İran Hamedan

hamedan.taş aslan.1
İran Hamedan

Şehir Tahran’a 336 km (otobüsle 5 saat), Kermanşah’a 530 km ve İsfahan şehrine 190 km uzaklıktadır.

Hamadan İran’ın Hamedan eyaletinin başkenti, dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Şehir, MÖ.1100 yılında Asurlular tarafından işgal edilmiş, MÖ 700 yılında, Yunanlı tarihçi Heredot, bu şehri, Medler’in başkenti olarak yazmıştır.

Şehre önceleri “Ecbatana” ismi verilirdi. Şair Firdevs, şehrin Kral Cemşit tarafından inşa edildiğini söyler. Efsanelere göre: şehir antik dönemde doğu medeniyetlerinin beşiğiydi. Tarihi kayıtlara göre, şehirde, dönemin ihtişamlı Babil Kulesi benzeri bir kale ve 1000 oda yani hane vardı.

Kaleye “Haft Hessar” yani “Yedi Duvarlar” ismi verilirdi. Ancak şehir birkaç kez işgal edildi. İlk olarak Süryaniler şehirden gittiler. Moğollar ve Timur işgali sırasında şehir harap oldu.

Şehir Alvand Dağının eteklerinde, yeşillik bir alandadır ve denizden 1000 metre yüksekliktedir. Şehrin mimarisi ilgi çeker. Çünkü merkezde İmam Humeyni meydanı ve bu meydanın dışında, caddeler yıldızların açılarına göre düzenlenmiştir. Şehirde geniş, güzel ve modern caddeler yanında, nostaljik eski mahalleler de hala ayaktadır.

Şehirde ılıman iklim hakimdir. Alvand dağı ve güzel tepeler, Morad Baig ve Abbasabad vadileri görülmeye değerdir. Arkeolojik kazılarda: tabletler, altın ve gümüş plakalar gibi nesneler ve araçlar çıkarılmış ve büyük bir müzede sergilenmektedir.

Uluslararası alanda tanınan İranlı bilim adamı İbn-i Sina burada gömülüdür.

Giriş kısmı için son bir not: Isparta şehrimiz, Hamedan ile kardeş şehir olarak tanınmaktadır.

iran.turkuaz.3
İran Hamedan Turkuaz
iran.turkuaz.2
İran Hamedan Turkuaz

 

NE SATIN ALINIR

Turkuaz

Gök mavisi turkuaz tarih boyunca güzellikler arayanlar için Pers bölgesi en önemli kaynak olarak bilinmektedir. Turkuaz kökeni, mavi, yeşil ve mavi-yeşil gölge farklılığı olmayan bir camsı taştır.

Daha fazla bakır içeren bir alanda oluştuğu için mavi renk gelişmiştir. Daha fazla Aliminyum içiren bölgelerde ise yeşil renk ağırlık kazanır ve çinko bulunan bölgelerde ise nadir sarı-yeşil bir kombinasyon görülür.

Turkuaz genellikle, Horasan Razavi ve Meşhed şehirleri arasında yer alan İran’ın kuzeydoğusundaki Neyshabur şehrinde bulunur ve geçmişi MÖ.4000 yılına kadar uzanır.

Şehrin 53 km kuzeybatısında, şehrin ve eski kervan yollarının yakınında bulunan Neyshabur turkuaz bölgesi, Avrupa, Batı Asya ve Amerika’ya taş verilen, dünyanın en eski bilinen turkuaz yataklarıdır.

Arkeolojik kazılara göre, MÖ.3. yüzyılda, Kafkasya Türkistan’daki antik mezarlarda Pers turkuazı görülmüştür. Mavi turkuazla yapılan takılar ve çok sayıda anıt süslemiş olan mozaikler, kakma ve kaplamalar, güzel bir cila ile zamanla rengini kaybetmez.

Turkuaz, takılarda kullanılan ilk taştır. Tarihsel belgelere göre, Mısırlılar altın ve turkuazdan yapılmış bilezik kullanmışlardır. Taş, dini, sanatsal ve ticari değerlere sahiptir. Aynı zamanda takı yapımında kullanılmıştır. 3’ncü Yüzyılda, turkuaz taşı, sahibinin attan düşmesini önlediğine inanılıyordu.

Renk değişikliği, kişinin karısını aldattığına işaret olarak algılanıyordu. Persler, turkuazın şans getirdiğine ve kötülüğe karşı koruduğuna inanıyorlardı. Onun sahibinin sağlığını belirlediğine inanılıyordu.

Turkuaz hastalık sırasında soluk olur ve ölüm anında ise rengini kaybediyordu. Onlar, taşın, yeni ve sağlıklı bir sahibinin elinde, orijinal güzelliğine kavuştuğuna inanıyorlardı.

Günümüzde, bazı insanlar turkuazın larenjit, solunum ve bağışıklık sistemi hastalıkları ve stres için yararlı olduğuna inanıyorlar.

 

Mutlu Hafız Günü

İranlılar her yıl 11 Ekim gününü, Hafız’ın şiirleri,  düşünce ve yaşamı üzerine görüşmeler yaparak kutlarlar.

Hafız, Persli bir mistik ve şairdi. O ortaçağ Pers döneminde, 1320 yılında doğdu ve 69 yıl yaşadı.

Onun lirik şiirleri, güzellikleriyle dikkat çekti.

Birçok İranlının evlerinde, Hafızın kitapları, Kur an yanında oldu ve birçok kitapları düğün masalarında oldu.

hamedan.avalian camisi.2
İran Hamedan

GEZİLECEK YERLER

hamedan.taş aslan.1

Taş Arslan-Sang-e Şir

Şehrin güneydoğu kesiminde bir parkta bulunan heykel Hamadan şehrinin simgesidir.

Taş Arslan, 2.5 metre uzunluğundaki heykel, antik tarihten günümüze kalan şehirdeki tek kalıntıdır. Ancak orijinal görüntüsünü kaybetmiştir. Aynı zamanda bir efsaneye göre heykel, Hamadan şehrinde bir zamanlar ölen İskender’in arkadaşı Hephaiston’un mezarını işaretlemek için MÖ 4’ncü yüzyılda yaptırılmıştır.

 

hamedan.darius yazıtları.0
İran Hamedan Darius Yazıtları
hamedan.darius yazıtları.1
İran Hamedan Darius Yazıtları

 

Ganjnameh Yazıtı

Bu eski yazıt, şehir merkezinden 5 km güneybatıda, güzel bir vadi içinde yer almaktadır. Bulundukları yer, İpek yolu üzerindeki tüccarların geçerken görebilecekleri şekilde bir dağ geçidine yerleştirilmiştir.

Anıta “Hazine Mektubu” denir. Çünkü Farsça çivi yazısı uzun yıllar okunamamış, ancak bu granit kaya bloku bulunduktan sonra okunmuştur. Yani antik alfabenin “hazinesi” olarak kabul edilir.

Yazıt, granit bir kaya blokuna iki bölüm halinde kazınmıştır. Sol tarafta: Darius (MÖ.512-485) zamanında, sağ taraftaki bölüm ise Xerxes (MÖ.485-65) zamanında oyulmuştur. Her iki bölümde, üç antik dil kullanılmıştır. (Eski Farsça, Neo Babil, Neo Elam dilleri) Yazıtlarda, söz konusu kralların yaptıkları açıklanır. Ayrıca ülkenin korunması için dualar yazılıdır.

Yazıtın benzeri, Persepolis Apadana sarayı kapılarında bulunmaktadır.

hamedan.aviance.1
İran Hamedan Ebu Ali Sina
hamedan.ibni sina.1
İran Hamedan İbn-i Sina
hamedan.ibni sina.2
İran Hamedan İbn-i Sina

 

Avicenna Memorial Anıtı-Ebu Ali Sina

İbn-i Sina’nın Arapça isminin Latince kökenli formudur. Yani Batı’da kendisine “Avicenna” denilmektedir.

İbn-i Sina: Pers kökenli bilgin, düşünür ve yazardır. 450 eser yazdığı bilinmektedir. Bunlar hayata, felsefeye ve tıp’a (40 tanesi tıpla ilgilidir) aittir.

Onun en ünlü eseri Şifa Kitabıdır. Kitap felsefe ve bilimsel bir ansiklopedi, tıp ansiklopedisidir ve Ortaçağ üniversitelerinde okutulmuştur. 1650 yılında yazılan eser, 1973 yılında yeniden basılmıştır.

İbn-i Sina’nın mezarı, 1954 yılında inşa edilmiştir. Kubbe tasarımı şekli ilginçtir. Bu binada, şairin el yazması eserlerinin bulunduğu bir de kütüphane vardır. Binanın avlusundaki mezar, Kaçar dönemi şair ve şarkı yazarı Abolqassem Aref’e aittir.

hamedan.baba tahir.1
İran Hamedan Baba Taher Anıtı

Baba Taher Anıtı

Baba Taher, 11’nci yüzyıldan kalan bir Pers şairidir. Kendisinin şiirlerinde kullandığı lehçe, günümüzde kullanılan Farsça lehçeye çok yakındır.

Onun şehir merkezinin kuzeyinde bulunan mezarı, Foroughi tarafından tasarlanmıştır. Mezar alanı çiçekler ve dolambaçlı yollarla çevrili bir park içindedir. Türbenin kulesi 1970 yılında yaptırılmıştır.

 

 

Esther ve Mordechai Grave

Burası bir mezar yeridir. Kral Esther ve eşi, Yahudi kolonilere Pers imparatorluğu boyunca yerleşim izni almayı başarmışlar ve burası onların son dinlenme yeridir. Türbe Yahudi kraliçeye atfedilmiştir. MS 5’nci yüzyılda, Hamadan’da bir Yahudi kolonisi kurmak için kocası I. Yezdigirt’i ikna etmiştir.

Türbe: 13 ve 17’nci yüzyıllar arasında, kare plan üzerine basit tuğla ile yapılmıştır. Mimari tarzı İslami türbeleri yansıtır. Ama Tevrat ve On Emirden İbranice yazıtlar taşımaktadır. Bir Sinagog ve bir Yahudi mezarlığı, hemen Türbenin yanındadır.

hamedan.ali sadr mağarası.1
İran Hamedan Ali Sadr Mağarası
hamedan.ali sadr mağarası.2
İran Hamedan Ali Sadr Mağarası

 

Ali Sadr Cave-Mağarası

Hamadan şehrinin 60 km kuzeyinde Alisadr gölü kıyısında labirent şeklinde bir mağaradır.

Mağara içinde kristal berraklığında su sızdırmaz yer altı gölü vardır. Ancak mağara bitki ve hayvan yaşamından yoksundur. Gölün berrak suları milyonlarca yıllık süreçte metrelerce derinlikten mağaranın duvarları, zemin ve hatta tavanında sarkıt ve dikitler oluşturmuştur.

Mağara çeşitli hayvanlar, nesneler ve adalar şeklini almış ve çeşitli doğal taşlarla kaplıdır. Mağaranın bazı odalarında yer ve tavan arasındaki mesafe 40 metreye kadar ulaşır. Fakat mağaranın ortalama yüksekliği 8 metredir.

Evet yaklaşık 40 yıl önce bir çoban tarafından keşfedilen mağara, günümüzde turistler tarafından tekne ve yürüyerek gezilmektedir. Mağaranın 4 km lik bölümü ziyarete açıktır. Mağaranın yüzeye yakın dış yüzündeki yapay giriş kapısı gerisinde Darius döneminden kalma bir yazıt vardır.

 

İran Yazd

iran.yazd.genel.1
İran Yazd

Şehir, Tahran şehrinin 689 km güneydoğusundadır.

İranlılar bu şehir için “çölün incisi” diyorlar. Şehrin isminin anlamı “lütuf” demektir.

Şehrin 3000 yıllık geçmişi vardır. Sasani döneminden kalan (MÖ 224-651) antik bir şehirdir. Bu nedenle, burada zamandan geri bin yıllık bir süreçte seyahat edebilirsiniz.

UNESCO bu şehri “Dünyanın en eski 2’nci yerleşim yeri” olarak tescil etmiştir.

Marco Polo: 13’ncü yüzyılda, 14 yıl süren büyük Çin yolculuğuna çıktığında, Yezd şehrini ziyaret ettiğinde, bu şehir için “Eyaletin en asil ve güzel şehri” sözünü söylemiştir.

Şehir, İran’ın orta kısmında, Yezd Eyaletinin başkentidir. Diğer şehirlere göre biraz daha tutucudur.

Şehrin diğer özelliği, birçok eski şehir ve medeniyet nehirler yanında inşa edilmesine rağmen, bu şehir ülkenin bütün merkezini kapsayan en büyük çöl yanına inşa edilmiştir.

Zerdüşt dininin merkezidir. Şehirde halen Zerdüşt dinine inanan 15.000 kişi bulunduğu söyleniyor. İran ülkesinde 20 bin ve Hindistan’da ise 90 bin Zerdüşt bulunduğu belirtiliyor. Özellikle Humeyni devriminden sonra burada yaşayan Zerdüştlere büyük baskılar yapılmış.

Zerdüştler dışında, şehirde Yezidiler de yaşıyor ve ülkenin farklı etnik gurupları arasındaki yaşam tarzı ve inançları bir arada gözlenebiliyor.

iran.yazd.genel.12
İran Yazd
iran.yazd.genel.11
İran Yazd
iran.yazd.genel.0
İran Yazd

 

Mimari yapıları ve eşsiz ipekli el dokumaları ile ünlüdür. Şehirde her yerde eski yapılarda çamur kullanılmıştır. Bu yüzden gezerken yüzyıllar öncesinde geziniyor gibi hissedeceksiniz. Kum tepelerinin arasında dolaşıyormuş hissi veren şehirde, hiç sivri köşe yoktur.

Çünkü kenarlar, rüzgarın aşındırmasıyla yuvarlatılmış, birbirine yaslanmış evlerin arasındaki kemerler daralarak birden bire tünele dönüşmektedir. Kıvrılarak giden yollar, koyu sarı renkli duvarlar, ahşap kapılar mutlaka ilginizi çekecektir.

Mimariden söz açmışken, şehirdeki ahşap evlerin kapılarının tokmaklarından da söz etmek istiyorum.

Kapılarda 2 farklı şekilde metal tokmak var ve bunların sesleri farklı çünkü gelen misafirin kadın mı erkek mi olduğunu kapı çalındığında anlıyorlarmış ve buna uygun giyinerek kapıyı açıyorlarmış.

İranlı kızlar evlendiklerinde balayı için burayı seçerler, çünkü burayı ziyaret eden çiftlerin boşanma sayısı şaşırtıcı derece de azdır, yani sıfırdır.

Bu şehir insanının en büyük özelliğinin sabır olduğu söyleniyor. Zaten boşanma sayısının az olmasını da buna yani insanların sabırlı olmasına bağlıyorlar.

Şehirde, gezinizde ünlü rüzgar tutucular hemen dikkatinizi çekecektir.

 

İklim

Şehir bir çölde bulunduğundan yaz ve kış aylarında çok sıcak ve çok soğuk olur. Ziyaret etmek için en uygun zaman ilkbahar ve sonbahardır.

iran.yazd.dokumacılar.1
İran Yazd

Ne satın alınır

Şehirde 12 tane farklı tarihi Pazar vardır. Özellikle kapalı çarşıda: kaşmir, ipek, yün ve şalların satıldığı yerler ilgi çeker. Ayrıca yine kapalı çarşıda kuyumcular ve ev eşyalarının satıldığı yerleri gezmelisiniz.

Bir şeyler satın almak isterseniz, el sanatları dükkanlarına uğramalısınız. Bir tablo veya bir torba gibi kullanılabilecek farklı şekillerde kil ve kumaşlardan yapılmış hediyelikler çok revaçtadır. Makul fiyatlı İran halısı arıyorsanız, buradan almanız önerilir.

 

Ne yenir

Şehirde tüm tatlılar ve şekerler bir hayli meşhurdur. Özellikle “Hacı Badom”, “Qotab” ve “Baqlava” kaçırılmamalıdır. Koz helvası ve kaju da tatmalısınız.

Özellikle 1796 yılı yapımı ve 1826 yılında onarılan, yerin 20 metre altında, eski bir hamamdan bozma restoranı mutlaka görmelisiniz.

 

 

GEZİLECEK YERLER

iran.yazd.rüzgar tutucu.2
İran Yazd Rüzgar Kuleleri
iran.yazd.rüzgar tutucu.1
İran Yazd Rüzgar Kuleleri

Rüzgar kuleleri-rüzgar tutucuları

Rüzgar alıcı da iki tünel vardır ve bunlarda yerçekimi çalışır. Tünellerden biri havayı yukarı emme ve diğeri ise aşağı itme görevini üstleniyor. Bunun sonucunda evin içinde bir klima etkisi görülüyor, evin içindeki serin havanın sirkülasyonu sağlanıyor.

Tünellerin birinde, yardımcı küçük bir su havuzu var. Özellikle tur rehberleriyle yapılan gezilerde, bu rüzgar tünellerinde mutlaka birkaç saat harcanıyor ama gerçekten ilgi çekici bir mimaridir.

Rüzgar kuleleri (Badgir) binlerce yıldır, sıcak, kuru ve nemli iklimlerde doğal klima olarak kullanılan geleneksel İran mimarisinin önemli unsurlarıdır.

Bu kuleler sadece sıradan evlerde değil, aynı zamanda su sarnıçları ve camilerin üstünde yükselir.

Sıcak, kuru bölgelerde rüzgar kulelerinin altında bulunan sarnıç, nemin dengelenmesine yardımcı olur.

Çöldeki birçok binada, rüzgar kuleleri bir lavabo üzerine inşa edilmiştir. Su buharlaştığında, rüzgar bunu diğer odaların içine serin hava olarak taşır.

İran rüzgar kuleleri, tarihsel olarak 4000 yıl öncesine kadar gider. Ülkenin sert iklimine karşı, İranlılar hala şehir ve vadilerde, sık ve şiddetli fırtınaların yaşandığı yerlerde bulunan alanlar haricinde, çeşitli çöl kasabalarında rüzgar kulelerini icat ettiler.

Rüzgar kuleleri, orta ve güney İran, yani Yazd, Keşan, Bam ve Basra körfezi kıyılarında köy mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Rüzgar kuleleri, her yönden rüzgarı yakalamak ve evin içine yönlendirmek için, dört yönlü olarak inşa edilmiştir. Rüzgar kulenin tepesindeki millerin üzerinden geçerek, yapının içindeki hava akımı yukarı ve aşağı, iki yönde geçer.

Bir binanın iç ve dışı arasındaki sıcaklık farkı, hava akımlarının oluşumu ile sonuçlanan basınç değişimlerine sebep olur.

iran.yazd.ateş tapınağı.2
İran Yazd Ataşgah-Ateş Tapınağı
iran.yazd.ateş tapınağı.1
İran Yazd Ateşgah-Ateş Tapınağı
iran.yazd.ateş tapınağı.3
İran Yazd Ateşgah-Ateş Tapınağı

 

Ataşgah-Ateş Tapınağı

Her turist, bu şehri ziyaret ettiğinde 3000 yıllık geçmişten günümüze gelen alışkanlıkları görebilir. Burası Yedz şehrindeki önemli ve en eski Zerdüşt tapınaklarından biridir. Tapınak küçük bir bahçe içinde, bir tepenin üzerindedir ve yaprak dökmeyen ağaçlarla çevrilidir.

Avluda büyük bir yuvarlak havuz vardır. Cephe üstünde kanatlı bir figür vardır. Bu figür “Zerdüştlük yüce tanrısının görsel temsili resmidir.”

Tapınakta yanan ateş “kutsal alev” olarak kabul edilmektedir. Yani bir anlamda ateş “sembol” olarak düşünülmektedir. Çünkü “iyiliği” temsil ettiğine inanılıyor.

Genelde düşünüldüğü gibi Zerdüştler, ateşe tapmıyorlar. Ateş tanrının ışığı sayıldığından, kutsal mekanlarda daima yakılıyor ve her türlü dua ve tapınmalar ateşin önünde yapılıyor.

Nevruz kutlamalarında, ateşin üzerinden atlayarak arınma inancı var. Ateş aynı zamanda aile ocağını temsil ediyor ve insanları kötülüklerden koruyor. Bu yüzden, kutsal ateş hiç söndürülmeden yakılıyor.

Öte yandan, Zerdüşt dini öğretilerinde doğruluk ve dürüstlük esas alındığından İran hapishanelerinde çok nadir Zerdüşt bulunduğu da söyleniyor.

Kalın bir camın arkasında yanan alevin, 470 yıldır yandığına inanılıyor. Ateş, 1474 yılında buraya getirilmiş. Ateşin şu anda bulunduğu bina ise, 1940 yılında inşa edilmiş.

Yine söylenenlere göre, görevli rahipler, badem ağacı veya kayısı odunları ile ateşi 24 saat destekliyorlarmış.

Tapınağın ve ateşin bakımı için bir Zerdüşt rahip görev yapıyor. Ateşe fazla yaklaşılmaz, çünkü insan nefesinin bile ateşi kirlettiğine inanılıyor.

Bu rahip, nefesini kutsal ateşe vermemek için, ağzını bir bezle örtüyor. Ateşin önünde cam olmasının sebebi de budur.

Tapınağın duvarlarında ise Zerdüştlük dinine ait resim ve yazıtlar var. Bu yazıtlar içinde en ilgi çekeni “İyi düşün, İyi konuş, İyi yap”

Buraya dünyanın dört bir yanından Zerdüştler ziyarete geliyorlar. Dünyanın dört bir yanından Zeştüştleri buraya çeken ateşin yüzlerce yıldır nelere şahitlik ettiği inanılmaz.

Son bir not, Zerdüştler burada yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle, kutsal ateşi Hindistan’a taşımayı düşünüyorlarmış.

 

Kültür Merkezi

Ateşgede’nin hemen yanındaki Kültür Merkezinde şehir halkı tarafından yapılmış hediyelik eşyalar (genellikle seramik), şehirle ilgili fotoğraflar, Zerdüşt dinine ait kitap ve semboller bulup satın alabilirsiniz.

 

Sessizlik kuleleri-Dakhma-Tower of Silence

Bunlar şehrin 2 km uzağında Dakhne denilen yerdedir. (Burayı ziyaret etmek için özellikle sabahın erken saatlerini tercih etmenizi öneririm)

Bunlar, Zerdüşt dini inancı gereği yapılan kulelerdir. Zerdüştler, inançları gereği ölülerini, şehrin yaklaşık 15 km dışında bir tepede bulunan ve sessizlik kuleleri olarak adlandırılan bu mezar yerine getirirler.

Ancak bu mezarlarda hiç ceset bulunmamaktadır. Çünkü Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’ya göre: ölü bedenleri toprağa gömmek, beslendiğimiz toprağı kirletmek anlamına gelir. Yine ölü bedenleri yakmak ise, soluduğumuz havayı kirletmek demektir. Suya zaten bırakılması söz konusu bile olmaz.

Sonuçta: Zerdüştler, iki yüksek tepedeki kulelerin bulunduğu yere ölülerini getirip, dinlendirirler, yine aynı yerde bulunan derin su kuyusundan alınan suyla yıkarlar ve ardından kuvvetli biri, cesedi sırtında Sessizlik Kuleleri olarak adlandırılan yüksek tepelere çıkarır ve akbabalara sunarmış.

Bu sırada; ağıtlar yakılır ve ölülerin yakınları yine burada görülen bir evde toplanarak tepede biriken akbabaların cesetleri parçalamasını beklerlermiş. Bu sırada bedenin akbabalar ve vahşi hayvanlar tarafından parçalanmasına şahitlik eden bir rahip bulunurmuş.

Bu işlem kısa sürede biterse, ölenin günahlarından hemen kurtulacağına inanılır, hatta sol gözün, sağ gözden önce yenilip bitirilmesi, ruhun azap çekmesine işaret eder diye inanılırmış.

Sonuçta Zerdüştler, ölülerini, yüksek bir tepeye çıkarıp, üstü açık bir yapının içine bırakırlarmış. (Bu adet, yaklaşık 30 yıl önce yani 1980 yılında, İslam devriminden sonra terkedilmiş, yani daha önce uygulanıyormuş, şimdi ölülerini toprağa veriyorlarmış)

Evet, bir süre sonra ölünün kokusunu alan kartal, akbaba ve diğer leş yiyici ve yırtıcı kuşlar, gelip cesedi parçalarlar ve yok ederlermiş. Böylece ölülerin toprağı, havayı ve suyu kirletmediğine inanılırmış.

Daha sonra kalan kemikler yakılıyormuş. Kulelerden biri erkeklere, biri kadınlara ayrılmıştır.

Sessizlik kuleleri, bütün İran genelinde 5 tanedir ve bunlardan 2 tanesi Yezd şehrinde, 2 tanesi Kirman ve 1 tanesi İsfahan şehrindedir.

 

Su kemerleri

Yazd şehri bir çölde inşa edilmiş olmasına rağmen su sıkıntısı yaşanmıyor. Çünkü şehrin derinliklerinde kazılmış olan birçok su kemeri var.

Şehri ziyaret ederseniz, bu su kemerlerini mutlaka ziyaret edin. O sıcak ve kuru bölgede, uzun bir merdivenle aşağıya indiğinizde soğuk ve temiz su alanlarına ulaşabilirsiniz.

Şehirdeki su kanallarının 3.5 km uzunluğunda ve 100 yılda tamamlandığı söyleniyor.

iran.yazd.jameh camii.1
İran Yazd Cuma Camii
iran.yazd.genel.4
İran Yazd Cuma Camii
iran.yazd.cuma camii.1
İran Yazd Cuma Camii

 

Mescid-i Camii-Jameh Mescidi-Cuma Camii

Hemen dünyada 250.000 civarında Yezidi olduğu söyleniyor. Yezd şehrindeki Mescid-i Cuma ve 4 eyvanlı iç avlusu görülüyor.

Şehir merkezinde, 9’ncu yüzyılda yapılan Amir Chakhmaq meydanı (Emir Çakmak) daki bu cami, 1375 yılında Moğol hanı Abu Said tarafından yaptırılmıştır.

Daha önce, 12’nci yüzyılda burada Zerdüşt tapınağı bulunduğu ve caminin onun üzerine inşa edildiği söyleniyor.

Özellikle ilginç fayans işleri, yüksek ön parça, iki yazıtlı şanlı kapı pervazı, masmavi mozaik karolar ve iç duvar süslemeleri ilgi çekmektedir.

Yapının her iki yanında; İran ülkesinin en yüksek minareleri görülmektedir. Minaresinin yüksekliği 48 metredir.

Bu tarihi yapının yüksek minarelerinden birine çıkıp, şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Çölün ortasında, çevresi surlarla çevrili ve çölle aynı renk olan şehir görülür. Özellikle burayı gece de ziyaret etmenizi öneririm çünkü aydınlatılıyor.

Burası 700 yıllık ve şehrin simgesi niteliğinde. Caminin en çok ilgi çeken yanı hikayesidir.

Bekar kızlar, çarşaflarına bir kilit takıp minareye çıkarlarmış. Kilidin anahtarını bu minareden aşağıya atarlarmış. Aşağıda bekleyen bekar gençlerden anahtarı yakalayan ile tatlı yemeğe giderlermiş.

Bu şekilde olan bir tanışmanın doğuracağı evliliğin hayırlı olduğuna inanırlarmış. Camiye bu nedenle halk çöpçatan camisi de diyormuş.

Caminin arka kapısından çıkınca, labirent gibi sokaklar başlıyor, yani kaybolma mümkün. Burada gezerken özellikle evlerin kapı tokmaklarına dikkat etmenizi öneririm.

Kapılarda iki tokmak var ve ses tonları farklı, bunlardan birisi erkek, diğeri kadınlar için. Böylece kapıyı çalanın cinsiyeti hemen anlaşılıyormuş.

 

12 İmam Türbesi

Şiilikte kutsal kabul edilen 12 imamın temsili cenaze törenleri burada yapılıyormuş. Yapı Selçuklu döneminde 11’nci yüzyılda (1037-1157) yapılmıştır. İmamların hiçbiri bu türbede gömülü değildir.

 

Dolatabad Garden

Buradaki Kerim Han Zand tarafından 18’nci yüzyılda yaptırılan bahçe içindeki köşk, güzel vitray pencereleri, karmaşık kafes çalışmalı güzel vitray pencereleriyle dikkat çekmektedir. Bahçenin peyzaj mimarlığı, sulama yöntemi ve yemyeşil bahçeler görülmeye değerdir.

 

Alexander Hapishanesi

Hemen 12 imam türbesinin karşısındadır. Yapı 1360 yılında Ziyaettin Hüseyin Rıza tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığında medrese olarak kullanılmış, Sonradan İskender döneminde burası savaş esirlerinin tutulduğu bir yer haline dönüştürülmüştür. Yapının kubbeli çatısı ilgi çeker.

Şimdi ise içinde birçok hediyelik eşya, özellikle kilim satılan dükkanlar var. Daha doğrusu her oda, bir dükkan olarak kullanılmaya başlanmış. En alt katta ise bir kafe var.

 

Lari Evi

Geleneksel mimari, vitray pencereler, kapılar, zarif kemerler ve koltukları ile dikkat çeken yapı, Kaçar döneminde yaşamış bir yerel tüccarın evidir ve iyi korunarak günümüze kadar gelmiştir.

 

 

Su Müzesi

Çölün ortasında, bir su müzesi görünce mutlaka şaşıracaksınız.

İranlılar, 2000 yıldır, sulama ve içme suyunu taşımak için yer altı kanalları yapmaktadırlar. Bunlara “Qanat” ismi verilir. Quanat için su arandığında, su kaynağı yaklaşık 100 metre derinlikte bulunur.

Kaynak bulunduktan sonra, su yukarı çekilir. Böylece hem su ihtiyacı karşılanır hem de yiyeceklerin saklanması için serin bir ortam yaratılır. Mezede Qanat yapımı için kullanılan cihazlar ve fotoğraflar görülmektedir. Ayrıca yine müzede 50 metre derinlikte Quanat görülebilir.

 

Emir Çakmak Kompleksi

Burası 14’ncü yüzyıldan kalmadır. Binanın hemen önündeki Nakhl Palmiye ağacı dikkat çekmektedir. Bu ağaç “3’ncü İmam Hüseyin” in tabutunu temsil ediyormuş. Aşure günü öncesinde bu ağaç kılıç, para ve aynalarla süslenir, insanlar ellerinde davullar ve zillerle ağıtlar yakarak, Kur-an’dan ayetler okuyarak kutlamalar yaparlarmış.

iran.yazd.abarkooh-cypress-tree
İran Yazd Abarkooh Cypress Ağacı

Abarkooh Cypress Ağacı

Ağaç dünyanın ilk on yaşayan en eski organizmaları arasındadır. Bir Rus uzmana göre, 4000 yıldan daha eski olduğu söyleniyor. Bir Japon bilim adamı, ağacın yaşının 8000 olduğunu iddia etmiştir. Ağacın yüksekliği yaklaşık 28 metredir. Bu ağacın önünde fotoğraf çektirmeyi unutmayın.

iran.yazd.kartal dağı.
İran Yazd Kartal Dağı

 

Kartal dağı

Yazd şehrinden otobüsle hareket ettiğinizde, muhteşem manzarası olan kartal dağını mutlaka görmelisiniz. Büyük dev kaya kütlesi, bir kartala benziyor. Oqhab-Kooh (Kartal dağı) olarak adlandırılan dağ, İslamieh tarihi köyünün yaklaşık 1.5 km yakınındadır. Deniz seviyesinden 2018 metre yükseklikte olan dağ, gerek dağcılar ve gerekse turistler için ilgi çekicidir.

 

Cham

Burası bir Zerdüşt köyüdür. Görünürde kimse yok. 2000 yıllık ağacın altında bir kapta ateş yanmaya devam ediyor. Köyün hemen ilerisinde ise, sessizlik kuleleri görülüyor.

 

Meybod

Şehrin 50 km dışındaki bir kasabadır. En çarpıcı tarihsel varlığı Narin Kalesinin tarihi MÖ.3’ncü yüzyıla dayanıyor. İran’daki en eski tuğla yapı olan kale, İran’ın İslam öncesi en önemli eserlerinden birisi. Halen restorasyonu devam ediyor. Kale girişi 2000 riyal. Kaleden şehrin görüntüsü muazzam.

 

Kervansaray

Şah Abbas’ın 999 kervansarayından biridir. İpek yolu üzerindeki kervansaraylar 50 km arayla inşa edilmiştir. Zira bir devenin bir günde alabileceği mesafe 50 km dir. Kervansaray içinde bir kilim müzesi var. Burada birkaç yüz yıllık kilimler sergileniyor.

Ayrıca kilim dokuma tezgahları da görülüyor. Kilimlere yapıldığı tarih ve ustanın ismi işleniyor. Kervansarayın hemen yanında, 300 yıllık bir postane binası var. İçinde o döneme ait fotoğraflar, kullanılan malzemeler, heykel tasvirleri bulunuyor.

Hemen karşısında ise buz evi var. Kışın evin önündeki havuzlara su dolduruluyor, gece donan sudan elde edilen buz, binanın içindeki devasa kuyuda depolanıyor.

Yazın bu buz satılıyor. Binanın yapısından dolayı sıcak havanın sürekli yukarı hareket ederek buzu koruduğu söyleniyor.

 

Chak Chak

Şehirden yaklaşık 52 km uzaklıktadır. Zerdüşt yerleşim yeridir. Kayalık bir tepeye konuşlandırılmış 1300 yıllık bu yer, Sasani Prensesi Nikbahun tarafından yaptırılmış. İsmi suyun kaynağından Tıp, Tıp (Chak Chak) şeklinde damlamasından geliyor.

Zerdüştler için önemli bir merkez olan burada binlerce kişi her yıl 14-18 Haziran tarihinde festival düzenliyor. Yani bir anlamda tüm dünyadaki Zerdüştler için bir haç yeridir.

Köyün tepelerindeki kaya tapınağında, sürekli yanan 3 ateş vardır ve her yıl 15-18 Ağustos tarihlerinde, 4 gün ve 4 gece boyunca burada ayin düzenleniyor. Beyazlar giyen Zerdüştler, bu ayinde tapınakta şarkılar söyleyip, tütsü yakıyorlar.

Orijinal yapıların neredeyse tamamen yok olduğu bu köy tekrar inşa edilmiş. Ancak tarihi hava yok olmuş. Daha çok terkedilmiş bir köy görüntüsü var. Tek ilgi çekecek yanı, belki de bulunduğu yer.

İran Tebriz

İran Tebriz

 

Tebriz: İran ülkesinin kuzeybatısında: Doğu Azerbaycan Eyaletinin en büyük şehridir. Nüfus bakımından ülkenin dördüncü büyük şehridir. Şehir deniz seviyesinden 1367 metre yüksektedir.
Şehrin çevresi dağlarla çevrilidir.

Kuzeyde Eynali dağı ve güneyde ise volkanik Sehend dağı bulunmaktadır. Şehir, bu dağların arasındaki düzlükte kurulmuştur.

Tarihi süreç içinde: kuzey-güney ve doğu-batı istikametinde önemli yollar ve özellikle ipek ve baharat yolları üzerinde olması nedeniyle, stratejik önemini korumuştur.

Günümüzde, şehir İran ülkesinin halıcılık merkezi olarak bilinmektedir ve burada muhteşem güzel halılar dokunmaktadır.

Mevlana’nın hocası Şems-i Tebrizi: 1185 yılında bu şehirde doğmuştur.

TARİH

Şehrin kuruluşunun: Ahameniş İmparatorluğu dönemine dayandığı bilinmektedir. Bu dönemde şehrin ismi: Tavrez, Tavrej, Taris, Turi olarak kullanılmıştır.

1175 yılında, Tebriz, İldenizliler tarafından ele geçirilmiş ve başkent yapılmıştır.

1200’lü yılların ortalarında ise, şehirde: Abaka Han liderliğindeki İlhanlıların egemenliği görülür. 1299 yılından itibaren, şehirde büyük imar çalışmaları görülür.

1300’lü yılların başında ise, şehir Timur tarafından ele geçirilir ve yine çeşitli imar faaliyetleri yürütülür.

1406 yılında: şehir, Karakoyunlular tarafından ele geçirilir ve başkent olarak kullanılır. 1436 yılında bu kez, şehirde Cihanşah hakimiyeti görülür ve bu dönemde, şehirdeki meşhur “Gökmescit” ve birçok bina daha yapılır.

1467 yılına gelindiğinde ise, şehirde, Akkoyunluların hakimiyeti görülür.

1502 yılında

Safevi Devleti, şehirde egemendir ve şehri başkent yaparlar. Çaldıran Savaşının ardından ise, Yavuz Sultan Selim: bölgede Osmanlı hakimiyetini ilan eder.

Şehir: 18. yüzyıla kadar Osmanlılar tarafından idare edilir ve bu süreç içinde: Osmanlı-İran çatışmalarının merkezi olur ve birkaç kez el değiştirir.

Şehrin tarihi geçmişinde, büyük depremler önem kazanmaktadır. Özellikle: 1729 yılındaki büyük deprem sonucunda, şehirdeki birçok yapı ve anıt yok olmuştur.

İlk olarak 1042 yılında olduğu düşünülen depremde şehrin yerle bir olduğu ve 40 bin kişinin öldüğü söyleniyor.

Ardından: 1917 yılındaki büyük depreme kadar olan süreçte: 20 kadar büyük depremin daha olduğu bilinmektedir, ancak yine de insanlar Tebriz şehrini terk edip gitmemişlerdir.

İran ülkesinin ilk matbaası, 1812 yılında Tebriz şehrinde kurulmuştur.

1925-1979 yılları arasında, şehirde Pehlevi Hanedanlığı hakimiyet kurmuş iken: 1979 yılında, İran İslam Cumhuriyeti geçici hükümeti hakimiyet kurar.

Yani: günümüzde İran rejimini yaratan devrim: 1979 yılında bu şehirde başlamıştır.

ULAŞIM

Buraya ulaşmak için çeşitli seçenekler var. Öncelikle uçak mevcut, THY, İran ülkesinde Tahran şehrinden sonra, buraya da uçuyor. İstanbul-Tebriz arasındaki uçak yolculuğu yaklaşık 2 saat 20 dakika sürüyor.

Otobüs tercih ederseniz: İstanbul’da her gün Laleli’den kalkan otobüsleri kullanabilirsiniz, gayet lüks olan bu otobüsler, 20-22 saatlik bir yolculuk sonrasında Tebriz şehrine ulaşıyorlar.

Diğer bir seçenek ise, trendir.

Van şehrinden tren ile devam ederseniz, yaklaşık 4 saat sonra Tebriz şehrine ulaşıyorsunuz. Ancak: bu tren genellikle sınır ticareti yapanlar tarafından kullanıldığı için, gümrükte, kontrol amacı ile 5-6 saat bekletilmektedir. Sınır ile Tebriz şehri arasındaki mesafe 300 km. dir.

Son bir seçenek: uçak ile İstanbul-Ağrı arasında yolculuk ve ardından, Ağrı şehrinden taksi tutularak 4-5 saatlik bir yolculuk ile Tebriz şehrine ulaşmak ta olabilir ki, taksi dedim de, pahalı olacağını düşünmeyin çünkü İran ülkesine girince, benzinin çok ucuz olduğunu göreceksiniz.

VİZE VE KADILAR

İran, ülkemiz vatandaşlarından vize istememektedir. Ancak: ülkeyi ziyaret eden bayanların başlarını örtmeleri istenilmektedir. Ancak: geleneksel yaşayış biçimini sürdüren kadınlar “kara çarşaf” ile gezmektedirler.

Bunun dışında, yerel toplu ulaşım araçlarında: erkekler önde, kadınlar arkada oturmaktadırlar. Hatta, şehirdeki bazı lokanta ve restoranlara kadınların alınmadıklarını duydum.

İKLİM

Şehir yarı kurak bir iklime sahiptir ve buna bağlı olarak yazları sıcak, kışları ise soğuk geçmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması 13 derece civarındadır. Haziran ve Ağustos aylarındaki sıcaklık ortalaması ise 30-35 dereceye kadar çıkmaktadır. Sonbahar yağışlı geçer.

PARA

İran ülkesinde olduğu gibi Tebriz şehrinde de: tümen denilen para birimi kullanılıyor. Resmi para birimi ise “Riyal” olarak biliniyor. Ama genelde “tümen” kullanılıyor.
1 Tümen= 10 Riyal
1 TL = 500 tümen.
Burada, yalnızca ihtiyacınız kadar para bozdurun. Aksi halde, dönüşte, elinizde kalan Tümenleri değiştirmiyorlar ve bunların başka bir yerde zaten geçerliliği yok, yani elinizde fazla Tümen kalırsa, bunları sadece hatıra olarak kullanabilirsiniz, bu yüzden dövizinizi az az bozdurun.

DİN

Tebrizlilerin büyük çoğunluğu “Şii” dir. Her yıl “Muharrem” ayının 9 ve 10. günlerinde: Tebrizlilerin hepsi, Karbela’da şehit edilen İmam Hüseyin ve yakınlarını anmak için sokaklara dökülürler.

Bu insanlar: ağlayarak ve sinelerini zincirlerle döverek, toplanma alanlarına giderler. Hüzün: tüm şehirde hakim olur.

Olayın 40. gününde de yas devam eder, bu tarihlerde lokantalarda canlı müzik yapılmaz ve şehirdeki pek çok yer kapalıdır.

NÜFUS

Şehirde yaşayan halkın büyük bölümü: Azerbaycan Türklerinden oluşmaktadır. Azerbaycan Türkleri: Tebriz şehrini “Azerbaycan’ın Anası” olarak bilirler.

DİL

Burada: Azerice halkın dili olarak kullanılıyor. Öte yandan, halkın büyük bölümü “Türkçe” de bilmektedirler. Şehirde, gezerken herhangi birine Farsça bir şey sorarsanız, büyük ihtimalle Türkçe cevap alabilirsiniz.

Evet, burada Tebrizlilerle anlaşmakta hiçbir sıkıntı yaşamayacaksınız, çünkü belirttiğim gibi, hepsi Türkçe biliyorlar.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Şehirde, genellikle İran markası araçlar kullanılıyor ki, bunlar: Saipa ve İran Khodro. Bunlar: seksenli yılların Taunus marka arabalarına benziyor.

Yabancı marka araç yok denecek kadar az.

Öte yandan, tüm arabalarda CD çalar var ve genellikle İbrahim Tatlıses şarkı-türküleri dinliyorlar.

Şehirde metro bulunmuyor. Bu yüzden ulaşım sadece kara yolu ile yapılıyor ve bu nedenle, trafik rezalettir.

Taksi

Bu şehirde taksiye binmekten çekinmeyin, çünkü: benzin çok ucuzdur. 2 TL ye: 20 litre benzin alınabilmektedir. Bunun sonucu olarak taksiler ucuzdur. Şehir merkezinde bir uçtan diğer uca: 2 TL ye yolculuk yapabilirsiniz.

ALIŞVERİŞ

Bu şehrin halısı, dünyaca ünlüdür. Buradan: muhteşem güzellikteki “ipek halıları” göreceksiniz. Ham ipek ve yarı ipek olarak nitelendirilen bu halıları görüp te beğenmemek mümkün değildir.

Ancak: bu halıları yalnızca görmekle yetinmeniz gerekiyor çünkü İran gümrüğünde, ülke dışına bu halıların çıkarılmasının yasak olduğu söyleniyor, ülkemizde satılanlar ise, kaçakçılar tarafından sanırım bu gümrük memurlarına verilen rüşvetin ardından geçiriliyor.

Bunun dışında: şehirden kilim, keçe-kilim ve şal dokuması satın alabilirsiniz.

Ayrıca: çanak-çömlek, hasır sepet, havlu ve battaniye, ipek ve yün kumaş, gümüş objeler, ayakkabı satın alabilirsiniz.

Alışverişle ilgili bir diğer not: burada dükkan sahipleri, kendileri için kutsal kabul ettikleri imamlardan birinin ölüm yıldönümünde dükkanlarına siyah bayrak asıyorlar, doğum günlerinde ise yeşil bayrak asıyorlar. Tabii ölüm günlerinde dükkanların kapalı bulunduğunu da bilmek gerekir.

GECE HAYATI-EĞLENCE

İran ülkesinin diğer yerlerinde olduğu gibi, bu şehirde de: bar ve gece kulübü bulunmaz. İnsanlar, genellikle gidip oturup çay içebilecekleri mekanları tercih ederler. Tebrizli gençler ise: Zulhane olarak isimlendirilen spor kulüplerinde zaman geçirirler. Evet, bu şehirde gece hayatı ve eğlence, bar, disko, pub gibi yerler yok, İslami rejim buna müsaade etmiyor.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Tebrizliler, genellikle akşam yemeklerini saat 21.00 den sonra yiyorlar, yani bu saatten önce lokanta ve restoranlara giderseniz, büyük ihtimalle sizden başka kimse olmayacaktır.
Tebriz şehrinde “nar” çok meşhurdur ve özellikle “nar ekşisi” birçok yemekte kullanılır.

Ama, nar ekşisi çorbasının yeri bir ayrıdır ve mutlaka tatmanızı öneririm. Bunun dışında, Tebriz yöresel lezzetleri: bol yağlı ve salçalıdır. Son bir not: bu şehri ziyaret ederseniz “abguşt” denilen yemeği tatmalısınız.

Bunun yanında “sengek” denilen ve yufkaya benzeyen ekmek servis ediliyor. Bunun dışında “Tebriz Köftesi” denenebilir. Bunun tadı biraz ekşimsidir. Çünkü: ortasına bir yumurta parçası ve kuru erik konuluyor. Ayrıca: fazla suludur.

Ama: Tebriz şehrini ziyaret edip te “Çello kebabı” yemeden buradan sakın ayrılmayın.

Özellikle: kapalı çarşı bölümünde, ünlü “Hacı Ali” lokantasında bu yöresel lezzeti tadabilirsiniz. Çello kebabı: iki şekilde yapılıyor. Kubide denilen bir çeşidinde: tamamen et kullanılıyor ve kuru soğan ile servis ediliyor. Berg denilen diğer çeşidinde ise: et dışında başka malzemelerde kullanılıyor. Tercih nedir derseniz, bence: Berg düşünmelisiniz.

Tebriz şehrinde: kıtlama şekerle içilen Ahmedi çayını mutlaka denemelisiniz. Ayrıca: merakınız varsa, mutlaka “nargile” içmeyi de ihmal etmeyin.

TATİLLER-BAYRAM GÜNLERİ

11 Şubat Devrim günü
Şubat Aşure
21 Mart Nevruz-Yeni yıl
1 Nisan Cumhuriyet Bayramı
Nisan Hz. Muhammed’in Doğum Günü
5 Ağustos Meşruti Monarşi Bayramı
4 Temmuz Ayetullah Humeyninin Ölüm Yıldönümü
Ramazan sonu Eid-al-Fitr, Ramazan Bayramı
Kurban bayramı Eid-al-Adha. Kurban Bayramı.

GÖRÜLECEK YERLER

İMAM HUMEYNİ CADDESİ

Bu cadde: şehri doğu-batı istikametinde ikiye böler ve caddenin bir ucunda: Tahran şehrine giden yol, diğer ucunda ise, şehrin ana tren istasyonu bulunur.
Evet, burası şehrin en yoğun caddesidir. Bu cadde üzerinde yürürken, özellikle “aab-e talibi” yani “kavun suyu” içmeyi sakın unutmayın.

YANGIN KULESİ

Şehir merkezindeki kule: Khagani caddesindedir. Şehirdeki itfaiye teşkilatı: 1832 yılında kurulmuştur. Ancak: o dönemde herhangi bir haberleşme cihazı bulunmadığından, şehirde çıkan yangınların tespiti için, 1917 yılında bu kule yapılmıştır.

23 metre yükseklikteki kulenin tepesinde, 24 saat boyunca şehirdeki yangın ve duman gözlenir ve acil durumlarda, derhal itfaiyeye haber verilirmiş.

İran Tebriz Bazaar

KAPALI ÇARŞI-BAZAAR

Tebriz kasabası: Doğu Azarbaycan Eyaletinde, Safevi krallığının başkenti olunca, Tebriz ve çarşı: 13. yüzyılda zenginleşmiş ve ün kazanmıştır.

16. yüzyılda ticari özellikleri gerileyen şehir, 18. yüzyılda Osmanlı gücünün genişlemesi sonucu, yeniden ticari etkinliğini kazanmıştır. İran ülkesinin geleneksel ticari ve kültürel sisteminde en eksiksiz örneklerden birisidir.

Evet: 12 ile 18. yüzyıllar arasında,

Asya ve dünyanın en önemli uluslar arası ticaret ve kültürel merkezi olan bu yapı: 2010 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Ortadoğu ve hatta dünyanın en büyük kapalı çarşısı olduğu söyleniyor. İçinde 7000 den fazla dükkan bulunduğu söyleniyor. Ayrıca: 24 kervansaray bulunuyormuş.

Burada kaybolmamak mümkün değil, ama Tebrizli yardımsever insanlar, kaybolduğunuzda size hemen yardım edeceklerdir. Çarşı içinde, bir de, çeşitli meslekleri ifade eden birçok heykel göreceksiniz.

Çarşı: çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Bunlar

Altın ve Mücevher satılan “Amir Çarşısı”: burada ağırlıklı olarak kuyumcular bulunuyor. Ancak, kuyumcular dışında antika eşya satıcıları ve halı satan dükkanlar da bulunuyor.

Halı satılan “Muzafferiye Çarşısı”; Burada: 5-10 metre karelik dükkanlarda, üzerinde farklı renkte ipliklerle değişik motifler işlenmiş halıları çerçeveleyen tablolar satılıyor.

Bunlar: yani halı tablolar, ebat ve kalitesine göre 100-1000 dolar arasında değişen fiyatlarla satılıyor.

Dükkanlar dışında, çarşının koridorlarında da: ayaklı bir halı pazarı bulunuyor. İşportacı olarak nitelendirilen bu halı satıcılarına, ara sıra polisin baskın yaptığı ve bunları topladığı söyleniyor.

Öte yandan: yine duyduğuma göre, çarşının bu bölümünde, asansörle aşağıya inilen özel bir bölüm olduğu ve zengin turistlere burada büyük boy ve kaliteli halıların teşhir edilerek satıldığı söyleniyor.

Ayakkabı satılan “Ayakkabı Çarşısı” ve diğer çeşitli alt bölümlerden oluşmaktadır.

Günümüzde: şehir merkezinde çok sayıda modern alışveriş merkezi bulunmasına rağmen, burası, yine de büyük bir ticari merkez olarak faaliyetini sürdürmektedir.

Zaten: İran ile sınır ticareti yapanların ilk uğradığı yer burasıdır.

Öte yandan: her hafta karşılıklı sefer yapan Tebriz-Van treninin de bu ticarette payı büyüktür. Ancak: bu tren, gümrük kontrolü nedeniyle, sınırda, yaklaşık 5-6 saat bekletilmektedir.

İran Tebriz Şah gölü

ŞAH GÖLÜ-EL-GÖLÜ

“El” halk demektir. Aslında, devrimden önce, burası Şah’ın babası tarafından yaptırılmıştır ve o yüzden “Şah Gölü” olarak da bilinmektedir.

Şah Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yaptırılan bu bölge: halk tarafından çok beğeniliyor ve aslında: halk Şahın yaptığı iyileştirici devrimlerin tümünü beğeniyormuş, ama günümüzde, İslami rejim nedeniyle, Şahın ismini bile anmaya-konuşmaya korkuyorlar.

Evet, bölge: şehrin güney doğusunda, bir tepenin üzerinde bulunmaktadır. 55 bin metre karelik bir alanı kapsamaktadır. Çevresindeki arazide bulunan konutlar, şehrin en pahalı kesimini oluşturmaktadır.

Gölün ortasında, bir yarımada oluşuyor ve bir yol ile bağlanan adanın merkezinde: iki katlı bir konak benzeri yapı bulunuyor. Ancak: gölün ortasındaki bu yapı, tarihte kayıtlı değildir.

1346 yılında nem nedeniyle yıkılan bina, 1349 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Devrim günlerine kadar: rejim ve din dışı konularda kullanılan ( Şah zamanında bu bina disko ve eğlence merkezi olarak kullanılıyormuş) bina, devrim ile birlikte kapatılmış, ama sonradan yeniden açılmıştır.

Günümüzde, burası restoran olarak kullanılıyor.

Ancak: restoranda pek müşteri görmek mümkün değildir çünkü Tebrizliler: restoranın camlarının önünde bile yerlere halılarını seriyorlar ve yanlarında getirdikleri piknik tüplerinde yemek pişiriyorlar.

Evet, “Elgoli Sarayı” olarak isimlendirilen bu binanın son olarak 1931 yılında restore edildiği biliniyor.

Gölün ortasındaki dev fıskiyeler çalışmaya başlayınca, ortam daha da serinliyor. Ama dediğim gibi, buranın en büyük özelliği: her bir yerin, halı ve çadırlarla ve dolayısıyla insanlarla dolu bulunmasıdır.

Kışın ise: bu gölün suyu tamamen donuyor ve bir anlamda, üzerinde buz pateni yapılabiliyor. Yazın ise, bu göl üzerinde kayıkla geziliyor.

Günümüzde

Yemyeşil bu alan, Tebrizliler tarafından mesire yeri, piknik alanı olarak kullanılıyor. Gölün çevresinde, suyun ve rüzgarın yarattığı serinlik nedeniyle sürekli gezinen Tebrizliler görebiliyorsunuz.

Park alanının bir diğer özelliği de: park alanının, Tebrizli gençler için tek sosyal etkinlik yeri olarak bilinmesidir.

Buraya toplanan gençlerden, erkekler telefon numaraları yazılı kağıtları kızlara sunuyorlarmış, eğer kızlar bunu kabul ederlerse, erkeği beğendiklerinin ifadesiymiş.

Gölün çevresinde ise, yiyecek, içecek, kitap, hediyelik eşya satılan yerler daha doğrusu tezgahlar bulunuyor. Gölün üst kısmında ise, lunapark bulunuyor.

2 katlı binanın içindeki restoranda ise, yöresel lezzetleri tadabilirsiniz. Özellikle: Çelo kebabı önerilir. Buranın sebze çorbası da meşhurdur.

AZERBAYCAN MÜZESİ

Şehir merkezindeki bu müze, 1957 yılında kurulmuş ve 1962 yılında yenilenmiştir.
Kapısında iki taş koyun heykeli bulunan ve girişin 10 tümen olduğu müze binasında: kitaplık, ofis odaları, bahçe ve üç büyük salon bulunmaktadır.

Bu salonlarda: İran Azerbaycan’ı bölgesindeki kazılarda bulunan tarihi eserler sergilenmektedir. Müzenin Etnografya bölümünde ise: bölgede yaşayan çeşitli göçebe ve kabile topluluklarının giysi ve eşyalarından örnekler sergilenmektedir.

Müzenin “Anayasal Devrim” bölümünde ise: Tebriz şehrinin yakın tarihindeki siyasi olaylara ait fotoğraflar ve belgeler sergileniyor.

Müzenin alt katında

Çağdaş döneme ait heykelleri mutlaka görmelisiniz. İranlı bir heykeltıraş tarafından yapılan bu çalışmaların 5 yıllık bir süreçte yapıldığı ve heykellerde: insan yaşamı, savaşlar, açlık gibi konuların işlendiği belirtiliyor.

Ayrıca: müzede bir köşede bulunan ve Hasanlu Bölgesindeki kazılardan getirilen iki iskeletin bulunduğu bölüm ilgi çekiyor. Bu iskeletler, yüz yüze yatırılmış durumda bulunduğu için “aşıklar” olarak isimlendiriliyorlar.

Kütüphane kısmında ise, İran kültürü hakkında yazılmış ve bazıları el yazması olan 3000 civarında eser bulunduğu söyleniyor.

Evet, İran ülkesindeki en geniş koleksiyona sahip bu müzeyi mutlaka gezmenizi öneririm.

HALI MÜZESİ

Tebriz halıları: ekol olarak iki guruba ayrılmaktadır. Bunlar: Tebriz ve Erdebil.
Tebriz gurubuna ait halılar: Tebriz, Geris, Leçekturunc, Efşan, Ağacalı ve Dört fesil’dir.

Erdebil gurubuna ait halılar ise: Erdebil, Şeyh Sefi, Serabi, Şah Abbasi, Mir’dir. Bu gurubun, yüksek sanatsal ve teknolojik özelliklerine göre geleneksel özellikleri: zamanla Azerbaycan dışında da ün kazanmıştır.

Tebrizli ustaların ellerinden çıkmış ve paha biçilmez halılar, 1976 yılında kurulan burada sergilenmektedir.

Ancak: elbette özellikle Avrupa ülkeleri olmak üzere, buradan çalınan birçok halı ve kilim de, çeşitli müzelerde sergilenmektedir.

Halı müzesi: Saleh Park yanında; saat kulesinin hemen arkasındadır. Müzenin sergi salonunda: el yapımı halı ve kilimlerin sergilendiği, 3400 metre karelik bir bölüm bulunmaktadır.

Zemin katta: kalıcı sergi, bir üst katta ise geçici sergiler düzenlenmektedir. Müzede bulunan en eski halı: “Sangeskhu” denilen Safevi dönemine ait bir halıdır.

Evet, müzede bulunan yaklaşık 200 halı: çevredeki halı dokuma merkezlerine ait en iyi örneklerden oluşmaktadır. “Polonyalı halı” olarak bilinen halı: 17. yüzyılda, Polonyalı Prens için Esfehan şehrinde dokunmuştur.

Bu halıda: dokuma malzemesi olarak: ipek elyaflar, doğal boyalar, altın ve gümüş iplikleri kullanılmıştır.

TEBRİZ CİTY HALL VE SAAT GABAĞI-SAATİN ÖNÜ

İran ülkesinde, ilk Belediye teşkilatı, bu şehirde kurulmuştur. Bu belediye binası: Hacı Jalili Arfa isimli kişinin Belediye Başkanlığı döneminde, Alman mühendisler tarafından yapılmıştır.

Yapılış tarihi 1314 yılıdır. Günümüzde görülen yapı ise: 1934 yılında inşa edilmiştir. Binanın bir parçası günümüzde “Belediye Müzesi” olarak da kullanılmaktadır.

Yapı: güzel ve gösterişlidir.

Binanın tepesinde, saat başlarında çanları çalan bir saat bulunmaktadır. Binanın özellikle cephesindeki taş oymaları ilgi çekmektedir. Saat kulesi: aynı zamanda, şehirdeki çeşitli törenler ve toplantılar için de kullanılmaktadır. 1947 yılında, bu kule: Azerbaycan Halk Hükümeti binası olarak kullanılmıştır.

Günümüzde de, her yıl 20 Mart tarihinde kutlanan “Yeni İran Yılı” törenleri, burada düzenlenmektedir.

Son bir not: “Saat gabağı” ne demektir. Saat gabağı: saatin önü demektir.

KUR’AN MÜZESİ-MUZEYE GORAN VE KETABET

Sabilemin meydanında bulunan bu müzede: çok nadide el yazması Kuran-ı Kerimler ve hat sanatının muhteşem güzel örnekleri sergilenmektedir. Müze binası olarak: Şah Tehmas Safevi dönemine ait bir cami kullanılmaktadır.

Müzenin en ilginç bölümü: iç kısma açılan, çift kanatlı bir giriş kapısı üzerinde bulunan “el” ve “yüz” suretleridir. Bu simgeler: kapının her iki kanadını kaplayacak şekilde yerleştirilmiştir.

SANJESH MÜZESİ-ÖLÇÜM MÜZESİ

Saat kulesinin arkasındaki bu müze: eski bir Tebriz evi müzeye dönüştürülerek oluşturulmuştur. Geniş bir bahçe içindeki bu müze evde: 2 katta: çeşitli büyüklükte ve çeşitlilikte saatler bulunuyor. Bunlar: 19. yüzyılda, İsviçre, Alman ve Fransız yapımıdır.

Bunlar arasında öne çıkanlar: köstekli saatler, Romen rakamlı duvar saatleri, üstü heykellerle süslü altın kaplamalı masa saatleri görülebilir.

Güneş ışınları, vitraylı pencerelerden sergilenen saatlerin üzerine vurunca: muhteşem güzel görüntüler ortaya çıkıyor. Müzede: saatler dışında: farklı ölçüm ve tartı aletleri de sergileniyor. Bu tartı aletlerinden bir kısmı, günümüzde, Tebriz çarşılarında kullanılıyor.

KAÇAR MÜZESİ

Şehir merkezinde, tarihi “Şeşkilan” mahallesinde bulunan bu köşk: Kaçar dönemine aittir ve aslına uygun olarak restore edilmiştir.

Büyük bir bahçenin ortasında, 2 katlı olarak inşa edilen binada: Kaçar hanedanıyla ilgili nadide ev ve süs eşyaları bulunmaktadır. Bu eşyalar: binada bulunan 20 den fazla salonda sergilenmektedirler.

Yapının özellikle: tavan süslemeleri ve pencerelerindeki vitraylar görülmeye değerdir.

MEŞRUTİYET MÜZESİ

2 katlı yapı: 1867 yılında yapılmıştır ve Meşrutiyet devrimi sırasında, devrimle ilgili kişilerin toplanma yeri olarak kullanılmıştır. Birçok odası ve salonu bulunan binanın en güzel yeri ise: renkli camlarla süslenmiş koridor bölümüdür.

II. Dünya savaşından sonra ise, bina: Azerbaycan Demokratik Partisinin toplanma yeri olarak kullanılmıştır. 1975 yılına gelindiğinde ise, İran devleti tarafından kültür mirası olarak koruma altına alınmıştır.

İran Tebriz Megberet Ol Şoara
İran Tebriz Megberet Ol Şoara

MEGBERET-OL ŞOARA-ŞAİRLER ANITI

Tebriz şehri: yetiştirdiği şairlerin çokluğu ile tanınıyor. Bir zamanlar, şehrin kuzey yamacındaki bu mezarlık normal bir mezarlık iken, kayıt tutulmaya başlanmış ve şairler ve edebiyatçıların tümünün buraya gömüldüğü anlaşılmış.

Bunların toplamının 3000 olduğu söyleniyor.

Sakaül İslam caddesinde bulunan burası bir mezarlıktır ve mezarlıkta, İran’da yetişen birçok şair ve önemli insanın kabri bulunmaktadır. Şairler ve edebiyatçılara ait bu tür bir mezarlık, dünyanın başka herhangi bir yerinde bulunmamaktadır.

Şairler mezarlığında, büyük, yüksek beton bir anıt da bulunmaktadır.

Ünlü İranlı şair Şehriyar’ın mezarı da buradadır. Anıt mezarda, burada yatan şairlerin kitapları ve cd leri satılan yerler de göreceksiniz. Bu arada, birkaç kelime Şehriyar’dan söz etmek istiyorum.

Ünlü Türk şair: 1906 yılında Tebriz şehrinde doğmuş ve şiirleriyle dünya çapında ve özellikle Türk dünyasında büyük üne kavuşmuş ve 1988 yılında ölünce, buraya defnedilmiştir. Türbesinde, ses yayın sistemi kurulmuş ve ziyarete gittiğinizde, kendi sesinden şiirler okuyor.

TEBRİZ ULU CAMİSİ

Burası: 1.yüzyılda yapılmıştır ve sekiz köşeli sütunlar üzerinde inşa edilmiş oda ve bölümlerden oluşmaktadır. Caminin en önemli özelliği: İran Meşrutiyet devrimi ve İran İslam devriminin ateşlendiği ve geliştiği en önemli yer olarak bilinmesidir.

Caminin özel mimarisi, minareleri, süslemeleri ve kümbetleri: İslam aleminin en önemli camilerinden birisi olmasını sağlamış ve günümüzde de, Tebriz şehrinin en önemli ibadet merkezi durumunda kullanılmaktadır.

KARİ KÖPRÜSÜ

Kari köprüsü veya ünlü köprü olarak bilinen köprü: şehir merkezinde, Alan çayı üzerindedir.

ARG-E TEBRİZ-MESCİD-İ ALİŞAH

Tamamı tuğla ile yapılmış bu kale, 8.yüzyılda, şehrin en önemli tarihi anıtı olarak bilinmektedir. Kalenin bir adı da, burada daha eski dönemde bulunan bir camiye atfen “Mescid-i Alişah” yani Alişah Camisidir.

Bu cami: 1337 yılında Taceddin Elişah veziri Reşidettin Fezlullah tarafından yaptırılmıştır. Ancak, zamanla şiddetli depremler, bu muhteşem yapının yıkılmasına neden olmuşsa da, caminin mihrabı ayakta durmaktadır.

Caminin, 26 metre yükseklikteki bu mihrabı: uzun yıllardır Tebriz şehrinin sembolü ve simgesi olarak görülmektedir.

Birbirine bağlı iki kemerden oluşan, biri 30 ve diğeri 26 metre yükseklikteki bu mihraplar: 10 metre genişliğinde bir duvar içinde kalır. Caminin minareleri ise, yine depremlerde yıkılmış ve yok olmuştur.

Tarihi süreç içinde,

Tebriz şehrine gelen bütün gezginler, yazıtlarında: bu binanın Tebriz şehrine girerken görülen en ihtişamlı yapı olduğunu belirtmişlerdir. Erk binası: 19.yüzyılda bir süre gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır.

1979 yılındaki İslam devriminin ardından ise: buranın bahçesinde bulunan tiyatro ve kütüphane binası: yıktırılmıştır. Tarihi binanın hemen yanı başında yapılan: musalla (Cuma namazı kılınan kompleks) yüksekliği ve devasa boyutlarıyla, bu tarihi binayı gölgede bırakmıştır.

Söylenenlere göre,

Cuma mescidi: 20 bin kişiliktir. Halbuki, bu Cuma mescidi yapısı, şehrin başka bir bölümünde yapılarak, buranın tarihi dokusu korunabilirdi. Buraya, bu Cuma mescidi devasa yapılarak kalenin gölgede bırakılması hiçte hoş olmamıştır.

Kalenin yüksek surlarının ise, bir zamanlar idam cezalarının infazında kullanıldığı söylenmektedir. 1850 yılında, Babiyye mezhebinin kurucusu Mirza Ali Mehmet Bab: burada idam edilmiştir.

GÖK MESCİD-KEBUD-MAVİ CAMİSİ

Azerbaycan müzesinin hemen yakınındaki bu mekandan içeriye girer girmez: 12. yüzyılın ünlü şairi Bedel Khagani’ nin bir heykelini görebilirsiniz.

Heykel: Khagani bahçesinde bulunuyor. Bahçe: ağaçların altında banklarda dinlenen insanlarla doludur. Bahçenin hemen yanında ise, mavi çinileri nedeniyle “Gök Mescit” olarak isimlendirilen cami görülüyor.

Buraya giriş ücretlidir ve giriş ücreti 8 tümendir.

Caminin cephesinde belli bir süsleme yok, ancak içeriye girince tavandaki güzel süslemeleri görebilirsiniz. Daha sonra ise, koridorun bitim yerinde, caminin girişine geldiğinizde, burada, muhteşem mavi çini taşlarını görebiliyorsunuz.

Giriş kapısı: geniş bir alana açılıyor. Giriş kapısının kolonlarında: Allah, Muhammed ve Ali isimleri yazılıdır.

Evet: birçok depremde zarar gören ve ardından onarılan cami:

ilk Türk İslam eserlerinden birisi olarak önem kazanmaktadır ve Şah Cihan zamanında yapılmıştır. Hatta: Şah Cihan’ın eşi Can Begüm Hatun tarafından yaptırıldığı söylenir. Bu durum: caminin kapısı üzerindeki kitabede yazılıdır ve tarih olarak ise 1465 yılı görülür.

Evet, burayı ziyaret ederseniz, çinilerin renkliliği, çeşitliliği ve uyumunu görüp hayran kalacaksınız. Allah adı, çinilere Arap harfleriyle yazılmış ve birçok yerde tekrarlanmıştır. Hatta, bu tekrarların 1001 tane olduğu söyleniyor.

Sanat tarihi kitaplarında “İslam Firuzesi” olarak geçen çini stili, buradan gelmektedir. Ayrıca: Osmanlı toprakları üzerinde birçok eserlere imza atan Tebrizli sanatçıların yaptıkları eserlerin temeli de buradan kaynaklanmaktadır.

Günümüzde, cami faal olarak kullanılıyor.

Bu yüzden: camiyi gezmek isterseniz, belli bir yere kadar gezebiliyorsunuz. Ancak: ben yine de, caminin girişe göre terk bölümünde bulunan, küçük bir odayı özellikle görmenizi önereceğim.

Burası: Karakoyunlu şahlarının özel namaz kılma bölümü imiş. Bu bölümde: duvarların alt kısımları mermer, üst kısımları ise altın ve lapis taşlarla süslenmiştir.

Caminin avlu kısmında: hediyelik eşyalar satılıyor. Camiyi yaptıran Cihan Şah ve eşi Begüm Hatun’un mezarları: caminin içinde bulunmaktadır ve dar bir koridordan ulaşılmaktadır.

Son bir not:

Mescid-i Kebud çevresinde yapılan bir alışveriş merkezi temel kazıları sırasında: günümüzden 4000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen mezarlarda insan iskeletleri ve çanak-çömlek ve diğer bir kısım yaşamsal alet bulunmuştur.

Yerin 8-10 metre altında bulunan bu mezar ve buluntular: oldukları yerlerde özenli bir şekilde camekanla kaplanarak ziyarete açılmıştır.

Arkeologlar tarafından söylenenlere göre: Ariyanlıların: günümüzden 3000 yıl önce, İran topraklarından göç ettiklerini ve burada bulunan 4000 yıllık kalıntıların, Ariyanlılar ve Perslerden önce de bu topraklarda bir medeniyetin bulunduğunu gösterdiğini söylemektedirler.

Ancak: çok daha kapsamlı olduğu düşünülen mezarlıkta, ayrıntılı araştırma ve incelemeler yapılmamış ve açılan temeller üzerine, büyük bir alışveriş merkezi inşaatı sürmektedir.

TREN İSTASYONU

Şehre, ilk demiryolu Ruslar tarafından getirilmiştir. Şehir merkezinde ise, Rahahan meydanına günümüzde görülen bu istasyon: Pehlevi Hanedanı döneminde inşa edilmiştir. Demiryolu hattı: Tebriz-Van arasında da uzanmaktadır.

Şehir merkezinde, Rahahan meydanında bulunan istasyon: Pehlevi hanedanı döneminde inşa edilmiştir.

AWN İBN ALİ ANITI

Anıt: Rouge dağında yüksek bir tepe üzerindedir. Bunların: Hz. Ali soyundan olduğu söyleniyor ve burada bulunan binanın Osmanlı döneminde yıkıldığı da söylentilerden birisidir. Günümüzde burada görülen bina ise, Şah Abbas döneminde yapılmıştır.

KANDOVAN

Şehir merkezine 1 saatlik uzaklıkta: şehir merkezine 50 km. uzaklıkta bulunan bu mahal: ülkemizdeki Kapadokya bölgesi gibi, mağaralardan oluşan ve ortaçağ döneminden kalma bir yerleşim yeridir. Burada, 800 yıldır yaşam sürüyormuş.

Köy: Sahand denilen yerin 18 km güneyindedir. Köyde, 1375 kişi yaşamaktadır. Bunlar: tarım, hayvancılık ve el sanatlarıyla uğraşmaktadır. Zaten: köyün girişinde sağlı sollu dükkanlar görülüyor ve bunlarda el dokuması çantalar, bitki çayları ve ceviz satılıyor.

Özellikle, el dokuması çantalar ilgi çekmektedir. Ceviz o kadar bol ki, sokaklarda yol kıyısında bile kurutulan cevizleri görebilirsiniz.

Köyde yaşayan kişiler:

Köyde, piramit şeklindeki kaya kütlesi içinde bulunan mağaralarda ikamet etmektedirler. Bu mağaralarda, aynı zamanda, depolar ve atölyelerde bulunmaktadır.

Bazı evler ise: müze gibi köylülerin yaşantısının canlandırıldığı sahneler, cansız mankenlerle düzenlenmiştir. (Bunlarda ekmek yapan kadınlar, halı dokuyan kadınlar mankenlerle canlandırılmıştır).

Öte yandan, evlerin birçoğunun durumunun iyi olmadığı ve restorasyona alındığını görüyoruz.
Köyün bulunduğu yerde ise: cami, hamam ve okul bulunmaktadır.

Burada: dar sokaklarda ilginç mekanlar arasında yürüyüş yapabilirsiniz.

Ancak: fotoğraf çekimi konusunda, burada yaşayan insanlar biraz ürkektirler, hatta bazıları fotoğrafını çekerseniz para vermeniz gerektiğini söylerler. İnsanlar: yabancı ziyaretçilerle pek muhatap olmuyorlar, yanınızdan kaçıp gidiyorlar.

Çünkü: buradaki insanlar genellikle dış dünyadan biraz yalıtılmış yaşıyorlar.

Buraya giderseniz, buranın meşhur balından mutlaka satın almanızı öneririm. Evlerin çoğunda satılan bu bal: söylenenlere göre doğal petekten yapılıyormuş.

Burada: ayrıca 200 dolar günlük oda ücreti olan “Lale kaya oteli” de meşhurdur. Burası: 4 yıldızlı, yerden ısıtmalı, kayalara oyulmuş, otantik bir oteldir.

Eğer, burada gecelemek isterseniz, pansiyon olarak kullanılan evler düşünülebilir ancak bunlarda mobilya bulmak mümkün değildir, yani yanınızda uyku tulumu bulunması başlıca gerekliliktir.