Bu bölümdeki gezimizde, şehrin Ring dışındaki, yani Ring bulvarı dışındaki bölümlerini gezeceğiz.
HUNDERTWASSER HAUS
Kegelgasse bölgesindedir.
Rengareng ve tuhaf mimarisi olan bir yapı. Ama, bu durumu ile, şehir dışından gelen ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Bu yapının tasarımı : Avusturya’nın en iyi sanatçılarından biri olan: Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılmıştır. Şehirde, bu mimarın birçok eserini görmek mümkün. Ama, burası şehrin tam merkezinde kurulmuş, rengarenk bir köy olarak öne çıkıyor ve şehre gelen turistler tarafından yoğun olarak ziyaret ediliyor.
Yapıdan içeriye girdiğinizde: mimarın şu sözleriyle karşılaşılıyor: “Doğayla barışık olun, yağmuru kurtarın, her yağmur damlası doğadan öpücüktür”
Dış cephesi: dalgalı. Parlak boyalı kiremitleri, seramik ve soğan tarzı kubbeleri var. Ayrıca: güzel bir avlusu ve bu avluda bir restoran bulunuyor. Binanın hiçbir yerinde: düz öğe kullanılmamıştır. Dış yüzey ise: rengareng düzenlenmiş. Teras bölümü: 250 ağaç ile yeşillendirilmiş ve büyük bir bahçeyi andırıyor. Binada: 52 daire ve 4 dükkan bulunuyor.
Şehrin: en iyi “Schnitzel” yemeğinin burada yapıldığı söyleniyor. Şehrin ziyaretçileri, burayı mutlaka ziyaret ediyorlar.
SCHLOSS BELVEDERE (BELVEDERE SARAYI)
Konumu: Innere Stant’a yakındır. Burası: Savoy Prensi Eugene’nin yazlık sarayıdır. Giriş ücretli. Saray yapısında: heykeller, çeşmeler, şelaleler, göller ve bahçeler ile güzel bir yapılaşma görülüyor. Saray yapısı: 1668-1745 yılları arasında, mimar Johann Lucas tarafından yapılmıştır. Yapı: barok stildedir. İki bölümden oluşmaktadır. Bu iki bölüm: göz alıcı bir bahçe ile birbirine bağlanmaktadır.
Unteres Belvedere
Saray: Prensin ölümünden sonra: Maria Theresa’ya geçer. Buranın terasından: Viyana şehrinin muhteşem manzarası görülüyor, mutlaka izleyin. Buranın en önemli özelliği: 1955 yılında, Avusturya’nın, II. Dünya Savaşından sonra, bağımsızlığına kavuştuğu, anlaşma burada imzalanmıştır.
Burada, güzel bir müze var.
ÖSTERREİCHİSCHES BAROCK MUSEUM ( AVUSTURYA SANATI MÜZESİ)
Müzede; özellikle: Maria Theresa ile kocası François de Lorraine’in portreleri var. Ayrıca: Donner ve Permoser’in: heykelleri de görülebiliyor. Permoser’in “Prens Eugene’in Yüceltilmesi” adlı ünlü heykeli: yaldızlı ve aynalı Altın Oda’da sergileniyor. Bu heykelde: Prens, “Hercules” olarak tasvir edilmiştir.
Oberes Belvedere
Prens Eugene, burada şölenler ve eğlenceler düzenlemiştir. Günümüzde, burada: Österreichische Galerie des 19.und 20.Jahrhunderts (19.ve 20.yüzyıl Avusturya Galerisi) var. Galeride: tarihi süreç içinde kurulun Avusturya-Macaristan imparatorluğunun gücü sergileniyor.
Sergilenen sanat eserlerinin hepsi birinci katta düzenlenmiş. Eserleri sergilenen sanatçılar arasında bulunanlar: Monet, Renoir, Cezanne, Van Gogh. Buranın bahçesinde zamanınız olursa, güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Ayrıca, gün batımı, buradan muhteşem görünüyor.
BESTATUNG MUSEUM ( CENAZE MÜZESİ)
Belvedere’nin hemen arkasındadır. Müzedeki sigara tablaları üzerine baktığınızda ilginç bir yazı göreceksiniz: yazının Türkçe açıklaması :” Sigara içmek işimizin garantisidir” Burada, isminden de anlaşılacağı üzere, tabutlar, cenaze törenleri, mezarlar hakkında bir kısım obje sergileniyor. İlginizi çekerse gidebilirsiniz.
HEERESGESCHLİCHTLİCHES MUSEUM (ASKERİ TARİH MÜZESİ)
Belvedere bölümünün hemen diğer tarafında bulunuyor. Giriş ücretli. Çok fazla obje olan bir yer değil. Dikkatimi çeken tek şey: İmparator Franz Ferdinand’ın kanlı üniforması oldu.
ZENTRALFRİEDHOF (MERKEZ MEZARLIK)
Simmeringer caddesinden ilerlediğinizde, şehrin merkez mezarlığına ulaşılır. Bu mezarlıktaki ünlüler: Beethoven, Schubert, Brahms, Arnold Schönberk, Arthur Schnitzel. Çok büyük anıtsal özellikleri olan bir yer değil. Güzel bir günden, güzel bir yürüyüş yapmak için uygun. Ancak, elbette sizin Viyana şehrindeki zamanınıza bağlı, zaman az ise, elbette mezarlık gezisi gereksiz.
GASOMETERS
Simmeringer caddesinde yürürken, Merkez Mezarlığına gitmeyi düşünmeyenler tarafından tercih edilebilir, hemen solunuzda kalıyor. Bunlar, çok uzaklardan görülebildiklerinden, Simmerling semtinin sembolü olmuşlardır.
Bunlar: 4 tane gaz deposu. Dış cepheleri tuğla kaplı, teleskop model gaz tankları. Yükseklikleri: 70 metre ve çapları ise: 30 metredir. 1896-1899 yılları arasında inşa edilmişler. Ancak, belirgin bir estetik anlayışa göre dizayn edilmişler. Gaz deposu dedim diye, hemen ilgisizlik yapmayın bence.
Çünkü, buralar günümüzde gaz deposu olarak kullanılmıyorlar. 2000’li yılların başında, burada; Fransız mimar Jean Nauvel tarafından yürütülen büyük bir restorasyon çalışması yapılmış ve sonuçta ortaya: güzel bir alışveriş merkezi çıkmış. Bu alışveriş merkezinde: 70 mağaza, 20 restoran, birçok kafe ve bar bulunuyor.
Hemen yan tarafta, çok salonlu bir sinema kompleksi, büyük bir toplantı salonu (4200 kişi kapasiteli) , pek çok ofis, daire, öğrenci konaklama merkezleri (225 odalı) ve Viyana Şehir Ulusal Arşivi burada bulunuyor.
SCHLOSS SCHÖNBRUNN (SİSİ’NİN SARAYI)
Burası: Habsburg hanedanlığı zamanında, imparatorluğun yazlık sarayı olarak kullanılan bir yer.
Sarayın önünden: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın, şehri kuşatırken çadırını kurduğu tepeyi görmek mümkündür.
Viyana şehir çıkışına doğru, şehir merkezinin yaklaşık 10 km. güneyindedir. Buraya ulaşmak için: u4 metro hattını kullanmanız, Schönbrun istasyonunda inmeniz gerekiyor.
Bir anlamda, şehir merkezindeki Hofburg sarayının bire-bir küçültülmüşü gibidir. Odaların dekorasyonu, özellikle muhteşem. Zaten: 1400’den fazla oda bulunuyor. Her bir odanın, ayrı bir süsleme ve dekoru bulunuyor.
Mimari olarak
Avrupa’nın en güzel, barok yapılı sarayı olarak kabul ediliyor. 1754 yılında: imparatoriçe Maria Theresa tarafından yaptırılmıştır. Buraya: “Viyana Versailles” Sarayı da deniliyor.
Kelime anlamı: “Güzel pınar” Ama, ben daha önce Paris’teki Versailles Sarayını da gördüğüm için burayı orası ile kıyasladığımda: kesinlikle aynı seviyede değil, Versailles Sarayı buradan daha güzeldir.
Habsburg hanedanlığı, bu sarayın sayısız odalarında yaşamışlar. İmparator Joseph ve imparatoriçe Sisi, 1848-1916 yılları arasında, burada yaşamışlar. Hatta: imparatoriçe Sisi, 1830 yılında, bu sarayda doğmuş. Elizabeth’in hüzünlü bir öyküsü var.
Avusturya imparatoriçesi olsa da mutsuz bir hayat sürdürmüştür. Üç çocuğunun da ölümünü görüyor. 60 yaşlarında iken, bir anarşist tarafından, amaçsız ve anlamsız bir şekilde öldürülüyor. Belki de bu yüzden, Avusturyalılar, kendisin çok seviyorlar.
Saray
Saray içi ve saray bahçeleri olarak iki bölümden oluşuyor. Ana kapıdan girdiğinizde: hemen sol yanda bilet ve hediyelik eşya satılan bölüm ve aynı zamanda tuvalet bölümü bulunuyor.
Oradan sarayın gezmek istediğiniz bölümlerine ait bilet satın alabilirsiniz. Daha sonra: eğer sarayın içine girecekseniz, sol yanda sarayın giriş kapısı var, oraya yönelmeniz gerekiyor.
Ama saraya girmeyip sadece bahçeleri gezmek isterseniz, binanın sağ bölümüne yönelin, çünkü sol bölümdeki bahçelerden arkaya geçmek mümkün değildir.
Bu arada, hemen biletlerin satıldığı giriş bölümünün tam karşısında, sağ kolda “Schoss Theatre” denen bölüm var. Burada birçok tören düzenlenmiştir.
Saray binasının içine girdiğinizde
Avrupa’nın babaannesi olarak (17 çocuk doğurmuş ve kızlarını özellikle Avrupa’nın soylu aileleri ile evlendirmiştir ve bunlardan biri Fransız Devrimi sonunda idam edilen Maria Antuenet’tir.)
Maria Theresa ve varislerinin sarayda yaşadıkları hayata dair birçok örnek görmek mümkün. İmparatoriçe ve çok sayıda kızları tarafından işlenmiş: iğne işleriyle süslü kahvaltı odası, genç Mozart’ın kraliyete verdiği resital salonu (Spiegelsaal-Aynalı Salon), Konspirationstafelstube-çok gizli yemek odası, Chinesisc-hes Rundkabinett-Yuvarlak Çin Salonu, imparatorun 1916 yılında öldüğü yatak odası, Napoleon Salonu (burası Maria Theresa’nın yatak odasıdır); Fransa imparatoru Napoleon ve oğlu Reichstadt dükü tarafından kullanılmıştır.
Bu odada, şu anda: oğlunun ölüm maskı ve dondurulmuş kuşu bulunuyor.
Schoss Theatre denen bölümün hemen yanında, yani saray binasından ayrı, sağ koldaki bölümde, Wagenburg Museum var. Bu müzede: İmparator VI. Karl’ın altın kaplamalı tören arabası ve bunun yanında, imparatorluk mahiyeti tarafından kullanılan at arabaları koleksiyonunu görebilirsiniz. Buranın kapısında, temsili bir heykel var, bununla fotoğraf çektiriliyor.
Günümüzde
Saray, UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası listesine yazılarak, koruma altına alınmıştır. Hatta: güneş ışınlarından korunması için: sarayın pencerelerinin kapalı bulundurulması, UNESCO tarafından istenmiş ve pencerelerin büyük kısmı kapalı bulunduruluyor. Bu durum: ziyaretçiler için pek hoş değil, çünkü içeride boğucu bir hava oluşuyor.
Sarayın Bahçesi
Sarayın bahçesi de, muhteşem. UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesinde ve koruma altında. Bu bahçe bölümünde: bir hayvanat bahçesi (burası Avrupa’nın en eski hayvanat bahçelerinden birisidir ve Pandaları ile ünlüdür) , bir labirent bahçesi ve kelebek bahçeleri de bulunuyor. Bunlara giriş ücretli, tüm bunlara girmeyi düşünürseniz, girişten tüm her yere girmek için daha uygun fiyatlı bilet almanızı öneririm.
Yazının en başında da belirttiğim gibi, her ne kadar buranın bahçeleri, Paris Versay Sarayı bahçeleriyle kıyaslanmış olsa da, bence oradan kötü, çünkü en basitinden, yerlerde minikte olsa çakıllar var ve Versay Sarayında ise her yer yani yürüyüş yolları dahil çimdir. Burada sanki çiçeklendirme veya yeşillik, daha doğrusu çim, daha az görülüyor.
Bahçeyi mutlaka gezin ve hatta, hava güneşliyse, Viyanalılar gibi, sizde, çimlere uzanarak dinlenebilirsiniz. Bahçeleri gezerken: imparatorluk görkeminden çok, bütün duygulara zevk veren bir peysaj göreceksiniz. Özellikle: çiçekler ve havuzlar güzel bir görüntü oluşturuyor.
Parkta
bir tepenin zirvesine yerleşmiş, sütun dizisi olan “GLORİETTE” görülüyor. Gün batımında, Gloriette’nin silüetinin görüntüsü gerçekten çok güzeldir. Buraya ulaşmak için biraz yürümek gerekiyor.
Benden size öneri, yürürken, yolları takip etmek yerine, sol koldan, ağaçların arasından ilerleyen ve aynı zamanda gölgelik ve pek dik olmayan yolu takip ederek yukarı çıkmanızdır. Yukarı çıktığınızda muhteşem bir manzara ile karşılaşacaksınız.
Aynı zamanda, bu yapının hemen altında bir kafe var. Ama bence saçma olarak kafe arka cepheye yapılmış ve kötü bir havuza bakıyor, keşke ön cepheye yapılsa imiş ki bu durumda muhteşem manzarayı izlemek ve bir şeyler içmek aynı anda mümkün olabilirdi.
Yine de çıkarken yorulanlar için, yapının hemen altında ve arka cephesinde bir kafe bulunuyor. Hatta, içme suyu alabileceğiniz bir çeşme de vardır.
Bunun üstüne (biletli) birkaç basamak merdiven tırmanarak çıktığınızda, karşınıza muhteşem bir manzara çıkacaktır ki, bence çıkmayı düşünün.
Eğer
Buraya gitmek isterseniz: karşınıza, antik mitolojiden esinlenerek tasarlanmış birçok heykel önünden geçeceksiniz. Özellikle: Matyas tarafından bulunan ve saraya ismini veren Schöner Brunnen (Güzel Havuz) görülmeye değer. Bu güzel havuz görüntüsü ile ve suların akustiği ile görülmeye değerdir.
LİHTENŞTAYN SARAYI
Alsergrund ilçesindedir. 2004 yılında restore edilerek, yeniden ziyarete açılmıştır. Sarayın odalarında, günümüzde: Lihtenştayn hanedanlığına ait, dünyadaki en zengin koleksiyonlarından biri sergileniyor.
Saray yapısı ise: 1688 yılında, mimar Domenico Egidio tarafından başlanmış ancak bitirilişi, 1962 yılında, mimar Domenici Martinelli tarafından sağlanmıştır. Yapı: eski roma stilinde inşa edilmiştir.
Zemin katın tavan süslemeleri: binanın inşaat faslında, farklı sanatçılar tarafından yapılmış olup, bu farklılık görenler tarafından hemen hissedilmektedir.
Evet, saray, günümüzde müze olarak ziyarete açıktır. Hanedanlığın, kendine ait özel tablo, eşyalar ve ayrıca ünlü sanatçı Rubens’e ait tablolar ve çeşitli sanat eserleri sergileniyor.
VOLKSOPER (HALK OPERA BİNASI)
Alsergrund ilçesindedir. Bina, ilk olarak, 1898 yılında açılmıştır. Başlangıçta, tiyatro adı altında açılmış olmasına rağmen, 1903 yılından sonra, yalnızca operalar sergilenmeye başlanmıştır. Burası: ilk açıldığında özel mülkiyet tarafından işletilmekte iken, 1938 yılından sonra, Viyana Eyaleti yönetimi tarafından satın alınarak, halkın hizmetine sunulmuştur.
AUGARTEN SARAYI
Burası: bir park. Şehrin: barok tarzda düzenlenmiş en eski bahçesi ve parkıdır. İlk yapıldığında: imparatorun av alanı olarak kullanılmış. 1775 yılında ise, İmparator II. Joseph tarafından, halka açık bir park ve dinlenme alanı olarak hizmete sokulmuş.
Parkta: kestane, meşe ve ıhlamur ağaçları bulunuyor. Dinlenme ve spor amaçlı olarak kullanılıyor.
Ayrıca: park içinde: Avrupa’nın en eski ve dünyaca ünlü “Augarten” markalı porselenlerinin üretildiği bir atölye ve aynı isimle anılan bir saray yapısı bulunuyor.
Park içinde, dikkate değer bir diğer yapı: savaş zamanında yani 1942-1944 yılları arasında, havadan gelebilecek saldırılara karşı şehirde kurulmuş olan 6 beton kuleden biri de, bu park içinde bulunuyor. Bu kulelerin tasarımları: mimar Friedric Tamms tarafından yapılmış.
HEERESGESCHİCHTLİCHES MUSEUM (ARSENAL MÜZESİ)
Bu müze: savaş tarihine ışık tutuyor. 1850-1856 yılları arasında yapılmış. Mimarı: Theopil Hansen. Sitili: gotik. Müzenin içinde: 16.ve 20.yüzyıl ile ilgili savaş araç ve gereçleri var. Buranın en büyük özelliğiyse: Avrupa’da bulunan, en büyük Osmanlı savaş malzemeleri koleksiyonunun bulunması.
SCHWARZENBERG PARK
Avusturya ülkesinin en büyük parkı. 1801 yılında, burası özel bir mülk iken, 1958 yılında, Viyana Eyalet Meclisi tarafından satın alınarak, açık park ve dinlenme alanı olarak ziyarete açılmıştır.
Parkta: 2 adet obelisk var. Bu obelisk üzerinde: 1795-1831 yıllarında yaşamış ve hayatı boyunca bu bölgede geziler yapmış olan “Josef Kyselak” tarafından, siyah yağlı boya ile yazılı “Kyselak” kelimesi bulunmaktadır. Bu kelimeyi, parkta bulunan birçok yapı üzerinde göreceksiniz. Gördüğünüzde, kelimenin anlamını merak ederseniz, işte bu.
THEATER İN DER JOSEF STADT
1788 yılında kurulmuş olup, şehrin en eski tiyatrosudur. Ününü: zamanında, Beethoven ve Wagner tarafından, burada oyun yazılıp-yönetilmesinden almaktadır. Ayrıca: Johann Straus, burada kemanı ile tek kişilik konserler vermiştir.
Bina: 1822 yılında yıkılmış ve eskisine sadık kalınarak, yeniden yapılmıştır.
KUNTZ HİSTORİSCHE MUSEUM
Ring bölgesinde, yolun hemen karşısında bulunuyor. Bu müzenin en büyük özelliği: Anadolu’dan, yani ülkemizden çalınarak buraya getirilen birçok sanat eseri sergileniyor olması. Giriş ücreti her ne kadar 10 Euro da olsa, mutlaka gidip görmenizi öneriyorum.
Özellikle: Efes bölgesinden çalınarak getirilen ve burada sergilenen eserlerimizi mutlaka görün. İngilizler, hiç olmasa yurt dışından çalarak ülkelerine kaçırdıkları tarihi eserleri, Londra-British Museum’da ücretsiz sergiliyorlar.
Burada: biraz önce söylediğim gibi, 10 Euro giriş ücreti ödemeniz gerekiyor.