Hindistan Tarih;
Yapılan arkeolojik çalışmalara göre: İndus vadisinde ortaya çıkan uygarlıklar: MÖ.1700 yıllarında, muhtemelen İndus nehrinin yatağını değiştirmesi sonucu oluşan seller ile, ortadan yok olmuşlardır.
Hintlilerin ataları sayılan Ariler ise: Hindistan’a yerleşmeden önce: Mezopotamya ve İran bölgelerinde yaşıyorlarmış ve daha sonra, Hindistan’a göç etmişlerdir. Bu sığır çobanları: bölge sakinleriyle savaşarak, onları yerlerinden etmişler ve Pencap bölgesinde, tarımı geliştirmişlerdir. Hatta: ülkede ineklerin kutsal kabul edilmesinin temelinde, bu sığır çobanlarının bulunması söylenmektedir.
Yerli halklarla yapılan savaşlar sonucunda: Hint-Ariler, bölgeye egemen olurlar. Topluluk liderliği: babadan oğula geçer. Bunlar aynı zamanda, ayrıcalıklı konundaki rahiplerdir. Kast sistemi: bu dönemde gelişmeye başlamıştır. Halk: savaşçılar, rahipler ve avamlar olarak, üçe ayrılmışlardır.
MÖ.600 yılına gelindiğinde
Hint-Ariler: Ganj ovasına yerleşirler. Küçük kabileler halinde, krallıklar kurulur. Hükümdarlar: Ganj vadisinin kontrolü için savaşırken, Pers imparatoru Kyros: MÖ.530 yılında: İndus vadisine girer. MÖ.326 yılına gelindiğinde ise: bu kez Makedonyalı Büyük İskender, bölgedeki Pers istilasına ve varlığına son verir.
İskender’in: Ganj ovası boyunca, doğuya doğru uzanan büyük bir imparatorluk kurma hayali: kendisinin sağlık sorunları, zorlu arazi şartları ve Hint askerlerinin sert direnişleri nedeniyle gerçekleşmez. İskender, ülkede birkaç vali bırakarak, geri döner ve Babil şehrine yerleşir.
Bu sırada: Ganj nehri havzasında: Magadha krallığı kurulur ve öne çıkar. Krallığın başkenti: Pataliputra (günümüzdeki Patna) şehri olur. Kral Çandra Gupta Maurya: Hindistan ülkesinin ilk imparatorluk hanedanı kurucusudur ve MÖ.321 ile 297 yılları arasında hükümdarlık yapar.
Kral Çandra: İskender’in ardıllarından Selevkos Nikator ile savaşarak, egemenlik alanını, kuzeybatıya doğru genişletir. Kralın ölümünden sonra: yeni kral Bindusara olur. Bu dönemde, krallığın sınırları: Mysore bölgesine kadar genişler. Bundan sonra, krallığın başına, kral Aşoka (MÖ.269-232) gelir. Kral Aşoka: MÖ.260 yılında: büyük savaşlara girişir ve Kalinga bölgesini ele geçirir.
Bu dönemde: kayalara ve sütunlara oyulan yazıtlarda: kral Aşoka’nın hükümdarlığı övülür. Kral Aşoka, halk içinde, kitlesel din değiştirmeleri önleyebilmek için “Brahmancı dharma” yani “doğruluk” anlayışını, imparatorluk memurları tarafından denetlenen bir siyaset aracı haline getirir. Yeni sistem gereği: ülke genelindeki her türlü günlük yaşam faaliyeti (filler, inekler, at arabaları, gemiler, uzunluk ölçüleri, zırhlı birlikler gibi) çeşitli memur ve amirlerden oluşan, büyük bir bürokrat kitlesi tarafından denetlenir hale gelir.
Kral Aşoka’nın ölümünden sonra
Hindistan Tarih;
gücünü kaybederler. Tarım, imparatorluğun genişlemesini karşılamaya yetecek kadar verimli değildir ve Maurya imparatorluğu yıkılır.
Bu dönemde: kuzeybatı sınırları, ülke dışından gelenler tarafından istila edilir. İstilacı çeşitli topluluklar arasındaki mücadeleden, Kral Kanişka galip ayrılır. Bunlar: ülkenin kuzey yarısından başlayarak Orta Asya içlerine kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurarlar. Böylece: Kushanlar: İpek yolu üzerindeki doğu-batı ticaretine hakim olurlar. Bu dönemde: Buda’nın ilk taş ve bronz heykelleri yapılır. İpek yolu ticaretiyle, büyük servet edinirler.
MS.4’ncü yüzyılda: Gupta hanedanı mensubu I.Çandra Gupta, iktidara gelir. Guptalar: büyük bir imparatorluk kurarlar. Çin ile, muhteşem bir ticaret geliştirilir. Ancak: 5’nci yüzyılda: Akhun saldırıları sonucu, Gupta imparatorluğu yıkılır.
Akhunlar: Pencap, Keşmir ve Batı Ganj ovasını ele geçirirler.
7’nci yüzyılda
Harshavardhana isimli bir kral; uzun süre hükümdarlık yapar. Aynı dönemde: Arapların Hindistan ile ticareti, Müslümanların iştahını kabartmaktadır. Hintli korsanlar: 711 yılında, Sind kıyılarında Müslüman ticaret gemilerini yağmalayınca; İslam birlikleri, Sih racalarının üzerine sefer yaparlar ve bölgeyi ele geçirirler. Ancak, bölgedeki İslam hakimiyeti, 300 yıl süresince, Sind bölgesinde ticaretle uğraşan bir topluluk ile sınırlı kalır.
10’ncu yüzyılda: Çin tarafından, batıya sürülen Türkistanlı kabilelerin, Gazne yani bugünkü Afganistan bölgesine gelip yerleşmeleri sonucu, Gazneliler devleti kurulur. Gazneli Mahmut (997-1030): Pencap ve Gucerat bölgelerinden, Ganj vadisine kadar, büyük bir bölgede egemenlik kurar. Gazneli Mahmut, Hindistan içine yaptığı seferlerde elde ettiği ganimetler ile, Gazne’ye döndüğünde, kütüphane, müze, cami gibi eserler yaptırır. Müslümanlar kendisini “Hak yolunda bir savaşçı” olarak görürken, Hintliler ise “acımasız bir savaşçı” olarak görürler.
Aynı dönemde: Hindistan içindeki krallıklar birbirleriyle mücadele etmektedirler ve yabancı istilacılara karşı, birliktelik oluşturamamaktadırlar.
12’nci yüzyılın sonunda, bölgeye Türkler gelir. 1173 yılında: Mamelük lideri Kutbeddin Aybeg: Gazne’yi ele geçirir ve ardından Hindistan’ı istila eder. Çünkü: filler, Türklerin hızlı atları ile baş edemezler.
1193 yılında
Türkler: Peşaver, Lahor ve Delhi bölgelerini ele geçirirler.
1206 yılında: Kutbettin Aybeg; kendisini Hindistan ülkesinin ilk İslam hanedanının başı olarak ilan eder. Aynı zamanda Delhi sultanı olur. Ölümünü takiben, Delhi Sultanlığı, bölgede, 320 yıl daha egemenliğini sürdürür. Bu dönemde: Arap gezgini İbn-i Batuda: Delhi şehrini, Müslüman dünyasının en güzel şehri olarak yazar.
1498 yılında, Vasco da Gama: Malabar bölgesinin güneyinde karaya çıkar ve Portekizlilerin bölgede yerleşmelerine zemin hazırlar. 1509 yılına gelindiğinde, Portekizliler, Malabar sahillerini tamamen ele geçirirler. Bölgeye, çok sayıda misyoner gelir. 1548 yılında; bölgede büyük ölçüde misyonerlik faaliyetleri başlar.
Aynı dönemde kuzey Hindistan: Delhi şehrinde yaşayan Kabil kralı Kaplan Babür: bölgesel liderlerden oluşan orduyu yenerek, Panipat bölgesine girer.
1600’lü yıllara gelindiğinde
Cihangir oğlu Şah Cihan: Gürkanlıların en savurgan imparatoru olarak gündeme gelir. İmparator: saraylar ve camiler için, milyonlar saçar. Hatta: “Tavus kuşu tahtı” nın süslemelerinde kullanılan altın ve mücevherler için, bir milyon sterlin harcadığı söylenir. İmparatorun hareminde yüzlerce kadın olmasına rağmen, kendisine 19 yılda, 14 çocuk veren ve yine bir doğum sırasında yaşamını yitiren karısı Mümtaz Mahal anısına; Tac Mahal’ı yaptırır.
Ancak, bu meşhur hükümdar, oğlu Evrengzib tarafından tahttan indirilir ve son yıllarında, Agra kalesinde tutsak olarak yaşar. Evrengzib: sofu ve inançlı bir Müslümandır ve sarayda müziğe yasaklatır. Hatta: prenslerin portre resimlerini yaktırır. Bu dönemde: Sihler öldürülür ve Varanasi ve Matura bölgelerindeki Hindu tapınakları yıktırılır. Gayri Müslimlerin ödediği vergiler yeniden konulur.
17’nci yüzyılda: İngiliz silahlı tüccar gemileri, kıyılardaki Portekiz hükümdarlığını aşarlar. 1608 yılında, Hindistan kıyılarına gelen İngilizler, 5 yıl sonunda, Mumbay (Bombay) şehrinin kuzeyindeki limanlardan, Hindistan içlerine girmeye başlarlar.
Yine, bu sıralarda kral Evrengzib ölür. Bihar, Bengal ve Racpuatana, imparatorluktan ayrılırlar. Sihler, baskıya şiddetle karşılık verirler.
1739 yılında, İran şahı Nadir: Hindistan ülkesini işgal eder ve ünlü “Tavus kuşu tahtını” yanında, İran’a götürür. Onun ölümünden sonra ise, bu meşhur taht parçalanarak yok edilir.
1756 yılına gelindiğinde
Avrupalıların, Bengal bölgesinin iç kısımlarında ilerlemesinden endişelenen, bölgenin Müslüman valisi Siraceddin, İngiliz yerleşimlerine saldırır. Ancak, birçoğu esir edilir ve William kalesindeki zindanlara atılırlar. Böylece: İngilizlerin, Hindistandaki yükselişi başlar.
Kavga ve gürültü düzeninin yerini, sömürü sistemi alır. Kampanya memurları, bölgeden vergi toplamaya başlarlar. Valiler, Genel Vali ünvanıyla, doğrudan İngiliz hükümetine karşı sorumludurlar. Aynı dönemde, İngiltere de, Hindistan’ı ciddiye almaya başlar. Hatta: bütün ülkenin ele geçirilmesinde kullanılan en etkin yöntem olarak: bir hükümdar, varis bırakmadan ölürse, o ülke toprakları İngilizler tarafından ilhak ediliyordu.
Koklata: ülkenin başkenti ve özgür basının merkezi oldu. 1834 yılında: ülkenin para birimi “rupi” üzerinde, Gürkanlı imparatorlarının resimleri bulunurken artık İngiltere kralının resimleri basılır hale gelmişti. İngilizler: okullar, kolejler, karayolları, telgraf hatları ve postaneler inşa ettiler. Hatta: Hindistan ülkesindeki geleneklerden biri olan “dul kadınların, kocaları öldüğünde yakılacakları yığınların üzerine çıkarak, intihar ettikleri geleneksel sati törenlerini” yasakladılar. Kız bebeklerin öldürülmesi uygulamasına karşı kampanyalar başlattılar. Bu dönemde, bazı Hintliler, İngilizlerin dillerine ve yaşam tarzlarına uyum sağlasalar da, birçoğu sömürge nedeniyle, İngilizlerle aralarına mesafe koymaktan kaçınmadılar.
1857 yılında
Birinci Bağımsızlık savaşı çıktı. Hintli isyancılar: hazineleri yağmalayarak, mahkumları serbest bırakarak, kadın-erkek-çocuk demeden öldürerek, Delhi, Kanpur ve Lucknov bölgelerini ele geçirirler. Bahadır Şah: Burma’ya sürgün edilir. Böylelikle, İngilizler, Hindistan’ın iyi yönetilebilmesi için, dikkat etmelerinin gerektiğini fark ettiler. Londra şehrinde, Hindistan’dan sorumlu bir Bakanlık kurulur. Bürokrasi çalışır hale getirilerek, Hindistan ordusu içindeki İngilizlerin sayısı arttırılır. Eğitim yaygınlaştırılır. 1876 yılında: İngiliz kraliçesi Victoria’nın ünvanlarına “Hindistan İmparatoriçesi” eklenir.
Hintliler: Mumbay, Ahmedabat, Kanpur ve Çennay şehirlerinde, pamuk atölyeleri kurarlar. Ancak, çay yetiştiriciği, İngiliz tekelindedir. 1869 yılına gelindiğinde, Süveyş kanalının açılmasıyla, Hint tarım ürünleri, Avrupa pazarlarında satılmaya başlanır. 1876-1902 yılları arasında, Hindistan ülkesinde büyük kuraklık olur ve bunun sonucunda, 12-40 milyon arasında Hintli ölür.
1885 yılında: ülkenin ilk siyasi partisi Hindistan Ulusal Kongresi, Mumbay şehrinde kurulur. 1899-1905 yılları arasında ise Hindistan genel valisi Lord Curzon: ülkedeki yaşamında, muhteşem lüksü ile, öne çıkmaktadır. Aynı dönemde, ülkede 9000 km. lik demiryolu ağı yaptırılır. Tarım modernize edilir ve sulama sistemi revize edilir. Ancak, Hintliler Bengal bölgesinin ayrılık kararı üzerine, yeniden ayaklanırlar.
1911 yılında
Hindistan Tarih;
Başken Koklata şehrinden Delhi şehrine taşınır. Yeni Delhi şehri: İngiliz mimarlar tarafından: şehrin sonsuza dek İngiliz hükümranlığında kalması için: dışa doğru daireler şeklinde genişleyen caddeler, imparatorluğa yakışır saraylar, devasa hükümet binaları ile donatılır.
1917 yılına gelindiğinde: Hindistan Hükümeti Kanunu çıkar ve Hintlilere: eğitim, kamu işleri, tarım ve sağlıkla ilgili yönetim organlarında etkin olma gücü verilir. Bu durum: ılımlı ve devrimci Hintliler tarafından olumlu karşılanır. Ancak, tam bu sıralarda çıkan, yukarıda sözünü ettiğim, Bengal bölgesinin ayrılık isteyen kararı: yargısız tutuklamalar gibi uygun olmayan kanunların da çıkmasına neden olur. 1919 yılında, şehirlerde protesto gösterileri başlar.
Bu sırada: Gandhi isimli bir avukat, Hint toplumunun haklarını savunmak için, Güney Afrika’dan, 1915 yılında, ülkesi Hindistan’a döner. İngiliz birlikleri, izinsiz gösteri yapanlara karşı ateş açar ve 379 kişi ölür, 1200 kişi yaralanır. Bunun üzerine toplumsal gelişim planları sekteye uğrar. Gandhi, seçimlerin boykot edilmesi çağrısında bulunur ve ılımlılar dirense de, halkın % 33’lük bölümü, boykotu destekler.
Ancak, bu sırada: Gandhi, ülkenin simgesi haline gelir. Özellikle: pamuklu ehram ve şalıyla, Batı tarzı giyimi terk etmiş görünümü, insanların ilgisini çeker. Bu sırada, sivil itaatsizlikten rahatsızlık duyan İngilizler, Gandhi’nin 1922 yılında, iki yıl hapsine karar verirler. Bu sırada: İngiliz eğitimi almış, Kongre Partisi üyesi Cavaharlal Nehru’da, halkı isyana teşvik etmek suçuyla, cezaevine konulur. Nehru, bağımsızlık mücadelesinde, Gandhi’nin en güvendiği kişi olarak öne çıkmaktadır.
Bu sırada
Hindistan Tarih;
İngilizler, ülkede çoğunluk esasına dayalı bir parlemento sistemi kurmayı düşünüyorlardı. Ancak, çoğunluk Hindularda idi. Ancak, Hindular, Müslümanlar ve Sihler arasında, yüzyıllardır süren iktidar mücadeleleri vardı ve İngilizler, bunun farkında değildiler. Bunun üzerine, İngilizlerin topluluklara kota ayrılmasına karar veren kanunlarını kabul etmeyen Müslümanlar tarafından, liderleri Muhammed İkbal tarafından, 1930 yılında, ülkenin kuzeybatısında bir Müslüman ülkesi kurulması fikri ortaya atıldı. Bu hareketin lideri, Londra şehrinde eğitim görmüş, Mumbaylı bir avukat olan Muhammet Ali Cinnah idi. Kurulması düşünülen ülke ise: Farsçada “ülke” anlamına gelen “stan” ve “saf” demek olan “pak” sözcüğünden oluşan “Pakistan” idi.
Gandhi: bölünme fikrine karşı çıktı ve ölüm orucuna başladı ve dikkatleri, ortak düşman İngilizler üzerine yoğunlaştırarak, toplumu bir arada tutmaya çalıştı. İngilizlerin, Tuz vergisi kanunundaki boşluklardan yararlanarak “tuz çıkarmak” amacıyla, ünlü “Tuz yürüyüşü” ne başladı ve bunun sonucunda, 60 bin kişi, İngilizler tarafından cezaevine konuldu. Bu kavga döneminde, II. Dünya Savaşı çıktı. Hintliler: Burma, Ortadoğu ve Avrupa’da, İngiliz saflarında savaşa katıldılar.
1942 yılına gelindiğinde Gandhi: İngilizlere karşı “Hindistan’dan defolun” kampanyası başlattı ve yeniden cezaevine konuldu. Bu dönemde, İngiliz karşıtı güçler, Japonları, Asya’nın kurtarıcısı olarak görmeye başladılar. Bengal, Bihar ve Pencap bölgelerindeki ayaklanmalar, her geçen gün büyüdü ve Hindistan ülkesinin son İngiliz valisi Lord Mountbatten tarafından, ülkenin en kısa zamanda terk edilmesi için gerekli tedbirler alınmaya başlandı. 1947 yılının yaz aylarında: Nehru’nun sözleriyle “Eskiden yeniye adımın atıldığı, bir çağın sona erdiği ve baskı altında tutulan bir milletin söz söyleme imkanı bulduğu” an geldi.
Nehru bağımsızlığı
Hindistan Tarih; Cinnah ise bölünmeyi elde ettiler. 24 yıl sonra ise, Pakistan’ın Doğu Belgal bölgesi parçalanarak, Bengaldeş ülkesi kuruldu. Ancak, bölünme sonrası, sınırlar tespit edildikten sonra, bu kez, katliamlar başladı. Doğu Pencap bölgesinde: Hindular ve Sihler, Müslümanları katlettiler. Çatışmalar: milyonlarca insanın göç etmesine neden oldu. Delhi şehrinde toplumsal olaylarda ölenlerle birlikte, katledilenlerin sayısı 500 bin civarında idi.
Gandhi: Müslümanların katledilmesini önlemek için, Delhi şehrine gitti. Ocak 1948 tarihinde ölüm orucuna başladı. Ancak, bunun Müslüman halkların hakkının savunulması olduğunu kabullenen bir fanatik tarafından, 30 Ocak 1948 tarihinde öldürüldü.
Evet, Nehru: Hindistan ülkesinin, Gürkanlı imparatorluğundan yana gördüğü en güçlü yöneticiydi. Nehru: akıl hocası olarak gördüğü Gandhi’nin bazı fikirlerini reddetmekle birlikte, Hindistan ülkesinde sanayileşmiş bir toplum yaratılmasında üstün çabalar göstermiştir. Prenslerin kişisel varlıklarının çoğunu kamulaştırır, ancak özel şirketleri kamulaştıramaz.
Keşmir
Hindistan Tarih;
Bölünmenin çözülememiş bir problemi olarak kalır. Keşmir vadisindeki Müslümanlar, burayı Pakistan’a bağlarlar. Ancak, bölgenin doğu bölümleri, Hindularda kalır. Pakistan ülkesinin desteklediği Pahtan aşireti, 1947 yılında, Keşmir bölgesini işgal eder, ancak kısa zaman sonra bölgeye gelen Hindistan birlikleri tarafından geri püskürtülürler. Keşmir: Pakistan ve Hindistan arasında, herhangi bir referandum yapılmadan bölünür. 1965 yılına gelindiğinde, bölge, yine Pakistan tarafından işgal edilmek istenir, ancak başarılı olunamaz. Yani: bölge, iki komşu ülke arasında, bir ihtilaf konusu olarak yıllardır süregelmektedir.
Nehru bu arada: bağımsızlıktan sonra, Fransa’dan Pondiçeri bölgesini, 1961 yılında ise Portekiz’den Goa bölgesini geri alır. Tibet sınırındaki bölgeler için, Çin ile mücadele eder ama başarılı olamaz. Kast sistemindeki haksızlıkları, çocuk ölümlerini ve Hindu kadınlara yönelik kötü muameleleri sona erdirmek için kanunlar çıkartır.
1966 yılında: Nehru’nun kızı İnira Gandhi, Başbakan olarak göreve gelir. Bu dönemde: sanayileşme hızlandı, nükleer güç endüstrisi üzerine yoğunlaşılarak 1974 yılında, çölde, ilk atom bombası denemesi başarıyla sonuçlandırıldı. Ancak, en büyük başarı: buğday ve pirinç üretimindeki modern yetiştiricilik tekniklerinin getirilmesiyle sağlandı. Yeşil Devrim ile, ihtiyaçtan fazla ürün elde edilmeye başlandı. Ancak, tutucular nedeniyle, artan nüfusu engellemek için ortaya atılan doğum kontrol yöntemleri kabul görmedi.
1975 yılında, sıkıyönetim ilan edildi. Gandhi tarafından, muhalefet liderleri tutuklattırıldı. 1977 yılındaki seçimlerde, Gandhi seçilmedi. Ancak, bir sonraki seçimlerde, yeniden işbaşına getirildi. Bu dönemde: Assam bölgesindeki katliamlarda, 3000 kişi öldürüldü. Pencap bölgesinde, özerklik isteyen Sih militanlarının düzenlediği şiddet gösterilerinde, bölgesel karışıklıklarda: Hint ordusu, 1984 yılında Amritsar bölgesindeki “Altın Mabet” e sığınan silahlı militanlara saldırarak, 800 kişiyi öldürdü ve bu olayda, bizzat askeri güçlere saldırı emrini veren Başbakan Gandhi, yaklaşık 5 ay sonra, kendi Sih koruması tarafından suikaste kurban gitti ve öldü.
1984 yılında, bu kez, İndira’nın oğlu, Raciv Gandhi işbaşına geldi.
Hindistan Tarih;
Tarih konusunda, daha fazla uzatarak ayrıntılara girmek istemiyorum. Sonuç olarak, günümüzde Hindistan güçlü bir ülke. Özellikle, turizm özellikleri, birçok insanın ilgisini çekecek boyutta. Ama, bu ülkede, Hindular, Müslümanlar ve Sihler arasındaki dinsel çatışmalar ve azınlıklar arasındaki çatışmalar, hiç durmadan devam ediyor ve her an bir dinsel çatışmanın olmaması, duyulmaması mümkün değil.