Şanlıurfa-Mardin karayolunun tam ortalarında; gerçekten buram buram tarih kokan ve dini özellikleri de ön plana çıkan bir yer. Buradan geçerken; bir gününüzü ayırarak, bu güzellikleri rahatlıkla gezebilirsiniz.
ULAŞIM
Viranşehir; Şanlıurfa-Mardin karayolunun üzerinde. Suriye sınırına çok yakın, 50 km. Viranşehir-Şanlıurfa arası uzaklık: 93 km. Viranşehir-Mardin arası uzaklık: 101 km. Viranşehir-Diyarbakır arası uzaklık:158 km. Viranşehir-Gaziantep arası uzaklık: 240 km. Viranşehir-Ankara arası uzaklık: 903 km. Viranşehir-İstanbul arası uzaklık: 1356 km. Viranşehir-İzmir arası uzaklık: 1336 km. dir.
GENEL
Uluslar arası D-400 karayolu şehirden geçer. Yol nispeten bir hayli bozuk ve bu yüzden sık sık kazalar olmaktadır. Bu yüzden, buraya gidecek ziyaretçilerin ulaşıma ve trafiğe dikkat etmelerini özellikle öneriyorum.
Stratejik açıdan, oldukça önemli olan büyük bir ilçedir. Matematik konumu gereği, dönenceler dışında kaldığından, bir cismin gölgesi her zaman vardır ve kuzey yarım kürede olduğu için, gölge yönü, sürekli kuzeyi gösterir.
Tozu-dumanı meşhurdur. Suriye sınırına yakın olması nedeniyle, burada sık sık toz fırtınaları olur.
İlçe karasal iklim etkisi altında olduğundan ve yılın büyük bir kısmının kurak geçmesi nedeniyle, doğal orman bitki örtüsüne rastlamak zordur.
Ancak, İlçenin kuzey kesiminde, Karacadağ’ın bulunduğu alanda: yer yer Meşe ormanlarına rastlanır.
20’nci yüzyılın ortalarına doğru, bu alanlar, orman açısından zengin bir örtüye sahip iken, bu yıllardan sonra; kaçak kesimler ve yakacak temin etmek için büyük oranda tahrip edilerek, yok olma ile yüz yüze bırakılmışlar.
Ormanların yok edildiği bu alanlarda: dikenimsi bitki toplulukları ortaya çıkmış.
KARACADAĞ
Burada bir belde var ve Siverek İlçesine bağlı. Siverek ilçesine 45 km uzaklıkta. Şanlıurfa’dan 90 km. sonra Siverek’e varıp, eski Diyarbakır yolu üzerinden 50 km. kuzeydoğuya gidince, Karabahçe’ye varmadan, sağa ayrılan yolla Karacadağ’ın zirvesine tırmanış başlar.
Zirveye kadar 16 km. süren bu yol boyunca: ağaçsız, çıplak ama gururlu bir yayla ile karşılaşacaksınız. Karlı günlerde: kış, burada ıssız geçer. Bu arada; buranın kışı kadar meşhur olan bir şey daha var: suyu.
Karacadağ suyundan mutlaka tadın. Güllüce Mevkiinde. Çevre illerde, bidonlara doldurularak, para ile satılıyor.
Siverek ilçesi hakkında sayfa açılmadığından, Karacadağ’ı burada anlatmak istiyorum. Bu dağın en büyük özelliği: kışın burada kayak yapılabilmesi.
İlçenin kuzeyinde, Karacadağ volkan kolonisi bulunmakta olup, yüksekliği: 1938 m. dir. Eskiden: Karacadağ; ağaç ve ormanlar ile kaplıymış. Develerle odun taşınırmış. Ne deve kalmış, ne de odun.
Şimdi develer gidince, atlar onları vahşi hayvan sanıp ürküyorlarmış. Dağın en büyük özelliği: sanki dağın yayılıp pelteleştiğini göreceksiniz. Yani: bir kısım yükselti var ama burası tam bir dağ değil.
Bir bakıyorsunuz, dağın tepesindesiniz. Sırasıyla: iki ziyaret yeri ve göçer obalarını geziyorsunuz. Ayrıca: üç vadi ve su kaynakları var.
Evet, biraz önce söylediğim gibi, buranın en büyük özelliği: kayak yapılabiliyor olması. Karacadağ’daki kayak merkezinde: en iyi kaymayı, çevre köylerde oturan şalvarlı-poşulu vatandaşlar yaparken, çevre illerden gelen ve kaymayı öğrenmek isteyen, birçok üniversiteli profesör ve sosyeteye de hocalık yapıyorlar.
İlk zamanlar: kendilerinin de, kayak yapmakta zorlandıklarını söyleseler de, günümüzde usta birer kayakçı olmuşlar ve kayak merkezinde, gönüllü olarak hocalık yapıyorlar.
Kayak merkezinde otel yok. Kayak merkezi özel bir işletmeci tarafından işletiliyor. Kaymak isteyenler: saatlik ücret olarak 5 TL. ve gün boyu kaymak isteyenler ise, yalnızca 20 TL. ödüyorlar. Bu fiyatları; ülkemizdeki diğer kayak merkezleri ile kıyasladığınızda, ortaya büyük farklılıklar çıkıyor.
NE YENİR
İlçede; kırmızı mercimek, sabah etli pilav, çiğköfte ve şelengo denilen bir salatalık türü ünlüdür. Şelengo, buraya özgü bir sebzedir.
TARİHİ
Viranşehir: Sümer, Hitit ve Asurlular dönemlerinde, “Tilla, Tela, Tilli”, Romalılar döneminde ise “Tell-Mevzelaht, Tel-Mevzen, Tel-Muzin,Tilmuz ve Örenşehir” isimleriyle anılmıştır. Tarihte: çok yakılıp-yıkıldığı için, şehre harap anlamına gelen “Viran” kelimesi eklenerek “Viranşehir”ismi verilmiştir.
Evet, Viranşehir, eski bir Hitit şehridir. MÖ.2750 yılından itibaren, tarih sahnesinde yerini almıştır. İlçenin tarihi her ne kadar MÖ.2500-3000 yıllarına kadar gitmekte ise de, çok verimli ovası ve bulunan yeni mezar taşları dikkate alındığında, daha da eskilerde burada yerleşim bulunduğu öğrenilmektedir.
Yukarı Mezopotamya’nın önemli bir merkezi olması nedeniyle, birçok saldırılara ve istilalara maruz kalmıştır.
Şehir, MÖ. 1115 yılında, Asurluların eline geçer. Daha sonra İranlıların egemenliği görülür. Makedonyalılar ve ardından Selefkoslar ve nihayet Romalılar şehre hakim olurlar. MS. 623 yılında: şehir, İslam Orduları Komutanı Ganem tarafından işgal edilir.
Melikşah döneminde, Selçuklulara bağlanır. 1258 yılında Hülaguların işgali görülür. 1367 yılında, Artuklular şehri ele geçirir. 1400 yılında, Timur şehri işgal eder ve tamamen yıkar. Timur; tarihin en büyük katliamını burada yapmıştır.
1516 yılında, Osmanlılar şehri ele geçirir. Sultan IV. Murad; Irakeyn seferini yaparken, buradan geçer. Rüyasında; Eyüp Peygamberin mezarını görür.
Bunun üzerine: Eyyüp Peygamberin mezarı; bugünkü Eyyüpnebi adı verilen beldede bulunur.
GEZİLECEK YERLER
ORTAGONAL ROMA TAPINAĞI (DİKMELER)
İlçe merkezindedir. Bu tapınak, eskiden sekiz dikme halinde iken, günümüzde yalnızca bir dikmesi kalmıştır. Roma imparatoru Hadrianus’un, Nil nehrinde boğulan sevgilisine hitaben yaptırılmış olduğu rivayet edilir.
Bazalt kesme taşları ile, 14 ayak üzerinde, iki katlı olarak yapılmıştır. Bizans döneminde, kiliseye dönüştürülmüş, Timur’un şehri fethi sırasında harap olmuştur.
Tapınağın planı: altıgen bir yapıdadır. Tapınak: bazalt taşlarla inşa edilmiştir. Ortası: altıgen planlı, Talas tipinde olan tapınağın, kültür merkezi de var.
Yine, bu mekanın dışında aynı planlı, dairesel bir galeri var. Bu galeride, ortasındaki Talas mekanına iki kapıdan giriliyor.
Ortadaki Talas mekanı üzeri: açık, tek katlı kutsal bir mekanmış. Galeri kısmı ise, iki katlı olup birinci kat, ortadaki Talas yapı ile aynı yükseklikte imiş.
Dini ayinler: Talas mekanının içinde yapılırken, galerinin üst katında da bu ayin izlenebiliyormuş.
1900’lü yılların başında, halk arasında dikme olarak adlandırılan tapınak ayaklarından 8 tanesi ayakta olmasına rağmen, günümüzde yalnızca 1 dikme ayakta kalmıştır.
Ayakta kalan bu dikme, iki katlı bir mimariye destek olarak yapıldığı izlenimi vermektedir. Şehir merkezinde bulunan bu yapı; koruma altına alınmıştır.
ÇEMDİN KALESİ (ESKİ KALE)
Viranşehir-Şanlıurfa karayolunun, 25’nci km. de, yolun güneyine sapan stabilize yolun, 9’ncu km. dedir. Romalılar tarafından yapılmıştır.
Kale: konumundan dolayı, sürekli el değiştirmiş ve çeşitli uygarlıklar tarafından genişletilerek, restore edilmiştir. Bazı kaynaklarda, bu kalede, üç medeniyetin izleri bulunduğu ifade edilmektedir.
Kale yüksek bir tepede, sert kalker taşlarından inşa edilmiştir. Kale ve çevresindeki kayalık alanlar oyularak mesken haline getirilmiştir.
On iki burç ve iki gözetleme kulesinden yapılmış olan bu kalenin sur ve burçları; beyaz kesme taşlarla örülmüş, iç kısımları dolgu malzemesi ve harçla doldurularak 3-4 metre kadar kalınlaştırılmıştır.
Surlar 8-10 metre, burçlar ise 13-14 metre yüksekliğindedir. Kalenin çevresinde, savunma amaçlı yapılmış ve içi sürekli su ile dolu olan 5 metre derinliğinde ve 5 metre genişliğinde bir savunma hendeği vardır.
Kalede: biri doğuda diğeri batıda olmak üzere, iki kapı var. Bu kapıların önünde ve savunma hendeğinin üzerinde, kaleye geçilmeyi sağlayan, iki seyyar köprü varmış. Kale, günümüze iyi durumda korunarak gelebilmiş tarihi bir eser.
Bu kalenin çevresinde, kale ismi ile anılan bir köy var. Köydeki halkın büyük bir kısmı, halen kalenin çevresinde bulunan yapay mağaralarda yaşamaktalar.
Bu yapay mağaraların tümü, aslında tünellerle birbirlerine bağlanmaktadır. Ancak bu meskenlere yerleşenler, bu tünelleri kapatarak burayı kullanıyorlar.
Köy sakinleri, bu yapay mağaralara elektrik bağlayarak ve buraları perdelerle odalara bölerek kullanıyorlar.
Bu yapay mağaralar, yazın oldukça serin ve kışın ise sıcak olmaktaymış. Tepenin yamacında bulunan bu meskenlerin yanına gelinmeden fark edilmeleri mümkün değil. Bu meskenler, köye gelen ziyaretçilere otantik-mistik bir tablo sergiliyor. Mutlaka ziyaret edin.
ŞEMUN MANASTIRI (YOLBİLEN KÖYÜ)
Viranşehir’e bağlı, Yolbilen köyünün orta Yolbilen mezrasındadır. İlçe merkezine; 3 km. uzaklıktadır. MS. 873 yılında inşa edildiği sanılmaktadır. Bazı arkeologlar tarafından: dünyanın ikinci büyük Süryani manastırı olarak kabul edilmektedir.
Burada; yapılan kazılarda, manastırın doğusunda azizler mezarlığı ortaya çıkarılmış. Aziz Şemun tarafından yaptırıldığı tahmin edilen manastırda, başta Şemun olmak üzere, Halfin, Yuhannun, Elişa ve Tuma mezarları olduğu söylenen mezarlar ortaya çıkarılmış. Ayrıca, bu manastırın bulunduğu çevrede, çok sayıda mağara bulunuyor.
Eski medeniyetlerin, özellikle yüksek yerler ve dere kenarlarını tercih ettiklerini göz önüne alındığında; bu bölgede daha yapılması gereken kazı çalışmaları sonucunda, birçok eserin ortaya çıkarılacağı kesin.
Zaten manastırın bulunduğu köyün eski ismi olan “Hifdemal” kelimesi “Onyediev” anlamına geliyor. Manastır: Mardin’de bulunan “Deyrul Zafaran” manastırından, iki kat daha büyük, Antakya’da ki manastırdan ise, küçüktür.
EYYÜPNEBİ BELDESİ VE TÜRBELER
Viranşehir’in kuzeybatısında, Viranşehir-Şanlıurfa kara yolunun 6’ncı km. den kuzeye sapılarak, 15 km. lik bir asfalt yol ile ulaşılır. Burada: Hz. Eyüp Peygamberin, Hz. Rahime ve Hz. Elyassa Peygamberlerin türbeleri bulunmaktadır. Burada bulunan türbeler: kara yolu ile Hicaz’a giden hacıların tavaf ettiği kutsal türbelerdir.
EYÜP PEYGAMBERİN TÜRBESİ
Eyyüpnebi Köyündedir. Bu köy: aynı zamanda, Hz. Eyüp’ün adı ile anılmaktadır. Türbe: köy caminin güneydoğu köşesine, 15-20 metre uzaklıktadır. Üzerine kubbeli bir bina yapılmıştır.
HZ.RAHİBE TÜRBESİ
Köy höyüğünün kuzeybatı yönünde, höyüğe 50 metre uzaklıktadır. Hz. Rahime; Hz. Eyüb’ün karısıdır.
HZ. ELYASSA TÜRBESİ
Hz. Eyüb Türbesinin güney batında, köye 500 metre kadar uzaklıktadır. Hz. Eyüb’ü ziyarete geldiğinde, ona ulaşamadan türbenin bulunduğu yerde vefat ettiği rivayet edilmektedir.
HZ. EYÜB PEYGAMBER VE VİRANŞEHİR
Hz. Eyüp: MÖ.1263 yılında, Şam ve Ramle arasında dünyaya gelmiştir. Hz. İshak neslindendir. Hanımı Hz. Rahibe ise, Hz. Yusuf’un torunudur.
Allah; Hz. Eyüb’e, dedesi Hz. İshak’ın duası ve bereketiyle, çok mal ve servet verdi. Sürülerle hayvanlar, bağlar, bahçeler ve çok evlat ihsan etti. O, bu ihsanlara, ibadetle karşılık verdi. Şeytan bunu kıskanır ve Allah’a; “ Yarabbi. Eyüb’ün ibadeti çoktur.
Lakin, hangi kul vardır ki, sen bu kadar nimet veresin de, ibadet etmemiş olsun. Beni, onun malı üzerine musallat kıl ki: ta ki, onun tüm malını helak edeyim. O zaman, senin nimetine nasıl küfran edeceğini gör” dedi.
Allah; “ ya mel’un, elinden ne gelirse işle” diye, şeytan’a ruhsat verir. Şeytan, önce Eyüb’ün malını helak eder. Eyüb, sabır eder.
Sonra yine Allah’ın ruhsatıyla Eyub’un çocuklarına musallat olarak, bulundukları evi başlarına yıkar. Hz.Eyüb, yine sabır eder. Şeytan, bu kez, Eyüb’ün şahsına musallat olmak ister.
Eyüb, secdedeyken, yer altından gelip ağzına üfler. Şeytanın nefesi, peygamberin bütün vücudunu ateş gibi yakıp, kırp kırmızı eder.
Hz. Eyüb’ün başından, gözlerinden, dilinden ve yüreğinden başka, sağlam bir yeri kalmaz. Büyük derde, belaya düşen Eyüp, yine sabır eder. Belası arttıkça, sabrı da artar.
Şeytan, son kez, Hz. Eyüb’ün hanımına da musallat olur. Ama, yine başaramaz. Nihayet, Eyüb Peygambere iman etmiş olan üç kişi; bir gün, onu ziyarete gelirler.
Ve derler ki; “ Eyüb ki bu kadar derde müptela oldu, bunca zamandır Allah’tan bir yardım ve merhamet yetişemedi. Öyle görünür ki, Allah bundan vazgeçmiştir. Yoksa, bela son bulurdu”.
Eyüb, bunu işitince çok incinir. Allah’ın kendisinden vazgeçme ihtimali onu çok üzer. Allah’a yalvarır. Allah merhamet eder.
Ona derki: “ ayağını yere vur, su çıksın”. Eyyüb, ayağını yere vurur, yerden latif bir su çıkar, onunla yıkanır ve o sudan içer. Sonuçta; tüm dertlerinden kurtulur.
Evet: işte hikaye böyle. Bunun geçtiği yer ise; Viranşehir Eyubname beldesidir. Hz. Eyüb’ün hasta iken sırtını yasladığı küresel bazalt taşı, halen beldededir ve sabır taşı olarak adlandırılmaktadır.
Hasta iken suyundan içtiği, suyu ile yıkandığı ve hastalıklardan kurtulduğu kuyu da, beldededir ve süt kuyusu olarak adlandırılmaktadır.
HZ. ELYASSA PEYGAMBER
Şam tarafından yola çıkarak, Allah’ın sevgili kulu olan sabır timsali Hz. Eyub’ü ziyaret etmeye gelir. Uzunca günler, yaya olarak yol yürüdükten sonra Hz. Eyüb’ün bulunduğu köye yaklaştığı sırada, şeytan, insan kılığına girerek, önüne çıkar ve nereye gideceğini sorar.
Hz. Elyassa; Eyüb Peygamberi ziyaret etmeye gideceğini ve aylardır yol yürüdüğünü söyleyerek, yolunun daha çok kalıp kalmadığını sorar. İblis: “bu halinle, sen nere, Eyüp peygamberin bulunduğu köy nere?
Geldiğin yol kadar yolun var der. “ Halbuki: Hz. Elyassa, Hz. Eyüb’un bulunduğu köye, oldukça yaklaşmıştır.
Yorgun ve bitkin bir durumda olan Hz. Elyassa, daha fazla yol gitmek için kendisinde güç bulamayınca, Allah’a “ Ya Rabbi, ben yorgun ve bitkin bir durumdayım, emanetini benden al” diye dua eder.
Elindeki asasını yere batırdıktan sonra, Allah’ın rahmetine kavuşur. Yere batırmış olduğu asası, türbesinin başında bir ağaç olarak yeşerir.
Hz. Elyassa’nın türbesinin bulunduğu yerdeki ağaç, 1990’lı yıllara kadar yaş iken, sonradan kurumuş, türbe restore edildikten sonra da ağacın bu kütüğü mezarın yanında, korumaya alınmıştır.
Tarih meraklılarının mutlaka gidip görmesi gereken bir yer. Tam bir tarih cenneti.
ULAŞIM
Güzelyurt, Aksaray il merkezine, 35 km. uzaklıktadır. Güzelyurt-Niğde arası uzaklık: 80 km. Güzelyurt-Nevşehir arası uzaklık: 70 km.
TARİHİ
Günümüzde, Yüksek kilise olarak bilinen “Analipsis Tepesi” ve çevresinde yapılan araştırmalarda, bol miktarda bulunan işlenmiş obsidiyen (volkanik cam) taş baltaları ve seramik parçaları: bölgede, Kalkolitik çağda, insanların yaşadıklarının belirtisidir.
İlçe toprakları üzerinde: MÖ.2000’lerden itibaren, Hititler yaşamıştır. Bunun izleri ise: Sivrihisar geçidi yolu üzerindeki “Kulaklı Tepe” kale kalıntısı ve Analipsis Tepedeki kilisenin üzerinde oturduğu duvardan anlaşılmaktadır. Mamasun baraj gölü çevresinde de, Hitit kabartma ve yazıtları bulunmaktadır.
Takip eden tarihi süreçte, bölgede Pers egemenliği görülür. Persler, bölge insanını çok etkilerler ve bunun sonucunda, Büyük İskender’in bölgeyi işgali sırasında, bölge insanı, İskender’e boyun eğmez ve Pers soylularından birini, kral olarak kabul ederler. MÖ.332 yılında Kapadokya Krallığını kurarlar.
Bölge: MÖ.17 yılında, Romalılar tarafından ele geçirilir. Bu dönemde: köle durumunda bulunan halk arasındaki St. Paul’un bölgeye getirdiği Hıristiyanlık, hızla yayılmaya başlar. İlk yıllarda tepki görse de, zamanla, imparatorluk tarafından resmi din olarak kabul edilinceye kadar, bu dine inananlar, Güzelyurt ve çevresinde, Ihlara Vadisi, Soğanlı gibi yerlerde saklanırlar.
Güzelyurtlu Gregorius Teologos ve Kayserili Basilus: birlikte ortaya koydukları fikirler ile, zaman içinde Ortodoks mezhebinin kurucusu olurlar. Buna bağlı olarak da, ilk manastır hayatı, Güzelyurt’ta yaşanmaya başlanır. Bu dönemde, Bizans imparatoru Teodosius tarafından, bölgede, 385 yılında, Gregorius Teologos adında bir kilise yaptırılır.
12.yüzyılda,
Selçuklular yörede hakim olurlar. Ancak, Selçuklular toprağı işlemeyi iyi bilen yerel Rumların buradan göçmelerini engellemek için, kendilerine bazı imtiyazlar tanırlar. Böylece: Müslüman ve Hıristiyan halk, birlikte yaşamaya başlar. Bu durum: özellikle: Belisırma’da bulunan “St.Georges” yani “Kırk Damaltı” kilisesinde bulunan, Türk kıyafetleri içinde resmedilmiş, Sultan II. Mesut resminden anlaşılmaktadır.
Bölge: 1470 yılında Osmanlı hakimiyetine girer. Takip eden süreçte ise, benim en çok ilgimi çeken şu oldu. 1924 yılındaki mübadeleden hemen önceki yıllarda: burada bulunan kilise idaresi, Osmanlı devletinden aldığı özel izinle: “para” bastırır. Bu paraların üzerinde: Aziz Gregorius”un resimleri bulunur. Bu para: yörede, hem Rumlar ve hem de Türkler tarafından kullanılır.
Evet
1924 yılı mübadele dönemi ve Rumlar bölgeyi terk ederler. Ancak: Yunanistan-Kavala yakınlarında, “Nea Kalvari” isimli, yeni bir köy kurarlar ve Güzelyurt bölgesindeki kilisenin aynısını, orada inşa ederler.
Buradan, yanlarında götürdükleri kutsal eşyaları da, orada teşhir edecek bir müze kurarlar. Bunların yöreden ayrılması sonucu, Yunanistan’dan ülkemize gelen vatandaşlarımız ise, Rumlardan kalan evlere yerleştirilmişlerdir.
1989 yılında, yöre, ilçe olur. İlçede ve Manastır vadisinde, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma, kayalara oyulmuş, 50 civarında kilise bulunmaktadır. Ayrıca: 3 yer altı şehri ve bir kaya cami var. İlçe merkezindeki evler ise: yarı kayadan oyma, cepheleri işlemeli ve muhtemelen 100-200 yıllıktır.
Bu evler: yöredeki taş ustaları tarafından: kesme taşlardan, 7-8 metre yüksekliğinde yapılmıştır. Bunların en çarpıcı özellikleri: doğal havalandırmalarıdır. Bu havalandırmalar: klima görevi görürler. Kapı girişleri ve tavanlar işlemelidir. İç mekanların yüksekliği: 5-6 metre civarındadır. Alt katlarında: mahzen, hayvan barınağı, ibadethane ve taş fırın bulunmaktadır.
İlçenin eski sokaklarında dolaşırken: mimari güzellikleri görebilirsiniz.
GENEL
İlçe, Hasandağı eteklerinde kurulmuştur. Deniz seviyesinden 1485 metre yüksekliktedir. Bu yükselti ile, yörede tamamen bir yayla havası hüküm sürmektedir.
Bu iklim etkisiyle, yörede pek çok bitki yetiştirilmektedir.
Günümüzde, ilçe halkı, geçimini: tarımcılık, hayvancılık ve büyük şehirlerde ve yurt dışında inşaatçılık yaparak sağlamaktadırlar.
NE YENİR-NE İÇİLİR
İlçede: özellikle “Gelveri ekmeği” ve “Pekmez” tadına bakmalısınız. Hatta: pekmez satın alabilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Güzelyurt ilçesinde: çini imalathanelerinin satış reyonlarından, el yapımı çini tabaklar satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
HOTEL KARBALLA (KIZLAR MANASTIRI)
1856 yılında, yörede yaşayan Hıristiyanlar tarafından, okul olarak yapılmıştır. 1924 yılındaki mübadeleden sonra ise, İlkokul ve Jandarma Karakolu olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, 1989 yılında: Yıldız Üniversitesi tarafından restore edilerek turizmin hizmetine verilmiş ve otel olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapım tekniği açısından: yazın sıcaklarda, odalar, klima varmış gibi serin, kışın ise ılık olmaktadır.
MÖ.17.yüzyılda: bölge, Roma imparatorluğu topraklarına katılır. Bu dönemde: kral gücündeki dini liderlerin yani rahiplerin yönetimi, MS. 2’nci yüzyıla kadar sürer. Bu dönemde: köle durumunda bulunan halk arasında, Hz. İsa’nın havarilerinden, St. Paul’un yöreye getirdiği Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlar.
Ancak, ilk yıllarda, Bizans idaresi tarafından büyük tepki gören Hıristiyanlık, resmi din olarak kabul edilinceye kadar, bu dini kişisel olarak kabul eden insanlar büyük sıkıntılar çekerler. Bu insanlar: Güzelyurt ve çevresi, Ihlara vadisi ve soğanlı gibi yerlere yerleşerek saklanırlar. 329 yılında, Güzelyurt’ta, Arianzos denilen bir çiftlikte doğan Gregorius Teologos, zaman içinde Ortodoks mezhebinin kurucusu durumuna gelir ve ilk manastır hayatı “Güzelyurt” yöresinde başlar ve Hıristiyanlık, Anadolu’da yayılmaya başlar.
Takip eden tarihi süreçte, ilçe merkezinde, Aşağı mahallede: Bizans İmparatoru Teodoslus tarafından, MS.385 yılında bir kilise yaptırılmıştır. Bu bilgi: kilisenin üç kapısından birinin üzerinde bulunan kitabedeki yazıttan anlaşılmıştır. Bu kitabede: “Bu haç, Bizans İmparatoru Theodoslus tarafından inşa edilmiştir. İmparator Gregorios Nazianzo ile de kutsal hacın bir parçasını kiliseye hediye etmiştir.” Yazmaktadır. Aslında, başka yazılar da var ama bunlar okunamamış.
Kilise yapısı
385 yılından sonra, önemli değişiklikler geçirmiştir. En önemli değişiklik ise, 1835 yılında olur. Kilisenin onarımı için büyük baskılar yapan Rumlar, aynı yıl, İstanbul’dan, Sultan’dan ferman çıkarttırırlar. Bu onarım da: kilise yapısı, Yunan Haçı şekli değiştirilerek, 3 nefli ve kubbeli, bazilika tipine geçilmiştir.
Bahçenin kuzeyinde: kilise misafirhanesi var. Bu yapıda: kilise heyeti toplanır ve bölgenin sorunlarını görüşürlermiş. Bölgenin ileri gelenleri, buradan geçtiklerinde, bu misafirhane de ağırlanırlarmış. Misafirhanenin alt katında: buğday ve yağ depoları ile, bahçesinde fırın bulunmaktadır. Doğuda ise, kilise papazlarının oturdukları ev bulunuyor. Güney doğuda: 35 basamaklı bir merdivenle inilen, yer altı suyu yani “Ayazması” var.
Takip eden tarihi süreçte
Selçuklular, toprağı işlemeyi bilen Rumların başka yerlere göçünü önlemek için, bazı imtiyazlar tanırlar. Böylece: Müslüman ve Hıristiyan halk, birlikte yaşamaya başlarlar. Bu kilisede bulunan bir freskte: bölgenin, o dönemdeki Beylerbeyi olana Basil Güyaüyakupos: Türk kıyafetleri içinde resmedilmiştir. Freskin kitabesinde ise: Sultan II. Mesud için: “ Çok yüksek ve asil bir sultan” olarak söz edilmektedir.
1924 yılına gelindiğinde ise, 15.5 asır süresince kilise olarak hizmet veren yapının, camiye çevrildiği görülür. Çan kulesi (15 metre yüksekliğindedir): tuğla ile örülerek, minareye dönüştürülür. Dış cephede, başkaca herhangi bir değişiklik yapılmaz. İç kısımdaki freskler ve duvar süsleri olan bezemelerin üstü ise: kireç badana ile boyanarak kapatılmıştır. Kilisenin malzemeleri (çanı, kandilleri, avizeleri, cam bardaklar, İsa-Meryem-Üç Baş Rahip-Vaftizci Yahya ikonları, kutsal haç parçaları gibi) ise: Rumlar tarafından, giderken, yanlarında götürülmüştür.
AHMATLI KİLİSE
Kilise caminin kuzey batısında, kaya oyma bir kilisedir. Birbirine simetrik iki neften oluşan kilisenin girişi, güney duvarındaki kapıdan sağlanmaktadır. Ancak, buranın üstüne kayalar düştüğü için, günümüzde bu giriş kullanılmamaktadır. Nefler, birbirlerine, ortadaki duvarın doğusundaki yuvarlak kemerli, iki kapı ile bağlanmaktadır.
Kilisedeki freskolar: kubbe ve kısmen de apsiste bulunmaktadır. Tonoz yanlarında, iki sıra halindeki freskolar, konuludur. Ancak: gerek is ve gerekse atılan taşlardan, bu freskolar oldukça yıpranmıştır.
SİVİŞLİ (AZİZ ANARGİROS) KİLİSESİ
İlçe merkezinde: Aşağı Mahallededir.
Kubbesi ve 4 sütunu ile, kayaya oyulmuştur. Giriş bölümünde: çömlek pişirme fırınları ve onun hemen üstünde hastane olarak kullanılan yer bulunmaktadır. Burada: Aziz Anargiros Bayramında gelen hacılar ve hastalar karşılanır, 1 Kasım günü, burada bulunan hastalara, sabahlara kadar dua edilirmiş. Bunlardan iyileşenlere: Azizler tarafından şifa verildiğine inanılırmış. Hastanenin hemen üstünde: kayadan oyma kilise binası ve bunun güney kısmında ise, kayadan oyma papaz odası var.
Burada: 1877 yılından kalma duvar resimlerini görebilirsiniz. Kilise yapısı: mübadele sonucu, Rumların bölgeyi terk etmelerinden sonra: bir süre çömlek atölyesi olarak kullanılmıştır. Kilisenin üzerindeki tepeden, bölgeden panoramik manzarasını seyredebilirsiniz. Zaten, günümüzde, Vatikan’dan buraya gelip hacı olan Hıristiyanlar var. Bunlar, özellikle 1 Kasım günü burayı ziyaret ediyorlar.
YÜKSEK KİLİSE (ANALİPSİS KİLİSESİ)
İlçenin batısında, Silla Vadisinin güneyinde, Analipsis Tepesi var. Bu tepede: Bizans döneminde, küçük bir kilise varmış. 1895 yılında: Başrahip İoannes Ieimonidis, Rusya-Odessa kentinde oturan Gelverililerden yani Güzelyurtlulardan topladığı para ile: bu tepeye, büyük bir kilise olan “Analipsis” kilisesini yaptırır.
Kilise yapısı: Manastır binası ve kilise binası olmak üzere, 2 bölümden oluşmaktadır. Doğal ve yüksek bir kaya üzerinde bulunan binaların çevresi: yer yer taş duvarlarla çevrilmiştir. Kilise ile manastır binalarının arasında ise, su toplama sarnıcı ve toplantı yeri var. Bu toplantı yeri: aynı zamanda, muhteşem bir seyir terası gibi.
Kilise: tek nefli ve dikdörtgen planlıdır. Kaya oyma ve taş duvar karışımıdır. Çatı örtüsü, taştır. Kilisenin giriş kapısı: batı duvarındadır. Giriş kapısının üzerindeki kitabede, yapılış tarihi olarak: 1894 yazılıdır.
Manastır Binası: dikdörtgen şekildedir. Bina, 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm: giriş kapısı, uzun bir koridor ve 5 oda ile 1 toplantı salonundan oluşmaktadır. Kinci bölüm ise: güneydoğu duvarındaki giriş kapısı, bir koridor ve bu koridora bağlı iki odadan oluşmaktadır. İki kat arasındaki döşeme, ahşaptır.
Kilise yapısı: taş ustası Ionnis Panteleımonidis tarafından yapılmıştır. Ayrıca, seyir terası olarak kullanılan avluda, daha önceki yıllarda bulunan ve kapalı olan tünel, 2002 yılında, Müze Müdürlüğü tarafından temizlenmeye başlanmıştır. Yörede: çok sayıda, obsidiyen’den yapılmış aletler bulunmuştur. Yani, burada, Neolitik dönemde de, bir yerleşim bulunduğu sanılmaktadır. 2006 yılında ise, bölge, Bakanlar Kurulu tarafından Sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.
KIZIL KİLİSE (CAFALAR KİLİSE)
Sivrihisar-Niğde istikametinde, Güzelyurt ilçe merkezine 6 km. uzaklıkta Sivrihisar köyü yöresindedir.
Kilise: 6.yüzyılda, traşit taşından yapılmıştır. Sekizgen üzerine kurulmuş kubbesi, haç şeklindeki yapısıyla güzel bir mimari sunmaktadır.
10.yüzyıldan kalma ve hala iyi durumdaki freskleri görülmelidir. Yapıldığı dönemden sonra değişikliğe uğramamış nadir yapılardan biridir. Yani, bütün Kapadokya yöresinde, taştan yapılmış kiliseler arasındaki en güzel örnektir. Fresklerinde: İncil’den sahneler ve havarilerin portreleri var.
Aziz Gregorius, yaşamının son günlerini, bu kilise yakınlarındaki çiftliğinde geçirmiştir.
ILISU KASABASI
İlçe merkezine 10 km. uzaklıktadır. Melendiz ırmağının kıyısına kurulmuştur. Burada: Varvara isimli bir azize adanmış kaplıcalar bulunmaktadır. Müslüman ve Hıristiyan halk: hastalarını iyi etmek için bu kaplıcaya getirirlermiş.
Burada, Roma döneminden kalma bir “Roma hamamı” bulunuyor. Bu antik Roma hamamı, klasik Türk hamamı mimari özelliklerini taşıyor.
Günümüzde de, dinlenmek için ideal bir yer.
ÇANLI KİLİSE
Güzelyurt-Aksaray istikametinde olup, ilçe merkezine 25 km. uzaklıktadır. Çeltek köyüne ise 2 km. uzaklıkta bulunan kilise: tuğla ve taştan yapılmıştır. Yapı içinde: yüksek kaliteli freskler bulunmaktadır ve bunlar 11.yüzyıldan kalmadır.
Bu kilisede: Hıristiyanlar tarafından: Hz. İsa’nın “Göğe çıkma” yortusu kutlanmaktadır. Çevresinde, çok sayıda kayadan oyma kilise ve manastır bulunmaktadır. Kiliseden, 1995 yılında, 3 adet mumya çıkarılmıştır.
VİRANŞEHİR YAPILARI
HELVADERE KÖYÜ VE ANTİK NORA KENTİ
Helvadere köyü, Hasandağı eteklerinde kurulmuştur. İlçe merkezine, 25 km. uzaklıktadır. Hasandağı’nın, kuzey eteğinde, 1350 metre rakımda kurulmuştur. Buraya gittiğinizde, gölet çevresindeki tesislerde, mutlaka alabalık yemelisiniz.
Evet, köyün üzerinde: Roma imparatoru Justinyen tarafından yaptırılmış olan Nora isimli bir garnizon şehri bulunmaktadır. Bu antik şehir, inanılmaz büyüklükteki taşlardan yaptırılmıştır.
Günümüzde, Nora kenti çevresinde: Sarıgöl kilisesi, Yardıbaş kilisesi, Süt kilisesi, Bozboyun kilisesi, Tepe kilisesi, Çukurkent kilisesi, Kale kilisesi ve Selçuklulardan kalma “Karahan” görülmeye değer tarihi güzellikler olarak öne çıkmaktadır. Bunlar: Bizans dönemine aittir.
Burada: planlı yol ağı yoktur. Savunma amaçlı kurulmuş bir yerleşim yeridir. Temsili yapı olarak, yalnız yukarıda sözünü ettiğim kiliseler kalmıştır. Bu kiliselerin hepsi, haç planlıdır. Bazilikaları bulunmamaktadır. Tarihlenebilen en eski yapı, MS.7.yüzyıla aittir.
YARDIBAŞ KİLİSESİ
Viranşehir’in 1 km. güneybatısında: Karbeyaz oteli yakınındadır. Haç planlıdır. 5.yüzyılda yapılmıştır.
SÜT KİLİSESİ
Viranşehir’in 1 km. batısındadır. Haç planlıdır. 5.yüzyılda yapılmıştır.
VİRANŞEHİR KİLİSESİ
Viranşehir’de, Hasandağı yakınındadır. Haç planlıdır. 5’nci yüzyılda yapılmıştır.
MANASTIR VADİSİ
İlçe sınırları içinde, 4-5 km. uzunluğunda bir vadidir. Burayı: yaklaşık 2.5 saatlik bir yürüyüş ile gezebilirsiniz. Burada: yapıldıkları dönemin özelliklerini taşıyan, 28 kaya oyma kilise ve yer altı şehri bulunmaktadır. Bu özellikleriyle, küçük bir “Ihlara” görünümü vermektedir.
Buradaki kaya oymalarda: ön cephe yaratılarak, kabartma süslemelere yer verilmiş ve böylece anıtsal bir görüntü yaratılmaya çalışılmıştır. Hıristiyanlık dininde, manastır yaşamının, ilk kez burada, 3. ve 4’ncü yüzyıllarda başladığı tespit edilmiştir.
YER ALTI ŞEHRİ
İlçeye bağlı, Manastır vadisi girişindedir. Bizans dönemi yapısıdır. Giriş kısmında: hayvan barınağı var. Yan duvarlarında: kaya oyma yemlikler ve bağlama yerleri görülüyor. Buradan başlayan tünel, küçük bir mekana ulaşıyor. Üst katta ise: ahır var ve merdiven ile ulaşılıyor.
Ayrıca, dışarıdan giriş te mümkün. Bu mekanda, taş merdivenlere çıkıldığında: kapak bulunan üst bölümde, gözetleme yeri var. Gözetleme yerinden, yukarıya doğru devam eden tünelde, sürekli su akıyor ve bu yüzden, bu tünelden ilerleme imkanı yok.
KULUK ALİNİN EVİ- YER ALTI ŞEHRİ
Manastır vadisi girişindedir. Bizans dönemi yapısıdır. 3 katlıdır. Ancak, bir kısmı kapalıdır. Girişte, genişçe bir yer ve sonra, ikinci bir yere geçiliyor. Burada: tandır duvarı nişleri ve mutfak var.
Mutfak duvarlarında ise, çeşitli malzemeler için nişler açılmış. İkinci mekandan aşağıya, asansör bir merdivenle iniliyor. Buradaki duvarlarda da, küçük nişler bulunuyor. Duvar dibinde ise, derin bir su kuyusu var.
KALBURLU KİLİSE (ST.EPTHEMİOS KİLİSESİ)
Manastır vadisi içinde, büyük bir kaya kütlesine oyulmuş ve çok sayıda mekanın merkezi durumundadır.
Giriş kapısı üzerinde: kabartma tekniğiyle yapılmış haçlardan oluşan, zengin bir mimari bezeme görülüyor. Kilise yapısı: 690 yılında, Aziz Simeon tarafından yaptırılmıştır. Güney nefin, batı duvarındaki niş içinde: bir vaftiz teknesi var.
YALNIZ KİLİSE
Manastır vadisi girişindedir. Apsis kısmının iki yanında: dikdörtgen çerçeveler içine alınmış, 4 portre bulunmaktadır. Beyaz sıva üzerinde: siyah sıva ile yapılan boyamalar, yerel bir ustanın elinden çıkmıştır. Ancak, portrelerden sadece üçü tanınabilecek durumdadır.
KAYA CAMİSİ
Manastır Vadisinin, kuzeyindeki kayalıklar üzerinde bulunmaktadır.
Kitabesi bulunmadığından, kim tarafından ve hangi yıl yapıldığı bilinmemektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, yöreye yerleşen ilk Müslümanlar tarafından yapılmış olabileceği görüşü hakimdir. Tek bir kaya bloku oyularak yapılmıştır. Bir ana mekandan ve okuldan oluşmaktadır.
Tonoz tavanlı, son cemaat yeri yapılırken, ön bölümdeki meyilli kayalar, bir duvar gibi düzeltilmiştir. Bu duvara ise: mihrap ve kandiller oyulmuştur. Yan taraftaki okul ile cami arasında, küçük bir pencere var. Bu pencere: cemaatin çok olduğu günlerde, okulun da cami olarak kullanıldığını gösteriyor.
Çünkü, imamın sesi buradan duyulabiliyor. Caminin minaresi ise: 90 cm. çapındaki bir oyuk şeklinde yapılmıştır. Cami yanındaki küçük okulu da gezebilirsiniz. Tavanı düz olan okul yapısının içinde: bir ocak ve oturmak için kaya sedir var. Kaya duvarlarda ise, oyuklar var. Pencerelerden, Manastır vadisinin muhteşem manzarasını, mutlaka izleyin.
ÇÖMLEKLİ KİLİSE
Tek neflidir. Güzelyurt yöresinde, içinde freskleri en iyi korunmuş kilise yapısıdır. 9. ve 10.yüzyıllara tarihlenmektedir. Kilisenin ana giriş kapısı üstünde, kubbe ve apsisinde: freskler görülmektedir. Giriş kapısı üzerindeki fresklerde: bu tabakanın üzeri, beyaz boya ile boyanmış ve kiremit rengi boya ile haç motifleri çizilmiştir. Kubbede ise, güneyde: Meryem’e müjde ve İsa’nın doğumu ve kralların secdesi betimlenmiştir. Kuzeyde ise: Yahuda’nın ihaneti ve Çarmıhta İsa betimlenmiştir.
GÖZYAŞI YER ALTI ŞEHRİ
Göz kayası mevkiindedir. Bizans döneminde yapılmıştır.
Giriş iki türlüdür.
Büyük kaya bloğu üzerinden, kaya merdiven kullanılarak girilir.
Zeminden, düz bir girişin son kısmı kullanılarak girilir, ancak bu bölümdeki basamaklar yıkılmış durumdadır. Zemin girişi ise, kayaların çökmesi sonucu tam belli değildir.
Şehrin derinliği: 20 metredir. Girişteki tünel: 20 metre uzunlukta ve 2.5 metre genişlikte ve 3 metre yüksekliktedir. Ancak, koridor zemini kaygan ve çok dik olduğundan, ilerlemek mümkün olmamaktadır. Belediye tarafından bu bölümde temizlik çalışmaları sürdürülmektedir. Göz kayasının en üst bölümünde, bir değirmen olduğu söyleniyor.
ZİGA KAPLICALARI
İlçenin, Yaprak Hisar köyünde, Ihlara vadisinin yanındadır. Bölge: kaynak kirlenmesinin önlenmesi için, yapılaşmaya kapatılmıştır. Yani, Bakanlar kurulu tarafından, koruma altına alınmıştır. Sular: köyün arkasındaki düzlükten, birkaç yerden çıkıyor.
Burada, günümüzde bir tesis var. Tesis: 4 yıldızlı ve 200 yataklı.
Kaplıca suyu: 47 derece sıcaklıkta çıkıyor. Mineral bakımından oldukça zengin ve romatizmal hastalıklara iyi geldiği söyleniyor. Ayrıca: metabolizma bozuklukları, göz rahatsızlıkları ve kadın hastalıklarına da iyi geliyormuş. En önemli özelliklerinin başında: suyun iyot ve bromca zengin olmasıdır.
BELİSIRMA BÖLGESİ YAPILARI
Belisırma köyü, Güzelyurt ilçesine bağlıdır. Burası: Aksaray il merkezine 42 km. ve Güzelyurt ilçe merkezine ise, 11 km. uzaklıktadır. Ancak, yolu kötü. Güzelyurt-Belisırma köyü arasındaki yol, felaket.
Köy: Ihlara vadisinin tam ortasında bulunuyor ve içinden Melendiz çayı geçiyor. Bölgeye gelen turistler, özellikle Ihlara vadisini gezerken, yemek ihtiyaçlarını, Belisırma köyündeki 4 restorandan karşılıyorlar. Yaz döneminde: Melendiz çayı üzerinde kurulan masalarda, muhteşem güzel yemek yemek mümkün. Akarsuyun üzerinde kurulan şark köşesinde dinlenin, suyun serinletici etkisini yaşayın.
Size önerebileceğim yemek: fırında balık. Her şey iyi güzel, ama bu köy: her ne kadar turistik olarak öne çıksa da, gerekli birkaç basit tedbir bile alınmamış. Yani: bir başı-boşluk var ve bunu hemen hissedeceksiniz.
Tabii, bu arada, yörede bulunan kaya oyma kiliseleri de ziyaret etmek mümkün. Ancak, birçok kilise bulunmasına rağmen, ben bunlardan, sadece ziyaret edebilecekleriniz ve hatta ziyaret etmenizi önereceklerimi anlatacağım.
Bu bölümdeki kiliseler, Bizans tipindedir. Ancak, küçük ayrıntılar dışında, daha doğudan gelen örnekler gösterilse de, genellikle üslup Bizans’tır.
KARAGEDİK KİLİSESİ (SAİNT ERMOLAOS KİLİSESİ)
Melendiz çayının doğusundadır. Bu kilise yapısının en büyük özelliği: yörede yapılan bütün kiliselerin kayaya oyularak yapılmış olmasına rağmen, bu kilise: taşlar ile örülerek yapılmıştır.
10.yüzyılda yapılmıştır. Dik kayaya yaslanmış ve otlarla örtülmüş bir tepe üzerindedir. Bizans üslubuyla yapılmıştır.
Belisırma Rumları: bu kilise yapısına: Saint Ermolaos ismini vermişlerdir.
Büyük bir kilisedir. Yapı: Çanlı kiliseyi andırmaktadır. Kilise: üzerinde bulunan bir kayanın koparak düşmesi sonucu, büyük oranda çökmüş durumdadır.
Yapı duvarlarında, az da olsa bir kısım fireskler görülmektedir. Bunlarda işlenen konular: St. Georgenin şehit edilmesi. Bu freskten, bir kısım resim günümüze ulaşmıştır. Özellikle: St. George’nin: kralın huzurunda ve işkence çarkı, güneydoğudaki hücrelerin duvarlarında görülmektedir. Ancak, resimlerdeki sanat seviyesi, fazla yüksek değildir.
AZİZ GEORGİOS KİLİSESİ-KIRK DAMALTI KİLİSESİ
Melendiz çayının batı kıyısındadır. Bahattin Samanlığı kilisesinden, Ihlara beldesine doğru, vadiyi takip ederek yürürseniz, 10 dakikalık bir yürüyüş sonunda, buraya ulaşabilirsiniz. Yani, kilise, Belisırma köyü merkezine, yaklaşık 1 km. uzaklıktadır.
Bölgedeki en yüksek kilisedir. Vadi tabanından oldukça yüksekte, kayaların içine oyularak yapılmıştır. İstanbul’daki Ayasofya’dan daha eski, Küçük Ayasofya olarak da bilinmektedir. İnanç turizminin merkezlerinden biridir.
1283-1295 yılları arasında; Amirarzes Basileios ve eşi Tamara tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Giriş kısmını oluşturan bölüm, kayaların bir bölümünün kopması sonucu, tahrip olmuştur. Apsis kısmı, sonradan yıkılmıştır. Giriş kısmı yıkıldığı için, bugün yapıya, bu apsis kısmından giriliyor. Kilisenin tavanı düz. Altıgen plana sahiptir.
Kilise: cenaze törenleri için kullanılmıştır. Yapıldığı dönemde, en çok ziyaret edilen bölge kiliselerinden biridir. Zemin içinde oyulmuş, birçok mezar bulunmaktadır. Ancak, günümüzde, kilisenin içi yer yer toprakla dolu olduğundan, bu mezarların sayısı tam olarak bilinemiyor.
Kilisenin Yunanca kitabesi, yapının tüm çevresini dolanmaktadır.
Kilisedeki fresklerde işlenen konular: İncil’de hikaye edilen konulardır. Ancak, tüm bunların yanında: daha önce sözünü ettiğim gibi, bu kilisede: Selçuklu Sultanı II. Mesud’un resmi tasvir edilmiştir. Çünkü: kilisenin yapıldığı dönem, Anadolu Selçuklu Devletinin, bölgede egemen olduğu dönemdir.
Kilisenin yapılışında, Selçuklu Sultanı II. Mesud’un ordusunda görev yapan, yukarıda isimlerinden söz ettiğim Hıristiyan bir komutan ve eşinin, önemli katkılarının bulunduğu sanılmaktadır. Bu kişiler: kiliseyi “Aziz Georgios”a adamışlardır. Bu olayın resmedildiği, adak sunma sahnesi, kilisenin en güzel freskleri arasındadır.
Ayrıca, burada, biraz önce sözünü ettiğim, Sultan figürünün bulunması da, ortaya muhteşem bir güzellik çıkarıyor. Tüm bunların yanında: fresklerde görülen atların kuyrukları “Türk usulü” bağlanmış. Türk tarzı giysiler ve giysilerde kullanılan motifler, Türk kültür tarihinin o dönemi yansıtan örnekleri olması açısından öne çıkıyor.
Evet, bu resimleri yani freskleri mutlaka görün, çünkü yeryüzünde, kilise içinde, bu tür bir resim, tek, yalnız burada görülebiliyor.
BAHATTİN SAMANLIĞI KİLİSESİ
Melendiz çayının batısındadır. Direkli kiliseden, Ihlara yönüne doğru, vadiyi takip ettiğinizde, 50 metre kadar ileridedir.
10.yüzyılda yapılmıştır. Kiliseye: yöre halkı tarafından, burayı samanlık olarak kullanan kişinin adı verilmiştir. Irmağın batı yakasında, Belisırma köyü karşısındaki kayalıklara oyulmuştur.
Tek koridoru bulunan bir kilisedir. Kuzey ve batı yan duvarlarına oyulmuş, birer hücre ve güney duvara oyulmuş, 3 hücre var. Kubbesi: beşik çatı şeklindedir. Freskler biraz kararmış olmasına rağmen, yine de iyi korunmuş durumdadır. Bunların: 10.yüzyıl ortasından itibaren, 11.yüzyıl başına kadar olan dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir.
Kilisedeki firesklerde işlenen konular: Müjde, ziyaret, su deneyi, doğum, üç müneccimin tapınması, Yusuf’un rüyası, mabede takdim, son akşam yemeği, ihanet, İsa çarmıhta, anastasis.
DİREKLİ KİLİSE
Bahattin Samanlığı kilisesinin, 50 metre kuzeyinde, Melendiz çayın batı kısmındadır. Köyün karşısındaki kayalara oyulmuştur.
Yörede, yapılış tarihi tespit edilebilen ender kiliselerdendir. 976-1025 yılları arasında yapıldığı öğrenilmiştir. Merkezi kubbe ve 3 mihraptan oluşan kilise, haç şeklindedir ve 6 direk üstüne oturmaktadır.
Bu direkler nedeniyle, yapıya “Direkli kilise” ismi verilmiştir. Freskler, oldukça tahrip edilmiş durumdadır. Cenaze törenlerinin yapıldığı bölümde, sadece birkaç geometrik desen kalmıştır. Bu süslemelerin: 726-843 yılları arasında, İkonoklasm döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Kilisenin içindeki kapıdan: keşişlerin türbelerine ve kilise görevlilerinin kaldıkları yerlere geçilmektedir. Kilise üstündeki sütunlarda: ikişer sıra halinde resimler var. Bu resimlerde: Azizlerin ve Havarilerin iki taraflarında, kitabeler görülüyor.
BATKIN (AÇIKEL AĞA) KİLİSE
Melendiz çayının batısındadır. Yürüyerek ulaşabilirsiniz. Manzara terasının üzerinde bulunan kaya bloğunun tam altındadır. Yapı: 8’nci yüzyıla aittir. İçindeki freskler tahrip edilmiş. Görülmeye değer herhangi bir özelliği yok. Yani, gitmenize gerek yok.
ALA KİLİSE VE BEZİRHANE
Melendiz çayının doğu kenarında, köyün kuzeyinde ve vadinin doğu yamacındadır. Güzelyurt ilçesine giden yol üzerinde, sağ taraftadır. Kayaya oyulmuş bir kilisedir. Manastır şeklinde yapılmış olan yapı, haç planlıdır. Merkezi bir kubbesi var.
11.yüzyılda, bölgede Hıristiyanlığın serbest kalmasından sonra yapılmıştır. Cephesinin üst kısmında: Havarilerin ve Azizlerin resimleri var. Kilisenin freskleri büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bunlarda işlenen konular ise: doğum, Anastasis, Kudüs’e giriş, Mısır, Meryem’in takdis edilmesi. Ancak, bunlar da, yoğun is tabakası ile kaplıdır.
Kiliseye bağlı bölümlerden birinde, sonradan yapılmış bir “Bezirhane” bulunmaktadır. Anadolu’da, elektriğin olmadığı dönemlerde, aydınlatma için “bezir çırası” kullanılmaktaydı.
Bu yörelerde de yoğun olarak kullanılan beziryağı: bezirhane denilen bu tür işletmelerde: keten, zeyrek ve ızgın tohumlarının ezilmesiyle elde ediliyordu. Burgularla hasırlar arasında otları sıkar, küpe akıtır, sonra da elde ettikleri bu yağı, lambalarda yakarlarmış.
Zaten: Kapadokya’nın tümünde, birçok bezirhane yapısı görülmektedir. Bunun sonucu olarak, bu bölgede, bezir yağı üretiminin, insanların ihtiyacı üzerinde, ticari amaç güdülerek yapıldığını da gündeme getiriyor.
Ancak: gazyağının ortaya çıkması sonucu, 20.yüzyıl başlarından itibaren, beziryağı ve bezirhanelere olan gereksinim bitmiştir. Ancak, bezir yağı üretiminin revaçta olduğu dönemlerde, Müslümanlık sonrasında, yöredeki çoğu kilisede, bezir yağı üretiminin yaygın olduğu görülmektedir.