Yazıya başlamadan önce dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var. Şöyle ki, belki de düşündünüz, gerçekte 2 Foça var. Eski ve Yeni Foça olmak üzere. Eski Foça; İzmir yönünden ilerlediğinizde, yarımadaya girdiğinizde ilk karşılaşacağınız yer. Bunun ilerisinde ise, veya Çanakkale yönünden İzmir yönüne gelirken, yarımadaya ilk girdiğinizde karşılaşacağınız Foça, Yeni Foça.
ULAŞIM
İzmir’den çıktıktan sonra: Karşıyaka-Çiğli-Menemen’den sonra, Buruncuk’u geçince ilk ışıklardan sola döndüğünüzde, İzmir-Çanakkale yoluna çıkıyorsunuz. Bu yolda ilerlerken, 39’ncu km.de sola sapıp, 26 km. sonra Eski Foça’ya ulaşıyorsunuz. Bu yolun 46’ncı km. den Yeni Foça’ya döndükten sonra, 14 km. lik yol izlenerek, Yeni Foça’ya ulaşılıyor.
Eski Foça ile Yeni Foça arası, 22 km. lik bir sahil yolu ile bağlanıyor. İzmir ile Eski Foça ve Yeni Foça arasında, ayrı ayrı olmak üzere, ortalama yarım saatte bir karşılıklı olarak otobüs seferleri düzenleniyor. Bunun dışında, Foça’ya ulaşımı sağlayacak toplu taşım yolları ve alternatifleri de bulunuyor.
GENEL
İzmir’in en az yağış alan ilçelerinden biri. Hemen her mevsim, poyraz ve batı rüzgarları esiyor. Temmuz ve Ağustos ayları, en sıcak aylardır. Sıcaklık: 35 dereceyi aşar. Bunlardan söz etmişken, peki burada deniz nasıl. Evet: Foça’nın denizi çok temiz, tertemiz ama buranın denizi biraz soğuk.
Yani: Antalya ve yöresinin sıcak denizine alışkın olanlar için, buranın denizinin sıcaklığı, bir hayli düşük. Yani: denize girdiğinizde, önce irkiliyorsunuz ama elbette bu tür soğuk denizlerden hoşlananlar için de, denizin suyunun bu soğukluğu bir avantaj. Peki, denizin dalgalı olup olmadığı.
Deniz koylarda dalgalı değil, ama bu konuda net bir şeyler söylemek elbette mümkün değil, ama merkezde yani liman bölgesinde dalga yok. Derinlik, genelde sığ bir deniz değil, derinleşen bir yapısı var.
Yol bitip te, Foça’ya geldiğinizde: özel aracınızı, arka sokaklardan birine bırakıp, sahile inebilirsiniz Sahildeki restoran ve kafelerde oturup, hemen deniz kıyısındaki masalarda yorgunluk çıkarabilirsiniz.
Kıyı boyunca yürüyüp, denizi, denizdeki balıkçıları izleyebilir ve kıyının ilerisinde, hemen sağ bölümde bulunan pastanelerden alacağınız dondurmaların tadına bakarak, geri döner, bu güzel yörenin, güzelliklerini tam anlamıyla yaşayabilirsiniz.
Ayrıca: Foça pazarına gidebilirsiniz. Salı günleri kuruluyor. Her türlü yeşilliğin bolca satıldığı, mefruşat, zücaciye, baharat, yufkacı, hurdacı, ayakkabıcı ve ilaveten tüm esnafın tezgah açtığı, oldukça zengin bir Pazar. Hele yaz mevsiminde, öyle kalabalık oluyor ki, iğne atsanız yere düşmez cinsinden. Mutlaka uğrayın, hoşunuza gidecektir.
Burada: yoğun olarak askeri birlik ve tesisler bulunmakta. Bu bölgede, öğrendiğime göre, üç tane askeri kamp tesisi var. Bir tesis denizcilere ve iki tesis ise Kara Kuvvetlerine ait. Tesislerin yeri güzel. Kara Kuvvetlerine ait olan ve denizcilere ait olan askeri kamp tesisine: Foça’nın hemen şehir içinden, gidiliyor.
Diğer bir tesis ise; burada değil, yeni Foça taraflarında imiş. Zaten, yeni Foça tarafındaki bu diğer askeri kamp, yerel bir kamp imiş. Yani: Manisa’daki askeri birlik personeline ait bir kamp imiş. Yalnız: eski Foça’daki askeri kamp; gerek subay ve gerekse astsubayların, sıra sıra dönemler halinde gittikleri bir kampmış. Tertemiz ve kısa sürede derinleşen ve soğuk bir deniz kıyısında, nispeten pek de ince olmasa da yine de kumluk bir kumsal.
Deniz içi ise, özellikle girişte, taşlık ve çakıllı olması nedeniyle biraz sıkıntılı. Bir tepenin yamacına kurulu kalma yerleri. Bu kalma yerlerine çıkış, biraz sorunlu. Aslında: traktör benzeri bir ulaşım aracı var ama, bu araç sürekli işlemiyor, yani bunun hareket saatlerine göre kendinizi ayarlarsanız iyi olur veya aksi halde, bacaklara kuvvet. Ve, evet, en büyük özellik: sürekli bir rüzgar.
Öyle bir rüzgar ki: bazı geceler, pencere camlarının uğultusundan tesiste kalanları uyutmayacak ölçüde sert esen bir rüzgar. Diğer sosyal tesisler gayet güzel. Arzu ettiğinizde, Foça’ya da gitmek mümkün. Yani; İlçe merkezine uzak bir kamp alanı değil.
Evet, bu tesislere gitmek durumunda olanlar: Foça merkezine girip, sorduklarında, bu tesislere gidiş yolunu rahatlıkla öğreneceklerdir. Tesisler: Foça şehir merkezine yakın. Yaklaşık: 5 dakika uzaklıkta.
TARİHİ
Şehrin ilk kuruluşu: MÖ.11’nci yüzyıla kadar uzanıyor. Kurucuları ise: Aiollar. Buradaki İon yerleşmesi ise: MÖ.9’ncü yüzyılda başlıyor. Şehrin, bu dönemdeki yani antik çağlardaki ismi: Phokaia.
Bu ismi: şehri çevreleyen adalarda yaşayan foklardan almış. İyon yerleşimlerinin en önemlilerinden biri. Bugünkü; Batı uygarlığının temelleri; MÖ.6’ncı yüzyılda, İonya da atılmış. Dönemin İonyası; felsefe, mimarlık ve heykeltıraşlıkta öncü olmuş.
Phokaia’lılar: usta denizcilermiş. 50 kürekli ve 500 yolcu alabilen gemiler yapmışlar. Mühendislik konusunda, kendilerini geliştirmişler. Denizcilikteki başarıları ile, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de, çok sayıda koloniler kurmuşlar.
Denizcilikteki bu ustalıkları, ticaret alanlarında da başarılı olmalarını sağlamış. Bölgede: doğal altın-gümüş karışımı, elektron sikkeyi, ilk bastıran, yine onlar olmuş.
MÖ.546 yılında, kent, Persler tarafından işgal edilmiş. Yakılıp, yıkılmış. Halkın büyük bir çoğunluğu, kenti terk etmiş. MÖ.334 yılında, bu kez, Büyük İskender, Anadolu’daki Pers varlığını sona erdirmiş ve bölgede yeniden hareket başlamış.
Günümüzde, Foça’nın bucağı konumundaki “Yeni Foça” Cenevizliler tarafından kurulmuş. Cenevizliler, buradaki şap madenini işletmişler.
Bölge, takip eden tarihi süreçte: 13’ncü yüzyılda, Türk Beylerinden Çaka Bey ve daha sonra ise Saruhan Beyliğinin yönetiminde kalmış. Fatih Sultan Mehmet, 1455 yılında, Foça’yı Osmanlı imparatorluğuna katmış.
NE YENİR
Foça, her bakımdan bir deniz ve balık kenti. Burada, mevsimine göre, her türlü balık yemeniz mümkün. Sarımsaklı yoğurt sosu dökülerek yenilen, kupa balığı bunlara bir örnek. Yoğurtlu kupa, buranın spesiyali, mutlaka deneyin. Bir de, buraya özgü, her türlü mezesi ve salatası yapılan yabanı otlar var. Bunları tadın.
AKDENİZ FOKU
Akdeniz foku: günümüzde, dünyanın nadir 12 memelisinden biri olarak değerlendiriliyor. Dünyada 400 ve Türkiye’de ise, yalnızca 100 fok yaşadığı sanılıyor. Akdeniz foku: sakinliği ve sessizliği seven bir canlı. Sanayileşme, yerleşim ve deniz kirliliği olmayan yerlerde yaşamayı seviyor. Foça; bu yerlere örnek olarak, Türkiye’de, Akdeniz foklarının korunması için pilot bölge seçilmiş.
Evet, Akdeniz foklarının yaşamı ve bölgedeki etkinliği hakkında, tarihi süreç içinde günümüzden çok daha eskilere gitmek mümkün. Akdeniz Foklarının; antik devirlerde, yağı ve derisi, değişik amaçlarla kullanıldığı için, ekonomik bir değere sahipti. Bunlar: mitolojide, yeri olan canlılar.
Şöyle ki: Fokların, deniz tanrısı Poseidon ve güneş tanrısı Apollon’un koruması altında olduğuna inanılıyormuş. Phokaia’da yapılan kazılarda, MÖ.500 lere tarihlenen, fok figürlü sikkelere rastlanılmış.
Eski Yunanlılar; Akdeniz Fokunu, tombul hayvan anlamına gelen “Phoka” sözcüğü ile isimlendirmişler. Günümüzde, üzerinde, bugünkü Foça’nın bulunduğu antik Phokaia kentinin adının, foklardan geldiğine inanılıyor.
Bu sevimli canlıların gelecekleri tehlikede. Çünkü: yaşam alanı olarak kabul ettikleri bölgelerdeki; aşırı kirlilik ve yerleşim nedeniyle oluşan hareketlenme ve canlılık, bunların yaşamlarını olumsuz yönde etkiliyor ve sayıları giderek azalıyor.
Tedbir almak şart. Bu tedbirlerin başında da; bizler yani insanlar içinde gerekli olan, temiz bir çevre yaratmak geliyor.
KARATAŞ EFSANESİ
Foça denilince: Karataş Efsanesi akla gelir. Hoş, belki de, buradan gelip geçenler için, yerli halk ile dostlukları olmayanlar, bu efsaneden bihaberdirler. Ancak: Foça’da yerli halk arasında bu efsane sıkça anlatılır.
Efsane şöyle
Foça’da, nerede olduğu bilinmeyen bir taş vardır ve Karataş olarak adlandırılır. Bu, herhangi bir kaldırım taşı da olabilir. Yolda, belki de yerin birkaç metre altında bulunan bir taş da olabilir. Zaten: gizemlilik ve çekicilik buradan doğmaktadır. Yani: Karataş Foça’da ama yeri belli değil. Ancak: her kim, Foça’da, nerede olduğu bilinmeyen bir Karataş’a basar ise, basireti bağlanır ve içinde bir yerlerde, Foça’ya yerleşme ve hep burada olma isteğini bulur.
Yolu nereye giderse gitsin, Karataş’a basan kişi, bir gün mutlaka Foça’ya geri dönecektir.” Bana; Bolu ve başka birkaç yerde daha rastladığım söylenceleri hatırlattı. Örneğin: Bolu’da meşhur “Kökez suyu” vardır. Bu sudan içen, Bolu’ya bağlanır ve bir daha buradan ayrılamaz derlerdi.
Neyse; Karataş var. Bunu herkes biliyor da, nerede olduğunu kimse bilmiyor. Gezip dolaşırken, bu taşa basan, mümkünü yok, bir daha Foça’dan kopamıyormuş. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de, mutlaka dönüp dolaşıp geri geliyormuş. Bir kez yolunuz Foça’ya düşmeye görsün, Foça’ya gelip te o büyülü havasını yakalayabilen her kez, bu öyküyü duyunca, sokaklarda dolaşıp duruyormuş.
Belki de, Karataş’a basarım ve bu güzel kasabada yaşarım diye. Sizlerde gezerken, dolaşırken aman dikkat, bastığınız yere değil de, Karataş’a basıp basmamaya dikkat. Sonuçta, Karataş’ı görme şansınız yok ama sanırım bu güzellikleri görünce, Karataş’a basmış misali, buraya yerleşmek, Foça’da oturmak, ikamet etmek için, içinizde büyük fırtınalar kopacağı kesin.
GEZİLECEK YERLER
SURLAR VE BEŞ KAPILAR KALESİ
Surlar, antik çağda, kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçiyormuş. Athane Tapınağının bulunduğu yarımadayı kuşatıyorlarmış. Hem antik hem de onun üzerinde bulunan, bugünkü Foça, bu surların çevrelediği alanın içinde kalıyor. Şehir çevresini çeviren surların en iyi korunmuş bölümleri: yarımadanın üzerinde ve Bizans, Ceneviz, Osmanlı dönemlerinde onarım geçiren surlar.
Günümüzde, kısmen tahrip olmuş, mazgallı ve kuleli bir sur görülebiliyor. Yan yana dizili, beş kapı bulunan bölüm; şehre giriş için kullanılıyormuş. Beşkapılar yöresindeki bir yazıta göre: Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1538-1539 yılları arasında, burası bir onarım görmüş. Kulenin bu bölümü: 1983 yılında da restorasyon görmüş.
ATHENA TAPINAĞI
Batı Anadolu’nun 12 İon kentinden biri olan Phokaia’nın ana tanrıçası: Athena. MÖ.590-580 yıllarında yapımına başlanan, İon düzenindeki tapınak, türünün erken örneklerinin biri olması açısından önemli. Tüf taşından yapılmış sütunlar, beşik çatı sistemini taşıyor.
Athane Tapınağı kazısına: 1998-1999 yılları arasında başlanmış ve halen sürdürülmekte. Tapınak: şehrin merkezinde ve şehre hakim bir konumda. Ana girişi: doğuya bakıyor.
Doğu yüzünün önünde: tanrıça Athena’ya getirilen sunuların bırakıldığı bir sunak görüyoruz. Tapınağın çevresi: bir podyum duvarı ile çevrilmiş. Bu duvarın üzerinde: pek çok tapınak mimari parçaları bulunmuş. Ayrıca: Athena kutsal alanı, 17 ve 18’nci yüzyıllarda, yaşam mekanı olarak da kullanılmış. Bu döneme ait, birçok mimari ve seramik parçası bulunmuş.
KYBELE AÇIK HAVA TAPINAĞI
Yapı: MÖ.580 yıllarına tarihleniyor. Çeşitli büyüklükteki 5 nişte, tanrıça Kybele’nin heykelleri ve kabartmaları varmış. Kayaya oyulmuş adak havuzunda: denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler ilgi çekiyor. Denizden gelenlerin, burada tapındıkları anlaşılıyor.
Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvar yapımının dört evresini göstermesi açısından ilginç. Arkaik surlar harçsız yapılmış. Roma dönemi surları yapımında kireç harcı kullanılmış. Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında ise: kireç harcı, kum, tuğla parçaları ve kiremit tozundan oluşan Horasan Harcı kullanılmış.
Diğer ilginç bir husus da şu: hemen yukarıda, eski ortaokul binasının altında, Athena Tapınağı bulunmuş. Burası ise: Kybele. Her ikisi de, tanrıça. Athena: Babilli Kraliçe İzdar’a kadar uzanıyor.
Kybele ise, Anadolu’nun tanrıçası. Arkaik dönemden itibaren, ikisi de çok saygı görmüşler. Yeldeğirmenli Tepe ile İncir Adasında da, kutsal alanlar bulunmuş.
TİYATRO
MÖ.340-330 yıllarına tarihleniyor. Son dönemlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış. Anadolu’nun en eski tarihli tiyatrolarından biri olması nedeniyle önem taşıyor. Kazı: iki ayrı bölümde yapılmış. Birinci bölümde: 4-5 metre yüksekliğindeki, Analemna Duvarı bulunmuş.
Duvar: iyi korunmuş olarak ortaya çıkarılmış. İkinci bölümde: 4 ayrı basamak ortaya çıkarılmış. Basamaklarda: “Fuyte Oyta “ yazısına rastlanmış.
Bu yazı: burada, şehrin her mahallesinin, ayrı bir bölümde yer aldığını göstermesi açısından ilginç.
Evet, tiyatro: MS.1 nci yüzyılda seramik çöplüğü ve 2’nci yüzyılda ise, Nekropolis yani mezarlık olarak kullanılmış. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yöreye özgü “Foça Taşı” olarak da isimlendirilen, “Tufa Taşı” ndan yapılmış.
ARKAİK DUVAR (HEREDOT DUVARI)
Son dönemlerde yapılan kazılarda: Foça’nın arkaik dönemde, 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıkarılmış. Maltepe Tümülüsü çevresinde yapılan bu kazılarda bulunan sur duvarlarının yapımı ; MÖ.590-580 yılları arasına tarihleniyor. Ünlü Tarihçi Heredot, yazıtlarında, bu duvarlardan sıkça söz ettiği için, duvarlara:”Heredot Duvarları” da deniliyor.
Payanda duvarının yanındaki 4 metre genişliğindeki boşluğun, kent kapısı olduğu sanılıyor. Buradaki kazılarda çıkarılan; Pers ok ve mızrak uçları, kırık amforalar, eski mancınık gülleleri, MÖ.546 yılındaki büyük savaşın izlerini gösteriyor. Pers Komutan Harpagos, ordularıyla Phokaia’lıları kuşatmış ve kenti ele geçirmiş.
YEL DEĞİRMENLERİ
Foça’ya gelirken, indiğiniz yokuşun solunda bir dağ bulunmakta. Bu dağın ismi: Top dağı. Dağın üzerinde, tarihi yel değirmenleri bulunuyor. Bu üç yeldeğirmeninin bulunduğu tepenin üzerinde, antik çağda, Ana Tanrıça Kybele’ye adanan kutsal alanı bulunuyor.
Bu alana: tepenin güneybatısındaki kayalara oyulmuş merdivenlerle çıkmak mümkün. Bu çevrede, kayalara oyulmuş, 150 kadar adak nişi bulunuyor. Bu nişlerin bazıları ise, kabartma olarak yapılmış. İçleri düz olanlara ise, mermer kabartmalar konuluyormuş. Değirmenler, artık yıkılmaya yüz tutmuşsa da, tarihi anımsatması açısından önem taşıyor.
ŞEYTAN HAMAMI
İsmiyle hiç ilgisi olmayan, MÖ. 4’ncü yüzyılın sonlarında yapıldığı düşünülen bir mezarlık. Niçin şeytan hamamı denir, bilinmiyor. Çan tepesi eteklerinde, askeri alan içinde bulunuyor. Antik dönemde, kayalara oyularak yapılmış bir aile mezarlığı.
PERS MEZAR ANITI.(TAŞ EV-TAŞ KULE)
Foça’nın 7 km. doğusunda, kuru bir dere yatağı kenarındadır. Yapımı: MÖ.4’ncü yüzyıla tarihleniyor. Bir mezar anıtı. Lyda geleneğinde, Pers etkisinde kalınarak yapılmış. 2000 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları sonucu 2001 yılında ziyarete açılmış.
Bu mezar anıtı: büyük bir kaya kütlesinin oyulmasıyla yapılmış. İki katlı olan anıtta, mezar odası alt katta. Kuvvetli Pers etkilerini göstermesi bakımından ilginç.
SİREN KAYALIKLARI (FOÇA, ORAK ADASI’NIN BATISINDA)
Sireler ve siren kayalıkları, ilk kez, Homeros’un Odysseia destanında anlatılmaktadır. Sirenler: geniş kanatlı, kuş vücutlu ve çok güzel, kadın başlı yaratıklardır. Esrarengiz sesleri, en güzel müzik mırıltıları ve şehvetli inlemeleriyle; erkeklerin akıllarını başlarından alırlar.
Homeros’un Odysseia Destanında anlattığına göre: Truva savaşı biteli 10 yıl olmuştur. İthaka kralı Odysseus, yurduna dönememiştir. Bir adada tutukludur. Tanrılar, sonunda onun yurduna dönmesine izin verirler.
Kral, 12 gemisi ve yoldaşlarıyla birlikte yola çıkar ve 3 yıl denizlerde zorlu mücadeleler verir. Derken, Ege denizinde: Phokaia (Foça) kıyılarına gelir. Burada: Sirenlerin adasına yaklaşır.
Ancak, anlatılanlara göre, bu adanın batısındaki kayalıklarda yaşayan sirenlerin sesleri; oradan geçen gemicileri büyüler ve bu sesi duyan gemiciler ölünceye kadar, orada kalıp helak olurlarmış.
Kral, gemisiyle bu kayalıkların arasından geçmek üzere iken, büyücü Kirkenin sirenler hakkındaki bu anlattıklarını hatırlar. Sirenlerin büyülü çığlıklarına kapılmamak için, kendisini geminin direğine halatlarla sıkıca bağlatır. Ağzını süngerle kapattırır, tayfaların kulaklarını da bal mumu ile tıkatır.
Böylece: siren kayalıklarından çıkan sesi yalnızca kendisi duyacaktır. Tam sirenlerin yanından geçerken, sonsuza kadar bu körfezde kalmak için tayfalarına emir verecekken ağzı kapalı olduğu için başaramaz. Siren kayalıklarından çıkan seslere rağmen, kralın gemisi, bu büyülü dünyanın içinden süzülüp gider. Kral ve beraberindekiler, İthaka da yıllardır kendilerini bekleyenlere kavuşurlar.
Günümüzde kullanılan “siren” sesi, sanırım burada geliyor. Tabii, bu siren kayalıklarına mutlaka gidin diye söyleyeceğim. Sizde, nasıl diye düşüneceksiniz.
Buraya gezi yapan günübirlik tekneler var. Bunlardan yararlanabilirsiniz. Ama eğer derseniz ki, bütün günümü, bu teknede geçirmek istemiyorum, limandan, kiralayabileceğiniz bir balıkçı teknesi ile, siren kayalıklarına kısa bir gezinti yapmanız da mümkün. (İkincisini öneriyorum.)
YENİ FOÇA
Foça’dan Yeni Foça’ya giden, 23 km. lik sahil yolunda; gezine gezine gitmelisiniz. Beğendiğiniz koylarda durup, tertemiz sularda yüzmelisiniz. Buraya kadar gelmişken, Yeni Foça’ya küçük bir gezinti yapmak şart. Manzarayı beğendiğiniz yerde durmalı, güneş batımındaki harika renkleri ve gökyüzü ile denizin birleşip birbirlerine geçişlerini doya doya izlemelisiniz.
Eğer özel aracınız yoksa, belli saatlerde hareket eden dolmuşlar ile, bu yolculuğu yapabilirsiniz.
Biraz da Yeni Foça’dan söz etmek istiyorum. İzmir’in kuzeybatısında, küçük bir sahil kasabası. İzmir’e uzaklığı: 65 km. Yenifoça’dan, Aliağa-İzmir karayolu ile, 45 dakikada İzmir’e ulaşmanız mümkün. Kuzeybatıda, 20 km. lik asfalt yolun sonunda, Foça ilçesine ulaşılıyor. İki Foça arasında yer alan bu yolun bir tarafı denizle, diğer tarafı ise yer yer ormanlarla kaplı.
Yeni Foça’nın en büyük özelliklerinden biri: Jandarma Komando askerlerinin yetiştirildiği büyük bir askeri eğitim birliğinin burada bulunması.