Amerika’da Trafik ve Polis; Amerika’da trafik gerçekten çok farklı, özellikle kaldığınız süre boyunca, belki de hiç korna sesi duymayacaksınız.
Yollarda araç kullanan insanların, bırakın cadde ve sokak dönüşlerini, aynı yol üzerinde şerit değiştirdiklerinde bile, sağ veya sol şeride geçme durumlarına karşın, sinyal verdiklerini göreceksiniz.
Ayrıca, Amerika’da ki araç sürücülerinin, yaya geçitleri veya yaya geçitleri dışında, yola adım atan veya atmaya hazırlanan bir yayaya yol vermek üzere yavaşladıklarını ve durduklarını göreceksiniz.
Yolda hareket halinde iken, arkadan gelmekte olduğunu gördükleri bir ambulans veya itfaiye aracını gördükleri anda: Derhal araçlarını en sağa çekip, sabit bekleyerek o araca yol verdiklerini göreceksiniz.
Çünkü, insanların birbirine saygısı trafikte başlıyor. Bizim ülkemizde dikkat edin, saygısızlık ve hırçınlık trafikte başlıyor, özellikle sabah erken saatte, trafikteki insanların nasıl araba kullandıklarını, nasıl araç kullanırken birbirlerine nefretle baktıklarını düşünün.
Trafik ışıkları
Neyse, aslında sanırım Amerikalıların bu kadar tedbirli olmalarının başlıca nedenlerinden biri de, trafik ışıklarındadır.
Trafik ışıkları da bizdeki trafik ışıklarından farklıdır.
Bizde: cadde veya sokak bitiminde trafik ışığı varken, Amerika’da trafik ışıkları kavşaklarda, karşı cadde ve sokak girişindedir.
Yani bizim ülkemizdeki gibi, kavşağa çıkarken, hemen cadde ve sokak bitiminde değil, karşı tarafta) kırmızı ışıkta geçenleri tespit eden, bir sistem var.
Eğer kırmızı ışıkta geçerseniz, kısa bir süre sonra adresinize bir zarf geliyor, içinde ceza makbuzu ve aracınız ile kırmızı ışıkta geçtiğinizi kanıtlayan bir fotoğraf.
Evet,
trafik ışığı üzerindeki bu sistem, kırmızı ışıkta geçen araçların fotoğraflarını çekiyor. plaka görünebilecek netlikte fotoğraflar bunlar.
Tabii, bu cezaları ödemeden veya daha ileri düzey ve tekerrür eden cezalarda mahkemelik olma durumlarında, mahkemeye çıkmadan ülkeyi terk eden insanlar yok değil.
Hani, ceza adrese geliyor ama takibi yok. Ülkeyi bu şekilde terk eden insanlar, büyük olasılıkla ülkeye tekrar girerken, bu ceza veya cezalar ile yüzleşmemesi sanırım mümkün değil. Çünkü, malum bilgisayar kayıtları çok sağlıklı.
Hız Limitleri
Evet, trafik ile ilgili diğer hassas bir nokta, trafikte araç kullanıyorsunuz. Hız limitlerini aşma gibi bir durumunuz oldu ve arkanızda, üst ışıklarını yakarak ve siren çalarak bir polis arabasının sizi takip ettiğini fark ettiniz.
Bu husus çok önemli, çünkü verilen talimatlara aykırı hareket edenler hakkında polislerin “vur yetkisi” var.
Polis durdurduğunda yapmanız gerekenler
Derhal, yolun sağ bölümüne aracınızı çekin, asla araçtan inmeyin, ellerinizi direksiyon üzerine, polisin arkadan ellerinizi görebileceği şekilde koyun ve beklemeye başlayın.
Polis, aracından iner, bir süre bekler ve sonra yanınıza gelir, camınızı açmanızı isterse, ellerinizi direksiyondan çekip, camı açabilirsiniz.
Bu senaryo niye, çünkü, alınan tüm tedbirlere rağmen, hala Amerika’da her yıl yaklaşık 300 civarında polisin direksiyondaki psikopatlar tarafından öldürüldüğü söyleniyor.
Bu nedenle, direksiyondakilere karşı aşırı dikkatli ve tedbirliler. Direksiyondakiler, bu söylenenleri yapmadıkları takdirde, polisin ateş etme yetkisi olduğu söyleniyor. Yani, gerçekten hassas ve dikkat edilmesi gereken bir konu.
Evet, polis yanınıza geldi;
Sizden istediği belgeleri kendisine verin. Büyük olasılıkla kendi arabasına giderek, verdiğiniz belgelere dayanarak size suçunuz varsa ceza kesecek, bekleyiniz. Makbuzunuzu alınca, hareket edip bulunduğunuz yerden ayrılabilirsiniz.
Benim dikkatimi çeken bir şey daha oldu, ceza makbuzunda, ceza yazılan kişinin, göçmen mi, beyaz mı, siyah mı olduğu sorusu var.
Amerikalı bir arkadaşım, araç sürerken trafik cezası aldı, ceza makbuzunda böyle bir soruyu görünce şaşırdım. Ancak oldukça makul bir sebebi var, sebebi aşağıdadır.
Bunu merak ettim, niye yazıyorsunuz, diye.
Gerçekte, cezayı yazan polis memuru örneğin siyah ise, beyaza mı ceza yazdığı veya polis beyaz ise, ceza yazılan kişi siyah mı, yani cezanın yazılmasında bir kasıt var mı, yok mu diye, ceza makbuzuna böyle bir madde koymuşlar.
Evet, gerçekten trafik çok farklı, ama olumlu yönde farklı, hız sınırlarını asla aşmayın, kurallara uyun.
Çünkü kurallara uymadığınız takdirde, normal bir Amerikan vatandaşı bile, polise cep telefonu ile ulaşıyor. Kurallara uymayan sürücü olarak sizin araç plakanızı veriyor ve aracınızın bir süre sonra bir bakıyorsunuz polis tarafından çevrildiğini görüyorsunuz.
Amerika, duyduğuma göre, her eve dört araç düşen bir ülke.
Dolayısı ile, mevcut yolların en sağlıklı şekilde kullanılabilmesi ve trafiğin tıkanmaması için, mutlaka trafik kurallarına titizlikle riayet etmeleri gerektiğini, birbirlerine saygılı olmaları gerektiğini öğrenmişler. Ve gayet güzel uyguluyorlar ve o yoğun trafik kaza olmadığı takdirde, asla tıkanmıyor.
Amerika’da yollarla ilgili diğer dikkati çeken husus şu.
Yollar genelde kuzey-güney ve doğu-batı istikametinde yapılmış, dümdüz yollar. Yollarda giderken, gideceğiniz yeri planlayın, ya yönleri iyi bilmek zorundasınız yada yanınızda bir pusula bulundurmak zorundasınız.
Çünkü, bir yolu seçtiğinizde, örneğin 96 nolu yol sizin yolunuz, bu yolun doğu-batı, kuzey-güney açılımları var, gideceğiniz yere göre bu açılımlara yönelmeniz şart.
Ayrıca; Amerika’da araba kullanırken, özellikle otobanlarda, dikkat, kesinlikle dikkat, karşınıza geyik çıkabilir.
Öyle ki, geyiklerin yaşadıkları alanların otoyol ile birleştiği bölümlerine, özel bir güvenlik şeridi koymuşlar.
Yani bir geyik veya herhangi bir hayvan, yola çıkması durumunda, bu güvenlik şeridindeki alıcılar etkileniyor ve yol üzerindeki sinyal lambaları yanarak, sürücünün yavaşlamasını, yol üzerinde bir hayvan bulunabileceğini belirtiyor. Bunun yanında, yol üzerinde yine de bir iki geyik ölüsü görmemek mümkün olmadı.
Tedbirler iyi alınmış ama sanırım tedbir alınması değil, alınan tedbirlere insanların uyması önemli.
Yine de, büyük bir çoğunluğun bu tedbirlere uyduğu kesin.
Amerika’da Trafik ve Polis; Yine Amerika’da yollarla ilgili bir hususu belirtmek istiyorum.
Şöyle ki, şehirler arası yollarda, benzin istasyonları veya bekleme istasyonlarında, oldukça büyük bir televizyon görülür, bu televizyondan sürekli olarak bölgenin ve çevre bölgelerin hava durumları verilir.
Yani bir fırtına veya hava şartlarında kötü ihtimaller, bu televizyonlardan sürekli olarak sürücülere bilgi verilerek uyarılıyor ve gerekirse sürücülerin o istasyonda tehlike geçene kadar beklemeleri sağlanıyor.
Evet, işte Amerika’da trafik ve kara yolları böyle.
Binlerce yıl önce, Amerikan yerlileri, günümüzde “Hudson nehri” denilen bölgenin çevresinde yerleşik olarak bulunuyorlardı. 1554 yılında ise, bir Fransız kaşif olan “Giovanni de Verrazona” bölgeye gelen ilk yabancı olarak bilinmektedir. Takip eden süreçte ise, 55 yıl sonra; 1609 yılında, İngiliz kaptan Henry Hudson; tekrar aynı bölgeye ulaşır.
1624 yılına gelindiğinde ise
Amerika New York Tarih;
Bu kez Hollandalılar: “Governor’s Island” üzerinde bir ticaret merkezi oluştururlar. 1626 yılında ise: Hollanda doğumlu Peter Minuit: efsanelere de konu olan “24 Dolar” değerindeki boncuklar ile Manhattan Adasını satın alır. Yani: 1926 yılında, Hollandalılar tarafından “New Amsterdam” adıyla kurulan şehirde 1644 yılında, 18 ayrı dil konuşan 1.500 insan yaşıyordu.
1664 yılında: İngilizler, bölgenin kendilerine ait olduğunu öne sürerler. İngiliz savaş gemileri bölgeye gelir ve herhangi bir çatışmaya girmeden, o zamanki adıyla “New Amsterdam” olan “New York” şehrini ele geçirirler.
1775 yılında: Amerikan devrimi sırasında, New York’u savunmak için, George Washington bir savaşa girer. Fakat: çok fazla kayıp olması nedeniyle, savaş alanından geri çekilirler. 1783 yılında ise, yeniden geri dönerler ve Manhattan başta olmak üzere bölgeyi ele geçirirler.
Ama, New Yorkluların bağlılıkları: Amerika ve Avrupa arasında sürekli bir bölünmüşlük gösterir. George Washington: Başkumandanlığı bıraktığında, şehrin yarısı onu “yuhalamış” tır. Şehrin diğer yarısı ise, aynı sırada, Londra’dan limana gelen İngiliz Valiyi karşılamakla meşguldü.
1783-1790 yılları arasında
New York, bir ABD başkenti olarak görülür. 30 Nisan 1789 tarihinde ise: “Washington” ülkenin ilk başkanı olarak seçilir.
Devam eden süreçte, şehir önemli bir finans ve ticaret merkezi olur. 1792 yılında, New York borsası kurulur. 1825 yılında ise “Erie Canal” açılır. 1880’lerin sonlarında ise, şehir günümüzdeki görünümüne kavuşur.
Özgürlük Anıtı: Fransız halkının hediyesi olarak gönderilir ve 1886 yılında açılır. 1892-1954 yılları arasında ise “Elias Adası” yolu ile, dalgalar halinde, şehre göçmenler gelmeye başlarlar. Manhattan, Brooklyn, Queens, Staten Island ve Brox’u birbirine bağlayan köprüler ve tüneller inşa edilir. 1898 yılında ise, şehrin çevresindeki yerleşim yerleri, şehirle birleşirler.
20’nci yüzyılın ilk dönemleri
Amerika New York Tarih:
Şehre olan yoğun göçlerin devam ettiği dönem olarak görülür. 1904 yılında, şehirdeki ilk alt geçit açılır ve ardından “Chrysler Binası” ve “Empire State Building” gibi yüksek binalar inşa edilir.
1970’li yıllara gelindiğinde ise, bu kez şehir: suçluların kol gezdiği, iflasların yaşandığı ve çürüyen alt yapı nedeniyle kötü bir şöhret kazanır ve bu durum 1980’lere kadar devam eder. Fakat: 1990’ların ortalarına gelindiğinde ise, şehri yeniden canlandırma çabaları olumlu sonuç verir ve suç oranları düşer, turizm canlanır.
11 Eylül 2001 tarihinde “Dünya Ticaret Merkezi” ne yapılan saldırı, şehirde kalıcı izler bırakır. Ancak, takip eden süreçte, şehir yine büyüyüp gelişmeye devam eder.
Amerika New York şehri genel özellikleri hakkındaki yazım için Newyork Genel
Amerika New York şehrindeki gece hayatı hakkındaki yazım için New York Gece hayatı
Amerika New York şehrindeki alışveriş hakkındaki yazım için New York Alışveriş
Amerika tarihi denilince, ilk önce, elbette “yerliler” akla gelir. Çünkü, yerliler bu ülkede: 25 bin, beklide mamutlar ve bizonlar, günümüzde bataklık olan “Bering Boğazı” üzerinde, yeni otlaklar bulmak üzere “Sibirya” dan ayrıldığından beri, neredeyse 40 bin yıldır atalarının avcı ve balıkçı göçmen olarak günümüzdeki Alaska’dan tüm ülkenin içlerine yayıldıkları zamanlara kadar, buradalar.
Amerika kıtasına: ilk gelen ve yerlilerin ataları olan avcı ve balıkçı göçmenler; yüzyıllar süresinde, Pasifik kıyılarına ve kıtanın içlerine ilerlediler. MÖ.500 ve MS.500 yılları arasında: Hopiler ve Zunniler: New Meksiko ve Arizona bölgelerinde, kerpiç duvarlı evlerin bulunduğu köyler kurdular ve tarım yaptılar.
1500’lü yıllara gelindiğinde ise, Rock Mountains (Kayalık dağlar) ve Mississipi Nehri ormanları arasında dolaşan “ova yerlileri” görülür. Doğu bölgelerinde yaşayan yerliler: kabak, mısır, fasulye, tütün eken ve yetiştiren yetenekli çiftçiler olarak gündeme gelirler.
Evet: Amerika kıtasındaki bu yaşam tarzı devam ederken: kıtaya dışarıdan girenler olur. Tarihçilere göre: Grönland bölgesinde yaşayan Eskimolar: 1001-1015 yılları arasında kıtaya ayak basarlar ama iz bırakmadan tekrar kaybolurlar.
Diğer tarihi kayıtlara göre, kıtaya ilk gelen yabancı: 6’ncı yüzyılda yaşamış bir İrlandalı olan rahip St. Brendan’dır.
11 Ekim 1492 tarihinde, Cenovalı gemici Kristof Kolomb: Miami sahillerinden yalnızca 380 km. uzakta bulunan “Bahamalar” da bir adayı görür.
Evet, bundan tam 5 yıl sonra: bir başka Cenovalı denizci John Cabot: Kral VII Henry adına, yeni kıtaya ayak basar.
Ama: kıtanın ismi; üçüncü İtalyan kaşif olan “Americo Vespucci” den gelir.
1513 yılında
Amerika Tarih: İspanyol kaşif Juan Ponce de Leon: “Edebi Gençlik Çeşmesi” ni ararken, kıta ile Avrupa’nın ilk bağlantısını gerçekleştirir. Kendisi: Florida sahillerini bulmuştur.
1565 yılında: İspanyollar, Kuzey Amerika’daki ilk daimi yerleşim yeri olan “St Augustine” de bir kale yaparlar. İspanyollar, bu keşifleri sırasında: ülkenin diğer bazı yerlerine de ulaşırlar ki, buralar: New Meksixo, Texas, Missisipi Nehri’dir. Ancak: yine İspanyollar, yeni kıtaya: cesaret, vahşet ve medeniyetin karşı konulmaz bütünlüğünü getirirler.
Yerliler: bu keşifler sırasında, yeni gelen yabancılara yenilirler. Çünkü: yabancılar birliklerinde, Avrupa hastalıkları getirmişler ve silah üstünlüğü gücünü ortaya koymuşlardır. Ancak, yerlilerin, kendi aralarında birleşememeleri de yenilmelerinin en başlıca sebebidir.
Çünkü, her kabile, diğer kabileyi, potansiyel düşman olarak görüyordu. Avrupalılar: müttefikleri yerliler için “Tanrı tarafından gönderilenler” olarak görülüyorlardı.
Derken, 1607 yılında İngilizler, Amerika’yı kolonileştirirler. Jamestown; Virginia’da ilk yerleşim yerini kurar.
11 Kasım 1620 tarihinde: “Mayflower” bölgesindeki bir kısım ayrılıkçı: Massachusetts’e gelirler. Burada: kıtaya dışarıdan gelen göçmenler tarafından hazırlanmış önemli bir anlaşma, çoğunluk tarafından kabul edilir. Mayflower isimli bu anlaşma: kanunlara karşı herkesin uyması gerektiğini belirtmektedir ve Amerikan demokrasisinin ilk tohumları bu anlaşma ile atılır.
Göçmenler: Plymouth körfezinde: yerlilerden: balık avlamayı ve mısır yetiştirmeyi öğrenirler. Ancak, yörede yaşanan ilk sert kış mevsiminde: bu göçmenlerin yarısı ölür. Ancak, ardından Ekim dönemindeki verimli bir hasat: kalan göçmenler için umut kaynağı olur. Yerliler ve kalan göçmenler: yabani hindi ve su kuşundan oluşan, 3 gün süreli bir ziyafet vererek kutlamalarda bulunurlar. Bu kutlamalar: “İlk Şükran Günü” olarak bilinir.
1630-1646 yılları arasında
Amerika Tarih: Pek çok gurup: yeni şehir oluşturmak için, New England bölgesine giderler. Burada, yerel düzenlemeler kararlaştırılır ve toprak sahipleri, şehir toplantılarında memur olarak seçilirler.
Ancak, zamanla aralarında çatışmalar çıkar. Daha batıda: Rhode Island ve Connecticut bölgelerindeki yeni topluluk kurma girişimleri başarılı olur. Böylece, yeni kıta Amerika hareketlenmeye başlar.
1626 yılında: Manhattan yerlileri: adalarını, Hollanda Batı Hindistan Kumpanyasına: 24 dolarlık boncuklar karşılığında satarlar. Böylece, yeni ada: New Amsterdam adı ile: klasik bir denizci kenti haline gelir.
Yeni kentte: meyhaneler, kaçakçılar ve aylaklar ortaya çıkar. Bunun üzerine: ruhban sınıfı ve halk, geceleri Manhattan bölgesinde dolaşmayı güvenli bulmazlar. Evet, Hollandalılar Manhattan bölgesine rağmen, enerjilerini “Doğu Hindistan” bölgesinde yoğunlaştırdıklarından, buraya gereken önemi vermezler.
Ancak, akıllı New England’lılar: kıta içinde yayılmaya devam ederler, Westchester ve Long Island bölgelerine doğru aşağılara inerler. 1664 yılında: İngiliz filosu ile, Hollandalı vali Peter Stuyvesant arasında: New Amsterdam bölgesinin, New York olması kabul edilir. Bölge, Hollandalılar tarafından terk edilir, yalnızca Rooseveltlerin de bulunduğu birkaç Hollandalı aile, bölgede kalırlar.
Bu sırada: 1608 yılından beri, Mississipi nehri üzerinde kunduz postu ticareti yapan Fransızlar, keşif seferleriyle bu kürk ticaretin geliştirirler. 1682 yılında, Fransızlar Louisina şehrini kurarlar.
Aynı yıl: William Penn: Philadelphia bölgesinde bir koloni kurar. Londralı bu şahıs: eyaletini serbest ticaret ve hoşgörü limanı haline getirir. Böylece: bölgede bulunan İsveçli, Finlandiyalı ve Hollandalılara: İngiltere, Fransa ve Almanya’dan gelen göçmenler katılır. Böylece: Amerika kıtasında etnik birliktelik, yaşam başlamış olur.
18’nci yüzyıl ortalarına gelindiğinde
Amerika Tarih: İngiltere, büyük oranda güç kazandığından, Londra hükümeti: Amerikan kolonilerinden savunma ve korumaya katkı sağlamalarını ister. Koloniler, dış ilişkilerde Londra hükümetinin otoritesini kabul etmekte olsalar da, İngilizlerle aynı haklara sahip olacakları düşüncesiyle bunu kabul ederler.
1764-1767 yılları arasında getirilen bir kısım özel vergileri ve gümrükleri gördüklerinde, İngiliz olmadıklarını, İngiliz sayılmadıklarını anlarlar. Bu günlerde, Güney Carolina lideri Chistopher Gadsden: “New Englandlı, New Yorklu değil, hepimiz Amerikalıyız” diyerek, kaçınılmaz sonucu belirler.
New York, Charleston ve Boston’da kurulan ve “Özgür çocuklar” olarak isimlendirilen guruplar: İngiliz kraliyet vergi toplayıcılarına saldırırlar ve çatışma çıkar. Boston’da: propagandacı ve tahrikçi olarak bilinen Samuel Adams: sevilmeyen memurların asıldığı bir karaağaç olan “Özgürlük Ağacı” çevresinde danslar başlatır. Hoşnutsuzluk tüm kıtada yapılmaya başladığında, İngilizler, Boston’a 2 alay asker gönderirler.
Mart 1770 tarihinde: kalabalık, Boston Gümrük Binasının önündeki korumaları, kartopu yağmuruna tutar. Saldırılan şiddetlenir ve İngilizler ateş ederek, 4 Bostonluyu öldürürler.
Gümrüklerin çoğu kaldırılır ve bunu 3 yıllık bir huzur dönemi izler. Fakat: çay üzerindeki gümrük kalmıştır. Birçok yerde boykotlar düzenlenirken: Sam Adams’ın Özgür Çocukları: Boston Limanındaki 3 İngiliz gemisine binerler ve kargoları denize atarlar. 1773 yılındaki bu olay: yani tarihi “Boston Çay Partisi” duyulunca, İngiliz kralı III. George şunları söyler “Koloniler ya boyun eğmeli ya zafer kazanmalı”
İngiltere baskıcı önlemlerini arttırır ve bunun üzerine Amerikan kolonileri muhalefeti organize etmek için: Eylül 1774 tarihinde, Philadelphia’da ilk “Kıta Kongresi” ni düzenler.
Massachusett bir sefer daha öncülük ederek “Bağımsız bir devlet” olduğunu ilan eder ve her türlü İngiliz müdahalesine karşı, silah ve cephaneyle direnme için hazırlıklara başlarlar. İngilizler bunun üzerine Boston bölgesine 12 bin asker gönderirler. Nisan 1775 tarihinde: isyancılarla anlaşmak üzere temsilciler seçilir.
Bu arada: vatanseverlerin habercisi Paul Revere: İngilizlerin Concord bölgesine ilerlediğini haber vermek için “Middlesex” kasabalarından ve tarlalarından geçer. İlk direniş: Lexington bölgesinde başlar ve savaşa hazır çiftçiler: İngiliz askerleriyle Concord’daki köprüde karşılaşırlar ve bütün dünyada yankı uyandıran çatışma başlar.
Evet bu savaşta
Virginialı George Washington başkomutan olarak görev yapar. Yeni kurulan kıta ordusu Bunker Hill’deki ilk meydan savaşında: 2200 askerin 1000 kadarı şehit olur ve bu büyük kayıplar sonucunda, İngilizler zafer kazanırlar.
Ancak: İkinci kıta kongresinde de, bağımsızlık istenmesine rağmen, bir kısım kolonistler, İngilizlerle irtibatın koparılmamasından yanadırlar. Ancak, bu sırada, Boston’un İngilizler tarafından boşaltılması, bağımsızlık yanlılarını bir araya getirir. 4 Temmuz 1776 tarihinde: Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin amacının “Yaşam, özgürlük ve huzurun sağlanması” olduğunu ilan eden “Bağımsızlık Bildirgesi” imzalanır.
Ancak, savaş ve çatışmalar 7 yıl daha süregelir. Daha sonra Amerikalılar tarlalarına geri dönerler. İngilizler, Ağustos 1776 tarihinde yapılan “Long Island” savaşından sonra, New York bölgesinin kontrolünü ellerinden bırakmazlar. Eylül 1777 tarihinde, Philadelphia İngilizler tarafından ele geçirilir.
Bunun üzerine, Amerikalılar, Fransızlarla yeni bir stratejik ortaklığa girerler. İngilizler zaferler kazanarak Atlantik kıyılarını kontrolleri altına alırlar. Amerikan askerleri ise, yolları üzerindeki İngiliz karakollarını düşürerek, Kuzeye, Virginia bölgesine doğru ilerlerler. Fransız destekli Amerikan askerleri, burada 15 bin askerli İngiliz ordusunu yenerler ve Lord Cornwallis’in İngiliz askerleri teslim olurlar.
Benjamin Franklin tarafından sürdürülen 2 yıllık barış görüşmelerinden sonra, 2 Eylül 1783 tarihinde “Paris Anlaşması” imzalanarak savaş bitirilir.
New York, yeni Amerika Birleşik Devletlerinin ilk başkentidir.
George Washington: 30 Nisan 1789 tarihinde, Wall Street’e bakan bir balkonda: törenle başkanlık görevini devralır. 1790 tarihinde yapılan ilk nüfus sayımında: yaklaşık 4 milyon olan nüfusun 700 bin kişilik bölümünün, siyah kölelerden oluştuğu görülür. Bunun üzerine, bütün kölelerin azat edilmesine karar verilir.
1800 yılına gelindiğinde, Jefferson başkan seçilir. Ertesi yıl, yeni başkent olarak “Washington” şehri seçilir. 1812-1814 yılları arasındaki iki yıllık süreçte, İngilizler ile yeniden savaş çıkar. Amerikalılar, Kanada ülkesine girerek yerli kabilelerinden “Şavni” kabilesinin reisini öldürürler, binaları yakarlar ve kasabaları kuşatırlar. Bunun üzerine, İngilizler, misilleme yaparlar, Washington şehrine saldırıp, Beyaz Saray’ı ateşe verirler.
General Andrew Jackson: yerliler ve İngilizler ile yapılan çatışmalarda, yaptığı korkunç saldırılar ile ün kazanır. Başkan James Monroe: Avrupalıları, Kuzey ve Güney Amerika’dan, ellerini çekme konusunda yaptığı uyarı ile dikkat çeker.
Jackson dönemi: 1829-1840 yılları arasında devam eder. Jackson, Amerikan sınırlarını batıya doğru iter. Amerika’nın Pasifik’e yönelişi, ulusun “kaderinin ilanı” olarak kabul edilir. Diğer bir kısım Amerikalı ise, sınırların dışına Meksika ve Texas topraklarına göç ederler. 1845 yılında, Texas bağımsız bir eyalet olarak, Birleşik Devletlere katılır.
1848 yılına gelindiğinde
Amerika Tarih;
Sert ve yayılmacı Başkan James Polk: Meksika’ya savaş açar ve sonunda: California, Utah, Nevada ve Arizona’nın bir bölümü ve New Mexico, Wyoming ve Colorado bölgelerini kazanır. Tüm bunlar için, Amerikalılar toplam 15 milyon dolar para öderler.
Batı’ya doğru genişleme dönemi bitince, büyüyen kölelik sorunu gündeme gelir. Köleler: Güney Eyaletlerinde, nüfusun % 40’nı oluşturmaktadırlar. Güney bölgelerinde, pamuk tarlalarında köleler çalıştırılmaktadır.
Ancak, zamanla kölelerin masrafı, pamuktan elde edilen geliri aşmaya başlamıştır. Güney Caroline ve Virginia bölgelerinde isyanlar çıktığında, acımasız baskılar ve sokağa çıkma yasakları uygulanmaya başlanır. Köle sahipleri gece-gündüz devriyeler düzenlediler ve kölelerin okuma-yazma öğrenmeleri yasaklandı.
1840 yılına gelindiğinde, Kuzeyde köleliğin kaldırılmasını destekleyenlerin sayısı hızla arttı. 1850 yılına gelindiğinde, köle Eyaletleri: federal hükümetin müdahalesi olmadan iç işlerinde karar alma yetkisinde ısrar ediyorlardı.
1854 tarihide, kölelik karşıtı “Cumhuriyetçi Parti” kuruldu. 1860 yılında, Başkanlık seçimleri, Kuzeyle birlik tutuldu. Abraham Lincoln, başkan seçildi.
1861 yılında: Amerikan Konfederasyon Devletleri, Jefferson Davis’i kendi başkanları olarak seçtiler. 12 Nisan 1861 tarihinde: Güney Carolina askerleri, Birleşik Devletlerin Fort Sumter askeri üssüne ateş açmaları üzerine, iç savaş başladı.
Savaş yaklaşık 4 yıl sürdü. Amerikalıların Amerikalılara karşı olan bu savaşında: binlerce insan öldü.
Zaferi Kuzey kazandı. Savaş sonunda: Kuzey zenginleşti ve yeni bir sınıf doğdu. Takip eden 10 yılda, binlerce göçmen Kuzeye aktı. Kölelik bitirilmesine rağmen, azat edilen köleler, yine de Güneyin aşağılayıcı siyah kanunları ile karşı karşıya kaldılar.
1914 yılına gelindiğinde
Amerika’nın, dünyanın önde gelen endüstri devlerinden bir olduğu görülür. Demiryolları, kömür, demir, petrol ve pek çok tarımsal kaynak: dünyanın daha önce tanık olmadığı bir zenginlik getirmiştir.
Nüfus: 1860 yılından 1920 yılına kadar, 31 milyondan 106 milyona yükselmiştir. Çünkü: birçok Avrupalı, Amerika’ya göçmüştür.
1867 yılında, Amerika, Alaska’yı Rusya’dan satın alır. Hawai’yi topraklarına katar. Eski uluslar, Avrupa sahnesinde savaşırken, Amerika dünya sahnesi için hazırdı. Müttefiklere, Almanlara karşı kazanılan zaferde yardım eden Amerika, daha sonra uluslar arası barış ve mağlup devletlere karşı hoşgörülü tavrı ile dikkati çeker.
1920’li yıllar, güzel günlerin geri dönüşüydü. Caz, radyo, sessiz filimler ve on yılın sonunda sayıları 26 milyona ulaşan arabalar.
Büyük şehirlerin, göçmenler nedeniyle büyümesi ve genişlemesi, Amerika’nın eski kırsal ve küçük kasaba prensibini tehdit etmeye başlamıştı. 1929-1932 yılları arasındaki büyük ekonomik bunalım döneminde, binlerce banka kapandı.
1933 yılına gelindiğinde, nüfusun üçte biri işsizdi. Meyve, sebze ve hububat bol iken, insanlar aç kaldılar. Kömür yığınları tepeleme büyümüş iken, insanlar ısınamıyorlardı. Amerika, organizasyon ve refah meziyetlerinde yenilgiye uğramıştı.
1940 yılına gelindiğinde, Hitler’in Avrupa’daki hamleleri, tarafsız kalmayı yeğleyen Amerika’nın bu tarafsızlık düşüncesini yeniden yargılamasına neden oldu. Kongre, Birleşik Devletler Ordusu ve müttefiklere yardım için 37 milyon dolar ödenek ayırdı. Japonların 7 Aralık 1941 tarihindeki “Pearl Harbor” saldırısı, tarafsızlık konusundaki tüm düşünceleri sona erdirdi.
Birleşik Devletler: Almanya ve Japonya’ya karşı yapılan savaşta müttefiklerine esirgemeden insan gücü ve para desteği verdi. Yaşam standartları, savaş süresince hep yüksek kaldı.
Amerika Tarih:
Nisan 1945 tarihinde, Roosvelt ölünce, yeni başkan olarak Harry Truman seçildi ve Japonya’ya karşı, savaşı bitiren atom bombasının atılması kararını, Truman vermek zorunda kaldı.
1960 yılına gelindiğinde, Martin Luther King liderliğindeki Afro-Amerikalılar: sonunda kendilerine yüz yıl önce vaat edilen özgürlüklerini, yasalarla garanti altına aldılar. Aya gidilmesiyle, yaşam yeni bir boyut kazandı. Bundan sonra, Amerika için, hayalleri gerçekleştirmek esas düşünce oldu.
Amerika New York şehri tarihi hakkındaki yazım için New York Tarih
Amerika New York şehri genel özellikleri hakkındaki yazım için New york Genel