Cizre, Şırnak arası uzaklık: 46 km. Cizre, Silopi arası uzaklık: 40 km. Cizre, İdil arası uzaklık: 29 km. Cizre, Siirt arası uzaklık: 134 km.
TARİHİ
Cizre ilçesinin en eski ismi “Kardu Rahipliği” anlamına gelen “Kardu Gazarta” dır. Şehre Persler “Gazarta”, Abbasiler (şehir yöneticileri Omar olduğundan) “Djasirat-Ibn Umar” demişlerdir. Akkoyunlular buraya “Ceziretuşşeref” ismini vermişlerdir. Cezire Arapçada “ada” anlamına gelir. Çünkü Dicle nehri burada kıvrılır ve bir su adası gibi alan oluşturur.
Evet, ilçede tarihi süreç içinde, birçok medeniyet hakimiyet kurar. 1627 yılından itibaren Osmanlı hakimiyeti görülür. Cizre Beyliği, önceleri Diyarbakır Sancak Beyliğine bağlı iken, 1841 yılında Musul’a bağlanmıştır. Milli Mücadele yıllarında, Fransızlar burayı çatışmadan almak istemişler ancak halkın direnişi ile karşılaşınca işgalden vazgeçmişlerdir. Cumhuriyet dönemine kadar “Cezire” olarak adlandırılan yöre, Cumhuriyet dönemi sonrasında “Cizre” olarak isimlendirilir. Önceleri Mardin iline bağlı olan ilçe, 1990 yılında Şırnak iline bağlanır.
GENEL
Cizre ilçesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Dicle nehrinin Türkiye’yi terk edip Suriye topraklarına girdiği bölgenin çok yakınındadır. Dicle ırmağının batı kıyısında kurulmuştur. Dicle nehri kenarında kurulu ilçenin adı: Arapça “ada” anlamına gelir.
Eskiden, ilçe, Dicle nehrinin derin ve akımı hızlı bir kanalıyla etrafı çevrilmiş, küçük bir yarımada gibiydi. Bağ ve bahçelerin çokluğuyla meşhurdu. Ayrıca, İpek yolu Cizre’de geçiyordu ve önemli bir ticari konuma sahipti. Günümüzde de Cizre’nin önemi, sınır kapısına yakın olmasından kaynaklanıyor.
Cizre’nin en büyük özelliği: Nuh peygamber ve oğulları tarafından Tufan’dan sonra kurulduğu iddiasıdır. Nuh Peygamber türbesinin burada olması, Cizre surlarının gemi şeklinde oluşu, Gut, Babil, Asur yazıtlarında da Tufan olayını kanıtlamaktadır. Bölgede yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağmurlu geçer. Yaz aylarında bazen sıcaklık 45-50 dereceye kadar çıkar. Yani, Türkiye’nin en sıcak yerlerinden biridir. İlçenin denizden yüksekliği 400 metredir.
İSMAİL EBUL-İZ EL CEZERİ
Sibernetik alanı kurucusu kabul edilen fizikçi, robot ve matrix ustası bilim insanıdır. 1136 yılında Cizre merkezinde Tor mahallesinde doğmuş, 1206 yılında Cizre’de ölmüştür. El Cezeri: öğrenimini Camia Medresesinde tamamlamış, fizik ve mekanik alanlarında yoğunlaşmış ve pek çok ilke ve buluşa imza atmıştır.
MÖ 300 yıllarında, Yunanlı Matematikçi Archtas tarafından, buharla çalışan bir güvercin yapıldığı iddia edilse de, robotikle ilgili bilinen en eski yazılı kayıt, Cezeri’ye aittir.
Dünya bilim tarihi açısından, bugünkü Sibernetik ve robot bilimi çalışmaları yapan ilk insan olan Cezeri’nin yaptığı otomatik makineler, günümüz mekanik ve sibernetik biliminin temel taşlarını oluşturmaktadır. Kitapları, uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.
GEZİLECEK YERLER
ESKİ BELEDİYE BİNASI-CİZRE MÜZESİ
İlçe merkezinde Belediye caddesi üzerindedir. Yapı bir süre “İsmail Ebul-iz İlköğretim Okulu” olarak da kullanılmıştır.
Osmanlının son dönemlerinde Belediye binası olarak yapılmıştır. Cadde üzerindeki diğer evlerin arasında sıkışıp kalmıştır. Belediyeye bağlı İsmail Ebul-iz El-Cezeri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Ortası hol şeklinde düzenlemeye gösteren, yanlardaki birer odadan oluşan plana sahiptir.
Sokağa bakan batı cephe pencere kapı ve balkonla hareketlendirilmiştir. Ayrıca her iki kat birbirinden bir kaval silmesiyle ayrılmıştır. Diğer cepheler ise, tamamen sağır tutulmuştur. Yapıda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Müzede: Med, Asur, Babil, İslam dönemi, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Rum, Arap ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir.
HAMİDİYE KIŞLASI
Cizre kalesinin güneydoğu köşesinde, askeri bölge içinde kalmaktadır. Askeri alan içinde olduğu için sağlam ve yapılış amacına uygun biçimde günümüze kadar sağlam gelmiştir.
Osmanlının son dönemlerinde, Sultan II Abdülhamit tarafından, paşa olarak tayin edilen Cizre Miran Aşiretleri reisi Mustafa Paşa (Mısto-i Miri) tarafından, Cizre ve Midyatlı taş ustalarına yaptırılmıştır. Cizre’de kurulan Hamidiye Alayları Komutanı Mustafa Paşa tarafından Alayların sevk ve idaresini yönetmek için 1892 yılında yaptırılmıştır.
Bina, günümüzde sağlam durumdadır. Tarihi süreç içinde: önce Mustafa Paşa ve Hamidiye Hafif Süvari Alaylarına, sonra Kaymakamlık, Adliye, Seyyar Jandarma Hudut Taburu, Garnizon Komutanlığı ve son olarak Hudut Taburu Komuta merkezi olarak kullanılmıştır.
ULU CAMİ
Yapı, Cizre’nin İslamiyeti kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Üzerindeki kitabelere göre: cami 1155-1156 yılları arasında Cizre Zengi Atabeyi Ebu’l-Kasım Mahmut Sencer Şah tarafından inşa ettirilmiştir.
Kitabeler ve Onarımlar
Çünkü tahribata rağmen caminin kitabeleri günümüze ulaşmıştır. Mihrap eksenindeki kapı ile sağ ve soldaki diğer küçük kapıların her birinde kufi yazılı kitabeler vardır. Ayrıca, medresenin kuzey dış cephesinde ve minarenin kaidesinde, sekiz satırlık bir kitabe vardır. Taş kitabelerin birinde “Seyfettin” adı geçer. Başka bir tamir kitabesinde, 1284 yılında Baz Şahin oğlu Ali tarafından caminin onarıldığı yazılıdır. Son olarak 1945 yılında Şeyh Seyda’nın çabalarıyla Usta Mahmut tarafından onarılmıştır.
Mimarisi
Cami doğu-batı doğrultusunda dörtgen planlıdır. Kuzeyinde bugün harap vaziyette olan medrese ve avlu bulunur. Avlunun kuzeyinde, minare vardır. Cami, mihrap önü kubbeli olarak inşa edilmiştir. Günümüzde toprak seviyesinin altında kalmıştır. Kuzeyde, dikdörtgen avlu vardır. Avlunun 3 giriş kapısı vardır. Kapılar avluya, eyvan biçiminde açılır. Avlu cephelerinde: düzgün kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır.
Caminin dört cephesi de düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kuzey cephede, harime açılan 7 kapı vardır. Ortada ana kapı ve bunun iki yanında, üçer kapı bulunur. Ortadaki kapı: dikdörtgen açıklıklı ve sivri kemerlidir. Kapı lentosu üstünde: geometrik ve bitkisel süslemeli bir bordür bulunur. Bunun da üstünde bir sıra küfi kitabe uzanır. Ana giriş kapısının sağında ve solunda kalan diğer kapılar düz atkılı ve yuvarlak kemer alınlıklıdır. Alınlık kısımlarında kitabe bulunur.
Kapı ve kapı tokmakları
Evet geldik caminin en önemli yerine: Kuzey cephenin tam ortasındaki ana giriş kapısı, süslemeleri ve tokmağı bakımından oldukça özeldir. Kapı kanatları; ahşap üzerine bakır malzemeden geometrik süslemelerde bezenmiştir. 12 kollu girift yıldız ağlarıyla kaplanmıştır. En üstte: cel-i sülüs hatla Arapça yazılmış bir kitabe bulunur.
Ancak ne yazık ki, bakır işlemeli, yılan ve ejder motifli ahşap olan kapı, günümüzde yoktur.
Kapı kanatları ise, günümüzde 1983 yılında götürüldüğü İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde sergileniyor.
2 tane kapı tokmakları: 12’nci yüzyılda, ünlü Cizreli fizikçi İsmail Eb’ul-iz el-Cezeri tarafından kazıma tekniğiyle yapılmıştır ve dünyaca ünlü bir oymacılık sanatının en önemli eserleri olarak kabul edilir.
Kapı tokmaklarının her biri: 3 – 1.12 metre ölçülerinde, çift kanatlı kapılara ait ve bronz döküm tekniğinde yapılmıştır.
Tokmakların üzerinde: Ebul-İz’in yaptırdığı iki ejder (dragon) ve ortasında bir aslan başının bulunduğu kompozisyon görülmeye değerdir. Ejder: sivri kulaklı, badem gözlü ve kanatlıdır. Gövdeleri: yılan pulu ile kaplı ve ortadan düğümlüdür. Birbirine dolanan kuyruklarının uçları, kartal başı şeklinde görülür. Ejderlerin ortasında ise, stilize aslan başı bulunur.
Peki neden ejder motifi?
11 ve 13’ncü yüzyıllarda Anadolu Selçuklu sanatında, buna benzer hayvan tasvirleri, ejder ve yılan figürleri çok sayıda kullanılmıştır. İslam sanatında da ejder figürlerinin ayrı bir yeri vardır. Orta Çağ İslam dünyasında hem kapı tokmağı ve hem de yapıyı her türlü kötülüklerden koruyan bir muhafız olarak düşünülmüştür. Bu motifin kaynağı, Orta Asya Çin sanatı olup, buradan Sasani, İskit, Hun sanatına girmiş, on iki hayvanlı Türk Takviminde yer almıştır.
Kapı tokmaklarından bir tanesi: 1976 yılından bu yana İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesinde sergilenmektedir.
Diğer kapı tokmağı ise, 1969 yılında yerinden sökülerek yurt dışına kaçırılmış olup halen Danimarka Kopenhag David Samling Müzesinde sergilenmektedir. Tokmağın kapıya sabitlendiği, stilize bir aslan başı şeklindeki parçası tokmak yerinden sökülmek istenirken kırılmış ve kapının üzerinde kalmıştır. Bu yüzden, David Samling müzesinde, tokmağın aslan başı şeklindeki düğüm kısmı eksiktir. (umarım bunu da çalıp götürmezler, hani eksik parçayı tamamlamak adına)
Diğer mimari özellikler
Cizre ulu camisi, ortası delik büyük değirmen taşına benzer taşların, üst üste konulup, sütun yapılması ve üzerine kubbeler konulmak suretiyle yapılmıştır. Bu sütunlar ve kubbeler, demir köşebentlerle birbirine bağlanarak sağlamlaştırılmıştır. Avlunun güneyinde bulunan Harim, doğu-batı yönünde uzanan enine dikdörtgen planlıdır. İç mekan: kıble duvarına paralel uzanan dört sahından oluşur. Mihrap caminin geniş kıble duvarında ve giriş eksenindedir.
Moloz taş malzemeden yapılmış olup süslemesizdir. Minare, avlunun kuzeybatısındadır. Kitabesine göre, minare 1156 yılında yapılmıştır. Yükseldikçe incelen minare, kare kaideli, silindirik gövdeli, tuğla malzemeden yapılmıştır. Şerefe için bir çıkıntı yapılmamıştır. Minare kaidesi yerden 6.40 metre yüksekliğe kadar kare prizmadır. Minare, 1946 yılında ces denen bir madde ile sıvanmış ve tamir görmüştür.
Medrese
Caminin kuzeyindeki medrese, avluyu “u” biçiminde doğu, batı ve kuzey yönlerden kuşatır. Oldukça harap olan medreseden günümüze, güneydoğudaki üç mekan ile kuzey kanattaki mekanlar gelebilmiştir. Medresenin batı, doğu ve kuzeydoğu kanadı tamamen yıkılmıştır.
NUH PEYGAMBER CAMİSİ VE TÜRBESİ
İlçe merkezinde Dağkapı mahallesinde, tepe noktasında, Dicle nehrinin coşup ulaşamayacağı bir yerdedir. Nuh peygamber, Cizre Dağkapı mahallesinde vefat etmiştir. Vefat ettiği yere önce bir havra, sonra bir kilise inşa edilmiştir. 639 yılında ise bu kilise camiye çevrilmiştir.
Caminin ikinci katında, zamanla yıkılan kısımlar halk tarafından onarılmıştır. Eski kullanılan mihrap hala durmaktadır. Yakın zaman önce cami ve türbe restore edilmiştir. Nuh Peygamberin mezarı, özel olarak inşa edilen beşgen kubbeli alanda, bodrum kattadır. Türbenin burada olduğunu savunanlar: Evliya Çelebi, Katip Çelebi, Ebubekir Helevi ve Babilli Berassus’dur. İsmail Ebul-iz El Cezeri’nin türbesi caminin avlusundadır.
MUSHAFİREŞ CAMİSİ
İlçe merkezinde Dağkapı mahallesinde, Yeni çarşı içindedir. Bu caminin en önemli özelliği, Hz Osman tarafından Cizre’ye gönderilen bir Kuran-ı Kerim bulunmasıdır. Ancak 1916 yılında çıkan bir yangın sonucunda cami kısmen yanmış, çok az kısmı kurtarılmıştır.
MİR ABDAL MEDRESESİ (ABDALİYE)-MEM-U ZİN
İlçenin güneyinde, Dağkapı mahallesinde, mezarlık içindedir.
Ancak önce “Mem u Zin” hikayesi konusunda kısa bilgi vermek istiyorum. Bu yaşanmış bir aşk öyküsüdür. 1695 yılında şair ve mutasavvıf Ahmed-i Hani tarafından kaleme alınmıştır. Manzum eserde: Zeynuddin lakabıyla bilinen Emir Abdal Bey’in kızı Zin ile Divan katibinin oğlu Mem arasındaki aşk, bey’in hizmetçisi Bekir’in engellemeleri nedeniyle kavuşmaya dönüşememiştir. Cizre Azizan Beylerinden Emir Abdal döneminde yaşanan olay, bütün bölgede şöhret bulmuş ve aşk destanı haline gelmiştir.
Evet, şimdi medrese
Medrese: 1437 yılında Emir Abdal (Abdullah) İbn Abdillah Seyfettin Bothi tarafından yaptırılmıştır. Yapıdan günümüze mescit, türbe, bir medrese hücresi, avluya geçişi sağlayan giriş ünitesi ve bir eyvan gelmiştir. Medresenin doğu ve batı kanadındaki hücrelerin ise, sadece temel kalıntıları vardır. Kuzey kanadında, hücre olup olmadığı belli değildir. Günümüzde bu tarafa, sonradan namazgah, cami ve şadırvan eklenmiştir. Bu hücrelerin altında, girişi avludan sağlanan Mem u Zin türbesi bulunur.
Türbe
Bu hücrelerin altında, girişi avludan sağlanan Men-u Zin Türbesi vardır. Türbeye: avludan 9 basamakla inilir. Doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen planlıdır. Üzeri sivri beşik tonozla örtülüdür. İçerisi kuzeyinde bulunan bir pencere açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Türbenin içinde 3 tane mezar bulunur. Bunlar: Mem u Zin ve Bekir Beko’ya aittir.
Mezar taşlarının birinin üstünde “ölümü 854’te Allah onu ve tüm Müslümanlara rahmet etsin” yazısı bulunur. İnanç turizmi açısından önemli olan yapı restore edilmiştir. Özellikle Mem u Zin türbesi, yörede önemli bir aşk efsanesi olarak canlı tutulmaktadır. Ancak, hikayeyi okuduktan sonra inanıyorum ki siz de, bu iki aşık insan ve bunların aşkına engel olan kişinin niye yan yana aynı türbede gömüldüklerini merak edeceksiniz. Bu sorunun cevabı bende yok, bilen varsa yorum yazarsa sevinirim.
KIRMIZI MEDRESE
Dağ kapı mahallesinde, şehrin batısındaki sur kalıntılarının üzerinde inşa edilmiştir.
Cizre Beyliği döneminde, II. Han Şeref Bey tarafından, 14’ncü yüzyılda yaptırılmıştır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için, Medrasa Sur adını almıştır. Dönemin alimlerinin yetiştiği yüksek öğrenim kurumu görevi üstlenmiştir. Mihrabı beyaz taştandır. Medresenin ölçüleri: 28 x 37 metredir. Günümüzde kuzey ve kuzeydoğudaki revak ve hücreler temel seviyesine kadar yıkıktır.
Avluya doğu kanadın ortasındaki sokağa eyvan biçiminde açılan bir kapıdan girilir. Güney kanadı mescit olarak değerlendirilmiş, iki köşesine birer oda bırakılmıştır. Sonradan doğudaki mescide, batıdaki türbeye dönüştürülmüştür. Türbe: Şeyh Ahmet El-Cezeri’ye aittir. Kendisi ünlü bir şairdir.
Kaside ve şiirlerinde, tasavvuf konularını işlemiştir. 2000 beyitlik bir divanı vardır. Şiirler alfabetik ve Kuran sureleriyle uyumludur. Halk arasında “Mellayi Ciziri” ve “Nişani” olarak adlandırılır. “Guften Mela” ve “Guften Emir” isimli şiir antolojileri vardır.
MECDİYYE CAMİSİ (Ş. SEYDA CAMİSİ)
İlçe merkezinde Kale Mahallesinde sur üzerindedir.
Cizre Beylerinden Emir Mecduddin tarafından yaptırılmıştır. Ş. Seyda, ilçeye göç ettiğinde, bunu halkın yardım ve desteğiyle onarıma almıştır. Son 43 yılda eklenen güzel şadırvan göze çarpar.
RÖLYEFLER
Cudi dağı, Cizre ve Kasrik bölgelerinde, Krallar geçidindedir. Bu rölyeflerin Asurlar, Gutti imparatorluğu gibi bölgede 6 bin yıl önceki imparatorluklar tarafından, kral ve at figürü gibi resim verir.
Yine heykellerin, Sasani kralı Erdeşer Babekan ve Şahpur’un dünya mirası Taqe Bustan, Persepolis harabelerindeki Nakşe Rustem ve Hüsrevi Perviz’in kaya kabartmalarına çok benzetilmektedir. Cizre’yi bir dönem kuşatan Erdeşer’in de tıpkı Kasrik’teki gibi birçok nehir yatağına ve vadiye bu tür kabartmalar yaptığı bilinmektedir.
YASEF KÖPRÜSÜ
İlçe merkezinin doğusunda bulunan bu köprü, yazılı kaynaklarda İbn Ömer köprüsü veya yakınındaki Yasef köyünden dolayı “Yafes köprüsü” olarak bilinir. Halk arasında ise “Bafid köprüsü” diye tanınır. Günümüzde sadece büyük kemerleriyle, bazı ayakları sağlam kalmış, harabe haldedir. Köprü 12’nci yüzyılda Selçuklu döneminde Musul Atabeğleri tarafından yaptırılmıştır. Mükemmel bir taş işçiliği vardır. Dolgu malzemesi olarak kireç harçlı moloz, kaplama malzemesi olarak iri bazalt kesme taşlar kullanılmıştır. Köprü, nehir yatağının değişmesi nedeniyle günümüzde Suriye topraklarında kalmıştır.
Şırnak Silopi gezi yazım hakkında Silopi
Şırnak İdil gezi yazım hakkında İdil