Prens adaları; İstanbul’un Anadolu yakası açıkların bulunan: Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sivriada, Yassıada, Sedefadası, Tavşan Adası ve Kaşık Adasından oluşur.
Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası; ilk gurup adalar olup; turizm ve yerleşime açıktır. Tüm adalarda; resmi araçlar dışında, motorlu araçların kullanılması yasaktır.
Önceleri; bir Roma yerleşimi olan adalar; Bizans döneminde, prenslerin sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Bu yüzden de, yabancılar tarafından “Prens Adaları” olarak biliniyor. 700 yıllık tarihi sürecinde; sürgün ve işkencelere sahne olmuş, balıkçı köyleri de korsanlar tarafından yağmalanmış.
Osmanlı döneminde boşaltılarak, kendi haline bırakılan adalar; Tanzimat’la birlikte canlanmaya başlayarak, şehrin bir parçası olarak yerleşime açılmıştır.
ULAŞIM
İstanbul Adalar; Sirkeci’den kalkan; Şehir Hatları Vapurlarının ada seferleri: Kabataş, Bostancı ve Kartal’dan kalkan deniz otobüsleri ile ulaşım sağlanmaktadır. Ancak; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası iskelelerine kadar vapur seferleri bulunup, bunun dışındaki adalara özel teknelerle ulaşım sağlanır.
BÜYÜKADA
İstanbul Adalar; Eski adı: “Prinkipo”dur. Yani, Rumca da “Prens” anlamına gelir. Adalar ilçesinin merkezidir. Adından da anlaşılacağı gibi, yüzölçümü en büyük ve aynı zamanda en kalabalık olan adadır.
Yüz ölçümü: 5.4 km. karedir. Maltepe Sahiline uzaklığı: 2300 metredir. Biri güneyde ve diğeri kuzeyde olmak üzere, iki tepe bulunur. Güneydeki tepe 203 m. yükseklikteki Yüce Tepedir. Kuzeydeki tepe ise, 164 m. yükseklikteki İsa Tepedir.
Yaz aylarında, nüfusu 20 katına çıkar, hafta sonları daha da fazlalaşır. Yakın zamana kadar doğal ve mimari özelliklerini koruyan ada, son yıllarda çarpık yapılaşma ile özgünlüğünü biraz yitirmiş olsa da, yine de geçen yüz yıldan kalan Rum evleri, ahşap ve kuleli köşkleri, süslü balkonları, Neo-Barok tarzı yapıları ve tarihi iskelesi ile, İstanbul’un görülmeye değer seçkin sayfiye yerlerindendir.
Adadaki tüm yapılar içinde: manastır, önemli bir yer tutar. Kadınlar Manastırı (Aya İrini): Maden Mahallesinde kurulmuş, zamanla yıkılmış ve günümüze sadece kalıntıları ulaşmıştır.
Diğer manastırlar ise; Karacabey Koyu’ndaki; Aya Nikolas Manastırı, adanın ortasındaki tepede bulunan: Hristos Manastırı ve Yüce Tepe’deki: Aya Yorgi Manastırıdır.
AYA YORGİ MANASTIRI
İstanbul Adalar; Adanın en yüksek tepesindedir. Buradaki ilk yapı; MS. 6’ncı yüzyılda inşa edilmiştir. Bu mevkide; birçok kilise ve manastır kalıntıları da vardır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmış, bazıları yıkıntı olarak kalmıştır.
Her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde, sayısız insan, 200 metrelik bu tepeyi tırmanıp kiliseye ulaşınca, inancı doğrultusunda dua eder ve niyet tutar ya da şifa umuduyla siyah cüppeli bir Ortodoks papazdan dua diler.
Yürüyerek çıkmak istemeseniz; hemen tepenin başında hazır bekleyen eşeklerle de çıkabilirsiniz.
Yol uzun ve dik, bu nedenle tane olarak kiralanan eşeklere binmenizi öneriyorum. Eşeklerden çekinmenize gerek yok, yolu çok iyi biliyorlar ve siz çevrenin manzarasının tadını çıkarırken, onlar sizi kiliseye ulaştırıyorlar.
Kilisenin sağında, papazların kaldıkları lojmanlar ve şimdilerde kapalı olan küçük manastır var. Solunda ise, bir şeyler atıştırabileceğiniz Yüce Tepe Gazinosu var. Aya Yorgi kilisesinin dört bir tarafında ise, Marmara Denizi, tüm ışıltısı ile yüzünüzü aydınlatacak.
Burada, tutulan dileklerin gerçekleşeceğine dair güçlü bir inanış var. Bu yüzden, kilisenin içinde bulunan camekan dolapta, çok sayıda; saat, kolye gibi eşyalar görünce şaşırmayın. Onlar, dilekleri kabul olanların küçük bir teşekkürü.
Ayrıca, yine kilisenin içinde bulunan manastır suyunun da şifalı olduğuna inanılıyor. Öyle ki, felçli insanların Yüce Tepe’den yürüyerek aşağıya indiğine dair rivayetler anlatılıyor.
RUM YETİMHANESİ
İstanbul Adalar; İsa Tepesinde bulunmaktadır. Binası, dünyanın en büyük ahşap mono blok yapılarındandır. Yaklaşık yarım asırdır boş olan yapı, her şeye rağmen heybetli mimarisiyle, zamana meydan okuyor.
Adadaki, 9 Rum Ortodoks kilisesinden başka; 1 Ermeni ve 1 Latin Katolik kilisesi, ayrıca 1 Sinagog ve bir de Rum Yetimhanesi bulunmaktadır.
Bizans döneminde inşa edilmiş; 3 kale, liman, hapishane ve 4 ayazma da görülecek yerler arasındadır.
Adaların en eski ikinci cami olan; Hamidiye Cami de, Sultan II. Abdülhamit zamanında yapılmış ve Büyükada da Tepeköy yamacında bulunmaktadır.
Aya Yorgi Tepesine çıkıp, kutsal ayazmadan su içmek, adak adamak, bisiklet turları, kır gazinoları ve piknik alanlarında zaman geçirmek, Büyükada da yapılmasını tavsiye edeceğim faaliyetlerden.
Bunların dışında, eğer ilginizi çekerse: Lev Troçki’nin: Sovyet Lider Stalin tarafından sürgün edildikten sonra; 1929-1933 yılları arasında yaşadığı, Nizam Mahallesindeki ev ve ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin’in Maden Mahallesindeki evi, adayı ziyaret edenlerin ilgisini çekmektedir.
Büyükada da; seyyar arabalarda satılan gül şeklindeki el yapımı dondurmaları mutlaka tadın.
HEYBELİADA
İstanbul Adalar; Eski adı:”Halki” yani “Bakır” anlamına gelmektedir. Uzun yıllar; Çam Limanı’nda işletilen bakır madenleri sebebiyle, bu adı alan ada, Osmanlı döneminde sayfiye yeri olarak kullanılmış.
Heybeliada da; Değirmen Tepesi, Köy Tepesi, Heybeli Tepesi ve Ümit Tepesi olmak üzere, dört tepe bulunmaktadır. Doğal bitki örtüsü bakımından, diğer adalardan daha şanslı olan Heybeliada, mehtabın da en güzel izlendiği yer olma özelliğine sahiptir.
İskeleden inilince, solda Deniz Lisesi ve ona bağlı binalar uzanır. Bunların arasından geçilerek, arkada: Çam Limanı tarafında, şu an faaliyette olmayan Sanatoryum’a gidilir.
Günümüzde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının elinde olan arazide: tarihten kalan ilginç eserler var.
Birincisi. Türklerin fetihten önce yapılmış son ve Adalardaki tek Bizans Kilisesi, Kamariotissa’dır. Son İmparatoriçe Maria Komnena’nın yaptırdığı sanılıyor. İstanbul; Fener’deki Aya Maira dışında, dört yapraklı yonca modeline göre yapılmış tek kilise budur.
Askeri arazide olduğu için özel izin alınmadan görülemiyor. Bu kıyıda, Aya Yorgi (Ayios Yeorgios) Manastırı, Çam Limanının batı ucunda, Tarik-i Dünya Manastırı var.
İkinci ilginç kalıntı, bir mezar taşından ibaret. Bu kraliçe I. Elizabeth’in elçisi Edward Barton’un mezar taşı. Üzerinde (imla yanlışları da olan) Latince bir kitabe ve Barton’un aile arması var.
İngiltere’nin ve Elizabeth’in, Osmanlı Sultanına gönderdiği ikinci elçi olan Barton’un bir süre Tophane’de bir evde kaldığı, ama çevre halkı, gece cümbüş gürültüsünden rahatsız olup şikayet ettiği için, buradan uzaklaştırıldığını ve adaya geldiğini biliyoruz.
İskelenin sağında: çarşı, meyhane ve kahveler var. Büyük Rum Kilisesi Aya Nikola (Ayios Nikolaos) burada. Bazı ilginç ahşap evlerin önünden (Örneğin: İlyasko Yalısı) geçerek, Adalarda kışın da açık olan otel Panaroma’nın yanından geçerek yürüyünce, çamlık piknik yerine geliniyor. Bunun ilerisinde, Değirmen Burnu denilen bölge var. Adanın en büyük plajı burada.
Fazla yapılaşmamış olan öbür tepede: Ayia Trias Manastırıyla birlikte, Rum Ortodoks Ruhban Okulu var. Fetihten bir zaman sonra, Rum nüfusun başlıca dini eğitim merkezi burası idi. Din adamı adayları, Yunanistan’dan ve Rumların bulunduğu her yerden buraya okumaya gelirlerdi.
1970’lerde Türk Hükümetiyle, Rum Ortodoks Patrikhanesi arasında bazı anlaşmazlıklardan dolayı, bu eğitim durduruldu. Ortodoks Rum dini kurumlarının yanında, 1940’larda yapılmış “Beth Yaakov” Sinagogu da var.
Kuzey kıyısında da Hidiv ailesinden Sait Halim’in kardeşi Abbas Halim Paşa’nın konağı halen ayaktadır. Çünkü orası, ünlü yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yaşadığı yerdir.
Heybeliada; Sanatoryum, 9’ncu yüzyılda kurulan Ruhban Okulu (Aya Tiriada Manastırı), Aya Spiridon Manastırı, Aya Nikola Kilisesi, Deniz Lisesi, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve İsmet İnönü’nün müze evleri görülebilir.
Tipik kır kahvesinin bulunduğu Değirmen Burnu piknik alanı, Değirmen Plajı, Su Sporları Kulübü; deniz ve doğanın tadını çıkarmak için gidilebilecek yerlerdendir. Yürüyüş, bisiklet ve fayton turları da yapılabilen ada, diğerlerine göre daha düzenli bir yapıda.
BURGAZADA
İstanbul Adalar; Eski kilisesi ve köşkleriyle, tipik bir prens adası. Genellikle, sakin olan bu küçük ve şirin adanın etrafını yürüyerek turlamak mümkün. Ayrıca; burada, fayton ulaşımı da bulunuyor. İskelenin solunda, sıra sıra kafeler var.
İskelenin sağından devam eden fayton yolu; manzarası ile ünlü olan piknik alanı Kalpazan kayaya gider. Yine, iskelenin solundaki Moloz Burnunda, adanın en eski plajı olan “Su Sporları Kulüp” var.
Sadece üyelerin faydalanabildiği bu kulüp’ün plajı dışında, Kalpazan kaya’da, bir de halk plajı bulunuyor.
Burgaz adaya gidince, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de; ünlü yazar Sait Faik’in bir zamanlar yaşamış olduğu müze ev. Türk Edebiyatında önemli bir yeri olan öykü yazarı Sait Faik Abasıyanık’ın; annesiyle birlikte yaşadığı köşk; 1964 yılından bu yana, müze olarak hizmet veriyor.
Yazarın kişisel eşyaları ve çalışmalarından örneklerin sergilendiği müze evde, her yıl Darüşşafaka tarafından verilen öykü ödülünün töreni yapılıyor. Evet, Müzenin hemen yanında, 9’ncu yüzyılda inşa edilmiş olan Aya Yani Kilisesi var.
O devirde adaya sürgüne gönderilen bir din adamının kapatıldığı zindanın üstüne yapılan kilisenin avlusunda, bir de ayazma bulunuyor.
Adada ilk ineceğiniz yer, vapur ve deniz otobüslerinin iskelesinin bulunduğu iskele meydanı. Burada sizi sahilin sağ tarafından sıralanmış: çay bahçeleri, kafeteryalar ve birkaç meyhane karşılayacak.
İlk görmeniz gereken yer: Aziz Methodios’un hapsedildiği zindanın bulunduğu kilise.
Ayrıca: 3 kilise, 2 manastır ve ayazma var. Tarihi çok eski olan bu yapıları görmenizi öneririm.
AGHİOS İOANNES PRODROMOS (AYA YANİ) KİLİSESİ
Vaftizci Yahya’ya adanmış bir kilise. Bu kilisenin yerindeki ilk kilisenin, İmparator Teophilos’un (839-842) karısı İmparatoriçe Theodora tarafından Burgaz adasının ünlü sürgünü din adamı Methodius’un mahkum edildiği hücrenin üstüne inşa ettirilmiştir.
Bu kilise, İstanbul’un fethi sırasında, fazlaca hasar görmüş, 1759 yılında onarılmıştır.
Bir kitabeye göre: 1817 yılında, tekrar tamir görmüştür. 1894 depreminde, kilise kullanılmayacak kadar harap olur. Yenisi;1896 yılında yapılır. Bugün, Burgaz adasındaki Rum halkın kullandığı cemaat kilisesidir.
Kiliseye; güney tarafındaki narteks bölümünden girilir. Narteksin sağ ve solundaki iki sütunlu, kemerli birer kapıdan girilen 2 hacim var. Soldaki hacimden, 11 basamaklı dar bir merdivenle küçük bir hücreye inilir.
Methodius’un mahkum edildiği hücre burasıdır. Narteksin sağındaki bölmede ise, merdivenlerle üst kata, esas kilise bölümüne açılan galeriye çıkılır. Orta nef Aghios İoannes’e, sağ yan nef Hagia Paraskevi’ye, sol yan nef de Hagios Ayazoni’ye adanmıştır.
Hz. İsa, Hz. Meryem ve çeşitli azizlerin, Yedikule Balıklı ayazmasının ikonaları ile süslüdür. İkonostasis, ambon ve despot tahtının zengin bir ahşap işçiliği vardır.
CHRİSTOS (METAMORFOSİS) MANASTIRI
Geçen yüzyıl ortalarında, Adanın tepesinde, Büyük ve eski bir kilise ile manastırın ve kulenin kalıntıları görünüyordu. Son zamanlarda bulunan bir belgeye göre; bu harabeler, 1603 yılında yapılan manastırdan kalmadır.
Çünkü: aslı İmparator Makedonyalı Vasil tarafından 865-866 yılları arasında yaptırılmış olan manastır, Sultan IV. Murat zamanında, sultanın emriyle, burada yapılan ayinler sırasında yakılan ateşlerin İstanbul’da yangın var endişesiyle telaş yarattığı gerekçesiyle yıkılmıştır.
Geçen yüzyılda burada İmparator I. Aleksios Komnenos devrine ait altın sikkeler bulunmuştur. 1828 Yunan İhtilalin de, elebaşılık yapmış olan Burgaz Adalı H.Hurmuzis, bu manastırın kalıntıları ile buraya bir ev yaparak, aynı yerde bir şapel inşa etmiş, bir de okul açmaya çalışmıştır.
Devrin padişahlarından yardım da sağlayan Hurmuzis, şapeli eski kilisenin enkazı ile yapar. 1869 yılında, Burgaz adası ile ilgili olarak “I.Nesos Antigoni” isimli, bir de monografi yazmış, ölümünden sonra kilisenin yanına gömülmüştür. Buradaki eski kalıntılarıyla birlikte, sonradan yapılan kiliseyi de gezebilirsiniz. Ayrıca, hemen yanında Rum mezarlığı bulunmakta.
AYA YORGİ (AGHİOS GHEORGHİOS) MANASTIRI VE KİLİSESİ
19’ncu yüzyıl yapısı olan bu kilise, üç çanı ile meşhurdur. Adanın batısında, arkası gittikçe yükselen bir yamaçta, Cennet Yolunun altındadır.
Manastır daha aşağıda, yamaçta olup, dikdörtgen planlı, biri bodrum olmak üzere, üç kattan meydana gelen, taş bir binadır. Koridor üzerine sıralanmış odalardan oluşan, diğer manastırların aksine, 7 ayrı kapıdan girilen bölümlerden oluşur.
Her bölüm; kendi içinde, birer merdivenle üst kata bağlanır. Bodrum katı çamaşırlıktır. 17’nci yüzyılda yapıldığı sanılan bu manastırın büyük bir kısmı, 1920-1923 yıllarında, beyaz Rus göçmenleri tarafından kullanıldığı sırada yanmıştır.
Manastırdan daha yukarıda, yolun hemen altındaki çam ağaçlarıyla kaplı düzlükte bulunan kilise, haçvari planlıdır. Manastırla birlikte yandığı tahmin edilmektedir. Orta açıklıkta, 4 kare sütuna oturan bir kubbe ile örtülüdür.
Kubbeye; pandantiflerle geçilmektedir. Köşe açıklıklar, 4 küçük kubbe ile ara açıklıklar ise beşik tonozla örtülüdür. Kubbede: 12 pencere vardır. Girişte; basit bir narteks bulunur.
Gerek narteks ve gerekse kilise; duvar resimleri ve ikonalar ile süslüdür. İkonaların bir kısmı gümüş kabartmalı, despot tahtı ahşap oymalıdır.
Bizans zamanındaki ilk kilise, daha aşağıda bulunmaktaymış. Pek harap olduğundan yıktırılmış ve yerine yeni bir kilise, bu ikinci kilise yapılmış, ancak bu kilise de, 1894 depreminde yıkılınca, 1897 yılında şimdiki kilise inşa edilmiş.
Şimdi; manastır adada, sayıları gittikçe azalan Rum vatandaşlar tarafından ev olarak kullanılıyor.
SANKT GEORG MANASTIRI VE KİLİSESİ
Avusturyalı Katoliklerin yönetiminde olup, Avusturya Lisesine ait külliyenin bir bölümüdür. Manastırı da vardır. Adada, birçok eski Rum evine ve tarihi tahta binalara da gezdiğiniz her yerde rastlayabilirsiniz.
Adanın tek müzesi: hayatının son yıllarını adada geçirmiş ünlü öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’tır.
DOĞAL YERLER
Adanın birçok kısmı, yalnızca doğaya aittir. Adanın her tarafında, denize girmek mümkündür. Adanın denizi, İstanbul’un az kalmış son temiz yerlerindendir.
Bunun yanında, orman bakımından da, en zengin adalardan biridir. Denize girmek için: Çamakya, Arka Koy, Ön Koy ve Kalpazan kaya kullanılır.
Bu yerlerin hiçbiri paralı değildir. Adada, fayton gezintisi yapmanız mümkündür. Kalpazan Kaya’ya; faytonla giderken çok güzel bir doğayı seyretmeniz mümkün.
Adanın çevresinde, tam bir tur atmanız imkansız. Çünkü: adanın arka kısmı uçurumdur. Islanmayı göze alabilirseniz, sahilden tam bir ada turu da maceralı olabilir.
Adanın en güzel yerlerinden biri de, Bayrak Tepesidir. Güzel bir ormanın içinden geçerek, adanın en tepesine ulaşırsınız ve eşsiz manzarayı seyredebilirsiniz.
Ayrıca: Ada’da, iki tane kulüp var, bunlardan ilki Türkiye’de su sporlarına uzun yıllar hizmet veren “Adalar Su Sporları Kulübü” ve diğeri de, “Burgaz ada Deniz Kulübüdür.
KINALIADA
İstanbul Adalar; Adalar içinde, İstanbul’a en yakın olanı. Gerçekten, Bostancıdan vapura bindikten 25 dakika sonra, Kınalı adanın plajlarına varmak mümkün. Bu küçük adanın iklimi, diğer adalara göre daha sert ve yeşili de diğerlerine oranla daha az.
En çıplak adalardan biridir. Çok kayalık olması nedeniyle, en az ağaç bu adada görülür. Adı: üzeri makilerle kaplı olduğu dönemlerde, uzaktan kızıla çalan bir görünüme bürünmesi nedeniyle almıştır. 3 tane tepesi vardır.
Bunlar: Çınar Tepesi, Teşvikiye Tepesi ve Manastır Tepesidir. Çınar Tepesindeki büyük radyo ve televizyon antenleri dikkati çeker. Geçmişte; suyu ve elektriği olmadığı için, diğer adalardan çok daha sakindi. Adaya, elektrik 1946 yılında gelmiştir.
Önceleri: tankerlerle taşıma suyla idare eden ada sakinleri, susuzluktan da 1981 yılında kurtulurlar. Adanın ilk sakinleri: Ermenilerdir. Esasen; Osmanlı döneminde, Ermenilerin meskun olduğu bir ada olarak bilinmektedir. 1846 yılında, Adalara vapur seferleri başladıktan sonra, Rumlardan ve Türklerden de, adaya yerleşenler olmuştur.
Tarihi dokusu da çok fakirdir. Bizans döneminde, ada sürgünlerinin çoğu buraya getirilmiştir. Bu sürgünlerin en önemlisi “Romen Diyojen” dir. 1071 yılında, Selçuklu Sultanı Alpaslan’a yenilen, Alpaslan tarafından dostça karşılanan ve memleketine iade edilen Romen Diyojen; Bizans’ta işkence görmüş, gözlerine mil çekilerek, Kınalı adadaki “Hıristos Manastırı”na sürülmüş, ölünce buraya gömülmüştür. Mezarının bugünkü yetimhanenin yanında bulunduğu söylenmektedir.
Adalardaki tek Ermeni Kilisesi, Surp Krikor Lusavoriç’tir. Manastır Tepesi diye bilinen yerde de Rum Ortodoks Hıristos Manastırı vardır. Burada, fayton yok. Bir ucundan öbür ucuna yürüyerek 20 dakikada gidilebiliyor.
Buraya gelirken, yürümeyi göze almanız gerekiyor. Ya da, iskelenin solundaki bisikletçilerden, kendinize bir bisiklet kiralayabilirsiniz.
Adadaki Ayazma Koyunda bulunan: Kamo’s Beach ve Ayazma Plajına gitmek isteyenler için, yazın iskeleden tekne servisleri yapılıyor.
Diğer adalara nazaran, en uzun plajlar bu adada. Ama tesis pek fazla değil. Bir tek Ayazma Plajında kurulu: Kamos tesisi var.
İskelenin solunda; balıkçı barınağı ve çay bahçeleri var. Sağ tarafta ise; plaj var. Adanın arkasına geçmek için, en pratik yol: doğru karşıya geçmek, tepeyi tırmanmak ve Hıristo Manastırı’nın bulunduğu yeşil çayırı aşıp, Ayazma Plajına inmektir.
İskelenin karşısındaki; İkiz Sirakyan Ermeni,Hristo Manastırı ve plaj görülecek yerlerden: Sirakyan evleri: adanın mimari özellik ve güzellikteki tek yapısı.
Kınalı adanın en yüksek tepesine kurulu: Hıristos Manastırı. Bizans imparatoru Romen Diyojen’in sürgün yıllarında yaptırdığı bir manastır. Buraya gitmek için, muhtemelen 15 dakika süren bir yokuşu tırmanmanız gerekiyor.
Ada; betonlaşarak, adeta İstanbul’un küçük bir kopyası haline gelmiştir.
SEDEF ADASI
İstanbul Adalar; Adaların; İstanbul’a en uzak ve en tenha olanı. Adanın büyüklüğü: 1300 x 1100 metre ölçülerinde. Üzerindeki bitki örtüsü; uzaktan bakıldığında sedefe benzetildiği için “Sedef Adası” ismi verilmiş. Eskiden tavşanı bol olduğu için “Tavşan Adası” ismi de kullanılıyormuş.
Burası da, Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmış. En önemli sürgünlerden biri: MS. 857 yılında, adaya gönderilen Patrik Ignatios’tur.
Ignatios; 10 yıl adada çeşitli işkencelere maruz kalarak yaşadıktan sonra, 867 yılında, yeniden patrik seçilmiş. 1850 yılında, ada Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşanın ikametine geçer. Paşa; adaya zeytin ağaçları dikmiş ve sebze yetiştirmiş.
Paşanın ölümü üzerine, ada bakımsız kalmış ve 1’nci Dünya Savaşı sırasında da adanın tüm ağaçları kesilmiş. İstanbul’un işgali sırasında, müttefiklerin eline geçen Yavuz Zırhlısı, uzun süre buraya demirlemiştir.
Vapur seferlerinin seyrek ve tesislerinin az olması bu adayı diğerlerine oranla daha sessiz hale getirmiş. Sedef Adasına, yalnızca Bostancı’dan vapur seferleri var. Ada; yaz aylarında bile bol rüzgar alıyor.
Hava sıcak dahi olsa, yanınıza mutlaka kalın bir şeyler almayı sakın unutmayın. Adaya bisikletle gitmeyin, çünkü gezecek yer yok. Bir de konaklama imkanı yok, vapur saatini dikkatli ayarlayın.
Sıcak havalarda bile, bol rüzgar alan adanın dolaşılacak ve gezilecek fazla bir yeri yok. Toplam 110 hanenin bulunduğu adada, küçük bir karakol ve sağlık ocağı var.
Denizinin temiz olması ve sakinliği ile özellikle, hafta sonlarında kalabalıklaşan adanın nüfusu, normalde 400 kişi.
Adanın yerleşimi, tamamen özel mülk olduğundan, ziyaretçilerin adanın tamamını dolaşmasına izin verilmiyor. Yani: adanın dörtte üçüne giremiyorsunuz. Yine de; dışarıdan gelenler için, bir restoran ve özel bir plajı var.
Oldukça sessiz bir yer. Başını dinlemek isteyenler için birebir. Üzerinde gezilecek pek fazla yer olmaması ve vapur seferlerinin seyrekliği nedeniyle, tercih edilmiyor. Ama yine de halk arasında, en temiz denize sahip olduğu söyleniyor.
Adanın ziyaretçilerin girmesine izin verilen bölümünün yerleşim planı gayet basit. İskelenin hemen çıkışında, küçük bir meydan var. Solda bir restoran ve sağda bir plaj ve tam karşınızda bir bakkal var.
Burada yapabileceğiniz en iyi şey: denize girmek. Adanın tek plajında, bir de restoran var. Plajın bir köşesinde, çocuklar oynasın diye ayrılmış kumluk bir alan var.
Geri kalan kısmı ise beton kaplı. Burada bulunan şezlonglarda güneşlenebilirsiniz. Plajda; şemsiye ve soyunma kabinleri bulunuyor.
Önemli bir hatırlatma: adanın Büyükada’ya bakan kıyılarının açıklarında, 70 m. derinlikte Bizans batığı bulunduğundan, dalmaya izin verilmiyor.
Hemen iskelenin çıkışında bulunan Sedef Restoran; vakit geçirmek için uygun bir yer. Bahçesi ve manzarası ile, güzel bir konuma sahip. Burada: puf böreği ve kabak tavayı yemenizi tavsiye ediyorum.
Sedef Restoranın önünden denize girilebiliyor. Bunun için şezlongların bulunduğu ayrı bir bölüm hazırlanmış. Ayrıca, ağaçlar arasında kurulmuş hamaklara uzanıp, saatler boyunca sallanabilirsiniz.
Adalarda konaklama yerleri hakkındaki yazım için.
İstanbul’dan kaçmak istiyorsunuz ama sadece bir gününüz var…Bostancı’dan deniz otobüsü veya Şehirhatları vapuru yada Kabataş’tan Şehirhatları vapuruna binerek bu şehirden kaçmaya yeter. Simit ve çay eşliğinde vapurda denizin güzelliğini görerek seyahat edip Büyükada’da inip doğal güzelliklerin keyfini devam ettirebilirsiniz.
Avrupanin sitresinden robot bir hayat akisindan kacmak ve dinlenmek istiyorum…
Dinlenmek icin bencede cok süper bir Ada…belki bir ömür de kalabilirim..Hayirlisi
ilk defa