Kars hakkında söyleyebileceğim tek şey; muhteşem modern bir şehir ancak yılın 8 ayı, insanlar elleri ceplerinde gezerler, bu küçük, şirin ve soğuk doğu şehrinde.
Yine de ülkemizdeki turizmin son yıllardaki yeni destinasyonu, özellikle kış turizmi ve tren ile yapılan seyahatler oldukça fazla ilgi görüyor.
ULAŞIM
Şehir merkezine, 6 km. uzaklıkta havaalanı bulunmaktadır. Bunun dışında, karayolu ve demiryolu ağları ile, ülkemizin diğer yerleşim yerlerine ulaşımda, sorun yaşanmamaktadır.
Kara yolu otobüs terminali ise, şehir merkezine 3 km. uzaklıktadır. Terminal ve kent merkezi arasında, otogara ait firmaların servis araçları ve dolmuşları kullanılıyor. Kars-Erzurum arası uzaklık: 203 km. Kars-Ağrı arası uzaklık: 216 km. Kars-Ardahan arası uzaklık: 92 km. Kars-Artvin arası uzaklık: 209 km. Kars-Ankara arası uzaklık: 1073 km. Kars-İstanbul arası uzaklık: 1425 km. dir.
Demir yolu ulaşımının sağlandığı tren istasyonu: kent merkezine 1 km. uzaklıktadır. Tren istasyonu ve kent merkezi arasındaki ulaşım, taksi ve dolmuşlarla sağlanmaktadır.
Doğu Ekspresi:
Son yıllarda, Kars şehrine ulaşımda en çok kullanılan araç “Doğu Ekspresi” dir. Doğu Ekspresi ve Turistik Doğu Ekspresleri, haftanın iki günü, Ankara ve Kars şehrinden karşılıklı hareket ederler. Doğu Ekspresi: trenin büyük çoğunluğu pulman koltuklu vagonlar ve bir kısmı ise, kuşetli vagonlardan oluşmaktadır.
Bu tren, Ankara Kars arasındaki 1350 km lik yolu, yaklaşık 25 saatte alır, ancak özellikle kışın rötarlar ile bu yolculuk 31-32 saate kadar çıkıyor. Yani, sadece yazın 25-26 saat mümkün. Bu trende, her vagonda 4 er kişilik 10 kompartıman var, kompartman içinde ise, 4 kuşetli yatak var.
Yataklar için, yastık, yastık kılıfı, çarşaf ve bir pike, görevliler tarafından veriliyor. Kompartmanların içi gayet sıcak, nispeten rahat, her vagonun baş ve son bölümlerinde tuvaletler var, tuvaletler biraz sıkıntılı.
Evet, bir de Turistik Doğu Ekspresi var, 220 yolcu kapasiteli ve tamamen yataklı vagonlardan oluşuyor. Bunun özellikleri, diğer trene göre yolculuk ücretinin daha pahalı olması, kompartmanda ilave olarak 2 yatak ile birlikte bir masa, buzdolabı ve el-yüz yıkamak için lavabo olması. Ayrıca, bu tren, yol üzerinde 3 istasyonda 3 er saat mola veriyor ve bu molalar esnasında, istasyon yakınlarındaki tarihi ve turistik yerler gezilebiliyor. (Ankara dan Kars a giderken 3 mola, dönüşte ise 2 mola var.)
Sonuç olarak, özellikle Turistik Doğu Ekspresinin biletleri çok önceden tükeniyor, bu yüzden bu geziyi yapmak isteyenlerin, çok önceden bilet almaları şart.
GENEL
Kars şehri, askeri bir kale olarak, 1750 metre yükseklikteki, bir plato üzerinde kurulmuştur.
Kars isminin kaynağı: Kaşgarlı Mahmut, eserlerinde, Kars kelimesi için: deve veya koyun yününden yapılan elbise olarak söz eder. Başka bir söylentiye göre ise, Kars ismi: MÖ.130 yıllarında, Kafkas Dağlarının kuzeyinden gelen, Türklerin Velentur boyunun Karsak oymağın dan gelmektedir. Yani: tamamen Türkçe bir isim. Ancak, bölgenin 9’ncu yüzyıldaki ismi: Vanand. Kars ilinin, Gürcüce dilindeki ismi ise: Kariskalaki olarak bilinir.
Bunun anlamı: kapı kenti.
Şehir merkezi, çok etkileyici. Caddeler çok geniş ve bunların kenarındaki binalar çok güzel. Tarihi yapıların büyük çoğunluğu, Ruslardan kalma. Mimari özellikleri, Rus mimarisinin özelliklerini gösteriyor. Çünkü, Ruslar tarihi süreç içinde, Kars’ı birkaç kez işgal etmişler.
En son olarak, 1877 yılında şehri işgal ettiklerinde tam 40 yıl, şehirde yaşamışlar ve 1918 yılında, Kars özgürlüğüne kavuşmuş. Bu süreçte: Ruslar, şehirde birçok yapı yapmışlar.
Kars: Türkiye’de en çok heykele sahip şehirdir. Kentte, özellikle, 1990’lı yılların sonlarından günümüze kadar, heykel yapımına büyük önem verilmiştir. Şehirdeki işlek caddelerde ve yol kenarlarında, tüm meydanlarda ve parklarda heykeller bulunuyor.
Bu heykellerin bazıları şunlar: Leyla ile Mecnun Heykeli, Dört mevsim kadın heykeli, Meyve toplayan kadın heykeli. Heykelden söz edince, Türkiye’nin en büyük heykeli de, 2006 yılından bu yana, yine Kars şehrinde yapılıyor.
Kars kalesinin simetriğinde, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan heykel: bittiğinde 2000 metrekarelik bir alanda, 35 metre genişliğe ve 30 metre yüksekliğe sahip. Heykelin amacı: Barış ve Hümanizme katkıda bulunmak.
Kars, Doğu Anadolu bölgesinin en soğuk bölgesindedir. Kışlar uzun ve sert, yazlar ılık, hatta serince geçer. Dağ sıralarının yüksekliği, denizlerin ılımanlaştırıcı etkisinin buraya girmesine engel olur. Ayrıca, yüksekliğin fazla olması da, kış mevsiminde burada hava sıcaklıklarının düşük ve düşük sıcaklıkların uzun süre etkili olmasına neden olur.
Kars’ın öne çıkan özelliklerinden birisi de: geçmişte Bagratlı krallığına ve Garbi Kafkas Hükümeti’ne başkentlik yapmış olmasıdır. Bu özelliği ile, ülkemiz sınırları içinde bulunup ta, geçmişte herhangi bir ülkeye başkentlik yapmış, ender şehirlerden birisidir.
TARİHİ SÜREÇ
Urartular döneminde (MÖ.860-665) bölge; Akhuryan Ülkesi olarak adlandırılır. Aras Nehrinden, Çıldır’a kadar uzanan ve Ani’yi de içine alan, Arpaçay nehrinin havzasını kapsamaktadır. Ermeniler döneminde; Kars ırmağının havzasının bulunduğu bu bölge: Vanant adıyla adlandırılır.
Kars şehri; MÖ.860 yılından itibaren; Urartu hakimiyetindedir. Daha sonra: MÖ.665 yılında: İskitler, bölgede egemen olmuşlardır. MÖ.549-330 yılları arasında, Pers imparatorluğu hakimiyeti altında bulunan bölge; İmparator Darius tarafından “Armenia” adı ile, 13’ncü Satraplık haline getirilmiştir.
Bu Satraplığın sınırları ise; kuzeyde Aras nehrinden, Yukarı Dicle nehrine kadar olan bölge, güneyde Botan çayına, Fırat ve Dicle havzaları arasındaki eyaletlere kadar uzanır.
MÖ.331 yılında; Büyük İskender, Pers imparatoru III. Darius’u yenerek, bölgede egemenliğini ilan eder. İskender; Pers Mithrines’i, 331 yılında, bölgeye satrap olarak gönderir. Büyük İskender ölünce; komutanlarından Neoptolemos, 323 yılında, Satraplığa geçer.
MÖ.319 yılında; Pers satraplarından, Orontes, bölgeye hakim olur. MÖ.228 yılında; bölgeye, Sevevkos II. Antiokhos Hieraks hakim olur. MÖ.189 yılında: Roma imparatorluğuna tabi olan bölge; yine Selevkoslar tarafından yönetilir.
226 yılında: Sasani imparatorluğu, bölgeyi hakimiyeti altına alır. Sasanilerin egemenliği sırasında, Kars toprakları “Ararat Eyaleti” olarak, yaklaşık 200 yıl, İranlıların egemenliğinde kalır.
640 yılından itibaren, bölgeye Arap akınları başlamıştır. Pers imparatorluğunun 652 yılında yıkılmasından sonra, 661-750 yılları arasında Emeviler, 750 yılından itibaren Abbasiler hakim olmuşlardır. 949 yılında, bölge Bizanslıların eline geçer.
Türklerin Bizanslıları Malazgirt’te yenmesinden sonra, bölgedeki Bizans imparatorluğuna hizmet eden Ermeni aristokratları batıya göç ederler. Sivas’tan Antakya’ya kadar olan bölgeye yerleşen Ermeniler, zamanla Kilikya’ya yayılmaya başlarlar.
1072 yılında, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın ölümünden sonra: oğlu Melikşah (1072-1092) başa geçer. Bu dönemde; Kars’ın bulunduğu bölge, Bizans imparatorluğuna bağlı Gürcüler tarafından denetim altına alınır. 1080 yılında ise, bölge yeniden Selçukluların eline geçer.
1300’lü yıllarda, Moğol İmparatoru Timur tarafından şehir kuşatılır. Kars valisi olan Karakoyunlu hükümdarı, Timur’a karşı, haftalarca direnir ve Timur ordusuna büyük zayiat verdirir. Bunun üzerine, Timur, şehri ele geçirince, tamamen yıktırır.
1877-1878 Osmanlı Rus savaşı (93 harbinde) Kars’ın isminin tüm dünyaya duyurulacağı olay yaşanır. Kars’ta Gazi Ahmet Muhtar Paşa komutasında 12 bin kişilik Osmanlı ordusu bulunmaktadır.
Ancak, şehir, Rus Generali Muravyey komutasındaki 50 bin kişilik ordu tarafından kuşatılır. Bu kuşatma, Rusların, Osmanlı ordusu üzerine yaptığı, iki başarısız seferin üzerine yapılan üçüncü saldırıdır. Ancak: Ruslar, bu kuşatmada 20 bin kişi, zayiat vererek geri çekilirler.
Çünkü: savunma tabyalarında yalnızca askerler değil, imamı ile, köylüsüyle, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle bütün Kars halkı bulunmaktadır. Bu yüzden, bu kuşatmada: şehir halkından, 6 kadın, 9 din alimi hoca ve 70 sivil şehit olur. 230 yaralı verilir. Bu zafer üzerine, Kars şehrine “Gazi” unvanı verilir.
Bu zaferde payı olan Kanadalı general Williams: memleketine döndüğünde verdiği bir teklif ile, Ottowa kentinin 25 mil güneyindeki Wellington Kasabasının adı: Kars’ın cesur insanlarına hürmeten, Kars adını alır.
Ancak: Rusların yapamadığını, Kars şehrinde, açlık ve fakirlik yapar, şehirde kolera salgını çıkar. Şehir çok kayıp verir ve zayıf düşer. Ruslar ise, uğradıkları bozguna rağmen, kuşatmayı sürdürmektedirler.
Ancak: açlık ve soğuk Karsı teslim almıştır. İnsanlar son durumda, ölmüş hayvan eti ve ot kökleri yiyerek hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Gazi Kars, dünyayı titreten zaferden bir ay sonra, 28 Kasım 1855 tarihinde, tek kurşun atılmadan, şartlı teslim olur. Gazi Kars, artık şehit olmuştur.
1917 yılında Çarlık Rusya’sı dağılınca, 1918 yılında, Kars yine Osmanlı topraklarına katılır. Ancak; 1918 yılında Osmanlı topraklarının itilaf devletleri tarafından istilası sırasında, şehir, 1921 yılına kadar, Ermeniler ve Gürcüler kontrolü altında kalır.
Ancak; 1921 yılında Ruslarla yapılan antlaşma ile, Türkiye-Rusya sınırı yeniden çizilmiş ve Kars ve çevresi, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmıştır.
KARS SUBATAN KÖYÜ, TOPLU MEZAR KAZISI
Karsın yaklaşık 28 km. doğusunda, Türkiye-Ermenistan sınırındaki Ani antik kenti yakınlarında bulunan Subatan köyünde, 1991 yılında, bir toplu mezar açımı yapılmıştır. 1918 yılında, Ermenilerin bölgeden çekilmeleri sırasında, diğer birçok merkezde olduğu gibi, Ermeni çetelerinin saldırıları sonucunda öldürüldükleri düşünülen insanlarımızın gömüldüğü yerler; olayın görgü tanıkları olanların verdikleri sözlü ifadeler üzerine açılmıştır.
A-1 ve B-1 açmalarında: üstteki 40 cm. dolgu toprağı kaldırıldıktan sonra, çoğunluğu 0-1 yaşları arasında olan çocuklara ait ilk iskeletler bulunmuş. A-1 açmasında: yaklaşık 80 cm. derinliğe inilince, bir ana ve kız çocuğuna ait iskeletler bulunur.
Kadın sağ yanı üzerine düşmüş ve sol kolu ile, kucağındaki çocuğuna sarılmıştır. Kadının kafatasında iki darbe izi görülür, bunların özellikle kafalarına vurulan muhtemelen balta ve kesici aletler ile öldürüldükleri görülmüştür.
Gerek kadın ve gerekse çocuk, üzerindeki giysilerle gömülmüştür. Bu hazin olaylara, daha fazla girmek, ayrıntıya girmek istemiyorum, çünkü burada birçok iskelet ve bunların kalıntıları bulunmuştur. Kalıntıları: Kars Müzesinde açılan katliam bölümünde de görebilirsiniz.
KAFKAS ÜNİVERSİTESİ
1992 yılında kurulmuştur. Üniversitede: eğitim ve öğretim faaliyetleri: ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeylerinde yürütülmektedir. Üniversite bünyesinde: 6 fakülte, 3 yüksek okul, 8 meslek yüksek okulu, 3 enstitü, 4 araştırma ve uygulama merkezi bulunmaktadır.
Bugün için, üniversitede 468 öğretim elemanı ve yaklaşık 14 bin öğrenci kapasitesi bulunmaktadır. Her yıl, yaklaşık 4 bin öğrenci kayıt yaptırmaktadır. Yüksek öğrenimin gerektirdiği çağdaş altyapı ve teknik donanım yatırımları, hızlandırılarak sürdürülüyor.
KAFKAS DANSLARI
Evet, Kars denilince, Kafkas dansları akla geliyor. Bu dansları yapanlar, Kafkasya yöresine uygun kıyafetler giyiyorlar. Bu oyunların en başta geleni: Lezgi. Bu bir Azeri oyunu. Tek, ikili, toplu olarak da oynanabiliyor. Tek oynandığında: Lezinka deniliyor. Toplu oynanırsa, yöreye özgü Lezgi, Lehuri adını alıyor. Oyunda; erkek kartalı, kadınsa, sülünü temsil ediyor.
KARS KAŞAR PEYNİRİ-KARS BALI
Kars kaşarı ve balı için, Türkiye genelinde ciddi beğeni bulunmaktadır. Kars balı: tamamen organik bir üründür. Bu bal: Kars ve Ardahan’ın mera ve yaylalarında, doğal olarak yetiştirilir.
Çok sayıda polen ve nektar kaynağı çiçekten üretilmektedir. Bu bitkilerin yetiştirilmesi için herhangi bir ilaçlama ve gübreleme işlemi yapılmadığından, elde edilen bal, gerçekten mükemmeldir.
Bu balı: Kafkas arısı ırkı yapmaktadır. Bu arının temel özelliği, dil uzunluğudur. 7.2 mm. dil uzunluğu ve çalışkan bir arı ırkı olan Kafkas arısı, bu sayede derin tüplü çiçeklerin de nektarlarından yararlanıyor ve dilinin diğer arı ırklarından 3 mm. daha uzun olması nedeniyle, yaptığı balı, diğer ballardan üstün kılmaktadır.
Kafkas arı ırkı, dünyada ekonomik değere sahip çok önemli 4 arı ırkından biridir. Balın özellikleri ise, şöyle sıralanabilir; yüksek yörelerin balı olan Kars balının en önemli özelliği: çabuk kristalize olmasıdır.
Beyaz ile amber rengi arasında değişen balın tadı, leziz olduğu gibi boğazı da yakmıyor.
Kars’ta hayvancılıkta önemli bir geçim kaynağıdır. Peynirler: Zavod denilen mandıralarda üretilir. Altışar kiloluk kalıplar halinde üretilen kaşar peynirinin kabuk yüzeyleri daha küflü olur. Özellikle: Kars’ta: inek ve koyun sütü karıştırılarak üretilen kaşar peynirlerinin sarı rengi iyice koyulaşıyor.
Bunun dışında, Kars’ta, peynirlerin kralı olan Gravyer peyniri üretiliyor. Bir süre Çarlık Rusya’sının işgalinde kalan yörede, yabancı ustaların öncülüğünde, gravyer peyniri üretilmeye başlanmış. Tam yağlı inek sütünden yapılıyor.
NE SATIN ALINIR
Karsın kilim ve halıları meşhur. Doğal boyalı pamuk, kıl, ipek ve yün iplikler kullanılarak yapılıyor. Bunun dışında: gümüş kemerler, başlıklar ve çeşitli gümüş takılar satın alabilirsiniz. Kaz tüyünden yapılan yastıklar son derece sağlıklı, mutlaka düşünün. Ayrıca: ünlü Kars kaşar peyniri ve balı da satın alabilirsiniz.
Özellikle: Kars halıları ve Kars halıcılığı çok eski tarihlerden itibaren önem kazanmıştır. Daha önceki yıllarda, halılar, orijinal desenleriyle, yurt dışına ve özellikle Almanya’ya ihraç ediliyormuş. Desenler nerede görülürse görülsün “Kars Halısı” olarak tanınıyormuş.
NE YENİR
Kars denilince, akla hemen: ünlü Kars kaşar peyniri ve tereyağı geliyor. Çeşit çeşit kaşar peynirlerinin mutlaka tadına bakın. Bunun yanında, Kars şehrinde çok miktarda kaz yetiştiriciliği var. Şehrin neresine bakarsanız bakın, kaz sürüleri görebilirsiniz.
Kaz yetiştiriciliğinin bu kadar yaygın olmasının en büyük sebebi; sanırım bu hayvanların sert iklime dayanıklı olmaları. Genellikle, yetiştirilen kaz etleri kurutularak, kışlık et ihtiyacını karşılamak üzere saklanıyor. Tüylerinden ise, yastık yapılıyor.
Yine de, Kars mutfağı denilince, bunların dışında: hamur işi yemekler öne çıkıyor. Bu yemeklerin başlıcaları: Katte (hamurlu), piti (nohutlu-etli), hangel (kıymasız mantı), kelle paça, kaz yemekleri (tandırda kaz çekmesi ve pilavlı kaz eti), hörre (un çorbası), ayran çorbası ve nezik (hamurlu).
GEZİLECEK YERLER
ŞEHİR MERKEZİNDE RUSLARDAN KALMA BİNALAR
1877-1878 savaşından sonra, Kars, 40 yıl süresince Rus işgalinde kalır. Bu dönemde, Ruslar, şehirde yeni bir imar çalışması başlatırlar. Kars kalesi içindeki yerleşim bölgesi terk edilmiş, 1890 yılında yeni bir şehir planı yapılarak, bu plana göre şehirdeki imar çalışmalarına hız vermişler.
Yeni şehir planı, birbirini dik kesen, ızgara planlı caddelerden oluşmaktadır. Bu geniş caddelerin üzerine, 1890 yılından başlanarak, 1917 yılına kadar, Baltık mimari tarzında, düzgün kesme, bazalt taşından yapılar yapılmıştır. Bunlar: tek katlı, iki katlı ve nadir olarak da üç katlıdır.
Bu binaların giriş cepheleri: yalancı sütunlar, bordür kabartma taşları ile süslenmiştir. İç mekanları, uzunca bir koridor çevresinde, iç içe açılan oda ve salonlardan oluşuyor. Ayrıca: binalarda şömine biçiminde, Peç denilen ısıtma sistemleri kullanılmıştır.
Bu sisteme göre: salonlarda bulunan Peç içinde, kömür yakıldıktan sonra, iç mekan duvarlarından geçirilen borularla, binanın tamamı ısıtılmaktadır. Günümüzde, Kars ilinde, bu tür 101 yapı bulunmaktadır ve bunlar Sit ilan edilerek, koruma altına alınmışlardır. Ancak, bunların büyük kısmı, şahıs mülkiyetindedir.
GAZİ AHMET MUHTAR PAŞA KONAĞI
Gazi Ahmet Muhtar Paşa: 1877 yılında, Sultan II. Abdülhamit tarafından, Anadolu ordusu komutanlığına atanır. 1877 yılında, Ruslar ile, 8 ay süren ve 93 harbi olarak da isimlendirilen savaşlarda, Osmanlı ordusuna başkomutanlık yapmıştır.
Bu savaşlarda, Ruslara karşı: bir kısım muharebeleri kazanmış ve Gazi unvanını almıştır. Osmanlı imparatorluğunun, iki cephede savaştığı ve devletin en sıkıntılı dönemlerinde, Doğu cephesinde, Rus ordularını üç kez yenerek, Rusların Erzurum’dan öteye geçmesini engellemiştir. Bu büyük başarısı, onu öne çıkarıyor.
Ancak: Alacadağ savaşında yenilince, Osmanlı ordusu, Erzurum’a çekilmek zorunda kalmış ve bölge Rusların eline geçmiştir. 1919 tarihinde, İstanbul’da vefat etmiştir.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı: 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. İki katlı ve kare planlıdır. Dış cephe duvarları, bazalt taşından, çatısı toprak damlı olarak inşa edilmiştir. Konağın giriş cephesi: güneydedir.
Zemin kat: 2 salon, birinci kat 1 salon ve 3 oda ile bir giriş holünden oluşuyor. Birinci kat, iç mekanında, o dönemde çok kullanılan, Peç adı verilen ısıtma sistemi var.
Evet, konak, 2001 yılında ziyarete açılmış. 1.katta: 93 Harbi askeri malzemeleri, Paşa’ya ait fotoğraflar ve haritalar sergileniyor. Ayrıca: cam vitrinler içinde: top mermileri, fişekler, süvari at nalları gibi, 93 Harbi sonunda bölgeden toplanan askeri malzemeler sergileniyor.
Konağın 1.katındaki büyük salonda: metal koşum takımları, Rus ordusunda kullanılan top mermileri ve Osmanlı ordusunda kullanılan malzemeler sergileniyor.
Konağın önünde, Paşa’ya ait bir de büst var. Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın, karargah binası olarak kullandığı Konağının bahçesinde bulunan Paşa’ya ait büst, Karslılar tarafından, Paşa’ya olan bir şükran ifadesi olarak dikilmiş.
PAŞA (BEYLERBEYİ) SARAYI
Lala Mustafa Paşa tarafından, 1579 yılında yaptırılmıştır. Kale eteğindedir. 2 katlı, yuvarlak kemerle, cepheden giriş kapılı bir yapıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Cephe duvarları üzerinde, iki sıra halinde yuvarlak kemerli pencere sıralanmıştır.
Yapı: 1918 yılında, Kars Hükümet Konağı olarak kullanılmıştır. Ancak, aynı tarihlerde, yapı, Ermeniler tarafından tahrip edilmiştir.
Daha sonra herhangi bir onarım yapılmamıştır. Günümüze yalnızca, duvarları gelmiştir. Yakın zaman önce yapılan restorasyon ile yapı düzenlenmiş ve halen otel olarak kullanılmaktadır.
KARS MÜZESİ
Müze, ilk olarak, 1959 yılında: Vilayet konağında kurulmuş. Daha sonra, havariler kilisesi müze olarak düzenlenmiş ve son olarak 1978 yılında, İstasyon Mahallesinde yapılan, yeni müze binasına taşınılmış ve 1981 yılında, müze yeni binasında hizmete açılmıştır.
Arkeoloji Salonu: Burada: taş el baltaları, çakmaktaşı, kazıyıcı ve kesici aletler sergileniyor. MÖ.13.bin yılda iskan gördüğü düşünülen, Kağızman ilçesi Camuşlu köyündeki Camuşlu mağaralarında bulunan bu eserlerin yanında, buzul çağının sonunda, yani 2 milyon yıl öncesinden kaldığı tahmin edilen, bir dinozor bilek kemiği de, sergileniyor.
Urartu Dönemi Eserleri: Burada özellikle, Sarıkamış Micingit köyünde bulunan, 2 adet Urartu kılıcı, 1 bronz savaş kemeri, bronz bilezikler dikkat çekiyor. Ayrıca: burada, akik boncuklar ve pişmiş toprak boyalı vazolar sergileniyor.
Sikkeler: Müzede sergilenen sikkeler: Grek, Roma, Patrh, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde basılan sikkelerden oluşuyor.
Pithoslar (zahire küpleri): 7.ve 12.yüzyılda kullanılan, zahire saklama kaplamalarıdır. Bir kısmı Ani yöresinde bulunmuştur. Diğer kısmı ise, vatandaşlar tarafından satılmak üzere müzeye getirilmiştir.
Taş Eserler: Bu bölümde, Akkoyunlu ve Karakoyunlu dönemi mezar taşları bulunuyor. Bazalt taştan yapılmış: koç, koyun ve at heykelleri sergileniyor. İslami kitabeler ve taş rölyefler, işleme tekniği daha kolay olan Tüf taşından yapılmış.
Taş ocağından ilk çıkarıldığında işlenmesi kolay olan tüf taşı, özellikle volkanik bir arazi üzerinde bulunan Ani yöresinde, fazlaca bulunuyor ve kullanılmış. Burada sergilenen, Selçukluların simgesi Aslan Rölyefi, Ani ören yeri kazılarında bulunmuş.
Etnografya Salonu: Müzenin ikinci katında bulunuyor. Burada: 18. ve 19.yüzyıldan kalma, Osmanlı dönemi: giysiler, mutfak eşyaları, halı, kilim, silah, el yazması Kuran-ı Kerimler sergileniyor.
Kazım Karabekir Paşa’ya ait Vagon: 1921 yılında: Ruslar: Azerbaycan ve Gürcistan bölgelerini işgal ederler. Ordunun başında: Keker bulunmaktadır. Bu sırada: Gümrü kalesi ve doğusu ise, Türklerin elinde bulunmaktadır.
Rus generali Keker, Kazım Karabekir Paşa ile görüşmek ister. Görüşme yeri olarak: Gümrü doğusunda bir köy olan, Akbulak seçilir. Her iki komutan; bulundukları yerlerden trenlerle hareket ederek, Akbulak köyüne gelirler.
Burada; Rus generalin ikamet ettiği tren vagonunun çok güzel ve lüks olduğu görülür. Karabekir Paşa’nın vagonu ise: Çarlık Rusya’sı döneminde Ermenilerden kalma, eski bir vagondur. Bolşevik Rus generali, bunun üzerine: Karabekir Paşa için bir vagon göndereceklerini söyler.
Daha sonra, salonlu ve o döneme göre gayet lüks bir vagon gelir. Karabekir Paşa, toplantıdan sonra, Kars şehrine, bu vagon ile döner. Bu vagon: takip eden süreçte: Kars ve Sarıkamış istasyonlarında kalır.
Bunun üzerine, bölge halkı: vagona “Kazım Karabekir Paşa Tren vagonu” ismini verir. Sarıkamış-Erzurum arasındaki demir yolu: diğer demir yollarına nazaran dar olduğundan, bu vagon da mecburen: yalnızca bu hat üzerinde kullanılmıştır.
Kazım Karabekir Paşa: 1922 yılı başlarında, Sarıkamış’ta Şark cephesi komutanlığını bırakana kadar, 1.5 yıl boyunca bu vagonu kullanmıştır.
Vagon: 1970 yılında, Kars şehrine getirilerek müzeye yerleştirilmiştir.
Birazda vagonun özelliklerinden söz etmek gerekirse: uzunluk 17 metre. 8’er penceresi var. İçinde: yatak, banyo, büfe, yazı/çalışma masası, kitaplık bulunuyor. Her iki yanında: biri Türkçe, öteki Rusça yazılar, birbirinin tercümesi olarak yazılmış.
KARS KALESİ
Kale: Kars şehrinde bir çok yerden görülebilir.
1153 yılında, Saltuklu Sultanı Melik İzzeddin Salduk Veziri Firuz Akay tarafından yaptırılır. Kale kalıntıları arasında bulunan bir mermer kitabe, dış surların kapısına konulmuştur.
Merkez kale ve iç kale olarak ayrılır. Surlarda 220 burç ile desteklenmiştir. Kale ise: doğu-batı istikametinde 250 metre, kuzey-güney istikametinde ise: 90 metredir.
3 ana giriş kapısı bulunuyor. Bunlar: su kapısı, Kağızman kapısı ve Behram kapısıdır.
Savunmaya elverişli ve sağlam duvarlarla çevrilmiştir. Ancak: 1386 yılında, Moğol İmparatoru Timur tarafından, kale ele geçirilir. 1579 yılında ise, Sultan III. Murat döneminde, Lala Mustafa Paşa tarafından onarılır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra, 40 yıllık Rus işgalinde kale hasara uğrar ve orijinal özelliğini kaybeder.
Kaleyi gezmek isterseniz: kuzeydeki ana giriş kapısından girebilirsiniz. Buradan kale önündeki boşluğa çıkılıyor. Buradan, kale burcuna doğru, taş döşemeli bir cadde var. Caddenin bitiminden itibaren merdivenlerle kale burcuna ulaşılıyor. Kars kalesi içinde, 12.yüzyıldan kalma Celal Baba Türbesi, Askeri koğuşlar, Tarlalar, Cephanelikler ve bir adet de Mescit bulunuyor.
Kars kalesi hakkında bir efsaneden söz etmek istiyorum. Duvarlarında harç olarak yumurta akı kullanıldığı söylenir. Ayrıca: kalenin içinde, savaşta başı kesildiği halde, başını koltuğunun altına alarak dövüşmeye devam eden birisine ait bir türbe bulunmaktadır. Bu türbenin ilginç bir özelliği de var. Yerden normal bir taş alın, bu türbenin duvarına birkaç kez sürtün, bir süre sonra, yerden aldığınız taşın, türbenin taş duvarına yapıştığını göreceksiniz.
Son bir not: Kars kalesine çıkanların, mutlaka Kars şehrine tekrar geleceklerine inanılır.
Kars kalesinin eteklerinde bugün baktığınızda herhangi bir yerleşim yeri göremezsiniz. Ancak günümüzden 5-6 yıl önce, kale eteklerinde gecekondu mahalleleri vardı. Ancak daha sonra Kars valisi, buraları kamulaştırmış ve gecekonduları yıktırarak kalenin çevresini temizlemiştir.
Kale Mahallesindeki yerleşim Müslüman Mahallesi ve Gayrimüslim mahallesi olarak ayrılırdı. Gayrimüslim mahallesi ise kendi içinde: Ermeni, Rum, Yahudi mahallesi olarak ayrılırdı. Karşıda görülen yani Kars ırmağının karşısında görülen bölgede böyle bir ayırım vardı. Kalenin eteklerinde Evliya Camisi ve çevresinde ise Müslüman Mahallesi vardı.
Karşıda Ermeni Mahallesi olarak adlandırılan yerde düz bir alan vardır. Orası düz bir platform idi ve orada tek katlı bir yapı vardı. Bu tek katlı yapının üstünde ise “Barış ve Dostluk Heykeli” adı altında bir heykel yapıldı.
Ancak bu heykel “ucube” olarak nitelendirildi ve yıkıldı. Buraya heykel yapılmasının amacı: bu taraf Yahni dağının arkası Ani, Ani’nin arkası ise Ermenistan idi, açık havada heykel Ermenistan’dan görülebiliyordu. Sanatsal açıdan kaba yontulmuş bir heykel olmasına rağmen, sembolik anlamı vardı.
EBU’L HASAN HARAKANİ TÜRBESİ VE EVLİYA CAMİSİ
Ebul Hasan Harakani: 964-1033 yılları arasında yaşamıştır. Esas ismi: Ali Ahmet Cafer’dir. Mevlana: kendisinden “Ebul Hüseyin” olarak söz eder. Harakani: günümüzde, İran toprakları içinde bulunan Horasan bölgesinde, Bistam kasabasına bağlı Harakan köyünde, 963 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
MS.11’nci yüzyılda ise, Selçuklu akınları sırasında, Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için Anadolu’ya gelen önce gurupları içinde bulunmuştur. Ancak, 1033 yılında, Kars’a 15 km. uzaklıktaki Yahni dağının eteğinde, Bizans ordusu ile yapılan bir savaşta yaralanarak şehit düşmüştür.
Mevlana: kendisinden övgüyle söz eder. Özellikle, Mesnevi’de: “bizim söylediklerimiz Ebul Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir” şeklindeki ifadesi, kişinin önemini ortaya koymaktadır.
Öte yandan: Harakani günümüzde de dünya üzerinde tasavvufu devam eden beş büyük kişiden birisi olarak kabul edilir. Harakani’nin: tasavvuf anlayışındaki en büyük etken insan sevgisidir. İnsanlara hizmet etmeyi, kendi varlığının amacı olarak kabul etmiştir.
Öte yandan; mükemmel bir ruh işçiliğine sahiptir. “Her kim bu dergaha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız. Zira, Ulu Allah’ın katında ruh taşımaya layık olan herkes, Ebül Hasan’ın sofrasında ekmek yemeğe de layıktır.” diyerek, insanlara yardım ve ruh inceliği anlayışını ortaya koymuştur. Mevlana’nın “her kim olursan ol, yine gel” özdeyişi ile bağlantı kurulabilir.
1064 yılında, Sultan Alparslan’ın Kars şehrini fethetmesinin ardından ise, bugünkü Kaleiçi mahallesinde türbesi yaptırılmıştır.
1579 yılında: Osmanlı sultanı Murat III döneminde, doğudaki sınırların istikrarını sağlamak için bölgeye gönderilen Osmanlı ordusunun başındaki Lala Mustafa Paşa: Kars şehrini bölgenin merkezi yapmak için imar çalışmaları yürütürken, Harakani’nin türbesi olarak, yeni bir türbe yaptırmış ve türbenin hemen yanına ise, Evliya Cami inşa ettirerek, kabri cami bahçesinde, yeni yaptırılan günümüzdeki türbeye naklettirmiştir.
1998 yılına gelindiğinde, Evliya Camiinde başlatılan restorasyon çalışmaları sırasında, türbe kubbeli bir şadırvan içine alınmış ve sandukanın çevresi, ahşap çerçeve ile çevrilmiş, sanduka üzerindeki kadife örtü ve kavuk onarılarak yeniden sanduka üzerine yerleştirilmiştir.
Türbenin giriş kapısında bulunan ve Mehmet Derviş Paşa tarafından yaptırılan 1617 tarihli “Osmanlıca Kitabe” de: türbenin giriş kapısına yerleştirilmiştir. Osmanlıca kitabede “Hak nasip etti yapıldı, merkad-i nev gülnaz. Ebul Hasan Harakan şeyhi yatuğu bu yerdir” yazılıdır.
Türbenin çevresinde 21 adet mezar daha görülür. Bu mezarlarda yatanlar: 1767 yılında Kars Beylerbeyi Kethüdası Mehmet Paşa, 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Kars şehrindeki 40 yıllık Rus işgali sırasında şehirdeki Rus ve Ermeni baskılarına karşı Türk halkını eğiterek Kars’tan göç edilmesini önleyen ve şehirdeki Türk nüfusun korunması mücadelesini veren Evliya Camisinin imamı Hafız Kurban Efendi.
Harakani’nin ölümünden 300 yıl sonra, müritlerinden birisi tarafından yazılan ve Harakani’nin açıklamalarını oluşturan “Nurul Ulum” isimli el yazması ve tek nüsha bir eser, halen “İngiltere-British Museum” da bulunmaktadır.
Gelelim cami hakkında bilgiler vermeye: Caminin eski adı “Murat-ı Salih Camisi” dir. Cami: 1998 yılında yapılan restorasyonda, büyük ölçüde orijinalliğini yitirmiştir. Bugünkü durumu: payeler üzerine oturan merkezi kubbe, mihrap önündeki sahnı kapsamaktadır.
Son cemaat yeriyle arasındaki boşluğun üzeri de, iki sıra halinde, beşer küçük kubbe ile örtülmüştür. Diğer yanındaki kubbe dışında kalan mekanların üzeri, yine beş küçük kubbe ile örtülmüştür. Caminin mihrap ve minberi, sonradan yapılmış olup, mimari yönden bir özellik taşımamaktadır.
Minaresi kare kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Bu minare, caminin ilk yapılışından kalmış, orijinalliği korunmuştur. Kesme taştan yapılmış olan minare, renkli taşlarla, geometrik desenlerin hakim olduğu bezemeye sahiptir.
Cami, günümüzde ibadete açıktır. Ayrıca, şehrin en çok ziyaret edilen kutsal yerlerindendir.
FETHİYE CAMİSİ
Kars il merkezindedir. Ruslar tarafından inşa edilmiş bir kilise yapısıdır. Kilisenin güneyinde, 15 metre uzaklıkta, ayrıca bir Rus anıtı dikilmiştir. Ancak: Karsın kurtuluşundan sonra, anıt yok edilmiş, kilise ise camiye çevrilmiştir.
Evet yapının mimarisi hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Yapı, dikdörtgen planlı olarak kesme taştan yapılmıştır. Doğu cephesinde, sağlı-sollu, iki bölüm var. Altı basamaklı bir merdivenle çıkılan bu bölümde, sütunlar arasına iç mekana girişi sağlayan kapılar yerleştirilmiş.
Kapı girişlerinin ve buradaki pencerelerin sağ ve soluna, sütunlar yerleştirilerek, bu bölümlerin daha hareketli hale gelmesi sağlanmış. Aynı zamanda, burada sivri kemerlerde bulunuyor.
Yapının batısında, girişin üzerinde, çatıdan daha yüksek olan, üç pencereli bir çatı katı da buraya eklenmiş. Kuzey ve güney kapılarının üzerindeki çatı bölümlerinde ise, yonca yaprağı görünümünde kemerler ve sivri kemerli bölümler de cephede son derece hareketli bir görünüm sergiliyor.
Evet, yapının ibadet mekanı, 1984 yılında yapılan restorasyonun ardından camiye dönüştürüldükten sonra, kısmen onarılmış ve orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşılmış. İç mekanı, geniş bir tavan örtmekte olup, üzeri geometrik bezemelerle süslenmiş. İç kısmını çepeçevre kuşatan bir balkon düzeni bulunuyor. Ayrıca, bunlardan bir tanesi, loca görünümünde ibadet mekanına taşırılmış.
Günümüzde cami olarak kullanılan bu yapının iki yanına, taş kaide üzerine, yuvarlak gövdeli taştan ve ikişer şerefeli birer minare eklenmiştir.
HAVARİLER KİLİSESİ-KÜMBET CAMİİ
Şehir merkezinde, Kars kalesinin güney eteğinde, Kaleiçi mahallesindedir. Havariler ismine, ilk kez 19.yüzyılda rastlanır. Bu ad: kubbenin altındaki 12 figürden esinlenilmiştir.
932-937 yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir. İlk yapılışı, Ermeni kilisedir. Ermeni Bagratlı Krallığı döneminde burası başkent olarak kullanılır. Son kral Abas tarafından, bu yapı yaptırılmıştır. Yani, Kars şehir merkezindeki en eski mimari yapıdır.
Sonraki dönemde, tarih boyunca yörede hakimiyet kuran bütün uygarlıklar, burayı tanrının evi olarak kabul edip yıkmamışlardır.
1579 yılında, Osmanlılar, bu kiliseyi camiye çevirirler. Rusların, 1877 yılında Karsı almasıyla, kilise Rus Ortodoks kilisesi haline getirilir. Bu dönemde, yapı: Rus ordusu tarafından, kale başkilisesi olarak kullanılır.
Kilise dışarıdan bakıldığında: kubbenin altındaki 12 figürden esinlenilerek havariler ismi verilmiştir. Kilisenin Ermenice ismi “Surp Arekelos”dur. Surp kelimesi Ermenicide “Aziz” ve Arekelos kelimesi ise “Havariler” demektir. Yani, kilise Hz. İsa’nın 12 havarisine adanmıştır.
Yukarıda, piramidal kubbenin altında kasnak var, kasnağın üzerinde pencereler var, pencerelerin iki yanında, sütunlara oturmuş kemerler var. Kemerlerin birleşme noktalarında, Hz İsa’nın 12 havarisini temsil eden kabartmalar bulunmaktadır.
Kuzeybatı köşe kemerinde Aziz Lukas’ı temsil eden “Öküz arabası” oyması var. Güneydoğuda ise Aziz Yahya’yı temsilen “Kartal” oyması var. Güneydoğu ve kuzeydoğu köşe kemerlerinde, insan başı oymaları var. Bu durum, Aziz Mateos için doğrudur, ama Aziz Markos genelde “Aslan” ile temsil edilirdi.
Yapının alt bölümlerinde yani ana gövde bölümünde, yıldız gibi haç gibi çeşitli devşirme işaretler taşıyan taşlar kullanılmıştır. Bunlar, yapı yapılırken muhtemelen başka yerlerden getirilmiştir.
Yine yapının dışında, pencerenin altında, 3’ncü sırada bir “Aslan” kabartması var. Pakadunyi yani kraliyet ailesinin sembolüdür. Uygarlıklar kendi güçlerini aslan veya kartalla sembolize ederler. Aslan yeryüzünün en büyük gücüdür, kartal gökyüzünün en büyük gücüdür. Burada aslan ayaktadır, mesaj: “akıllı ol, eğer art niyetli geliyorsan, gücümü senin üzerinde kullanmaktan bir an olsun çekinmem”
Kuzey, güney ve batı girişlerinin önüne, küçük revaklar ve doğu duvarına da bir kiliseye ait eşyaların tutulduğu yer yaptırılır. Kilisenin içine ise, apsise süslü taş oyması yaptırılır ve duvarlar boyanıp onlara yaldızlı boya ile süs yapılır ve Kiril yazıları işlenir. Daha sonra, katedralin hemen kuzeyine, ince işli bir çan kulesi inşa edilir.
Karsın 1918 yılında, Türklerin eline geçmesiyle, katedral, yine camiye çevrilir. Rusların yaptığı çan kulesi yıkılır. Kilise yapısı: 1950’lerde benzin deposu, 1960-1970 yılları arasında müze olarak kullanılır. Ancak, müze kendi binasına taşınınca, burası kaderine terk edilmiştir.
Yapının iç bölümü:
Buranın en büyük özelliği: yıkmadan, yok etmeden birlikte yaşanabileceğinin en büyük göstergesi olmasıdır.
Kilise: merkezi planlıdır. 4 yonca yaprağını andıran, dört nişle genişleyen dik açılı bir mekana sahip. Kilisenin ana giriş kapısı: batı yönündedir. Ayrıca: güney ve kuzey yönlerinde, iki giriş kapısı daha vardır. Kilise: yöreye özgü düzgün kesme bazalt taştan yapılmıştır.
İçerisi çok sadedir. Kubbenin yüzeyi, kaburgalara ayrılmış. Her köşe kemerinin kilit taşında, dört vaizin sembollerini temsil ettiği düşünülebilecek oymalar var. Kuzeybatı köşe kemerinde: Aziz Lukas’ı temsil eden öküz oyması, güneydoğuda ise Aziz Yahya’yı temsilen kartal oyması bulunuyor.
Ama iç bölümün en büyük özelliği, cami olarak kullanılmasına rağmen, “İkonostosis” bulunmasıdır. Cami içinde, 2 basamak merdivenle çıkılan bu ikona duvarı, doğuya yapılmıştır. Burası kutsalın kutsalıdır, bu yüzden yapı zemininden ilave 2 basamak merdivenle buraya çıkılır. Burada ikonalar vardı.
Ancak, yapı kiliseden camiye çevrilirken, dıştaki havari kabartmaları kazınmamış, ikona duvarı yıkılmamıştır. Yok etmeden, saygı ile bu işlerin olabileceği kanıtlanmıştır.
Sadece ikona duvarının ahşap oymalarındaki haç motiflerinde, haçın bir-iki kolu kazınarak yok edilmiştir. Çünkü haçın bulunduğu yerde İslam ibadeti yapılmaz.
Güneydoğu ve kuzeydoğu köşe kemerlerinin ikisinde de insan başı oymaları var. Bu: Aziz Mateos için doğrudur, ama Aziz Markos genelde, aslan ile temsil edilir. Köşe kemerleri ile, apsislerin kemerleri arasındaki kemer üstü dolgularından başka, küçük boyutlu oymalar var. Çoğu, kabuk desenidir, ama insan kafası da dahildir.
TAŞ KÖPRÜ
Kaleiçi mahallesi ile, Sukapı mahallesini ayıran boğaz üzerindedir. Lala Mustafa Paşa tarafından, 1579 yılında yaptırılmıştır. Kars çayı üzerindedir. Daha sonraları deprem nedeniyle yıkılmış ve 1719 yılında, Kars eşrafından Hacı Ebubekir Karahanoğlu tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Bu nedenle, bir ismi de, Karahanoğlu köprüsüdür. Üzerindeki yazılar, Ermeni işgali sırasında, Ermeniler tarafından kazınarak yazılmış yazılardır. Yoksa, köprüde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır.
Köprülerden biri: 3 gözlü olup, 53.70 metre uzunluğunda, 8 metre genişliğindedir. Köprünün: yuvarlak kemerlerinden ortadakinin kemer açıklığı: 13 metredir. Diğer iki kemer, daha küçük olup, yol seviyesindeki toprak üzerine, bir kenarı ile oturtulmuştur.
Bu kemerler: tempan duvarlarına göre daha içeridedir. Yapımında kesme bazalt taş kullanılmıştır. Bu taşlar arasındaki derzler, açıkça görülmektedir. Köprünün iki yanındaki tempan duvarlarının yükseltilmesi ile korkuluklar meydana getirilmiştir.
Ayrıca ortadaki ayağın iki yanında, birer köşeli ve yüksekliği kemerin üst seviyesine kadar çıkan, iki selyaran bulunmaktadır. Günümüzde ulaşıma açık tutulmaktadır.
Köprünün üzerindeki yazılar, Ermeni işgali sırasında Ermeniler tarafından kazınarak yazılmıştır. Yoksa köprüde herhangi bir kitabe yoktur.
HAMAMLAR
Kars şehrinde bu bölge, ipek yolunun şehre giriş yeridir. İpek yolu ile şehre gelen tüccarlar, burada ticaret yapmazlardı. Ticaret Ani ve Erzurum’da yapılırdı. Ancak burada yani Kars şehrinde tüccarlar ihtiyaçlarını karşılarlardı.
Yine de tüccarların şehre girişinde yanlarında herhangi bir salgın hastalık getirmemeleri için mutlaka hamama girmeleri şarttı. Böylece, vücutlarında herhangi bir yara-bere ve hastalık olup olmadığı görülebilirdi.
Muradiye Hamamı
Köprünün sağ yanındadır. Taş kitabesinde 1774 yılı yazılı olan ve Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilen hamamın batı girişinde bulunan, büyük ahşap balkonu nedeniyle, halk arasında “Balkonlu Hamam” olarak da isimlendirilir.
Bir büyük ve bir küçük olmak üzere iki kubbeli ve dikdörtgen planlıdır. İç mekandaki sağır kemerler dikkat çekicidir.
Cuma Hamamı
Taş köprüyü geçince sağ yanda kalır. 17’nci yüzyıl sonunda Osmanlı mimarisi tarzında Kars şehrinde yapılan en büyük hamam olma özelliği taşar. Dikdörtgen planlı ve iki kubbeli hamam, Kars Belediyesi tarafından 2014 yılında restore edilerek galeri binası olarak hizmete açılmıştır.
Namık Kemal’in Dedesinin Evi
Köprüyü geçtikten sonra, hemen sol yanda sarı bir bina var. Bu bina, Namık Kemal’in dedesi, Kars şehrine vali/yönetici olarak atandığında kaldıkları yaşadıkları yerdir. Namık Kemal’in çocukluğu burada geçmiştir.
Mazlum Ağa Hamamı
Namık Kemal Evini geçtikten sonra sağ yandadır. 18’nci yüzyılda yapılan hamam, Osmanlı mimarisinin en belirgin örneklerindendir. Dikdörtgen planlı ve iki kubbeli olarak düzgün kesme bazalt taştan yapılan hamamın iç mekanındaki sağır kemerler ve niş süslemeleri dikkat çekicidir.
Bu hamam ile ilgili bir hikaye var. Söylentilere göre, ünlü Rus yazar Puşkin bu hamamda yıkanmıştır. Ancak: Puşkin anılarını yazdığı “Erzurum Seyahathanemesi” isimli eserinde bunu kabul etmez.
Puşkin, 1828-1829 Osmanlı Rus savaşında Kars şehrine gelir. Ordu ile birlikte gelmez, orduyu arkadan takip eder. Bu hamamın kapısının önüne gelir, kapıyı çalar, ancak kapı açılmaz.
Puşkin, o yorgunlukla sinirlenir, derken yan taraftaki bir evden bir çocuk çıkar ve Puşkin’e “isterse kendi evlerinde konaklayabileceğini söyler” Puşkin o çocuğun evinde konaklar ve ertesi gün, çocukla birlikte, Kalenin eteğindeki yollarda yürüyerek bölgeyi gezer.
KANLI TABYA-KAFKAS CEPHESİ HARP TARİHİ MÜZESİ
Kars şehir merkezindedir. Kars’da halk arasında “Kanlı Tabya” olarak geçer. Çünkü anlatılanlara göre, burada şehit olan askerlerin kanları, sanki dereden su akarcasına o gece tabyadan şehre doğru sabaha kadar akmıştır. Bu yüzden, Kanlı Tabya ismi verilmiştir.
Tabya: 18’nci yüzyılda yapılmıştır. Şehri, güneyden gelebilecek saldırılara karşı korumak için 1734-1739 yılları arasında, Sultan I Mahmut tarafından yaptırılmıştır. 1805-1806 yılları arasında, Sultan III Selim döneminde ise güçlendirilmiş, bugünkü kışla binası eklenmiştir.
Yaklaşık 500 asker barındırma kapasitesindedir. Ancak tabyada askerler savaşmıyorlar, burası yani tabyalar, siperlerde savaşan askerler için depo ve kullanım alanları olarak yapılmıştır.
İnsanların savaştıkları yer, siper olarak kullandıkları yer ise, tabyanın kapısından çıkıp arka tarafa doğru baktığımızda, bunun çevresi bir yay şeklindedir, bir siper bulunur. Karşıdan bu tarafa gelindiğinde, zaten burada böyle bir yapının yani tabyanın bulunduğu görülmez.
Tabya, özellikle 1827-1828 Osmanlı-Rus savaşında, çok çetin çarpışmalara sahne olmuştur. Tabyanın ismi “Büyük Tabya” iken, halk arasında daha sonra “Kanlı Tabya” olarak anılmaya başlanmıştır.
Tabya binası daha sonraki dönemde, metruk, kırık dökük ve perişan halde iken, Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiş, balmumu heykeller kullanılarak şehit olan askerlerimizin anısına bir müze haline getirilmiştir.
Evet, müzeye girişte müze kart geçerlidir. Hemen girişte, solda müzenin en çok yoğun duygu yüklü bölümü var. Burada: ortadaki bölümde, birer kanlı çarık ve içlerinde küçük bir ışık var. Bu bölümün, her iki yanına ise büyük aynalar yerleştirilmiş, böylece sonsuzluk yaratılmış.
Bunun sebebi, bu bölgedeki savaşlarda şehit olarak ölen askerlerin sayısı hakkında sürekli yapılan spekülasyonları önlemektir. Elbette insan canı, rakamlarla sayılamayacak kadar değerlidir.
Burada: duvarlara ağaç gölgeleri yansıtılmış, ayrıca bu ağaçların hışırtısı sesi fonda verilmiş. Bundan amaç: belki de şehit olan bu askerlerimizin gördükleri son manzara ve duydukları son sesler bunlar idi.
Evet, buradan çıkıyoruz. Devam eden bölümde: Osmanlı ordusunda şehit olan askerlerimizin anısına yapılmış olan ağıtlar, askerlerimizin yazdıkları mektuplar ve askerlerimize yazılan mektuplardan örnekler var.
Daha sonra: hemen karşıda siperlerde yaralanan askerler için bir revir var. Revirin hemen yanında ise, yaralanan askerlere müdahale edilen bir ameliyathane bulunuyor. Elbette bunlar o günün şartlarını şeklen yansıtıyor olsa da, aslında o günün şartlarının çok daha zor ve mahrumiyet içinde olduğu kesin.
Evet, buradaki ameliyathanede, sadece acil müdahaleler yapılıyor (zaten balmumu heykellerle canlandırmada, ayağı kırık bir askere yapılan müdahale gösterilmiş), daha sonra askerler merkeze gönderiliyordu. Yani, asker ölmeden hayatta kalacak şekilde müdahale yapılıyordu.
Yine ileride sol bölümde, yerde beyaz renkli çakıl taşlarının bulunduğu bir bölüm var. Bu bölüm: Sarıkamış harekatında donarak ölen ve şehit olan askerlerimizin anısına yapılmıştır. Yerdeki taşların üzerinde durmak oldukça rahatsızlık vericidir, bu durum askerlerimizin hangi şartlarda yürüdüklerini ifade etmektedir, ayrıca taşların beyaz olması da karlı zemini yansıtır.
Yandaki ekranlarda: Allahüekber dağlarında yürüyüş yapan askerlerimizin silüetleri görülmektedir.
Daha sonra “Macar Bölümü” var. 1853-1856 yılları arasında Macaristan’da Ruslara karşı büyük bir ayaklanma başlatılır. Ruslar bu ayaklanmayı çok kanlı bir şekilde bastırırlar. Macaristan’dan kaçabilen bazı soylular ve generaller, Osmanlı ordusuna katılırlar ve Ruslara karşı savaşırlar.
Bu generallerden iki tanesinin tabloları ve kıyafetleri, Macaristan Ulusal Müzesi ve Gülbaba Türbesi Koruma Vakfı tarafından buraya gönderilmiştir. Yani, Macarlar da burada vardı.
Hemen karşıda: Kars’ın Zafer Madalyası önlü arkalı resmi var.
Bunun yanında ise, Tabya içinde askerlerin dinlenme alanları canlandırılmış.
Bir sonraki bölümde ise savaşta kullanılan silahlar ve cephaneler, mühimmatların örnekleri sergileniyor.
Evet, müzede bunları gördükten sonra tabya binasından çıkıp, bahçede bulunan “Beyaz Vagon” u görüyoruz.
Beyaz vagon:
Kars cephesi ve 15’nci Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir paşa, yeni Türk devletinin ilk siyasi zaferi olan 3 Aralık 1920 tarihli Gümrü Anlaşmasını imzalamak için gittiği Gümrü de, anlaşmaya katılan Rus generallerine Türkiye den iyi cins beyaz atlar hediye etmiştir.
Kazım Karabekir Paşa’nın bu jestine karşılık 13 Ekim 1921 tarihinde Kars anlaşması için gelen Rus Generalleri de Rusya dan getirdikleri özel seyahat vagonu olan “Beyaz Vagon” u, Kazım Karabekir e hediye etmişlerdir.
Kazım Karabekir Paşa, 11 Ekim 1923 de İstanbul 1. Ordu Müfettişliğine atanıncaya kadar 15’nci Kolordu Komutanlığı ve Kafkas Cephesi Komutanlığı görevleri süresince, 1921 den 1923 e kadar iki yıl süreyle bu vagonu Kars-Erzurum arasındaki seyahatlerinde kullanmıştır.
Kazım Karabekir Paşa’nın Kafkas Cephesi Komutanlığından ayrılmasını takip eden yıllarda vagon uzun zaman Kars-Sarıkamış garlarında kalmıştır.
1981 yılına kadar bakımsız bir şekilde kalan vagon, Kars Garı ile Kars Müzesi arasına döşenen raylarda demiryolu hattı ile buraya getirilmiştir.
SÜVARİ TABYASI
Şehir merkezinde Ortakapı Mahallesindedir. Şehrin, güneyden gelebilecek İran saldırılarından korunması için 1734 yılında yapılmıştır.
Atnalı şeklinde kapalı kışla tabyasıdır. İçinde: mazgallı bir sığınak bulunur. Çevresi hendekle çevrilidir. Kışla binası ve sığınak, demir mazgallı ve kapısı sağlam durumdadır. Sağ cephesi, Kars çayına dayanır.
1999 yılında park ve bahçeler yaptırılarak, Tabyanın çevresi düzenlenmiştir. Son olarak ise, buraya bir “Peynir Müzesi” açılmıştır. Kars şehir ziyaretinizde, bu peynir müzesini ziyaret edebilirsiniz.
Müze kart geçerli değil, giriş 20 TL. dir. Özellikle; bir görevlinin müzede kurulan peynir yapım düzeneklerini açıklaması oldukça güzel olmuş.
Peynir müzesi: ahır bölümü, içi süt dolu güğümler, yaylalardaki yaşam ve peynir yapımı ile peynirin imalatının süreveninin anlatıldığı bölümlerden oluşuyor.
Müzede: gravyer yapım salonu, peynir salonu, video odası, temsili Kars Garı, Kars bitki örtüsü, Ankara Gazi Garı, Kars evleri, Şefin bölümü, Atölye bölümleri var.
Kars deyince akıllara her ne kadar Rus Baltık mimarisi gelse de sizin de bahsettiğiniz şehirde keşfedilmeyi bekleyen birçok tarihi Osmanlı eseri(hamam, köprü, konak vs.) bulunmakta. Çok detaylı ve kapsamlı bir yazı olmuş. Elinize sağlık.