Klasik dönemin en büyük Maya şehirlerinden birisidir. Maya dilinde “Coba” demek “su” anlamına gelmektedir. Tulum şehrinden 27 km ve Chichen Itza şehrinden 56 km. uzaklıktadır. Şehir yakınlarında iki küçük göl bulunmaktadır.
Maya kültürü MS.400-1100 yılları arasında burada gelişmiştir. Diğer Maya şehirlerinden çok farklıdır. Bu yüzden Coba şehri: Yucatan yarımadasının en önemli ören yerlerinden birisidir.
Aynı zamanda şehirde: Honduras gibi uzak yerlerde bulunan Maya toplumlarıyla ve Tulum, Xcaret, Xel Ha ve Muyil gibi topluluklarla sürekli temas halinde olmuştur. Ancak hızlı büyüme nedeniyle: şehrin çevresindeki iki lagünde: tarım arazileri, ticaret yolları ve suyun kontrolü sağlanmıştır. MS.900-1000 yılları arasındaki dönemde, şehir: Chichen Itza şehri ile anlaşmazlığa düşmüş ve Yucatan bölgesinde güç olmak için her iki şehir arasında bir mücadele başlamıştır.
Ancak 1550 yılı civarında İspanyol işgalciler burayı ele geçirdiklerinde şehir terk edilmiş durumdaydı. Ardından gelen yüzyıllar boyunca yoğun orman nedeniyle şehir kaybolmuş ve ancak 1920 yılında tekrar buraya ulaşılmıştır.
Coba: 1. yüzyılda oldukça büyük bir tarımsal potansiyele sahip olmuş ve MÖ.600 ile MS.900 yılları arasında, burada 50.000 kişilik bir nüfus yoğunluğunun bulunduğu biliniyor. Tüm site, yaklaşık 80 kilometre karelik alana yapılmıştır.
Bu muhteşem ören yeri: 1973 yılında ziyarete açılmıştır.
Burada 3 ana alan görülebilmektedir. Bunlar:
1.Lagün
2.Nohoch Mul yapıları-Ana piramit
3.Conjunto Pinturas-Ruhsal alan ve Macanxoc yapılarıdır.
GEZİLECEK YERLER
Uzun Sacbe-Beyaz yollar
Bu yol Chichen Itza yakınlarındaki Yaxuna sitesine kadar olan 100 kilometrelik mükemmel ve düz bir yoldur. Coba şehrini diğer Maya şehirlerinden ayıran en büyük özellik sacbes denilen bu yollardır. Coba şehrinde yürürken, daha önce Mayaların yüzyıllarca aynı yollarda yürüdüklerini düşünmelisiniz. Bu yollar 10-30 metre arasında genişliktedir ve Mayalar tarafından ticaret için inşa edilmişlerdir.
Coba çevresinde yaklaşık 50 sacbes inşa edildiği biliniyor. Bu geniş ve uzun yolları inşa etmek için gerekli çaba Mayaların bu bölgedeki en büyük eserini yaratmıştır.
Evet bu yollar beyaz kireçtaşından yapılmıştır ve ay ışığında aydınlanmakta ve görenler tarafından “ışıklı” yollar olarak tanımlanmalarını sağlamaktadır. Çünkü sacbes boyunca insanlar özellikle geceleri serin havalarda mallarını taşımayı tercih etmişlerdir.
Arkeologlar Mayaların mallarını tekerlekli araçlarla değil, yürüyerek taşıdıklarını düşünmektedirler. Çünkü bu yollarda tekerlekli araç veya hayvan kullanıldığına dair herhangi bir kalıntı bulunmamıştır. Bu yüzden yani tekerleğin kullanılmadığı bir dönemde, bu ölçüde güzel ve düzgün yolların yapılmasının nedeni hala sırdır.
Nohoch Mul Piramiti
Burası Maya dünyasının en dik piramididir. Maya dilinde “Büyük höyük” anlamında “Nohuch Mul” olarak isimlendirilmiştir.
Piramidin yüksekliği 42 metredir. 13 katlı bir bina yüksekliğindedir.
Yapı yedi bölümden oluşmaktadır ve köşeleri yuvarlaktır.
Piramidin tepesine çıkmak için 120 adım atmak gereklidir.
Cesur ziyaretçiler bu piramidin üzerine tırmanırlar. Üstten çevrenin muhteşem manzarası izlenir. Ancak çok dik olmasına rağmen tırmanmanın yanında iniş daha tehlikelidir. Çünkü diktir. Birçok kişi üstten bağlanan bir kalın ip ile aşağıya inerler.
İnka imparatorluğu hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, İnkaların genel özelliklerinden ve ardından İnka tarihi yani bir anlamda Peru tarihinden söz etmek istiyorum. Peru gezginlerinin, İnka kültürü ve tarihini bilmeleri büyük önem taşımaktadır çünkü gezdiğiniz yerlerde bu büyük kültür ve medeniyetin izlerini göreceksiniz ve bu izleri anlamak için İnkaları bilmek, tanımak ve anlamak şarttır.
Mimari
İnkalar çevredeki manzaralarla uyumlu olarak büyük taş yığınaklar inşa etmek için coğrafya ve teknikleri büyük bir ustalıkla kullandılar. Bu durum özellikle: Machu Picchu, Choquequirao ve Sacsayhuaman bölgelerinde görülmektedir.
İnka Şehir Kültürü
İnkaların altın çağlarında: “tambo” denilen şehirleri vardı. Bunlar: yaşayanlara sınırsız yiyecek sağlanan, düzgün yollara ve astronomi gözlem yerlerine sahip zengin yerleşimlerdi. Cuzco ve Ollantaytabmo da bu yerleşimlerin en gözdeleriydi.
Dini İnanışları
İnkalar güneşe tapıyorlardı. Her yıl 24 Haziran günü: İnkalar güneş tanrısına ithaf ettikleri “İnti Raymi” bayramını kutlarlardı. İnkalar: bu bayramdan önceki 3 gün oruç tutarlar, sadece biraz çiğ mısır yer ve su içerlerdi.
Bu süre içinde ateş yakmak ve seks yapmak yasaktı. Dokuz gün süren bayramın ilk gününde: ziyaretçiler beraberlerinde kara kuzular getirirlerdi. Siyah: İnkaların kutsal rengiydi. Dolayısı ile papazlar da siyah giyerlerdi.
Bu papazlar: kuzuları tanrılara kurban ederken, merakla ciğerlerine ve kalplerine bakarlardı. Eğer kalpleri ve ciğerleri, bu aşamada örselenirse, tanrının merhametinin olmayacağı düşünülür ve hemen bir tane daha kuzu kurban edilirdi.
Yazının olmaması
En büyük handikap: İknalarda yazı diye bir şeyin olmamasıdır. Bu yüzden tarihlerine ve kültürlerine ait birçok şey maalesef yok olup gitmiştir. İnkalar: kahramanlık öykülerini yazmak yerine “camayoc” denilen hatırlayıcı kişileri kullanmışlardır.
Yollar
İnkalar, egemenlik dönemlerinde günümüzdeki otoyollar gibi adlandırılabilecek yaklaşık 30.000 km üzerinde yol yaptılar. Bunlardan biri Okyanus kıyısında, diğeri de dağlık kesimlerden olmak üzere birbirine paralel giden iki anayoldur ve kuzeyden-güneyi imparatorluk şehirlerini birbirine bağlar.
Bu yollar: daha çok yayalara, orduya ve yiyecek taşıyan lama kervanlarına hizmet etmiştir. Öte yandan: İnkalar, dağlık arazi ve sık bitki örtüsü nedeniyle ve ağır yük taşıyabilecek hayvanlara sahip olmadıklarından, tekerlekli araç kullanmazlardı.
Tarım
İnkalar: erozyonu önlemek için yapılan taraçalı tarım tekniklerini iyice geliştirdiler. Verimli toprakları taraçalara taşıdılar ve sürekli yeni ürünleri yetiştirmeyi denediler. Günümüzde dünya üzerindeki mevcut tarım ürünlerinin yarısından fazlası ilk olarak And dağları bölgelerinde yetişmiştir.
Bu muazzam taraçalara “andanes” deniliyordu. İspanyollar: bu taraçaları gördüklerinde, sisteme hayran olup bu taraçaların bulunduğu dağlara “Andes” ismini vermişlerdir.
Yeni yerlerin ele geçirilmesi
İnkalar zenginleştikçe, İnka kralları yeni topraklara yöneldiler. Ancak birincil yöntem savaşmak değildi. Özellikle Cuzco şehri çevresindeki zengin toprak sahiplerine cömert hediyeler verir, kızlarıyla evlenip, topraklarını bir bir ele geçirirlerdi. Buna direnenler olursa zaten İnka ordusu hazırdı.
İnkalar yeni bir bölgeyi ele geçirdiklerinde yaptıkları
İmparatorluğun sınırlarına yeni bir yer kattıklarında: İnkalar mübadele tekniğine başvururlardı. Aldıkları bölgelerde sorun çıkarabilecek kesimlerin yerine, kendilerine sadık toplulukları yerleştirir, diğerlerini daha kolay ve çabuk müdahale edebilecekleri ve özellikle “Cusco” bölgesine yerleştirirlerdi.
Yeni bölgelerdeki gelenekleri değiştirmeye çalışmazlardı. Yeni ele geçirdikleri bölgelerdeki insanlardan tek beklenti “Quechua” dilini öğrenip konuşmalarıydı.
Bu yüzden, günümüzde dünya üzerinde halen 7 milyon civarında insan “Quechua” dilini konuşmaktadırlar. Mita-kona denilen yapının görevi ise: askeri, ekonomik ve politik açıdan bölgenin kontrolunü elinde bulundurup, halktan vergi toplamaktı.
Ayrıca: yeni bir bölge ele geçirildiğinde: dokumacılar, çiftçiler, taş işçileri ve diğer zanaatkarlar, İnka tekniklerini yeni toplumlara öğretmek için o bölgeye gönderilirlerdi. Bu hizmetler karşılığında: Mita-kona’ya sosyal ve ekonomik ayrıcalıklar tanınırdı.
Genel Tarih
İnka tarihinde, her şey kuraklıkla başlar. MS.1100 yıllarında: İnkalar, And bölgesindeki birçok kabileden yalnızca birisidir. Onlar Sierra denilen yarı kurak bölgedeki bir savaşçı kabile olarak bilinirlerdi. Bunlar: MS.1100-1300 yılları arasında kuzeye “Cusco Vadisi” ne gelirler ve zamanla komşu toprakları istila ederler.
Aynı dönemde, dönemin en güçlü kabilesi “Huariler” yüzyılı aşkın süregelen kuraklığa dayanamazlar. Bu sırada İnkalı çiftçiler: Cuszo çevresindeki verimli ve sulak vadilerde kolayca yaşamlarını sürdürmektedirler. Çünkü: Cuzco çevresindeki verimli vadiler, And dağlarının eteğinde sayısız ırmakla beslenmekteydi.
İnkalar: 13. yüzyıla gelindiğinde: yüksek tepelerdeki taraçalı tarlalarda geliştirdikleri sulama teknikleriyle iyice refaha kavuşurlar. Erezyonu önlemek için yaptıkları bu taraçalara verimli toprakları taşıdılar ve sürekli olarak yeni ürün yetiştirmeyi denediler. Tarımdan elde ettikleri zenginlikleri de büyük ordular kurmak ve yol yapmak için kullandılar.
15.yüzyılda İnka kralı Pachacutec: Titiaca bölgesinin tamamını ele geçirdi. İmparator Cuzco şehrinin hemen yakınında (yalnızca 10 dakika uzaklıktadır) “Sacsayhuaman” denilen yeri yaptırmıştır. Ama buranın inşaatında 10 yıl süresince 20 bin kişi çalışmıştır. 600 metre uzunluğunda ve 24 metre yüksekliğindeki taştan duvarlar sayesinde, burası, dışarıdan gelebilecek her tehdide karşı güvenli bir yer olarak önem kazanmıştır.
Burası aynı zamanda İnka medeniyetinin eriştiği en düst mimari teknolojiyi de tanımlaması açısından önemlidir. Cuzco şehrinin yapısı: And toplumlarında kutsal sayılan ve İnka imparatorluğunun da simgesi olan “puma” hayvanına benzeyecek şekilde tasarlanmıştır. Şehrin ana meydanı pumanın karnı, Tullumayo nehri omurgası ve Sacsayhuaman’da kafasıdır.
İspanyollar: Sacsayhuaman’ı gördüklerinde, burayı cahil ve vahşi gördükleri yerlilerin yaptığına inanmamışlar “şeytanların ve kötü ruhların işidir” deyip geçiştirmişlerdir. Ancak: gerçekten bugün bile bazıları 150 tonu bulan bu taşların, 20 km uzaklıktaki dağlardan buraya nasıl getirildiğini anlamak mümkün değildir.
Çünkü İnkaların tekerlekli araç kullanmadıkları biliniyor. Sadece: ipler, çelik çekiçler, bronz keskiler ve insan gücü.
Daha da ilginç olanı: herhangi bir harç kullanmadan, bu taşları üst üste koyup duvar yapmaları, öyle ki taşların arasından kağıt bile geçmiyor. O kadar düzgün yerleştirilmiş ki, sayısız depremde yıkılmamışlar.
Aynı yüzyılın sonlarında bir başka İnka kralı Huayna Capac: imparatorluğun sınırlarını günümüzdeki Ekvator ülkesi kıyıları ve Kolombiya’ya kadar genişletti.
Kristof Kolomb: yeni dünyaya ayak bastığında, dünyadaki en büyük imparatorluk “İnka imparatorluğu” imiş. Çünkü: bunların topraklarının uzunluğu neredeyse 7000 kilometreyi buluyormuş.
Güney Amerika kıtasının batısında ilk keşifleri yapan İspanyol Andagoya’ya, yerliler altın yataklarıyla dolu Viru adındaki zengin bir bölgeden bahsederler. Ancak: Andagoya hastalandığı için Panama’da kalır ve Peru’ya gidemez.
Kendisi o sırada Panama Belediye Başkanlığını yürüten Pizarro’ya yerlilerden duyduğu bu söylentiden söz eder. Bunun üzerine: daha önce Peru’ya yaptığı iki keşif gezisi başarısız olanPizarro: Meksika’da Cortes’in elde ettiği başarılardan da etkilenerek İspanya kralı’nın geçici yokluğunda, Kraliçe Isabel’den Peru’nun fethi için onay alır.
Pizarro: 1530 yılında arkadaşları ve ailesiyle birlikte Panama’dan yola çıkar. 1531 yılı Eylül ayında: Ekvator’un Puna adasında yerlilerle yaptığı savaşı kazanınca iyice heveslenir ve yoluna devam eder.
Pizarro: Temmuz 1532 tarihinde, İnka topraklarında beraberindeki 177 İspanyol askeri ile, ilk İspanyol yerleşimini kurar.
Ardından, 1532 yılı sonlarına doğru “Cajamarca” ya ulaşır. Bu sırada: İnka tahtı için Atahualpa ve Huascar isimli varisler arasında, büyük bir iç çatışma söz konusudur ve bu nedenle Pizarro’nun topraklarına girmesine herhangi bir karşı koyma söz konusu olmaz. Öte yandan: İspanyol silahları ve atları da, yerli halk üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur.
Bu iç çatışmadan, 1532 yılında Atahualpa isimli varis galip çıkar ve İmparator adayı olur.
Ardından: kendisi, Pizarro tarafından yaratılan bir hile sonucunda, esir alınır. Atahualpa’nın hayatına karşılık, esir tutulduğu oda büyüklüğünde altın ve gümüş fidye ödenmesi sözü alır ve bu hazine kendisine teslim edilmesine rağmen, sözünü tutmayarak 1633 yılında İnka kralını halatla boğdurarak öldürtür.
Aynı anda kralın 6000 savaşçısı yerliyi de öldürtür. Ardından: İspanyollar imparatorluğu parçalamak için sulama projeleriyle birlikte kuzey-güney yollarını tahrip ederler.
Koskoca İnka imparatorluğu: hayalperest bir İspanyol olan Pizarro ve 177 İspanyol askeri önünde diz çökmüştür. Ardından: Pizarro ve askerleri katliama devam ederler.
Vahşet: yerlilerin kılıçtan geçirilip, köpeklere parçalattırılmasına, cesetlerinin hayvanlara yedirilmesine ve hatta her türlü işkence yanında diri diri mezara gömülmelere kadar gider.
Sağ kalan yerliler ise, zincirlenerek maden ocaklarına ya da büyük toprak sahiplerinin çiftliklerine çalışmaya gönderilirler. Tüm bunları gören İnkalar, korkudan hiçbir tepki vermezler, veremezler.
Cusco şehri: özellikle İnka kralları Pachututec ve Tupac Yupanqui döneminde çok gelişmiştir. Pachucutec: sellerden zarar gören halkını korumak için kanallar yaptırır.
Şehri politik ve dini açıdan imparatorluğun merkezi haline getirir ve düzenli ve hiyerarşik bir yapı kurar. Şehri: yapılan işlere göre (zanaatkarlık, tarım ve o zamanın şartlarında endüstri) olmak üzere bölgelere ayırır.
Ancak: 15 Kasım 1533 tarihinde Pizarro, İnkaların çok az bir direnişi ardından başkenti Cusco’ya girer ve Peru’nun fethi tamamlanır. İspanyol askerleri silah ve atları ile ilerlerken, öte yandan bölgedeki yerli nüfus: bunlar tarafından getirilen yeni hastalıklar ve özellikle “çiçek” hastalığı nedeniyle hızla telef olurlar. Çünkü bu yeni hastalıklara bağışıklıkları yoktur.
Pizarro: Cuzco şehrini ilk gördüğünde: şehrin mimarisinden ve temizliğinden çok etkilenir ve İspanya kralı Carlos I’e yazdığı mektupta, şehir hakkında “burası şimdiye kadar gördüğüm yerli ülkelerindeki en mükemmel şehir” diye şehri anlatır.
Gerçekten de, o dönemde, Cuzco şehri 200.000 kişilik nüfusu ve kültürü ile birçok Avrupa şehrinden daha büyük ve refahtır. Ancak Cusco şehrinin bu düzenli yapısına hayran kalsalar da, sömürgeciler yine de kendi din ve kültürlerini dayatmak uğruna İnka saraylarını yıkmaktan geri kalmazlar.
Ancak, İnka hanedanı üyeleri, yaklaşık 4 yıl boyunca dağlarda sığındılar ve İspanyollara karşı direndiler. Ancak 1572 yılında İspanyollar, son İnka hükümdarı Tupac Amura ve ailesini idam ederek öldürürler.
Pachacutec: Ollantaytambo şehrini şafataflı bir şekilde inşa ettirmiş ve dini bir merkez haline dönüştürmüştür.
Görkemli İnka binalarıyla çevrili bir meydan yaptıran, taraçalı tarımı başlatıp sulama kanallarıyla verimli bir üretim sağlayan kralın eserleri, maalesef uzun ömürlü olmaz.
Şehir: İspanyolların kuşatması altında iken, İnka direnişinin lideri Manco Inca’nın kalesi görevini görür. Manco: Pizarro’nun İnka kralı Atahualpa’yı idam ettirmesinin ardından göreve getirdiği kukla kraldır.
Atahualpa idam edilmesi üzerine, İspanya kralı I. Carlos: bile tepki gösterince Pizarro; tansiyonu düşürmek ve bundan sonra yapacaklarını meşrulaştırmak için, İnka kralı Huayna Capac’ın torunu Manco Inca’yı kral olarak başa geçirir. Ancak: Manco bir ayaklanma planlar ve Cuzco şehrinden kaçarak Ollantaytambo şehrine yerleşir.
1535 yılında Pizarro: Rimac nehri kıyısında “Ciudad de los Reyes” isimli şehri kurar ve burayı ülkenin başkenti yapar.
1536 yılında, Manco, burayı kuşatan İspanyol güçlerini yenilgiye uğratır. Ancak; daha sonra daha güçlü bir İspanyol ordusunu karşısında bulacağını bildiğinden Ollantaytambo şehrini terk eder ve Vilcabamba ormanlarına çekilir.
1540 yılında iyice güçlenen Pizarro: Ollantaytambo şehrine saldırır ve şehri ele geçirir. Cuzco şehrinde olduğu gibi, bu şehirde de birçok yapının yerini kiliseler alır ve şehir sömürge mimarisine uygun olarak yeniden inşa edilir.
Bu arada Vilcabamba ormanlarında bulunan Manco: gerilla taktikleriyle İspanyollara saldırmaya devam etmektedir ve İnkaların son kalesi olarak adlandırılan bu bölge; 1572 yılına kadar düşmeyecektir.
1541 yılında İspanyol fatihler arasında patlak veren anlaşmazlık sonucunda, İspanyol hiziplerinin bir üyesi tarafından yapılan suikast sonucunda Lima şehrinde Pizarro öldürülür.
1542 yılında İspanyol imparatorluk konseyi: yerli halkların imhasını ve onlara yapılan zulümleri önlemek için yeni yasalar ortaya koyar.
1544 yılında ilk İspanyol vali: Peru’ya gelir ve yeni yasaları uygulamaya çalışır.
1546 yılında istilacılar: isyan ederek valiyi öldürürler.
1569 yılında: İspanyol sömürge yöneticisi Francisco de Toledo: Peru’ya gelir. Bu dönemde, Toledo tarafından bölgede yerleştirilen sistem, sonraki 200 yıl boyunca sürdürülür.
1572 yılında bu son İnka kalesi de düştükten sonra, ünlü yerli direniş lideri ve İnka kralı Manco İnka’nın oğlu Tupac Amaru ve ailesi: Cuzco şehrinde savaşçı meydanı olarak bilinen ( günümüzde Plaze de Armas) yerde idam edilmiştir. Ancak: bu bağımsızlık kahramanının İspanyollara karşı başlattığı ayaklanma başarısız olsa da sonradan kıtadaki yerli direniş hareketinin sembolü olmuştur.
Bu ayaklanmanın ardından, bastırılmış olmasına rağmen yenilerinin geleceğini düşünen beyaz nüfus: Cuzco şehrini terk eder ve Arequipa şehrine yerleşirler. Ardından Quechua yerlileri, şehirdeki hakimiyetlerini arttırırlar. Ancak 20. yüzyıl başlarında beyazlar yine Cuzco şehrine geri dönerler ve şehrin nüfusu dengelenir.
1780 yılında yurtsever Jose Gabriel önderliğinde İspanyol yönetimine karşı başlatılan ayaklanmaya 60 bin kişi katılır. Başlangıçta başarılı olan ayaklanma 1781 yılında bastırılır ve binlerce devrimci İspanyollar tarafından öldürülür.
1814 yılında çıkan bölgesel bir ayaklanma, yine İspanyollar tarafından bastırılır.
Eylül 1820 tarihinde Arjantinli asker ve yurtsever Jose de San Martin: Şili’de İspanyol kuvvetlerini yendikten sonra Peru’nun Pisco limanına ordusu ile birlikte çıkarak bölgeyi işgal eder.
12 Temmuz 1821 tarihinde: Sar Martin güçleri, İspanyol askerleri tarafından terk edilmiş Lima şehrine girerler.
28 Temmuz 1821 tarihinde: Peru’nu resmen bağımsızlığı ilan edilir.
Bağımsızlığın ardından, 1836 yılında: Bolivya ve Peru arasında iki ülkenin konfederasyon şeklinde yönetilmesine dayanan yönetim sistemi kurulur. Ardından: Şili-Peru ve Bolivya arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle çeşitli çatışmalar olur ve bunlar ancak 1929 yılında sona erer.
1980 yılında Peru ülkesinde demokrasi işbaşına gelir.
Ülke: Güney Batı Amerika’da, Şili ve Ekvator arasında, Güney Pasifik Okyanusu kıyısındadır ve Güney Amerika kıtasının üçüncü büyük ülkesidir. Ülke arazisi: yaygın batı kıyı ovaları, merkezde And dağları ve Amazon havzasında tropikal doğu ovaları bulunmaktadır. Ülke: dünyanın en büyük 20. ülkesidir.
Ülke, coğrafi açıdan 3 bölgeye ayrılmaktadır. Bunlar: Selva, Sierra ve Costa bölgeleridir.
Costa: Pasifik okyanusu kıyısında, verimli vadiler ve çöllerden oluşan dar bir şerittir. Sahil ılıman bir iklime sahiptir, aşırı soğuk ve bunaltıcı sıcaklar görülmez. Ancak yüksek nem oranı ve yoğun sis olur. Yaz aylarında sıcaklık 30 dereceye kadar uzanır.
Sierra: Ülkenin bu dağlık bölgesi: Andes dağ manzaralarına hakimdir. Rakım seviyelerine göre birçok ekobölge vardır. Andes dağlarının en yüksek zirvesi 6768 metrelik Huascaran bölgesidir. Burada iki mevsim hakimdir. Nisan-Ekim ayları arasında yaz mevsimi ve Kasım-Mart ayları arasında ise yağışlı mevsim görülür.
Selva: Burası doğuda, Maranon ve Ucayali nehirlerinin birleşmesiyle doğan Amazon nehri havzasında, bitki örtüsü ile kaplı geniş düzlük alandır. Peru topraklarının en büyük bölgesidir ve ormanlar ile karakterize edilir. Bu ormanlık bölümde de iki mevsim vardır. Kasım-Mart ayları arasında bol yağmurlu mevsim ve Nisan-Ekim ayları arasında ise az yağışlı, çok nemli iklim görülür.
Ülkenin başkenti “Lima” şehridir. Şehir nüfusu 8.769.000 kişidir. Ülkenin toplam nüfusu: 29.549.517 (2012 sayımına göre) kişidir.
İKLİM
Ülkede kıyı bölgelerinde hafif, sıcak ve nemli hava egemendir. Ormanlar ve ovalarda ise kurak ve And dağlarında soğuk hakimdir.
İNSANLAR
Ülkede genel nüfus oranı 30 milyondur. Bunun % 45’lik bölümü yerli, % 377lik bölümü melez ve % 15’lik bölümü Avrupalıdır. Okuryazarlık: şehirlerde % 95 ve kırsal alanlarda ise % 77’dir.
DİL
Ülkede resmi dil “İspanyolca” dır.
PARA BİRİMİ
Ülkede kullanılan para birimi “Nuevo Sol” (PEN) dir. Özellikle turistik yerlerde olmak üzere birçok işletme Amerikan Doları kabul etmektedirler.
Değer olarak şunu düşünebilirsiniz.
1 Amerikan Doları = 2.60 S. dir.
1 TL = 1.10 S. dir.
Ancak Nuevo Sol para biriminde hergün değişiklik olmaktadır, yani bu oran küçük miktarlarda değişebilecektir.
ELEKTRİK
Ülkede 220 volt elektrik akımı kullanılmaktadır.
PERU TURİZM
Machu Picchu: And dağlarının doğusundaki yamaçlara kurulmuş, insanoğlunun doğa ile ilişkisinin muhteşem bir örneği olan bu ünlü İnka şehri, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor.
Ama Peru elbette Machu Picchu’dan ibaret değil. İnka kültürünün beşiği Titicaca gölü, Latin Amerika’nın sömürge dönemine ait en güzel şehirlerinden biri olarak kabul edilen “Cuzco”, halen niye yapıldıkları bilinmeyen “Nazca” şekilleri, Arequipa şehrindeki Colca Kanyonu, Amazon bölgesindeki bakir yağmur ormanları ve son olarak ülke nüfusunun % 30’nu oluşturan yerli topluluklarının renk kattığı zengin kültür sebebiyle insanlar dünyanın dört bir yanından buraya geliyorlar.
NE İÇİLİR
Genellikle burada ziyaretçilere “mate de coca” yani “koka çayı” ikram ediliyor. Koka çayı: yüksek rakımda maruz kalınması muhtemel yükseklik hastalığına iyi geliyor ve zindelik veriyormuş.
Bu yüzden ülkenin yüksek kesimlerindeki gezilerinizde bol bol bu çayı içmeniz önerilir. Ayrıca, yine yüksek rakımlı yerlerde alkollü içeceklerden uzak durmanız önerilir.
Evet bunun dışında içecek olarak kola istediğinizde, bunun renginin “sarı” olduğunu göreceksiniz, şaşırmayın. “İnca Kola” gerçekte kola olmayıp, çok tatlı bir limonlu soda türüdür. Taze sıkılmış meyve suları veya mor mısırdan yapılan yerel “chicha morg” da içecek olarak düşünülebilir.
Alkollü içki arayanlar, Peru’nun milli içkisi yani üzüm brendisi “pisco” yu deneyebilirler. Ancak, bu oldukça sert bir içkidir ve sek içildiğinde kesinlikle çarpar.
Öte yandan içimi daha rahat olan “pisco sour” isimli ünlü kokteyl de düşünülebilir, bu pisco’ya ek olarak, limon suyu, yumurta akı ve şeker şurubu ile yapılmaktadır.
NE YENİR
Peru’da yöresel lezzetlerden tatmak isteyenler, lamaya benzer bir hayvan olan “alpaka” etini denemelidirler. Özellikle alpaka bifteği lezzetlidir. Önce bir tür kabak çorbası olan “sopa de zapallo” tercih edilebilir. Ardından: pilav ve sebzeli sığır etinden yapılan “lomo saltodo” deneyebilirsiniz. Biber soslu, yumurtalı ve zeytinli tavuk yemeği “aji de galinle” ve bu ülkede kumpir olarak kabul edilen “papa rellena” da yöresel lezzetler arasında sayılır.
NE SATIN ALINIR
Bu ülkede en gözde giyecekler: alpaka yününden örülmüş kazak, atkı, eldiven ve şapkalardır. Alpaka yünü, ipeksi bir yumuşaklığa sahiptir. Geç alev alması ve su tutmaması gibi özellikleri nedeniyle çok aranan, oldukça lüks bir yündür.
Alacağınız alpaka yününden giyeceğin fiyatı, alpakanın yaşına göre değişiyor. En değerlisi yavru alpakaların yününden yapılanlardır.
LAMALAR
İnkalar lamaları evcilleştirmişlerdir. Bunlar: And dağlarının soğuğuna ve çöllerin sıcaklarına dayanmaktadırlar.
Etinden ve yününden yararlanıldığı gibi, 40 kiloya kadar yük de taşıyabilmektedirler. Hatta, bir zamanlar İnkalar tarafından lamaların dışkısının “Pisaq” ta bulunan devasa taraçalarda kullanıldığı ve hasadın arttırılıp mükemmel sonuçlar alındığı biliniyor.
Zaten lamalar açık alanda otladıklarından dışkılarını toplamak kolay oluyormuş. Fransız And Çalışmaları Enstitüsüne göre: 12. yüzyılda And dağlarında yaşayan avcı-toplayıcı toplulukların, iyk kez tarım faaliyetlerine başlamaları, lama dışkılarını organik gübre olarak kullanmaları sayesinde gerçekleşmiştir.