Çin ülkesine giderken, Okyanusları, dağları, denizleri aşacaksınız ve birden fazla zaman dilimini geride bırakacaksınız. Bunun sonucunda ise, dili, kültürü ve düşünce yapısıyla bambaşka bir ülkeyle karşılaşacaksınız.
Burada: eski ile yeni iç içe geçmiştir. Konakladığınız modern bir otelden, yaklaşık yarım saat uzaklıkta, çok ilkel şartlarda üretim yapılan bir pirinç tarlası görebilirsiniz.
Dünyanın en çok ziyaret edilen üçüncü ülkesidir. Ülkeyi ziyaret eden yıllık turist sayısı: 60 milyona yakındır. Turizm geliri ise, yıllık: 185 milyar dolara kadar ulaşmıştır. 1949 ile 1974 yılları arasında, yabancı ziyaretçilerine kapalı tutulan bu ülke, günümüzde turizmden büyük gelir elde ediyor. 1980’li yılların ortalarında, ülkedeki 250’den fazla şehir, yabancı ziyaretçilere açılmıştır.
Evet, dünyanın yaşayan en eski uygarlıklarından birinin ülkesindesiniz. Hem de gerçek bir uygarlık. Çünkü: Çinliler, etkinlikleri günümüze kadar ulaşmış olan çeşitli buluşlara ev sahipliği yapmışlardır. Bunların başlıcaları: ipek, barut, matbaa, porselen, kağıt.
Çin ülkesinde, sanırım sizi en büyük etkileyecek ve anılarınız arasında baş yeri alacak olay: sabah erken uyanıp ta otelden çıkarsanız, kendinizi bir insan selinin-denizinin içinde buluyor olmanızdır. Bu insan seli içinde, zil çalarak ilerlemeye çalışan bisikletler, sabah sporu yapmaya çalışanlar, otobüs duraklarında bekleyen ama biraz sinirli tavırlar ortaya koyan insan kalabalıkları.
Gözlerinize inanamayacaksınız, özellikle küçük yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar, bu kadar büyük kalabalıkları görünce, çok etkileniyorlar. Çünkü: Çinliler, giyimleriyle, çalışma ve dinlenme biçimleriyle, yani hayatlarının birçok yönüyle, başka insanları ve özellikle turistleri etkiliyorlar. Ama bu etkileşimin en temel faktörü, unutmayın ki, Çinliler tam bir konukseverler.
COĞRAFYA
Çin ülkesi, yaklaşık 10 milyon km. karelik yüzölçümü ile, dünya üzerinde, Rusya ve Kanada’dan sonra, en büyük üçüncü ülkedir. Ülkenin kuzey ucu ile güney ucu arasındaki uzaklık: 5850 km. dir.
Ülkenin en büyük nehri: Yangzte. Sarı nehir ve bir çok akarsuyun yatağı da batıda bulunuyor.
5000 yıllık geçmişi olan bu ülkenin yazılı tarihi bulunması, Türk tarihi konusunda da önemli bilgilere ulaşılmasını sağlaması açısından büyük önem taşımaktadır.
Çin ülkesinin milli günü: 1 EKİM tarihinde kutlanıyor. Çünkü, 1 Ekim 1949 günü, Bağımsızlık ilan edilmiştir. Ülkenin toprakları: batıda yüksek, doğuda ise alçaktır. Ülke topraklarının: % 35’lik bölümü dağlık, % 25’lik bölümü plato ve % 12’lik bölümü düzlük, % 12’lik bölümü tepeliktir.
Dünya üzerinde bulunan, yükseklikleri 7000 metreden fazla, 20 dağın, 8 tanesi bu ülkede bulunmaktadır. Özellikle, Tibet platosunda, çok yüksek dağ sıraları bulunuyor. Himalayalar ise, malum, dünyanın en yüksek dağları olarak öne çıkıyor. Dünyanın en yüksek noktası, Himalayalar üzerindedir.
Dağların yanında, ülke nehirleri ile de önem kazanıyor. Yangztenehri, 6300 km. uzunluğu ile, dünya üzerinde Nil ve Amazon nehirlerinden sonra en uzun üçüncü nehir olarak öne çıkıyor. Sarı nehir ise, 5400 metre uzunluğu ile, yine ülkenin en uzun nehridir.
İKLİM
Dünyanın en büyük üçüncü ülkesi olarak öne çıkan bu büyük ülkede, elbette, iklim birçok değişiklik göstermektedir.
Özellikle: kuzey ile güney sınırları arasındaki yaklaşık 6000 km. lik bir uzaklık farkı bulunması, doğal olarak iklimleri de etkiliyor. Yani, kuzey bölgelerinde yaşayanlar kar yağışı-don-buz ile uğraşırken, güney bölümde oturanlar, çeltik tarlalarına pirinç ekip, ekim-dikim faaliyetleriyle uğraşmaktadırlar.
Yağmur: genellikle ülkenin güney ve orta kesimlerinde, yaz aylarında etkili olmaktadır. Ama, unutmayın, bu yağmur bizim bildiğimiz gibi değil, “Muson yağmuru” olarak betimlenen bu yağışlar, çok kısa sürüyor ama yağdığında, şemsiye dahil hiç bir şey fayda etmiyor ve feci ıslanmak kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden, Çin ülkesine yağmurların etkin olduğu yaz döneminde gitmemekte fayda var.
Güneydeki Kanton eyaletinde, yılın 6 aylık bölümü, yaz olarak geçer. Ülkeyi ziyaret etmek için en uygun zaman: ilkbahar ve sonbahar mevsimleridir. Çünkü, bu dönemlerde, sıcaklık, ülkenin tümünde uygun düzeylerde olur.
HAVAYOLU ULAŞIMI-VİZE
Ülkemizden, İstanbul hareketli, Çin ülkesine: Pekin ve Şanghay şehirlerine hava yolu ulaşımı sağlanmaktadır. Bunun yanında, bu ülkeye girebilmek için: vize almanız gerekiyor. Yeşil ve gri hizmet pasaportu taşıyanlar dışındaki tüm ülkemiz vatandaşlarının vize alması şart. Vize verilmesi ise, yaklaşık 4-10 gün sürmektedir.
Pekin başkent hava alanı: çeşitli restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları, banka şubeleri, gümrükten muaf eşya satılan yerler ve postanesi ile bayağı büyük ve hareketlidir.
Hava alanı, şehir merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıktadır. Bu uzaklık, iyi trafik saatlerinde, yaklaşık 40 dakika sürmektedir. Dünyanın en işlek, ikinci hava alanı olarak öne çıkmaktadır. Özellikle, Olimpiyat oyunları öncesinde, hava alanı, üç terminal ile dünyanın sayılı hava alanlarından biri haline gelmiştir.
Zaten ülkeye gelen ziyaretçilerin, büyük çoğunluğu, bu hava alanı üzerinden giriş yapmaktadır. Hava alanında döviz de bozdurabilirsiniz. Uçaktan inip hava alanına vardığınızda, tipik Çinli yetkililerle karşılaşıyorsunuz. Ülkemizden yaklaşık 8000 km. uzaklıktaki bu ülkede, ayrı bir dünyada olduğunuzu hissedeceksiniz.
Bir de ülkeye girerken: sahip olduğunuz fotoğraf makinası, mücevher, saat ve buna benzer elektronik eşyalar için, beyanda bulunmanız ve bunun için bir form doldurmanız isteniyor.
Ülke dışına çıkarken, hediyelik olarak aldığınızı beyan ettiğiniz eşyalar ve girerken beyan ettiğiniz kişisel eşyalarınız dışında bir şeyler olup olmadığını zaman zaman kontrol ediyorlar. Bu yüzden, ülkeden aldığınız eşyaların faturalarını yanınızda bulundurun.
Pekin hava alanından şehir merkezine olan ulaşım
Düzenli otobüs seferleriyle sağlanmaktadır. Hava alanı, şehir merkezi arasındaki uzaklık, bu otobüsler ile, yaklaşık 40 dakikada alınmaktadır. Ancak, zaten tur ile gittiyseniz, büyük olasılıkla hava alanı-otel arasındaki transferiniz özel otobüsler ile sağlanacaktır. Ama kendi başınıza ülkeye gitti iseniz ve şehir merkezine inmek istiyorsanız, taksi için, değnekçilik yapanlara güvenmeyin, hemen hava alanı çıkışındaki diğer insanların girdiği sıraya girerek, taksi bekleyin. Çünkü, bu değnekçilere veya taksi şoförlerine kanarsanız, muhtemelen 2-3 misli fazla para ödemek zorunda kalırsınız. Hava alanı şehir merkezi arasında, Çin Sivil Havacılık kurumu (bizdeki Havaş benzeri) otobüsleri de var. Pekin hava alanı ile şehir merkezi arasındaki uzaklık: 30 km.
Bu arada
Hava alanına inip, gümrük kontrolüne geldiğinizde, sizlere uçakta dağıtılan ve uçakta doldurmanızı önereceğim sertifikaları teslim edeceksiniz. Bunlar: sağlık sertifikaları, pasaportunuz, vize ve iniş kartlarınız. Gümrük görevlileri, bu belgeleri onaylayarak size geri verirler. Ayrıca, ülkeden ayrılmadan önce yine bir form doldurmanız ve gümrük görevlilerine teslim etmeniz gerekiyor. Bu formu da, bu sırada yani girişte mutlaka alın ve uygun bir zamanda doldurarak, çıkışta gümrük görevlilerine teslim edin.
İNSANLAR
Şunu aklınızdan çıkarmamanız gerek, “Dünya üzerinde, dünyaya gelen her dört çocuktan biri Çinlidir”. Yani, dünyanın en kalabalık ülkesine ayak basacaksınız. Ayrıca: Çinli bebeklerin hiç ağlamadığını görüp şaşıracaksınız. Peki bunun sebebi nedir? Çocuklara gösterilen aşırı sevgi mi, yoksa Çinlilerin kolayca yönetilebilen nesiller olarak yetiştirilmesinden mi kaynaklanıyor?
Ayrıca, Çinli bebekler, dünyanın en şirin bebekleridir. Ama, öte yandan, devlet: her ailenin tek çocuklu olması için önlemler alır. Tek çocuğu olan aileler, birçok sosyal yardımlardan yararlanırlar. İkinci çocuk doğarsa, birçok yardım biter ve hatta aile, toplumdan soyutlanmaya kadar gider.
Çocuk sayısı, kazaen üç olunca, devlet tarafından o aileye çeşitli yaptırımlar uygulanmaya başlanır. Özellikle, kırsal kesimlerde, yoğun aile planlaması tedbirleri uygulanır. Çünkü, Çinli kırsal kesim insanı, yani çiftçi için çocuk önemlidir. Çocukları tarım alanlarında çalıştırırlar. Bu yüzden, çok çocuk sahibi olmayı tercih ederler.
Ülkede, nüfusu 1 milyonu aşan yaklaşık yüz şehir olduğu söyleniyor. Elbette bu şehirlerde yaşayan yoğun nüfus, şehirlerdeki yapılaşmayı ve özellikle trafik sıkışıklığını olumsuz etkiliyor.
Çin ülkesinde yaşayan insanlarla rahatlıkla her şeyi konuşabilirsiniz. Ancak, ülkeyi yönetenler aleyhinde konuşmaktan kesinlikle sakının. Ülkede insanlarla asla tartışmayınız ve elle temas etmeyiniz. Bu durum, bu ülkede yaşayanlar için onur kırıcıdır. Yalnızca tokalaşmanız yeterlidir ve asla öpmeyiniz.
Çalışma hayatındaki insanlara gelince: bunlar, genellikle öğlenleri boşluk saatlerinde, yemek yedikten sonra uyumayı tercih ediyorlar. Öğlen uyuması sonucu, öğleden sonraki mesainin daha verimli olduğunu düşünüyorlar.
Son olarak: bu ülkenin insanı, güler yüzünü asla esirgemiyor. Büyük olasılıkla, en ufak tatsız bir olay yaşamadan bu ülkeden ayrılmanız mümkün. Özellikle: sabırlı olmak konusunda, sorunlarla karşılaştıklarında yılmadan uğraşmaları konusunda ve çözüm üretme konusunda çok yetenekliler.
DİN
Çin ülkesinde, sanırım 57 kadar etnik gurup olduğu söyleniyor. Bu etnik guruplardan en yoğun katılımcısı olanlar ise: Hanlardır. Bunun dışında: Taoculuk, Budizm, Konfiçyusculuk, İslam mensupları ve az da olsa Hıristiyan azınlık bulunmaktadır. Çin devletinin resmi dini yok.
DİL
Çin’de, İngilizce en çok konuşulan yabancı dil. Çünkü: bütün Çinliler, çok küçük yaşlardan itibaren, okullarda İngilizce eğitimi alıyorlar ve özellikle televizyon programları ile, bu bilgilerini pekiştirerek, gayet güzel İngilizce konuşuyorlar. Ancak, yine de bu ülkenin resmi dili: Çince. Gerek yazılışı ve gerekse okunuşu çok farklı. Zaten bu yüzden: ülkeyi ziyaret edenlerin en büyük sıkıntısı, bu dil konusudur. Ülke o kadar büyük ki, Çinliler bile kendi aralarında bazen farklı bölge lehçeleri nedeniyle anlaşmakta güçlük çekerler. Kuzeyde yaşayan bir Çinlinin, güneyde yaşayan bir Çinlinin konuşmasının tek kelimesini bile anlamadığı söylenir.
Hatta: Çin devleti, Pekin lehçesini temel alan ve “Mandarin Çincesi” olarak da bilinen lehçeyi, resmi konuşma dili olarak yerleştirmeye çalışmaktadır. Ama söylediğim gibi, birçok farklı lehçeler kullanılıyor. Zaten Çince, dünyanın en zor dillerinden biri olarak biliniyor. Şekle dayalı kelimelerin temelinde, sese de önem verilerek oluşturulmuş bir yazı sistemidir. Çince de, yaklaşık 10 bin karakter var. Ancak, bunların yalnızca 3 bin tanesi, yoğun olarak kullanılıyor. Çünkü bunlar, cümleler ve sözcüklerden oluşmaktadır.
PARA
Çin’de kullanılan para birimi: “yuan” dır. Halk dilinde bunun ismi “kuan” olarak bilinir. Bunun yüzde birlik bölümlerine “fen” deniliyor.
10 fen = 1 jiao’dur.
Yuanlar ise, banknotlar halinde: 1,2,5,10,20, 50, 100.
Çin ülkesinde, ortalama aylık asgari ücret: 1000 Yuandır.
Pekin şehrindeki bir otelde, dört kişilik bir ailenin bir akşam yemeği de, 1000 Yuan tutmaktadır.
Ancak, ülkedeki asgari ücretin bu kadar düşük olması, yaşayan insanları pek etkilemez. Çünkü ülkede yaşam şartları düşük, fiyatlar uygundur. Örneğin: kırsal alanlardaki kiralar, aylık 100 Yuan civarındadır. Bunun dışında, temel gıdalar da ucuzdur.
Ülkeden ayrılırken, yanınızda “yuan” kalır ve bozdurmak isterseniz, bunları satın aldığınız döviz bürosunun makbuzunu istiyorlar, unutmayın. Ayrıca, çin parasının yani yuanın, bu ülke dışında geçerli olmadığını da bilmelisiniz. Yani, ülkeden çıkarken yanınızda yuan kalırsa, sadece bir hatıra olarak kullanabilirsiniz.
Peki, yuanın bizim paramıza göre değeri nedir.
Şöyle hesaplanıyor
10 Amerikan doları = 80 Yuan. Yani: 1 Amerikan doları, yaklaşık 8 Yuan ediyor ve bunun TL. karşılığı: günümüz itibarıyla: 7.45 TL= 8 yuan ve 1 TL= 1 Yuan olarak düşünülebilir. Yani: 5 yuanlık bir etiket: 5 TL. 100 yuanlık bir etiket: 100 TL.
BAHŞİŞ
Çin Genel özellikler; Ülkede, bahşiş bırakmak veya vermek pek yaygın değildir. Çünkü, hükümet tarafından bu konuda önlem alınmıştır. Lüks restoranlarda da, bahşiş yemek ücretinin içine eklenmektedir.
Bahşiş yasak ama size çok yardımcı olduğunu düşündüğünüz bir Çinliye bir hediye vermek isterseniz, ülkemizden götürdüğünüz küçük bir şey, güzel bir hediye olabilir. Ama almak istemezse, asla ve asla ısrar etmeyiniz. Hatta bir şey vermek istediğinizde (bahşiş dahil) nesneyi, her iki elle tutarak karşınızdakine iletirseniz, saygı göstermiş olursunuz. Aksi halde, bahşiş, saygı çerçevesinde kabul görmüyor.
KREDİ KARTI
Ülkede, kredi kartları yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, her yerde döviz bozdurmanız mümkün değildir. Bu yüzden, gezilerinizde yanınızda bir miktar Amerikan doları bulundurmanızda yarar var.
ULAŞIM
Çin Genel özellikler; Çin ülkesinde, her sabah işe gitmek ve akşam evine dönmek için, 2-3 saat bisiklet sürmek zorunda kalan insanlar var. Ancak, 20.yüzyılın başlarından itibaren, şehirlerde motorlu taşıt araçları yoğunlaşmaya başlamıştır. Bunun sonucunda ise, bisiklet sürmek riskli hale gelmiştir. Ancak, bisiklet yanında, ülkede motosiklet kullanımı da çok yaygındır. Her yer motosiklet kaynıyor. Trafikte bir kırmızı ışık yandığında, aynı anda 30-40 civarında motosiklet durduğunu görüyorsunuz. Yani, ülkede yaşayan Çinliler, genç-yaşlı, kadın-erkek, büyük-küçük, yağmur-yaş demeden motosiklet ve bisiklet kullanıyorlar.
Bunun dışında, şehir içi taşımacılıkta, yaygın olarak otobüs ve tramvaylarda kullanılıyor. Ayrıca, taksiler de kullanılıyor. Ancak, her ne kadar ucuz olsa da özellikle büyük şehirlerde boş taksi bulmak zor. Hatta, birkaç saat taksi bulmak için beklemeniz gerekebiliyor.
Ama, söylediğim gibi taksi çok fiyatları çok ucuz. Siz de genellikle şehir içi ulaşımında taksi kullanmayı tercih edin. Taksi şoförünün sizi gereksiz yere dolaştırdığını düşünürseniz, taksilerde genellikle ön camın sağ yanında bulunan taksinin numarasını bir yerlere kaydedin ve taksi sürücüsünün yaptığınız bu hareketi görmesini sağlayın, bu durumda cezası gayet yüksek olan bu eylemini hemen sonlandıracak, şikayet etmeniz riski nedeniyle sizden daha uygun bir ücret alacaktır.
Çünkü otobüslere inip-binmekte zorlanabilirsiniz.
Hızlı tren de, yoğun olarak kullanılıyor.
Ama, özellikle büyük şehirlerde trafik berbat. Buranın trafiği, günümüzdeki İstanbul trafiğinin bir benzeri denilebilir. Bu trafikte, pek çok lüks marka araç görebilirsiniz. Ama, bunlar genellikle, dünya üzerindeki lüks marka araçların, çin de yapılan benzerleridir.
KONAKLAMA
Çin Genel özellikler; Genellikle bu ülkeye gidenler, paket turları tercih ettiklerinden, bunların konaklama problemi olmaz. Ama, kendi başına ülkeyi gezmeye gidenler, konaklama tesisi olarak, bu ülkede yaygın olan “Holiday İnn” ve “Shangri-La” oteller zincirini kullanabilirler. Ancak, bu oteller yılın belli zamanlarında, tamamen doludur ve bu yüzden gitmeden önce internet ortamında mutlaka yer ayırtmanız yani rezervasyon yaptırmanız gereklidir.
Otellerin çoğunda, klima ve telefon var. Lüks otellerde ise, internet bağlantısı, televizyon vb. gibi birçok imkan daha bulunuyor. Bunun dışında, bütün otel odalarında: büyük bir sıcak su termosu, küçük bir çay kutusu ve birkaç fincan bulunuyor. Yani, kendinize çay yapabiliyorsunuz. Ayrıca, lüks otellerin çoğunda, odalarda şişe suyu veya soğuk su makinaları bulunuyor.
Otel denilince, benim tüm yazılarında söz ettiğim gibi, burada da, otele ulaştığınızda, bence ilk işiniz, otelin adı ve adresi yazılı kartvizitlerden hemen alın ve cüzdanınıza yerleştirin. Çünkü, şehir gezinizde, kaybolursanız veya otele dönmeyi düşünürseniz, İngilizce bilmeyen Çinli sürücüye gerek otelin adını ve gerekse yerini izah etmekte büyük zorluk yaşarsınız. Bunun tek yolu, otelin kartvizitini sürücüye göstermektir.
TUVALETLER
Ülkedeki gezilerinizde, halk tuvaletlerini tercih etmeyin. Gerek temizlik ve gerekse güvenlik açısından sorun olur. Bunu yerine, restoranların veya fast-foot tarzı yerlerin tuvaletlerini kullanabilirsiniz.
ELEKTRİK
Ülkede kullanılan elektrik akım voltu: 220 volttur. Ancak, çok ciddi elektrik voltaj sıkıntıları yaşanmaktadır. Prizler ise, birçok bölgede değişiyor, ama otellerde adaptörler mevcuttur.
GİYSİ
Hangi mevsimde bu ülkeye giderseniz gidin, yanınıza mutlaka kalın giysiler almayı sakın ihmal etmeyin. Ani hava değişimlerine karşı, yanınızda mutlaka kazak ve yağmurluk gibi giysilerin bulunması şarttır. Kışın ise, bunlar yetmez, mutlaka palto almalısınız.
Bunun yanında, bu ülkede mutlaka rahat bir yürüyüş ayakkabınız olması gerekiyor. Yaz aylarında giderseniz de yanınızda mutlaka şemsiye bulundurmalısınız. Özellikle Pekin şehrinde, öğleden sonra saatlerinde güneş çok yakıcı oluyor.
PEKİN ŞEHRİNİN EN BÜYÜK SORUNU-TRAFİK-ULAŞIM
Çin Genel özellikler; Nüfusun giderek arttığı şehirdeki en büyük sorunların arasında, şüphesiz ulaşım geliyor. Hükümet bu sorunun üstesinden gelebilmek için: plaka sınırlaması ve belirli günlerde araç kullanımının yasaklanması gibi önlemlere başvuruyor. Ancak bu tedbirlerin hiçbiri Pekin trafiğini rahatlatmıyor. Çözüm ise, elbette toplu taşıma.
20 milyona varan nüfusuyla, hızla genişlemeye devam eden Çinin başkenti Pekin de, günlük hayatın en büyük sorunlarından biri trafik. 2011 yılı itibarıyla, Pekin de yaklaşık 5 milyon kayıtlı özel araç bulunuyor. Pekinli yetkililer ise, trafik yoğunluğunu azaltmak için yeni plakalara sınırlamalar getirmiş. Bugünlerde araba almak isteyen Pekinliler, sınırlı sayıdaki plakaları, yalnızca karaborsadan çok daha yüksek fiyat satın alabiliyorlar.
Öte yandan Pekin trafiğinde plakaların son rakamına göre, hafta içi her gün iki rakam trafiğe kapalı tutuluyor. Dolayısı ile, her aracın haftada bir gün, kullanım yasağı oluyor. Bu uygulama ile, yolcuların bazı günler toplu taşıma araçlarını kullanması teşvik ediliyor. Daha yüksek gelirli Pekinliler ise, tek ve çift rakamlı iki araç alıyorlar.
Pekin şehrinde, 500 farklı sefer hattı ile, şehrin hemen hemen her noktasına ulaşıyor. Pekinin bazı ana yollarında otobüs kullanımını teşvik etmek ve trafikteki araçları azaltmak için, yalnız otobüslere özel ekspres yollar açıldı. Ama, tüm bu önlemler Pekin trafiğini rahatlatmaya yetmiyor. Pekin yönetiminin hayata geçirmeyi düşündüğü bir diğer proje: ana yollara yapılacak rayların üzerinde gidecek trenler. 10 metre yüksekliğiyle, yollarda arabalar üzerinden geçerek trafiği es geçebilecek trenlerin trafiği rahatlatması bekleniyor.
Öte yandan hızla genişlemeye devam eden metro hatları, 2010 yılı sonu itibarıyla toplam 14 sefer hattı ile, 336 km. lik bir mesafeye ulaştı. Pekin metrosunu, günde ortalama 5 milyon kişi kullanıyor. Metro hatları, şehrin tamamına yayılmış. Diğer ulaşım araçlarına göre: hem daha ucuz, hem daha hızlı. Dolayısı ile, Pekin halkının en çok kullandığı t aşıma aracı olarak biliniyor.
Daha yakın mesafeler için, en çok kullanılan ulaşım aracı ise, şüphesiz bisiklet. Pekin şehrinde yaklaşık 9 milyon olduğu sanılan bisikletlere, tüm yollarda özel şeritler sağlanıyor. Pekinde ulaşımda alternatifler tükenmiyor. Bazılarına göre, kim ne derse desin, bisikletler en uygun ulaşım aracı. Aynı zamanda da Pekin kültürünün önemli bir parçası.
TURİZM
Çin Genel özellikler; Mutfağı, lüks alışveriş merkezleri ve tarihi yapılarıyla, Pekin elbette Çin turizminin de can damarı konumunda bulunuyor. Hızla kalkınan antik şehir Pekin, yabancı turistler kadar yerli turistlerin de oldukça ilgisini çekiyor. Çin de turizm, en hızla gelişen sektörlerinden biridir. Geçtiğimiz yıllarda, Çin de seyahat engellerinin kaldırılması, kara yolları, hava yolları ve tren gibi ulaşım araçlarında önemli yatırımların yapılması ve halkın gelir seviyesinde yükselme sayesinde Çinliler için yerel turizm çok daha kolaylaştı.
Özellikle de 2008 Yaz Olimpiyatlarından sonra, Pekin şehri tüm dünyaya olduğu kadar, Çin halkına da uluslar arası standartlarda kalkınmış bir şehir olarak tanıtıldı. Dolayısıyla hızla kalkınan antik şehir Pekin, yabancı turistler kadar yerli turistlerinde oldukça ilgisini çekiyor. Yüzyıllardan beri pek çok hanedanın merkezi olan başkent Pekin, şüphesiz yerel turizmde de en popüler mekanlardan biridir. Özellikle de yaz mevsiminde başkent Pekin, binlerce Çinli turistin akınına uğruyor.
2010 yılının rakamlarına göre, Çin dünya çapında en çok ziyaret edilen üçüncü ülke oldu. Yurt dışından 56 milyona yakın turist çekmeyi başaran ülkenin, yurt için gezginlerin sayısı ise 1.6 milyara ulaştı. Çin in tüm eyaletlerinden buraya, milyonlarca Çinli, başkentlerini görmeye geliyorlar. Özellikle Pekin in, onların gözünde çok önemli bir yeri var. Buraya gelip, ülkelerinin ne durumda olduğunu görebiliyorlar. Çünkü, burası Çin in kırsal kesimine göre çok farklıdır.
Pekine gelen turistler ilk olarak şehir merkezini ziyaret ederek, yüzyıllar boyunca hanedanlıkların yönetim merkezi olan saklı kenti yakından görme fırsatı elde ediyorlar. Ziyaretçiler saklı kentin girişine asılı olan Çin Halk Cumhuriyetinin kurucusu olan Mao’nun resmi önünde hatıra fotoğrafı çektiriyorlar.
Öte yandan, Pekin şehrindeki aşırı sıcaklar, turistlere zor anlar yaşatıyor. Pek çok noktada, buzlu sular, dondurmalar ve Çin’e özgü Çin çaylarından yapılan serinletici içecekler satılıyor. Öğle saatlerinde güneşten korunmak için pek çok kişi şemsiye kullanıyorlar. Hatta, Çinliler koruyucu uzun eldivenler giyiyorlar. Çin kültürüne göre, beyaz ten daha estetik göründüğü için Çinliler bronzlaşmaktan kaçınıyorlar.
Pekin şehrinde, yerli turistlerin sayısı, yabancı turistlerden çok daha fazladır.
Mekke: Kabe’nin bulunduğu şehir olarak önem kazanmaktadır. Kuran-ı Kerim’de: Allah’ın, şehirlerin anası olarak nitelediği Mekke: İslam’ın en kutsal ve önde gelen şehridir.
Yeryüzündeki yaratıcının adının anılıp, yüceltilmesi amacıyla inşa edilen ilk yapı olan Kabe’nin geçmişi: ilk insan Hz. Adem’e ve ardından tüm semavi dinlerin büyük bir saygı ve sevgiyle yücelttikleri İbrahim Peygambere kadar uzanıyor.
İbrahim Peygamber: kendisi gibi peygamber olan oğlu İsmail ile birlikte, Kabe’yi temelleri üzerinde yükselterek inşa ederler. Zamanla: İbrahim ve İsmail peygamberlerin getirdiği tek Allah inancının yerini, çok tanrılı inanışların aldığı bir dönem yaşanır.
İslam tarihinde, cahiliye dönemi olarak adlandırılan bu dönem: Hz. Muhammed’in önderliğinde gelişip yayılan İslam ile birlikte, yeniden asıl kimliğine, sadece Allah’ın adının anılıp yüceltildiği günlerine geri döner.
Hz. Muhammed’in doğduğu şehir Mekke: aynı zamanda İslamiyet’in doğduğu, Allah’tan ilk vahyin indiği şehirdir. Mekke’nin doğusunda, Kabe’den 5 km. uzaklıkta bulunan Sevr dağındaki Hira Mağarasında: “oku” emriyle gelen ilk vahiy, İslam dininin başlangıcı olmuştur.
TARİHÇE
Şehrin geçmişi: MÖ.2000’li yıllara kadar uzanmaktadır. Şehrin asıl kutsallığı: yukarıda da söz ettiğim gibi: İbrahim peygambere dayanmaktadır.
İbrahim Peygamber’in: ikinci eşi Hacer’den, İsmail isimli bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Fakat: ilk eşi Sare, bu durumu kabullenemez ve Hacer ile İsmail’i; yanından uzaklaştırmak ister.
Bunun üzerine, İbrahim peygamber: ikisini alarak Allah’ın kendisine bildirmesiyle, bugün Mekke’nin bulunduğu alana getirir, onları buraya bırakır ve geri döner. Çorak ve ıssız bir vadide yalnız kalan anne ve oğlu, buraya yerleşirler.
Zamanla: ticaret için bu bölgeden geçen Arap kabilesi “Cürhümiler”: Hacer’in açtığı ve “zemzem” adı verilen su kaynağının bulunduğu bu yere yerleşirler ve şehrin ilk sakinleri olurlar.
İbrahim peygamber
Daha sonra buraya gelir ve Allah’ın bildirmesiyle, oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi inşa ederler. Bundan sonra, Kabe: bir hac yeri olarak kabul edilir ve İbrahim Peygambere inananlarla, Arap kabilelerinin ibadet merkezi olur.
Takip eden süreçte, yüzyıllarca hac merkezi olarak kabul gören Mekke: büyür ve Arap yarımadasının önemli bir ticaret şehri haline gelir. İsmail soyundan gelen ve şehrin en soylu ailesi olan Kureyşoğulları’na mensup Muhammed: 571 yılında burada doğar.
Peygamberimiz, 40 yaşına kadar burada yaşadıktan sonra, Mekke yakınlarındaki Hira mağarasında, Kur-anın kendisine indirilmeye başlaması ile, en son ilahi dini bu şehirde açıklamıştır.
Ancak, yeni dini kabul etmeyen Mekkeliler ve özellikle şehrin ileri gelenleri, kendisiyle büyük bir mücadeleye başlarlar ve Mekke’de yaşama imkanı kalmayınca, Peygamberimiz, Medine şehrine göç eder.
Halifeler döneminde
Şehir siyasi yönden sakindir, ancak bu dönemde Kabe su baskınlarına uğrar ve halifeler Ömer ve Osman yaptıkları çalışmalar ile, şehrin yüksek kesimlerine su baskınlarını önlemek için set kurarlar.
Emeviler döneminde: şehrin imarına hız verilir. Selleri kontrol etmek için, büyük kanallar kazılır. Kabe’nin çevresindeki saha büyütülür. Muaviye: suların toplanması için bentler yaptırır, kurduğu sulama sistemiyle tarıma elverişli sahalar oluşturur.
I. Velid döneminde ise: Mescid-i Haram projesi hazırlanır. Bu proje için Suriye ve Mısır’dan mimarlar getirilir ve dünyanın en büyük camisinin inşaatına başlanır.
Abbasiler döneminde, Mekke şehrinin idaresi, hanedan mensubu kişilerin elinde kalmıştır. Harun Reşit: Mekke için büyük harcamalar yapmıştır. Mısır’da Fatimiler devletinin kurulmasından sonra, halife Ali soyundan gelenlerin Hicaz bölgesindeki etkinliklerinin arttığı görülür. Bu dönemde, yönetime geçen Şerifler nedeniyle, Mekke, nispeten bağımsız bir hayat yaşamaya başlar.
1517 yılına gelindiğinde, Yavuz Sultan Selim: Mısır’ı ele geçirince, Hicaz bölgesi de Osmanlı hakimiyetine girer. Osmanlılar: şehrin kutsiyetine ve şeriflerin halife Ali soyuna dayanmasından, şehrin idaresinde bir değişiklik yapmazlar ve şehir, şerifler tarafından yönetilmeye devam edilir.
1803 yılında
Necd bölgesinde güçlenen “Vahabiler” Mekke’yi sıkıştırmaya başlarlar ve aynı yıl, Mekke şehrini ele geçirirler. Ancak: Hicaz bölgesindeki Osmanlı hakimiyetini yeniden kurmayı düşünen II. Mahmut: Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’yı bu işle görevlendirir.
1813 yılında Cidde’ye gelen Mehmet Ali Paşa: Mekke şehrini kolayca ele geçirir. 1869 yılında Süveyş kanalının açılmasının ardından, Şerif Hüseyin, Osmanlıların I. Dünya Savaşına katılmalarını fırsat bilerek, İngilizlerle anlaşır ve Mekke’de bağımsızlığını ilan eder.
1926 yılında: İbn Suud: Mekke şehrini rahatlıkla ele geçirir ve kendisini Hicaz kralı olarak ilan eder.
Tarihi süreç içinde: hac sırasında, Mekke şehrinde yaşanan olaylardan da kısaca söz etmek gerekirse, bu olayların en öne çıkanı: Temmuz 1990 tarihinde, bir yaya tünelinde, havalandırma sisteminin arızalanması sonucu insanların yaya tünelinde sıkışması, 1426 kişinin boğularak ve ayaklar altında ezilerek ölmesiyle sonuçlanmıştır.
GENEL BİLGİLER
Evet, Mekke şehrinin dini önemini belirten bu girişten sonra, gelelim şehir ile ilgili bilgiler vermeye. Mekke şehri: Arap yarımadasının batısında bulunan “Hicaz” bölgesinde, Kızıldeniz’in doğusundadır. Suudi Arabistan ülkesinin, Riyad ve Cidde şehirlerinden sonra, üçüncü büyük şehridir.
Şehir: Cidde şehrine 73 km. uzaklıkta ve deniz seviyesinden 277 metre yükseklikte, dar bir vadidedir. Şehir Kızıldeniz’e yaklaşık 80 km. uzaklıktadır.
Tarihi süreç içinde: “Bekke” ismiyle anılan şehrin isminin anlamı, Babil dilinde “ev” anlamına gelmektedir. Geleneksel evler: yerel kayalara inşa edilmiş ve genellikle iki veya üç katlıdır.
Suudi yönetimi “Vahhabilik” görüşünü benimsediğinden: putperestliğe yol açabilir diye düşünerek: öneme sahip tarihi ve dini yerlere yöneltilen aşırı saygıyı kabullenmemektedir.
Bunun sonucunda: Suudi yönetimi: Mekke şehrindeki tarihi yapıların tümünü, 1985 yılında yıktırmıştır. Tarihi binaların yıkılması için göstermelik sebep olarak ise: otel, otopark ve diğer alt yapı tesisleri kurulmak istenilmesidir. Ancak: birçok tarihi ve dini yapı, böyle bir neden olmaksızın yıkılmıştır.
Suudi Arabistan ülkesinde: kadınlar tek başlarına seyahat edemezler. Yanında mutlaka bir erkek bulunması gerekir. Ancak: kadın eğer 45 yaş üstünde ise, ya da bir gurupla birlikte seyahat ediyorsa veya yanında kocası veya babası tarafından imzalanmış izin belgesi varsa, yalnız başına seyahat edebilir.
ULAŞIM
Mekke şehrine gitmek için, öncelikle “Cidde” şehrine ulaşmak gerekir.
Cidde şehrinde “Kral Abdülaziz Uluslar arası Havaalanına” indikten sonra, 73 km. lik bir karayolu yolculuğunun ardından Mekke şehrine ulaşılır.
Evet, doğrudan Mekke şehrine uçak inmiyor, çünkü havaalanı yoktur. Mekke için, Cidde havaalanına iniliyor. Cidde şehrinde: “Cidde King Abdulaziz” havaalanı var.
İstanbul-Cidde arasındaki uçak yolculuğu, yaklaşık 3 saat 40 dakika sürüyor. Ankara-Cidde arasındaki uçak yolculuğu ise, yaklaşık 3 saat sürüyor.
Havaalanı, Cidde şehrinin 19 km kuzeyinde bulunuyor ve 1981 yılında açılmıştır.
İKLİM
Mekke şehrinde, son derece kurak iklim hakimdir. Yazın 40 derece civarlarında bulunan sıcaklık, kış aylarında da 30 derece civarındadır. Yağmurlar, genellikle Kasım ve Ocak ayları arasındaki dönemlerde ve çok az olarak yağar.
Günlük ortalama sıcaklıkların aylara göre dağılımı şöyledir: Ocak ayı 23.9, Şubat ayı 24.5, Mart ayı 27.2, Nisan ayı 30.8, Mayıs ayı 34.3, Haziran ayı 35.7, Temmuz ayı 35.8, Ağustos ayı 35.6, Eylül ayı 35, Ekim ayı 32.1, Kasım ayı 28.3, Aralık ayı 25.5.
Evet, çok az yağmur alan ve kurak bir iklime sahip olan Mekke’de: kuraklığın bazen 4 yıl kadar sürdüğü söylenmektedir.
Yemen taraflarındaki meltem yağmurları, bazen buraya kadar ulaşır ve şehrin doğu tarafında, birbirini takip eden tepeler ve yamaçlarda biriken yağmur suları: bir araya gelerek şehrin merkezine doğru akar ve Harem’in avlusuna kadar ulaşırdı.
Kışın: nem oranının yükselmesiyle bazen çok şiddetli yağan yağmurlar: bir sel halinde, şehrin bulunduğu alçak bölgenin, sular altında kalmasına sebep olurdu. Mekke için bir felaket halini alan bu problemin çözümü için, halifeler döneminde, bir kısım önlemler alınmıştır.
NE YENİR
Mekke şehrinde yerel lezzetleri tatmak isterseniz “Kabsa” denemelisiniz. Pirinç ve et ile yapılan bu yemek, bol baharatlıdır. Ayrıca: “Yemen mandi” si deneyebilirsiniz ki, bu yemek de pirinç ve tandırda pişmiş et ile yapılır. Bunun dışında: döner, köfte ve kebap yaygındır. Özellikle Ramazan döneminde ise: zeytinyağlı bakla ve samosans en popüler mahalli yemekler arasındadır. Bu yemekleri: şehirde yoğunlukla bulunan: Lübnan, Suriye ve Türk restoranlarında bulabilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Mekke şehrinde, ziyaretçiler birçok hediyelik eşya bulup satın alabilirler. Ancak: en çok alınan hediyelik “zemzem suyu” dur. Bunun dışında: Mekke şehrinde, birçok yerel ve uluslar arası markaların alışveriş merkezleri bulunmaktadır.
Özellikle: çok iyi bilinen Arap parfüm markası “Attars” ve parfüm yağları satın alınabilir. Bunun dışında, bu şehirden inciler ve hurma çekirdeğinden tespihler bulup satın alabilirsiniz.
MEKKE GEZİSİ
MESCİD-İ HARAM- HAREM-İ ŞERİF
Burası: Kabe’nin içinde bulunduğu alanı çevreleyen, büyük mescittir. Kelime anlamı: hürmetli mescit demektir. Buranın önemi: yeryüzünde inşa edilmiş ilk mescit ve Müslümanların “kıble” si olmasındandır.
Burada: açık bir alanda: Kabe, Hacer’ül Esved, Makam-ı İbrahim, Zemzem kuyusu ve Safa-Merve tepeleri bulunmaktadır.
Evet: İslam’ın ilk yıllarında, kıble olarak Kudüs şehrindeki “Mescid-i Aksa” kabul ediliyor iken, hicret sonrasında, 16’ncı ayda, kıble, Mekke şehrindeki “Mescid-i Haram” kabul edilmiştir.
Önceleri: çevresinde duvar olmayan, evlerin bulunduğu burası yalnızca “Kabe” çevresinde tavaf edenlere ayrılmış iken, zamanla hacıların kalabalıklaşması ve sıkışıklık meydana gelmesi nedeniyle: kenardaki evler satın alınarak yıktırılmış ve çevresine duvar yapılmıştır.
Günümüzde: Kabe’ye yakın olan kısmın üstü açık, dış kısmın ise üstü kapalıdır. Kapalı bölüm “say” mahallini içine alacak şekilde genişletilmiştir.
Kabe
Kabe’nin: tarihi süreç içinde birçok kez inşa edildiği ve yenilendiği söylenmektedir. Hatta: ilk olarak “Adem” tarafından yapıldığı ve Hz. İbrahim tarafından, bu temeller üzerine yeniden inşa edildiği belirtilmektedir.
Hz. İbrahim: Mekke şehrine geldiğinde, Allah’tan Kabe’nin inşası konusunda emir almıştı. Daha önceki ziyaretlerinin tersine, bu sefer görevli olarak gelmişti ve oğlu İsmail ile birlikte, Beytullah’ın temellerini kazmaya başladılar.
Hz. İsmail taş taşıyor, Hz. İbrahim ise duvarları örüyordu. Temel duvarları yükselip, Hz. İbrahim duvarlar için yetişememeye başlayınca, Hz. İsmail, babası için merdiven görevi görmesi için bir uzunca taş getirir.
Hz. İbrahim: taş üzerinde durarak Beytullah’ın duvarlarını tamamlamıştır. Bu yüzden: bu taşa, günümüzde “Makam-ı İbrahim” adı verilmektedir.
Kabe: günümüze kadar, 12 defa yeniden inşa edilmiştir.
Yapının içinde: İslam öncesinde, pagan Araplar tarafından kutsal olarak kabul edilen “360” put bulunmaktadır. Daha sonra, Mekke Müslümanların kontrolüne geçtiğinde, bu putların hepsi kırılarak yok edilir.
Kabe’nin etrafını çeviren ve Kabe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı yani revaklar: Osmanlı padişahı Sultan II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Takip eden tarihi süreçte, sel baskını sonucu yıkılan Kabe: Sultan IV. Murat döneminde yeniden yapılmıştır.
Kapısı
Altın kaplamalı, hat yazılarıyla süslü kapının yerden yüksekliği: yaklaşık 1.97 cm. dir. Yani, ortalama insan boyundan daha yüksektedir. Kapı önünde, dua ve niyazda bulunan hacılar ellerini kaldırdığında, ancak kapının eşiğine dokunabilmektedirler.
Kabe’nin kapısının yüksekliği ise, 3.10 metredir. Genişliği ise, 1.90 metredir.
Hz. İbrahim: Kabe’yi inşa ederken, kapı yerini boş bırakıp, kapı takmamıştır. Kabe ilk yapıldığında, şimdiki kapısının karşı duvarında da bir kapısı bulunmaktadır. Kapıyı ilk kez kimin taktığı bilinmemektedir.
Ancak: muhtemelen 605 yılında Kureyşliler tarafından tamir yapılırken, kapı teke indirilmiş ve yerden 2 metre kadar yükseltilmiştir.
Kabe’nin kapısının yerden bu derece yüksek olmasının sebebi hakkında Peygamberimizin şunu söylediği rivayet edilmektedir “ Kureyşliler: diledikleri kimselerin Kabe’ye girmelerine izin vermek, istemedikleri kimselerin de engel olmak için böyle yaptılar.
Kureyş: cahiliye dönemini henüz geride bırakmış olmasaydı ve itirazlarından çekinmeseydim, Kabe’nin kapısını yer seviyesine indirirdim”
Evet: bundan anlaşıldığı üzere: Kabe’nin kapısı, anahtarına sahip olan Kureyşliler tarafından özellikle yüksek yapılmıştır. Buraya girmek bir imtiyaz, birilerine sunulan bir lütuf gibi algılanmıştır.
Kabe kapısı ilk kez, Halife I. Velid tarafından altınla kaplatılmıştır ve takip eden süreçte birçok kez yenilenmiştir.
Altınoluk
605 yılında Kureyş kabilesi, Kabe’yi inşa ederken, tavandaki suyun akması için bir oluk koymuştur. Daha sonra ise Emevi Halifelerinden I. Velid döneminde, bu oluk ilk kez altınla kaplanmıştır.
Burası aynı zamanda “rahmet akarı” olarak da bilinir. Hatime bakan duvarın üst ortasına yerleştirilen su oluğudur.
Bölgede nadir yağan yağmurun sularını, Kabe’nin çatısından aşağıya indirmek üzere, 1627 yılında, Osmanlılar tarafından yenilenmiş ve en son olarak 1997 yılında değiştirilmiştir.
Mültezam/Arz-ı Hal Yeri
Hacerülesved ile Kabe kapısının arasında kalan 2 metrelik kısımdır. Sıkı sıkıya yapışılan anlamına gelmektedir.
Peygamberimiz göğsünü, sağ yanağını, kol ve avuçlarını buraya dayayarak dua etmiştir. Burası: duaların reddedilmediği bir yer olarak bilinir.
Hacerülesved
Peygamberimizin öptüğü taş olarak bilinir. Cennetten indiğine inanılır. Bir diğer söylenti ise “meteor” taşı olduğudur. Hz. İbrahim: Kabe’nin inşaatını bitirdikten sonra, oğlu İsmail’e, tavafın nereden başlayacağını işaret etmek üzere, bir taş getirmesini söyler.
Hz. İsmail: Cebel-i Kubeys’ten, bir taş alıp babasına verir. O da, tavafın başlayacağı bugünkü Kabe’nin köşesine taşı koyar. Taş: yumurta şeklinde ve 18-19 cm. yarıçapında idi. Konduğu yer: yerden yüksekte idi, çünkü: her yerden herkesin görebilmesi amaçlanmıştı.
930 yılında: Mekke’yi basıp şehri ele geçiren müşrikler, bu taşı bulunduğu yerden alıp, kendi üsleri olan El-Ahsa bölgesine götürmüşler, ardından Abbasiler: 952 yılında, bu taşı geri almak için büyük fidye ödemek durumunda kalmışlardır.
Hz. İbrahim’in, tavaf başlangıcına işaret olsun diye Kabe’nin doğu köşesine yerleştirdiği siyah taştır. Ancak: taşın cennetten indiği ilk zamanlarda beyaz olduğu, ancak günahkarların elleriyle yavaş yavaş karardığı söylenmektedir.
Yerden yüksekliği, 1.5 metre kadardır. Büyüklüğü ise, 16.5×20 cm. kadardır. Gümüş muhafaza ile kaplıdır. Çünkü: çıkan bir yangında, taş ısı nedeniyle kırılmış ve 15 parçaya bölünmüştür. Günümüzde, bu gümüş çerçeve, parçaları bir arada tutmaktadır.
Diğer yandan, Emevilerin, Mekke şehrini ele geçirmeleri sırasında taşa zarar verdikleri düşünülmektedir.
Hacerülesved’i öpmek Kabe’yi yapan ilk eli öpmek anlamına gelir. Söylenenlere göre: taşın ufak bir parçası, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, bir Hadım ağası tarafından İstanbul’a getirilmiş ve Süleymaniye civarındaki Kanuni Sultan Süleyman türbesine asılmıştır.
Hz.Hacer ve Hz.İsmail’in Kabri-Hatim
Kabe’nin kuzeybatı duvarının karşısında, yerden 1.25 metre yükseklikte ve 1.5 metre eninde, beyaz mermerden yapılmış, yarım daire şeklinde bir duvardır. Burası: Kabe’nin içi sayıldığından tavaf bu duvarın dışından yapılır.
Bu duvar ile Kabe arasında kalan boşluk ise “Hicri İsmail” diye bilinir. Hz. İsmail’in kabrinin burada “Altın Oluk” un altında olduğu rivayet edilir. Burada: ziyaretçiler namaz kılmakta, dua etmektedirler.
Osmanlı Revakları
Kabe’nin çevresini çeviren ve saygı sebebiyle onun yüksekliğini aşmayan, namaz kılmaya elverişli, üstü kapalı, yanları açık kubbelerdir.
Osmanlı Padişahı II. Selim zamanında yapılmış, planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
Kabe Örtüsü
Kabe’ye örtü asma adedi, Peygamberimiz dönemi öncesinde de görülmüştür. Kabe’yi örtmekteki amaç: onun yüceliğini ilan etmek, onu takdis etmektir.
1943 yılına kadar, Kabe’de Osmanlı örtüsü kullanılıyordu. Günümüzde ise, örtü: Hudeybiye yöresindeki “Kisve-i Şerif” isimli bir fabrikada: 600 Mekkeli usta tarafından, 8 aylık bir çalışma sonucunda dokunmaktadır. Siyah ibrişimden yapılmaktadır.
El tezgahlarında, saf ipekten dokunan altın işlemeli örtü, 16 parçadan oluşur. Üzerine “kelime-i tevhid, Allah’ın isimleri ve Kur-an ayetleri” işlenir.
Uzunluğu 14 metredir. Kabe’nin dört tarafını çevreleyen, yukarı kısımdaki yazı kuşağına “hizam” denilir ve uzunluğu 45 metreyi bulur. Yazılar: altın ve gümüş teller kullanılarak yazılmaktadır.
Yıpranma ihtimaline karşın, yedeği de yapılan örtü: hacıların Arafat’ta toplandıkları gün yenilenir. Böylece: Kabe, hacıları bayramlığı ile karşılamış olur.
Kabenin İçi
Kabe’nin içi dört duvarla çevrili oda görünümündedir ve burası, yeryüzünün en muhteşem odasıdır. Ortasında: ağaçtan 3 direk bulunur. Kaplamayla sağlamlaştırılan direkler: Hannan, Mennan ve Deyyan diye isimlendirilirler.
Devlet Başkanlarının hediye ettiği kandillerin asıldığı tavan ve duvarlar mermer kaplamadır. Duvarlarında: Kabe’ye hizmet etmiş halife ve sultanlara ait kitabeler yer alır.
Batı duvarına konulan seccade şeklindeki mermer “Hz. Peygamber’in kıblesi” olarak anılır.
Tavanla çatı arasında 1.5 metrelik açıklık bulunur.
Kabe Çevresinin Yeni Düzenlemesi
Kabe çevresi, 10 yıl içinde tamamlanması öngörülen projeler ile yepyeni bir çehreye kavuşacaktır. Proje tamamlandığında, Kabe’de, aynı anda 2 milyon kişi namaz kılabilecektir.
Kabenin Ölçüleri
Kabe’nin; kuzey duvarı: 12.63 metre, kuzeybatı duvarı: 11.03 metre, güneybatı duvarı: 13.10 metre ve güneydoğu duvarı: 11.22 metredir. Yükseklik: 14 metredir. Sonuçta, 145 m. Karelik bir alan üzerine kurulmuştur. Duvarlarda kullanılan taşlar: Mekke tepelerinde bulunan “granit” taşlardır.
Tövbe Kapısı
Kabe’nin içinde “Rükn-i İraki” köşesinde, dama çıkmaya yarayan 48 basamaklı bir merdiven bulunmaktadır. Merdivene, altın kaplamalı tövbe kapısından girilir.
Makam-ı İbrahim
Hz. İbrahim’in Kabe’yi inşa ederken iskele olarak kullandığı taşın bulunduğu yerdir. Kutsal mabede 10 metre uzaklıktadır.
Taşın boyu 1 arşındır. Dört köşe taşın, üst tarafının genişliği 14 parmaktır. Hem alt kısmında ve hem üst kısmında, birer halka bulunmaktadır. Taşın iki halkası arası, altınla kaplı olmayıp açıktır. Çünkü: Halife Mütevekkil Alellah: onu bugün üzerinde bulunan altınla kaplatmıştır.
Hz. İbrahim’in ayak izleri, taşın içine 10 cm. gömülmüş olup biraz meyillidir ve uzunluğu 27 cm. eni ise, 14 cm. dir.
Taş üzerinde, iki ayak arasında, 2 parmak uzaklık bulunur.
Ortası ise, el sürülmesi nedeniyle aşınmıştır. Allah: Hz. İbrahim’e “insanları hacca gelmeye davet etmesini” emredince: Hz. İbrahim taşın üzerine çıktı, üzerine çıkınca taş bütün dağlardan daha yüksek oldu ve Hz. İbrahim şöyle seslendi “Ey insanlar. Rabbinizin davetine icabet ediniz.”
Bu çağrı üzerine: insanlar ona cevap vererek “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” dediler. Bu sırada: Allah’ın dilemesi ile Hz. İbrahim’in ayak izleri, taşın üzerinde kalmış oldu. Hz. İbrahim taşın üzerine çıkınca, sağa-sola dönerek “Rabbinizin davetine icabet edin” diyordu. Çağrısını tamamlayınca, Makam-ı İbrahim’i kıble yaptı.
Makam-ı İbrahim: Allah’ın dilediği zamana kadar kıble olarak kaldı. Hz. İbrahim’den sonra oğlu Hz. İsmail’de Kabe kapısının yönünde ona doğru namaz kılıyordu. Bu durum: Peygamberimiz zamanına kadar sürdü.
Evet, burada, cam fanus içinde Hz. İbrahim’in ayak izleri, binlerce yıldan bu yana muhafaza edilmektedir. Camekanlı bölümün: temelden yüksekliği 75 cm. çapı 80 cm. ve yüksekliği 1 metreden biraz fazladır.
Önceleri, 18 m. Karelik alanı kaplayan Makam-ı İbrahim, sonradan tavaf alanının genişletilmesi için, 1967 yılında, cam fanus içine alınmıştır.
Son olarak bir söylentiden daha söz etmek istiyorum. Yine söylenenlere göre, Hz. İbrahim: üzerinde durduğu taşın bulunduğu yerin altına defnedilmiştir.
CENNET-ÜL MUALLA
Mekke şehrinin eski mezarlığıdır. Harem-i Şerif’e 2 km uzaklıkta ve Cin Mescidine oldukça yakındır.
İslamiyet’ten önce ve ilk yıllarında “Hacun” adıyla anılan bu kabristan, sonraları “Malat” adıyla anılmıştır. Bu isim: Türkçeye çevrilirken “Mualla” diye çevrilmiş ve “Cennet-ül Mualla” adıyla anılır olmuştur.
Burada: peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip, zevceleri Hz. Hatice, oğulları Kasım, Abdullah ve Abdullah b. Zübeyr’in kabirleri bulunmaktadır.
Önceleri: bu kabirlerin Osmanlı döneminde yapılan türbeleri bulunsa da; Suudiler tarafından, 1926 yılında, bütün kubbeler yıkılarak mezarları belirleyen taşlar kaldırılmıştır. Mezar taşlarının kaldırılmasına sebep olarak: ziyarette aşırılığa meydan vermemek denilmektedir. Eski 591 mezar taşı, günümüzde: Riyad şehrindeki müzede sergilenmektedir.
Son yıllarda: mezarlığın ortasından “otoban” geçirmişler ve mezarlık, bu yüzden ikiye bölünmüştür. Evet: kabristan ziyarete kapalıdır. Ancak, ziyaretçiler, kabristanı ikiye bölün otobanın kenarından ve duvarından görüp dua edebilmektedirler.
Günümüzde, Mekke şehrinde vefat eden tüm Müslümanlar (Mekke’de hac ve ümre için bulunan Müslümanlar dahil olmak üzere) buraya defnedilmektedirler.
HZ.MUHAMMED’İN DOĞDUĞU EV
Kabe’nin yanındaki “Beni Haşim” mahallesinde “Mevlid” sokağında bulunan evin orijinali yıkılmış ve 1957 yılında: içinde Mekke ve Hac ile ilgili kaynakların bulunduğu bir kütüphane olarak, yeniden inşa edilmiştir.
Yani, günümüzde “Mekke-i Mükerreme Kütüphanesi” olarak kullanılmaktadır. Kütüphane: yalnızca erkeklerin ziyaretine izin verilmektedir. Aslında: Suudi yönetimi, buranın bir ziyaret yeri haline gelmemesi için, buraya kitaplık yaptırmıştır.
Peygamberimiz: 20 Nisan 571 tarihinde, bu evde dünyaya gelmiştir. Hz. Amine hatunun: peygamberimizi, bugünkü binanın bulunduğu yerdeki bir Mekke evinde dünyaya getirdi ve ilk çocukluk günleri burada geçti.
Evin bulunduğu arazi, bir görüşe göre, Hz. Muhammed’in soyunun dayandığı “Haşimi” ailesine aitti ve Mekke’nin ileri gelenlerinden olan Haşimiler: Mekke şehrinde saygı görüyorlardı ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini ilan etmesinden sonra, karşısına büyük bir düşman gurubu çıkmasına rağmen, uzun bir müddet bu düşmanlara karşı koyabilmesinin en büyük nedeni: mensubu olduğu ailenin gücünden kaynaklanıyordu.
Peygamberimizin dünyaya geldiği evin bulunduğu arazi
20’nci yüzyılın başlarına kadar, olduğu gibi muhafaza edildi ve herkesin büyük saygı gösterdiği bir mekan oldu. Hatta: bu arazinin bakımından “Mekke Şerifleri” sorumlu tutuldu. Hacılar: Mekke’den Medine’ye geçmeden önce, mutlaka burayı ziyaret ederlerdi.
Ancak: Arap yarımadasının, 1925 yılında, Abdülaziz bin Suud’un eline geçmesinden ve Vehhabi geleneklerinin etkisinde kalınarak: mezarlıklarda bulunan türbelerin yıkılmasından sonra, diğer mekanların da ortadan kaldırılmasına sıra geldi.
Hz. Muhammed’in doğduğu evin arazisi dümdüz edildi ve üzerinde eski devirlerden kalma ne varsa kaldırıldı. Sonraki yıllarda ise, buraya bir bina inşa edildi ve yapılan bu yeni bina, halk kütüphanesi haline getirildi.
Evet, günümüzde, bu ev: Mekkelilerin, günlük gazetelere göz attıkları, birkaç kitabın sayfalarını çevirdikleri bir yer olarak kullanılıyor.
NEMİRE MESCİDİ
“Nemire” kaplanın dişisine denilmektedir. Kaplanın erkeğine de “nemir” denir. Üzerinde: siyah-beyaz çizgiler olan peştamal, örtü, ihram ve benzeri giysi ve kumaşlarda: alacalı bulut parçalarına da Arapçada “nemire” denilir. Çünkü, üzerindeki desenler, kaplan derisi üzerindeki desenlere benzemektedir.
Nemire Mescidinin inşa edilmiş olduğu yerin “Nemire” diye isimlendirilmesinin sebebi de, muhtemelen buradaki taş ve kayalarda, siyah-beyaz rengin hakim olmasıdır.
Evet, Nemire Mescidi: bir yandan burada namaz kılan Peygamberimizin hatırasını yaşatmak ve diğer yandan, sayıları günden güne artan hacıların, ibadetlerini rahatlıkla yapabilmelerini sağlamak ve dinlenme yeri olarak kullanılmak üzere bir mekana ihtiyaç duyulduğundan, sonradan burada inşa edilmiştir.
Günümüzdeki bu mescidin: kıble tarafındaki yerin üstü örtülü, diğer yerlerin üstü ise açıktır.
Doğu tarafında, 6 adet büyük kapı ve dört köşesinde, 4 metre yüksekliğinde duvar ve mihrap üzerinde bir kubbe bulunur. Yakında ise, hacıların su ihtiyacını karşılamak için “Ayı Zübeyde” denilen bir su sarnıcı bulunur.
AKABE MESCİDİ-BİAT YERİ
Peygamberimiz: peygamberliğinin ilk yıllarında, (621): Mekke şehri yakınlarında kurulan panayıra gider ve çevreden putlara tapmak üzere buraya gelenlere: Kur-anı Kerim okuyup, onları İslam dinine davet ederdi.
Peygamberimiz: Mina ve Mekke şehirleri arasındaki “Akabe” tepesinde: Medine kabilelerinden, Haczetli 6 kişiye rastlar ve onlara İslam’ı anlatarak, Kur-anı Kerim okur ve Müslüman olmaları için davette bulunur.
Bundan önce: Medineli putperest “Evs” ve “Hazrec” kabileleri ve “Ehli kitap Yahudiler” arasında: sürekli bir geçimsizlik bulunmaktadır. Ancak: bu kabilelerin yaşlıları: hep “bir Peygamber gelecek” derlerdi.
Peygamberimizin karşılaştığı 6 kişi: bu söylenenleri hatırlarlar ve “ ihtiyarlarımızın söyleyip durduğu peygamber bu olsa gerek” diyerek “Müslümanlığı” kabul ederler ve bu olaya katılan 6 kişi; “ilk Medineli Müslümanlar” olarak bilinirler. Olayın geçtiği yer ise: “Akabe Biat Yeri” olarak anılmaya başlanır.
SEVR DAĞI VE SEVR MAĞARASI
Sevr dağı: Mekke şehrinin güneyinde ve yaklaşık 5 km. uzaklıktadır ve yüksekliği 500 metredir. Dağ üzerinde, birçok tepe ve aynı zamanda irili-ufaklı mağara bulunmaktadır. Bu mağaralar, dağın değişik yerlerine dağılmıştır.
Hicretin başlarında: Mekkeli putperestlerin peşlerine düştüğü Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir: burada bulunan bir mağarada saklanmışlardır. Bu mağaranın çeşitli özellikleri vardır. Öncelikle: gizlenmeye elverişli, kayaya yontularak yapılmış bir mağaradır. Ön ve arkasında delikleri vardır. Bunlar: mağaranın alt kısmındadır.
Bu yüzden: mağaraya ancak sürünerek veya eğilerek girmek mümkündür. Mağaranın çevresinde, dışarıda dolaşan kimsenin içeriyi görebileceği başka delikler yoktur. Mağara içinde bulunanlar: dışarıda dolaşanların ayaklarını görebilirler, fakat dışarıda olanlar, mağara içindekileri göremezler.
Görebilmeleri için, eğilip başlarını ayakları hizasına getirmeleri gerekir. Öte yandan, hicret sırasında Sevr mağarasına gizlenmenin bir başka olumlu yönü daha vardır.
Hemen dağın eteğinde: Amir b. Füheyrenin koyunlarını otlattığı ve geceleri sütünü, Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir’e ikram ettiği bir otlak bulunmaktadır.
Bu mağara hakkında anlatılanlardan söz etmek istiyorum.
Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir: mağaranın içinde iken, bir örümcek mağaranın kapısı önüne ağ örer ve bir kuş girişine yuva yapar ve yumurtlar.
Mekkeli putperestler, mağaranın önüne geldiklerinde, bu örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce: “burada olamazlar” diyerek, bölgeden ayrılırlar. Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir, bu mağarada 3 gün kalırlar, daha sonra gizlendikleri mağaradan çıkarak, Kızıldeniz sahil yolunu takip ederek, Medine şehrine ulaşırlar ve bu olaylar nedeniyle, mağara önem kazanır.
Mağaranın önem kazanmasının bir diğer önemi de şudur: Peygamberimiz: gayet yerinde bir strateji uygulayarak, Medine’ye doğru gitmeyip, ters yönde Sevr mağarasına doğru gitmiş ve saklanarak, müşrikleri yanıltmıştır.
Bu durum: İslam’da: gerekli tedbirleri almadan ilahi yardım beklemenin doğru olmadığını ifade etmektedir.
Evet, üç günlük sürenin sonunda: dördüncü gün sabahı, Amir ile kılavuzluk yapması için kiralanan Abdullah b. Ureykıt: beraberinde iki deve ile mağaraya gelirler.
Böylece, dört kişiden oluşan küçük kervan Medine’ye doğru yola çıkar.
ARAFAT
Mekke şehrinde, hac ibadetinin en önemli yerlerinin bulunduğu “Arafat”: “Cebelü’r-Rahme” yani “rahmet dağı” anlamına gelmektedir ve Mekke şehir merkezine 20 km. uzaklıkta,
güney doğuda, aynı adı taşıyan ova içinde, yaklaşık 70 metre kadar yükseklikte bir tepe görünümündedir. Tepeye, koyu yeşil taş yığınları hakimdir.
Cebrail: Hz. İbrahim’e, hac ile ilgili bilgileri ve haccın nasıl yapılacağını, burada öğretmiştir.
Bir başka rivayete göre: Hz. Adem ve eşi Hz. Havva: cennetten çıkarıldıktan sonra, yeryüzüne inmiş ve bir süre ayrı kalıp, nihayetinde 40 yılın ardından Arafat dağında buluşmuşlardır. Buluşma anlamına gelen “Ta’arrefe” kelimesi değiştirilerek, buraya “Arafat” denilmiştir.
Dağın isminin nereden geldiği hakkındaki bir başka söylenti ise: hacıların, Arafat dağındaki vakfeleri sırasında, Allah’ın yüceliğini, kendilerinin ihtiyaç ve kulluklarını “itiraf” ettiklerinden dolayı, buraya “Arafat” adının verildiği söylenmektedir.
Son bir görüş ise: hac ibadetinin önemli bir rüknü olan vakfeyi tamamlayanların, manevi bir kokuya yani “Arf” e büründükleri için, bu anlamda, dağa “Arafat” isminin verilmiş olmasıdır.
Hz. Muhammed’in “Hac Arafattır” sözüyle buranın önemi ortaya konulmaktadır. Kurban Bayramı öncesinde, Arefe gününde meydanı ve Cebel-i Rahme’yi dolduran hacılar, burada güneş batıncaya k adar sürecek olan vakfeye dururlar. Yani: vakfe sırasında: Allah’a dua etmek ve istekte bulunmak müstehabdır.
Peygamberimiz: 632 yılında “veda hutbesi” konuşmasını, burada yapmıştır. Hac için gelen Müslümanlar: renkleri, dilleri, ırkları, kültürleri farklı olarak bu buluşma yeri olarak değerlendirilen meydanda toplandıklarında, günahlarının affı için Allah’a tövbe ederler.
Hacılar, burada gezinen develerin yanında fotoğraf çektirirler ve hatta bazen develere binenler de olur. Tepeye çıktığınızda ise, beyaz bir sütun göreceksiniz ve hacılar, buraya dokunup dua etmektedirler.
MÜZDELİFE
Mekke sınırları içinde, Arafat dağı ile Mina arasında bulunan 12 km. genişliğindeki bir bölgedir ve Mina’ya 3 km. uzaklıktadır.
Müzdelife’nin kelime anlamı “yaklaşma, yakınlaşılan yer” demektir. Hac ziyaretinde: Arafat’tan sonra, burası ziyaret edilir ve şeytan taşlamak için kullanılan taşlar, buradan toplanır.
Adem ile Havva’nın yeryüzündeki ilk buluşma yerinin burası olduğu söylenir.
Müzdelife’de vakfe yapmak: arefe günü güneşin batmasından kurban bayramının birinci günü güneşin doğmasına kadar ki zaman diliminde yapılır. Bu zaman diliminde, Müzdelife’de kalan kimse, vakfe yapmış sayılır.
MİNA
Hac kurbanlarının kesildiği mezbahaneler, Hz. Muhammed’in Mina günlerini geçirdiği mekana yapılan “Mescid-ül Hayf” buradadır.
Mekke ve Arafat arasında: ikisini birbirine bağlayan yol üzerinde bulunan Mina: Peygamberimiz ve Medineliler arasındaki görüşmenin gerçekleştiği yer olarak bilinir. Kuzeyinde “Sabir” dağı bulunur.
Akabe cemresi ve Muhassir vadisi arasında kalan yere “Mina” denilir. Bu bölgeye bu ismin verilmesi hakkında, şunlar söylenmektedir.
Hz. Adem: Mina’dan ayrılmak isteyince, Cebrail ona “temenni et” demiştir. Adem Peygamber de “cenneti” temenni etmiştir. Bundan dolayı, buraya “Mina” adı verilmiştir.
Bir diğer söylentiye göre ise, burada kurban kesildiği için “kan akıtmak” anlamına gelen “Mina” kelimesi “İmna” kökünden türetilmiştir.
Hz. İbrahim: kurban etmek için oğlu Hz. İsmail’i Mina’ya götürür, sonra Hz. İbrahim’e, Allah tarafından bir kurbanlık verilir. Bu kurbanlığın ne olduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Ancak birçok kimse tarafından bunun “koç” olduğu söylenir.
Hz. İbrahim: kendisine engel olmak isteyen şeytanı: burada taşlar ve kurban keser. Hac ibadeti yapanlar da burada kurban keserler ve şeytan taşlarlar.
NUR DAĞI-HİRA MAĞARASI
Mekke şehrinin kuzeydoğusunda, 300 metre yüksekliktedir ve şehir merkezine 5 km. ve Peygamberimizin evine 1 km. uzaklıktadır. Mekke bölgesindeki dağlar arasında farklı bir yapıda olması nedeniyle, hemen fark edilir.
Dağa, önemine binaen “Cebelü’n-nur” ismi verilmektedir. Dağa: neden bu ismin verildiği bilinmiyor. Ancak: Mekke’den Mina’ya giden yolun yakınındaki bu dağın zirvesinde, Mina’ya giderken yolunu kaybeden hacılar için atış yakılmıştır.
Dağa, bu nedenle “nür” ismi verildiği düşünülmektedir. Dağ üzerinde susuzluk nedeniyle, hemen hemen hiç ağaç ve nebat bulunmamaktadır. Yalnızca, çok az miktarda dikenli çalılar görülür.
Peygamberimiz, dağın zirvesi üzerinde bulunan Hira mağarasında inzivaya çekilmiş ve “Kur-anı Kerim ayetleri, bu mağarada indirilmeye başlanmıştır. Mağara: Nur dağının zirvesinden 15 metre aşağıda, dağın kuzeyine bakan tarafındadır.
Bir insanın ayakta durabileceği kadar yükseklikte ve yatabileceği kadar uzunluktadır.
Mağaranın bulunduğu tepeye, 1 saatlik bir tırmanıştan sonra ulaşabilirsiniz. Tepeye çıkarken, çevredeki maymunları göreceksiniz.
Ayrıca: çevre kirliliği ve dilenen çocuklar da dikkat çekiyor.
Mağara, yalnızca 1 kişinin girebileceği büyüklüktedir. Çok dar bir yerden, mağaranın ağzına kadar ulaşabilirsiniz ama gerek küçük olması ve gerekse izdiham nedeniyle mağaraya girmek oldukça güçtür.
MİNA-ŞEYTAN TAŞLAMA ALANI
Mina bölgesinde bulunan: Akabe Cemresi, Küçük Cemre ve Orta Cemre olarak isimlendirilen ve şeytanı temsil ettiğine inanılan yapılar: hac ziyareti sırasında, hacı adayları tarafından taşlanır ve insanlığın ortak düşmanı lanetlenir.
Şeytan taşlama olayının temelinde yatan şudur: “Allah tarafından, Hz. İbrahim büyük bir sınavdan geçirilir ve en sevdiği şeyi, kurban etmesi istenir. Bunun üzerine, Hz. İbrahim, en sevdiği şey olan oğlu Hz. İsmail’i: kurban etmeye götürürken, karşılarına şeytan çıkar.
Şeytan: önce Hz. İbrahim’e musallat olur ve başarılı olamaz, uzaklaşır. Bunun üzerine: Hz. İsmail’e musallat olur ve “babasının onu kurban etmeye götürdüğünü, annesini gözü yaşlı arkada bıraktığını ve emre boyun eğmemesini” söyler. Bunun üzerine, Hz. İsmail: şeytanın bu söylediklerine aldırış etmez ve şeytanı yanından kovar, arkasından 7 tane taş atar.
Evet: hacı adaylarının “şeytan taşlama” hadisesinin temelinde, bu olay yatmaktadır.
Cemreler: yukarıda sözünü ettiğim gibi, Akabe cemresi, ortanca cemre ve küçük cemre olmak üzere üç tanedir. Akabe cemresi Mina’ya girişte sol yandadır.
Ortanca cemre: Akabe cemresinden sonra gelir ve aralarında 116.77 metre mesafe bulunmaktadır. Küçük cemre: Huleyf mescidinden sonradır. Ortanca cemre ile aralarında, 156.4 metre mesafe bulunur.
Cemrelere atılan taşların: nohut büyüklüğünde olması yeterlidir. Hatta: mutlaka taş atılması gerekmez, yeryüzü cinsinden: toprak, çamur, kiremit, tuğla gibi şeylerle de şeytan taşlamak caizdir. Ancak: demir, kurşun, cam, ayakkabı, terlik vb. gibi benzeri şeyleri atmak caiz değildir.
Atılacak taşların sayısı 49 veya 70’dir. Buna göre: 7 tanesi bayram günü Akabe cemresine atılır. 21 tanesi, 11’nci gün her cemreye 7’şer taş olmak üzere atılır. 21 tanesi de, 12’nci gün aynı şekilde atılır. Kalan 21 tane, 13’ncü gün atılır. Yalnızca: 3 gün taş atmak ta caizdir.
CİN MESCİDİ
Cin mescidi: Mualla Mezarlığından, Harem-i Şerife doğru giden caddenin hemen sağında, bir yolun girişindedir. Buradaki mescide “Hars” mescidi de denilir. Burada bulunan mescit, 2000 yılında yıkılmış ve yerine yenisi yapılmıştır. Tek katlı yeni mescitte, erkekler altta, kadınlar üst bölümde namaz kılarlar.
Peygamberimiz: bu bölgeye gelir ve buradaki “cinlere” Kur-anı Kerim okur ve onları İslam’a davet eder, daveti kabul eden cinleri: kabilelerine elçi olarak gönderir ve İslam’ı tebliğ etmelerini isterdi.
Bu nedenle, buraya yapılan mescide “Cin Mescidi” ismi verilmiştir.
Burası, özellikle Uzakdoğulu Müslümanlar tarafından, namaz zamanından çok önce doldurulmaktadır. Cami: diğer zamanlarda kapalı tutulmaktadır.
ŞECERE MESCİDİ
Burası: Peygamberimizin mucizesini gerçekleştirdiği yere yapılan bir mescittir ve Harem-i Şerif’in hemen yanı başındadır.
Mekkeli müşrikler: “Ya Muhammed, şayet şu ağacı bizim yanımıza doğru çağır, gelirse inanırız” dediklerinde, Peygamberimiz Taif’ten gelirken “Gel yanıma” dediği ağaç: kökleriyle yerinden kalkıp onu selamlamış ve daha sonra yerine geri gitmiştir.
İşte, burada yapılan mescide “Mescid-i Şecere” denilmiştir.
Burası hakkında anlatılan bir diğer söylenti de şöyledir: “ Mescid-i Cin hizasında bulunan bu mescidin bulunduğu yerde: Peygamberimiz, cinlerden gelen bir heyetle görüşmüştür.
Cinler, peygamberimize “Senin Allah’ın resulü olduğuna kim şahitlik eder?” diye sorarlar. Yakınlarında bir sakız ağacı bulunmaktadır.
Peygamberimiz, o ağacı işaret eder ve cinlere der ki “Şu ağacı gördünüz mü. O şahitlik ederse, iman edermisiniz?” der. Cinler “Evet, iman ederiz” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz ağacı çağırdı, ağaç dallarını budaklarını sürükleyerek geldi. “Benim Allah’ın resulü olduğuma şahadet eder misin?” diye sordu.
Ağaç “Şahadet ederim ki, sen Allah’ın resulüsün” dedi.
O ağacın bulunduğu ve bu mucizenin tahakkuk ettiği yere, bu mescit yapılmıştır.
HUDEYBİYE
Hudeybiye: Peygamberimiz ile Mekkeli müşriklerin, anlaşma yaparak İslam davetinin önündeki en önemli engellerden birisinin kaldırıldığı yer olarak bilinir. Hudeybiye anlaşması ile, Medine şehrinde kurulmuş olan İslam devleti resmen tanınmış olur.
Müslümanlar, bir dönem: Medine’den Mekke’ye: yanlarında silah olmadan, kurbanlık develerini alarak umre yapmaya niyetlenmişlerdir.
Ancak: Hz. Muhammed: Mekke şehrine öncü bir birlik gönderir ve Mekkelilerin savaşa hazırlandıklarını öğrenir, bunun üzerine kafilesi ile birlikte yolunu değiştirerek “Hudeybiye” bölgesine gelir.
Burada: 1400 kişi, ölünceye kadar savaşacaklarını söyleyerek, Peygamberimize biat ederler. Bunun üzerine, Mekke’de yaşayan Kureyşliler “Hudeybiye” anlaşmasını imzalamak zorunda kalırlar. Anlaşmanın ardından, Müslümanlar, Medine şehrine geri dönerler.
Bunun ardından ise, Müslümanlık hızla yayılmaya başlar. Çünkü: müşrikler, yapılan bu anlaşmayı bozarlar.
Hayber fethedilir: Medine’de kurulan İslam devleti büyük güç kazanır.
Evet, burası: Mekke şehrine 17 km. uzaklıkta ve umre için ihrama girilen yer olarak da bilinir.
ZEMZEM
Hz. İbrahim: Hz. Hacer ve oğlu İsmail’i alıp, günümüzde Kabe’nin bulunduğu vadiye getirir ve “Sizi burada bırakmam emrolundu” der ve döner gider.
Hz. Hacer: “Olsun, Rabbim bize yeter” diyerek, duruma boyun eğer. Yanlarında: bir kırba su ve birkaç hurma bulunmaktadır. Üstelik, küçük İsmail henüz bebektir.
Hz. Hacer: bir şeyler bulabilmek umudu ile önce “Safa Tepesi” ne çıkar. Bir ağaç, bir kuru ot bile yoktur. Sonra “Merve Tepesi” ne gider.
Dönüşte ise, oğlunu bulamaz. Büyük bir telaşla: yeniden “Safa” ve “Merve” tepeleri arasında ve o sıcakta, 7 defa zorlukla koşu yapar. Sonra “tatlı” bir ses işitir. Karşısında “Cebrail” görülür.
Bu sırada: bebek İsmail’in ayakları dibinde, berrak bir suyun kaynadığını görür ve biriktirmek ister. Bir yandan suyun etrafını çevirerek tutmaya, bir yandan da kabını doldurmaya çalışır.
Tarifsiz bir telaşla “zem” yani “dur” der. Hatta haykırır. Zem zem zem……
Cebrail tebessüm eder ve “Bırak aksın” der. Bu su daima akar ve asla tükenmez.
Takip eden süreçte, bu su, göçebe kavimlerin dikkatini çeker. Nitekim: Cürhümiler, Hz. Hacer’den izin alarak, Kubeys dağı eteklerine yerleşirler ve vadi şehir olur. Adına da “Mekke” denilir.
Evet: bu suyu içmenin kuralları var.
Zemzem içileceği zaman: kıbleye dönülür. Besmele ile ayakta ve doyuncaya kadar içilir. İçme sırasında, üç kere nefes alınır. Dua edilir. Zemzem suyu içilirken yapılan dualar kabul olunur. Her tavaftan sonra zemzem içmek müstehabdır.
Milyonlarca hacı tarafından: içilen, yıkanılan ve memleketine götürülen zemzem suyu, motorla çekildiği halde, yüzlerce yıl bitmemesiyle biliniyor.
Günümüzde: zemzem kuyusu: Mescid-i Haram içinde, Kabe’nin Hacer-i Esved taşının bulunduğu köşesinden, 14.5 metre uzakta, yer altında bir odada bulunmaktadır ve üç ayrı kaynaktan beslenmektedir.
Bu 3 su birleşince, zemzem olmaktadır. Sadece: 173 cm. derinliğindeki bir kuyuda bulunan zemzem suyuna, dışarıdan herhangi bir kaçak giriş vs. yoktur.
Biraz önce de söylediğim gibi: binlerce yıldan bu yana, çöl sıcağından kavrulan insanlara su sağlayan bu kuyu, hiçbir zaman kurumamıştır.
Genellikle, kuyu sularında yosun vb. parazitler ortaya çıkmasına ve suyun tadının bozulmasına ve kokuşmasına neden olmasına rağmen, zemzem suyunda bu tür biyolojik olaylar yaşanmamıştır.
Şehirlerin içme suları klorlanmasına rağmen, zemzem suyu herhangi bir kimyasal işlemden geçirilmez.
Zemzem suyu hakkında yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar şunlardır
Zemzem suyu, diğer sulara göre çok daha az kükürt taşımaktadır. Diğer sulara göre çok daha besleyicidir ve çok daha fazla mineral barındırmaktadır.
Kaynağı henüz bulunamamıştır. Nereden geldiği, bilinemiyor. Yakınlarında hiçbir kuyu yok ve denize de 80 km. uzaklıktadır.
Bu şartlarda, suyunu denizden veya başka bir kuyudan alması imkansızdır. Nasıl oluyor da yıllardır su bitmiyor?
Bunu kimse izah edemiyor. Ancak: açlığını gidermek için içenlerin açlığı, susuzluğunu gidermek için içenlerin ise susuzluğu gideriliyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan incelemeler sonucunda, zemzem suyunun, dünyadaki en içilebilir ve sağlıklı sulardan biri olduğu kabul edilmiştir. Yine yapılan araştırmalar sonucunda, dünyada, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su, zemzem suyudur.
Zemzem suyu içinde: kalsiyum ve magnezyum tuzlarının oranları yüksektir. Bu ise, yorgun insanların, yüzlerine sürdükleri zaman neden ferahladıklarını izah etmektedir.
Bir başka özellik ise: zemzem suyunun “mayalanma” özelliğidir.
Zemzem suyu, normal bir su ile karıştırıldığında: baskın gelip suyun bütününü zemzem suyu özelliğine çevirmektedir.
ECYAD KALESİ-ABRAJ AL BAİT KULELERİ
I. Dünya savaşında: Mekke şehrinin, asi Arap kabilelerinden korunması için: 1781 yılında, Osmanlılar tarafından yapılmış, ancak 2002 yılında Suudi yönetimi tarafından yıkılarak yok edilmiştir.
Özellikle: kalenin yıkılma nedeni olarak, otel yapımının gösterilmesi içler acısıdır. Çünkü: kalenin yıkılmasının ardından: Mekke şehrindeki 500 yıllık Osmanlı hakimiyetinden geriye, yalnızca Kabe’nin çevresindeki revaklar kalmıştır.
Evet, kale yıkıldıktan sonra: kalenin bulunduğu yere: binalar kompleksi yapılmıştır. Özellikle: 595 metre yükseklikteki “Abraj Al Bait Kuleleri” olarak isimlendirilen otel: Suudi Arabistan ülkesinin en yüksek binasıdır ve dünyanın en yüksek ve en büyük otelidir.
Her yıl, yaklaşık 2 milyon hacı adayı, bu 5 yıldızlı otelde konaklamaktadırlar.
Otel; hemen “Mescid-i Haram” yanındadır ve içinde yaklaşık 4 bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği büyük bir mescit bulunmaktadır.
ZEMZEM TOWER VE SAAT KULESİ
Burası: yerle bir edilen Ecyad kalesinin yerine yapılmış, devre mülk sistemiyle çalışmaktadır. Burada: 662 metre yükseklikte bir saat kulesi bulunmaktadır.
Abraj El Beyt kuleleri adı verilen otel kompleksinin tepesinde bulunan saat kulesi: biraz önce de söylediğim gibi, 662 metrelik beton yapıdan oluşuyor ve tepesinde 155 metrelik hilal yer alıyor.
Saatin yer aldığı kule, yüksekliği nedeniyle dünyanın en yüksek ikinci binası olma özelliği taşıyor. Mekke Kraliyet Saat kulesi: dünyanın en yüksek binası olan Dubai Burç Halife’den, yalnızca 11 metre daha kısadır.
Kulede bulunan saat: Alman yapımı ve 43 metre genişlikte, 43 metre yüksekliktedir. Kulenin dört bir tarafında da saatin birer yüzü bulunuyor ve saatin üstünde dev harflerle “Allah” yazıyor.
Saat: geceleri 17 km. ve gündüzleri ise yaklaşık 12 km. uzaklıktan görülebiliyor. Ezan zamanlarında, saat, yanıp sönerek, Müslümanları uyarmaktadır.
Evet: kompleksin: 8 bin odası bulunuyor ve 60 kat olarak planlanan, 7 gökdelenden oluşuyor. Daire ve odaların, kabeye 100 metre uzaklıkta bulunması, en önemli tercih nedeni olarak kabul ediliyor.
MEKKE MÜZESİ
Müze: Mekke şehrinin zengin tarihini sergilemektedir. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış şehrin tarihi geçmişine ışık tutmaktadır. Kabe’nin farklı fotoğraf ve minyatürleri görülür.
Özellikle: 1950 yılındaki aşırı yağış sonrasında Kabe’nin çevresinde biriken su, adeta bir gölü andırmaktadır ve bu durum fotoğraflarda görülmektedir. Müzede: Kabe’nin çevresinde mezheplere göre kurulan çadır fotoğrafları da görülür.
Mekke müzesinde, özellikle, ayetlerin işlendiği orijinal taşlar ilgi çekmektedir. Kabe’de bulunan, Osmanlı döneminden kalma güneş saati, minare ve kubbe alemleri de, kültürümüze ait müzede sergilenen önemli objelerdir.
En ilgi çeken obje ise. Hz. Muhammed’in, mührünü bastığı, Munzir Bin Savi’ye gönderdiği, İslamiyet’e davet mektubunun nüshasıdır.
Sahabeler tarafından: ayetlerin indirilişinin ardından, Kufi Hat sanatıyla işlenen taş ve kemik parçaları, görenleri etkiliyor.
571 yılından günümüze kadar gelen taşlara, o dönemin imkansızlıklarına rağmen, hat sanatının en güzel örnekleriyle ayetlerin işlenmesi, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Evet, bu müzeyi ziyaret ederseniz: el yazması Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed döneminden önce Kabe’nin duvarına asılan, 7 şairin yazdığı 7 şiir (Muallakat-ı Seb) ve Kabe’den çıkan eski kapıları mutlaka görmelisiniz. Yine, müzede zemzem kuyusunun çevresindeki demir muhafazalar saklanıyor.
DEVE ÇİFTLİĞİ GEZİSİ
Mekke bölgesinde bir deve çiftliği gezisine katılırsanız: taze kaynatılmış deve sütünü tatmanızı öneririm. Her hastalığa şifa verdiği söyleniyor. Tadı güzel ve lezzetlidir.
İşte, Kiev şehrine gezmeye veya başka bir amaçla gidecek ziyaretçiler için: gayet ayrıntılı, tek bir başlık altında her türlü özelliği yansıtan, muhteşem bir yazı. Gitmeden veya karar vermeden önce; bu yazının bir çıktısını, yazıcınızdan aldığınızda ve biraz zaman ayırıp incelediğinizde: Kiev şehrinin tüm özelliklerini, bir çırpıda okuyup, öğrenme şansınız olacak. Şimdiden, Kiev şehrinde, güzel tatiller.
Evet: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan, 16 yıldızdan biri de: tarihteki tek Yahudi Türk devleti ya da İmparatorluğu olan “Hazarya” ya, yani “Hazar İmparatorluğu” na aittir.
İşte, bu Türklerin kurduğu, bugün, Ukrayna isimli ülkenin sınırları içinde kalan “Kiev” kentinin adı: Türkçedir. Yani o dönemin, Hazar İmparatorluğunun Türkçesi. Kiev şehrini kuran Türkler: şehre, nehir kıyısındaki yerleşim yeri yada nehir kıyısındaki ev anlamında “Kiev” demişler. Bu arada: bu şehir, Çernobil nedeniyle, kanser vakalarının çok sık görüldüğü bir şehir olarak da öne çıkıyor.
Özellikle, bizim ülkeden, bu şehre gidişlerde, belli bir amaç bulunduğu kesin. Daha açıkçası: yalnızca, kadınlar için Kiev şehrine gitmek durumunda iseniz, hiç tavsiye etmem. Avrupa’nın en fazla “aids” vakasının kaydedildiği şehir olarak biliniyor. Burada: tarihi kalıntılar, objelerde bulamasınız. Müzelerin tümünü, yalnızca bir günde gezebilirsiniz.
VİZE
Ukrayna’ya giriş için vize gerekmiyor. Sadece nüfus cüzdanı veya pasaport ile ülkeye girebilirsiniz, ilaveten 50 TL. yurt dışı çıkış harcı ödemeniz yeterlidir.
ULAŞIM
İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra, Kiev’e varıyorsunuz. Uluslar arası hava alanı “Borispole” indiğiniz andan itibaren: şehrin, güzel kızları, karşınıza çıkıyor. Ayrıca: yeşil üniformaları ile, çevrede gezen polisleri görünce, askerleri andırdıkları için, askeri bir hava alanına inmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Daha sonra, hava alanından, şehir merkezine, yaklaşık 40 km. lik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu yolculuk sırasında: çevrenize baktığınızda, gerçekten, muhteşem yeşil bir şehre geldiğinizi hemen hissedeceksiniz. Çünkü: devasa ağaçların bulunduğu, muhteşem yeşillikli parklar göreceksiniz.
Bu arada, çok önemli bir konudan söz etmek istiyorum. Girişte: yani ülkeye girişte, bir form doldurmanız gerekiyor. “İmigration Formu” denen bu form; tamamen formalite. Otelde kalmayıp, kiralık evde kalacaksanız, kalacağınız yerin tam adresini de forma yazmanız gerekli, onun dışında bir sorun yok. Yalnız: bu formu; size önerim, uçakta doldurun, uçaktan indikten sonra hava alanında bu formu doldurmak için zaman kaybetmeyin. Ayrıca: ülkeye girerken, yanınızda 3000 Amerikan Dolarından fazla para varsa, deklare etmeniz gerekiyor.
Hava alanından şehre doğru olan bölge:
Tam bir inşaat sahası gibi. Çok katlı konutlar yapılıyor. Ama, bu konutların metrekaresinin 1000 dolar olduğunu duyduğunuzda, kesinlikle şaşıracağınıza inanacaksınız. Çünkü: bu şehir, en üst düzey zenginlik ve en alt düzey fakirliğin bir arada bulunduğu bir yer.
Bu arada: otele girdiğinizde, pasaportunu isteyecekler. Otellerde: turistlerin pasaportu, otele giriş yapılan gün alınarak, seyahat sonunda geri veriliyor. Bu süreç içinde: kimlik olarak, otelin kartı veya anahtarının kullanılması öneriliyor. Herhangi bir kontrol sırasında, bu kartı veya anahtarı göstermeniz yetiyor.
PARA
Ukrayna’da kullanılan para birimi: Grivnası. (UAH) Madeni paralar: 1,2,5,10,25 ve 50 kopiykas.
Yani: paraları gayet değersiz. Yaşam, gayet ucuz. Fakat: elbette, yabancılar ve şehirde yaşayan küçük bir azınlık için yaşam ucuz. Döviz büroları ve yetkili bankalarda: rahatlıkla para bozdurabilirsiniz.
Bu arada: kredi kartı kullanımı konusunda dikkatli olmanızı öneriyorum. Lüks mağazalarda, gözünüzün önünde kullanılmak kaydı ile, kredi kartınızı verebilirsiniz. Yoksa: kredi kartınızın bilgilerinin kopyalanması olasılığına karşı, kredi kartınızı sakın kimseye vermeyin.
DİL
Şehirde, Ukraynaca dili konuşuluyor. Ama: halkın büyük çoğunluğu, aynı zamanda Rusça biliyor ve konuşuyor.
Ancak: burada elbette ilk geldiğinizde, görüntü bakımından ilginç bir durumla karşılaşacaksınız. Kiril alfabesiyle yazılı tabelalar size yabancı gelecek.
Ama şunu kesinlikle bilmeniz gerekir ki, en az orta derecede İngilizceniz yoksa, bu şehirde, kesinlikle çok sıkıntı çekebilirsiniz. Yani: mutlaka belli bir seviyede İngilizce bilmeniz gerekiyor.
İKLİM
Şehirde, dört mevsimin yaşandığı, tipik kara iklimi var. Yani: iklim serttir. Ocak-Şubat aylarında, sıcaklık, çoğunlukla sıfırın altında geçiyor. Ancak, Kiev’e gelmenin en iyi mevsimi: yaz. Yazın ortalama sıcaklık: + 20 derecedir.
Kışın ise, tam tersine – 20 derecedir. En düşük sıcaklık ise, – 30 dereceye kadar düşüyor. Ancak, kışın onca kar yağışına rağmen: trafik kilitlenmiyor, caddeler tertemiz kalıyor. Onun dışında, yaz günlerinde bu şehre gittiğinizde: uçaktan indiğinizde, yoğun bir nem ve sıcaklık ile de karşılaşabiliyorsunuz.
GENEL
3.5 milyonluk nüfusu ile, Ukrayna’nın başkentidir. Ama: bu rakama bakıp ta, nüfusun yüksekliği sizi şaşırmasın. Ukrayna ülkesinin genelde nüfusu azalıyor. Bölgede: en fazla mülteci kabul eden ülke olmasına rağmen, bağımsızlığını kazandığında, 52 milyon olan ülke nüfusu, günümüzde, 47 milyona gerilemiş durumda. Araştırmalara göre: 2050 yılında, ülke nüfusunun 35 milyona gerileyeceği sanılıyormuş.
Şehirde gezerken: bolca düğünlere rastlayacaksınız. Gelin ve damat göreceksiniz. Başkentin hemen her yerinde: hafta sonları, yeni evlenen çiftlere rastlayacaksınız. Onlara: aileleri ve arkadaşları eşlik ediyorlar. Şehrin parkları ve tarihi mekanları: yeni evli çiftlerle doluyor, fotoğraf çektiriyorlar, evlilik fotoğraflarını stüdyoda değil, açık alanlarda çektirmeyi tercih ediyorlar. Bu parklar konusunda, yeri gelmişken bir şey söylemek istiyorum. Parklar o kadar muhteşem ki, gördüğünüzde, park mı-orman mı şeklinde, kesinlikle bir çelişki yaşayacaksınız.
Kentin hemen ortasından: Dinyeper Nehri geçiyor. Bu nehir: kışın donuyor ve ortaya çıkan manzara, insana keyif veriyor. Nehir buz tuttuğunda, üstünde balık tutan insanlar görebiliyorsunuz. Bu arada nehir üzerindeki köprü, dikkatli baktığınızda size bir şeyler anımsatabilir, düşünün “İstanbul, Boğaziçi köprüsünün küçük bir benzeri” olabilir mi? Ayrıca, şehirde “Kiev Üniversitesi” var. Sovyetler Birliği döneminde, birçok bilim adamı yetiştirmiş.
Kiev
Çok değerli tarihi ve kültürel anıtlar bulunan bir şehir. Bu şehirde: herkes, kendisi için ilginç gelebilecek bir şeyler bulabilecektir. Sanat ve Kiev mimarisi: dünyanın hazinelerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Birçok ünlü sanatçı, şair ve yazar: bu şehrin eşsiz güzelliğinden etkilenmiştir.
Kiev: zengin kültürel yaşamı ile de öne çıkar. Tiyatro severlerin: çok sayıda tiyatroda, çeşitli tiyatro oyunlarını sergilenirken izleyebilirler. Yakın geçmişte yenilenen Kiev Opera Binasında: geniş bale ve opera repertuarı sunuluyor. Ivan Franko Tiyatrosunda: Ukrayna dramaları, komedi ve müzikaller izleyebilirsiniz. Bunun dışında: çeşitli sergiler, müze ve sanat galerileri bulunuyor.
Ekonomik özellikler ele alındığında
Ukrayna’nın en büyük kenti olan Kiev’in, önde gelen bir sanayi ve ticaret merkezi olduğunu görebilirsiniz. Kiev’deki başlıca endüstriler: gıda işleme (özellikle; şeker pancarı işleme), Metalurji, makine imalatı, makine aletleri, demir yolu araçları, kimyasallar, yapı malzemeleri ve tekstil.
Şehirde ev bulmak çok zor. Kiralar inanılmaz pahalı. Evlerde: kaç oda varsa, o söyleniyor, salon kültürleri yok. 2 oda bir ev için, aylık verilen kira, ortalama: 600-800 Amerikan doları arasındadır. Salon olmadığı için, evlerde, mutfaklarda oturulur. Apartmanlar: çok eski ve yıpranmıştır. Apartmanların dış kapılarını açmak için, anahtar yok. Bunun yerine: kapılarda, kod sistemleri var. Kodu doğru girdiğinizde, kapı açılır.
Şehirde yaşam kolaydır. İnsanlar, birbirlerini umursamazlar. Irkçılık biraz fazladır. Özellikle: meydanlarda gezerken, “dayak yeme ihtimaliniz “ var. Bunu duyunca, kesinlikle sıkıldığınızın farkındayım. Ama gerçekten, sürekli dikkatli bulunmanızda yarar var. Şehrin genelinde: sarımsak kokusunu andıran bir koku hissederseniz de şaşırmayın. Bu koku, özellikle metroda ve apartmanlarda daha yoğundur. Ancak: apartman ve asansörlerinde: “zemin kat” anlayışı yok. Katlar: 1 ve ötesi olarak sıralanıyor. Otelde kalırken, dikkatinize.
Bulunduğunuz yerde, karşıya geçmek için, trafik ışığı olmamasına rağmen, karşıya geçmek için teşebbüs ettiğinizde, araçlar duruyor ve size yol veriyor. Bu uygulamayı: en son Amerika’da görmüştüm. Muhteşem bir anlayış, keşke bizim sürücülerimiz de, bu derece hassas olsalar, önemli olan insan canı değimli?
Bu doğal kentin eski sokaklarında: geçmişin ruhunu ve eşsiz güzelliğini hissedebileceğiniz yürüyüşler yapabilirsiniz.
TARİH SÜREÇ
Şehir, tarih boyunca: Doğu Avrupa ve Batı Rusya’nın, en önemli kentlerinden biri olmuş. Kuruluşu: 1500 yıl öncesine kadar dayanıyor. Doğudan gelen baharat ve ipek yolları: Karadeniz’in kuzeyinden, Kiev üzerinden, Avrupa’ya ulaşmış. Bu nedenle: şehir, kısa sürede zenginleşmiş. 10.yüzyılda, bugünkü Rusya toprakları üzerindeki ilk Rus devleti; Prens Yaroslav tarafından kurulmuş ve Kiev Prensliği olarak isimlendirilmiş.
Bu prenslik, zamanla, çevresindeki küçük şehir devletleri ve diğer prenslikleri de kontrolü altına almış ve bölgedeki en büyük güç haline gelmiş.
Kievlilerin, Hıristiyanlıkla tanışması da, bu döneme rastlıyor. Kiev prensinin oğlu, Viladimir, Kırım yarımadasında, İstanbul’dan gelen rahiplerle tanışır ve onları Kiev’e davet eder ve böylece, Hıristiyanlık, Kiev Prensliğinin resmi dini haline gelir. 1019 yılında: prens akıllı Yaroslav: tahta çıkar-çıkmaz, büyük bir enerji ve çaba ile, şehir için kültürel ve eğitimsel devrim çalışmaları başlatır. 1037 yılında: Saint Sofia katedralinin inşasına başlanır. Prens akıllı Yaroslav’ın ölümünden sonra ise: Kiev tahtı için, iç savaş başlar. Şehir, farklı prensliklere bölünür ve Tatar-Moğol saldırılarında, kolayca avlanırlar. 1240 yılında, Kiev şehri, neredeyse, tamamen yıkılır.
Sonraki dönemde ise,
Osmanlı imparatorluğunun kontrolü altına girer ve daha sonra ise, bölgede güçlenen Rus Çarlığı, buraya hakim olur. 1811 yılında, büyük bir yangın sonrasında yok olan şehir, yeniden yenilenir. Kentin yeniden kuruluşu, bu tarihte ciddi olarak başlar. 20.yüzyıl başında: Kiev, yeniden Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri haline gelir.
1917 yılındaki Kızıl Ordu devriminden sonra ise, Moskova ve St. Petersburg’dan sonra, üçüncü ve en stratejik şehir konumuna gelir. II. Dünya Savaşında, şehir, çok fazla tahribata uğrar. Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilen, şehirde, halkın büyük bölümü idam edilir. İdam edilenler arasında: çok sayıda, Ukraynalı vatansever de bulunur. 24 Ağustos 1991 tarihinde ise, Ukrayna’nın bağımsızlık hareketi, Kiev şehrinde ilan edilir. 1997 yılında, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ise, Ukrayna’nın başkenti olur.
KENTİN KURULUŞ EFSANESİ
Dinyeper Nehrinin kenarında, hemen arkada, içinde dört kişi bulunan bir anıt tekne göreceksiniz. Efsaneye göre: dört kardeş, buraya gelmişler ve burada bir kent kurmuşlar. Kardeşlerin isimleri: kinin, shchek, khoriv ve kız kardeşleri lybid.
En büyük kardeşin ismi: Kinin. Bu yüzden, şehre “Kiev” ismi verilmiş. Tabii bu arada: Kiev şehrinin kuruluşunun, Hazar Türkleri tarafından gerçekleştirildiği de, birçok tarihi kaynaklarda öne çıkarılıyor.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde metrolar bulunuyor. Kiev Metrosu: dünyanın en büyük metrolarından biridir. Çok derine inşa edilmiştir. Ayrıca: tramvay, troleybüs gibi vasıtalar kullanılarak, ulaşım sağlanabiliyor.
Taksiler: Taksiler, bizdeki gibi değil. Yolda, elinizi kaldırdığınızda, herhangi bir araç durup, sizi alabilecektir. Bütün araçlar, taksicilik yapabiliyorlar. Diğer ülkelere nazaran, taksi fiyatları çok ucuz. Türkiye’ye kıyaslamak gerekiyorsa: dolmuş fiyatına taksi çevirmek mümkün.
Gene de, şehre ilk kez geliyorsanız, hava alanından şehre geçerken, fiyat konusunda dikkatli olmalısınız. Çünkü: taksiciler, turist görünce sapıtıyorlar ve aşırı fiyat talep ediyorlar, binmeden önce mutlaka pazarlık yapın. Çünkü: asla taksimetre açmıyorlar ve muhteşem kazıklıyorlar.
Metro: Avrupa’nın en alçak, ikinci metrosuna sahiptir. Savaş anında, sığınak olarak kullanılabilecek 3 hat ve bunlara bağlı kanallar var. Bazen, metronun merdivenlerinden, dakikalarca, aşağılara inmek durumunda kalıyorsunuz. Bu 3 hat, şöyle sıralanıyor.
Mavi hat: Dinyeper kıyısından Geroiv Dnipradan başlayıp, Dibidska’da bitiyor. 11 istasyon, şehri, kuzeyden güneye geçiyor. Kırmızı hat: şehrin batısından doğusuna uzanıyor. Akademmisteçko’dan Lisova’ya kadar, 18 istasyon. Diğer hat, mor hat: doğu-batı arasında çalışıyor.
Sirets hattından, Borispilska’ya kadar 13 istasyon. Mavi ve kırmızı hat: Kresçatik istasyonunda kesişiyor. Mor ve kırmızı hat: Teatralnaya’da kesişiyor. Ulaşım için, ayrıca troleybüsler ve bizdeki gibi dolmuş-minibüsler de belli hatlarda çalışıyor. Metro jetonu: 1 grivna karşılığında 4 jeton alabiliyorsunuz. 1 dolar, daha önce söylediğim gibi; 5 grivna.
İNSANLAR
Şehrin insanlarından söz açılınca: burada göreceğiniz kızların, bayanların güzelliği kesinlikle ve öncelikle dikkatinizi çekecektir.
Zengini ve fakiri, düzeni ve düzensizliği, güzeli ve çirkini bir arada barındırması ile, İstanbul’u andıran bir şehir. İnsanları: sabah saat 11.00’de, ellerinde biralar ile, sokaklarda dolaşıyorlar. Saat: 02.00’den sonra ise, şehirde, ayık insan bulmak zor. Zamanında: maruz kaldıkları, Rus etkisinden oldukça büyük oranda etkilenmişler. Ama, yine de şirin bir Avrupa şehri havasındadır.
Basit bir memur: aylık 150 Amerikan Doları maaş alıyor. 400 dolar alanlar ise, kalbur-üstü kişi sayılıyorlar. Ama, şehirde: 300.000 Amerikan dolarına satılan evler de var. Yani: bir yandan, kara para da var.
Şehirde: Schevchenko adını taşıyan, birçok cadde, meydan ve park var. Ama, bu milli şairleri Schevchenko. Yani: futbolseverlerin tanıdığı kişi değil.
Bu şehirde: iki tür insan yaşıyor. Yoksulluğun korkunç hüznü ve kederiyle insanın içine donuk donuk bakanlar, ya da cıvıl cıvıl bir neşeyi her zaman gülümsemesinde ve yüzünde taşıyanlar.
Kentin ücra bölümlerinde: iki göz oda olan daracık dairelerde yaşayan milyonlarca insan var. Ruhları ve bedenleri hapseden bu evler, gerçekten korkunç. Sovyetler döneminde dikilmiş toplu konut yapımlarında yapılan milyonlarca sevimsiz apartman var. Milyonlarca hantal beton, milyonlarca leş gibi asansör. İnsanları: sefaletten ve baskılar altında ömür tüketmiş, hala da tüketiyorlar.
Nüfusun % 99’u okur-yazar. Toplam nüfusun: % 43’ü erkek. Burada yaşayan insanlar, şaşırtıcı derecede, birbirlerine benziyorlar. Yabancılardan, genel olarak hoşlanmazlar. Yazının genel bölümünde de söz ettiğim gibi: özellikle, meydanlarda ve akşam saatlerinde, park, bahçe ve sakin yerlerde bulunmamanızı öneriyorum. Nüfusun büyük bölümünün kadın olması, çoğu işte, kadınların çalışması sonucunu doğuruyor. Rus kadınlarına göre: daha iridirler, ilgili ve bakımlıdırlar.
Şehir insanları: İngilizce bilirler, ama konuşmayı sevmezler ve Rusça konuşmayı tercih ederler.
KONAKLAMA
Kiev şehrindeki, lüks oteller: Faraon Hotel (şehir merkezine fazla uzak değildir, Dinyeper nehri üzerindedir), Hyatt Regency Kiev Otel (şehrin alışveriş merkezlerine çok yakındır, ayrıca birçok devlet dairesine, büyük iş ve eğlence merkezlerine, tiyatrolara, restoranlara ve dükkanlara yakındır).
Premier Palace Hotel (şehrin tam merkezindedir), Radisson SAS Hotel (şehrin kalbindedir, otel kreschatik caddesine yürüme mesafesindedir), Dnipro Hotel (şehrin merkezindedir), Domus Hotel (eski şehir ve modern Avrupa tasarımını birleştiren bir yapısı var), Impressa Hotel, Lybid Hotel (merkeze çok yakındır).
Natsionalny Hotel (kentin tarihsel bir bölgesinde bulunuyor), Podol Plaza Hotel, President Hotel (şehir merkezindedir, ancak şehir merkezinin gürültüsünden kaçmak için ideal bir yer), Riviera Hotel (şehir sermayesinin merkezinde, Podol bölgesinde bulunuyor), Rus Hotel (şehrin en popüler otellerinden biridir), Vozdvizhensky Hotel (1997 yılında inşa edilmiştir, eski şehrin kalbinde bulunmaktadır.)
Evet: otellerin fiyatları: biraz şaşırtıcı derecede yüksek. Gecelik 100 dolar civarında. Ben size, genellikle otelden ziyade, şehir merkezinde, ev kiralayabilirsiniz. Bu evler: her türlü özellikleri olan konutlar. Fiyatları da, otellerden çok daha uygun. Bu evlerle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Örneğin: Krasnaya Armeiskaya caddesi üzerinde, 3 odalı bir konutun günlük kirası: 250 Dolar.
EĞLENCE HAYATI
Farklı müzik tarzları ve gece mekanları: değişik tür eğlenceler için ortam yaratıyor. Kendinizi çılgın dans ritimlerine kaptırabilir, konukseverlik ve sıcaklık bulabilirsiniz. Hangi kulüp, sizin için hoş olabilir, seçmekte zorlanacağınız kesin. Ben yine de, birkaç kulüpten söz etmek istiyorum.
Androgyne: Sıra dışı show programları var. Ama: daha çok gaylar tarafından tercih ediliyor, bilginize.
Bumerang Disco: Aralık 2002 tarihinde açılmıştır. 3 salonu ve yazlık terası bulunuyor. Aydınlık iç mekanlar, geniş ve yuvarlak dans pisti ve çılgın show programları sunuluyor. Bunların en başında ise, baştan çıkartıcı striptiz keyfi öne çıkıyor.
Caribbean Club: Şubat 1998 tarihinde açılmıştır. Temelde: Karayip mutfağının uzmanlaştığı bir restoran var. Ama daha sonra: canlı müzik olunca, misafirler oturamadı ve dans etmeye başladılar. Latino ritimlerinin büyüleyici sesleri eşliğinde, dans edenler, ortamı şenlendiriyor.
Yani, tesis kuruluşundan bir süre sonra: dans pisti ile, restoranı olan bir dans kulübü haline gelmiştir. Burada: özel partiler, düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Tüm show programları: çeşitli yarışmalar, pratik şakalar, profesyonel dansçı ve diğer şaşırtıcı olaylar, canlı performanslar ile sunuluyor.
Magma Club: Buranın temel ayırt edici özelliği: dekorasyonu ve ışık etkileridir. Kulüp, yer altında, kara yolunun altında bulunuyor. Burada, misafirler için başka güzel sürprizler de var. Burası zaten, tamamıyla misafirler ve gençler için tasarlanmış. Aynı zamanda, bar bölümünde: bira, şarap, konyak, likör, alkolsüz içecekler ve benzeri gibi içecekler de bulabiliyorsunuz.
Evet, gece kulüplerinin yanında, Kiev’de meraklıları için: Casino ortamları da bulunuyor. Kumar ruhu, her zaman insanlar için cazip olmuştur. Onlar şanslarını denemek isterler. Bu nedenle: Kiev şehrinde, casinolar, bu amaçların yürütülmesi için, mükemmel ortam sunuyorlar. Aslına bakarsanız, her köşe başında kumarhane var. Kollu makinalarla dolu kumarhanelerde, rahatlıkla şansınızı deneyebilirsiniz. Yine de şehirdeki casinolardan birkaçı:
Avalon
Ukrayna’da, en saygın ve en büyük kumar kuruluşlarından biridir. Mükemmel çalışanları var. Her gün, saat: 18.00-06.00 arasında hizmet verilmektedir.
Gabriela
Şehrin tam merkezindedir. Krechhatik caddesinde. Dniprol Hotel içinde. Oyun oynayanlar: ücretsiz elit içecekleri tadabilirler. Casino’da: canlı müzik eşliğinde dans eden kızlar var. Çeşitli yarışmalar düzenleniyor ve kazananlara para ödülleri veriliyor. Ayrıca: ziyafet masasında, arzu ettiğiniz yemekleri yiyebiliyorsunuz. Dinlenme ihtiyacı hissedildiğinde, bar ve kulüpte mola vermek mümkün.
Son olarak gidenlere önereceğim kulüpler
Arena, 112 ve Shooters. Alkole bu kadar düşkün bir milletin en büyük eğlence anlayışı: diskotekler. Kiev şehrinde: yüzlerce diskotek var. En gözde olanları ise biraz önce sözünü ettiğim gibi: Arena City, Sound Planet, Kaif, Tsar, Acur, Shooters. Yalnız: ben Shooters kulübüne gitmedim. Duyduğuma göre: Türkleri almıyorlarmış. Bilemiyorum, tercih sizin, denemeyi size bırakıyorum. Arena ise: güzel bir yer. Altında casino var. Şehrin kalburüstü insanları takılıyor.
Evet, kulüplere :girişlerde kontrol yapılıyor ve kılık-kıyafeti uygun olmayanlar, mekanlara sokulmuyor, kapıdan geri çevriliyorlar. Diskolarda: özellikle, farklı kokteyller göze çarpıyor. Fiyatları oldukça ucuzdur.
Bir bardak: shot votka için verilen ücret: 7 grivnadır. Ortalama kokteyl fiyatları: genellikle, 25-30 grivna civarındadır. Şöyle düşünebilirsiniz, diskoda, bir gecelik eğlencenin bedeli: 25 Amerikan doları civarındadır.
Eğlence denince, Kiev şehrinde herkes tarafından bilinen bir yer daha var. River Palace. River Place: nehir üstünde, büyük bir tekne. 3 katlı. Bir katı kumarhane, bir katı restoran ve bir katı da disko. Ama, ailecek gidilebilecek bir yer değil.
NE YENİR-RESTORANLAR
Kiev’de, birçok ülke yemek kültürünü bulabilirsiniz. İtalyan, Fransız, Amerikan, Japon, Çin, Kafkasya, Rusya ve hatta sözde Sovyet mutfağı sizin hizmetinizdedir. Özellikle: Kiev’de yaşayan insanlar: çok iyi “tavuk” yemekleri yaparlar. Bunun yanında: denemenizi önereceğim yemek-içecekler: Ukrayna kızıl birası, meyveli düşük alkol içeren gazoz benzeri votkalar ve son olarak lezzetli çorbalar. Kızıl bira: Obolon birası.
Yine, birkaç restorandan söz etmek istiyorum:
Avalon
Burası bir balık restoranı. Menüde: daha çok balık yemekleri var. Karidesten, istiridyeye kadar tüm deniz mahsullerini bulmak mümkün. Ancak, yemeklerde, özellikle domuz eti üzerine kurulu spesiyaller çok yaygın. Lüks bir restoran.
Fast Food yemek tarzını tercih edenler için
McDonalt’s var. 1997 yılından beri, Kiev’de bulunuyor. Şehirde, bir düzineden fazla, McDonalts restoranı bulunuyor. Burada: tanıdığınız lezzetler var. Tercih edebilirsiniz.
İlla ki, Türk restoranı-lokantası diyenler için ise: “Gurme” isimli Türk lokantasını öneriyorum. Yemekleri güzel ve fiyatları uygun. McDonalts restoranlarındaki fiyatlar, bizden daha uygun, yaklaşık % 10 daha ucuz. Ama biraz önce de söylediğim gibi: Kievliler, domuz eti yemeği çok seviyorlar.
Su satın almak istediğinizde: özellikle, gazlı olmayanı istediğinizi söyleyin. Çünkü: su denildiğinde, genellikle maden suyu veriyorlar. Bunun dışında: bizim mantıya benzer, ama daha büyüğü: içi patatesli, peynirli, kıymalı olanlar var. Ama kıymalı olana dikkat, çünkü kullanılan kıyma, domuz eti.
ALIŞVERİŞ
Marketlerde: kasaya geldiğinizde, poşet için, para isteniyor. Alkol fiyatları ucuz. 1 litre votka için: 5 dolar vermek yetiyor. Sigaralarda ucuz. En pahalı sigara: 7 grivnadır. (yani 1 Amerikan dolarından, biraz fazla) Yiyecekler gayet ucuz. Ancak: domuz eti, diğer etlere göre çok daha fazla tüketiliyor ve daha pahalıdır.
Kiev şehrindeki süpermarketler: 1990’lı yılların sonundan itibaren: şehirde hızla yayılmaya başlamıştır. Bugün şehirde yaklaşık 50 civarında süpermarket bulunuyor. Bunlardan birkaçından söz etmek istiyorum:
Billa Süpermarket
İlk mağazaları, 2000 yılında açıldı. Klasik Avrupa tarzında bir süpermarkettir. Geniş bir ürün yelpazesi ile karşılaşacaksınız.
Furshet Süpermarket
Gıda ve diğer alanlarda, 25.000 çeşit ürün var. Meyve, sebze, ekmek, et, dondurulmuş gıdalar, baharat ve çeşniler bulmanız mümkün. Ayrıca: ev gereçleri ve evcil hayvan maması satılıyor.
Mega Market
Burada bulabileceğiniz malzemeler: yiyecek, ekmek, kek, süt, ev eşyaları, meyve, sebze, konserve ürünler, bebek gıdaları, et ve balık çeşitleri. Ayrıca: çamaşır ve temizlik malzemeleri, kağıt ürünleri, kişisel ihtiyaçlar, reçetesiz ilaçlar. Burada: bira, şarap ve içki de satılıyor. Yani: bu süpermarketin bunları satmak için lisansı var.
Süpermarketlerin yanında
Hediyelik eşyaların satıldığı yerler de var. Bunların birkaçından da söz etmek istiyorum.
Amber Evi
Semyi Sosninykh caddesindedir. Kehribar birçok özellikleri olan doğal bir madde. Özellikle: çağ ağaçlarının ürettiği reçinenin, toprak altında, milyonlarca yıl beklemesinden sonra oluşması, bu maddenin üst düzeyde değerli olmasının baş nedeni.
Çeşitli sanatçıların: amber ile yarattıkları, orijinal eserleri burada görmek mümkün. Sanatçıların tuvalleri: amber, kaya kristali, serpantin, kobalt mavisi, lacivert taşı, jasper, florit ve mermer ile süslü. Amber evi: bu zengin koleksiyonun yanında: bir kısım küçük eserleri de görebileceğiniz bir yer olarak öne çıkıyor.
Andreevsky Spusk
Burası: ünlü Andreevsky kilisesinden başlayıp, Dinyeper nehrine inen bir mahaldir. Bugün bu caddede: birçok hediyelik eşya satan dükkanlar ve küçük sanat galerileri var. Bu galerilerde: suluboya resim, heykel ve modern Ukraynalı sanatçılar tarafından uygulanan sanat eserleri satılıyor. Burası: tarihi bir sokak. Rus kültürünün tanınır sembolleri, burada satılıyor. (özellikle: Matreshka) Özellikle: burada, tılsım olarak değerlendirilen, küçük nazarlık benzeri objeler bulabilirsiniz.
Bunların dışında
Lenin ve Stalin heykelcikleri, portreleri, kırmızı T-shirtler satın alabilirsiniz. Ayrıca: tespih, tütsü, özel portreler satılıyor. Ukrayna’nın geleneksel sanat ve el yapım işleri olan: dokuma kilim, nakış, dantel bulmak mümkün. Ahşap ve parke kutular, boyalı paskalya yumurtaları, oyma amber ve yarı değerli taşlar da satılıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum, pazarlık mümkün. Beğendiğiniz bir objeyi satın almadan önce, mutlaka pazarlık yapın.
Fial
Bosco galeridedir. Burası: Ukrayna mücevher firmasına ait. 1993 yılında kurulmuştur. Firma, çeşitli uluslar arası kuyumculuk fuarlarında ödüller almış mallarını: burada pazarlıyor. Elbette, fiyatlar çok pahalı.
Interio
Burada: Avrupalı üreticilerin hediyelik eşyaları satılıyor. Zengin koleksiyonda: cam, porselen, metal ve deri mallar var. Şık vazolar, lambalar, güzel resimler, heykeller, klasik yazı malzemeleri, dekoratif biblolar.
Milain Limited
Buranın koleksiyonunda: eşsiz her türlü hediyelik eşyalar bulunuyor. Karasal küreler, yazı malzemeleri, navigasyon ve meteoroloji cihazları bulmak mümkün. Ayrıca: gemi maketleri de var.
Kiev Takı Fabrikası
Globus alışveriş merkezindedir. Ukrayna’nın tüm takıları, burada üretilmektedir. Altın ve gümüş takı üretiminde, lider bir yer. Takı fabrikasında: 3500 çeşit takı bulmak mümkün. Böyle geniş bir koleksiyondan: mutlaka kendinize uygun bir şeyler bulabilirsiniz. Özellikle: bayanların mutlaka gitmesini önereceğim bir yer.
Kiev şehrinde, alışveriş yapılabilecek diğer alışveriş merkezleri şunlardır.
City Merkezi:
Kreshchatik caddesindedir. 1500 metre karelik bir alanda, yaklaşık 40 farklı mağaza ve butiğin bulunduğu bir yer. Burada: Fransa ve İtalyan butikleri görebilirsiniz. Ayrıca: çocuklar için de, çeşitli koleksiyonların sergilendiği mağazalar var. Evet, burası tanınmış markaların, mallarını bulabileceğiniz bir tekstil ve ayakkabı merkezi.
Globus
Kare Nezalezhnosti bölgesindedir. Burada: Kiev şehrinin mimari harikalarından birini görebilirsiniz. 2002 yılında inşa edilmiştir. Alışveriş alanı: çok katlı, cam kapılar, yürüyen merdivenler, kafe, bar ve restoranlar ile tam bir bütün oluşturuyor. Kiev şehrinde, giysi satın alabileceğiniz en iyi yer, burasıdır. En iyi giyim mağazalarını burada bulabilirsiniz. Ayrıca: çeşitli ayakkabı mağazaları, iç çamaşırı ve aksesuar mağazaları var. Alışveriş için gezerken yorulursanız, buradaki sayısız kafe ve restoranlarda dinlenebilirsiniz. Örneğin: merkezi havuzun hemen çevresinde bulunan kafelerde oturabilirsiniz ki, mutlaka burada küçük bir mola vermenizi öneririm.
Mandarin Plaza
Basseynaya caddesindedir. 7 katlı bir binadır. Şehir merkezine oldukça yakın olması büyük avantaj. Merkezde: her türlü ve çeşit mal sunan, çok sayıda mağaza bulunuyor. Butikler, yüksek moda tasarım ürünleri, ünlü markaların son koleksiyonları. Çocuklar için ise: vitamin bar, bilgisayar oyunları, karaoke bulunan bir bölüm bulunuyor. Merkezin 4 kat altında: her türlü müzik cd.ni bulabileceğiniz bir merkez var.
GEZİLECER YERLER-GEZİ PLANI
Kiev, iki yakadan oluşuyor. Arada: Dinyeper nehri var. Hayat, genelde sağ tarafta daha hızlı. Şehrin sol tarafı, aynı İstanbul-Anadolu yakasında olduğu gibi, daha çok yerleşim amaçlı. Şehrin merkezi: insanlar rahat gezsinler diye, trafiğe kapatılıyor. Ulaşım, çok ucuz, metro, otobüs, minibüs, tramvay var. Ancak: şehirde, genelde trafik sorunu var. Aceleniz varsa, mutlaka metro kullanın.
İstanbul için, Taksim Meydanı ne ise, Kiev içinde: Özgürlük Meydanı aynı anlamı taşıyor. Özellikle hafta sonlarında: bütün şehir halkı, buraya akın ediyorlar. Çevre havuzlarla dolu. Çimenlerde oturanları görebilirsiniz. Havuzlar, heykeller, gezinenler, evet, burası gerçekten güzel bir yer. Şehirdeki gezinize, Özgürlük Meydanından başlayın.
Evet, burası şehrin merkezi. Bir zamanlar, burası ormanlık bir yermiş. Yani: 10.yüzyıla kadar, burası “Yüksek Koru” diye isimlendiriliyormuş. Kiev şehrinin inşasında, ev yapımında kullanılmak üzere, inşaatlar için ağaçlar kesilince, kocaman ve boş bir alan ortaya çıkmış ve burası oluşmuş. Burası uzun süre: Kiev şehrinin girişinde, hayvanların otladığı ve Kiev’e gelen elçi, tüccar ve kervanların beklediği bir ova olarak kullanılmış.
Bu aradaki ismi ise “Keçi Ovası”.13.yüzyıl sonlarında ise; buraya, şehir surlarının inşasına karar verilmiş. 13.yüzyıl sonlarında, büyük surlar inşa edilmiş ve eski tarihi şehre giriş imkanı veren 3 kapıdan biri olan “Lyadskie” girişi, buraya inşa edilmiş. 1833 yılında ise: meydandaki surlar gibi, giriş kapısı da yıkılmış. 19.yüzyılda, Krestatik caddesinin ana cadde statüsüne sokulmasından sonra, meydan da, Kiev şehrinin ana meydanı haline gelmiş.
Heykeller ve çeşmelerle dolu, turuncu devrim sırasındaki gösteriler ve toplantıların merkezi burasıymış. 1991 yılında, Ukrayna’nın, Sovyetler birliğinden ayrılması için yapılan gösteriler ve toplantılar, aylarca bu meydanda düzenlenmiş ve sonunda, meydandaki Ukrayna halkının isteği gerçekleşmiş. Ukrayna: Rusya’dan ve Beyaz Rusya’dan ayrılmış. Daha sonraki dönemde ise; 2004 yılında, Başkanlık seçiminden sonra, yine Ukrayna halkı bu meydanda toplanmış ve seçim sonuçlarını protesto etmişler, ama aylarca süren bir protesto. Dünyaca ünlü “Turuncu Devrim” bu meydanda yapılmış. Bu yüzden; dünya üzerinde, yakın tarihin yazıldığı ender alanlardan biri burası.
Günümüzde, özellikle
Güneşli havanın tadını çıkarmak isteyenler, burayı hafta sonlarında dolduruyorlar. Yazın: bu meydanda: etkinlikler ve konserler düzenleniyor. Meydana sahneler yapılıyor, Kievli sanatçılar, burada konserler düzenliyorlar. Ama konserlerden sonra, çevreye muhteşem bir alkol kokusu siniyor. Çünkü: şehir gençleri; aşırı boyutlarda içki ve sigara tüketiyorlar.
Meydan: çok iyi düşünülüp-taşınılarak yapılmış. Yerin hemen altında: dev bir alışveriş merkezi var. Meydanın orta yerinde, Kiev şehrinin kurucularının heykelleri var. Şehrin giriş kapılarından biri, sembolik olarak, bu meydanda bulunuyor.
Evet, gezimize devam ediyoruz.
KRESÇATNİK CADDESİ
Burası: Kiev’in ana caddesidir.
Meydandan sonra: 8 şeritli bir bulvar var. Burası: özellikle yaz döneminde, yaz etkinlikleri nedeniyle araç trafiğine kapalı. Özellikle: hafta sonlarında, bunun sonucunda, ortaya güzel bir gezinti yolu çıkıyor. İnsanlar: caddelerde yürümenin keyfini çıkarıyorlar. Burası: şehrin, en önemli caddesi. Uzunluğu: 1.2 km. Burası: şehrin, en ünlü caddesi, eskiden şehrin giriş caddesiymiş.
Buradaki yapılaşma, 18.yüzyıl sonlarında başlamış. Cadde: kestane ağaçlarıyla çevrili, dünyaca ünlü mağazalar, kafeler ve restoranlar dolu, zarif bir cadde. Zara, Mango, Lui Vittino, Gucci ve Mc.Donalts restoranları var. Bu cadde üzerinde gezerken: Mc.Donalt restoranında mola verebilirsiniz. Daha sonra: “Şato” isimli restoranı deneyin derim. Burada: sunulan biraları kendileri üretiyorlar. En güzeli: altın renkli olanı. Biranın yanında: şam fıstığı getiriyorlar. Bunun yanında: borç çorbaları, dana biftekleri çok güzel.
Caddenin başlangıç noktasında: Pazar, bitiş noktasında ise: biraz önce sözünü ettiğim Özgürlük Meydanı var.
Evet: bu şehirde, görülmeye değer pek çok yer var. Tarihi kiliseler ve yemyeşil, uçsuz-bucaksız parklar dolu.
Şehri gezerken: Ayasofya Katedrali göreceksiniz.
SVETOYA SOŞYA (AYASOFYA ) KATEDRALİ
Bu katedral: 1037 yılında, Prens Yaroslav tarafından, şehrin gücünü göstermek için yaptırılmış. Üstelik, prens, burayı yaptırmadan önce, İstanbul’a yaptığı bir ziyaretten çok etkilenmiş ve bu katedrali yaptırmış. Kulelerin üstü: altın kaplama, temeli 11. yüzyılda atılmış, 13 altın kaplama kubbesi ve 11. yüzyıldan kalma, mozaik ve freskleriyle ünlü.
Şehrin: en eski ve ayaktaki kilisesidir. 1037 yılında, Prens Yaroslav tarafından; rakip kabile olan Peçeneklerle yapılan savaşın kazanılması anısına inşa edilmiştir. O dönemlerde: bütün büyükelçilik resepsiyonları, prenslerin taç giyme törenleri, anlaşmaların imzalanması, burada yapılırmış. Şehrin, ilk okulu ve kütüphanesi de, Ayasofya kilisesinde kurulmuştur.
Tatarların şehri istilası sırasında, katedral büyük hasar görür, birçok kez yanar ve yeniden inşa edilir. 1707 yılında, Ayasofya katedrali olarak, yeniden inşa edilir. Ukrayna barok ve tipik armut biçimli kubbe ile süslüdür. Günümüzdeki katedral binası: 17.-18. ve 19.yüzyıl yapımlarını birleştirmektedir. Bina gövdesi: beyaz, soğan biçimindeki kubbeleri yeşil. Merkez kubbe, diğerlerinden daha büyük ve yaldızlı. Ukrayna’da, UNESCO tarafından, dünya mirası listesine dahil edilen ilk yapı.
Aziz Sofya katedrali
Kiev Prenslerinin mezar yeridir. Katedralin içinde: Yaroslav Mudry ve oğlu Vsevolod ve Vladimir Monomakh gömülüdür.
Katedralin iç süslemelerinde: mozaik ve freskler; 11.yüzyıl, Bizans ustalarının eserleridir. Harika freskler, sütun ve tonozlar yapıyı süslüyor. Yapının içinde, orta kesimde, büyük mozaik “Virgin Maria” resmi ile süslenmiş. Mozaik: 6 metre yüksekliğinde ve farklı renk ve tonlarda yapılmış. Diğer bazı fresklerde ise: İncil’de konu edinilen bir kısım olayın temsili olarak işlenmiştir. Bunun dışında: katedralin içinde: Yaroslav Mudry aile üyelerinin portrelerini görmek mümkün. Çan kulesi: İstanbul’da, Bizans İmparatoru Konstantin tarafından, Prens Olga onuruna düzenlenen, sahneleri resmeden, resimlerle süslenmiş. Burada: palyaçolar, müzisyenler, dansçılar, hayvan eğitmenleri ve araba yarışmaları resmedilmiş.
Sovyet devriminden sonra, hükümet, katedrali yıkmaya ve bir tür parka dönüştürmeye karar vermiş. Ama çok sayıda tarihçi ve bilim adamının çabası ile, korunabilmiş. Yine de, 1934 yılında, hükümet, binaya el koymuş ve müzeye dönüştürmüş. 1980’lerin sonunda, politik durum değişmeye başlayınca, bu sefer de zaman içinde bu binayı kullanmış bütün mezhepler, hak iddia etmeye başlamışlar. Paylaşım sorunu çıkmış. Bugün, Ukrayna Hıristiyanlık müzesi olarak kullanılıyor.
Meydanın ortasında, bir heykel var. Birçok devlet töreni: katedralin önünde bulunan, bu meydanda yapılıyor. Hemen önünde: 1645 yılında, Osmanlı ve Litvanyalılarla savaşıp, Ukrayna ve Rusya’nın birleşmesini sağlayan, Boğdan Hmelnitsky’nin heykeli var.
Meydanın bir diğer ucunda: Aziz Mikail manastırı var.
ST. MİCHAEL’S CATHERDAR (GOLDEN KUBBELİ) AZİZ MİCHAELCATHEDRAL
Altın kubbeli katedral: 1108 yılında, Pres Yaroslav’ın torunu tarafından yaptırılmıştır. Eski Rus mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Manastır yapısının kulesinin birinde saat var. İçi orijinal; dışı ise, 1716 yıllarında yapılmış, 1760 yılında kule eklenmiştir. 1930’lu yıllarda, Sovyet Bolşevik Devriminde yıkılmış ve Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra, yeniden yapılmıştır.
TARAS ŞEVÇENKO (OPERA BİNASI)
18.yüzyıl sonu ile 19.yüzyıl başlarında, şehirde, opera büyük önem taşıyordu. Bina: 1867 yılında yapılmış. Avrupa’nın birçok yerinden gelen sanatçılar, burada konserler veriyorlardı. Ama, bu konserler, açık havada yapılıyordu. 1896 bir yangın sonucu, opera binası tamamen yanar. Çok sayıda kostüm ve müzik arşivi yok olur.
Sonunda: 1901 yılında: bu opera binası yeniden yapılmış. Evet, burada halen dünyaca ünlü sanatçılar ağırlanıyor.
Ukrayna ulusal senfoni orkestrası: Kiev Şlarmonisi, brok mimari tarzını, günümüze kadar korumuş. Ses akustiği mükemmel bir yer.
PODOL-KARDEŞLİK TEPESİ
1905 yılında inşa edilen, Füniküler’e yürüyerek ulaşabilirsiniz. Burası: Kiev’in en eski merkezi “Padol” ile, “Mihaylivskaya Meydanı” arasında çalışan, bir çeşit teleferik. Buraya çıkış için, kişi başına: 0.5 gvinya ödemeniz gerekiyor.
Şehrin en güzel manzaralarının görülebileceği yer. Dinyeper nehrinin: sağ ve sol tarafında, eski ve yeni şehri görebilirsiniz. Hemen sağ yanda ise: Prens Viladimir’in bir heykeli bulunuyor.
Şehri en güzel görebileceğiniz yer burası. Şehrin: yemyeşil manzarası büyüleyici. Ünlü Alman Edebiyatçı Göthe; “içinde parklar olan şehirler gördüm, ama parkın içinde şehri ilk kez görüyorum “demiş. Evet, bu şehir gerçekten yemyeşil. Özellikle: bu tepeden baktığınızda, bu yeşilliği göreceksiniz.
Kiev Belediyesi: park şehri olarak ün kazanan şehrin, bu ününü kaybetmemesi için, önemli kararlar almış. Yaşlı ağaçları kesebilmek için, bizzat Belediye Başkanından, özel izin almak gerekiyormuş. İzinsiz kesenler için: çok büyük para cezaları uygulanıyormuş.
SAVAŞ MÜZESİ
Çok geniş bir alana yayılmıştır. Burada: Anavatan heykeli bulunuyor. Bu heykelin ağırlığı: 500 ton. Yüksekliği ise, 102 metre. Hemen dikkatinizi çekecektir. Sağ elinde: 12 ton ağırlığında, kılıcı ve sol elinde ise, eski Sovyetler Birliğini temsil eden kalkanı ile, yeşillikler arasında, bütün heybetiyle duran “Rodina Mal “ heykelini görebilirsiniz.
Evet, bu heykelin bulunduğu yerde, 20 hektarlık bir alan üzerinde: Nazi işgaline karşı yapılan savunmaya ithaf edilmiş olan “Savaş Tarihi Müzesi” bulunuyor.
Hemen yanındaki kapalı alanda ise: I ve özellikle II. Dünya Savaşına ait, canlandırma heykeller, resimler, gazete kupürleri, savaşta ölen tanınmış komutan ve askerlerin isimleri ve bazılarının resimleri sergileniyor. Açık hava kısmında: ölümsüz ateş, II. Dünya savaşında kullanılan silah envanteri ve vatan ana heykeliyle, zafer gününde, tören yürüyüşünün yapıldığı toplu-bataryalı yürüyüş yolu bulunuyor.
ANDRESKİ SPUSK (ANDREİ YOKUŞU)
Burada: hafta sonları, bölgede yaşayan ressamlar tarafından tezgahlar kuruluş, tablolar satılıyor. Ahşap tezgahlar var. Burada, ne ararsanız bulmak mümkün. Ama, özellikle, ressamların tablolarını bulabilirsiniz. Resimler çok güzel. Mutlaka beğenip alacağınız bir resim olacaktır. Pazarlık yapmayı sakın unutmayın.
Bunların dışında: daha aşağılara inildikçe, başka turistik eşya satıcıları bulacaksınız. Yerel kıyafetler satılıyor, geleneksel Ukraynalı bayan kıyafetleri, özellikle, bolca satılıyor. Bunlar: el işi. Üzerinde: keten gömlek, başta geleneksel bir bant var. Fiyatları pahalı, gömlek, yüz yıllık antika değeri taşıyor. Bunları satın almak için, en az 100 doları gözden çıkarmak şart. Bunların dışında: tahtadan yapılan objeler satılıyor. Bu arada, elbette, bol miktarda matruşka.
Eskiden, Çar Tepesinden aşağı inen bu caddede: esnaf ve sanatkarlar, mallarını satarlarmış ve buradan, aşağıdaki semt, şehrin en fakir semtlerinden biriymiş. Ama, bugün, bu semt: şehrin en zengin ve en güzel yerlerinden biri olmuş. Şehir: bir zamanlar, yönetim merkezi olan üst şehir ve halkın yaşadığı alt şehir olarak ikiye ayrılırmış. Liman: Eskipazarlar, balıkçılar çarşısı ve evler ve dar sokaklar: mutlaka görülmeye değer yerler. Yani, buraya mutlaka gelin ve yokuştan aşağıya doğru inerken, bölgeyi gezin.
Yokuşun ortasında: bir kilise var. Pazar günü, burada bulunuyor iseniz, bu kiliseyi gezmenizi öneririm, ilginizi çekebilir.
TEKNE GEZİSİ
Dinyeper nehrinde, mutlaka tekne gezisine katılın. Dinyeper nehri: Rusya’dan doğuyor ve ardından, Karadeniz’e dökülüyor. Uzunluğu: 2100 km. Sıcak yaz günlerinde, nehir kıyısında, bütün Kievliler, güneşin ve suyun tadını çıkarıyorlar. Bu yüzden, nehir, şehir için çok önemli.
Nehrin: 980 km.lik bölümü, Ukrayna sınırları içinden geçiyor. Nehrin üzerinde, tur yapan çok sayıda tekneye rastlamak mümkün. Yol boyunca: yan yana yükselen, tarihi ve modern binaları izlemek çok keyifli, tepeler ormanlarla kaplı. Şehre yakıştırılan isimlerden biri de, “Altın kubbeli şehir”. Bunun sebebi: her yerde karşınıza çıkan, katedral ve kiliselerin, altın renkli çatıları.
Dinyeper nehri, gerçekten bu şehir insanının yaşamında önemli bir yere sahip. Burada: kıyıda, kumsaldan denize girer gibi, nehre giriyorlar, yüzüyorlar, güneşleniyorlar. Şehirde: özellikle, yaz ayları çok sıcak geçiyor. Haziran aylarında, sıcaklık: 30-35 derece civarına kadar çıkıyor.
Nehrin ortasında: bir ada var. Turhan Adası.
TURHAN ADASI
Adanın kıyıları: çok güzel. Nehrin suyu gayet temiz. Bu adanın kıyılarından: nehre girip, yüzüyorlar. Adanın kıyıları: tamamen kumla doldurulmuş ve plaj yapılmış. Deniz olmayan bu kentte: tam anlamı ile, adanın kıyılarında, kumsal oluşturulmuş. İnsanlar: burada, yüzme dışında, sandala biniyorlar, sandal gezileri yapıyorlar. Kıyılarda: bol sandal var, hepsi kiralık, guruplar halinde ve çok küçük ücretler ödeyerek, sandal kiralayabilirsiniz. Adada. Spor yapan insanlar göreceksiniz, spor alanları oluşturulmuş. Burada: yani adada, açık hava spor merkezi var.
HYDROPARK
Burası: Dinyeper nehrinin ortasındaki adada kurulu. Burada: ziyaretçiler için, plajlar, restoranlar, spor sahaları, çocuklar için çeşitli roller bollar bulmak mümkün. Her türlü eğlence yürütülüyor. Açık havada: benzersiz spor yapma imkanı var. Bunun dışında: ilkbahar ve yaz aylarında, özellikle sıra dışı sergiler yapılıyor. Örneğin: kum heykel yarışması, düzenli bir şekilde, sürekli yapılıyor. Kiev kültürel yaşamında: dünyanın birçok yerinden gelen heykeltıraşlar tarafından, bu kumdan heykel yarışması, çok tercih ediliyor. Ayrıca: burada, çeşitli müzik konserleri ve festivallerde yapılıyor.
Ama: nehir ortasında bulunan bu adada, son yıllarda, sık sık seller gelir olmuş. Venedik benzeri bir yer haline gelmiş. Park: betonarme bir köprü ile, (144 metre uzunluğunda) şehrin kara bölümüne bağlanmış. Bu köprüden: Dinyeper nehrinin sularını seyretmek, mutlaka ilginizi çekecektir.
Parkta bulunan plajlar,
Özellikle su kanalları ve diğer olanaklar, küçük çocuklar için çok ilgi çekici oluyor. Ziyaretçiler: bir tekne gezisine çıkabiliyorlar. Bu tekne gezisinde: nehir boyunca akış, manzaralar ve romantik bir atmosfer bulabilirsiniz. Hatta: nehir üzerinde, su kayağı yapma imkanı bile yaratılmış. Bütün bunların üzerine: yorulduğunuzda, parkta: bir bar veya bir restoranda, yorgunluk atabilirsiniz. Akşam, ise bir diskoya gidebilirsiniz. Gece kulüpleri, neon ışıklarını yaktıklarında, akşam, burası bambaşka bir havaya bürünüyor.
PİRİGOVA KÖYÜ
Avrupa’nın en büyük açık hava müzelerinden biridir. İçinde: Ukrayna’daki 6 bölgeye ait insanların gerçekte yaşamış olduğu, 100-350 yıl arasında, geçmişe sahip yöresel evler ve yöresel köyler bulunan bir müze.
Geleneksel Ukrayna köy yaşamı, burada tanıtılıyor. Kapıdan, ücret ödeyerek, bu komplekse giriyorsunuz. Yel değirmenleri var. Yine, hasırdan yapılmış bebek ve kuklalar satılıyor. Geleneksel köy yaşamını görmek için: buraya gidebilirsiniz. Şehirden, fazla uzak değil. Tamamen orijinal haliyle muhafaza edilen, 16. ve 17.yüzyıldan kalma, orijinal evler, okul, kilise ve yel değirmenleri var. 16. yüzyılda, Ukrayna’nın neye benzediğini, burada görmek mümkün.
Park: Ukrayna’nın, 14. yüzyıldan, 20.yüzyıl başlarına kadar olan Etnoğrafik ve tarihi özelliklerini yansıtıyor. Muhteşem yeşil alanlar var. Bu alan üzerine kurulmuş evler, yel değirmenleri var. Özellikle, burası, hafta sonlarında, doğa ile iç içe olmayı düşleyen, yeni evliler, kentliler ve turistler için, bulunmaz bir kaçış noktasıdır.
Evlerin içine girince: mutfakta kap-kacaktan, koltuk ve yataklara kadar, hatta el işi nevresimlere kadar, her şeyi orijinal halinde görebileceksiniz. Yine: hediyelik eşyaların satıldığı, mekanlar bulunuyor.
16 ve 19. yüzyılda, el sanatları nasıldı, hatta biraz daha eskiye dayalı nostaljik bir şeyler almak isterseniz, bu köy içindeki dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz. Topuz alabilirsiniz, topuz bu ülkede iktidar sembolü. Özellikle: işli-baskılı gömlekler var. Ama, fiyatları biraz pahalı. Yoksa, bu gömlekler gerçekten çok güzel. Ama, dediğim gibi, fiyatları pahalı.
KİEVO-PECHERSKAYA LAVRA MANASTIRI
Rusya’daki ilk Ortodoks manastırı olarak: 1051 yılında inşa edilmiştir. Dinyeper nehrinin sağ kıyısında, yüksek tepeler üzerinde, altın yaldızlı kulübesiyle hemen göze batıyor. Söylentiye göre: Havari Andreas: havarilerine, vaaz verirken, şöyle der “Bu tepeler üzerinde, büyük şehri ve kutsal Tanrının yücelmesini sağlayacak bir çok kilise olacaktır.”
1051 yılında: kutsal din adamı, Anthony: Far mağaralarının bir parçası olan Varangian mağarasına yerleşir. Bir kısım müridi: onu mağarada ziyaret ederler ve bazı yiyecek ve gerekli şeyler getirirler. Bir kısım müridi ise, onunla birlikte, mağaraya yerleşirler. Zamanla: sayıları, 12 olur. Mağarada: hücreleri ve tapınakları yapmaya başlarlar. Bu dönemde, birçok kişi, Anthony ziyaret etmeye devam ederler. Bunlar arasında: Kiev prensleri de bulunur.
Zamanla: keşişler, burada para toplamaya başlarlar. Anthony ise, inzivaya çekilir. Bu nedenle, 1057 yılında, yamaca doğru kazılan, uzak mağara ve yer altı hücresi oluşur. Anthony, orada 40 yıl geçirir. Daha sonra, bölgede, yer üstü manastır inşa edilir. Kısa bir süre sonra: rahipler gelir. Mağaralar ise, kardeşlik üyeleri için, bir mezar yeri olarak kullanılmaya başlanır. Anthony: 1073 yılında, mağaralardan birine gömülür. Bunlar, toplam 700 yıl boyunca, mezar yeri olarak kullanılır.
Daha sonraki süreçte: Assumption katedrali inşa edilir. İnşa: 15 yıl sürer. Yunun ve Rus: mimar ve ressamlar, katedralin inşasında, sanatlarını öne çıkarırlar. 13.yüzyılda: Superior Pechersky Manastırı yapılır. Bu manastır: bir ruhsal, sosyal, kültürel ve eğitim merkezi olarak öne çıkar. Ayrıca: Doğu Slav topraklarının birleşmesinde, önemli rol oynar. Polonya, Ermenistan, Bizans, Bulgaristan ve diğer ülkeler tarafından da, onurlandırılır.
Lavra toprakları üzerinde
Zamanla, 23 tapınak daha inşa edilir. Ayrıca: 6 mağara bulunmaktadır. Birçok keşiş ve vaiz, Hıristiyan din adamı: Lavra ve mağaralarda gömülür kalır. 1917 Ekim devriminde: Lavra’da, birçok keşiş vurulur, hapsolur veya sürgüne gönderilir. Bölge: kamulaştırılır.
Dünya savaşı sırasında ise, Lavra: tahrip edilir. Günümüzde: Lavra kutsal alanı: Ortodoks Hıristiyanların haç merkezi olarak bilinmektedir. Yani, Rusya’nın Kudüs şehri gibi.
Şehirde görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Bu dev kompleks içinde: yer altında ve yer üstünde, 30 kadar kilise var. O kadar büyük bir alan ki, Roma-Vatikan, buranın yarısı kadar. Burası, aynı zamanda, UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek, koruma altına alınmış.
Mağaralar Manastırı: Larva manastırı, Kiev Rus devletinin, ilk ve en önemli, dini merkezi sayılıyor. Kuruluşu: 11. yüzyıla kadar dayanıyor. Tarih boyunca: manastırın kapladığı arazi, 27 hektarı bulmuş. Burası: alt ve üst olmak üzere, iki bölümden oluşuyor. Günümüzde: manastır içinde, 18 kilise var. 12 tanesi, yerin üzerinde taş yapı, 6 tanesi yerin altında, mağaralarda bulunuyor.
Bu mağaralar
Aynı zamanda, manastır içinde yaşamış azizlerin gömüldüğü birer mezarlık. Bu yüzden: dünyanın birçok yerinde, Ortodoks Hıristiyanlar, bu manastırı ziyaret ederek, bir çeşit “hacı” mertebesine ulaşıyorlar. Bu mezarlıklarda: birçok odacık var. Odalarda: çok eskilerde ölmüş din adamlarının mumyaları var. Cam tabutlar içindeler. Bayanlar: girişte, başörtüsü alıp, başlarını örtüyorlar. Elinizde mumlarla, karanlık ve dar koridorlarda dolaşabiliyorsunuz. Mutlaka zaman ayırın, Kiev şehrine gelip te burayı görmemek büyük bir eksiklik, mutlaka zaman ayırın.
Minyatürlerden ve kilise hazinelerinden oluşan koleksiyon ile, dünyanın her yerinden ziyaretçilere, ev sahipliği yapıyor. Larva Manastırı: II. Dünya Savaşında, tahrip olmaktan, rahiplerin, kilisenin bodrum katının bulunmadığı söylemeleri üzerine kurtulmuş. Mikro Minyatürler Müzesi: buraya, 3-5 kişilik guruplar halinde alıyorlar. İnanılmaz bir yer. Müzenin kurucusu, bütün eserlerin sahibi: Ukraynalı Mykkola Syadristy. Bütün eserleri, kendi elleriyle yapmış. İlk eserini: 1960’larda yapmış. Eserlerin pek çoğu: Guiness Rekorlar Kitabına girmiş. Müzede: eserlere, mercekle bakılıyor. Toplu iğne başına yerleştirilen; satranç takımı, saç telindeki gül, iğne deliğine yerleştirilmiş piramit ve kervan, saç telinin ucuna yazılmış isim ve soy isim. Lenin portresine yazılmış, eserini, ancak büyüteçle görebiliyorsunuz.
ST.ANDREW’S CHURCH
Kilise, 18.yüzyılda (1746-1761) yapılmıştır. Yapı tarzı: geleneksel Ukrayna stili: beş kubbeli, haç şeklindedir. Dekorasyonu çok zengindir. İçinde, 18.yüzyıldan kalma, çeşitli resimler bulunuyor. Bu resimlerde: ince mavi, beyaz, altın ve yeşil çizgiler hakim.
NBSP GOLDEN GATE (ALTIN KAPISI)
Şehirde, günümüze kadar gelebilen, tek sur mimarlık örneğidir. 1017-1024 yılları arasında yapılmıştır. Kapı: bir anlamda, İstanbul’u anımsatıyor. Prens Yaroslav, o dönemde İstanbul’u ziyaret ettiğinde o kadar çok etkilenmiş ki; ülkesinin Bizans İmparatorluğu gibi güçlü olduğunu hissettirmek için, bu tür devasa yapılar yaptırmış.
Prens Yaroslav: o dönemde: çevre kabilelerden, Peçenekler ile sürekli çatışma halinde imiş. Ama sonunda bu kabileyi yok etmiş. Bu kabile üzerinde, nihai zafer kazanılınca, burası, yani Golden Gate sur kulesi kurulmuş.
Efsaneye göre
Prens Yaroslav, güçlü Peçenekler ile yapılan son savaştan önce: düşmanı yenmek için dua ederek, yalvarır ve başarı durumunda, kilise yapma sözü verir. Savaş kazanılınca; sözünü unutmaz ve yaldızlı kubbesi ile, Golden Gate yaptırır. Golden Gate: Kievliler tarafından: gök kapısı olarak isimlendirildi. Çünkü: her sabah güneş, Golden Gate vurduğunda, Kiev vatandaşları, güneş ve Golden Gate’i: karanlık ve ölümden uzaklaşmanın bir sembolü olarak gördüler. Golden Gate ve Sur inşası bitirildikten sonra: çevrede bulunan göçebe kabileler, buraya saldırdılar, ancak asla kapısından, kente girmeyi başaramadılar.
Golden Gate: 16-17.yüzyıllarda: kötü durumda olmasına rağmen, yine de, şehrin en başlıca giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Bu durum: 18.yüzyıla kadar sürmüştür. 18.yüzyılın ortalarında ise, Golden Gate kalıntıları, toprak ile örtülmüştür. Kapının ikinci doğumu ise: 1832 yılında olur. Arkeologlar: eski sur kalıntısını keşfederler. Surlar restore edilir ve metal demir çitlerle çevrilir. 1970 yılında: kalıntıların korunması ve Golden Gate’in orijinal görünümlü bir yenisinin inşa edilmesi düşünülür.
Burada: günümüzde, sergi var. Sergide: silahlar, eski Kiev ile ilgili günlük yaşam nesneleri ve arkeolojik kazılar sırasında bu sahada bulunan objeler sergileniyor. Evet: Golden Gate; tamamen yenilerek, 1982 yılında, yani Kiev’in 1500 kuruluş yıldönümünde, ziyarete açılmıştır.
GALERİ PODOL (KİEV SANAT GALERİSİ)
Şehirde: Nizhni Val caddesinde, 19.yüzyıldan kalma Çeşitli sanat eserlerinin bulunduğu, Amerikalı ve Ukrayna ortak projesidir. En iyi Ukraynalı sanatçıların eserleri buradaki galeride sergileniyor. Burada: ayrıca, dışarıdan verilen siparişler üzerine, tablolar hazırlanıyor. Ofis ve çeşitli yapı duvarlarını süslemek için: çiçek, hayvan, dağ ve deniz manzaralı resimler hazırlanıyor. Bu ünlü galeri: Vasyl Lopata, Anatoliy Gaidamama, İlya Glasunov ve diğer sanatçıların eserleri var.
KİEV WAX ŞEKİLLER MÜZESİ
B.Khmelnitskogo caddesindedir. Burada: bal mumu heykeller var. Romalılar, ölü insanların yüzlerini, balmumu kalıplarla kaplarlarmış. Arkadaş ve yakınlarının portrelerini de, balmumundan yaparlarmış. Ortaçağ’da ise, balmumu heykeller, genellikle Roma ve Gotik kilise ve şapellerde yapılmıştır.
Londra’daki bal mumu müzesinin yaratıcısı, Madam Tussaud: buranın yapımcısı olan, Marie Grossholtz’un yanında çalışmış. Madan Tussaud: daha sonra, kocası ile birlikte, Londra’ya taşınmış, yerleşmiş ve orada bulunan bal mumu müzesini oluşturmuş. Günümüzde: bal mumu heykeller: ses ve müzik eşliğinde, çok daha canlı ve güzel ortamlarda sergileniyor.
Günümüzde: müze, sürekli büyüyerek gelişiyor. Yaklaşık 60 civarında, bal mumu heykel var. Doğu Avrupa’nın bu türden en iyi müzelerinin başında geliyor. Kiev şehrindeki gezinizde, buraya mutlaka zaman ayırın. Kesinlikle hoşunuza gidecek bir ortam göreceksiniz.
BOTANİCAL GARDEN OF UKRAİNİAN BİLİMLER AKADEMİSİ
Burası: Kiev şehrinin en güzel bahçesi. Bahçe değil, aynı zamanda, bir manastır var. 1936 yılında kurulmuştur. Yüzölçümü: 130 hektardır. 13.000 çeşit ağaç, çalılar, çiçekler ve diğer bitki türleri var. Dünya üzerindeki, birçok bitki türünü, burada görmeniz mümkün. Gül, manolya gibi iğne yapraklı ağaçlar, çiçekler, büyük miktarda bulunuyor.
Bunların dışında: burada, egzotik bitki türlerini de görebilirsiniz.
Bahçede: 1070-1077 yılları arasında, Prens Vsevolod tarafından kurulmuş, bir de manastır var. Vidubitsky manastırı. Merkez botanik bahçesi ve bitişiğindeki manastır: Kievliler için, ailecek bir dinlenme ve doğa, çevre güzelliğini yaşama, zaman geçirme yeri olarak mükemmel bir ortam sunuyor.
KİEV ZOO
Kiev hayvanat bahçesi: 1908 yılında kurulmuştur. Özel bağışlarla finanse edilmektedir. 1970 yılında yapılan kuş bölümü: Avrupa’nın en büyüklerinden biri olarak kabul edilir. 1982 ve 1996 yılında, Kiev hayvanat bahçesi, yeni eklemeler, düzenlemelerle, gerçekten güzel bir hale getirildi.
Günümüzde: hayvanat bahçesi, şehrin merkezindedir. 40 hektarlık bir alana yapılmış. Hayvanat bahçesi sakinleri: rahat koşullarda yaşıyorlar. Yaklaşık 2000 civarında hayvan çeşidi barınıyor. Memeliler, kuşlar, yılanlar, balıklar ve böcekler. Ayrıca, bir çift fil var. Yaklaşık 130 tür ağaç ve çalı, hayvanat bahçesi topraklarını süslüyor.
KİEV SİRKİ
Ploshad Pobeda semtindedir. Çocuklar için olduğu kadar, büyükler için de, hoşça vakit geçirilebilecek bir yer olarak öne çıkıyor. 1200 kişi oturma kapasitesine sahip bir yapı. Değişik hayvan gösterilerinden, ilizyonistlere, palyaçolardan, heyecan verici atraksiyon gösterilerine kadar, 2.5 saatlik bir program izlemek mümkün.