda: Ukrayna dramaları, komedi ve müzikaller izleyebilirsiniz. Bunun dışında: çeşitli sergiler, müze ve sanat galerileri bulunuyor.
Ekonomik özellikler ele alındığında
Ukrayna’nın en büyük kenti olan Kiev’in, önde gelen bir sanayi ve ticaret merkezi olduğunu görebilirsiniz. Kiev’deki başlıca endüstriler: gıda işleme (özellikle; şeker pancarı işleme), Metalurji, makine imalatı, makine aletleri, demir yolu araçları, kimyasallar, yapı malzemeleri ve tekstil.
Şehirde ev bulmak çok zor. Kiralar inanılmaz pahalı. Evlerde: kaç oda varsa, o söyleniyor, salon kültürleri yok. 2 oda bir ev için, aylık verilen kira, ortalama: 600-800 Amerikan doları arasındadır. Salon olmadığı için, evlerde, mutfaklarda oturulur. Apartmanlar: çok eski ve yıpranmıştır. Apartmanların dış kapılarını açmak için, anahtar yok. Bunun yerine: kapılarda, kod sistemleri var. Kodu doğru girdiğinizde, kapı açılır.
Şehirde yaşam kolaydır. İnsanlar, birbirlerini umursamazlar. Irkçılık biraz fazladır. Özellikle: meydanlarda gezerken, “dayak yeme ihtimaliniz “ var. Bunu duyunca, kesinlikle sıkıldığınızın farkındayım. Ama gerçekten, sürekli dikkatli bulunmanızda yarar var. Şehrin genelinde: sarımsak kokusunu andıran bir koku hissederseniz de şaşırmayın. Bu koku, özellikle metroda ve apartmanlarda daha yoğundur. Ancak: apartman ve asansörlerinde: “zemin kat” anlayışı yok. Katlar: 1 ve ötesi olarak sıralanıyor. Otelde kalırken, dikkatinize.
Bulunduğunuz yerde, karşıya geçmek için, trafik ışığı olmamasına rağmen, karşıya geçmek için teşebbüs ettiğinizde, araçlar duruyor ve size yol veriyor. Bu uygulamayı: en son Amerika’da görmüştüm. Muhteşem bir anlayış, keşke bizim sürücülerimiz de, bu derece hassas olsalar, önemli olan insan canı değimli?
Bu doğal kentin eski sokaklarında: geçmişin ruhunu ve eşsiz güzelliğini hissedebileceğiniz yürüyüşler yapabilirsiniz.
TARİH SÜREÇ
Şehir, tarih boyunca: Doğu Avrupa ve Batı Rusya’nın, en önemli kentlerinden biri olmuş. Kuruluşu: 1500 yıl öncesine kadar dayanıyor. Doğudan gelen baharat ve ipek yolları: Karadeniz’in kuzeyinden, Kiev üzerinden, Avrupa’ya ulaşmış. Bu nedenle: şehir, kısa sürede zenginleşmiş. 10.yüzyılda, bugünkü Rusya toprakları üzerindeki ilk Rus devleti; Prens Yaroslav tarafından kurulmuş ve Kiev Prensliği olarak isimlendirilmiş.
Bu prenslik, zamanla, çevresindeki küçük şehir devletleri ve diğer prenslikleri de kontrolü altına almış ve bölgedeki en büyük güç haline gelmiş.
Kievlilerin, Hıristiyanlıkla tanışması da, bu döneme rastlıyor. Kiev prensinin oğlu, Viladimir, Kırım yarımadasında, İstanbul’dan gelen rahiplerle tanışır ve onları Kiev’e davet eder ve böylece, Hıristiyanlık, Kiev Prensliğinin resmi dini haline gelir. 1019 yılında: prens akıllı Yaroslav: tahta çıkar-çıkmaz, büyük bir enerji ve çaba ile, şehir için kültürel ve eğitimsel devrim çalışmaları başlatır. 1037 yılında: Saint Sofia katedralinin inşasına başlanır. Prens akıllı Yaroslav’ın ölümünden sonra ise: Kiev tahtı için, iç savaş başlar. Şehir, farklı prensliklere bölünür ve Tatar-Moğol saldırılarında, kolayca avlanırlar. 1240 yılında, Kiev şehri, neredeyse, tamamen yıkılır.
Sonraki dönemde ise,
Osmanlı imparatorluğunun kontrolü altına girer ve daha sonra ise, bölgede güçlenen Rus Çarlığı, buraya hakim olur. 1811 yılında, büyük bir yangın sonrasında yok olan şehir, yeniden yenilenir. Kentin yeniden kuruluşu, bu tarihte ciddi olarak başlar. 20.yüzyıl başında: Kiev, yeniden Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri haline gelir.
1917 yılındaki Kızıl Ordu devriminden sonra ise, Moskova ve St. Petersburg’dan sonra, üçüncü ve en stratejik şehir konumuna gelir. II. Dünya Savaşında, şehir, çok fazla tahribata uğrar. Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilen, şehirde, halkın büyük bölümü idam edilir. İdam edilenler arasında: çok sayıda, Ukraynalı vatansever de bulunur. 24 Ağustos 1991 tarihinde ise, Ukrayna’nın bağımsızlık hareketi, Kiev şehrinde ilan edilir. 1997 yılında, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ise, Ukrayna’nın başkenti olur.
KENTİN KURULUŞ EFSANESİ
Dinyeper Nehrinin kenarında, hemen arkada, içinde dört kişi bulunan bir anıt tekne göreceksiniz. Efsaneye göre: dört kardeş, buraya gelmişler ve burada bir kent kurmuşlar. Kardeşlerin isimleri: kinin, shchek, khoriv ve kız kardeşleri lybid.
En büyük kardeşin ismi: Kinin. Bu yüzden, şehre “Kiev” ismi verilmiş. Tabii bu arada: Kiev şehrinin kuruluşunun, Hazar Türkleri tarafından gerçekleştirildiği de, birçok tarihi kaynaklarda öne çıkarılıyor.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde metrolar bulunuyor. Kiev Metrosu: dünyanın en büyük metrolarından biridir. Çok derine inşa edilmiştir. Ayrıca: tramvay, troleybüs gibi vasıtalar kullanılarak, ulaşım sağlanabiliyor.
Taksiler: Taksiler, bizdeki gibi değil. Yolda, elinizi kaldırdığınızda, herhangi bir araç durup, sizi alabilecektir. Bütün araçlar, taksicilik yapabiliyorlar. Diğer ülkelere nazaran, taksi fiyatları çok ucuz. Türkiye’ye kıyaslamak gerekiyorsa: dolmuş fiyatına taksi çevirmek mümkün.
Gene de, şehre ilk kez geliyorsanız, hava alanından şehre geçerken, fiyat konusunda dikkatli olmalısınız. Çünkü: taksiciler, turist görünce sapıtıyorlar ve aşırı fiyat talep ediyorlar, binmeden önce mutlaka pazarlık yapın. Çünkü: asla taksimetre açmıyorlar ve muhteşem kazıklıyorlar.
Metro: Avrupa’nın en alçak, ikinci metrosuna sahiptir. Savaş anında, sığınak olarak kullanılabilecek 3 hat ve bunlara bağlı kanallar var. Bazen, metronun merdivenlerinden, dakikalarca, aşağılara inmek durumunda kalıyorsunuz. Bu 3 hat, şöyle sıralanıyor.
Mavi hat: Dinyeper kıyısından Geroiv Dnipradan başlayıp, Dibidska’da bitiyor. 11 istasyon, şehri, kuzeyden güneye geçiyor. Kırmızı hat: şehrin batısından doğusuna uzanıyor. Akademmisteçko’dan Lisova’ya kadar, 18 istasyon. Diğer hat, mor hat: doğu-batı arasında çalışıyor.
Sirets hattından, Borispilska’ya kadar 13 istasyon. Mavi ve kırmızı hat: Kresçatik istasyonunda kesişiyor. Mor ve kırmızı hat: Teatralnaya’da kesişiyor. Ulaşım için, ayrıca troleybüsler ve bizdeki gibi dolmuş-minibüsler de belli hatlarda çalışıyor. Metro jetonu: 1 grivna karşılığında 4 jeton alabiliyorsunuz. 1 dolar, daha önce söylediğim gibi; 5 grivna.
İNSANLAR
Şehrin insanlarından söz açılınca: burada göreceğiniz kızların, bayanların güzelliği kesinlikle ve öncelikle dikkatinizi çekecektir.
Zengini ve fakiri, düzeni ve düzensizliği, güzeli ve çirkini bir arada barındırması ile, İstanbul’u andıran bir şehir. İnsanları: sabah saat 11.00’de, ellerinde biralar ile, sokaklarda dolaşıyorlar. Saat: 02.00’den sonra ise, şehirde, ayık insan bulmak zor. Zamanında: maruz kaldıkları, Rus etkisinden oldukça büyük oranda etkilenmişler. Ama, yine de şirin bir Avrupa şehri havasındadır.
Basit bir memur: aylık 150 Amerikan Doları maaş alıyor. 400 dolar alanlar ise, kalbur-üstü kişi sayılıyorlar. Ama, şehirde: 300.000 Amerikan dolarına satılan evler de var. Yani: bir yandan, kara para da var.
Şehirde: Schevchenko adını taşıyan, birçok cadde, meydan ve park var. Ama, bu milli şairleri Schevchenko. Yani: futbolseverlerin tanıdığı kişi değil.
Bu şehirde: iki tür insan yaşıyor. Yoksulluğun korkunç hüznü ve kederiyle insanın içine donuk donuk bakanlar, ya da cıvıl cıvıl bir neşeyi her zaman gülümsemesinde ve yüzünde taşıyanlar.
Kentin ücra bölümlerinde: iki göz oda olan daracık dairelerde yaşayan milyonlarca insan var. Ruhları ve bedenleri hapseden bu evler, gerçekten korkunç. Sovyetler döneminde dikilmiş toplu konut yapımlarında yapılan milyonlarca sevimsiz apartman var. Milyonlarca hantal beton, milyonlarca leş gibi asansör. İnsanları: sefaletten ve baskılar altında ömür tüketmiş, hala da tüketiyorlar.
Nüfusun % 99’u okur-yazar. Toplam nüfusun: % 43’ü erkek. Burada yaşayan insanlar, şaşırtıcı derecede, birbirlerine benziyorlar. Yabancılardan, genel olarak hoşlanmazlar. Yazının genel bölümünde de söz ettiğim gibi: özellikle, meydanlarda ve akşam saatlerinde, park, bahçe ve sakin yerlerde bulunmamanızı öneriyorum. Nüfusun büyük bölümünün kadın olması, çoğu işte, kadınların çalışması sonucunu doğuruyor. Rus kadınlarına göre: daha iridirler, ilgili ve bakımlıdırlar.
Şehir insanları: İngilizce bilirler, ama konuşmayı sevmezler ve Rusça konuşmayı tercih ederler.
KONAKLAMA
Kiev şehrindeki, lüks oteller: Faraon Hotel (şehir merkezine fazla uzak değildir, Dinyeper nehri üzerindedir), Hyatt Regency Kiev Otel (şehrin alışveriş merkezlerine çok yakındır, ayrıca birçok devlet dairesine, büyük iş ve eğlence merkezlerine, tiyatrolara, restoranlara ve dükkanlara yakındır).
Premier Palace Hotel (şehrin tam merkezindedir), Radisson SAS Hotel (şehrin kalbindedir, otel kreschatik caddesine yürüme mesafesindedir), Dnipro Hotel (şehrin merkezindedir), Domus Hotel (eski şehir ve modern Avrupa tasarımını birleştiren bir yapısı var), Impressa Hotel, Lybid Hotel (merkeze çok yakındır).
Natsionalny Hotel (kentin tarihsel bir bölgesinde bulunuyor), Podol Plaza Hotel, President Hotel (şehir merkezindedir, ancak şehir merkezinin gürültüsünden kaçmak için ideal bir yer), Riviera Hotel (şehir sermayesinin merkezinde, Podol bölgesinde bulunuyor), Rus Hotel (şehrin en popüler otellerinden biridir), Vozdvizhensky Hotel (1997 yılında inşa edilmiştir, eski şehrin kalbinde bulunmaktadır.)
Evet: otellerin fiyatları: biraz şaşırtıcı derecede yüksek. Gecelik 100 dolar civarında. Ben size, genellikle otelden ziyade, şehir merkezinde, ev kiralayabilirsiniz. Bu evler: her türlü özellikleri olan konutlar. Fiyatları da, otellerden çok daha uygun. Bu evlerle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Örneğin: Krasnaya Armeiskaya caddesi üzerinde, 3 odalı bir konutun günlük kirası: 250 Dolar.
EĞLENCE HAYATI
Farklı müzik tarzları ve gece mekanları: değişik tür eğlenceler için ortam yaratıyor. Kendinizi çılgın dans ritimlerine kaptırabilir, konukseverlik ve sıcaklık bulabilirsiniz. Hangi kulüp, sizin için hoş olabilir, seçmekte zorlanacağınız kesin. Ben yine de, birkaç kulüpten söz etmek istiyorum.
Androgyne: Sıra dışı show programları var. Ama: daha çok gaylar tarafından tercih ediliyor, bilginize.
Bumerang Disco: Aralık 2002 tarihinde açılmıştır. 3 salonu ve yazlık terası bulunuyor. Aydınlık iç mekanlar, geniş ve yuvarlak dans pisti ve çılgın show programları sunuluyor. Bunların en başında ise, baştan çıkartıcı striptiz keyfi öne çıkıyor.
Caribbean Club: Şubat 1998 tarihinde açılmıştır. Temelde: Karayip mutfağının uzmanlaştığı bir restoran var. Ama daha sonra: canlı müzik olunca, misafirler oturamadı ve dans etmeye başladılar. Latino ritimlerinin büyüleyici sesleri eşliğinde, dans edenler, ortamı şenlendiriyor.
Yani, tesis kuruluşundan bir süre sonra: dans pisti ile, restoranı olan bir dans kulübü haline gelmiştir. Burada: özel partiler, düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Tüm show programları: çeşitli yarışmalar, pratik şakalar, profesyonel dansçı ve diğer şaşırtıcı olaylar, canlı performanslar ile sunuluyor.
Magma Club: Buranın temel ayırt edici özelliği: dekorasyonu ve ışık etkileridir. Kulüp, yer altında, kara yolunun altında bulunuyor. Burada, misafirler için başka güzel sürprizler de var. Burası zaten, tamamıyla misafirler ve gençler için tasarlanmış. Aynı zamanda, bar bölümünde: bira, şarap, konyak, likör, alkolsüz içecekler ve benzeri gibi içecekler de bulabiliyorsunuz.
Evet, gece kulüplerinin yanında, Kiev’de meraklıları için: Casino ortamları da bulunuyor. Kumar ruhu, her zaman insanlar için cazip olmuştur. Onlar şanslarını denemek isterler. Bu nedenle: Kiev şehrinde, casinolar, bu amaçların yürütülmesi için, mükemmel ortam sunuyorlar. Aslına bakarsanız, her köşe başında kumarhane var. Kollu makinalarla dolu kumarhanelerde, rahatlıkla şansınızı deneyebilirsiniz. Yine de şehirdeki casinolardan birkaçı:
Avalon
Ukrayna’da, en saygın ve en büyük kumar kuruluşlarından biridir. Mükemmel çalışanları var. Her gün, saat: 18.00-06.00 arasında hizmet verilmektedir.
Gabriela
Şehrin tam merkezindedir. Krechhatik caddesinde. Dniprol Hotel içinde. Oyun oynayanlar: ücretsiz elit içecekleri tadabilirler. Casino’da: canlı müzik eşliğinde dans eden kızlar var. Çeşitli yarışmalar düzenleniyor ve kazananlara para ödülleri veriliyor. Ayrıca: ziyafet masasında, arzu ettiğiniz yemekleri yiyebiliyorsunuz. Dinlenme ihtiyacı hissedildiğinde, bar ve kulüpte mola vermek mümkün.
Son olarak gidenlere önereceğim kulüpler
Arena, 112 ve Shooters. Alkole bu kadar düşkün bir milletin en büyük eğlence anlayışı: diskotekler. Kiev şehrinde: yüzlerce diskotek var. En gözde olanları ise biraz önce sözünü ettiğim gibi: Arena City, Sound Planet, Kaif, Tsar, Acur, Shooters. Yalnız: ben Shooters kulübüne gitmedim. Duyduğuma göre: Türkleri almıyorlarmış. Bilemiyorum, tercih sizin, denemeyi size bırakıyorum. Arena ise: güzel bir yer. Altında casino var. Şehrin kalburüstü insanları takılıyor.
Evet, kulüplere :girişlerde kontrol yapılıyor ve kılık-kıyafeti uygun olmayanlar, mekanlara sokulmuyor, kapıdan geri çevriliyorlar. Diskolarda: özellikle, farklı kokteyller göze çarpıyor. Fiyatları oldukça ucuzdur.
Bir bardak: shot votka için verilen ücret: 7 grivnadır. Ortalama kokteyl fiyatları: genellikle, 25-30 grivna civarındadır. Şöyle düşünebilirsiniz, diskoda, bir gecelik eğlencenin bedeli: 25 Amerikan doları civarındadır.
Eğlence denince, Kiev şehrinde herkes tarafından bilinen bir yer daha var. River Palace. River Place: nehir üstünde, büyük bir tekne. 3 katlı. Bir katı kumarhane, bir katı restoran ve bir katı da disko. Ama, ailecek gidilebilecek bir yer değil.
NE YENİR-RESTORANLAR
Kiev’de, birçok ülke yemek kültürünü bulabilirsiniz. İtalyan, Fransız, Amerikan, Japon, Çin, Kafkasya, Rusya ve hatta sözde Sovyet mutfağı sizin hizmetinizdedir. Özellikle: Kiev’de yaşayan insanlar: çok iyi “tavuk” yemekleri yaparlar. Bunun yanında: denemenizi önereceğim yemek-içecekler: Ukrayna kızıl birası, meyveli düşük alkol içeren gazoz benzeri votkalar ve son olarak lezzetli çorbalar. Kızıl bira: Obolon birası.
Yine, birkaç restorandan söz etmek istiyorum:
Avalon
Burası bir balık restoranı. Menüde: daha çok balık yemekleri var. Karidesten, istiridyeye kadar tüm deniz mahsullerini bulmak mümkün. Ancak, yemeklerde, özellikle domuz eti üzerine kurulu spesiyaller çok yaygın. Lüks bir restoran.
Fast Food yemek tarzını tercih edenler için
McDonalt’s var. 1997 yılından beri, Kiev’de bulunuyor. Şehirde, bir düzineden fazla, McDonalts restoranı bulunuyor. Burada: tanıdığınız lezzetler var. Tercih edebilirsiniz.
İlla ki, Türk restoranı-lokantası diyenler için ise: “Gurme” isimli Türk lokantasını öneriyorum. Yemekleri güzel ve fiyatları uygun. McDonalts restoranlarındaki fiyatlar, bizden daha uygun, yaklaşık % 10 daha ucuz. Ama biraz önce de söylediğim gibi: Kievliler, domuz eti yemeği çok seviyorlar.
Su satın almak istediğinizde: özellikle, gazlı olmayanı istediğinizi söyleyin. Çünkü: su denildiğinde, genellikle maden suyu veriyorlar. Bunun dışında: bizim mantıya benzer, ama daha büyüğü: içi patatesli, peynirli, kıymalı olanlar var. Ama kıymalı olana dikkat, çünkü kullanılan kıyma, domuz eti.
ALIŞVERİŞ
Marketlerde: kasaya geldiğinizde, poşet için, para isteniyor. Alkol fiyatları ucuz. 1 litre votka için: 5 dolar vermek yetiyor. Sigaralarda ucuz. En pahalı sigara: 7 grivnadır. (yani 1 Amerikan dolarından, biraz fazla) Yiyecekler gayet ucuz. Ancak: domuz eti, diğer etlere göre çok daha fazla tüketiliyor ve daha pahalıdır.
Kiev şehrindeki süpermarketler: 1990’lı yılların sonundan itibaren: şehirde hızla yayılmaya başlamıştır. Bugün şehirde yaklaşık 50 civarında süpermarket bulunuyor. Bunlardan birkaçından söz etmek istiyorum:
Billa Süpermarket
İlk mağazaları, 2000 yılında açıldı. Klasik Avrupa tarzında bir süpermarkettir. Geniş bir ürün yelpazesi ile karşılaşacaksınız.
Furshet Süpermarket
Gıda ve diğer alanlarda, 25.000 çeşit ürün var. Meyve, sebze, ekmek, et, dondurulmuş gıdalar, baharat ve çeşniler bulmanız mümkün. Ayrıca: ev gereçleri ve evcil hayvan maması satılıyor.
Mega Market
Burada bulabileceğiniz malzemeler: yiyecek, ekmek, kek, süt, ev eşyaları, meyve, sebze, konserve ürünler, bebek gıdaları, et ve balık çeşitleri. Ayrıca: çamaşır ve temizlik malzemeleri, kağıt ürünleri, kişisel ihtiyaçlar, reçetesiz ilaçlar. Burada: bira, şarap ve içki de satılıyor. Yani: bu süpermarketin bunları satmak için lisansı var.
Süpermarketlerin yanında
Hediyelik eşyaların satıldığı yerler de var. Bunların birkaçından da söz etmek istiyorum.
Amber Evi
Semyi Sosninykh caddesindedir. Kehribar birçok özellikleri olan doğal bir madde. Özellikle: çağ ağaçlarının ürettiği reçinenin, toprak altında, milyonlarca yıl beklemesinden sonra oluşması, bu maddenin üst düzeyde değerli olmasının baş nedeni.
Çeşitli sanatçıların: amber ile yarattıkları, orijinal eserleri burada görmek mümkün. Sanatçıların tuvalleri: amber, kaya kristali, serpantin, kobalt mavisi, lacivert taşı, jasper, florit ve mermer ile süslü. Amber evi: bu zengin koleksiyonun yanında: bir kısım küçük eserleri de görebileceğiniz bir yer olarak öne çıkıyor.
Andreevsky Spusk
Burası: ünlü Andreevsky kilisesinden başlayıp, Dinyeper nehrine inen bir mahaldir. Bugün bu caddede: birçok hediyelik eşya satan dükkanlar ve küçük sanat galerileri var. Bu galerilerde: suluboya resim, heykel ve modern Ukraynalı sanatçılar tarafından uygulanan sanat eserleri satılıyor. Burası: tarihi bir sokak. Rus kültürünün tanınır sembolleri, burada satılıyor. (özellikle: Matreshka) Özellikle: burada, tılsım olarak değerlendirilen, küçük nazarlık benzeri objeler bulabilirsiniz.
Bunların dışında
Lenin ve Stalin heykelcikleri, portreleri, kırmızı T-shirtler satın alabilirsiniz. Ayrıca: tespih, tütsü, özel portreler satılıyor. Ukrayna’nın geleneksel sanat ve el yapım işleri olan: dokuma kilim, nakış, dantel bulmak mümkün. Ahşap ve parke kutular, boyalı paskalya yumurtaları, oyma amber ve yarı değerli taşlar da satılıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum, pazarlık mümkün. Beğendiğiniz bir objeyi satın almadan önce, mutlaka pazarlık yapın.
Fial
Bosco galeridedir. Burası: Ukrayna mücevher firmasına ait. 1993 yılında kurulmuştur. Firma, çeşitli uluslar arası kuyumculuk fuarlarında ödüller almış mallarını: burada pazarlıyor. Elbette, fiyatlar çok pahalı.
Interio
Burada: Avrupalı üreticilerin hediyelik eşyaları satılıyor. Zengin koleksiyonda: cam, porselen, metal ve deri mallar var. Şık vazolar, lambalar, güzel resimler, heykeller, klasik yazı malzemeleri, dekoratif biblolar.
Milain Limited
Buranın koleksiyonunda: eşsiz her türlü hediyelik eşyalar bulunuyor. Karasal küreler, yazı malzemeleri, navigasyon ve meteoroloji cihazları bulmak mümkün. Ayrıca: gemi maketleri de var.
Kiev Takı Fabrikası
Globus alışveriş merkezindedir. Ukrayna’nın tüm takıları, burada üretilmektedir. Altın ve gümüş takı üretiminde, lider bir yer. Takı fabrikasında: 3500 çeşit takı bulmak mümkün. Böyle geniş bir koleksiyondan: mutlaka kendinize uygun bir şeyler bulabilirsiniz. Özellikle: bayanların mutlaka gitmesini önereceğim bir yer.
Kiev şehrinde, alışveriş yapılabilecek diğer alışveriş merkezleri şunlardır.
City Merkezi:
Kreshchatik caddesindedir. 1500 metre karelik bir alanda, yaklaşık 40 farklı mağaza ve butiğin bulunduğu bir yer. Burada: Fransa ve İtalyan butikleri görebilirsiniz. Ayrıca: çocuklar için de, çeşitli koleksiyonların sergilendiği mağazalar var. Evet, burası tanınmış markaların, mallarını bulabileceğiniz bir tekstil ve ayakkabı merkezi.
Globus
Kare Nezalezhnosti bölgesindedir. Burada: Kiev şehrinin mimari harikalarından birini görebilirsiniz. 2002 yılında inşa edilmiştir. Alışveriş alanı: çok katlı, cam kapılar, yürüyen merdivenler, kafe, bar ve restoranlar ile tam bir bütün oluşturuyor. Kiev şehrinde, giysi satın alabileceğiniz en iyi yer, burasıdır. En iyi giyim mağazalarını burada bulabilirsiniz. Ayrıca: çeşitli ayakkabı mağazaları, iç çamaşırı ve aksesuar mağazaları var. Alışveriş için gezerken yorulursanız, buradaki sayısız kafe ve restoranlarda dinlenebilirsiniz. Örneğin: merkezi havuzun hemen çevresinde bulunan kafelerde oturabilirsiniz ki, mutlaka burada küçük bir mola vermenizi öneririm.
Mandarin Plaza
Basseynaya caddesindedir. 7 katlı bir binadır. Şehir merkezine oldukça yakın olması büyük avantaj. Merkezde: her türlü ve çeşit mal sunan, çok sayıda mağaza bulunuyor. Butikler, yüksek moda tasarım ürünleri, ünlü markaların son koleksiyonları. Çocuklar için ise: vitamin bar, bilgisayar oyunları, karaoke bulunan bir bölüm bulunuyor. Merkezin 4 kat altında: her türlü müzik cd.ni bulabileceğiniz bir merkez var.
GEZİLECER YERLER-GEZİ PLANI
Kiev, iki yakadan oluşuyor. Arada: Dinyeper nehri var. Hayat, genelde sağ tarafta daha hızlı. Şehrin sol tarafı, aynı İstanbul-Anadolu yakasında olduğu gibi, daha çok yerleşim amaçlı. Şehrin merkezi: insanlar rahat gezsinler diye, trafiğe kapatılıyor. Ulaşım, çok ucuz, metro, otobüs, minibüs, tramvay var. Ancak: şehirde, genelde trafik sorunu var. Aceleniz varsa, mutlaka metro kullanın.
İstanbul için, Taksim Meydanı ne ise, Kiev içinde: Özgürlük Meydanı aynı anlamı taşıyor. Özellikle hafta sonlarında: bütün şehir halkı, buraya akın ediyorlar. Çevre havuzlarla dolu. Çimenlerde oturanları görebilirsiniz. Havuzlar, heykeller, gezinenler, evet, burası gerçekten güzel bir yer. Şehirdeki gezinize, Özgürlük Meydanından başlayın.
Evet, burası şehrin merkezi. Bir zamanlar, burası ormanlık bir yermiş. Yani: 10.yüzyıla kadar, burası “Yüksek Koru” diye isimlendiriliyormuş. Kiev şehrinin inşasında, ev yapımında kullanılmak üzere, inşaatlar için ağaçlar kesilince, kocaman ve boş bir alan ortaya çıkmış ve burası oluşmuş. Burası uzun süre: Kiev şehrinin girişinde, hayvanların otladığı ve Kiev’e gelen elçi, tüccar ve kervanların beklediği bir ova olarak kullanılmış.
Bu aradaki ismi ise “Keçi Ovası”.13.yüzyıl sonlarında ise; buraya, şehir surlarının inşasına karar verilmiş. 13.yüzyıl sonlarında, büyük surlar inşa edilmiş ve eski tarihi şehre giriş imkanı veren 3 kapıdan biri olan “Lyadskie” girişi, buraya inşa edilmiş. 1833 yılında ise: meydandaki surlar gibi, giriş kapısı da yıkılmış. 19.yüzyılda, Krestatik caddesinin ana cadde statüsüne sokulmasından sonra, meydan da, Kiev şehrinin ana meydanı haline gelmiş.
Heykeller ve çeşmelerle dolu, turuncu devrim sırasındaki gösteriler ve toplantıların merkezi burasıymış. 1991 yılında, Ukrayna’nın, Sovyetler birliğinden ayrılması için yapılan gösteriler ve toplantılar, aylarca bu meydanda düzenlenmiş ve sonunda, meydandaki Ukrayna halkının isteği gerçekleşmiş. Ukrayna: Rusya’dan ve Beyaz Rusya’dan ayrılmış. Daha sonraki dönemde ise; 2004 yılında, Başkanlık seçiminden sonra, yine Ukrayna halkı bu meydanda toplanmış ve seçim sonuçlarını protesto etmişler, ama aylarca süren bir protesto. Dünyaca ünlü “Turuncu Devrim” bu meydanda yapılmış. Bu yüzden; dünya üzerinde, yakın tarihin yazıldığı ender alanlardan biri burası.
Günümüzde, özellikle
Güneşli havanın tadını çıkarmak isteyenler, burayı hafta sonlarında dolduruyorlar. Yazın: bu meydanda: etkinlikler ve konserler düzenleniyor. Meydana sahneler yapılıyor, Kievli sanatçılar, burada konserler düzenliyorlar. Ama konserlerden sonra, çevreye muhteşem bir alkol kokusu siniyor. Çünkü: şehir gençleri; aşırı boyutlarda içki ve sigara tüketiyorlar.
Meydan: çok iyi düşünülüp-taşınılarak yapılmış. Yerin hemen altında: dev bir alışveriş merkezi var. Meydanın orta yerinde, Kiev şehrinin kurucularının heykelleri var. Şehrin giriş kapılarından biri, sembolik olarak, bu meydanda bulunuyor.
Evet, gezimize devam ediyoruz.
KRESÇATNİK CADDESİ
Burası: Kiev’in ana caddesidir.
Meydandan sonra: 8 şeritli bir bulvar var. Burası: özellikle yaz döneminde, yaz etkinlikleri nedeniyle araç trafiğine kapalı. Özellikle: hafta sonlarında, bunun sonucunda, ortaya güzel bir gezinti yolu çıkıyor. İnsanlar: caddelerde yürümenin keyfini çıkarıyorlar. Burası: şehrin, en önemli caddesi. Uzunluğu: 1.2 km. Burası: şehrin, en ünlü caddesi, eskiden şehrin giriş caddesiymiş.
Buradaki yapılaşma, 18.yüzyıl sonlarında başlamış. Cadde: kestane ağaçlarıyla çevrili, dünyaca ünlü mağazalar, kafeler ve restoranlar dolu, zarif bir cadde. Zara, Mango, Lui Vittino, Gucci ve Mc.Donalts restoranları var. Bu cadde üzerinde gezerken: Mc.Donalt restoranında mola verebilirsiniz. Daha sonra: “Şato” isimli restoranı deneyin derim. Burada: sunulan biraları kendileri üretiyorlar. En güzeli: altın renkli olanı. Biranın yanında: şam fıstığı getiriyorlar. Bunun yanında: borç çorbaları, dana biftekleri çok güzel.
Caddenin başlangıç noktasında: Pazar, bitiş noktasında ise: biraz önce sözünü ettiğim Özgürlük Meydanı var.
Evet: bu şehirde, görülmeye değer pek çok yer var. Tarihi kiliseler ve yemyeşil, uçsuz-bucaksız parklar dolu.
Şehri gezerken: Ayasofya Katedrali göreceksiniz.
SVETOYA SOŞYA (AYASOFYA ) KATEDRALİ
Bu katedral: 1037 yılında, Prens Yaroslav tarafından, şehrin gücünü göstermek için yaptırılmış. Üstelik, prens, burayı yaptırmadan önce, İstanbul’a yaptığı bir ziyaretten çok etkilenmiş ve bu katedrali yaptırmış. Kulelerin üstü: altın kaplama, temeli 11. yüzyılda atılmış, 13 altın kaplama kubbesi ve 11. yüzyıldan kalma, mozaik ve freskleriyle ünlü.
Şehrin: en eski ve ayaktaki kilisesidir. 1037 yılında, Prens Yaroslav tarafından; rakip kabile olan Peçeneklerle yapılan savaşın kazanılması anısına inşa edilmiştir. O dönemlerde: bütün büyükelçilik resepsiyonları, prenslerin taç giyme törenleri, anlaşmaların imzalanması, burada yapılırmış. Şehrin, ilk okulu ve kütüphanesi de, Ayasofya kilisesinde kurulmuştur.
Tatarların şehri istilası sırasında, katedral büyük hasar görür, birçok kez yanar ve yeniden inşa edilir. 1707 yılında, Ayasofya katedrali olarak, yeniden inşa edilir. Ukrayna barok ve tipik armut biçimli kubbe ile süslüdür. Günümüzdeki katedral binası: 17.-18. ve 19.yüzyıl yapımlarını birleştirmektedir. Bina gövdesi: beyaz, soğan biçimindeki kubbeleri yeşil. Merkez kubbe, diğerlerinden daha büyük ve yaldızlı. Ukrayna’da, UNESCO tarafından, dünya mirası listesine dahil edilen ilk yapı.
Aziz Sofya katedrali
Kiev Prenslerinin mezar yeridir. Katedralin içinde: Yaroslav Mudry ve oğlu Vsevolod ve Vladimir Monomakh gömülüdür.
Katedralin iç süslemelerinde: mozaik ve freskler; 11.yüzyıl, Bizans ustalarının eserleridir. Harika freskler, sütun ve tonozlar yapıyı süslüyor. Yapının içinde, orta kesimde, büyük mozaik “Virgin Maria” resmi ile süslenmiş. Mozaik: 6 metre yüksekliğinde ve farklı renk ve tonlarda yapılmış. Diğer bazı fresklerde ise: İncil’de konu edinilen bir kısım olayın temsili olarak işlenmiştir. Bunun dışında: katedralin içinde: Yaroslav Mudry aile üyelerinin portrelerini görmek mümkün. Çan kulesi: İstanbul’da, Bizans İmparatoru Konstantin tarafından, Prens Olga onuruna düzenlenen, sahneleri resmeden, resimlerle süslenmiş. Burada: palyaçolar, müzisyenler, dansçılar, hayvan eğitmenleri ve araba yarışmaları resmedilmiş.
Sovyet devriminden sonra, hükümet, katedrali yıkmaya ve bir tür parka dönüştürmeye karar vermiş. Ama çok sayıda tarihçi ve bilim adamının çabası ile, korunabilmiş. Yine de, 1934 yılında, hükümet, binaya el koymuş ve müzeye dönüştürmüş. 1980’lerin sonunda, politik durum değişmeye başlayınca, bu sefer de zaman içinde bu binayı kullanmış bütün mezhepler, hak iddia etmeye başlamışlar. Paylaşım sorunu çıkmış. Bugün, Ukrayna Hıristiyanlık müzesi olarak kullanılıyor.
Meydanın ortasında, bir heykel var. Birçok devlet töreni: katedralin önünde bulunan, bu meydanda yapılıyor. Hemen önünde: 1645 yılında, Osmanlı ve Litvanyalılarla savaşıp, Ukrayna ve Rusya’nın birleşmesini sağlayan, Boğdan Hmelnitsky’nin heykeli var.
Meydanın bir diğer ucunda: Aziz Mikail manastırı var.
ST. MİCHAEL’S CATHERDAR (GOLDEN KUBBELİ) AZİZ MİCHAELCATHEDRAL
Altın kubbeli katedral: 1108 yılında, Pres Yaroslav’ın torunu tarafından yaptırılmıştır. Eski Rus mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Manastır yapısının kulesinin birinde saat var. İçi orijinal; dışı ise, 1716 yıllarında yapılmış, 1760 yılında kule eklenmiştir. 1930’lu yıllarda, Sovyet Bolşevik Devriminde yıkılmış ve Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra, yeniden yapılmıştır.
TARAS ŞEVÇENKO (OPERA BİNASI)
18.yüzyıl sonu ile 19.yüzyıl başlarında, şehirde, opera büyük önem taşıyordu. Bina: 1867 yılında yapılmış. Avrupa’nın birçok yerinden gelen sanatçılar, burada konserler veriyorlardı. Ama, bu konserler, açık havada yapılıyordu. 1896 bir yangın sonucu, opera binası tamamen yanar. Çok sayıda kostüm ve müzik arşivi yok olur.
Sonunda: 1901 yılında: bu opera binası yeniden yapılmış. Evet, burada halen dünyaca ünlü sanatçılar ağırlanıyor.
Ukrayna ulusal senfoni orkestrası: Kiev Şlarmonisi, brok mimari tarzını, günümüze kadar korumuş. Ses akustiği mükemmel bir yer.
PODOL-KARDEŞLİK TEPESİ
1905 yılında inşa edilen, Füniküler’e yürüyerek ulaşabilirsiniz. Burası: Kiev’in en eski merkezi “Padol” ile, “Mihaylivskaya Meydanı” arasında çalışan, bir çeşit teleferik. Buraya çıkış için, kişi başına: 0.5 gvinya ödemeniz gerekiyor.
Şehrin en güzel manzaralarının görülebileceği yer. Dinyeper nehrinin: sağ ve sol tarafında, eski ve yeni şehri görebilirsiniz. Hemen sağ yanda ise: Prens Viladimir’in bir heykeli bulunuyor.
Şehri en güzel görebileceğiniz yer burası. Şehrin: yemyeşil manzarası büyüleyici. Ünlü Alman Edebiyatçı Göthe; “içinde parklar olan şehirler gördüm, ama parkın içinde şehri ilk kez görüyorum “demiş. Evet, bu şehir gerçekten yemyeşil. Özellikle: bu tepeden baktığınızda, bu yeşilliği göreceksiniz.
Kiev Belediyesi: park şehri olarak ün kazanan şehrin, bu ününü kaybetmemesi için, önemli kararlar almış. Yaşlı ağaçları kesebilmek için, bizzat Belediye Başkanından, özel izin almak gerekiyormuş. İzinsiz kesenler için: çok büyük para cezaları uygulanıyormuş.
SAVAŞ MÜZESİ
Çok geniş bir alana yayılmıştır. Burada: Anavatan heykeli bulunuyor. Bu heykelin ağırlığı: 500 ton. Yüksekliği ise, 102 metre. Hemen dikkatinizi çekecektir. Sağ elinde: 12 ton ağırlığında, kılıcı ve sol elinde ise, eski Sovyetler Birliğini temsil eden kalkanı ile, yeşillikler arasında, bütün heybetiyle duran “Rodina Mal “ heykelini görebilirsiniz.
Evet, bu heykelin bulunduğu yerde, 20 hektarlık bir alan üzerinde: Nazi işgaline karşı yapılan savunmaya ithaf edilmiş olan “Savaş Tarihi Müzesi” bulunuyor.
Hemen yanındaki kapalı alanda ise: I ve özellikle II. Dünya Savaşına ait, canlandırma heykeller, resimler, gazete kupürleri, savaşta ölen tanınmış komutan ve askerlerin isimleri ve bazılarının resimleri sergileniyor. Açık hava kısmında: ölümsüz ateş, II. Dünya savaşında kullanılan silah envanteri ve vatan ana heykeliyle, zafer gününde, tören yürüyüşünün yapıldığı toplu-bataryalı yürüyüş yolu bulunuyor.
ANDRESKİ SPUSK (ANDREİ YOKUŞU)
Burada: hafta sonları, bölgede yaşayan ressamlar tarafından tezgahlar kuruluş, tablolar satılıyor. Ahşap tezgahlar var. Burada, ne ararsanız bulmak mümkün. Ama, özellikle, ressamların tablolarını bulabilirsiniz. Resimler çok güzel. Mutlaka beğenip alacağınız bir resim olacaktır. Pazarlık yapmayı sakın unutmayın.
Bunların dışında: daha aşağılara inildikçe, başka turistik eşya satıcıları bulacaksınız. Yerel kıyafetler satılıyor, geleneksel Ukraynalı bayan kıyafetleri, özellikle, bolca satılıyor. Bunlar: el işi. Üzerinde: keten gömlek, başta geleneksel bir bant var. Fiyatları pahalı, gömlek, yüz yıllık antika değeri taşıyor. Bunları satın almak için, en az 100 doları gözden çıkarmak şart. Bunların dışında: tahtadan yapılan objeler satılıyor. Bu arada, elbette, bol miktarda matruşka.
Eskiden, Çar Tepesinden aşağı inen bu caddede: esnaf ve sanatkarlar, mallarını satarlarmış ve buradan, aşağıdaki semt, şehrin en fakir semtlerinden biriymiş. Ama, bugün, bu semt: şehrin en zengin ve en güzel yerlerinden biri olmuş. Şehir: bir zamanlar, yönetim merkezi olan üst şehir ve halkın yaşadığı alt şehir olarak ikiye ayrılırmış. Liman: Eskipazarlar, balıkçılar çarşısı ve evler ve dar sokaklar: mutlaka görülmeye değer yerler. Yani, buraya mutlaka gelin ve yokuştan aşağıya doğru inerken, bölgeyi gezin.
Yokuşun ortasında: bir kilise var. Pazar günü, burada bulunuyor iseniz, bu kiliseyi gezmenizi öneririm, ilginizi çekebilir.
TEKNE GEZİSİ
Dinyeper nehrinde, mutlaka tekne gezisine katılın. Dinyeper nehri: Rusya’dan doğuyor ve ardından, Karadeniz’e dökülüyor. Uzunluğu: 2100 km. Sıcak yaz günlerinde, nehir kıyısında, bütün Kievliler, güneşin ve suyun tadını çıkarıyorlar. Bu yüzden, nehir, şehir için çok önemli.
Nehrin: 980 km.lik bölümü, Ukrayna sınırları içinden geçiyor. Nehrin üzerinde, tur yapan çok sayıda tekneye rastlamak mümkün. Yol boyunca: yan yana yükselen, tarihi ve modern binaları izlemek çok keyifli, tepeler ormanlarla kaplı. Şehre yakıştırılan isimlerden biri de, “Altın kubbeli şehir”. Bunun sebebi: her yerde karşınıza çıkan, katedral ve kiliselerin, altın renkli çatıları.
Dinyeper nehri, gerçekten bu şehir insanının yaşamında önemli bir yere sahip. Burada: kıyıda, kumsaldan denize girer gibi, nehre giriyorlar, yüzüyorlar, güneşleniyorlar. Şehirde: özellikle, yaz ayları çok sıcak geçiyor. Haziran aylarında, sıcaklık: 30-35 derece civarına kadar çıkıyor.
Nehrin ortasında: bir ada var. Turhan Adası.
TURHAN ADASI
Adanın kıyıları: çok güzel. Nehrin suyu gayet temiz. Bu adanın kıyılarından: nehre girip, yüzüyorlar. Adanın kıyıları: tamamen kumla doldurulmuş ve plaj yapılmış. Deniz olmayan bu kentte: tam anlamı ile, adanın kıyılarında, kumsal oluşturulmuş. İnsanlar: burada, yüzme dışında, sandala biniyorlar, sandal gezileri yapıyorlar. Kıyılarda: bol sandal var, hepsi kiralık, guruplar halinde ve çok küçük ücretler ödeyerek, sandal kiralayabilirsiniz. Adada. Spor yapan insanlar göreceksiniz, spor alanları oluşturulmuş. Burada: yani adada, açık hava spor merkezi var.
HYDROPARK
Burası: Dinyeper nehrinin ortasındaki adada kurulu. Burada: ziyaretçiler için, plajlar, restoranlar, spor sahaları, çocuklar için çeşitli roller bollar bulmak mümkün. Her türlü eğlence yürütülüyor. Açık havada: benzersiz spor yapma imkanı var. Bunun dışında: ilkbahar ve yaz aylarında, özellikle sıra dışı sergiler yapılıyor. Örneğin: kum heykel yarışması, düzenli bir şekilde, sürekli yapılıyor. Kiev kültürel yaşamında: dünyanın birçok yerinden gelen heykeltıraşlar tarafından, bu kumdan heykel yarışması, çok tercih ediliyor. Ayrıca: burada, çeşitli müzik konserleri ve festivallerde yapılıyor.
Ama: nehir ortasında bulunan bu adada, son yıllarda, sık sık seller gelir olmuş. Venedik benzeri bir yer haline gelmiş. Park: betonarme bir köprü ile, (144 metre uzunluğunda) şehrin kara bölümüne bağlanmış. Bu köprüden: Dinyeper nehrinin sularını seyretmek, mutlaka ilginizi çekecektir.
Parkta bulunan plajlar,
Özellikle su kanalları ve diğer olanaklar, küçük çocuklar için çok ilgi çekici oluyor. Ziyaretçiler: bir tekne gezisine çıkabiliyorlar. Bu tekne gezisinde: nehir boyunca akış, manzaralar ve romantik bir atmosfer bulabilirsiniz. Hatta: nehir üzerinde, su kayağı yapma imkanı bile yaratılmış. Bütün bunların üzerine: yorulduğunuzda, parkta: bir bar veya bir restoranda, yorgunluk atabilirsiniz. Akşam, ise bir diskoya gidebilirsiniz. Gece kulüpleri, neon ışıklarını yaktıklarında, akşam, burası bambaşka bir havaya bürünüyor.
PİRİGOVA KÖYÜ
Avrupa’nın en büyük açık hava müzelerinden biridir. İçinde: Ukrayna’daki 6 bölgeye ait insanların gerçekte yaşamış olduğu, 100-350 yıl arasında, geçmişe sahip yöresel evler ve yöresel köyler bulunan bir müze.
Geleneksel Ukrayna köy yaşamı, burada tanıtılıyor. Kapıdan, ücret ödeyerek, bu komplekse giriyorsunuz. Yel değirmenleri var. Yine, hasırdan yapılmış bebek ve kuklalar satılıyor. Geleneksel köy yaşamını görmek için: buraya gidebilirsiniz. Şehirden, fazla uzak değil. Tamamen orijinal haliyle muhafaza edilen, 16. ve 17.yüzyıldan kalma, orijinal evler, okul, kilise ve yel değirmenleri var. 16. yüzyılda, Ukrayna’nın neye benzediğini, burada görmek mümkün.
Park: Ukrayna’nın, 14. yüzyıldan, 20.yüzyıl başlarına kadar olan Etnoğrafik ve tarihi özelliklerini yansıtıyor. Muhteşem yeşil alanlar var. Bu alan üzerine kurulmuş evler, yel değirmenleri var. Özellikle, burası, hafta sonlarında, doğa ile iç içe olmayı düşleyen, yeni evliler, kentliler ve turistler için, bulunmaz bir kaçış noktasıdır.
Evlerin içine girince: mutfakta kap-kacaktan, koltuk ve yataklara kadar, hatta el işi nevresimlere kadar, her şeyi orijinal halinde görebileceksiniz. Yine: hediyelik eşyaların satıldığı, mekanlar bulunuyor.
16 ve 19. yüzyılda, el sanatları nasıldı, hatta biraz daha eskiye dayalı nostaljik bir şeyler almak isterseniz, bu köy içindeki dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz. Topuz alabilirsiniz, topuz bu ülkede iktidar sembolü. Özellikle: işli-baskılı gömlekler var. Ama, fiyatları biraz pahalı. Yoksa, bu gömlekler gerçekten çok güzel. Ama, dediğim gibi, fiyatları pahalı.
KİEVO-PECHERSKAYA LAVRA MANASTIRI
Rusya’daki ilk Ortodoks manastırı olarak: 1051 yılında inşa edilmiştir. Dinyeper nehrinin sağ kıyısında, yüksek tepeler üzerinde, altın yaldızlı kulübesiyle hemen göze batıyor. Söylentiye göre: Havari Andreas: havarilerine, vaaz verirken, şöyle der “Bu tepeler üzerinde, büyük şehri ve kutsal Tanrının yücelmesini sağlayacak bir çok kilise olacaktır.”
1051 yılında: kutsal din adamı, Anthony: Far mağaralarının bir parçası olan Varangian mağarasına yerleşir. Bir kısım müridi: onu mağarada ziyaret ederler ve bazı yiyecek ve gerekli şeyler getirirler. Bir kısım müridi ise, onunla birlikte, mağaraya yerleşirler. Zamanla: sayıları, 12 olur. Mağarada: hücreleri ve tapınakları yapmaya başlarlar. Bu dönemde, birçok kişi, Anthony ziyaret etmeye devam ederler. Bunlar arasında: Kiev prensleri de bulunur.
Zamanla: keşişler, burada para toplamaya başlarlar. Anthony ise, inzivaya çekilir. Bu nedenle, 1057 yılında, yamaca doğru kazılan, uzak mağara ve yer altı hücresi oluşur. Anthony, orada 40 yıl geçirir. Daha sonra, bölgede, yer üstü manastır inşa edilir. Kısa bir süre sonra: rahipler gelir. Mağaralar ise, kardeşlik üyeleri için, bir mezar yeri olarak kullanılmaya başlanır. Anthony: 1073 yılında, mağaralardan birine gömülür. Bunlar, toplam 700 yıl boyunca, mezar yeri olarak kullanılır.
Daha sonraki süreçte: Assumption katedrali inşa edilir. İnşa: 15 yıl sürer. Yunun ve Rus: mimar ve ressamlar, katedralin inşasında, sanatlarını öne çıkarırlar. 13.yüzyılda: Superior Pechersky Manastırı yapılır. Bu manastır: bir ruhsal, sosyal, kültürel ve eğitim merkezi olarak öne çıkar. Ayrıca: Doğu Slav topraklarının birleşmesinde, önemli rol oynar. Polonya, Ermenistan, Bizans, Bulgaristan ve diğer ülkeler tarafından da, onurlandırılır.
Lavra toprakları üzerinde
Zamanla, 23 tapınak daha inşa edilir. Ayrıca: 6 mağara bulunmaktadır. Birçok keşiş ve vaiz, Hıristiyan din adamı: Lavra ve mağaralarda gömülür kalır. 1917 Ekim devriminde: Lavra’da, birçok keşiş vurulur, hapsolur veya sürgüne gönderilir. Bölge: kamulaştırılır.
Dünya savaşı sırasında ise, Lavra: tahrip edilir. Günümüzde: Lavra kutsal alanı: Ortodoks Hıristiyanların haç merkezi olarak bilinmektedir. Yani, Rusya’nın Kudüs şehri gibi.
Şehirde görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Bu dev kompleks içinde: yer altında ve yer üstünde, 30 kadar kilise var. O kadar büyük bir alan ki, Roma-Vatikan, buranın yarısı kadar. Burası, aynı zamanda, UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek, koruma altına alınmış.
Mağaralar Manastırı: Larva manastırı, Kiev Rus devletinin, ilk ve en önemli, dini merkezi sayılıyor. Kuruluşu: 11. yüzyıla kadar dayanıyor. Tarih boyunca: manastırın kapladığı arazi, 27 hektarı bulmuş. Burası: alt ve üst olmak üzere, iki bölümden oluşuyor. Günümüzde: manastır içinde, 18 kilise var. 12 tanesi, yerin üzerinde taş yapı, 6 tanesi yerin altında, mağaralarda bulunuyor.
Bu mağaralar
Aynı zamanda, manastır içinde yaşamış azizlerin gömüldüğü birer mezarlık. Bu yüzden: dünyanın birçok yerinde, Ortodoks Hıristiyanlar, bu manastırı ziyaret ederek, bir çeşit “hacı” mertebesine ulaşıyorlar. Bu mezarlıklarda: birçok odacık var. Odalarda: çok eskilerde ölmüş din adamlarının mumyaları var. Cam tabutlar içindeler. Bayanlar: girişte, başörtüsü alıp, başlarını örtüyorlar. Elinizde mumlarla, karanlık ve dar koridorlarda dolaşabiliyorsunuz. Mutlaka zaman ayırın, Kiev şehrine gelip te burayı görmemek büyük bir eksiklik, mutlaka zaman ayırın.
Minyatürlerden ve kilise hazinelerinden oluşan koleksiyon ile, dünyanın her yerinden ziyaretçilere, ev sahipliği yapıyor. Larva Manastırı: II. Dünya Savaşında, tahrip olmaktan, rahiplerin, kilisenin bodrum katının bulunmadığı söylemeleri üzerine kurtulmuş. Mikro Minyatürler Müzesi: buraya, 3-5 kişilik guruplar halinde alıyorlar. İnanılmaz bir yer. Müzenin kurucusu, bütün eserlerin sahibi: Ukraynalı Mykkola Syadristy. Bütün eserleri, kendi elleriyle yapmış. İlk eserini: 1960’larda yapmış. Eserlerin pek çoğu: Guiness Rekorlar Kitabına girmiş. Müzede: eserlere, mercekle bakılıyor. Toplu iğne başına yerleştirilen; satranç takımı, saç telindeki gül, iğne deliğine yerleştirilmiş piramit ve kervan, saç telinin ucuna yazılmış isim ve soy isim. Lenin portresine yazılmış, eserini, ancak büyüteçle görebiliyorsunuz.
ST.ANDREW’S CHURCH
Kilise, 18.yüzyılda (1746-1761) yapılmıştır. Yapı tarzı: geleneksel Ukrayna stili: beş kubbeli, haç şeklindedir. Dekorasyonu çok zengindir. İçinde, 18.yüzyıldan kalma, çeşitli resimler bulunuyor. Bu resimlerde: ince mavi, beyaz, altın ve yeşil çizgiler hakim.
NBSP GOLDEN GATE (ALTIN KAPISI)
Şehirde, günümüze kadar gelebilen, tek sur mimarlık örneğidir. 1017-1024 yılları arasında yapılmıştır. Kapı: bir anlamda, İstanbul’u anımsatıyor. Prens Yaroslav, o dönemde İstanbul’u ziyaret ettiğinde o kadar çok etkilenmiş ki; ülkesinin Bizans İmparatorluğu gibi güçlü olduğunu hissettirmek için, bu tür devasa yapılar yaptırmış.
Prens Yaroslav: o dönemde: çevre kabilelerden, Peçenekler ile sürekli çatışma halinde imiş. Ama sonunda bu kabileyi yok etmiş. Bu kabile üzerinde, nihai zafer kazanılınca, burası, yani Golden Gate sur kulesi kurulmuş.
Efsaneye göre
Prens Yaroslav, güçlü Peçenekler ile yapılan son savaştan önce: düşmanı yenmek için dua ederek, yalvarır ve başarı durumunda, kilise yapma sözü verir. Savaş kazanılınca; sözünü unutmaz ve yaldızlı kubbesi ile, Golden Gate yaptırır. Golden Gate: Kievliler tarafından: gök kapısı olarak isimlendirildi. Çünkü: her sabah güneş, Golden Gate vurduğunda, Kiev vatandaşları, güneş ve Golden Gate’i: karanlık ve ölümden uzaklaşmanın bir sembolü olarak gördüler. Golden Gate ve Sur inşası bitirildikten sonra: çevrede bulunan göçebe kabileler, buraya saldırdılar, ancak asla kapısından, kente girmeyi başaramadılar.
Golden Gate: 16-17.yüzyıllarda: kötü durumda olmasına rağmen, yine de, şehrin en başlıca giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Bu durum: 18.yüzyıla kadar sürmüştür. 18.yüzyılın ortalarında ise, Golden Gate kalıntıları, toprak ile örtülmüştür. Kapının ikinci doğumu ise: 1832 yılında olur. Arkeologlar: eski sur kalıntısını keşfederler. Surlar restore edilir ve metal demir çitlerle çevrilir. 1970 yılında: kalıntıların korunması ve Golden Gate’in orijinal görünümlü bir yenisinin inşa edilmesi düşünülür.
Burada: günümüzde, sergi var. Sergide: silahlar, eski Kiev ile ilgili günlük yaşam nesneleri ve arkeolojik kazılar sırasında bu sahada bulunan objeler sergileniyor. Evet: Golden Gate; tamamen yenilerek, 1982 yılında, yani Kiev’in 1500 kuruluş yıldönümünde, ziyarete açılmıştır.
GALERİ PODOL (KİEV SANAT GALERİSİ)
Şehirde: Nizhni Val caddesinde, 19.yüzyıldan kalma Çeşitli sanat eserlerinin bulunduğu, Amerikalı ve Ukrayna ortak projesidir. En iyi Ukraynalı sanatçıların eserleri buradaki galeride sergileniyor. Burada: ayrıca, dışarıdan verilen siparişler üzerine, tablolar hazırlanıyor. Ofis ve çeşitli yapı duvarlarını süslemek için: çiçek, hayvan, dağ ve deniz manzaralı resimler hazırlanıyor. Bu ünlü galeri: Vasyl Lopata, Anatoliy Gaidamama, İlya Glasunov ve diğer sanatçıların eserleri var.
KİEV WAX ŞEKİLLER MÜZESİ
B.Khmelnitskogo caddesindedir. Burada: bal mumu heykeller var. Romalılar, ölü insanların yüzlerini, balmumu kalıplarla kaplarlarmış. Arkadaş ve yakınlarının portrelerini de, balmumundan yaparlarmış. Ortaçağ’da ise, balmumu heykeller, genellikle Roma ve Gotik kilise ve şapellerde yapılmıştır.
Londra’daki bal mumu müzesinin yaratıcısı, Madam Tussaud: buranın yapımcısı olan, Marie Grossholtz’un yanında çalışmış. Madan Tussaud: daha sonra, kocası ile birlikte, Londra’ya taşınmış, yerleşmiş ve orada bulunan bal mumu müzesini oluşturmuş. Günümüzde: bal mumu heykeller: ses ve müzik eşliğinde, çok daha canlı ve güzel ortamlarda sergileniyor.
Günümüzde: müze, sürekli büyüyerek gelişiyor. Yaklaşık 60 civarında, bal mumu heykel var. Doğu Avrupa’nın bu türden en iyi müzelerinin başında geliyor. Kiev şehrindeki gezinizde, buraya mutlaka zaman ayırın. Kesinlikle hoşunuza gidecek bir ortam göreceksiniz.
BOTANİCAL GARDEN OF UKRAİNİAN BİLİMLER AKADEMİSİ
Burası: Kiev şehrinin en güzel bahçesi. Bahçe değil, aynı zamanda, bir manastır var. 1936 yılında kurulmuştur. Yüzölçümü: 130 hektardır. 13.000 çeşit ağaç, çalılar, çiçekler ve diğer bitki türleri var. Dünya üzerindeki, birçok bitki türünü, burada görmeniz mümkün. Gül, manolya gibi iğne yapraklı ağaçlar, çiçekler, büyük miktarda bulunuyor.
Bunların dışında: burada, egzotik bitki türlerini de görebilirsiniz.
Bahçede: 1070-1077 yılları arasında, Prens Vsevolod tarafından kurulmuş, bir de manastır var. Vidubitsky manastırı. Merkez botanik bahçesi ve bitişiğindeki manastır: Kievliler için, ailecek bir dinlenme ve doğa, çevre güzelliğini yaşama, zaman geçirme yeri olarak mükemmel bir ortam sunuyor.
KİEV ZOO
Kiev hayvanat bahçesi: 1908 yılında kurulmuştur. Özel bağışlarla finanse edilmektedir. 1970 yılında yapılan kuş bölümü: Avrupa’nın en büyüklerinden biri olarak kabul edilir. 1982 ve 1996 yılında, Kiev hayvanat bahçesi, yeni eklemeler, düzenlemelerle, gerçekten güzel bir hale getirildi.
Günümüzde: hayvanat bahçesi, şehrin merkezindedir. 40 hektarlık bir alana yapılmış. Hayvanat bahçesi sakinleri: rahat koşullarda yaşıyorlar. Yaklaşık 2000 civarında hayvan çeşidi barınıyor. Memeliler, kuşlar, yılanlar, balıklar ve böcekler. Ayrıca, bir çift fil var. Yaklaşık 130 tür ağaç ve çalı, hayvanat bahçesi topraklarını süslüyor.
KİEV SİRKİ
Ploshad Pobeda semtindedir. Çocuklar için olduğu kadar, büyükler için de, hoşça vakit geçirilebilecek bir yer olarak öne çıkıyor. 1200 kişi oturma kapasitesine sahip bir yapı. Değişik hayvan gösterilerinden, ilizyonistlere, palyaçolardan, heyecan verici atraksiyon gösterilerine kadar, 2.5 saatlik bir program izlemek mümkün.
Kırım özerk cumhuriyetinin güneyinde, Kırım Hanlığının başkentidir. Ruslar tarafından ismi değiştirilmeyen nadir şehirlerden birisidir.
Çünkü: aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım gibi: ünlü Rus şair ve yazar Aleksandr Puşkin: dünyaca bilinen ve tanınan bir şiirinde: Bahçesaray Çeşmesinden söz etmiş ve bu nedenle şehrin adı, sonraki süreçte değiştirilmemiştir.
Şehir: Simperefol şehrinin 32 km. güneybatısındadır. Nüfus, 30 bin kişidir. 1920 yılında buradan sürülen Kırım Tatarları; 1989 yılından itibaren yine buraya göç etmeye başlamışlardır. Burası: 15-18’nci yüzyıllar arasında, Kırım Hanlığının başkenti olmuştur.
Yani, bir anlamda Kırım Tatarlarının tarihi başkentidir. Şehrin ismi, Kırım Tatarlarınca “Bağçasaray” olarak isimlendirilir. Kırım Hanları: Giray ailesi, 1420-1783 yılları arasında, yaklaşık 350 yıl boyunca bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Şehrin en büyük gelir kaynağı turizmdir.
Özellikle, yaz aylarında, çevrede bulunan birçok tarihi yapı nedeniyle: binlerce turist burayı ziyaret etmektedirler. Çünkü: Hıristiyan Ukrayna bölgesi yakınlarındaki bu Müslüman ve doğu kökenli şehir: tamamen farklı mimarisiyle ilgi çekmektedir.
Modern Bahçesaray: eski şehir, yeni şehir ve yeni bölgeler olmak üzere, 3 bölüm halindedir.
Eskişehir: Çürüksu nehrinin vadisinde, ortaçağ özelliği taşıyan dar sokakları ve geleneksel Tatar evleriyle önem kazanır. Yenişehir: Bu bölge, II. Dünya Savaşından sonra inşa edilmiştir. Burada: 5 katlı Kurusçev siteleri bulunmaktadır.
Bölge: Sivastopol-Simferepol karayolu ve demiryolu boyunca uzanır. Yeni bölge: Burası: yurtlarından sınır dışı edilerek sürülen ve daha sonra buraya geri dönen Tatarlar tarafından, 1990 yıllarının başında kurulmuştur.
Şehrin: Simferepol tarafındaki girişindedir. Burada: düzenli sokaklar ve caddeler ile küçük bahçeli evler bulunmaktadır.
ULAŞIM
Buraya ulaşmak için genellikle tercih edilen yol: Simferepol şehrinden buraya uzanan, 30 km. uzunluğundaki karayoludur ve bu yol: bozkırlar ve dağlardan geçerek şehre ulaşır.
İKLİM
Denize yakın olması nedeniyle, şehirde ılıman iklim hakimdir. Kışlar serin ve yazlar ılık geçer. Kar yağışına sık rastlanmaz.
PARA BİRİMİ
Kırım’da: grivni denilen bir para birimi kullanılıyor. 1 Amerikan Doları= 5 Grivni 1 TL= 2.5 Grivni
NE YENİR
Kırım bölgesinde; yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, özellikle “şaşlık” denilen ve ülkemizdeki kuzu şişe benzeyen ızgarayı tatmanızı öneririm. Ayrıca, elbette “Tatar böreği” yani diğer ismi ile “Çiğbörek” denemelisiniz.
Bu şehri ziyaret ettiğinizde görmenizi önereceğim yerler ise:
HANSARAY
Yazının hemen en başında belirtmek durumundayım ki, burayı gezmek için 2 saat ayırmanızı öneririm. Kırım ülkesindeki müzelerin, her gün saat: 17.00’de kapandığını da unutmayınız.
Bu saray: Bahçesaray’da Kırım Hanlığı döneminde, 16’ncı yüzyılda, Giray Hanedanı döneminde, Kırım Hanı I. Mengli Giray Han tarafından yaptırılmış, zamanla takip eden Hanlar tarafından yeni eklemeler ve ilavelerle genişletilmiş, birbirine bağlı binalardan meydana gelen bir komplekstir.
Yapının yapımında: Anadolu, İran ve İtalya’dan ustalar ve Rus ve Ukraynalı esirler çalıştırılmıştır. Bahçesaray’ın en önemli yeridir. İstanbul-Topkapı sarayının küçük ama zarif bir örneği şeklindedir. “Tatar El Hamrası” olarak da bilinmektedir.
Çünkü: Kırım Hanları İstanbul’da yetiştirilmektedirler ve ülkelerine geri döndüklerinde, İstanbul’da gördüklerini Hansaray’da uygulamak istemişlerdir. Uzun yıllar, Hanlığın yönetim merkezi olarak kullanılmıştır.
Takip eden süreçte ise: 1736, 1737 ve 1771 yıllarında yabancı ordular tarafından tahrip edilmiştir. Özellikle: I. Selim Giray Han tarafından yaptırılan ve paha biçilmez binlerce el yazması bulunan meşhur kütüphanesinin yakılması ve yok edilmesi büyük bir kayıp olarak değerlendirilmektedir.
Tüm bu yıkımlar ve tahribatların ardından her seferinde saray yeniden onarılmış ve gitgide tam bir Osmanlı sarayı haline gelmiştir. 1783 yılındaki Rus işgali döneminde ise: yeniden yapılan restorasyonlar sonucu, saray özgün mimarisini tamamen kaybetmiştir.
Özellikle: 1854-1855 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı döneminde, saray hastane olarak kullanılınca, büyük ölçüde hasar görmüştür.
Evet: Hansaray’ı ziyaret etmek isterseniz:
Çürüksu deresi üzerindeki taş köprüden geçmeniz gerekiyor. Buradan geçince: ana kapıdan avluya giriyorsunuz. Bir zamanlar atlı süvarilerin bulunduğu ağaçların gölgelediği geniş avluda: günümüzde büyük turist gurupları sıraya girmektedirler.
Avlunun sağ tarafında müzenin girişi, sol tarafında ise bilet gişeleri, Han camisi, mezarlık, hamam ve diğer ek binalar görülür.
Günümüzde: saray içinde bulunan gezmenizi ve görmenizi önereceğim yerler şunlardır:
1. Tarih ve Arkeoloji Müzesi
2. Demir kapı
3. Çeşmeli avlu
4. Göz yaşı çeşmesi
5. Divan salonu
6. Mescit
7. Harem
8. Enderun odaları
9. Han Camii
10. Hazire-Mezarlık
11. Altın oda
12. Yaz çardağı
13. Sarıgüzel Hamamları
Tarih ve Arkeoloji Müzesi
Müze: Salı ve Çarşamba günleri hariç her gün açıktır ve saat: 09.00-17.00 arasında ziyaret edilmektedir. Giriş ücretlidir ve ücret 14 Hrivna (3 Dolar) dır.
Müze, 1917 yılında ünlü sanatçı, tarihçi ve arkeolog Üsein Bodaninskiy tarafından kurulmuştur. 1944 yılında Kırım Tatarları sürgüne gönderilince, müze kapanmış ve müzede bulunan Kırım Tatarlarına ait pek çok kıymetli eser ortadan yok olmuştur.
1950 yılında müze yeniden açılmış ve depolarda bulunan Kırım Tatarlarına ait eserler yeniden sergilenmeye başlamıştır.
Demir kapı
Sarayın ana girişindedir.
Bu kapı: ikinci avluya açılmaktadır. İtalyan mimar Alevizio Novi tarafından yapılmıştır. Ancak: burada da ilginç bir husus var. İtalyan mimar: döneminde Rus Çarı tarafından Kırım üzerinden Moskova şehrine davet edilir ve Kırım’da bulunduğu sürede, alıkonulunca: sarayın inşaatında görevlendirilir ve bu kapının bulunduğu yeri yapar.
Demir kapı ise: 1503 yılında, I Mengli Giray Han tarafından: Salacak bölgesindeki eski saraydan getirilerek buraya günümüzdeki yerine konulmuştur. Kapının bulunduğu yerde: ince işlenmiş kabartma Rönesans süslemeleri dikkat çekmektedir. Özellikle: alınlık kısmında, Kırım Hanlığının simgesi “Tarak Tamga” dikkati çekmektedir.
Evet: Demirkapı: ihtişamlı görüntüsü nedeniyle, Kırım Tatarlarının tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle: 20’nci yüzyıl başlarında, Kırım Cumhuriyetinin kuruluşunda ve benzeri pek çok olayda, kapı önemli rol oynamış ve olaylar, kapının önünde çektirilen fotoğraflarla pekiştirilmiştir.
Çeşmeli Avlu
Buradaki altın çeşme görülmeye değerdir.
Çeşme: Rönesans tarzı süslemeleriyle dikkati çeker ve 1733 yılında, Kaplan Giray Han tarafından yaptırılmıştır. İşlemeleri altın tozu ile yapılan çeşmenin özellikle üst alınlığı ve üstündeki sülüs yazısı ilgi çeker.
Gözyaşı Çeşmesi
Adına şiirler yazılmıştır. Ünlü şair Puşkin: 1824 yılında: sürgün yıllarında burada yaşarken, Tatarlara ait bu çeşmeden etkilenerek bir şiir yazmış ve bu şiiri ile, gerek Çarlık Rusyası’nda ve gerekse Avrupa’da büyük ün kazanmıştır.
Şiir: Giray Han’a övgü ve çeşmenin hüznünü yansıtmaktadır. Hatta: takip eden dönemde: bu şiirdeki hikayeden etkilenilerek, bir de “bale” yazılmıştır. Bu bale de: Polonyalı Prenses Maria: Kırım Hanı Giray Han’ın hareminde bulunmaktadır.
Giray Han: Prenses Maria’ya aşık olur ve gözdesi Zarema’yı göz ardı eder. Bunun üzerine: Zarema: Prenses Maria’yı öldürür. Bunun üzerine, Giray Han’da, Zarema’yı öldürür ve Prenses Maria adına: bu çeşmeyi yaptırır.
Daha sonraki süreçte: Rus orduları burayı ele geçirdiklerinde, Puşkin’in bu şiirine duyulan saygı nedeniyle, çeşme tahrip edilmemiştir. Bu yüzden, günümüzde çeşmenin hemen yanında “Puşkin” in bir büstü bulunmaktadır.
Peki, çeşme kim tarafından yaptırılmıştır? Evet: bu dünyaca ünlü çeşme: Kırım Hanı Giray Han tarafından: çok sevdiği ve genç yaşta ölen karısı “Dilara Bikeç” anısına 1763 yılında, İranlı Ömer Usta denen şahsa yaptırılmıştır. Hatta: yaptırırken “Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” dediği söylenir.
Dilara Bikeç’in türbesi: Hansaray’ın duvarına bitişiktir. Hatta: Gözyaşı çeşmesinin eski yerinin, türbe duvarına bitişik olduğu da söylenir.
Çeşme: ilk yapıldığında yani asıl yerinde iken: her su damlasının çıkardığı ses: akustiğinde yardımı ile: insana ağlama-hıçkırma sesi gibi gelir ve dinleyeni derinden etkilermiş.
Ancak: takip eden süreçte, Rus Çariçesi II Yekaterine’nın emriyle, çeşme günümüzde bulunduğu yere konulmuş, ancak bu özelliğini yitirmiştir.
Gelelim çeşmenin üzerindeki şekillerin anlamına: yaklaşık 2 metre yüksekliğindeki mermerden yapılmış çeşmede: lotus çiçeği simgesi olan motifin içinden damla damla su akıyor. Bu çiçek: gözyaşlarıyla dolu bir gözü ifade etmektedir. Suyun ilk düştüğü yer ise “kalbi” ifade ediyor.
Bu damla damla akan su yani gözyaşı: kalbi ifade eden kurneyi kederle dolduruyor. Yani: acının, kalbe balyoz gibi indiği betimleniyor. Suyun bu ilk damladığı lotus simgesinin üzerinde “gül” koyulacak bir yer bulunuyor.
Ünlü şair Puşkin: oraya: iki aşığı simgelemesi için 2 gül koymuş ve bu gelenek haline gelmiştir. Bu bölümün altındaki iki küçük bölüm ise: acının zamanla hafiflediğini betimliyor.
En alttaki büyük bölüm ise: acı hafiflese de, kalpten hiçbir zaman çıkmadığını betimliyor.
Bu arada: çeşmenin suyunun nereden geldiği bilinmiyor.
Divan Salonu
Çeşmeli avlunun dış köşesinde bulunan buranın üç tarafı açıktır. Ancak; Ruslar tarafından, odanın bahçeye açılan üç cephesi: renkli camlarla kapatılmıştır.
Bir zamanlar, Kırım Hanlığının günlük meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı buranın ortasında: küçük bir fiskiye bulunur ve günümüzde, burada: orijinal halinden kalma yalnızca üç sedir minderi sergilenmektedir.
Mescit
Divan salonunun hemen yanındadır. 1741 yılında yapılmıştır. Taş zeminli bu yapıda, günümüzde, el yazması kur-anlar ve dini motifli eşyalar sergilenmekte ve İslamiyet hakkında bilgiler verilmektedir.
Harem
Zamanında, burası yani Harem dairesi, 4 büyük binadan oluşuyormuş. Ancak, Rus işgali sırasında, bu binalardan üç tanesi yıkılmış ve günümüze yalnızca bir bina gelebilmiştir. Harem dairesine: birkaç basamaklı merdivenle çıkılmaktadır.
Girişteki duvarlarda ise, Kırım Hanlarının evlerine ait cumba tarzı tahta kafesler, odalarında ise Kırım Hanlarının aileleriyle birlikte günlük yaşamlarını sürdürdükleri yerlerde çeşitli kıyafetleri ve eşyaları sergilenmektedir.
Harem dairesinin hemen arkasında bir bahçe bulunmaktadır ki, zamanında bu bahçede Hanların eşleri ve çocukları zaman geçirirlermiş. Bahçede bulunan Ay Neni Çeşmesinden mutlaka su için, çünkü buradan su içenlerin gençleştiğine inanılıyor.
Enderun Odaları
Hanlık döneminde, burada sarayın hizmetlileri kalırlarmış. Günümüzde, burada Kırım Tatarlarına ait Etnografik objeler (elbiseler, mobilyalar, fotoğraflar, mutfak gereçleri ve günlük yaşama ait diğer objeler) sergilenmektedir.
Burada bulunan odalardan birinde de; İsmail Bey Gaspıralı’ya ait çeşitli eşyalar ve tarihi belgeler sergileniyor.
Burada bulunan ve 1944 yılındaki Kırım Tatarlarının sürgünü ile ilgili resim ve belgelerin bulunduğu oda ise, günümüzde kapalı bulunduruluyor.
Han Camisi: Cami, Hansaray’ın genel görünümü ile mükemmel bir uyum içindedir. 1740-1743 yılları arasında yapılmıştır. İlk yapıldığında kubbeli olmasına rağmen, 1736 yılında Rus askerleri tarafından tahrip edilmiş ve daha sonra Selamet Giray Han tarafından onartılmıştır.
Cami
Zengin süslemeleri, taş oymalı mihrabı, minberi ve iki ince minaresiyle ilgi çekmektedir. Duvarlarda Türk çinileri görülür. Yalnızca Cuma günleri ibadete açıktır.
Hazire-Mezarlık
Han camisinin hemen yanındadır. Bu bölüm: Çarlık Rusya’sı ve Komünist yönetim zamanında büyük hasara uğramıştır. Özellikle: 1944 yılında, sürgün döneminin ardından, mezarlık, mezar taşları dahil olmak üzere tamamen talan edilmiştir.
Mezar taşlarının bir çoğu inşaatlarda yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Pek azı ise, çeşitli yerlerden toplanarak, buraya getirilmiştir. Evet, bu mezarlıkta: 1592 yılından sonra, Tatar hanları ve eşleri gömülmüştür.
Kubbeleri kurşun ile örtülü iki türbede ise: Kırım Hanlarından I. Mengli Devlet Giray Han ve II. Gazi Giray Han, III. İslam Giray Han ve IV. Mehmet Giray han gömülüdür. İki türbenin yanındaki açık türbede ise, II. Mengi Giray han gömülüdür.
Mezarlığın bitişiğindeki bahçenin sonundaki zarif türbede ise, Kırım Giray Han’ın genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç’in kabri bulunmaktadır.
Altın Oda
Burası, konumu itibarıyla sarayın en hakim noktasındadır. Bu bölüm: 1764 yılında yapılmıştır. Odada, süslü tavanda, birbirine geçen parçalar, kabartma olarak işlenmiştir.
Zemindeki sedirler ise: koyu kırmızı kadife üzerine altın sırma işlemeli kumaşlarla döşelidir. Duvar süslemelerinde ise: mavi renk hakimdir.
Duvarlarda: o dönemin bir şairinin dilinden, güzellikleri öven beyitler yazılıdır.
Yaz Çardağı
Burası ilk olarak 17’nci yüzyılda yapılmış ve bilahare 18’nci yüzyılda yenilenmiştir. Çardağın ortasında: Türk barok stilinde, mermerden küçük bir fiskiye bulunmaktadır.
Bu odada yapılan divan toplantılarında: temiz hava, ışık ve fiskiyenin dinlendirici sesi, muhteşem bir ortam sağlamaktadır.
Han ve idareciler, burada sohbet ederler, müzik dinlerler ve yemek yerlermiş. Sarıgüzel Hamamları: Demir kapısın batısında, 1533 yılında yapılan bu hamamlar bulunur.
Hamam
Alttan ısıtma sistemiyle ısıtılır. Soyunma yeri, soğukluk, sıcaklık olarak üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Tahtalı Camii: Hansaray bölümünden, Zincirli Medrese istikametine giderken, hemen yolun kıyısındadır.
Cami
Selim Giray Han tarafından 1707 yılında yaptırılmıştır. Takip eden süreçte ise, bölgenin Komünist yönetim altında bulunduğu dönemde diğer birçok dini yapıda olduğu gibi yıkılmadan günümüze kadar gelebilmiş olmasıyla önem kazanmaktadır.
Evet, burayı ziyaret ettiğinizde, özellikle 16 köşeli minareye dikkat etmenizi öneririm.
SALACIK MEVKİİ
Bu mahallede: tarihi kabristan bölümünde: Kırım Hanlarından I. Mengli Giray ve I. Hacı Giray hanların türbeleri bulunmaktadır. Aynı kabristanda, Kırım Milli liderlerinden İsmail Gaspıralı’nın da mezarı bulunmaktadır.
Bu türbeler: Sovyet döneminde tahrip edilmiş ve daha sonra ise ülkemizin yardımlarıyla yeniden restore edilmiştir.
Bu mahallede, ayrıca: Zincirli Medrese ve Kırım Müftülüğü de bulunmaktadır.
Haci Giray Türbesi
Zincirli Medresenin giriş kapısının tam karşısında bulunan türbe: Han’ın 1466 yılında vefat etmesinin ardından, 1501 yılında, I. Mengli Giray Han tarafından yaptırılmıştır.
Titiz bir işçilik ile yapılan, kesme taş duvarlar üzerinde yükselen, sekizgen kasnaklı ve kiremit kaplamalı basık bir kubbe ile örtülü türbe: 14’ncü yüzyıl Anadolu mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.
Dış görünüşte sadelik hakim olmasına rağmen, kapının yan nişleri ve zengin süslemeler, türbenin güzelliğini perçinlemektedir.
Evet: bu türbede, bölgedeki diğer yapılar gibi, Komünist döneminde, bir süre domuz ahırı ve daha sonra da depo olarak kullanılmıştır.
Zincirli Medrese
Burası, Bahçesaray’da Kırım Tatarlarının önemli mimari eserlerinden birisidir. Şehir merkezinden yaklaşık 3 km uzaklıktadır. Aynı zamanda: Doğu Avrupa bölgesindeki en eski eğitim kurumlarından birisi olarak bilinmektedir.
Kitabesine göre: 1500 yılında, I Mengli Giray Han tarafından yaptırılmıştır. Kırım Hanı I. Mengli Giray Han: medresenin inşasında, bizzat kum taşımak suretiyle çalışmış ve inşaat bittikten sonra da “ ilmin önünde her kim olursa olsun eğilmek gerekir” diyerek ,medresenin tek giriş yerine zincir çektirmiştir.
Kırım Hanlarının: ilme verdikleri önem ve saygının göstergesi olan bu zincir: medresenin ismi olarak kalmış ve büyük bir İslam Üniversitesi olarak: Kırım sınırları içinde ve Müslüman ülkelerinde büyük ün kazanmıştır. Evet: medresenin kapısında asılı bu zincir, günümüzde de ilmin önünde eğilmek gerektiğini hatırlatmak için aynı yerde durmaktadır.
Zincirin sırrı: Medreseye girenlerin eğilmelerinin sağlanmasıdır. Çünkü: medreseye girenlerin “bilimin önünde saygıyla eğilirim” düşüncesinin yerleşmesinin sağlanmasıdır. Evet: eğilmeden kapıdan içeriye girmek mümkün değildir.
Zincirli Medrese:; 1917 yılındaki Bolşevik ihtilali sonrasında Tıp Okulu olarak kullanılmış ve 1939 yılında ise Komünist yönetim sırasında, akıl hastanesi yapılmıştır. Medreseye ait binalar ise depo olarak kullanılmıştır.
Evet: Zincirli Medrese: eğitim işlevinin yanı sıra, günümüzde Kırım Tatarlarının Kırım’da var olma mücadelesinin bir simgesi olarak önem kazanmaktadır.
Günümüzde: medresenin içinde o dönemin eğitim araçları bulunuyor. Başka bir bölümde ise, medresenin önünde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan objeler sergileniyor. Bunlar arasında: özellikle 2’nci yüzyıldan kalma “toprak kap” özel ilgi çekmektedir.
Larişes Müzesi
Bu müze: Zincirli Medresenin tam karşısındadır. Müzede sergilenen objeler: Güliver Altan denilen bir şahıs tarafından: dünyanın dört bir yanından, 7 yıllık gezileri sırasında kendi imkanları ile toplanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan: Müze, Kırım Tatarlarının tarihi hakkında da önemli ipuçları vermektedir.
Antik Türbe
Bu türbe: Eskiyurt köyünde, burada Kırım Hanlığı kurulmadan öncesi dönemde, yani 14’ncü yüzyıldan kalmadır. Türbe: kesme taş duvarlar ve ilk yapıldığında üzerinde sekizgen piramit bir külah bulunduğu tahmin edilmektedir ki, bu piramit külah daha sonra yıkılmış ve altından çıplak kubbe ortaya çıkmıştır.
Mimari olarak: aynı dönemde Anadolu’da yapılan kümbetlerle benzerlik göstermektedir. Ancak: kitabesi bulunmadığından, kim tarafından yaptırıldığı ve kime ait olduğu bilinmemektedir.
Eski Türbe
Bahçesaray merkezi dışındaki bu türbenin 15’nci yüzyılda yapıldığı bilinmektedir. Özellikle: Kırım Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olmasıyla önem kazanır. Türbe: sekizgen piramit bir külah ile örtülüdür.
Piramit külah: yapıldığı dönemde, kale duvarları ve basık sekizgen kasnak üzerinde yükseliyordu.
Ancak: takip eden süreçte yıkılmış ve günümüzde, altta çıplak kubbe görülmektedir.
Türbenin duvarları, 1,40 metre kalınlığında kesme taşlardan yapılmıştır. Türbenin kitabesi bulunmadığından, kim tarafından yaptırıldığı ve kime ait olduğu bilinmemektedir.
Gazi Mansur Türbesi
Bu türbe: Çufutkale eteklerinde, kaleyi çıkış yolu üzerindedir. Gazi Mansur hakkında anlatılan bir efsane dikkat çekmektedir.
Şöyle ki: “ Ruslarla yapılan savaşta kafası kopan Gazi Mansur isimli kahraman: başını Ruslara bırakmamak için, koltuğunun altına almış ve Bahçesaray’a kadar yürüyerek gelmiş ve burada, mescidinin bulunduğu yerde ruhunu teslim etmiş ve hemen oraya yani günümüzde türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.
Ancak: Komünist yönetim döneminde, türbe Ruslar tarafından tamamen tahrip edilerek, adeta yok edilmiştir.
İsmail Bey Gaspıralı Okulu ve Mezarı
Fikir adamı, eğitimci ve yazar olarak tanınan İsmail Gaspıralı: Hacı Giray Han Türbesinin hemen yanında, 2 katlı bu okulu yaptırmıştır. Burada: batı tarzı eğitim verilmiş ve böylece Kırım ve Türk dünyasının aydınlatılması sağlanmıştır.
Okul: yakın geçmişte; Akıl Hastanesi olarak kullanılıyor iken; Kırım Tatarlarının 1989 yılında bölgeye geri dönmeleri sonucunda boşaltılmış ve restore edilerek İsmail Gaspıralı’nın 150’nci doğum yılı etkinliklerinde, Kırım Tatarlarının Milli Mektebi olarak yeniden faaliyet sokulmuştur.
Türbe ve Mektebin hemen karşısında: İsmail Gaspıralı’nın mezarı bulunmaktadır. 1914 yılında ölen Gaspıralı, buraya defnedilmiş, mezar: Komünist dönemde; 1944 yılından sonra tahrip edilmiş ve 1970’li yıllarda tamamen yok edilmiştir.
Evet, mezar 2001 yılında restore edilerek yeniden düzenlenmiştir.
Minyatür Kırım Parkı
2.5 hektarlık bir alana yapılan bu park alanında: Kırım ve dünya tarihinin kültürel ve mimari bazı anıtlarının, 25 kat küçültülmüş kopyaları bulunmaktadır. Bunlar arasında: Akmescid tren garı, Hansaray, Masandra, Vorontsov ve Livadya sarayları, Kırlangıç yuvası gibi 55 civasında anıtın minyatür benzeri bulunmaktadır.
Bu minyatürler: 3 yıllık bir süreçte; Akmescid’de bulunan fabrikada, yaklaşık 150 kişilik bir gurup tarafından hazırlanmıştır. Park alanında, ayrıca: ünlü çizgi film kahramanlarının figürlerinin bulunduğu ve çocukların ilgisini çeken bir alan da bulunmaktadır.
El Sanatları Merkezi
Kırım bölgesinde unutulan el sanatlarının yeniden canlandırılması için başlatılan bir projenin uygulanması için burası düzenlenmiştir. Burada: Ayder Usta tarafından, gümüş kakmacılık çalışmaları sürdürülmektedir. Ayrıca: çeşitli amatör tiyatro toplulukları burada faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Bahçesaray ilçesinin ziyaret ettiğinizde, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz: başta gümüş işlemeler olmak üzere, Kırım Tatarlarının milli giysileri giydirilmiş bebeklerden satın alabilirsiniz. Bunları alabileceğiniz yer ise: Reçnaya sokağındaki Marama Teşkilatı satış merkezidir.
ÇUFUTKALE
Burası: Bahçesaray merkezine 3.5 km. uzaklıktadır. Kale ve mağara şehir: 8’nci yüzyılda yapılmış ve 1299 yılında, Tatarlar tarafından ele geçirilmiş ve 16’ncı yüzyıla kadar burada yaşamışlardır.
Bu tarihten sonra ise, vadinin aşağısına göçmüşler ve günümüzdeki Bahçesaray merkezinde yaşamaya başlamışlardır. Ancak: Tatar döneminde buraya yerleşen Karay Türkleri: Tatarlar buradan ayrıldıktan sonrada, burada yaşamaya devam etmişlerdir.
Musevi dinini sahiplenen Karay Türkleri: dini ibadetleri engellenince, 14’ncü yüzyılda, bu korunaklı ve sarp bölgeye yerleşmişlerdir. Bu nedenle: Karay Türklerinin kültürlerinin tanınmasında önemli bir kaynaktır. Büyük bir kaya kütlesinin üzerindedir. Kalenin doğu yamacındaki surlar: günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir.
Kale içinde: günümüze uzanan önemli eserleriyle birlikte tam bir kültür hazinesi olarak tanımlanır. Kalenin bulunduğu bölgede; kireçtaşı bölümde doğal aşındırmalar sonucu oyulan mağaralarda ise, Neolitik çağdan bu yana insanların yaşadıkları belirlenmiştir. Bu mağaralar: her yere çıkışlarının bulunmasıyla önem kazanırlar. Savaş zamanında gizlenmek amacıyla kullanılmışlar, bunun dışında ise, yiyecek maddelerinin depolanması için kullanılmışlardır.
Mağaralar içinde: yer altı mezarları, keşişlerin yaşadıkları odalar, tapınaklar ve zirai amaçla kullanılan bölümler bulunmaktadır. Ayrıca: yine kayalar oyularak merdivenler, yağmur suyu olukları, su kanalları, gıdaların saklandığı depolar, ibadet hücreleri ve taştan binalar yapılmıştır.
Kalenin altındaki mağaralar ise, uzunca bir dönem zindan olarak kullanılmış ve Han’a karşı gelen muhalifler, buralara atılarak cezalandırılmışlardır.
Burada bulunan “Canike Hanım Türbesi” ziyaret edilmektedir. Canike Hanım: Altınordu Hanı Toktamış Han’ın kızıdır ve Kırım bölgesinde tanınmaktadır. 1437 yılında vefat ettiğinde, bu türbe yaptırılmıştır.
Sviato Uspensky Mağara Manastırı
Burası: Çufutkale yolu üzerinde, 8’nci yüzyıldan kalma, önemli bir Ortodoks dini yapısıdır. Manastır: Rumlar tarafından, vadi üzerinde kireçtaşı duvarlar oyularak yapılmıştır.
Manastır: söylenenlere göre: Trabzon’daki Sümela Manastırına bağlı olarak faaliyet gösteriyormuş. Bu özelliği ortaya çıkınca: 2000 yılından sonraki süreçte, Rusya’da bulunan birçok Ortodoks zengin: buraya milyonlarca dolar yardımda bulunmuşlar ve manastır ve çevresi tamamen yeniden düzenlenmiştir.
Çünkü: Rusya’da, Ortodokslar, kendileri tarafından yapılmayan bu tür yapıları yeniden düzenleterek, kendileri tarafından yaptırılmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadırlar.
Burayı ziyaret ederseniz, burası hakkında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum. Şöyle ki: anlatılanlara göre “bir zamanlar, bu kayalıklarda dolaşan bir çoban: kayalıkların tepesinde, bir mum tarafından aydınlatılan bir “Meryem Ana İkonu” görür.
Bunu çevresinde anlattığında ise, bölgenin Prensi: bu ikonun, sarayına getirilmesini emreder ve ikon: yerinden alınarak Prensin sarayına getirilir. Ancak: ertesi gün, ikonun sarayda konulduğu yerde olmadığı ve eski yerine, yani kayalıkların tepesine gittiği anlaşılır.
Daha sonra, ikon, birkaç kez daha yerinden alınır ve farklı yerlere götürülür ancak her seferinde, kayalıkların tepesindeki eski yerine geri döner. Sonunda: insanlar, ikonun kayalıkların tepesinde bulunduğu yerde kalmasına karar verirler.
Böylece: 15’nci yüzyılda, kayalıkların 20 metre yukarısında, bir mağara içine, küçük bir şapel yaparlar ve ikon bu şapelin içine yerleştirilir. Evet, bu vadiyi ziyaret ettiğinizde: burada 6’ncı yüzyıldan kalma mezarlar bulunduğunu görebilirsiniz. Tarihi süreç içinde, buraya önce Rumlar ve ardından Cenevizliler yerleşmiştir.
Ancak: Tatarların bölgeye hakim oldukları dönemde de manastır din işlevini sürdürmüştür. Hatta: yine aynı dönemde, Tatarlar tarafından tutulan bazı Rus mahkumların: burada hizmet verdikleri söylenir. Ancak: Komünist dönemde, manastır işlevini yitirmiş ve 1917 yılında, hükümet tarafından 7 yıllık bir süreç için kapatılmıştır.
1990’ların başlarında ise, keşişler yeniden manastıra dönmüşler ve yapılan restorasyon faaliyetleri sonucunda: özellikle orijinal ikonların restore edilmesiyle manastır yeniden dini işlevini sürdürmeye başlamıştır.
Burayı ziyaret ederseniz: özellikle, manastırın girişinde bulunan “Aziz George” duvar boyamalarını görmenizi öneririm. Bu resimlerde bulunan “St George Kalkanı”: 15’nci yüzyıldan sonraki süreçte: Moskova şehrinin yani Rusya imparatorluğunun başkentinin armasıdır.
Keçi Kanyon
Burası: Bahçesaray merkezine bağlı Koşdeğirmen ve Pıçki köyleri çevresindeki büyük bir dağ kütlesidir. Burada: 9’ncu yüzyılda inşa edilen ve daha sonraki dönemde Tatarlar tarafından tahrip edildiği düşünülen bir manastır kalıntısı bulunmaktadır. “Aziz Anastasia Manastırı” olarak isimlendirilen yapı: 1850 yılında, Keçi Kanyonunda inşa edilmiştir ve 1921 yılında kapatılmıştır.
Yapı bulunmasa da, burada bulunan su kaynağı, günümüzde Ortodoks hacılar için bir ziyaret yeri haline gelmiştir. Bu kaynakta bulunan suyun: şifa dağıttığına inanılmaktadır. Bunun dışında, Keçi Kanyonunda, halen ibadete açık bir kilise bulunmaktadır.
Büyük Süren köyü ve Süren Kalesi: Bahçesarar merkezine bağlı Büyük Süren köyünde bulunan tren istasyonunun: Tatarlar arasında büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü: sürgün döneminde, bölgede bulunan birçok Kırım Tatarı: buradaki istasyondan tren vagonlarına bindirilerek, Orta Asya çöllerine, Ural dağlarına ve Sibirya’ya sürülmüşlerdir.