Bu yörenin Bizans dönemindeki ismi “Hestiae” dir. Bizans döneminde burada, “Başmelek Mikael” adına yaptırılmış “Anapulus Kilisesi” bulunuyormuş. Yine, yörede 5 yüzyıldan kalma Bizans mezar taşları bulunmuştur. Kuruçeşme adını: Tezkireci Osman Efendi Camisinin yanında, 17 yüzyılda yapılan Köprülü Hemşire Çeşmesinden almaktadır.
İlk zamanlar, çeşmesinden bol su akan ve yemyeşil olan bölge, Koru çeşme olarak isimlendirilmiştir. Çünkü: civardaki koruluktaki çeşmeden dolayı bu isim verilmiştir.
19 yüzyıl başında, burası İstanbul şehrinin önde gelen semtlerinden biriydi. Bu semtte padişahın özel izniyle oturulurdu. Müslüman yapıları aşı boyası, yeşil beyaz: azınlık yapıları kurşuni, sarı renklere boyanırdı.
Yükseklikleri farklı olurdu. Ulaşım ve alışveriş kayıklarla yapılır, kayıklar kişilerin sosyal durumlarına göre saptanırdı. Ulaşım kayıklarla olduğu için önceleri tepelere değil kıyılara yerleşilmiştir.
Daha sonraları 19 yüzyılın ikinci yarısında buharlı gemiler, kara yolu ve tramvay ulaşımı kolaylaştırmış, çevreyi devamlı oturulan, kalabalık bir semt haline getirmiştir.
Sık iskeleler arasındaki rıhtımda hizmetkarlar dolaşır, balıkçılar ağlarını yayar, kayıkçılar mallarını satarlardı. Sultanlara ve zamanın yüksek rütbeli kişilerine ait olan sahilhane ve köşk bahçelerine çok önem verilmiş, hatta zaman zaman Avrupa’dan bahçıvanlar getirilerek bahçeler düzenletilmiştir.
Daha sonraları, çeşme kuruyup yeşillik azalınca adı da değişmiştir.
Kum ve kömür depolamak için kullanılan semtin bu kadar popüler hale gelmesi, oldukça ilginçtir. O günlerden geriye sadece bir otobüs durağı kalmıştır. O da “Kömür Tevzii” yani Dağıtım Durağıdır.
Günümüzde, Beşiktaş ilçesine bağlı bu semt, İstanbul şehrinin en pahalı ve popüler eğlence yerlerinin bulunduğu bölgede “Defterdar Burnu” denilen bir çıkıntı vardır.
Buraya “Defterdar” denilmesinin sebebi: zamanında burada 17 yüzyıl başlarında, Sultan Genç Osman döneminde Defterdar Ekmekçizade Paşanın yaptırdığı bir konak varmış. Buradan denize dökülen dereye de bu paşanın ismi anısına “Ekmekçioğlu Deresi” denilmiştir.
19 yüzyılda: iki ünlü ressam olan Osman Hamdi Bey ve Saray baş ressamı İtalyan Fausto Zonaro: bu bölgede otururlar ve sık sık birlikte kıyıda balığa çıkarlarmış.
Kuruçeşmenin diğer bir ünlü konuğu: burada bir süre oturan Yasef Nasidir.
Kendisi Sultan II. Selim döneminde, 1560 yılında İstanbul’da bulunmuş ve bir süre Sarayın ileri gelen danışmanlarından birisi olmuştur. Kuruçeşmede bulunan konakta oturan Yasef Nasi: 1583 yılında ölmüştür.
Kuruçeşme sahilinde yürüyüş yapabilirsiniz. Düzenlenmiş kaldırımlarda yürürken, sahilde demirlemiş pahalı yatların önünden geçerken, karşı yakada “Kuleli Askeri Lisesi” ni görebilirsiniz.
Kuruçeşme semtinde, günümüzde birçok kilise vardır. Yalıların çoğu ise, 13 Haziran 1919 tarihinde Fransızların Todori Paşa Yalısında çıkardıkları yangının büyümesiyle yok olmuş, ayakta kalanlar da imar hareketlerinin kurbanı olmuştur.
İstiklal Savaşı sonrasında hanedan ve azınlıkların sahipsiz bıraktıkları, arsa haline gelen bu yerler kömür deposu haline getirilmiş, ayakta durabilenler tütün deposuna dönüştürülmüş veya yıkıntı haline gelmiştir. Kuruçeşme sahilleri uzun süre kömür deposu olarak kullanılmış ve çirkin bir görünüm sergilemiştir.
1986 yılından sonra sahil, kömür depolarından temizlenerek yeşillendirilmiş, kısmen park olarak düzenlenmiş, kısmen de Naile Sultan Yalısında olduğu gibi, güzel restitüsyonlar yapılmıştır. Son imar hareketleri sırasında: Sarrafburnu yalıları önünden kazıklı yollar geçirilmiş ve kıyı kısmen doldurularak kıyı hattı ve kodu değiştirilmiştir.
AYİOS TARSİAS MANASTIRI
9 yüzyılda Patrik Tarsias (784-806) bu manastırı yaptırmıştır. Bizans hizmetindeki Peçenekler, 1048 yılında atlar üzerinde Boğazı yüzerek geçip manastır yanından karaya çıkmışlardır. 15 yüzyıla kadar durduğu bilinen manastırın Defterdarburnu ile Kuruçeşme koyu arasında olduğu tahmin edilmektedir.
SURP HAÇ ERMENİ KİLİSESİ
Yokuş üzerindeki bu kilise, daha önce yapılmış bir başka kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski kilise “Surp Nişan” adını taşıyordu. Patrik Kağızmanlı Zakarya döneminde, Çoban Amira tarafından yapılmıştır. 1798 yılında ise Episkopos İstanbullu Hovhannes tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır. İnşaat giderleri, Patrik Zakarya tarafından karşılanmıştır. 1780 yılında Bedros Amira’nın eşi tarafından ana giriş kapısına yakın bir çeşme yaptırılır.
Kilise, 1834 yılında köklü bir onarıma tabi tutulur. Mimar Garabed Amira Balyan, restorasyon çalışmalarının idaresini üstlenir. Kilisenin yapımı ise Harutyun Amira Yerganyan tarafından üstlenilir.
Dikdörtgen planlı kilisede, taş ve tuğla kullanılmıştır. Ermeni kiliselerinde sıkça uygulanan, yarım silindirik tonoz tavan formuyla örülmüş kilisenin iç mekanı oldukça sadedir. Üç kısmına doğru yan çıkıntılar vardır ve plan, esas olarak bir haçı vurgulamaktadır.
Dış cephe duvarları sapsarı boyalıdır. Ermeni kiliselerinde az rastlanan bir simetri örneği bazilika planı bu kilisede kullanılmıştır. Ana apsisin iki yanında, küçük birer şapel şeklindeki hücrelerden, kuzeydeki vaftizhane, güneydeki ise kutsal eşyaların konulduğu hazine odasıdır.
Apsis önündeki sunak: ahşap işçiliği ve altın kaplama varaklarıyla oldukça dikkat çeker. Üzerine yapılmış olan aziz resimleri son döneme aittir. Narteksten yukarıya çıkan bir merdivenle, koroya ayrılan galeriye çıkılır.
Kilisenin doğusuna 1858 yılında bir çan kulesi yapılır. 1835 yılında ise, kilisenin bitişiğine üç katlı ahşap “Tarkmançats Ermeni İlkokulu” inşa edilir. (Günümüzde kapalıdır) Bu okul kapandıktan sonra İstanbul’daki önemli korolardan birbi olan Gomidas korosuna tahsis edilmiştir. Komidas korosu: 1918 yılında Rahip Gomidas tarafından kurulmuştur.
1919 yılındaki Kuruçeşme yangınında çatı, çan kulesi ve kapıları yanan kilise yeniden onarılmıştır. Bu kez, çan kulesi, Garabed Halacyan tarafından, demirden inşa edilmiştir.
Kilise: 1975 ve 1988 yıllarında onarım görerek Patrik Şinorhk tarafından kutsanarak ibadete açılır. Kilisenin son onarımı 2007 yılında gerçekleşir ve ibadete açılır.
Kilisenin güney duvarının yanına: 1799 yılında Patrik Zakarya ve 1874 yılında Patriklik Kaymakamı Episkopos Nigogayos Agasyan defnedilmiştir.
Kilise tarihindeki önemli olaylar: Ermeni ve Gregoryan cemaatlerinin Patrik I. Bogos (1815-1823) döneminde toplanmalarıdır. Diğer önemli olay ise, 12 Ekim 1913 tarihinde, Ermeni harflerinin bulunuşunun 1500 yıl dönümünün burada kutlanmış olmasıdır.
AYİOS DİMİTRİOS KİLİSESİ
Kırbaç sokak ve Alayemini sokak arasında, eğimli bir arazi kuruludur. Burada bir kilisenin varlığı, 16 yüzyıldan beri, bazı kaynaklarda anılmaktadır.
Günümüzdeki yapı ise kitabesine göre 1789 yılında yapılmıştır. Üç yol ağzında bulunan yapı: kagir duvarlarıyla oldukça iri görünümlüdür. 1789 yılındaki yapım çalışmalarında, ustaların kalıpları erken çıkarmaları sonucu kubbe çökmüş ve altında kalan birçok işçi ölmüştür.
Bu olaydan sonra, Sadrazam Mehmet Paşanın emriyle, yakındaki Ermeni kilisesi örnek alınarak, çatı ahşaptan yapılmıştır. Dıştan 24 x 15 metre ölçülerindeki yapı, yaklaşık 11 metre yüksekliktedir.
Bu kilisenin yerinde, 1849 yılında Heybeliada’ya taşınan “Ruhban Okulu” varmış. Ruhban okulu: 1804-1849 yılları arasında burada faaliyet göstermiştir.
Rahiplik eğitimi görenler, girişte Bizans’ın sembolü olan “Çift Başlı Kartal” önünde, kilisenin öğretilerine uymaya yemin ederlermiş.
Burası Evliya Çelebinin Kuruçeşmeyi anlatırken andığı kilisedir. Kilise güzel ama burada asıl paha biçilmez olan bir ayazma vardır. Çan kulesi kuzeydoğuda, ayazma ise kuzeydedir. Batı cephesinde narteks vardır ve nartekste, cemaatin önemli kişilerinin mezarları bulunur.
Ayios Sotiras Ayazması
Eremya Kömürciyan da 17 yüzyılda bu kiliseden söz etmiştir. Ona göre “Ayazmanın mucizeler husule getirdiği aşikar bir şeydir ve kimse onun suyuna doymamıştır”
Kilisenin içindeki ışıklandırılmış dar bir mağaradan geçilerek ulaşılan: Ayios Sotiras Ayazması vardır. Ayazmayı 1540 yılında ziyaret eden Gyllius, oldukça geniş bilgi vermiştir.
Tarihi 16 yüzyıla uzanıyor. Kaynağı 40 metre uzaklıktadır. Ayazmanın çeşmesi 1820 yılında yapılıp havuzu 1870 yılında genişletilmiştir. 17 yüzyılda Kömürciyan’ın “İmparator yapısı” olarak kaydettiği ayazmanın bugünkü kitabesinin İoanna Kuçuradi’nin çevirisine göre “Çeşmeyi ilk kez yaptıran” olarak anılan “Rahmetli hükümdar Skarlatos Kalimakhos” ifadesi vardır.
Bunun hemen yanında ise 1820 tarihi yazılıdır. Buna göre, bir dinsel otorite sahibi anlatılıyor olmalıdır. Kitabede, havuzun genişletilmesine katkı sunanlar da “zevk sahibi insanlar” olarak anılmaktadır.
Ayazmaya: yüzyıllardır damlayan su: duvarlarda kireçlenmeye yol açmış ve bu yüzden ilk görüldüğünde, kişiler, kendilerini bir mağarada imiş gibi hissederler. Hatta Pamukkale’ye benziyor. Burası: şehirde görülen en sıra dışı ayazma olarak bilinir. İstanbul’daki ayazma sayısı 100 üzerindedir. Arnavutköy civarında ise 10 ayazma var. Her Cumartesi kilisenin ayin günü ve dilekte bulunanlar, 3 Cumartesi üst üste buraya geliyorlar.
Her ayazmanın şifasının farklı olduğuna inanılıyor. Bu ayazmaya da daha çok “konuşamayan çocuklar” getiriliyor. Ayazma suyunda yıkanıp duvarda asılı olan halkalar ısırtılıyor ve bu sayede dillerinin çözüleceğine inanılıyor.
Ayazma mağarasının duvarlarındaki meme şeklindeki kabartmaların kadınlardaki meme hastalıklarına iyi geldiği ve sütü gelmeyen annelere şifa olduğu düşünülüyor. Sütü gelmeyen ve memelerinde sorun olan kadınlar, önce papaz tarafından kutsanıp, sonra meme şeklindeki mermerleri üç kez öpüyorlar.
İOANNES PRODROMOS KİLİSESİ
Kuruçeşme ve Arnavutköy’ün birleştiği yerde, yüksek duvarların arkasında, yuvarlak ahşap kubbesi olan bir kilisedir. Kuru çeşme caddesi üzerindedir. Tarihçi Hovanesyan’ın kayıtlarında “18 yüzyılda Sarrafburnu’nda “Ay Yani” adlı eski bir kilise olarak anılmaktadır. Kitabesine göre, 1835 yılında yapılmıştır.
Doğu ve batı duvarları köşelerine bitişen bir avlu içindedir. Bina “T” şeklinde planlanmıştır. Kuzey ve güney cephelerinin batısında çıkıntılıdır. Kaba yontma taştan inşa edilmiştir. Duvarlar sıvalıdır. Kilisenin ayazması: naosun kuzeybatı köşesindedir.
Naosun tavan örtüsünde, bitkisel motiflerle bezeli silmeler, kubbede ise Pantokrator İsa tasviri görülür. Ahşap ikona bölümü: orta nefin doğusundadır. Oyma ve yapıştırma geometrik ve bitkisel motiflerle bezelidir. Büyük çerçevelerde: Hz Meryem ve Çocuk İsa, Hz İsa, ikonaları yanında kiliseye adını veren İoannes Prodromos (Vaftizci Yahya) ikonası bulunur.
MAKBULE ATADAN YALISI
Arnavutköy tarafında, bahçe olan yere 1912 yılında Saraya yakın olan bir sarraf tarafından bir yalı yaptırılmıştır. Mahallenin adı “Sarrafburnu” buradan gelir.
Bina bir süre Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan Hanım (1885-1956) tarafından kullanılmıştır. Makbule hanım, Balkan Savaşlarından sonra annesi Zübeyde Hanım ile birlikte İstanbul’a yerleşmiştir.
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Ankara’ya gider. Bir süre ağabeyi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte kaldıktan sonra Çankaya köşkü arazisi içinde kendisi için inşa edilen Camlı Köşke yerleşir ve 71 yaşında vefat eder. Atatürk, bir dönem kız kardeşi Makbule’nin yalısında kalmıştır.
FEHİME VE HATİCE SULTAN YALILARI
Bu yan yana bulunan iki yalı: 19 yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir.
Fehime Sultan Yalısı olarak bilinen, ancak asıl adı Naime Sultan Yalısı olan yapı: Sultan II. Abdülhamit tarafından, Gazi Osman Paşanın oğlu Kemalettin Bey ile evlenen üçüncü kızı Naime Sultana, düğün hediyesi olarak verilmiştir. Naime Sultanın evliliği: yalı komşusu Hatice Sultan yüzünden bozulmuş ve yeniden evlendirilmiştir.
Sultan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan yalısı daha ileridedir.
Hatice Sultan Yalısı: Hatice Sultan’a, amcası Sultan II. Abdülhamit tarafından düğün hediyesi olarak verilmiştir. Hatice Sultan, III. Mustafa’nın kızıdır ve bu yaptırdığı bölgenin ilk yalısı “Neşetabad Sahil Sarayı” olarak bilinir.
Her iki yalı, ilk bakışta ikiz olarak sanılsa da, Hatice Sultan yalısı 2 katlı ve Naime Sultan yalısı ise 3 katlıdır.
Hanedan yurt dışına sürgüne gönderildikten sonra:
Hatice Sultan yalısı: bir süre yetimhane ve ilkokul olarak kullanılmıştır. Mülkiyeti İstanbul İl Özel İdaresine devredilen yalı: 1972-2005 yılları arasında da “Yüzme İhtisas Kulübü” olarak hizmet vermiştir.
Naima Sultan yalısı da eğitim amaçlı kullanılmak üzere devlete bırakılmıştır. Yalı bir süre boş kalmış ve 1926-1933 yılları arasında Darül Eytam yani Yetim Yurdu ve Tütün Deposu olarak kullanılmış ve 1933 yılında ise Gazi Osman Paşa Ortaokulu olmuştur.
Ancak 70 yıllık bir hizmetin ardından, 2002 yılında çıkan bir yangın sonucu kullanılmaz hale gelmiştir. Bu yangın için yapılan araştırma sonucunda düzenlenen raporda: okulun benzinle tutuşturulduğu saptanmış olmasına rağmen, suçlular bulunamamıştır. Okul bahçesi bir süre otopark olarak kullanılmıştır.
Hatice Sultan: Osmanlı hanedanının yurt dışına sürgün edilmesinden sonra, 1938 yılında Beyrut şehrinde ölmüştür. Torunu Kanize Murat: annesi Selma Hanım Sultan ve Büyük Annesi Hatice Sultanın yaşamlarını “Saraydan Sürgüne” isimli kitapta anlatmıştır.
2006 yılında ise, Hatice Sultan ve Naime Sultan Yalıları: birlikte, aslına uygun olarak restore edilmek şartı ile turizm amaçlı kullanılmak üzere kiralanmıştır.
ESMA SULTAN YALISI-TIRNAKÇI YALISI
Bu bölgenin en tanınmış mimari eserlerinden biridir. Neo-klasik üsluptaki yalının mimarı Sarkis Balyan’dır.
Yalı: Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultana düğün hediyesi olarak verilmiştir. Bölgenin en büyük ahşap yalısıdır. Esma Sultan ile evlenen Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa: bu yalıda oturmuştur.
1899 yılında Esma Sultan ölünce: Sultan II. Abdülhamit yalıyı, kız kardeşi Cemile Sultana verir. Onun ölümünden sonra ise, yalı V. Murat’ın kızı Fatma Sultana verilir.
Yalı: 1915 yılına kadar Osmanlı hanedanının mülkiyetinde kalır.
1918 yılında Rum okulu olur. 1920 yılında ise büyük bir yangın geçirir. 1922 yılından itibaren tütün deposu olarak kullanılır. 1952 yılında ise marangozhane, mobilya deposu ve kömür deposu olur. 1975 yılında sahipleri tarafından satışa çıkarılır. Ancak o sırada çıkan bir yangın sonucu yanar ve sadece dış duvarlardan oluşan bir harabe haline gelir.
Bahçesi konser ve davetler için kullanılan metruk bina: 1990’lı yıllarda bir özel şirket tarafından satın alınır, dış duvarları korunup içi mekana camdan duvarlar giydirilmiş, böylece kapalı mekan elde edilmiştir.
NAZİME SULTAN YALISI
Kıyıda bulunan ve bölgenin en güzel yapılarından olan yalı: Sultan Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan adına yaptırılmıştır. Hemen yanında Naciye Sultan yalısı vardır.
Yapı: dönemin ünlü İtalyan sanatçısı Raimondo D’Aranco tarafından, 1903 yılında yapılmıştır. O zamanlar daha önce hiç görülmemiş art-nouvea mimari stil kullanılmıştır. Bu stil daha sonraları Bebek semtinde bulunan Mısır Konsolosluk binasında da kullanılmıştır. Yalı: denize paralel, uzun ve bol pencereli, önünde rıhtımı olan iki katlı bir yapıdır.
19 yüzyıl sonlarına doğru, Sultan sarayları için uygulanan planlar gereğince, birbirine eşit büyüklükte harem ve selamlıktan meydana gelmiştir. Yalının giriş bölümünün üst katı, at nalı kemerli bir cephe görünümüne sahiptir.
Bu görünümü ile, Boğaziçi’ndeki Sultan yalılarından ayrılmaktadır. Girişten sonra geniş merdivenlerle çıkılan salonlar; siyah ve beyaz salonlar olarak isimlendirilmiştir. Salonların çevresinde odalar sıralanmıştır.
Cephede çok sayıdaki pencereler özel konumdaki çerçeveler içerisine alınmış ve bunlar stilize bezemelerle süslenmiştir. Yalı: Çırağan Sarayı yanınca bir süre Meclis-i Mebusan olarak kullanılmıştır.
Hanedan yurt dışına sürgüne gönderildiğinde ise, tütün deposu olarak kullanılmış ve 1923 yılında yıktırılmıştır. Yalının arazisine, 1980 yılı öncesinde kömür deposu olarak kullanıldı.
Zonguldak’tan gelen kömür gemilerle rıhtıma yanaşır ve devasa kepçeli vinçler bu kömürleri Kuruçeşme kömür deposuna boşaltır, kömür karnesi olan İstanbullular, buradan kömürlerini alırlardı. Sonrasında bir dönem Kuruçeşme parkı ve arkasından günümüzde bir balık lokantasına ev sahipliği yapmaktadır.
ENVER PAŞA-NACİYE SULTAN YALISI
Yalı günümüze ulaşmamıştır. Yalı: Şah Sultana ait olup, daha sonra Enver Paşa’ya geçmiştir. Muhtemelen 18-19 yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmektedir. Mülk sahiplerinden alınarak Osmanlı Sultanlarına verilen diğer yalılar gibi, bu yalı da Enver Paşa’dan alınmıştır. Yalıda, uzun zaman Hamdi Paşa oturmuştur.
Ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından yalı Sadrazam Ethem Paşa’ya verilmiştir. Ethem Paşa: Dahiliye Nazırı olduğu dönemde yabancı misafirlerini burada ağırlamıştır.
Günümüze ulaşmadığı için, fazla ayrıntıya girmeden konuyu burada kesiyorum. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında, Kuruçeşme’deki kömür depoları yıkılırken, bu yalı da yıktırılmıştır.
TEZKİRECİ OSMAN EFENDİ CAMİSİ-KURUÇEŞME CAMİSİ
Kuruçeşme-Arnavutköy yolu üstünde, cadde üzerindeki bu şirin yapı; Fatih Sultan Mehmet’in tezkirecibaşısı Osman Efendi tarafından yaptırılmış ve 17 yüzyılda yenilenmiştir.
Günümüzde ibadete açıktır. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir.
Cami: Sultan I. Mahmut’un tezkirecisi Osman Efendi tarafından yaptırılmıştır. Osman Efendinin camiyi yaşatmak için oluşturduğu vakfa ait, caminin altındaki dükkanlar, zamanla Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
Yapının içi: çift sıra halinde düzenlenen bol sayıda ve büyük boyutlardaki pencerelerden alınan ışıkla, oldukça ferah bir görünüm vermektedir. Kesme taştan yapılmış kürsü kısmı üzerinde yükselen, silindirik gövdeli minaresi, tek şerefelidir. Caminin arka kısmında kitabesiz bir çeşme vardır.
Eski İstanbul resimlerinde, bu cami ve çevresinin gayet güzel olduğu görülür. Caminin hemen sağındaki dar aralık sokak: İstanbul’un en dar sokağı olarak bilinir. Bu minik sokağın genişliği sadece 90 cm. dir.
KÖPRÜLÜ HEMŞİRESİ ÇEŞMESİ
Kuruçeşme semtinin ismi, bu çeşmeden gelmektedir.
Osman Efendi Camisinin mihrap duvarının alt köşesinde zeminde ve caddeye bakan bölümde: yapıya bitişik ve sivri kemerli bir çeşme vardır. Yapılış tarihi olarak 1683 yılı belirlenmiştir.
Çeşme: küfeki taşı ile yapılmış, mermer ayna taşlıdır. Mermer yalağı ve Selçuk yıldızı ile servi motifleri işli mermer ayna taşı ilgi çeker. Çeşmenin yanında, harimin altına denk gelen bölümde dükkanlar bulunur.
Osman Efendi tarafından yapılan bu çeşmenin suyu kuruyunca: Sadrazam Köprülü Mehmet Paşanın kız kardeşi: 1683 yılında buraya yeniden su getirilmesini sağlamıştır. Bu yüzden çeşmeye “Köprülü Hemşiresi Çeşmesi” denir.
Ancak zamanla çeşme yine kurumuş ve halk tarafından “Kuru çeşme” olarak isimlendirilmiştir. Sonradan suyu akıtılmış olmasına rağmen, ismi değişmemiş ve “Kuru çeşme” olarak kalmıştır.
Çeşme 1983 yılında restore edilmiştir. Su deposuna çevre kanalizasyon suları karıştığı için, kaynak suyu ile ilişkisi kesilip şehir şebekesine bağlanmıştır.
KURUÇEŞME HAMAMI
Yakın zamana kadar orijinal haliyle kullanılan hamam: Bostancı Ocağının Hasdal Ağası Vakfından Bostancı Hamamıdır. Yol cephesinde, üç katlı ahşap soyunmalığı ile daha çok bir konutu andırır. Arka bahçesinde kubbeli yıkanma mahalleri, külhanı vardır. Bahçesi ağaçlıktır.
KASR-I SÜREYYA KÖŞKÜ
1726 yılında, Sultan III. Selim zamanında, Tırnakçı Yalısının arkasındaki yüksek bir tepe üstüne Kasr-ı Süreyya köşkü Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yörenin yamaçlarında, Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın muhteşem konağı bulunmaktadır.
RUM ÜNİVERSİTESİ
19 yüzyıl başlarında, Kuru çeşmede bir Rum Üniversitesinin bulunduğu söylenmektedir. Rum Patrikhanesi bünyesindeki bu kuruluş: 1803-1820 yılları arasında, Fener semtindeki Rum öğrencilerin yaz aylarında eğitimlerini burada sürdürmeleri için yaptırılmıştır.
Üniversitenin kurucusu ise: Divan-ı Hümayun Dragomanı yani tercümanı Dimitrasko Morozbeyzade imiş. Sultan III. Selim’in fermanıyla “Millet-i Rum Talimgahı” adıyla açılmıştır.
Dil, Edebiyat, matematik ve tıp bölümleri vardı. Mora ayaklanması sırasında, 1820 yılında okul kapatılmıştır.
SU ADA-GALATASARAY ADASI
Kuruçeşme sahilinin tam karşısında, denizin ortasındadır. Tekneyle geçilen adanın sahile uzaklığı 165 metredir. Bu ada, Sultan II. Abdülhamit tarafından Baş mimar Sarkis Balyan’a hediye edilmiştir. Çünkü Sarkis Balyan: Esma Sultan Yalısı ve Çırağan Sarayında başarılı olmuştur.
Balyan’ın evi de bu adadaymış. Bu yüzden, bu adaya o zamanlar “Sarkis Bey Adası” deniyormuş. Sarkis Bey’in bahçe içindeki evini ve aynı zamanda adayı: kale benzeri duvarlar kuşatıyormuş.
Evi: iki katlıymış ve çalışmalarını burada yürütmüş. Sarkis Balyan, 1899 yılında ölene dek adada yaşamıştır. Ama bu yapı, ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır.
Varisleri I. Dünya Savaşından sonra Şirket-i Hayriye vapur işletmesine kiraya vermiştir. Uzun yıllar kömür deposu olarak kullanılmıştır. Ada 1957 yılında Galatasaray Spor Kulübü tarafından satın alınmıştır.
Dünyaca ünlü ressam Ayvazovski: Dolmabahçe Sarayı için sipariş edilen resimleri burada çizmiştir. İstanbul’un en lezzetli istiridyeleri, bu adadaki kayalıklardan toplanmaktadır.
Ada, günümüzde Galatasaray Kulübü tarafından kullanılmaktadır. Gece kulübü ve restoran kompleksi vardır.
İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.
kilisenin tepeden gozleme kulesine gizli gecis vardir,,,yaklasilk 35 sene once 60 yasindaki mahalleliden duydum ,,mezarlik taslarida biz cok evin basamaklari olarak kullanilir,,,