Günümüzde 2 milyon nüfusu barındırıyor. İsfahan eyaletinin başkentidir. Tahran şehrinin 414 km. güneyindedir. Tahran ve Meşhed şehirlerinden sonra İran’ın üçüncü en büyük şehridir. İran ülkesinde, kuzey güney ve doğu batı yolları buradan geçer ve bir zamanlar dünyanın en büyük şehirlerinden biri olarak bilinir ve tanınır.
Şehir, MÖ. 1200 yıllarında İsapuran adı ile kurulmuştur. Antik dönemde Ortadoğu’da ticaretin en geliştiği yerlerden biridir. Yine geçmişe yönelik bir söylenti olarak “İsfahan nısfh-ı cihan” yani “İsfahan dünyanın yarısı” denmiştir.
Yine anlatılan bir efsaneye göre, Timur şehri işgal ettikten sonra vergi sorunları nedeniyle, şehirde yaşayan tüm insanları ki, yaklaşık 70 bin kişi olduğu söyleniyor, öldürtür ve kellelerinden kule yaptırır.
Şehrin içinden geçen Zayende Rud nehri, bölgeye ılıman hava ve verimli topraklar sağlamış, böylece tarım ve meyvecilik gelişmiş.
Son bir not: Tahran şehrinin altından büyük bir fay hattı geçmektedir ve deprem korkusu nedeniyle Tahran şehrinin buraya taşınması söz konusudur.
Havaalanı
İsfahan havaalanı “İsfahan Shahid Beheshti” olarak bilinmektedir. İslam devriminden önce, askeri bir havaalanı olarak kullanılıyormuş. Tahran ve Meşhed şehirlerine günlük uçuşlar düzenleniyor. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım taksilerle sağlanıyor. Ancak taksi tutmadan önce, birkaç kişi ile aynı taksiyi paylaşmayı denemeli ve sürücü ile anlaşmalısınız.
Turizm
Nısf-ı Cihan (dünyanın yarısı) İsfahan da İmam Camii ve firuze taşlarla işlenmiş Şeyh Lütfullah Camileri görülmelidir. Dünyanın en büyük ikinci meydanı olan Nakş-i Cihan meydanı gezilmelidir. Meydanda kısa bir fayton turu yapılmalıdır.
Ali Kapı Köşkü, Vank Ermeni Katedrali,
Tarihi İsfahan köprüleri görülmelidir.
Toplam 360 km uzunluğu ile şehri ikiye bölün Zayenderud nehri manzarası eşliğinde çay içilmelidir.
Ne Yenir
Burada İran’a özgü safranlı dondurmanın tadına mutlaka bakılmalıdır.
GEZİLECEK YERLER
Nashsh-e Cihan Meydanı-İmam Meydanı
Şehrin en büyük meydanlarından birisidir ve dünyada ve İran’da İslam mimarisinin en seçkin örneklerinden birisidir. Bu nedenle 1979 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
160 x 500 metre ebatlarıyla Moskova Kızıl meydanın iki katı büyüklüktedir. Yani dünyanın en büyük 2’nci meydanıdır.
Meydanın çevresinde: Mescid-i İmam, Şeyh Lütfulah Camileri, Ali Kapı Sarayı, Kayseriye Çarşısı, Chel Sütun Sarayı, Sallanan Minareler bulunur. Ayrıca havuzlar muhteşem güzeldir.
Meydanda: kuklacılar, fal bakıcıları, farsça beyitler okuyan halk şairleri görebilirsiniz.
Meydana açılan iki sıra dükkanda: el sanatları, mine işli aynalar, örtüler, minderler, nargileler, halıcılar, sedef kakmacılar, antikacılar, minyatür ustaları, gümüşçüler bulunuyor. Dinlenmek için meydanın Ali kapısındaki çıkışta çimleri düşünün zaten akşam saatlerinde, bu bölüm yani çimlerin üstü piknik tarzı dinlenen şehirlileri görebilirsiniz.
Meydan çevresinde gezmek için faytonlar vardır.
İmam Camisi-Nakş-e Cihan
Meydanın hakim kenarına konuşlanmış İmam Camisi vardır ve en çarpıcı yapılardan birisidir.
Cami, Safeviler döneminde, Şah Abbas tarafından 1598-1638 yılları arasındaki süreçte yapılmıştır. Çünkü Şah Abbas I, saltanatının 24’ncü yılı için bu caminin yapımını 1020 yılında başlatmıştır. Ancak binanın dekorasyonu ve uzantıları halefleri yönetimi sırasında tamamlanmıştır. Baş mimar ve binanın sorumlusu Ostad Ali Ekber İsfahani ve Moheb Ali Beik’tir.
Cami, mimarisi, çini çalışmaları ve taş oymacılığı açısından, 16’ncı yüzyıl başyapıtıdır. Yapının mimarisinde seramik ve tahta oymacılığı işleri üst düzeydedir. Ayrıca yedi renkli çini süslemeleri ve hat yazılarının güzellikleri de görülmeye değerdir. (Yedi renkli çini süslemeleri: bu çini çalışmaları, yeni bir yöntem benimsenerek ve acele renkler seçilerek yapılma yöntemidir)
Böylece bazı bölümlerde yeni tarz ile dekore edilmiş ve eski ve bu süslü çinilerle bazı ışık koşullarına göre farklı bir renk ortaya çıkmaktadır.
Caminin ilginç özelliklerinden birisi de güney bölümünde dev kubbenin ortasında sesin yankılandığı yerdir. Bu akustik özelliklerden sadece 12 tanesi insan kulağı tarafından algılanmaktadır. Bu kubbenin yüksekliği 52 metredir. Minareler ise 42 metre yüksekliğe ulaşır.
Şeyh Lütfullah Camii
İmam meydanının doğusundaki cami Safevi döneminde, Şah Abbas I emriyle yapılmış ve 18 yıllık süreç sonunda 1619 yılında tamamlanmıştır. 16’ncı yüzyılın mimarisi ve çini çalışması harikasıdır. Bu yapının mimarı Ostad Muhammed Rıza İsfahani’dir.
İlk yapıldığında, mekan dini sohbetler, dersler ve kişisel ibadet için yapıldığından minareleri ve avlusu yoktur. Yani sıra dışıdır.
Cami, ismini Lübnan’dan İsfahan şehrine gelen saygın İslam alimi Şeyh Lütfullah’tan almaktadır. (Lübnan’da Şii mezhebinin büyük din adamlarından biridir.) Kendisi, Şah Abbasın eşinin babasıdır ve hukuk alimidir.
Üst kaide iç döşeme çalışmaları süslemeleri, mozaik çinilerle kaplıdır. Caminin mimari ihtişamı açısından yabancı arkeologlar “pek insan eliyle yapılmış bir ürün olarak kabul edilemez” şeklinde yorum yaparlar.
Caminin kubbesi, günbatımında renk değiştirir. Pembe renkli kubbe, ışık koşullarına bağlı olarak krem renge dönüşür. Kapıda, Safeviler döneminden kalma çini süslemeler ilgi çeker. Söylenenlere göre, cami ile Ali Qapu Sarayı arasında bir tünel vardır ve bu tünel, halkın arasına karışmadan namaza katılmak isteyen eski hanedan kadınları tarafından kullanılmıştır.
Ali Qapu Sarayı
İmam meydanını batısındadır. Safevi dönemi saray mimarisinin eşsiz bir örneğidir. Eşsiz arkaik mimari, Safevi dönemiyle ilgilidir.
Şah Abbas’ın emriyle 1596 yılında yapılmıştır. Meydana hakim bir konumuyla dikkati çeker. Şah Abbas, meydanda yapılan törenleri buradan izliyormuş.
Sarayın katları duvarları ve tavanlarında, değişik süslemeler dikkat çekiyor. Bu süslemelerde, geyik, tilki, tavus kuşu, bülbül ve güvercinler resmedilmiştir. Ancak sarayda herhangi bir mobilya kalmamıştır. 6’ncı kattaki sarayın müzik odası, fars müzik aletleriyle doludur.
5 katlı sarayda, sarayın terası, şehir manzarasını seyretmek için oldukça uygundur ve çıkmayı unutmayınız. Sarayın 6’ncı katı, Şah Abbas II döneminde, bir kraliyet salonu olarak ana binaya ilave edildi.
Cuma Camii-Mescid-i Cuma-Jameh Mescidi
İran’da her şehirde Cuma namazları mülki amir tarafından kıldırılıyor ve mülki amir, namazdan sonraki hutbede siyasi ve toplumsal konularda konuşmalar yapıyor.
20 bin metrekarelik alana kurulu bu cami, İran’ın en büyük camilerinden biridir. Asıl caminin çıkan bir yangında yok olması nedeniyle 1121 yılında tekrar inşa edilmiştir. Ancak Selçuklu, Moğol ve Safavi dönemlerinde bir takım değişikliklere uğramış ve eklentiler yapılmış. Faal olan bu camiye turistler 5000 riyal (yarım dolar) ile bilet alarak girebiliyorlar. Kapalı alanı oluşturan yüksek sütunlar, havalandırma sistemi muhteşem.
Caminin içindeki kubbelerden birinin adı “Nizamül Mülk Kubbesi” dir. Cami geniş bir avlu, tonoz ve kubbeleriyle, mihrap bölümündeki hafif sivrileştirilen anıtsal kubbe ile, kendisinden sonra gelecek olan Selçuklu yapılarına örnek teşkil etmiştir. Evet, Cuma cami, İran’da İslam sonrası dönemin tarihsel eserlerinden biridir. Camide ayrı mimari farklı stiller, şiir ve nesir hatları görülebilir. İran’da İslam sonrası dönemin sanatsal başyapıtlarının en güzelidir.
Caminin hemen yanı başında kuş pazarı var. Zaten seslerden anlaşılıyor. Bu küçük pazarda güvercinden horozlara ve daha birçok kuşa kadar her türlü kuşa rastlamak mümkün.
Cami, 2012 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Çehar Bağ
Şehrin büyümesine yön verecek şekilde tanzim edilen geniş ve uzun bir cadde, her iki tarafı ağaçlandırılmış ve Cehar Bağ olarak isimlendirilmiştir. İsminden de anlaşılacağı üzere ağaçlarla sarılmış bir caddedir. Bu cadde ile, eski şehrin tarihi dokusu, yeni şehre bağlanmıştır.
Chahar Bagh Okulu-Madar-e Şah
Kral annenin okulu olarak da bilinir. Safevi döneminin son mimari şaheseridir. Bu okul 1116-1126 yılları arasında Şah Sultan Hossain Safevi döneminde inşa edilmiştir. Çini çalışması açısından, Chahar Bagh Okulu benzersiz bir binaya dönüşmüştür. Çini eserlerin çeşitli türlerini içerir. Aslında okul “İsfahan Fayansları Müzesi” olarak da bilinir. Binanın yapılış amacı, üç asır önce en lüks yolcu konaklamaları için büyük bir kervansaraydır. Bu Kervansaray son zamanlarda İran’da en ünlü lüks otel yani Abbasi Otel olarak yeniden inşa edilmiştir. Bu otel mimari yapısı ile dünyada muhteşem ve benzersizdir.
Çehel Sütün Sarayı-40 Sütun Sarayı
Yapımına Şah Abbas döneminde başlanan saray, 1646 yılında bir resepsiyon sarayı olarak tamamlanmıştır.
67.000 metre karelik bir alanı kapsar. Çehel bağının ortasında bulunması nedeniyle bu ismi almıştır. Sarayın bahçesindeki yüksek ağaçlar ve önündeki büyük havuz dikkat çekiyor. Özellikle sarayın önündeki havuza yansıyan görüntü nedeniyle, saray 40 sütunlu saray olarak da anılıyor. Aslında sarayın selvi ağacından yapılmış, ahşap 20 sütunu var ama bunların suya yansımış hali değerlendirilerek böyle bir isim verilmiştir.
Sarayın duvarlarında, ellerinde şarap kadehleriyle raks eden kadınları izleyen Safevi hükümdarlarının saray eğlenceleri görülmektedir. Yüksek sütunlar, duvarlardaki zengin minyatürler ve işlemeli tavan ve duvarlar muhteşem güzelliktedir. Buranın bir duvarında: Osmanlı-İran ilişkilerinde Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’i Çaldıran (1514) da yenilgiye uğratmasını işleyen sahne duvara işlenmiştir. Bu görüntü, hemen sarayın girişindedir.
Saray, 1705 yılında yanmış ve yeniden yapılmıştır. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Haşt Beheşth Sarayı
Burası Safevi hükümdarlarının son olarak yaşadıkları saraydır. İsmi 7 cennet anlamına gelmektedir. Süleyman Şah zamanında 1599 yılında yapılmıştır. Ancak yıllar içinde harap olmuştur. Günümüzde zemin katta sadece küçük bir bölümü ayakta kalmıştır. Ancak tarihi saray, hala değerli ve ilginç bir anıttır. İslam devriminden sonra çevresine park yapılmıştır.
Vank Katedrali
Şah Abbas döneminde buraya göç ettirilen Ermeniler tarafından 1600’lü yıllarda yapılmış bir Ermeni kilisesidir.
Ermeniler için oldukça önemliymiş. Çünkü İsfahan şehrinde oldukça önemli bir Ermeni nüfus yaşıyormuş. İran’ın Ermenistan ile iyi ilişkileri var. Katedralin giriş, diğer yerlere göre oldukça pahalı. 30.000 riyal yani 3 dolar.
Kompleksin içinde ayrıca müze, kütüphane, eğitim alanları var. Katedralin ve müzenin içinde fotoğraf çekimi yasak. Katedralin iç duvarları muhteşem resimlerle kaplı, çok iyi korunmuştur. Ancak yapının iç duvarlarında genellikle İtalyan sanatkarlar çalıştığından, yapı Floransa kiliselerine benzerlik gösterir. Ayrıca Safevi dönemi süsleme sanatı minyatür, kuşlar ve çiçeklerde görülür.
Müzede ise Ermeni tarihi ve yaşantısıyla ilgili eşyalar, kitaplar vs var. Bir de soykırım bölümü yapılmış.
Sallanan Minareler-Manar Jomban-Shaking Minarets
Giriş ücreti 5000 riyal. İsfahan merkezinin 7 km batısındadır.
İçerisi sürekli kalabalıktır. Manar Jomban, 14 yüzyılda Abu Abdullah’ın türbesi olarak yapılmıştır.
Üzerinde taş işleme kitabesiyle mezar gibi duruyor. Minareler ise 17 yüzyılda eklenmiş. Özelliği, daha doğrusu kalabalığın beklediği durum: 19 metrelik minarelere çan bağlanmış, görevli minarelerden birine girip minareyi sarsmaya başlayınca, diğer minare de buna uygun şekilde sallanıyor. Bütün bu kalabalık ise bunu mucizevi bir olay olarak kaydediyor.
Ateshkadeh-ye Esfahan
Sallanan minarelerin 2 km batısındadır.
1400 yıllık bir ateş tapınağı, Sasaniler tarafından yapılmış. Tam tepedeki devasa bir taş kadeh içinde, Zerdüşt inancı gereği 24 saat ateş yanıyormuş.
Deniz seviyesinden 1600 metre yükseklikteki bu tapınağın zorlu bir çıkışı ve inişi var. Ancak manzarası buna değer. Ancak tapınak günümüzde harabe haldedir. Dünyanın en eski tapınaklarından birisi olduğu öne sürülen yapıda, sadece birkaç kalıntı günümüze ulaşmıştır.
Hekim Camii
1000 yıl önce yapıldığı söylenen bu caminin dış görünüşü yıkık dursa da içi son derece güzel korunmuş ve faal.
Ali Mescit
48 metre yüksekliğindeki devasa minaresi birçok yerden görülüyor. Minare 1522 yılında Safaviler tarafından yapılmış. Ancak orijinali yıkıldı tekrar inşa edildi deniliyor.
Harun Vilayet Mozolesi
Hemen Ali Mescit karşısındadır. Burada hemen girişte Humeyni ve Hamaney’in mozaik resimleri görülüyor.
ÇARŞILAR
Şehir gümüş telkâriler ve metal işleriyle tanınır.
Alışveriş yapmak isteyenler, İmam meydanında caddeye bakmayan dükkanları tercih etmelidirler, böylece Tahran ve Shiraz şehirlerine nazaran daha ucuz mallar bulabilirler.
Bazaar İsfahan
17’nci yüzyıldan kalan çarşı, Ortadoğu ve İran’da en eski çarşılardan biri olarak bilinir. Çarşı eski ve yeni şehir bölgelerini birbirine bağlayan, tonozlu 2 km lik cadde boyunca uzanır. Kuzey bölümde eski şehir ve Nakş-ı Cihan meydanı vardır. Ana girişi, şehrin ve hatta İran’ın en eski camisi olan Jameh Camisi (Cuma Camisi) bölümündendir. Zaten Nakş-ı Cihan meydanının tüm çevresinde, Farsça el sanatları satılan çarşılar, tezgahlar bulunmaktadır.
Qeysarie Çarşısı
İmam meydanının kuzey tarafındadır. Bu çarşı genelde halı ve kilim satanların bulunduğu bir çarşıdır. Çarşı, Safevi döneminin ticaret merkezinde kuruludur. Nakş-i Cihan meydanının kuzey tarafında 1620 yılında inşa edilmiştir. Çarşı içinde ayrıca pek çok tarihi bina vardır. Çarşı her biri belirli bir ticaret veya ürün konusunda uzmanlaşmış çeşitli koridorlara ayrılmıştır.
Bazar-e Bozorg
1600 lü yıllarda Şah Abbas tarafından inşa edilen bu dev çarşıda yok yok.
KÖPRÜLER
Şehirde, Zagros dağlarından doğan Zayande nehri, batıdan doğuya doğru akar ve genellikle kurur. Kış mevsiminde donmasıyla meşhurdur. Söylenenlere göre, burada yılbaşı sayılan nevruz zamanlarında, sadece iki hafta süreyle su veriliyormuş. Nehir yatağının bilhassa yazın kuruyor olması, son yıllarda protestolara sebep oluyormuş. Çünkü bu durumun bir sebebi de hükümetin sanayi birimlerini desteklemek için suyun akışını değiştirmesiymiş.
Pol-e Chubi köprüsü-Siose pol köprüsü
Nehrin yukarı tarafındaki köprü şehrin en popüler yerlerinin başındadır. Köprünün kemerleri altında şarkı söyleyen, gazel okuyan insanlara rastlayabilirsiniz.
Başlangıçta, muhtemelen Selçuklular döneminde, 12’nci yüzyılda nehrin kuzey kısmında, saray bahçelerinin ihtiyacını karşılamak için su kemeri olarak yapılmıştır.
Daha sonra ise Şah Abbas yönetimi sırasında, Safevi Şahı Abbas döneminde Şah’ın en şanlı komutanlarından Allah Verdi Han’ın gözetiminde 33 kemerli köprüye dönüştürülmüştür.
295 metre uzunluğundaki köprü, şehrin en uzun köprüsüdür. Genişliği 14 metredir. Seo-se Farsçada 33 anlamına gelir. Pol ise köprü anlamındadır. Köprü: meşhur Çağar Bağ caddesi ile dışarıdan getirilen Ermeni ustaların yaşadığı Yeni Colfa mahallelerini birbirine bağlamak için inşa edilmiştir. Halen bir Ermeni mahallesi olarak kabul edilen Yeni Colfa, pek çok başka tarihi eserin yanı sıra dört asırlık Vank Katedraline de ev sahipliği yapar.
Köprüde yürümek muhteşem bir keyiftir. Özellikle köprünün ayağındaki çayhaneye mutlaka uğramalısınız.
Pol-e Khaju köprüsü-Shanrestan
Daha yukarıda, 24 kemerli, 123 metre uzunluğunda ve 12 metre genişliğinde, 1650 yılında Şah Abbas II tarafından yapılmıştır. 2 katlıdır. Burası aynı zamanda bir bent kapağı olarak görev yapmaktadır.
Köprünün üst tarafında yayaların kullandığı kemerli bir yol vardır. Yolun ortasındaki ana şeritte ise, eskiden atlar ve at arabaları geçermiş. Köprünün orta kısmında çini ve sanatsal işlerle süslenmiş teras benzeri yapıda ise, eskiden şahlar oturur manzaranın tadını çıkarırmış. Onlarca oda benzeri bölmeden oluşan alt kat ise yerel yöneticiler tarafından kullanılırmış.
Yerel yöneticiler, merasim günlerinde yapılan kürek yarışlarını buradan seyredermiş.
Köprünün batı ayağındaki merdivenler ise, sosyal etkinliklerde ve buluşma noktası olarak kullanılırmış. Pol-e Khaju köprüsü, yapımından 350 yıl geçmesine rağmen, hala cıvıl cıvıl bir yerdir.
Şehir ilk bakışta: kocaman köprüleriyle dikkati çeker ve hafızalara işler. Burayı ziyaret ettiğinizde, tipik ve bakımlı bir Avrupa şehri beklemeyin. Burada: daracık, yokuşlu sokaklar, bu sokaklarda bulunan itsen yıkılacakmış gibi duran ve inanılmaz eski ama güzel evler göreceksiniz.
Şehrin bu özellikleri dışında, tercih edilmesinin en büyük nedenlerinden birisi de “ucuz” olmasıdır. Gerek yiyecek-içecek ve gerekse hediyelikler yönünden, Avrupa’nın diğer birçok şehrine nazaran çok ucuzdur.
Giriş kısmı için bir not daha: Douro nehrinin sağ yanındaki yani kuzeydeki büyük bölüm “Porto” ve sol yanındaki bölüm ise “ Villa Nove de Gaia” olarak biliniyor. Sol yandaki bu bölümde, genellikle şarap mahzenleri bulunuyor ki, bu şarap mahzenlerine yapılan geziler de, gayet ilginçtir. Ama şarap tadımı yapmak isteyenler için bir not: şarap tadımı ücretli.
ULAŞIM
Porto şehri, ülkenin başkenti olan Lizbon şehrine, karayolu ile 300 km. uzaklıktadır. Porto şehrinde oldukça güzel bir havaalanı var. Burası, Portekiz ülkesinin en yoğun üçüncü havaalanıdır ve şehir merkezine 15 km. uzaklıktadır.
Havaalanı ile şehir merkezi arasında metro bulunuyor, ama bu metro hiç yeraltına inmiyor, sürekli yer üstünden gidiyor. Yani, sokakların arasından giden bir metro düşünün. Havaalanından, şehir merkezi “trindate” ye ulaşım, yaklaşık 25 dakika sürüyor. Havaalanı ile şehir merkezi arasında taksi kullanmak isterseniz, muhtemelen 20 Euro ödemeniz gerekebilir.
COĞRAFİ KONUM
Şehir, Portekiz ülkesinin kuzeyinde “Douro” nehri ağzında kurulmuştur. Nehrin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi: 1996 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Nehir: İspanya’nın Leon bölgesinde Soria ilinde doğar ve burada, Atlas Okyanusuna dökülür. İber yarımadasında: Tajo ve Ebro’dan sonra en büyük üçüncü nehirdir. Toplam uzunluğu 897 km. dir. Bunun 571 km. lik bölümü İspanya topraklarında, 213 km. lik bölümü Portekiz topraklarında ve 113 km. ise, İspanya-Portekiz arasında sınır oluşturmaktadır. Şehirde, nehir üzerinde 5 tane köprü bulunmaktadır.
TARİHİ KONUM
Şehir: Roma döneminde, bir karakol olarak görev yapmıştır. Bu dönemdeki ismi: “Portus Cale” dir. MS.71 ile 997 yılları arasındaki dönemde ise, yörede Müslüman Araplar egemenlik kurmuşlardır. 1130 yılına gelindiğinde: Portekiz’in ilk kralı Afonso I Henriques: bölgeyi ele geçirmiştir.
PORTO ŞARABI-PORTWİNE
Porto şehri denilince akla ilk gelen dünyaca ünlü Porto Şarabıdır. Douro nehri kıyısındaki üzüm bağlarında yetiştirilen üzüm, bu meşhur şarabın yapımında kullanılmaktadır. Bu bağlardaki üzümler: olgunlaştığında elle toplanıp, 8-9 gün kadar fermantasyona tabi tutuluyormuş. Bu süreçte hafif alkol katılan şarabın, alkol yüzdesi bozulmaması için arttırılıyormuş.
Daha sonra, şarap, fıçılarda 4 yıl kadar bekletiliyormuş. Aslında: şarabın rengi (beyaz, pembe, kırmızı): üzümün renginden değil, bekleme süresindenmiş. Fıçılarda az bekletilen şarap beyaz, daha fazla bekletilen pembe ve en çok bekletilen şarap kırmızı olurmuş.
Hatta: 1755 yılında çıkarılan bir yasa ile, Porto şarabının üzüm çeşidi ve yapım şekli, standart halinde kayıt altına alınmıştır.
Şarabın tadı şekerli gibi, belki de likör gibi, ama alkol oranı yüksektir. Bu şarabı içmek için: nehir kenarındaki mekanları tercih ederseniz, yüklüce bir hesap ödemeniz gerekebilir.
Ancak: tren istasyonunun yanında “Avenide Vimara Peres” caddesindeki marketleri tercih ederseniz, bu marketlerin birçoğunda özel Porto Şarabı, çok uygun fiyatla satılmaktadır. Ayrıca, şehir merkezindeki birçok markette de Porto şarabı satılıyor.
Alkol derecesi yüksek dedim. Bunun çok özel bir sebebi bulunmaktadır. Anlatılanlara göre: 18’nci yüzyılda, İngilizler, kendi ürettikleri İngiliz kumaşlarına Portekiz’de gümrük vergilerinin düşürülmesini isterler. Buna karşın, Portekizlilerde, Porto Şarabına İngilizlerin uyguladığı verginin düşürülmesini talep ederler ve vergiler karşılıklı olarak düşürülür.
Ardından, Porto Şarabı: gemilerle İngiltere’ye taşınır, ancak bu uzun yolculuklarda şaraplar bozulmaktadır. Bunu araştıran Portekizliler, şarabın uzun beklemelerde bozulmaması için, içine yoğun alkol koymaya başlarlar ve böylece Porto Şarabının alkol oranı yükselir.
Portolular: yemek sırasında beyaz şarap ve yemek sonunda ise kırmızı şarap içerler. Şarap mahzeni gezinizde de, şarap tattırırken, önce beyaz, sonra kırmızı şarap tattırıyorlar. Buna dikkat etmenizi öneririm. Ancak en başta da belirttiğim gibi, burada şarap tadımları ücretli, küçük bir kadeh şarap tadım için 7.5 Euro ödeniyor.
Sonuç olarak: Porto şarabının başlıca özellikleri: tatlıdır ve alkol oranı normal şaraplara göre oldukça yüksektir. Porto şarabı asla yemekle birlikte içilmez. Tatlı ve yoğun tadı nedeniyle, yemekten önce veya yemekten sonra, mümkünse peynirle birlikte içilir.
İKLİM
Porto bölgesinde, tipik Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir ve buna bağlı olarak yazlar: kuru ve ılık, kışlar ise serin ve yağışlı geçmektedir. Yazları, hava sıcaklık ortalamaları 15-25 derece arasındadır. Ancak: 35 derecenin üzerine çıktığı da görülür.
Bu şehirde gerek havanın nemli olması ve gerekse okyanus kıyısında bulunması: sürekli bir nem ve okyanus kokusu hissetmenize neden olacaktır.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Porto şehrindeki şehir içi ulaşım sisteminde “Andante” denilen bir tür kart kullanılıyor. Tramvay hatları ise, renklerle belirlenmiştir. Ulaşım kartı, her kişi için ayrı ayrı satın alınıyor ve kullanılıyor. Trenlere binerken, aldığınız bu karta: gideceğiniz yere, bölgeye (zone) göre bilet yükletiyorsunuz. Bu karta bilet yüklettikten sonra, turnikelerden geçmiyor ve sarı makinalarda kartı okutarak trene biniyorsunuz. Kartı okutmadan geçmeyi denememenizi öneririm çünkü tren içinde kontrol edildiğinde, yüklüce bir ceza ( 100 euro imiş) ödemek gerekiyor.
Ancak şehir çok fazla büyük değil, sadece inişli-çıkışlı ve yokuşlardan oluşuyor, bunu göze alanlar için, şehri mutlaka yürüyerek gezmenizi önereceğim.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Atlantik kıyısında bulunmanın verdiği avantaj ile deniz ürünlerinin her türlüsünü en taze şekilde bulmak mümkündür. Öte yandan, burada: özellikle Douro nehri kıyısındaki restoranlarda deniz mahsulleri yemelisiniz. Ama bu nehir kıyısındaki restoranların pahalı olduğunu bilmeniz gerek, bence girmeden önce menülerini ve fiyatları incelemelisiniz.
Çünkü bütün restoranların kapısında menüler var ve hesap alırken kesinlikle bu menülerin dışına çıkmıyorlar.
Bunun dışında şehrin meşhur bir sandviçi var “francesinha”, gayet lezzetli tadabilirsiniz. Bu sandviç: dünyanın en iyi on sandviçinden biri olarak seçilmiştir. Salçalı bir su içinde, bol peynirli bir tost düşünün. Yanında ise, “Porto şarabı” düşünebilirsiniz.
Sabah kahvaltısında ise “Pasta de Nada” denemelisiniz. Çanak şeklindeki milföy hamurunun içine konulan krem karamel benzeri bir tatlı fırınlanarak servis ediliyor. Sabah kahvaltısında, Portolular, bunu kahve ile birlikte yiyorlar.
Ne içilir sorusunun cevabı ise çok basit, elbette Porto Şarabının tadına bakmalısınız. Şarap sevmeyenler ise “bock” olarak isimlendirilen buraya özgü birayı tercih edebilirler.
Bacalhau yani tuzlanmış borina balığı şehirde oldukça meşhurdur ve en sevilen yemektir. Ancak aşırı tuzlu olduğunu unutmayın. Morina balığı: morinalı makarna, kızarmış morina, ızgara morina şeklinde servis ediliyor.
ALIŞVERİŞ
El Corte Ingles
Moda tutkunları için, bu çok katlı cennetin raflarında, uluslararası ve İspanyol markaları var. Merkezde, yerel ve uluslararası ve çoğunlukla İspanyol ürünlerin bulunduğu büyük bir de süpermarket bulunuyor.
Mare Shopping
Avenida Dr Oscar Lopes Matosinhos adresindedir. Burada 200’den fazla mağaza var. Ayrıca oldukça büyük bir “İKEA” bulunuyor. Zara ve Massimo Dutti gibi mağaza guruplarının şubeleri de var.
Villa Do Conde The Style Outlets
Avenida Fonte Cova Modivas Villa do Conde adresindedir. Uygun fiyatlar ve iyi markalar arıyorsanız, buraya birkaç saat ayırmalısınız. Outlet bölümünde kadın, erkek, çocuk, spor, aksesuar, ayakkabı, ev ve kozmetik ürünlerin en prestijli markalarının satıldığı 140 mağaza var. Burada sürekli indirim var ve hatta bazen indirimlerde yüzde 70’lere kadar ulaşıyorlar.
Rua de Santa Catarina
İşte Porto şehrinin en ünlü alışveriş caddesi. Burası şehrin ana alışveriş caddesidir. Caddenin uzunluğu 2 km dir. Caddenin 550 metrelik bölümü araç trafiğine kapalıdır. Batalha meydanında başlar, Plaza del Marquez de Pombal da biter.
Caddenin tamamı, mağazalar, sokak satıcıları, restoranlar ve kafelerle doludur. Bir de insan kalabalığı. En ünlü mağazalar: Zara, Benetton, Calzedonia, Fnac. İspanya dışındaki ilk Zara Mağazası 1988 yılında burada açılmış. Başka bir alışveriş merkezi olan La Vie ise, 1996 yılında açılmış.
Yine bu cadde üzerinde kestane satıcıları göreceksiniz. Ama bunlar kestaneyi tuzda, tezgah üstü ilginç bir mangalda pişiriyorlar. Bence mutlaka tadın. Evet, Santa Caterina caddesi, şehirdeki gezilerde olmazsa olmaz.
Santa Caterina caddesi üzerinde görmenizi önereceğim birkaç yer var.
Bunlardan ilki, Via Catarine AVM
Bu caddede ilerlerden, Mercado do Bolhao ya çok yakın olan bu alışveriş merkezini göreceksiniz. Cam çatıdan doğal ışık alan, üstü kapalı bir alışveriş merkezidir. 1996 yılında açılan merkez, 4 katlıdır ve 95 mağaza bulunmaktadır. Burada: Levis, HM, Kiko, The Body Shop gibi markaların mağazaları var.
Yine caddede gezerken küçük bir kilise göreceksiniz.
Capela das Almas isimli bu kilise, ilginç dış cephesiyle mutlaka dikkatinizi çekecektir. Bu kilise, Portekiz’e özgü mavi çinilerle kaplıdır. Yapı, daha önce burada bulunan eski bir ahşap şapelin yerine inşa edilmiştir. Günümüzde görülen yapı, 17’nci yüzyıl yapımıdır. Kilisenin cephesi, 1929 yılına kadar beyaz boyalı iken, daha sonra burada 390 metre karelik bir alanı kaplayan “Assisili Aziz Francis” in hayatının tasvir edildiği 15.497 çini bulunmaktadır.
Yine bu caddede gezerken, tatmanızı önereceğim bir aperatif “Confeitaria Aquarela”; Porto şehrinde börek hamurundan yapılan kuru savanlar bir kült gibidir. Santa Caterina caddesinde 534 numarada bulunan pastanede, şehrin en lezzetli kuru savanları pişirilir. Bunları: sade, peynirli veya jambon ve peynir ile deneyebilirsiniz. Eğer kızarmış isterseniz prensado olarak sipariş vermelisiniz. Evet bunlar tek kelimeyle oldukça lezzetlidir.
Cadde üzerinde bulunan son ikonik yer “Cafe Majestic”:
Burası Porto şehrinin en ikonik yerlerindendir. 1921 yılında Elif Cade olarak hizmete giren bu mekan, kısa sürede dönemin ünlülerinin buluşma yeri haline gelir. Aynı zamanda: şairler, yazarlar ve sanatçılar için ilham kaynağı olur.
Harry Porter kitaplarının bir kısmının, yazarı Rowlings tarafından burada yazılmıştır. Kafe, bir süre yaklaşık 15 yıl kapalı kalmış ve 1983 yılında Portekiz devleti tarafından Kültür Mirası ilan edilmiş ve 1994 yılında yeniden açılmıştır. Sonuç, bir şeyler içmek için burada mola verebilirsiniz, ama kapıda ucun bir kuyrukta sıra beklemeniz gerektiğini sakın unutmayın, ayrıca içeride fiyatlar da oldukça pahalı.
AZULEJO TEKNİĞİ
Bu mimaride kullanılan bir teknik olup, seramik işçiliğidir. Evler ve yapıların bazı bölümleri, bu renkli seramikler döşenerek süslenir ve aynı zamanda, bu durum ısı kaybını da engeller. Kiliselerin iç ve dış cephelerinde, evlerde, saraylarda ve hatta tren ve metro istasyonlarında bile, dekorasyon için Azulejo tekniği kullanılmıştır. Evet, mimari olarak uygulandığı yapıya çok güzel bir görünüm veriyor. Mutlaka dikkatinizi çekecektir.
TURİZM
Şehir merkezi, oldukça kolay keşfedilebilecek durumdadır. Ancak: yürüyerek dolaşırsanız, yokuşların biraz yoracağını kabullenmeniz gerekir. Yürürken önünden geçtiğiniz evlere ve binalara dikkat ederseniz, önlerinde yapım yılları yazılıdır ve bunların birçoğu: 12-13’ncü yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bakın bunlar tarihi eser değil, insanlar hala bu evlerin içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Şehir merkezinde kocaman evler var. Bunların bombeli balkonlarından çamaşırlar sarkıyor. Şehirde, yalnızca bir tane kale bulunuyor. Çünkü: Portekizliler tarafından, bu şehirde, kaleye ihtiyaç duyulmayacak kadar güçlü bir imparatorluk kurulmuş. Öte yandan, sanırım Akdeniz değil de Atlantik Okyanusu kıyısında olmasının da etkisi var. Ama öte yandan, yine de: 15’nci yüzyılda, Fransız yani Napolyon’un işgalinden kurtulamamışlar.
Şehir: pahalı değildir. Güvenlik yeterli ve insanları sakin ve güzeldir. Yardıma ihtiyacınız olduğunda, çekinmeden yardım talep edebilirsiniz ve inanın gideceğiniz yere kadar sizi götürürler. Bir şey sorduğunuzda, kesinlikle çok yardımseverler.
Evet: UNESCO tarafından koruma altında alınan yerlerin, mutlaka birçok özelliklerinin olduğu kesindir. Şehrin bu tarihsel kesimine “Barredo” deniliyor. Bu bölümde: özellikle yukarıda sözünü ettiğim Portekiz’e özgü bir tür seramik işliği olan “Azulejo” döşeli yapıları görmelisiniz. Ayrıca: evlerin balkonlarını, demir ferforjelerini, çiçeklerini de büyük bir keyfle izleyebilirsiniz.
Yani: bir anlamda, şehrin eski bölümünü, sokak ve caddelerini sıkılmadan gezebilirsiniz. Tarihi bir atmosferde, renkli evlerin bulunduğu sokaklarda kaybolabilirsiniz. Zaten: Porto şehrine gitmeyi düşünenler: böyle bir ortamla, yani egzotik ve tarihi bir ortamla karşılaşacaklarını bilmelidirler.
Burası, herhangi bir düzenli Avrupa şehrine benzemez. Tüm bunların yanında, şehri ziyaret ettiğinizde, nehrin karşı kıyısında bulunan “şarap mahzenlerini” de mutlaka gezmelisiniz. Gaia bölgesindeki bu şarap mahzenleri: gerçekten ilgi çekici boyuttadır.
NEHİRDE TEKNE GEZİSİ
Praça da Ribeira meydanının nehir kıyısından: teknelere binebilirsiniz. Tekne gezisi için: geleneksel “kaikas” yani geleneksel balıkçı teknelerini tercih etmenizi öneririm. Neyse, buradan bineceğiniz tekne gezisinde: Ribeira yani tarihi merkez kıyılarını görebilirsiniz. Tarihi şehir, nehirden bakıldığında kademe-kademe ve renkli renkli görülür.
Daha sonra: Ponte Louis köprüsünün güzelliğini izlersiniz. Nehir yatağının daha iç bölümünde kalan ve trenle üstünden geçilen Ponte Maria Pia köprüsü ise, bir öncekinden daha basit görünür. Tekne: köprüden geri dönüp, Douro nehrinin Okyanusa döküldüğü yere doğru ilerleyince, bu kez, Porto şehrinin modern yüzünü görebilirsiniz.
Daha sonra, Ponte Arabiata köprüsü, teknelerin dönüş noktasıdır ve aslında Okyanus bölgesini tam olarak göremeden geri dönülür.
GEZİLECEK YERLER
GAİA
Ribeira bölgesinden, Dom Luis I köprüsünden geçilip, buraya ulaşılır. Köprüden geçmek ve Gaia bölgesine ulaşım, yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüş gerektirir. Evet, burası Porto şehrinin ana cazibe merkezidir. Yerel halkın deyişiyle Gaia, kendi belediye binasına sahip bir şehirdir. Ancak genellikle Porto ile ilişkilendirilir. Gaia ile ilgili en iyi şey “Porto” şehrinin manzarasıdır.
Gaia, Porto şarap mahzenleriyle ünlüdür.
Burası “Port Wine” sayesinde Porto tarihinde çok önemli rol kazanmıştır. Çünkü Rabelo tekneleri burada demirliyor ve mahzenlere giden şarap fıçıları burada boşaltılıyor. Ancak, bu şarap mahzenleri, daha önce Porto merkezdeymiş, ama şarap yapımcıları Gaia’da daha iyi koşullar bulmuşlar ve buraya taşınmışlar.
Günümüzde Douro nehrinin sağ yanında bulunan Gaia, genellikle Port Wine markasının 50’den fazla şarap mahzenine sahiptir. Yani burada şarap mahzenlerinde şarap tadımı yapmak ve şarap satın almak mümkündür.
Şarap Tadımı: şarap tadımı ücretli. Size önce bir liste gösteriyorlar. Bu liste, şarap fiyat listesi ama ayrı bir bölümde tadım listesi de var. Tabii liste Portekizce olduğundan farkına varılmıyor, şarap tadımı ücretli. Seçtiğiniz bir veya birden fazla şarap markasının tadımı için, özel bir alanda, masa ve sandalyelere oturarak birer küçük kadeh şarap ve yanında birer parça çikolata veriliyor.
Her kadeh yaklaşık 7.5 Euro, eğer şarap satın almak isterseniz, tadım ücretini de ilaveten hesaba ekliyorlar. Peki şarap fiyatları nedir? Fiyatlar burada 20-200 Euro arasındadır. Yani en ucuz şarap 20 Euro, ama şehirdeki marketlerde 3-5 Euro’ya da şarap bulmak mümkün.
Evet, Gaia bölgesinde, nehir kıyısında oldukça güzel restoranlar, barlar ve kafeler de var. Bu mekanlarda yemek yiyebilirsiniz, daha önce belirttiğim gibi her mekanın önünde menü var, fiyatları inceleyin ve hesap kesinlikle bu fiyatlardan getiriliyor, fiyatlar çok uçuk değil.
RİBEİRA-RAİS DE RİBEİRA-ZONA RİBEİRİNHA
Douro nehrinin Gaia karşısında kalan bölümü. Burası tarihi şehir merkezi olarak da biliniyor. Douro nehri ağzında bulunan tepeler boyunca kurulan ve geçmişi 2000 yıl öncesine kadar dayanan tarihi şehir merkezi: 1996 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır ve buraya “Barredo” denilmektedir. Burada: mimari olarak özellik taşıyan bir kısım binalar bulunmaktadır.
Ribeira Square
Douro nehrinin kıyısındaki bu alanda, birçok kafe ve restoran var. Burası çok hareketli. Meşhur Dom Luis I köprüsü, buradan çok güzel görünüyor. Sahil şeridinde, renkli evler ve nehirde gondol şeklinde renkli tekneler var. Restoranların menülerinde genellikle deniz ürünleri var. Yanında ise yeşil Porto şarabı vino veya bira servis ediliyor. Porsiyonlar gayet büyük, deniz ürünleri oldukça lezzetli.
Se do Porto-Porto Katedrali
Terreiro da Se bölgesindedir. Buraya ulaşmak için Sao Bento istasyonundan yürüyebilirsiniz.
Katedralin yapımına 1147 yılında başlanır. Yani şehrin en eski yapısıdır. Muazzam boyutu ve konumu nedeniyle, askeri bir kaleyi andırır. Yapının içi etkileyici değildir. Binanın dışı oldukça gösterişlidir. Kare planlıdır ve taç kubbesi bulunur.
Giriş ücretsiz. Ancak ücret karşılığında gezilen bölümleri var. Bu bölümlerde avlu duvarlarında seramik panolar görülmeye değerdir. Her iki tarafında, iki sağlam kule görülür. Yapının Gotik dehlizlerinde, 18’nci yüzyıldan kalma mavi ve beyaz çiniler görülmeye değerdir.
Rua de Cedofeita
Praça Carlos Albetro meydanınında, Carmo Kilisesinin sağındaki sokaktır. Burada: eski binalar ve konut alanları bulunmaktadır. Bu eski binalardan en dikkat çekeni “Teatro Carlos Alberto” dur. Burada: düzenli kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.
Meydanın yanı “Praça Carlos Albetro” meydanının ortasında ise “Kahramanlar Anıtı” bulunmaktadır ki, anıt 1914-1918 yılları arasında yapılmıştır. Bu meydan, daha sonra Porto şehrinin en karakteristik caddelerinden olan “Rua de Cedofeita” caddesine ulaşır.
Bu cadde, yayalara ayrılmıştır ve geleneksel Portekiz Arnavut kaldırımı ile kaplıdır. Cadde üzerindeki dükkanlarda hediyelik eşyalar satılmaktadır.
Palacio da Bolsa
Rua de Ferreira Borges bölgesindedir. Buraya ulaşmak için, otobüs kullanmanız gerekir. Bu yapı, Porto şehrinin tarihi merkezinin tam kalbinde bulunmaktadır ve aynı zamanda yapılın bulunduğu “İnfante D.Henrique” meydanı da, UNESCO tarafından, bu yapı ile birlikte koruma altına alınmıştır. Ayrıca Portekiz devleti tarafından Ulusal Anıt olarak tescil edilmiştir.
Burayı yılda 250 bin kişinin ziyaret ettiği söyleniyor.
Gelelim tarihi sürece
Eski bir manastır olan Convento de Sao Francisco’nun yerine inşa edilmiştir. Çünkü eski manastır 1832 yılında bir yangında yok olur. 1834 yılında ise, Porto şehrinin tüccar sınıfı, şehrin zenginliğinin sergilenmesi için gösterişli bu borsa binasını inşa ettirirler. Borsa binası, Avrupalı yatırımcıların güvenini kazanmak için yaptırılmıştır.
İnşaatın büyük kısmı 19’ncu yüzyılın ortalarında tamamlanır, ancak süslemeler 20’nci yüzyıl başlarına kadar devam eder. Borsa binasının dış kısmı yanında, iç mekan oldukça etkileyicidir. Yapıdaki devasa oturma odaları, kolonilerden gelen kaliteli ahşaplarla ve birbirine bağlanan karo zeminlerle doludur. Farklı oda ve salonlarda, freskler, tablolar ve etkileyici heykeller vardır.
Veranda das Naçoes-Giriş Holü-Milletler Holü
Burada en çok Tomas Soller tarafından tasarlanan demir ve cam kubbe ilgi çeker. Portekiz’in o dönemde dostluk ve ticari ilişkiler sürdürdüğü ülkeleri temsil eden 20 arma ile çevrelenmiştir. Zemin seramik mozaiklerle kaplıdır. 1990’lı yılların ortalarına kadar, Porto Menkul Kıymetler Borsası burada faaliyette bulunmuştur.
Arap Odası
Elhamra Sarayından ilham alan Mimar Sousa, tarafından yapılmıştır. İnşası, 1862 yılında başlamış ve 1880 yılında tamamlanmıştır. Gül ve akçaağaç kullanılmıştır. Duvardaki sıvalara altın karıştırıldığı söyleniyor. Portekiz ülkesini ziyarete gelen yabancı devlet başkanları burada karşılanıyormuş.
Evet ziyaretin sonunda geleneksel hediyelik eşyaların satıldığı bir mağaza var.
Liberdade Meydanı ve Avenida Dos Aliados
Burası şehrin merkezinde: büyük binalarla kaplı bir bulvardır. Merkezinde bulunan bahçe ünlü mimar Alvaro Siza Vieira tarafından tasarlanmıştır.
2006 yılında, binaların çoğu, oteller ve büyük bankaların yapıları yenilenmiştir. Cadde üstünde bulunan “Town Hall”: bir saray gibi durur ve çan kulesinin yüksekliği 70 metredir. Granit ve mermerden yapılan yapının tasarımı, Fransız belediye mimarisinden etkilenmiştir. Binanın önünde ise: Portekizli yazar Almeida Garrett’in bir heykeli görülmektedir. Caddenin diğer bir ucunda ise, Praça da Liberdade meydanında, bir at üzerinde Kral Pedro IV heykeli bulunmaktadır.
Rail Station Sao Bento Tren istasyonu
Porto şehir merkezindedir. İstasyon, burada daha önce bulunan Benedictine Manastırının adını almıştır. İnşaat, ancak son rahibe öldüğünde, 1904 yılında başlar ve istasyon 1916 yılında hizmete girer. Ana girişte: kitap fuarı, konserler ve akşam yemekleri için çeşitli mekanlar var. Yapıda: 20’nci yüzyılın başlarında, Jorge Colaça tarafından yapılan, Portekiz ülkesinin
tarihindeki önemli olayları tasvir eden, el boyaması devasa karo paneller görülmeye değerdir. Bunlar: mavi-beyaz çini süslemelerdir. Azulejos olarak isimlendirilen çinilerin sayısı, yaklaşık 20 binden fazladır.
Girişi çevreleyen panellerde: ulaşımın evreleri, yılın dört mevsimi, güneyin yeniden fethi ve Ceuta’ın Infante Dom Henrique tarafından fethi gibi, Portekiz tarihindeki birkaç destansı olay tasvir edilmiştir. Tavanın yanında, bölgenin en önemli nehirleri olan Douro ve Minho yazıtları var. Evet Porto şehrini ziyaret ederseniz, burayı mutlaka görmelisiniz.
Palacio de Cristal-Kristal Sarayı
Rua D.Manuel II bölgesindedir. Buranın bahçeleri ve ilginç anıtları görülmelidir. Bu güzel manzaralı park içinde, 1956 yılında inşa edilmiş, büyük bir kubbeli yapı bulunmaktadır. Günümüzde, bu kubbeli yapı: konser ve spor etkinlikleri için kullanılmaktadır. Bahçede ise, bir göl, çiçekler ve tavus kuşları, yürüyüş yolları bulunur. Ayrıca: bahçe içinde, bir multimedya kütüphane, bir oditoryum, kafeterya ve Romantik Müzesi bulunmaktadır.
Igreja dos Clerigos-Clerigos Tower-Torre dos Clerigos
Rua de Sao Filipe de Nery bölgesindedir. Avenida dos Aliados’dan yüreyerek ulaşabilirsiniz. Şehrin ortasında bulunan bu kule, kesinlikle çıkılması gereken bir yerdir. Merdivenler dik ve dar ama rahat çıkılıyor. 240 basamak vardır. Yükseklik 75 metredir.
Kulede 49 çan var. Gözünüzü korkutmasınlar. Sadece uzun bir yürüyüşten sonra buraya gidip, merdivenleri çıkmaya kalkışmamalısınız. Yani, bu merdivenleri çıkmak için zinde olmak şart. Kişi başına 2 Euro giriş ücreti alıyorlar. Porto şehrinin muhteşem manzarası için, bu merdivenleri çıkmaya değer.
1763 yılında yapılan kule: Lizbon şehrindeki Vasco da Gama kulesi yapılanan kadar, Clerigos kilisesi kulesiyle birlikte, Portekiz’in en yüksek yapısı olarak kalmıştır. Kulenin tasarımı İtalyan mimar Niccolo Nazzoni tarafından yapılmıştır ki, vasiyeti üzerine ölünce, kendisi de kulenin hemen ayak dibindeki barok kiliseye gömülmüştür.
Aslında Nazzoni bir ressamdır, buraya geldiğinde bir Portekizli kıza aşık olur ve buraya yerleşir, önce heykeller yapar, sonra ise bu kuleyi yapar.
Kulede bulunan müze: müzenin bulunduğu yapı, 1754-1758 yılları arasında yapılmıştır. 19’ncu yüzyıl sonlarına kadar, din adamlarından hasta olanların tedavisi için revir olarak kullanılmış, daha sonra sergi salonuna dönüştürülmüştür. Müzede: resim, heykel, mobilya ve kuyumculuk koleksiyonları sergileniyor.
Kilise; Kilisenin projesi 1731 yılında tamamlanmış ve 1732 yılında yapımına başlanmış ve 1749 yılında tamamlanmıştır. Portekiz ülkesinde, elips planlı ilk kilisedir. Ayrıca, tüm nefi çevreleyen ve kilisenin bir bütün olarak izlenmesini sağlayan galeri, bu yapının benzersiz bir özelliğidir. Kubbe, 6 sütun üzerinde durur. Kilisede, altın oymacılığının en eski örnekleri, 4 yan sunakta görülür.
Funicular dos Guindais
Douro nehrinin üzerinden, manzarayı izleyerek çok keyifli bir şekilde, şarap mahzenlerine ulaşabilirsiniz. Kişi başına 2 Euro ücret ödemek gerekiyor. Ancak, fotoğraf çekmek için muhteşem güzel bir ortam yakalıyorsunuz.
Evet, burası: ilk olarak 1891 yılında inşa edilmiş olsa da, daha sonra ciddi bir kaza yaşanmış, kapatılmış ve modernleştirilerek Şubat 2004 tarihinde yeniden açılmıştır. Ribeira bölgesinde yani tarihi merkezde, dik bir uçurumda çalışmaktadır.
Hattının uzunluğu 271 metredir. 90 derece yükseklikten 61 derece yüksekliğe iner. Saniyede 5 metre hızla çalışır ve 25 yolcu ve 2 araç kapasitelidir. Yolculuğun tümü 3 dakika sürmekte olup tünel dışında geçen bölümünde, çevrenin muhteşem manzarasını izlemek mümkündür. Özellikle: Dom Luis I köprüsü, görülmektedir.
Misericorida-Merhamet Kilisesi
Rua das Flores bölgesindedir. Burası, şehrin en tarihi sokaklarının birindeki zengin barok kilisedir. Rua das Flores, Porto şehrinin en çekici caddelerinden birisidir. Bu caddenin sokaklarındaki yapılar, genellikle 16’ncı yüzyıldan kalmadır. Cadde üzerindeki bu kilise: barok cepheli ve 16’ncı yüzyıl yapısıdır. Günümüzde kilise müze olarak kullanılıyor.
St.Calara-Santa Calara kilisesi
Largo 1 de Dezembro bölgesindedir. Kilisenin yeri biraz zor bulunuyor. Mimari stil olarak rokoko ve barok karışımıdır. Cephesi düzdür. Ancak içeride kullanılan ahşaplar, Portekiz ülkesinin en güzel örneklerindendir ve 17’nci yüzyıldan kalmadır.
Ponte de Dom Luis I Köprüsü
Douro nehri üzerinde, Cais de Ribeira bölgesindedir. 1886 tarihinde yapılan, şehrin tam ortasında, nehrin iki yakasını birbirine bağlayan meşhur köprü: Paris şehrindeki kuleyi yapan, ünlü Eiffel tarafından tasarlanmıştır.
Zaten: köprünün tamamen çelik konstriksüyondan yapılmış olduğunu gördüğünüzde, Paris-Eiffel kulesini anımsattığını düşüneceksiniz. Bu nedenle, gündüz demir yığını gibi görünen köprü, gece olup ışıklandırılınca, bambaşka bir manzaraya bürünüyor. Öte yandan: köprüyü bizzat Gustave Eiffel’in değil öğrencilerinden Seyring’in yaptığı da söylenenler arasındadır. Evet, köprünün uzunluğu 394 metredir.
Köprünün altındaki bölümde: Ribeira tarafında köprüye yakın yerlerde: gece, köprünün manzarasını izleyerek, deniz ürünlerini tadabileceğiniz restoranlar bulunuyor. Buralarda: şarap eşliğinde güzel ve romantik akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Yaz aylarındaki festivaller bu köprü üzerinde yapılıyor. Ayrıca: yine bu köprü üzerinde sık sık havai fişek gösterileri de düzenleniyormuş.
Çift katlı köprünün: üst katı: yayalar ve şehrin metro hatları için ayrılmıştır. Alt kat ise, düzenli trafik için ayrılmıştır.
Evet: yayalar da köprüyü kullanıyorlar. Siz de, Porto şehrini ziyaret ederseniz, köprünün ikinci katına çıkıp çevrenin muhteşem manzarasının fotoğrafını çekmeyi sakın unutmayın.
Largo do Carmo-Carmo Meydanı
Carmo meydanında, 14’ncü yüzyıldan kalma Carmo manastırının kalıntıları var. Bu kalıntılar, 1755 yılındaki Lizbon depremini hatırlatır. Günümüzdeki yeni Gotik manastır yapısı, arkeoloji müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Meydanda, çok sayıda bank ve yine çok sayıda büfe bulunuyor.
Praça Gomes Teixeira
Meydanın ortasında, 1700’lerin sonlarından kalma anıtsal bir havuz var. Yerel halk bu anıtsal havuzdaki aslanlar nedeniyle, meydana “Aslanlar Meydanı” ismini vermiştir.
Carmo ve Carmelitas Kiliseleri ve Casa Escondida Evi
Şehrin en büyük kilisesi gibi görünür. Ancak bu iki kilisenin arasında, dünyanın en dar evlerinden biri bulunur. Bu evin genişliği, yani iki kilise arasındaki mesafe sadece 1 metredir. Yani, bu yapının sağında Carmo kilisesi, solunda Carmelitas kilisesi var.
Üç katlı Escondida evi: 1980’lere kadar iskan edilmiş, yani kullanılmıştır. Efsaneye göre: Carmelitas rahibeleri ve Carmo rahipleri arasında, herhangi bir ilişkiyi önlemek için bu ev inşa edilmiştir. Bir diğer söylentiye göre ise, bu ev, iki kilise arasında, göze hoş görünmeyen bir boşluğu doldurmak için tamamen estetik nedenlerle inşa edilmiştir.
Ev, yukarıda da belirttiğim gibi uzun yıllar papazların ikametgahı olarak kullanılmış ve aynı zamanda her iki kilisenin iç ve dış dekorasyonunda çalışan sanatçılar ve Carmo hastanesinde görev yapan doktorlar burada kalmıştır.
Napolyon’un Portekiz’i işgali ve 1832-1933 yılları arasında Porto işgal yıllarında, evde çeşitli gizli toplantılar yapılmıştır. Günümüzde bu ev biletli olarak gezilebiliyor. Evin içinde, çeşitli yatak odaları, oturma odası ve mutfak var.
Carmo Kilisesi
18’nci yüzyılda yapılmıştır. Barok mimarinin güzel bir örneğidir. Dışarıdaki panel Silvestri tarafından tasarlanmıştır. Ayrıntılar, perspektif ve renk açısından çok zengindir. Dış cephenin mozaik fayansları, 1912 yılında keklenmiştir. Sahne, yine Silvestri tarafından tasarlanmış, Carlos Branca tarafından boyanmış ve Villa Nova de Gaia’daki fabrikada yapılmıştır.
Mozaiklerde: Klasik Portekiz beyaz ve mavi “Azilejo” çinilerinden yapılan sanat eserlerinde “Carmelite” tarikatının kuruluşu ve Karmel dağı sahneleri tasvir edilmiştir. Kilisenin dış cephesi, dikdörtgen bir portal ile zengin şekilde işlenmiştir.
Bu dış cephede, iki heykel var. Bunlar, İtalya’da oyulmuş Peygamber İlyas ve Elişa’ya aittir. Kilisenin iç kısmında ise, 7 gösterişli yaldızlı sunak, heykeltıraş Francisco Pereira Campanha tarafından yapılan bir dizi güzel yağlı boya tablo ve tek bir nef vardır.
Carmelitas Kilisesi
17’nci yüzyılda bir manastırın parçası olarak yapılmıştır. Dış cephesi 1628 yılında tamamlanmıştır. Üç kemerli giriş olan cephe, heykellerle kaplıdır ve granitten yapılmıştır. Solda, tepesi mavi-beyaz azilejo çinileriyle kaplı, tek bir çan kulesi bulunur.
Yapının içi, süslü bir şekilde dekore edilmiştir. Altı yan şapeli olan tek bir nefe sahiptir. Beyaz tavan, birçok büyük pencere yardımıyla, iç mekana özel bir güzellik katar. Kilise, Fransızların Porto şehrini istilası (1808-1814) sırasında kışla olarak kullanılmıştır. Kilisenin iç kısmında, ana sunak ve yan şapellerdeki yaldızlı ahşap oymalar ve zengin bir Barok ve Rokoko stili hakimdir.
Lello-Irmao Kitapevi-Tarihi kitapçı Lello
Dünyada para ile girişen tek kitapçıdır. İlk olarak 1869 yılında kurulmuştur. Ancak günümüzdeki ismiyle 13 Ocak 1906 yılında yeniden açılmıştır. “The Guardian” gazetesine göre, dünyanın en güzel kitapçılarından biridir. “Lonely Planet” dünyanın en güzel üçüncü kütüphanesi olarak seçmiştir.
“Lello” aile ve “Irmao” ise kardeş anlamına gelir.
Evet buraya gittiğinizde kapının önündeki metrelerce uzunlukta kuyrukta sıra beklemeyi ve giriş için 5 euro ücret ödemeyi göze alırsanız, bence şehirde zamanınız varsa, burayı mutlaka ziyaret edin. Unutmayın bilet alma ve kitapçıya girme kuyrukları ayrı ayrı.
Evet giriş ücretli, ancak içeride herhangi bir kitap satın alırsanız, bu giriş ücreti yani 5 Euro, kitabın ücretinden düşüyorlar ve giriş ücretsiz oluyor. Sadece uzun sıra beklemek sıkıntılı. Bir not daha, içeride fotoğraf çekmek yasak.
Bir diğer not: 2022 yılında Bob Dylanlı liseli bir gencin: kız arkadaşına yazdığı dokunaklı ve bazen ileri görüşlü kişisel mektuplarından oluşan koleksiyon, burada yapılan müzayede de yaklaşık 670 bin dolara satılmıştır.
Evet yapının cephesi, Neo gotik tarzdadır.
İç mekan: Art nouveau tarzındadır. İki katlıdır. Oymalı ahşap vitray ve muhteşem merdivenleriyle büyüleyicidir. Vitray pencere: 8 x 3.5 metre ölçülerindedir. Raflar, her duvarı kaplar ve tavana kadar uzanır. Bu raflarda, her şekil ve boyutta kitaplar bulunur. Ayrıca, duvarlar, büyülü bir atmosfer yaratan süslemelerle doludur.
İç sütunlarda, Portekiz edebiyatındaki önemli figürlerin bronz kabartmaları var. Tavan: mavi ve kırmızı vitraydır. Kitapçının ortasında, zarif bir ahşap ve kırmızı kadife merdiven var. Bu merdiven, her iki katı birbirine bağlar. Üstteki vitray pencere, dükkanı doğal ışıkla doldurarak odayı canlandırır. Bir zamanlar, kitapları raflarda taşımak için kullanılan raylar ve ahşap araba, halen durmaktadır.
JK Rowling ve Harry Porter
Ünlü Hary Porter serisi yazarı JK Rowling, 1990’ların başında, İngilizce öğretmeni olarak 10 yıl Porto şehrinde çalışır. Ünlü yazar, sürekli olarak bu kitapçının ikinci katında bir fincan kahve içermiş. Bazı yerel halk “Hogward Cadılık ve Büyücülük Okulu” nu yaratmak için, buradaki kitapçıda bulunan büyük merdivenden ilham aldığına inanırlar. Ayrıca, Porto Üniversitesi öğrencilerinin giydiği siyah bir takım elbise ve siyah bir ceketten ve pelerinden oluşan kostümden de ilham aldığı söylenir.
Liberdade Square-Avenida Dos Aliados-Praca da Liberdade
Burası Porto şehrinin en önemli meydanıdır. İsminin anlamı Özgürlük Meydanıdır. Bütün turist otobüsleri, City Buslar ve havaalanına giden araçları, varış ve hareket noktası burasıdır. Buluşma yeri olarak genellikle burası kullanılır.
1718 yılında Porto şehrinde şehirleşme projesi başlatılmış ve bu meydan yapılmıştır. 1788 yılından sonra, şehrin Orta çağdan kalma surlarının bir kısmı yıkılır. Dini yönetim tarafından, bir Neo klasik cepheli manastır yapılır. Manastırın etkileyici neo klasik görüntüsü ilgi çeker. Manastır: Veteriner hekimlerin, atların, kuyumcuların ve demircilerin koruyucu azizi “Aziz Eligius” un dini tarikatı tarafından inşa edilmiştir. Ayrıca, yine surların yerine günümüzde de ayakta duran “Cardosas Sarayı” yapılır.
19’ncu yüzyıla doğru meydan iyice önemli hale gelir. 1819 yılında kuzey tarafa Belediye binası yapılır. Yakınlara ise, Dom Luis Köprüsü (1887) ve Sao Bento Tren İstasyonu (1896) inşa edilir. Böylece, bu meydan şehrin politik, ekonomik ve sosyal merkezi haline gelir. 1900’lü yıllarda Belediye binası yıkılır ve yerine modern “Dos Aliados Bulvarı” yapılır ve meydan kuzeye doğru genişler.
Sao Francısco Kilisesi-Igreja De Sao Francısco
Yapı, Porto şehrindeki olağanüstü bir yapı olarak önem kazanır ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Şehirdeki en muhteşem kilisedir. Giriş ücretlidir. İçeride fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor.
Yapının dış görünümü: 14’ncü yüzyıl Barok ve Gotik unsurlarını birlikte barındırır. Bu yüzden, tüm Avrupa’nın en inanılmaz ve zengin görüntüsüne sahiptir. Portekiz’in en zengin ve en güzel yaldızlı oymacılık depolarından biridir.
Oyma kaplamaların Barok zenginliği: 17’nci yüzyıldan 18’nci yüzyıl ortalarına kadar olan dönemde yapılmıştır. Kiliseye girildiğinde: hala orijinal Gotik tasarıma bağlı kalan büyük bir gül pencerenin altından geçilir.
Yaldızlı oymacılığın en önemli eserlerinden biri: “İsa’nın soyunun, Yusuf’un ağacın dibindeki bir teknede yatan Meryem Ana’ya kadar, çeşitli görüntülerin yer aldığı “İşay Ağacı-Jesse Ağacı” dır. Bu ağaç, İsa’nın soy ağacını temsil eder.
Giriş sundurmasının solunda, Antonio de Florentim’e atfedilen Senhora da Rosa’yı temsil eden ülkedeki en iyi korunmuş, en eski duvar resimlerinden biri var.
Geniş yivli Gotik kemerin, 400 kilo olduğu söyleniyor. Bunlar, saf altındır ve küçük mermerlerle süslenmiştir.
Ayrıca, kilisenin iç kısmında 4300 kilodan fazla altın tozu kullanıldığına inanılan, yaldızlı oymalarla kaplı üç nef var.
Manastırın bodrumunda, bayraklar altında muhafaza edilen yer altı mezarlar var, bunlar kemiklerle doludur. Cesetler açık çömleklerde saklanıyormuş. Ancak korkunç koku ve hastalık riski nedeniyle taşınmıştır. Bazı kemikler, cam zeminden hala görülebiliyor. Geri kalanlar ise, güvenli bir şekilde saklanmaya devam ediliyormuş.
Günümüzde burası kilise olarak kullanılmıyor, sadece klasik müzik konserlerinde kullanılıyormuş.
Jesse Ağacı
Kilisenin içinde, sol koridorda, kilisenin en ilgi çekici yerlerinden biri olan, dünyadaki en iyilerden biri olarak kabul edilen, çok renkli ahşap bir heykel olan Jesse Ağacı var. Jesse Ağacı: 1718-1821 yılları arasında oyulmuştur. O zamanlar popüler bir İncil öğretisi, Mesih’in soy kütüğüdür.
Özellikle onun Yahudi ve İsrail Krallarının soyundan geldiği gösteriliyordu. Okuryazarlık, insanlar arasında yaygınlaşmadan önce, bu öğretiler genellikle vitray pencerelerde İncil olayları veya Jesse Ağacı gibi ayrıntılı oymalarla ifade ediliyordu.
Çok renkli tahtaya oyulmuş Yahudanın 12 kralının figürlerini, Beytüllahimin uzanmış bir Jessesinden filizlenen ağacın dalları birbirine bağlıyor. Ağacın tepesinde, Meryem Ana ve Yusuf ile İsa var. Bu eserin, Portekiz’in en eskilerinden biri (15’nci yüzyıl sonlarına ait olduğu tahmin edilir) olduğu düşünülüyor. Kral Davut’un babası Jesse, onun insan doğasını vurgulamanın bir yolu olarak, uzanmış veya uyku halinde görünür. Dallarında ise, İsa’nın atalarının temsil edildiği ağaç büyür.
Serralves Müzesi
Rua D.Joao Castro bölgesindedir. Dünya çapındaki bu müze: Pritzker ödüllü mimar Alvaro Sıza Vieira tarafından dizayn edilmiştir. Müzenin kurulu bulunduğu 18 hektarlık alanda birçok modern heykel görülmektedir. Çağdaş sanat meraklıları, bu müzeyi mutlara ziyaret etmelidirler.
Soares Dos Reıs Müzesi
Rua D.Manuel II bölgesindedir. Buraya ulaşmak için otobüs kullanmanız gerekir. Burası, Portekiz ülkesinin en eski ulusal müzesidir. Müze içinde, değerli bir resim koleksiyonu, cam, seramik ve takı koleksiyonları sergilenmektedir. Müze, ilk olarak 1833 tarihinde kurulmuştur. Burada, özellikle 19 ve 20’nci yüzyıllara ait, Portekizli ressamların ve heykeltıraşların eserleri görülebilmektedir.
FOZ MAHALLESİ
Douro nehrinin Okyanusa döküldüğü yerde, eski bir balıkçı köyüdür. Bu sahil şeridi, üzerine devasa Atlantik Okyanusu dalgalarının geldiği, granit çıkıntıları arasına yerleştirilmiş küçük kumsallardan oluşur. Burada 18’nci yüzyıla kadar balıkçılar yaşarmış. Günümüzde ise, sahil caddesinde şık restoranlar ve barlar var.
Sea Life Porto
Küçük bir yer. Yani, tümünü eğlene eğlene gezseniz, en fazla 45 dakikada bitiyor. Giriş için 13 Euro ödemek gerekiyor. Akvaryumun ortasında: kaplumbağa, köpekbalığı görülüyor. Dev ıstakozda görülmeye değerdir. Ancak: penguenler, yunuslar yoktur.
Oueijo Kalesi
Atlantik Okyanusu kıyısında, Okyanusa hakim bir noktadadır. Douro nehri ağzına yakındır. İsminin Türkçe anlamı Peynir Kayasıdır. Çünkü, kale peynir şeklinde yuvarlak bir granit kaya üzerine yapılmıştır. Kale: 1640-1688 yılları arasında, Portekiz’in bağımsızlık savaşları sırasında İspanyollardan korunmak için inşa edilmiştir. Köşelerde gözetleme kuleleri var. Kalede, tarihi toplarla süslenmiş atış yerleri ve hizmet binaları da görülebilir. Ayrıca: anıtsal giriş kapısının hemen üstünde Portekiz arması var.
Farol de Felgueiras-Deniz Feneri
Bu güzel granit deniz feneri, 1886 yılında inşa edilmiştir. Uzunluğu 17 metredir. 2009 yılında devre dışı bırakılmıştır. Ancak deniz fenerine giden iskele halen açıktır. Ancak bölge kayalıklarla doludur. Her yıl bazı kişilerin buraya giderken, Okyanusa düştükleri söyleniyor.
Okurlarım genellikle hatırlayabilirler, ben şahsen, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmış, tarihi ve kültürel varlıkları, yazılarımda özellikle belirtirim.
Çünkü: UNESCO denilen örgüt, bu konuda çok hassas davranmakta ve koruma altına alınan tüm varlıklar, gezginler için önem kazanmaktadırlar. Ancak, gerek son bir yıl içinde İspanya ve gerekse İtalya’da yaptığım gezilerde, yüzlerce kalıntının “Dünya Kültür Mirası” listesine dahil edildiğini öğrenince, ülkemizdeki birçok eserin, niye dahil edilmediğini sorgular hale geldim. Eminim ki, sizler de yazıyı okuduktan sonra bunu sorgulayacaksınız.
UNESCO isimli örgütün bu kısaltılmış isminin açık anlamı: Birleşmiş Milletler Eğitim-Bilim ve Kültür Örgütüdür. Kurucuları arasında Türkiye’nin de bulunduğu 20 ülke tarafından 16 Kasım 1645 tarihinde kurulmuştur. Kurum ismini oluşturan harflerin açık ifadesi “United, Nations, Educational, Scientific, Cultural” ve “Ornagzation” kelimesinin baş harfleridir.
Örgütün amacı: Dünyadaki kültürel ve doğal mirasın korunmasını sağlamaktır. Bu konudaki ilkeler: 1972 yılında imzalanan “Dünya Mirası Sözleşmesi” ile belirlenmiştir.
Sözleşme ile” hiçbir ülke veya bölgenin ayırımı yapılmaksızın, insanlığın bugüne kadar yaratmış olduğu uygarlıkların birer göstergesi olan tarihsel yapıların, sit alanlarının ve doğal güzelliklerinin korunması” hedeflenmiştir.
Doğal ve Kültürel Dünya Mirasının Korunması sözleşmesinin amaçları: uluslararası alanda seçkin evrensel değeri olan kültürel ve doğal alanları:
1-Korumak,
2-Taraf devletlerin kültürel ve doğal mirası saptama ve koruma çalışmalarına destek olmak amacıyla uluslararası bir yardım sistemi kurmak,
3-Koruma altına alınan eserlerin tanıtımını yapmak ve bu konuda toplumların bilinçlendirilmesi için işbirliklerinin yapılmasını sağlamak mümkündür.
Bu amaçlar doğrultusunda “Dünya Miras Komitesi” kurularak, etkinliğinin arttırılması adına “Tehlike Altında Olan Dünya Miras Listesi” oluşturulmuştur.
Bu sözleşme gereğince: Dünya Mirası Komitesi, yılda bir kez toplanmaktadır. Bu toplantıda: uluslar arası öneme sahip doğal ve kültürel varlıklara, uygun şartları taşımaları durumunda “Dünya Mirası” statüsü verilmekte ve bu varlıklar, tüm insanlığın mirası olarak kabul edilerek koruma altına alınmaktadırlar.
Listeye dahil edilerek koruma altına alınan eserlerin korunması için, üye 175 ülkenin katılımı ile oluşturulan, Dünya Miras Fonu kullanılır ve gerekli şartları yerine getirmesine rağmen sonradan bu şartları kaybeden eserler, Listeden çıkarılırlar.
Dünya Kültür Mirası Listesine alınmak için gereken şartlar (bunlardan en az 1 tanesinin olması gerekir):
Kültürel Miraslar için
1. Kültürel bir gelenek veya yaşayan ya da kayıp bir uygarlığın tek veya en azından istisnai tanıklığını yapmak. 2. Yaratıcı insan dehasının ürünü olmalı, 3. Belli bir zaman ölçüsünde veya kültürel mekanda: teknolojisinin veya mimarisinin, anıtsal sanatların gelişimine, şehirlerin planlanmasına ve peyzajların yaratılmasına olumlu etkilerinin olması, insani değerler arasında önemli etkileşim göstermesi. 4. Evrensel anlamlar taşıyan: gelenekler, inançlar, fikirler veya sanatsal ve edebi eserlerle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı olması. 5. Bir veya daha fazla kültürü temsil eden örnekler sunması, geleneksel insan yerleşimine veya toprağın kullanımına ait önemli örnekler sunması ve özellikle bu örneklerin, geri dönüşü olmayan değişimlerin etkisinde kalarak dayanıklılığını yitirecek olabilmesi. 6. İnsanlık tarihinin, bir veya daha fazla dönemini temsil eden, yapı tipi ve mimari ve teknolojik özellikleri barındırması.
Doğal Miraslar için
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi;
1. Doğanın bir harikası veya eşsiz bir güzellik ve estetik öneme sahip olması. 2. Ekolojik ve biyolojik anlamda, henüz bozulmamış bir ekosistem ve hayvan ile bitki topluluklarına ev sahipliği yapması. 3. Bilim açısından önemli ve tehlike altındaki, doğal habitatlara ev sahipliği yapması. 4. Yaşamış canlıların kalıntıları açısından, dünyanın doğal tarihine ilişkin, eşsiz derecede önemli bilgilere sahip olmasıdır.
Dünya Miras Listesi
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi;
Dünya Miras Listesinde 161 ülkeden 1121 eser bulunmaktadır. (2019 yılı itibarı ile) Bu eserlerden 869 tanesi kültürel, 213 tanesi doğal ve 39 tanesi karma yani doğal ve kültürel eser statüsündedir.
Bu eserlerin en fazlasını gören de, bir Türk’tür ki, 600 eser, Atilla Ege Edremitli isimli bir Türk tarafından görülmüştür.
Listede en çok mirası bulunan ülke: İspanya’dır. İspanyanın, listede 43 eseri bulunmaktadır. Bunu 40 eser ile İtalya izlemektedir.
Bu listede, Türkiye’den: 18 kültürel ve doğal varlık bulunmaktadır. Bunlar:
Kültürel varlıklar
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi;
1. İstanbul şehrinin tarihi alanları, (1985 yılında, Listeye dahil edilen bu alanlar: Topkapı sarayı, Yıldız sarayı, Süleymaniye camii ve çevresi, Zeyrek camii (Pantocrator kilisesi) ve çevresi kara suları, Bozdoğan kemeri ve Haliç)
2. Divriği Ulu camii ve Darüşşifası, (1985 yılında)
3. Göreme Milli Parkı ve Kapadokya-Nevşehir (1985 yılında)
Evet, liste bu şekilde uzamaktadır, sonuçta 78 eser “Dünya Mirası Listesi” ne dahil edildiğinde, elbette UNESCO tarafından bu eserlerin korunması için belli bir ödenek yani para tahsis edilmesi gerekmektedir ki, duyduğuma göre UNESCO, üye ülkelerin gereken paraları ödememeleri nedeniyle, mali yönden oldukça zor durumdadır.
Ayrıca, üye ülkelerden gereken aidatlarını ödeyenlerin ve diğer bazı etkenlerin (Örneğin siyasi gibi) de listeye alınma konusunda etken olduğu da her ne kadar açık olmasa da, belli bir husustur.
Yoksa İspanya ülkesinde, Romalılar 300 yıl kalmış, geriye sadece bir tiyatro kalmış, İspanyollar bu tiyatroyu da UNESCO listesine sokmuşlar, inanın görürseniz bizim ülkemizde bu tiyatronun daha güzelleri, UNESCO listesine alınmamış öylece duruyor.
Sizler, ülkemizi gezerken, UNESCO dünya kültür mirası listesine alınan varlıkları öncelikle geziniz, görünüz, çünkü bu varlıklar dünyaca ünlüdür.
Elbette listeye aday olup alınamayan varlıkları da gezi planlarınıza dahil ederseniz, inanın muhteşem güzelliklerle karşılaşacaksınız, asıl listeye alınması bile, aday listesindeki varlıklarımız gerçekten muhteşem güzelliktedir.
Öte yandan: 2019 yılının son günlerinde şahit olduğumuz gibi, Hasankeyf denen bir yer var, ülkemiz sınırları içinde, tarihi binlerce yıl geriye giden bu tarihi yer, maalesef bir barajın suları altında kalıp yok edilmeye mahkum oldu.
Yani, UNESCO’yu tenkit ederken, ülkemizde tarihi ve doğa hazinesi varlıklara bakış açısını da gözden geçirmekte yarar var.