İl merkezi Gümüşhane’ye çok yakın. Trabzon kara yolu üzerinde bulunması, yörenin gelişimini olumlu yönde etkilemiş.
ULAŞIM
Torul: Trabzon-Gümüşhane-Bayburt-Erzurum kara yolu üzerindedir. Trabzon-İran transit kara yolu, ilçeden geçiyor. Torul-Gümüşhane arasındaki uzaklık: 25 km. Torul-Trabzon arasındaki uzaklık: 147 km. Torul-Tirebolu arasındaki uzaklık: 93 km. Torul-Bayburt arasındaki uzaklık: 99 km. Torul-Erzurum arasındaki uzaklık: 210 km. Torul-Kürtün arasındaki uzaklık: 20 km. Torul-Tirebolu arasındaki uzaklık; 91 km.
TARİHİ
İlçenin eski adı: Ardasa. Günümüzdeki ismini ise: bölgede otağ kuran Tuğrul Beyden almıştır. Yani: “Tör” bir diğer ifade ile “Kutsal makam” demektir.
4.Haçlı seferleri sırasında, Trabzon’u fetheden Cenevizliler, Torul ve yöresini de ele geçirmişler ve buralarda kaleler ve haberleşmelerde kullanılan ateş kuleleri yapmışlardır.
12-13’ncü yüzyıllarda: Gümüşhane’nin Torul’a bağlı bir ilçe olduğu biliniyor. Denizlere inmeyi düşünen güçler, Gümüşhane yönünden gelip, Trabzon’a geçerken, buradan geçmişler ve Torul’u istila etmişlerdir.
1292-1399 yılları arasında: Anadolu’nun farklı diğer bölgelerinden gelen Türkmenler, yöreye çadırlı göçebe olarak yerleşmişlerdir. Takip eden tarihi süreçte: Fatih Sultan Mehmet, 1461 yılında, İran üzerine yürüdüğünde, Trabzon ve havalisini ve Torul bölgesini Osmanlı topraklarına katar.
Evet, tarihi ipek yolu üzerinde bulunan Torul, devamlı ve çok farklı güçlerin işgali altında kalmıştır.
1886 yılına ait kayıtlarda, Torul’un, Gümüşhane sancağına bağlı bir kaza olduğu yazılıdır. Cumhuriyet döneminde ise, Gümüşhane’ye bağlı bir ilçe haline gelmiştir.
1916 yılında, yöre Ruslar tarafından işgal edilir. 1918 yılında ise, Gavur dağı eteklerinde yapılan çatışmalar sonucu, işgal sona erdirilir.
GENEL
Torul, Karadeniz bölgesine dahildir. İlçe toprakları: akarsu vadileriyle parçalanmıştır. Denizden yükseklik: 1000 metredir.
Kuzeyinde Zigana dağları bulunmaktadır. Dağların yüksek kesimlerinde: hayvancılık yapılır. İlçenin ekonomik yaşamında: hayvancılık ve ormancılık etkilidir. Bunun dışında, tarımsal üretimde ise, öne çıkan ürünler: patates, elma, vişne, armut ve fasulye. Ancak, ekonomik etkinlikler ilçe halkını tatmin etmemiş ve yurtiçi-yurtdışı göçler yoğun olarak yaşanmıştır.
İlçe merkezi: Harşit çayı kıyısında: Kastel-Ceneviz-Köroğlu-Herek dağı yamaçlarında kurulmuştur.
İklim düşünüldüğünde: kışları sert ve yazları ılık bir Karadeniz iklimi görülür. Yağışlar azdır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Torul yöresine yolunuz düşerse, tatmanızı önereceğim yöresel lezzetler: borani, kaygana, kete, kara helva, aşuredir. Ama, elbette: pestil ve köme olmadan olmaz.
NE SATIN ALINIR
Torul yöresinde, bu yöreye has “çil peyniri” var. Bunu mutlaka denemelisiniz ve kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik olarak da satın alabilirsiniz. Ayrıca: buradan “pestil” ve “köme” almalısınız.
GEZİLECEK YERLER
TORUL KALESİ
İlçe merkezindeki kalenin, Cenevizliler döneminde yapıldığı sanılıyor. 1 saatlik bir yolculuktan sonra ulaşmak mümkün.
Daha sonraki dönemlerde, Fatih Sultan Mehmet tarafından bölge ele geçirildiğinde kalenin onarıldığı da biliniyor. Günümüzde sur duvarlarının bir kısmı görülebiliyor. Bu duvarlar: kesme ve moloz taş kullanılarak yapılmış ve kireç harç kullanılmıştır. Söylenenlere göre, Kaleden, Harşit çayına inen gizli bir geçit varmış ve kalenin su ihtiyacı buradan karşılanıyormuş, ama günümüzde bu geçit yok.
TORUL KALESİ CAM SEYİR TERASI
Torul kalesi: Orta çağ’da yapılmış olup, Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı topraklarına katılmıştır. Savunma ve gözetleme amaçlıdır.
Torul kalesine yakın mesafede kurulan cam seyir terası 5 Ocak 2018 tarihinde açılmış olup, yerden yüksekliği 240 metredir ve bu yükseklik nedeniyle Türkiye ve Avrupa’nın en yüksek cam seyir terasıdır.
Kara yoluna (2 km mesafededir.) yakın cam seyir terası son bir yılda 175 bin kişi, toplamda ise 380 bin kişi ağırladı.
ARDESA KÖPRÜSÜ
İlçe merkezindeki köprü, 1890 yılında yapılmıştır. Ayakları arasında, yuvarlak kemerler görülmektedir. Korkulukları da, kesme taşlardan yapılmıştır. Köprünün uzunluğu: 70 metre, genişliği 6 metredir. Yükseklik: 10 metredir. Köprü günümüzde halen kullanılmakta olup, tek bir araç geçişi için uygundur. İlçenin iki yakasını birbirine bağlayan tek köprü olarak önem kazanmaktadır.
KARACA MAĞARASI
İl merkezine 17 km uzaklıkta, Cebeli köyündedir. Mağaraya ulaşmak için, Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 12’nci km de ana yoldan ayrılmanız ve yaklaşık 4 km daha gitmeniz gerekmektedir. Yolculuk sırasında geçtiğiniz köylerin evlerinin çatılarının teneke kaplı olduğunu göreceksiniz. Çünkü, kışın çok kar yağar ve çatıda kar birikmemesi için çatılar teneke kaplanmıştır.
Günümüzde kullanılan yol, mağaranın ziyarete açılmasının ardından yapılmış yeni ve asfalt yoldur. Yoldan ilerlerken, mağara: sol yanda ileride görülen büyük bir kaya kütlesinin altında kalmaktadır.
Eski yol, aşağıdaki İkisu köyünün içinden geçerken, bu yolu genişletmek mümkün olmadığından, yeni yol farklı bir yere yapılmıştır. Eski yol bulunduğunda, otobüsler sığmadığından, mağaraya ulaşım küçük münibüslerle yapılıyormuş.
Mağaranın kapısına ulaşmak için, aracınız veya otobüsten indikten sonra 300 metrelik bir yol yürümek gerekiyor. Yokuş yukarı ama hafif rüzgar olduğundan bu yolculuk ziyaretçileri yormuyor.
Gelelim, mağaranın bulunuş öyküsüne
Buralı ve Karadeniz Teknik Üniversitesinde Jeoloji Mühendisliğinde okuyan Şükrü Erus’a; 1983 yılında, burada yaşayanlar bir mağaradan söz ederler. Şükrü Erus: arkadaşlarını çağırır, mağaranın çok dar olan ağzından içeriye girdiklerinde muhteşem güzelliklerle karşılaşırlar, mağaranın ağzını genişletirler ve hocaları Prof.Dr. Remzi Dilek’e haber verirler. Remzi hoca, mağara içinde incelemelerde bulunur ve MTA’ya haber verilir. MTA tarafından yapılan ölçümler ve incelemelerin ardından, 1996 yılında mağara ziyarete açılır.
Mağara: Cebel köyünün Karaca mahallesinde bulunduğundan, Karaca mağarası olarak isimlendirilmiştir.
Mağaraya giriş, tam bilet 8 TL. ve öğrenci bileti 3 TL dir.
Mağaranın özellikleri
1550 metre yükseklikteki mağaranın en önemli özelliği: benzerleri arasında, dünyanın en güzel ikinci mağarası olmasıdır. Duvar perde desenleri, Slovenya’da bulunan benzerinin ardından ikinci güzelliktedir.
Mağaranın uzunluğu: 100 metre ve toplam alanı ise: 1500 metre karedir. Yatay olarak gelişen mağara, dört ayrı salonun birleşmesiyle oluşmuştur.
Bu mağara canlı bir mağaradır, yani mağara içindeki oluşumlar halen sürmektedir. Bu yüzden: içeride nemlenme olayının devam etmesi için, yıl içinde 5 ay kapalı tutulması gerekiyor. Sadece 7 aylık süreçte ziyarete açık tutuluyor. Bu 7 aylık süreçte de, rüzgarı kessin diye, ön tarafa bir kapı eklenmiştir.
Mağaranın içi
Mağaranın çökme riski yoktur. Yani, ziyaretçiler açısından tehlikeli bir durum söz konusu olmaz.
Yağmur ve kar suları, çatlaklardan alt tarafa doğru sızarak mağaraya doğru akar ve kireç taşı, tuz, magnezyum, demir gibi madenler, mağara içindeki boşluklarda birikinti bırakır. Bu birikintilerden yukarıda oluşanlara sarkıt, aşağıda oluşanlara dikit, ikisi birleşince sütun, duvarlardan süzülenlere traverten, damlayıp çevreye sıçrayarak oluşan küçük yapılara ise mağara mantarı, mağara incisi denir. Bunlar süngerimsi ve kalker bir yapıya sahiptir. Mağara içindeki oluşumların 30 bin yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir.
Bu oluşumların 1 cm bölümü, damlaya damlaya 12 yılda oluşmaktadır. Oluşumlar kışın daha hızlı, yazın ise daha yavaş devam eder. Oluşumlar: ışık ve ziyaretçilerin nefeslerinden etkilenir ve kararırlar. Bu yüzden, mağara içinde resim ve video çekimi kesinlikle yasaktır. Çünkü: oluşacak ısı, mağara içindeki oluşumlara zarar vermektedir. Hatta: mağara içinde, gurupların ziyaretleri 10 dakika ile sınırlıdır.
Mağaranın içinde klimalı bir ortam vardır. Mağaranın iç ısısı yaz-kış genellikle 18 derece civarındadır. Çok nadir olarak 12-15 dereceye kadar düştüğü görülmüştür. Mağara içindeki bol oksijen ve temiz hava astım hastalığına iyi gelmektedir. Astım hastalarının tedavi için, 21 gün boyunca günde 1 saat fasılalar halinde, mağarada kalmaları önerilmektedir. Mağara içinde herhangi bir hayvan (yarasa, yılan, sinek, böcek gibi) yaşamaz. Çünkü mağarada bulunan kalsiyum karbonat, hayvanları rahatsız eder, yaşamlarını olumsuz etkiler.
Mağaranın gezilmesi
Mağaranın kapısından girildikten sonra: geniş bir tünelden geçilerek bir galeriye ulaşılıyor. Bu galeri 15 metre yüksekliktedir. Burada dünyanın en uzun traverten sütunu bulunmaktadır. Galeri 2 bölümden oluşur. Sağ ve sol yanlara uzanan ve birbirine bağlı olmayan bölümler, ziyaretçiler tarafından gezilebilir.
Son bir not: mağara içindeki bazı oluşumlar dikkat çekmektedir. Bu oluşumlar, mağara görevlisi tarafından, el feneriyle ziyaretçilere gösterilmekte ve gerçekten söylenen oluşumlara benzerlik görülmektedir. Bu oluşumlar: bir bina benzeri, başında fes olan bir insan figürü ve özellikle kucağından bir çocuk bulunan Meryem Ana figürüdür.
ARTABEL GÖLLERİ
İlçe merkezine bağlı, Gülaçar köyünden geçen Artebel deresi kaynağındadır.
Köyün içinden, Artebel Mahallesinden sonra, orman yolu izlenerek ilk şelaleye ulaşmak mümkün oluyor. Daha sonra ise, ilk göl olan Karanlık göle ulaşmak için, yaklaşık 1.5 saat yürümek gerekiyor.
Saha içinde: yöreye adını veren 18 adet krater gölü var. Bu nedenle, göllerin bulunduğu bu bölge, “Artebel Gölleri Tabiat Parkı” olarak ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
LİMNİ GÖLÜ
İlçe merkezine bağlı, Zigana köyü, Saronay yaylasındadır. Soğuksu Orman içi Dinlenme yeri olarak da bilinir.
Göl ve çevresinde, doğal güzellikler bulunmakta olup, özellikle havası, muhteşemdir. Bölgede, yaklaşık 200 değişik çeşit bitki türü bulunmaktadır. Burada: kamp-karavan imkanları bulunmaktadır.
AVLİYANE-ARDASA-GÜMÜŞTUĞ KALESİ
İlçe merkezine 30 km. uzaklıktaki, Gümüştuğ köyündedir. Kalenin bulunduğu yerdeki nehrin her iki yanındaki bölümlerde: Bizans dönemine ait kalıntılar bulunmuştur. Bu kalıntılardan, özellikle; üzerinde “Konstantinata”yazılı sikkeler dikkati çekmektedir. Ayrıca, kale içinde bulunan bir tapınak kalıntısı dikkati çekmektedir. Bu tapınak kalıntısında, 1.5 metre yüksekliğinde, beş sütun görülüyor. Bunun dışında, günümüzde kale harap halde, fazlaca bir şey görmek mümkün değil.
PANAGHİA (MERYEM ANA) MANASTIRI
İlçe merkezine bağlı, Büyük Çit vadisinde; Çit deresinin sol yanındaki yamaç üzerindedir.
Kilise yapısı ve avlusu: büyük duvarlarla çevrilidir. Khaldea metropolitliğine bağlı olduğu anlaşılmıştır. Ancak, kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Büyük ihtimalle, 900 yılları civarında yapıldığı tahmin ediliyor. Takip eden dönemlerde çeşitli onarımlar gören kilise, Trabzon’da bulunan Ayasofya Kilisesine benzer yapısıyla dikkat çekiyor.
ALPULLU KİLİSESİ
İlçe merkezine bağlı Cebeli köyü, Karaca mahallesindedir.
Yapının, batı yönünde giriş kapısı var. Üst örtüsü: beşik tonozla örtülmüştür. Günümüze sağlam olarak gelmiştir. Beden duvarları, 1 metreye yakın kalınlıktadır. Yontma taştan yapılmıştır.
ARPALI KİLİSESİ
İlçe merkezine bağlı Arpalı köyündedir.
Kitabesinde, 1852 yılında yapıldığı yazılıdır.
Yapının çevresi: duvarlarla çevrilidir. Girişi yanında, altı sütun üzerinde bir çan kulesi bulunmaktadır. Bu çan kulesi ile: yöredeki kiliseler içinde, çan kulesi bulunan tek kilise olarak önem kazanmaktadır. Sur duvarları içinde, rahiplere ait mezarlar görülüyor. Yani, bir zamanlar yaklaşık 600 hanelik bir Rum köyü ve geçimlerini madencilik yaparak sağlayan bu insanlar, ibadet yapabilmek için burayı yapmışlardır.
Yapı: köyde cami bulunmaması nedeniyle, köylüler tarafından günümüzde cami olarak kullanılmaktadır.
ARILI MAĞARASI
İlçe merkezine bağlı, Arılı köyündedir. İlçe merkezine, 50 km. uzaklıktadır. Köy meydanına ise, 1 km. uzaklıktadır. Ancak, bu 50 km. lik yolun, büyük bölümü stabilizedir. Mağara ise: dar bir giriş ve daha sonra geniş odacıklardan oluşur. Tavan yüksekliği: 10 metreye kadar ulaşmaktadır. Mağara içindeki sarkıt ve dikitler: değişik renk tonlarındadır, ağırlıklı renkler ise: beyaz ve lacivert. Gezilmesi gereken bir yer, zamanınız olursa ve buralardan geçerseniz mutlaka uğramanızı öneririm.
ZİGANA YAYLASI-TURİZM MERKEZİ
Zigana yaylası ve turizm merkezi, Torul ilçe merkezine daha yakın. Buraya gitmeyi düşünenler için, Gümüşhane ilini anlattığım yazı içinde, ayrıntılı bilgi verdim. Oradan yararlanabilirsiniz.
Zigana yaylası ve turizm merkezi tanıtımı hakkındaki yazım için.
Ençok merak ettiğim yerlerden biri Artebel gölleri. Nasip olursa bu yaz gideceğim.
Torulumun her yani bir baska guzel.Topragin ustu ormanlarla ,alti madenlerle dolu.Bu acidan baktigimizda Torulumuzn yarinlari cok guzel olacak.Artabel dogasi milli parki ilan edilen bolge gollerinin guzelli yaninda, 3331 metre yuksekligiyle ABDAL MUSA Zirvesiylede ayri bir guzellik sunuyor yoremize.Bu guzelligi en net sekilde Trabzon yonunden gelip torul tarafindan tunel cikisinda butun ihtisamiyla gorebilirsiniz.Bugune degi kimsenin bahsetmedigi veya farkina varamadigi ilcemizin bir baska ozelligide OKJIZEN DEPOSU Diyari olmasidir.Her orman olan yerde okjizen bol derler ama gercek oyle degildir {KAZ DAGLARINI) Dunyanin Akcigeri diye nitelerler .NEDEN Cuku cok yogun okjizen icerirde ondan.Peki bu okjizen yogunlugu nereden kaynaklanir?Tabiiki LADIN AGACLARININ Cok olmasindan.Yoermiz ormanlarin da da LADIN agaclari boldur.Tabi birde SARICAM .Dusundunuz mu hic adini manilere veren TORUL CIRASI nerden gelir tabiki saricamlarin bol olmasindan.Ayrica bu saricamlar Ruzgar setiginde , bulunduklari yere mis gibi cam kokusunu getirir.Torulumuzu onemli su kaynaklainin mensegide uzerinde ABDAL MUSA ZIRVESININ(3331METRE)Bulundugu BALABAN DAGLARIDIR.Torulumuzun GUZELLIGINIDE, OZELLIGINIDE anlatmak sayfalara sigmaz.BE uzun yillardir Avrupada yasiyorum.Ama yoremide Insanlarimida cok seviyorum.Her yil memleketime ziyarete gidiyorum. Tabiki ilcemizin en onemli eksikligi yatirimin az olmasidir.Bunu giderdigimizde, tersine gocu yasamak kacinilmaz olacak.Umarim ve dilerim o gunler yakindadir.Cunku yoremiz surekli goc veren bir yer oldu gunumuze kadar.Herkese mutlu yarinlar dilegi ve istegi ile.