Tekirdağ Muratlı

Tekirdağ Muratlı

Muratlı, küçük bir yer. Özellikle: bir zamanlar, burada göçmenlerin yerleşmiş olmasıyla tanınıp biliniyor. Bunun yanında: yine bölgede olduğu gibi, burada da yoğun fabrika yapılaşması var. Bunun doğal sonucu olarak, bu fabrikalarda çalışan işçilerin yerleştiği ve yaşadığı bir yer olarak biliniyor.

Tekirdağ Muratlı

ULAŞIM

Muratlı ilçesinin bağlı bulunduğu Tekirdağ il merkezine olan uzaklığı: 23 km. dir. Muratlı-İstanbul arasındaki uzaklık: 150 km. Muratlı-Çorlu arasındaki uzaklık: 40 km. Muratlı-Lüleburgaz arasındaki uzaklık: 36 km.

TARİH

Osmanlı Sultanı I. Murat: bir sefer dönüşü, bu bölgeden geçerken, bu bölgeyi çok beğenir ve eski kara yolu köprüsü yanında, ordugah kurar. Bu sırada: yaveri, hükümdara: “Sultanım, bu beldeyi çok beğendiniz, buraya ne isim koyalım?” der. Bunun üzerine, Sultan Murat “Murat Eli olsun” der. Böylece, yöreye “Muratlı” ismi verilir.

Yörenin tarihi geçmişindeki diğer öne çıkan hususlar: Sultan II Beyazıt ile oğlu Yavuz Sultan Selim’in: bu topraklarda savaşmış olmalarıdır. Ayrıca: Yavuz Sultan Selim; Edirne istikametinde ilerlerken, Muratlı ilçesinin Yukarı Yeşilsırt köyü, Ulaz mevkinde ölmüştür.

Muratlı yöresi: küçük bir köy iken, 1870 yılında buradan demiryolu geçirilmiş ve bunun üzerine hızla gelişerek, 1910 yılında nahiye ve 1957 yılında ilçe olmuştur.
Özellikle, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, çeşitli yerlerden (Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Yuğoslavya) getirilen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir.

Tekirdağ Muratlı

GENEL

Yörenin büyüklüğü yani yüz ölçümü: 408 km. karedir.
İlçe arazilerinin büyük bölümü: sulanabilir durumdadır. Bunun sonucu olarak toprakların büyük bölümü, tarıma elverişlidir. Ama, orman yapısı, yok gibidir. Bölgenin iklim özellikleri düşünülürse: karasal bir iklim yapısına bağlı olarak, kış aylarının soğuk ve yağışlı, yaz aylarının ise sıcak ve kurak geçtiği görülür.

NE YENİR/NE İÇİLİR

Buraya yolunuz düşerse “Tekirdağ köftesi” yemenizi öneririm.

Tekirdağ Muratlı

GEZİLECEK YERLER

İSTASYON BİNASI

İlçe merkezindeki istasyon binası: 1870 yılında, Avrupa-İstanbul demir yolu yapımı sırasında inşa edilmiştir.

İNANLI ÇEŞMESİ

1914 yılında yapılmıştır. İlçe merkezinin kuzeyindedir. 1914 yılından sonra, 1934 yılında, çeşmenin onarım gördüğü bilinmektedir. Bu çeşmenin en büyük özelliği: suyunun, uzun yıllar boyunca Tekirdağ iline getirilerek içme suyu olarak satılmış olmasıdır.

Tekirdağ Muratlı

ATATÜRK TARAFINDAN ZİYARET EDİLEN GÖÇMEN EVİ

Burası: 1936 yılında, Büyük Önder Atatürk’ün, burada yapılan göçmen evlerini görmek üzere, bölgeyi ziyaret ettiğinde kaldığı evdir. Ev: günümüzde demir yolu boyunca Gazi caddesi üzerinde bulunmaktadır.

Aynı yıllarda, Bulgaristan ve Romanya’dan göç ederek buraya gelenler için, Kazım Dirik paşa tarafından, buraya göçmen evleri yaptırılmıştır.

Bu göçmen evlerinde, Atatürk tarafından ziyaret edilen evin bahçesinde bir anıt bulunuyor. Anıtın üzerinde, şöyle bir yazı bulunmaktadır.” Ey bahtlı göçmen, Unutma, üç Haziran, Yurdun en büyük insanı, Konuk oldu evinize, Sevgi sundu hepimize.”

Düzce Efteni Gölü

Düzce Efteni Gölü

ULAŞIM

İstanbul tarafından gelenler: Hendek çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalılar. Ankara yönünden gelenler: Düzce çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalılar. Daha sonra, Gölyaka’ya ulaşacaksınız. Gölyaka’nın içinde “Güzeldere Şelalesi” takip edin.

Güzeldere Şelalesine, 10 km. kaldığını gösteren tabelayı görünce, Güzeldere’ye sapmayıp, düz devam edin. Kısa bir süre sonra, solunuzda, göl görünecektir. Yol boyunca, oldukça güzel görüntüler ve şirin köyler göreceksiniz. Düzce’ye olan toplam uzaklık, 14 km.

Düzce Efteni Gölü

GENEL

Efteni görü, Düzce’nin güney batısında, Gölyaka sınırları içinde kalıyor. Ana çıkış noktası: Büyük Menderes nehri. O kadar güzel bir göl ki; adeta bir kuş cenneti. Aslında buraya göl demekten öte, bataklık demek daha doğru olabilir. Çünkü: gölün içinde kalmış ağaçlar ve çeşit çeşit su çiçekleri, çok güzel bir manzara oluşturuyor.

Aynı zamanda: göl, kuşlar ve bitkiler için bir doğal habitat alanı. Zaten bu özellikleri nedeniyle, 1992 yılında, 1992 yılında, Orman Bakanlığı Milli Parklar Av-Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından, “koruma” statüsüne alınmış. Çünkü: gerek geçici ve gerekse kalıcı kuş varlığının gelecek nesillere aktarılması için, koruma şart.

Gölün bazı yerlerinde: ortalara kadar yürüyebilmenizi sağlayan patikalar göreceksiniz. Son zamanlarda: kuruma tehlikesi baş gösterince, su kaynakları, yeniden göle yönlendirilmiş. Ancak, yine de, eski kaynağına kavuşamamış. Bunun nedeni ise: geçmiş yıllarda, tarımsal alanlar açmak için, yoğun bir şekilde yapılan kurutma çalışmaları.

Evet: kuşlar dedim. Burası gerçekten tam bir kuş cenneti. Türkiye’nin ikinci büyük kuş cenneti denebilir. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan, önemli ve ender merkezlerden biri. Burada, yaklaşık 150 çeşit, su kuşu bulunduğu söyleniyor.

Düzce Efteni Gölü

Kuğu, Karabatak, Flamingo, Su Tavuğu, Boz Kaz, Yeşilbaş Ördek, Sakar Meke, Sumru, Kız Kuşu, Çulluk, Balık Kartalı, Balıkçıl, Yılan Boyun, Angıt; ilk göze çarpan kuş türleri. Bu kuşların izlenebilmesi için, göl çevresinde “Kuş Seyir Terasları” oluşturulmuş. Ayrıca, bir de tanıtım merkezi var.

Göl’de: kuş türleri yanında, ender bitki türleri de bulunuyor. Bunlar: Nilüfer, Süsen, Düğün Çiçeği, Kamış, Nane, Su Mercimeği. Gölün kıyılarında ise: Söğüt, Dişbudak, Kızılağaç, Çınar gibi, sucul karakterli ağaçlar, göze çarpıyor. Yaz ayları başında buraya giderseniz; gölün çevresindeki ağaçlardan dökülen polenlerin, gölün üstünü, yer yer bembeyaz kapladığını görebilirsiniz.

Göl’de avlanmak yasak. Yani: balık düşünceniz varsa, hayır. Yasak.

Düzce Efteni Gölü

GÖL EFSANESİ

Günün birinde, Olympos Tanrılarının en büyüğü olan Zeus; ölümlülerin arasına karışıp, hallerini öğrenmek ister. Yayına; Hermes’i de alır ve insan görünümüne girerler. Olympos’dan inerek, insanların arasına karışırlar. Yer yüzünde: dolaşırken, bir eve gelirler.

Kapıyı çalarlar.
– Yolunu yitirmiş iki garip insanız, kapıyı açarmısınız. Derler. Bu şekilde, birçok kapıyı çalarlar, ancak kimse kendilerine yardımcı olmaz, kapılarını açmazlar. Kimseden konukseverlik göremezler. İnsanlar: bunlara ya kapılarını açmazlar ya da hemen geri kapatırlar.

– Bizim çulsuz dilenci takımı ile işimiz yok. Derler.

Her yerden geri çevrilen gezginler, sonunda harap bir kulübeye gelirler. Saz ve samandan yapılmış kulübenin kapısını çalarlar. Kapıyı, ihtiyar bir kadın açar. Kadın bakar, iki zavallı yolcu, çok yol yürümüşler, yoruldukları her hallerinden belli.

Kadın:
– Kimsiniz, necisiniz. Der ve evin içine buyur eder. Konuklar evin içine girerler ve kendilerine kapıyı açan kadından başka, ihtiyar ve neredeyse iki büklüm, güler yüzlü başka bir ihtiyar adam görürler.

Ev sahipleri, konuklara: ezile-büzüle, eski-püskü ama temiz bir minder gösterirler. Kendileri de, bir kütük bulup, üstüne otururlar. Ellerinde ne varsa, misafirlerine sunarlar. Onlar yemeklerini yedikçe: ihtiyar kadın ve adam mutlu olur. İçten gelen bu konukseverlikleri, misafirlerin dikkatini çeker.

Ancak, ihtiyar, sofradaki yiyeceklerin konuklar tarafından yenilmesine rağmen, hep aynı düzeyde kaldığını ve azalmadığını görür. Konuklar: “Bizler, ulu kişileriz. Sizin o komşularınız, hak ettikleri cezalara çarptırılacaklar. Ama, size hiç kötülük gelmeyecek. Yani, bırakın evlerinizi, dağın tepesine bizimle birlikte gelin.” Derler.

İhtiyarlar, bu söz üzerine: ulu kişilerin ardından yürüyerek, dağa doğru yükselirler. Tepeye varınca, yaşadıkları bütün şehrin, sular altında kaldığını görürler. Kendileri ise, çıktıkları tepede, birer ağaca dönüşürler ve çok uzun seneler, gelen-geçen insanlar, bu ağaçların dallarına çeleng asar.

Evet, Efteni gölünün oluşumu efsanesi bu.

Zaten: gölün altında bir şehir olduğu da söylenmekte. Bu şehir, sellerle, suya gömülmüş. Gölün, hemen yanında bulunan: Hacıyakup Köyü’ne, geçmişte, Sel alt (Saralt) Köyü denilmesinin de, bu nedenle olduğunu düşünmemek elde değil.

SONUÇ

Gözlem evi, sazlıkları ve gölün üzerinde uzanıp giden tahta köprüsü ile Efteni gölü; görülmeye değer bir yer. Arabanızı yol kenarında bırakıp, gölün her iki yanında uzanıp giden yeşilliklerde yürümenizi öneriyorum. Ayrıca, eğer varsa, yanınıza mutlaka bir dürbün alın. Elbette fotoğraf makinanızı unutmayın.

Malatya Yazıhan

Malatya Yazıhan

Yazıhan, il merkezi olan Malatya’ya 40 km uzaklıktadır. Yazıhan, Hekimhan arasındaki uzaklık: 53 km.

TARİHİ

İlçenin tarihi geçmişteki en önemli özelliği, İpek yolu üzerinde bulunmasıdır. Bölgede yerleşim, mezra olarak başlamış ve 1936 yılında demiryolu ve 1937 yılında ise karayolunun geçmesiyle önem kazanmaya başlamıştır. 1947 yılında nahiye statüsü kazanmıştır.

İlçenin yerleştiği alanda demiryolu kurulmasıyla birlikte kuzey batıda yaklaşık 3 km uzaklıktaki Fethiye köyünde yaşayanların buraya yerleşmesi için bucak merkezi Fethiye’den alınıp 1940 yılında Yazıhan’a taşınmış ve imar faaliyetleri başlamıştır. Buraya gelen aşiretler arazinin düz olması ve “Sultan Murat Han” adına izafeten konakladıkları bu ovaya “Yazıhan” ismini vermişlerdir. 1990 yılında Yazıhan Belediye teşkilatı kurulmuş ve ilçe statüsü kazanmıştır.

Malatya Yazıhan

GENEL

İlçe yerleşim alanı, güneyden kuzeye doğru bir eğim gösterir. Kuzey tarafında dağlık ve vadilik alanlar bulunur. İlçenin yarısı sulu ve düz arazi üzerindedir. İlçe halkının başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ayrıca halı dokumacılığı yapılır. İlçenin rakımı 900 metredir. Doğusunda Fırat nehrinin bir kolu olan “Kuruçay” bulunur.

Malatya Yazıhan

GEZİLECEK YERLER

SULTAN MURAT HAN KERVANSARAYI

İlçe ismini bu handan almıştır.

Kervansaray, Osmanlı döneminde İran seferi sırasında 1593 yılında Sultan III Murat tarafından, ilçenin 10 km güneyinde inşa ettirmiştir. Bu yol üzerinde bulunan Kırkgöz köprüsü de 15-16’ncı yüzyıllar arasında Osmanlılar tarafından yaptırılmıştır. Han, define söylentileri yüzünden tahrip olmuş ve 1976 yılında DSİ kanal açma çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Günümüzde ise, bu han ve köprü Karakaya Baraj gölü suları altındadır.

Malatya Yazıhan

HASAN PATRİK-HASAN BADIRIK (UZUN HASAN) CAMİSİ

İlçe merkezine bağlı Malatya-Sivas yolunun 41’nci km de bulunan Fethiye köyündedir.

Kitabesine göre: Kanuni Sultan Süleyman’ın son saltanat döneminde 1566 yılında Malatya Beylerbeyi olan Abdülselam oğlu Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami Osmanlı mimarisinin en geliştiği dönemde yapılmış olmasıyla önem kazanır. 15’nci yüzyılda Bursa, Edirne ve İstanbul’da yapılan “T” şeklindeki plana sahip ilk Osmanlı camilerindendir. Cami, tamamen kesme taştan yapılmış, tek kubbeyle örtülü, kare planlıdır.

Malatya Yazıhan

Beş gözlü son cemaat mekanından oluşan caminin, batı ve doğusundaki camiye bitişik moloz taştan yapılan iki zaviye odası bulunur. Minberi, mührü Süleyman ile süslenen caminin sekiz basamaklı, korkuluksuz ve kapısız olarak taştan yapılan minberi ise dikkat çekiyor.

Pencere önündeki silmelerle, kubbeye geçişte kemerlerin çevresi tuğlalarla süslenerek bir hareketlilik kazandırılmıştır. Zaviye tipi bir cami. Bu tür camileri geçmişte daha çok dervişler ve tarikatlar ibadethane olarak kullanmıştır. Yaklaşık 500 yıldır ayakta duran cami, orijinal halini koruyarak günümüze gelmiştir.

Malatya Yazıhan

BUZLUK MAĞARALARI

İlçe merkezinin yaklaşık 10 km kuzey batısında eski adı Ağınsur olan Buzluk köyündedir.

Önce Ansır kentinden söz etmek gerekir. Tohma nehrinin sol kıyısında, Yazıhan ovasının kuzeybatı ucunda, Karabel Gavur deresi ağzında bulunan Ansır şehri eski dönemlerde oldukça kalabalık bir şehirmiş. 1912 yılında Ermeni nüfusunun yoğun olduğu bir köymüş.

Şimdiki adı “Buzluk” olan “Ansır” şehrinin her tarafında arkeolojik kalıntılar içinde mezar taşları, kayalara oyulmuş onlarca mağara, yıkılmış kiliseler, değirmenler bulunur. Ancak bu mezarlar, yıllardır define avcıları tarafından aşırı tahribata neden olmuştur.

Ansır mağaraları: Yazıhan ovasını ve Malatya’yı seyrediyor. Çok eski dönemlerde, yaz aylarında çevredeki köylüler, kayaların arasındaki çatlaklardan zorla girerek Buzluk mağaralarından çuvallara kalıplarla buz, kar doldurup hem şehre hem de köylere satıyorlarmış.

Malatya Yazıhan

Yakın zaman öncesinde mağaranın giriş kısmına büyük bir kaya parçası düşerek girişi kapatmıştır. Günümüzde doğal nedenlerle bozulmuş olan mağaraların çevresinde mezarlar bulunur. Diğer adı Ansur olan kaya mağaralarında Yontma Taş Devri ve Hitit Uygarlıklarının izleri görülür.

Kültesi 2 km uzunlukta ve 50 metrenin üstünde bir yükseklikte, görünüşü insan yüzüne benzetilen üç kaya mağarası bulunur. Mağaraların içinde içme suyu vardır. Efsaneye göre “Şehristan Kralı, dış saldırılara karşı kendini korumak için mağaraların en yükseğine yerleşir.” Kayaların altında üç kilise ile birlikte, 40-50 civarında oda şeklinde harabe vardır.

ALİ SEYDİ TÜRBESİ

İlçe merkezine bağlı İriağaç köyündedir. Türbenin yanında bir çeşme bulunur. Çeşme suyunun şifalı olduğuna inanılır. Suyun hikayesi şudur “Bir gün köyün suyu kesilir. Köylüler saf birine suyun gözüne gir de bak derler. Adam içeri girer ve bir türlü çıkmaz.

Bir zaman sonra dışarı çıktığında, içeride bir kara yılan gördüğünü ve aklının başından gittiğini söyler. Derken yılan suyun gözünden ayrılır. Su yeniden akmaya başlar. Kara yılanın Ali Seydi olduğuna inanılır. Ali Seydi, beni arayan burada bulsun diyerek su oluğundan akıp gitmiştir. Türbeyi ziyaret ederek şifa arayanlar: psikolojik olarak korkan ve felç geçiren kişilerce ziyaret edilir.

Malatya Yazıhan

KIZILDELİ (SEYİD ALİ SULTAN) TÜRBESİ

İlçe merkezine bağlı Fethiye Kasabasının Tecirli köyündedir.

Türbenin yanında misafirlerin kurban kesebileceği yerler ve türbe koruma derneği vardır. Önce birkaç satır, Kızıldeli Seyyid Ali Sultan kimdir? Kendisi Horasan civarında yaşamakta iken, bir gece rüyasında gördüğü Hz Muhammed’in emriyle Balkan fetihlerinde Yıldırım Bayezid’e yardım etmek için yanındaki 40 arkadaşı ile birlikte yola çıkışından söz edilmektedir. Kayıtlara göre, Seyyid Ali Sultan ve arkadaşları Horasan’dan yola çıkarak önce Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahına uğramışlar, burada bir süre onunla görüştükten sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin emriyle Seyyid Ali Sultan başlarında olduğu halde Osmanlı topraklarına gelmişlerdir.

Türbe mermerden yapılmıştır. 72 basamaklı merdivenden yürüyerek çıkılır. Kapıya yakın yerde bir çam ağacı, biraz ileride kayısı ağacı bulunur. Türbenin kapısından içeri girilince, içinde büyük mezarın başında bağlanan bir sürü yeşil çaput görülür. Türbenin tabanı tek parça halı ile kaplanmıştır, üzerine minderler konulmuştur.

 Malatya Yeşilyurt hakkındaki gezi yazım için Yeşilyurt