Halısı, yeşili, üzümü ve mesir macunu ile öne çıkan bir yöremizdir. Ama: inanın tüm bu güzelliklerden daha önemli bir özellik dikkatimi çekti. Gördes yazısını yazmamın üzerine, çok kısa bir sürede, yüzlerce kişi bu yazıyı okudu.
Bu elbette benim için bir gurur kaynağı. Başka yönden bakınca ise: ya Gördesliler, muhteşem bir şekilde, internet tutkunu ve yöreleriyle ilgili yazılanlara meraklı ve okuyorlar, çok güzel. Ya da: bu yazıları okuyan gerek dünya üzerinde ve gerekse ülkemizde: Gördes yöresini merak eden birçok insan var.
Bu da: Gördes yöresi için gurur verici bir olay, umarım Gördes Kaymakamlık ve Belediye yetkilileri; bu yoğun ziyaretçi sayısını öğrenirler ve Gördes’i ziyarete gelebilecek bu insanlar için gerekli tedbirleri alırlar.
ULAŞIM
Gördes, Manisa il merkezine 110 km. uzaklıktadır. İl merkeziyle arasındaki yol, kıvrıla kıvrıla gider, dağların arasından Gördes gelenleri karşılıyor. Gördes, İzmir şehir merkezine ise, 137 km. uzaklıktadır.
Bunların dışında, Gördes ilçesinin, Akhisar’a uzaklığı: 58 km. ve Salihli’ye uzaklığı ise: 81 km. dir.
TARİHİ
Gördes, antik dönemde, Atina kralı Kadüz’ün oğlu tarafından kurulur. Lidya döneminde ise, “Julia Gordes” olarak anılır.
Gördes kelimesi: Anadolu’nun birçok yerinde isim olarak kullanılır. Günümüzdeki, “Gördes Anadolu “kelimesi Yunanca, “Güneşin doğduğu yer” anlamına gelen “Anatolia”dan doğmuştur.
Romalılar: doğuda kaldığından, buraya, “Doğu Toprağı” anlamında “Thema Anadolia” ismini verirler. Gördes ismi, yabancı kaynaklarda ise “Guerdez” olarak geçer.
Gördes, tarihi süreç içinde: Persler, Makedonyalılar, Roma imparatorluğu ve Bizans imparatorluklarının egemenliğine girer. 1071 Malazgirt savaşından kısa bir süre sonra ise, Türklerin eline geçer.
Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra, Karesi Beyliği hakimiyeti ele geçirir. 1641 yılında ise, yöre, nikah sonrası çeyiz yolu ile, Osmanlılara geçer.
Bölge, 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilir. 14 aylık işgal süresinin sonunda, 1922 yılında kurtarılır. Bu Yunan işgali sırasında çıkan yangınlarda, Gördes’teki birçok kıymetli halı yanar ve ilçenin kültürel dokusu büyük zarar görür.
23 Ocak 1940 tarihinde, eski Gördes şehrinde, büyük bir toprak kayması olur. Bunun üzerine, 1948 yılında, bugünkü yerleşim yerine taşınılır. Taşınılan yeni yerleşim yeri, eski yerleşim yerinden 3 km. ileride, kayalık bir zemin üzerindedir.
Osmanlı döneminde, Şehzadeler şehri olarak tanınmaktadır. Üzümün ana vatanı olarak bilinir.
GENEL
İşsizlik yüzünden, nüfusunun önemli bir bölümünü yıllarca dışarıya göç olarak verir. Anayollardan uzak olması da, buranın en büyük dezavantajıdır.
İlçe, deniz seviyesinden 680 metre yüksekliktedir. Yazları, kurak ve sıcak, kışları ise ılık ve yağışlı bir iklim hakimdir. Ormanlık alanlar, ilçe yüz ölçümünün % 45’lik bölümünü kaplar. En önemli akarsuyu: Gördes (Kum çayı) deresidir.
İlçenin en temel kaynağı: tütüncülük ve haşhaş üretimidir. Ayrıca: buğday ve arpa yetiştirilir. Son yıllarda ise, kiraz, çilek üretimi yaygınlaşmıştır.
HALICILIK-NE SATIN ALINIR
Gördes denilince, akla hemen halıcılık gelir. Türk halılarının, düğüm tekniğine, Gördes halıcılığı ismini verir.
Halıcılık bu yörede: 17.yüzyıldan sonra yaygınlaşır ve kısa sürede Anadolu’nun en ünlü halı merkezlerinden biri haline gelir. Gördes düğümü ile yapılan halıların canlı renkleri dikkat çeker. Halı’ya ilginiz varsa, burada mutlaka ilginizi çekecek halı bulup, satın alabilirsiniz.
Ancak, taban halılarından ziyade, burada seccade bulabilirsiniz, zaten seccadeler ünlü. Hakim renkler: kırmızı, mavi, deve tüyü ve kremdir.
En belirgin özelliklerinden biri de, basamaklı ters “V” ya da at nalı şeklindeki mihraplarıdır. Gördes seccadelerinde: desen ve bordürlerine göre, değişik adlar kullanılır.
Çiçek motiflerinin stilizasyonu sonucu oluşan kırmızı renkli iri rozetlerin, elmaya benzemeleri nedeniyle, bu motiflerin kullanıldıkları tip “Sütunlu Gördes” ve zeminde minik çiçekli motiflerin kullanıldığı tip “Sinekli Gördes” olarak isimlendiriliyor.
Sinekli Gördes, genellikle kız çeyizi için dokunduğundan “Kız Gördes” olarak da isimlendirilmektedir.
Manisa Alaşehir hakkındaki gezi yazım için Alaşehir
Kayseri’nin Bünyan ilçesi denildiğinde: sanırım birçok kişi Bünyan Halısını hatırlayacaktır. Evet, Bünyan gerçekten halısı ile ünlü bir yöremiz. Ama bunun dışında: özellikle görmenizi önereceğim “Karatay Hanı” ve Ramsar sözleşmesine de alınmış, bir doğa harikası olan “Tuzla (Palas) gölü” bulunuyor.
HALICILIK
Bünyan’da halıcılık: ekonomiye katkı anlamında, ilçe merkezi ve köylerde sıkça uğraşılan bir sanat dalı olarak yerini korumaktadır. Ancak: son 10 yıl içinde; halı sektörünün makine halısına kayması ve fiyatların iyice ucuzlaması nedeniyle, el halılarına olan talep azalmış ve bunun sonucu olarak, halıcılıkla uğraşan insan sayısı azalmıştır.
Halbuki: ilçede, her evde bir halı tezgahı mevcut olup, kadınlar tarafından halı dokunmaktadır. İlçenin adını ülke genelinde ve yurt dışında duyuran Bünyan halıcılığının; mutlaka sürdürülmesi için gerekli tedbirlerin alınmasından yanayım.
Bu nedenle: Bünyan halısı hakkında bilgi vermek istiyorum. Şöyle ki: halı motiflerinde kullanılan renkler, oldukça önemlidir. Bu renkleri elde edebilmek için kullanılan tabii kök boyalarla birlikte, çeşitli yabancı maddeler, halının uzun süre parlak ve canlı kalmasını sağlamaktadır.
Motiflerde kullanılan renklerde, dikkati çeken bir husus: kırmızı rengin çok kullanılmasıdır. Türklerin en sevdiği renk olan kırmızı rengin, asalet sembolü olması, bu rengin sık sık kullanılmasına sebep olmuştur. Kırmızı renkten sonra: sarı, mavi, yeşil, siyah ve beyaz renkler de, ağırlıklı bir şekilde kullanılmaktadır.
Günümüzde ise: sentetik boyaların kullanılması, halıların eski özelliklerini kaybettirmiştir. Önceleri halılarda kullanılan bütün malzeme yün iken, bugün pamukla yün bir arada kullanılmaktadır.
Doğal boyalarla imal edilen halılar, sentetik boyalarla imal edilenlere göre, daha uzun yıllar canlı, sağlam ve kullanışlı kalmaktadırlar.
Doğal boyaların, öteden beri dokumacılıkta kullanılan yün, pamuk ve ipek gibi doğal liflerin renklendirilmesinde, 19. yüzyıl ortalarına kadar, yani sentetik boyaların keşfine kadar, aralıksız olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Doğal boya: tabiatta bulunan çeşitli bitkilerin içerdiği boya maddelerinden yararlanılarak üretilir. Söz konusu boya maddesi, bitkilerin: kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyveleriyle, bazı böcek türü canlılardan elde edilmektedir.
Boyaların kullanımı ise, gerek taze gerekse kurutulmuş olarak değerlendirilmektedir.
BÜNYAN HALILARININ ÖZELLİKLERİ
Bünyan halılarında, zemin iki kısımdır. Birinci kısım: kenar suların ve kolonların bulunduğu alan, ikinci kısım ise: iç mekandır. Her iki kısım arasında da bir uyum mevcuttur. Halılarda kullanılan bordürler; yer ve bölgeler itibarıyla farklılık gösterirler. Bazı bölgelerde: bordürler üç sıra iken, bazı bölgelerde 7-8 sıra olmaktadır.
Bünyan halıcılığının temeli: Orta Asya kökenli olup, zaman içinde Anadolu’daki kültürel, ekonomik ve sosyal yapıdaki değişmelerin zorlaması ile gelişim evresini tamamlamıştır.
1908-1909 yıllarından itibaren, Bünyan halılarında malzeme olarak suni boyalarla boyanmış fabrikasyon yün ipliği ve pamuk ipliği kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönem halılarda kullanılan motifler, genelde düzenleme olarak ifade edilen geometrik esaslı motiflerdir.
Bu motifler: çubuklu düzenleme, atlamalı düzenleme, geçişli düzenleme ve merkeze toplanan düzenlemelerdir. Aynı zamanda: bir motifin kenarından oluşan düzenlemelerde vardır.
Bu dönemde dokunan halıları: ipi, elden yapılıp tabii boyalarla boyanan iplerden dokunan halılar, sentetik boyalarla boyanmış Mahchester yün ipinden yapılan halılar, boyasız koyun yününden yapılan halılar (Paturel ve Anakara) ve Bursa ipeğinden yapılan halılar (ipek halılar) olmak üzere, dört gurupta toplamak mümkündür.
Bünyan halılarının cm. karesinde: ortalama 16-30 ilmek bulunur. Halının cm karesinden ilmek sayısı ne kadar fazla olursa, kalitesi o nispette iyi olur.
Bugün: Bünyan’da halıcılık ev halıcılığı olarak devam etmektedir. Halıcı esnaflar, tezgahları hazırlayıp, halı dokuyan ailelere dağıtmakta, gerekli iplikler verilmekte, bu sistem içerisinde halılar imal edilmektedir.
Herhangi bir atölye veya fabrika türü üretim söz konusu değildir. Ailelerin yüzde 70’e yakını halıcılık faaliyeti içinde bulunmakta olup, bunların içinde de yüzde 60’nın geçimi, tamamıyla halıcılıktan sağlanmaktadır.
Bir ay gibi kısa bir sürede: 6 metrekarelik bir halı dokuyabilen Bünyanlı kızlar; Bünyan halısının santimetrekaresinde, 25 düğüm bulunduğunu belirtirler. Bu kızlar: daha çocukken tezgah başına geçip, gün boyu 10 bin düğüm atarak, ürettikleri halılar ile, ailelerine katkıda bulunurlar.
Halı için gerekli ipler: Uşak’tan alınıp, Kayseri’de boyatılıyor. Dokunan halılar “ince çiçek buğdaylı, üzümlü, dönmeli, kirpikli” adları verilen geleneksel motifleri taşıyor. Gördes düğümü ile dokunan Bünyan halılarının çözgüsü, pamuk ipliğinden yapılıyor.
TUZLA (PALAS) GÖLÜ
Tuzla gölü: İç Anadolu’da, insanlığın olumsuz etkilerinden kısmen kurtulmayı başaran, tek tuzlu göldür. Göl: Kayseri’nin 40 km. kuzeydoğusunda bulunan, Palas Ovasının bir parçasıdır.
Çöküntü ovası karakterindeki Palas Ovası, kendisini çevreleyen: Kırkkız ve Işıl Tepesi, Göztepe ve Elmalı Dağı gibi önemli yükseltiler nedeniyle, kapalı havza olma özelliğindedir.
Gölün çevresinde: sazlıklar, ıslak çayırlar, tuzcul bitki bozkırları, mera ve tarım arazileri bulunur. Yaz aylarına yağışların azalması ve buharlaşma nedeniyle, göl alanı daralır ve suyun içindeki tuz; göl kenarında çökelir. Suyun çekildiği alanlarda: 10-15 cm. kalınlığında, tuz tabakası oluşur.
Göl: 1993 yılında, I. Derece Sit alanı olarak ilan edilmiştir. Tuzla Gölü, aynı zamanda, Türkiye’nin “Ramsar” alanları listesindedir. Çünkü: geniş ve farklı eko sistemlerin bir arada bulunmasıyla, Göl, zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırıyor.
Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi ve İUCN kırmızı listesine göre: nesli tehlike altında olan türler arasında bulunan: toy, büyük cılıbıt, akça cılıbıt, angıt, mahmuzlu kızkuşu, küçük kerkenez gibi kuş türlerinden bazıları, bölgede göç döneminde görülmekte, bazıları ise bölgede ürerler.
KARATAY HANI
Eski Kayseri-Malatya yolu üzerinde, 40’ncı kilometrede, Bünyan ilçesinin Karadayı köyündedir. Kayseri’ye olan uzaklığı: 65 km. dir.
1219-36 yılları arasında, Selçuklu veziri Celaleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır. Karadayı köyü olarak adlandırılan ve eski adı “Zamantı” olan köydedir.
Kervansaray: Selçuklu dönemi özelliklerini gösterir. Yazlık ve kışlık olmak üzere: 2 kısımdan oluşur.
Kışlık (kapalı) Kısım: Sultan I. Alaeddin Keykubat zamanında (1219-1236) , avlu kısmı ise Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılmıştır. Kervansaraylarda, kışlık kısmın yanı sıra; avluya açılan kapalı odalar, mescit ve hamam bulunur.
Hanın giriş kapıları: mescidi, çörtenleri ve avluya açılan eyvan üzerindeki süslemeleri görülmeye değerdir.
Anıtsal giriş kapısının üzerinde, çok değişik denebilecek, stilize harflerden oluşan bir yazıt vardır. Bu yazıtta, kervansarayın Keyhüsrev zamanında yaptırıldığı anlatılmaktadır. Kapalı bölümün yazıtında ise, II. Keykubat anıldığına göre, inşaat uzun sürmüş olmalıdır. Başka bir yorum da Celaleddin Karatay Keyhüsrev’e söz verdiği için, adını yazdırdığıdır.
Bu yapının, bir sultan hanı olduğunu düşünülebilir. Yapının, 18 kulesi ile ağırlığını hissettirmesi, buna gerekçe gösterilebilir.
Giriş kapısı üstündeki, süslemelerin geç dönemin özelliklerine uygun bir yoğunlukta, karmaşıklık düzeyinde olduğu görülebilir. Giriş kapısından girdikten sonra, dev bir beşik tonozdan geçilerek, avluya girilir.
Bu tonozun, solunda mutfak ve sonradan türbe haline getirilmiş bir bölüm, sağında ise mescit vardır. Tonozun yukarı bölümünde, solda 12 hayvanlı bir friz bulunmaktadır.
Burada, alt kısımda, ahşap bölme ile kapatılmış türbe vardır. Üzerinde, büyük bir olasılıkla Osmanlı geç dönemlerinden kalma bir levha durmaktadır. Bu levhada: “ Herkes, bir eşeğe binmiş, dörtnala ahrete gidiyor “ anlamına gelen, bu yazının, kimin anısına konduğu ve ne zaman yazıldığı belli değildir.
Asıl giriş kapısını geçtikten sonra, avluya çıkılır ve tam karşıda, kapalı bölüm kapısı vardır. Kapalı bölüm, tipik bir ortaçağ kervansarayının bozulmamış halini görmek isteyenler için, ideal bir örnektir.
Avlunun sağında odalar, solunda ise 7 bölümlü bir eyvan bulunur. Kervansarayların zaman zaman kale olarak kullanıldığı iddiasını yadsıyanlar için, Karatay Han, iyi bir örnektir. Burada olsa olsa korunma amaçlı, yüksek duvarlar vardır. Gerek doğal, gerek geometrik bezeme açısından, çok zengin olan bu kervansaray, gerçek bir kültür hazinesidir.