Şehrin güney bölgesindeki burası: Okyanus ile dağların arasına sıkışmış bir toprak şeridi üzerindeki mahalledir. Buranın isminin kelime anlamı “Denizin prensesi” demektir. 4 kilometre uzunluğunda, dünyanın en tanınmış plajlarından birisi buradadır.
Havaalanına yalnızca 25-30 dakika uzaklıktadır. Buraya gitmek isteyenler için, en uygun zaman: Aralık-Ocak aylarıdır ama tüm yıl boyunca da buraya gitmek mümkündür. Kış aylarında yani Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında sıcaklık ortalama 20-22 derecedir.
Mahallede 170.000 kişi, 2.5 kilometrelik sahil kesiminde yaşamaktadırlar. Mahallenin çevresinde ise: Leme, Arpoador, Ipanema, Leblon, Lagoa ve Urca vardır.
Gece hayatı barlar, restoranlar ve sabahın ilk ışıklarına kadar açık kalan dans kulüpleri ile gayet canlıdır.
Aslında: uzun yıllar, 19.yüzyıl başlarında: Copacabana kum tepeleri ve çalılarla örtülü basit evlerdeki balıkçıların yaşadığı küçük bir yer olarak bilinmektedir. Yıllar geçtikçe: “Botafogo” ve “Downtown” bölgelerinden buraya ulaşım için “Velho” tüneli yapılınca; deniz, güzel bölgenin potansiyelini arttırdı ve insanlar kıyıya yakın bu bölgede yaşamak için buraya akın ettiler ve mahalle dünya çapında ün kazandı.
GEZİLECEK YERLER
Copacabana Palace
1923 yılında açılan otel, dünyanın en güzellerinden birisi olarak kabul edilir. Güney Amerika’nın en görkemli ve göz alıcı otelidir. Oteldeki 222 odanın tümü: deniz manzaralı veya Copacabana caddesi manzaralıdır.
Copacabana Plajları
Burada: muhteşem ormanlarla kaplı dağlar, hemen okyanusun ardından yükselirler. Özellikle sol yanda yükselen “Sugar Loaf” muhteşem görüntü sunmaktadır.
Burada dünyanın her yerinden turistler akın akın gelirler. Yabancılar için Rio da Janeiro veya Brezilya denildiğinde akla hemen burası yani Copacabana plajı gelmektedir.
Bozulmamış plaj: doğu-batı yönünde 2.2 mil yani 4 kilometre boyunca uzanmaktadır. Sahil boyunca bir yürüyüşe çıktığınızda, inanılmaz kum heykeller görebilirsiniz. Öte yandan: bölgede birçok spor olanakları yaratılmıştır. Kıyı boyunca plaj voleybolu fileleri görülür. Ayrıca futbol sahaları da vardır.
Eğer yüzmek istiyorsanız: denizin o an tehlikeli olup olmadığını kontrol etmekte yarar vardır. Çünkü bazı günlerde akıntı olabilir ve dalgalar büyük olabilir. Eğer “Perigo” yani “tehlike” işaretine rastlarsanız denize girmemeniz önerilir. Bunun dışında deniz suyu genellikle 20 derece civarındadır ve yüzmek için güvenlidir.
Köpekbalığı saldırılarının nadir olduğu söyleniyor.
Plajın doğu ucundaki “Leme” ve “Meridien Otel” önündeki alan özellikle aileler için popülerdir. Plaj gece aydınlatılarak gece yüzmek isteyenler için de ortam yaratılır. Ancak yine de geceleri burada gezmek, dolaşmak ve bulunmak güvenlik açısından sıkıntılıdır.
Plajda kıyı bölgesi dışında ise: 1970 yılında Roberto Burle Marx tarafından tasarlanan ve patenciler tarafından kullanılan popüler bir yol bulunur. Ayrıca yine burada 5 yıldızlı bazı birinci sınıf oteller görülür. (Copacabana Palace Hotel, Sofitel, JW Marriott, Tulip İnn) Bölgede birkaç mükemmel Brezilya restoranı da bulunur.
Plaj bölgesinde yiyecek olarak öne çıkanlar; Chopp (bir tür fıçı biradır) ve Refeiçao (kızarmış soğan) dır. Ayrıca yine bölgede hindistancevizi suyu ünlüdür.
Plajı bölümünün sağ tarafından, 1779 yılında inşa edilmiş “Ford Duque de Caxias” denilen ve günümüzde “Ordu Müzesi” olarak kullanılan “Copacabana Fort” bulunmaktadır.
Museu Hıstorico Do Exercito e Forte de Copacabana
Copacabana Fort: Guanabara körfezi savunmasını güçlendirmek için, küçük bir kilise bulunan Copacabana Our Lady burnunda 1914 yılında yani I. Dünya savaşının hemen öncesinde yapılmıştır. Duvarları 12 metre yükselmektedir.
169 metre karelik alanı kapsayan kale: Güney Amerika’daki en modern hisar olarak kabul edilir.
Burada: Alman Krupp Fabrikası imalatı 305 (23 km atış menzili bulunmaktadır) , 190 ve 75 mm.lik güçlü toplar bulunmaktadır ve bunlar 5 Temmuz 1922 tarihindeki “do Forte Dezoito” olayında kullanılmışlardır.
60-70’li yıllarda Brezilya’nın askeri diktatörlük döneminde siyasi tutuklular burada tutulmuştur.
1987 yılına gelindiğinde ise, burası şehir içinde kütürel ve turistik bir yer haline getirilmiş ve “Ordu Tarih Müzesi” kurulmuştur.
Kalenin sundurması: 1918 yılında yapılmıştır. Burada: bekçi binaları, bir hapishane bulunur. Binanın arkasında 1920 tarihinde yazılı bir cümle dikkati çeker “Sl dis pactum parabellum” bunun anlamı “barış istiyorsanız, kendinizi savaşa hazırlanınız”
Bu cümle: MS.390 yılında Romalı yazar Publius Flavius tarafından “Epitoma Rei Militaris” isimli kitabından alıntıdır.
Müzede “Koloni İmparatorluk Salonu”nu 1996 yılında açılmıştır ve sömürge dönemine ilişkin temel olguları, askeri tarihin geçmişini ve Brezilya tarihini sunmaktadır. “Cumhuriyet Salonu”nu: 1998 yılında açılmıştır ve burada; 1945 yılında Cumhuriyetçi rejimin sağlanmasında Brezilya ordusunun performansı gösterilmektedir. Son bir not, müzede panaromik manzaralı güzel bir kafe bulunmaktadır.
Chichen Itza: “Piste” denilen küçük bir kasaba yakınındadır. Buraya otobüs ile ulaşmayı isteyenler, Merida şehri 2 saatlık (180 km) ve Cancun şehri 2.5 saatlik otobüs yolculuğu uzaklığındadır.
Chichen Itza: Yucatan yarımadasında, Colomb öncesi dönemde kurulmuş bir şehridir. Karaib kıyı şeridinden yaklaşık 50 km içeridedir. Yaklaşık 1000 yıllık tarihi boyunca, farklı halklar şehirde izler bırakmışlardır. Mayalar: MÖ.1200 ile 750 yılları arasında burada hüküm sürmüşlerdir. Şehrin ismi “Chichen Itza” kelime anlamı “kuyunun kenarı” demektir.
Bir dönem Yucatan bölgesinde dini bir merkez olarak kullanılmıştır. Öte yandan burada bölgesel ticaret de gelişmiştir. Şehirdeki tüm yapılar taştan yapılmıştır ve bunlar elle değil, tekerlekle taşınmıştır.
1400’lü yıllarda insanlar Chichen Itza şehrini inanılmaz mimarlık ve sanat eserleri bırakarak terk ettiler. Ancak şehir sakinlerinin evlerini neden terk ettikleri anlaşılamamıştır.
Bilim adamları: bu terk ediş nedeni olarak: kuraklık, bitkin topraklar ve kraliyet çatışmaları olabileceğini ve hatta özellikle fetihlerin etkin olduğunu değerlendirmektedirler. Öte yandan Warriors Tapınağının ahşap çatılarının yanmış olduğu da öğrenilmiştir.
1531 yılında İspanyol fatihi Francisco de Montejo: siteyi Yucatan bölgesinin başkenti yapmak için çalışmıştır. Ancak bir Maya ayaklanması onun bu planını değiştirmiş ve bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Ardından bu antik şehir 1830 yılında Paul Lloyd Stephens tarafından yeniden keşfedilinceye kadar kayıt/saklı kalmaya devam etmiştir. Kendisi burayı bulunca bölgeyi asıl sahiplerinden satın almıştır. Ama günümüzde bölge federal devlete aittir.
Yucatan yarımadasındaki Maya şehirlerinin en büyüğüdür ve günümüzde Meksika’da en çok ziyaret edilen turistik yerlerin başında gelmektedir. Yüksek sezonda site günde yaklaşık 15.000 kişiyi ağırlayabilmektedir. Büyük yapılara tırmanmak mümkündür, bu yüzden yanınızda kaymayan ve rahat ayakkabılar bulundurmanızı öneririm.
Antik kalıntılar: gezinti için 3 bölüme ayrılmıştır.
Bunlar:
1.Kuzey gurubu
Burası şehrin önemli bir tören merkezi haline geldiği 7. ile 10. yüzyıl arasında inşa edilmiştir. Bu alanda: Maya yağmur tanrısı Chaac’ın birçok karakterleri temsil edilmektedir.
2.Merkez gurubu
Burası 10. yüzyılın daha sonraki kısmında inşa edilmiştir ve büyük yapıların çoğu 13. yüzyıl başına kadar olan dönemdeki Maya-Toltec dönemine aittir. Merkez gurubun en önemli yapısı: El Castillo olarak bilinen “Kukulkan Piramididir. Burası: “Dünyanın yedi harikası”ndan biri olarak kabul edilir. Üst platform dahil tam 24 metre yüksekliktedir.
Büyük Oyun Alanı-Ball Court
Mayalar tüm oyunlarını oynamak için büyük bir oyun alanı kurmuşlardır. Şehirdeki bu oyun alanı: 166 metre genişliğinde ve 68 metre uzunluğundadır. Tonoz duvarlar arasında mavi gökyüzü tamamen açıktır. Bu ölçüler buranın Amerika’da bilinen en büyük oyun alanı olduğunu ortaya koymaktadır.
Üzerinde kutsal oyunun kurallarının ayrıntıları görüntülenen oymalarla kaplı ve en düşüğü 7 metre olmak üzere 12 metre uzunluğa kadar yükselen bu duvarlar sayesinde: 500 metre uzunluktaki bu alanın bir ucunda nefes yolu ile yapılan bir fısıltı diğer uçtan rahatlıkla duyulabilmektedir.
Çünkü ses dalgaları: rüzgar yönü, gündüz ya da geceden etkilenmez. Arkeologlar: ses iletiminin zamanla daha güçlü ve net hale geldiğini söylemektedirler. 1931 yılında Leopold Stokowski, burada bir açık hava konseri düzenlemeden önce, akustik ilkeleri belirlemek için burada 4 gün geçirmiştir. Ancak yine de buranın sırrını öğrenememiştir. Bu sır hala açıklanamamıştır.
Oyuncular: duvarların yüksek bir yerine yerden 6 metre yüksekte gömülü olarak ayarlanmış taş puan çemberi içine 5.4 kiloluk lastik bir top atmaya çalışıyorlarmış. Bu çemberler, halkalar benzer iç içe geçmiş yılanlar ile dekore edilmiştir.
Bu top basketbol topundan biraz daha büyük ve katı kauçuktan yapılmıştır ve bu yüzden oldukça ağırdır. Oyuncular zengin giyimliydiler. Oyuncu sayısının 13 kişi olduğu düşünülüyor. Çünkü 13 rakamı Mayalarda önemlidir, Maya yer altı dünyasında 13 seviye vardır.
Oyunlar oynanırken, bir Maya kralı burada oyunları izlemiştir. Efsanelere göre: rekabet o boyutlara ulaşmıştır ki; kazanan takımın kaptanı, kaybeden takımın kaptanını hemen orada öldürmekte ve başını Maya kralına sunmaktadır. Bu çok garip bir ödül gibi gözükse de, Mayalar bunun nihai onur olduğuna inanıyorlardı.
Kazanan kaptanın öldürdüğü kaybeden takımın kaptanının böylece cennete gittiğine inanıyorlardı. Bu durum duvarlar üzerindeki bir oymada açıkça görülmektedir.
Tzompantli
Burası İspanyollar tarafından ilk görüldüğünde dehşete düşülen yerdir.
Tzompantli aslında Aztek döneminde kafatasları bulunan raflardan oluşmuş bir duvardır.
Burada: kafatasları ortalarından delinmiş ve bir ahşap mile geçirilerek, ahşap raflara yerleştirilmiştir.
Tzompantli platform duvarları: dört farklı yönde güzel kabartmaların oyulmuş olması ile görülür. Bu kabartmalarda: birincil konumda insan kafataslarının konulduğu raf görülür. İkinci konumda: insan kurban edilme sahnesi gösterilir.
Tüm insan kalpleri: kartallar tarafından yenilmektedir. Savaşçılar: oklar ve kalkanlarla sembolize edilmiştir.
Gerçek kafatasları, duvarın üstündeki platformda olurmuş.
El Castillo Tapınağı-Kukulkan Piramidi
Burası Maya şehrinin en ünlü yapısıdır. Bu 30 metre yükseklikteki yapı “Kukulkan Tapınağı” olarak isimlendirilir ve “El Castillo” isminin İspanyolca kelime anlamı “kale” demektir.
Bu piramit: 7 Temmuz 2007 tarihinde “Dünyanın 7 harikasından biri” olarak seçilmiştir.
Kare tabanlı piramidin üst platformu 75 metre yüksekliktedir.
Tapınak tasarımı özel astronomik öneme sahiptir. Aynı zamanda Maya Takvimine birçok referans içermektedir.
Tapınağın dört bir tarafında gayet dik ve 91 adımlık merkez merdivenler bulunmaktadır ve bunların toplamı 365 yapar. Yani günümüzdeki 365 günlük takvim Maya bilimsel çabalarının bir başarılı sonucu olmuştur. Ayrıca piramidin üstünde 52 panel bulunmaktadır ki, bunlar yıldaki haftaları belirtir.
18 tane teras ise, dini yıldaki 18 ayı betimler. Kuzey tarafta merdivenin zemin seviyesi “tüylü yılan başları” ile çevrilidir.
Ayrıca: yılda iki kez ilkbahar (20 Mart) ve sonbaharda (21 Eylül) yaşanan ekinoks dönemlerinde saat 15.00’de: piramidin altındaki oyulmuş taş yılan kafası ile taşlı duvarlar ve hatlar gölgeleri kullanarak 37 metre uzunluğunda muazzam bir yılan gövdesi oluşmaktadır.
Bu yılanın tarım ritüelleriyle bağlantılı olabileceği değerlendirilmektedir.
Güneş batarken: bu karanlık yılan, sonunda büyük merdivenden yukarı, piramidin yan dibinde bulunan bir yılan kafasına katılmak üzere adımlarla aşağıya iner.
Mayalar: astronomik becerileri arasında güneş tutulmalarını tahmin etmekte de başarılıydılar.
Venüs Platormu-Platorm of Venüs
Venüs platformu: Kukulkan piramidinin kuzeyindedir. Ama gerçekte: Chichen Itza şehrinde bu isimde iki farklı yapı bulunmaktadır. Birinci ve daha iyi bilineni: Büyük Plaza (Castle Plaza) denilen yerdedir. İkincisi ise Yüksek Priest Grave yakınlarındadır.
Venüs: Maya mitolojisinde “Morning Star” yani “Sabah Yıldızı” yani “Yeniden Doğuş” sembolüdür ve bu nedenle o derisini döken ve yeniden doğmuş gibi görünen yılanla ilişkilendirilir.
Venüs platformu: kale plaza ile birbirine çok benzemektedir. Panellerinin birinin köşesinde “Yılan-kuş Adam” figürü bulunmaktadır. Köşelerde Venüs gezegeni özellikleri betimlenmiştir. Burada muhtemelen halka hitaben yapılan konuşmalar veya dans ya da kurban ritüelleri düzenlenmiştir.
Düşük, kare bir platform çevresinde merdiven vardır. Bu merdivenlerin her birinin üstünde ise “tüylü yılan başı” heykelleri görülür. Platform çevresindeki panellerde: tüylü yılan Quetzalcoatl veya Kukulcan çeneleri arasından çıkan Sabah yıldızı yani Venüs oymaları, kıvrımlı Kukulkan şekilleri, balıklar, güç sembolü paspas, bükülmüş ip ve insan başları ile dekore edilmiştir.
Merdiven önündeki paspas ise gücü simgelemektedir. Platformun başlangıcında: doğu merdiveninde: hardal sarısı, mavi, kırmızı, yeşil ve siyah boyalı bir kafatası/kelle sunan adam figürü bulunur. Evet, burası yuvarlak ve taş döşeli bir platformdur.
Burada büyük olasılıkla: ritüel törenleri yada dans gösterileri düzenlenmiştir.
Burası ışıklandırıldığında “kan kırmızısı” olarak sunulur.
Sacbe Number One
Bu yol: şehrin en ayrıntılı ve en büyüğüdür. Bu beyaz yol: 270 metre uzunluğunda ve 9 metre genişliğindedir. Venüs platformunun önünde alçak bir duvarın birkaç metre yakınında başlar. Arkeologlara göre: bu yolun başında sütunlu geniş bir cadde vardı.
Cenota Sagrado-Sacred Cenote-Kuyular
Burası antik Maya insanları için bir haç yeri olarak kabul edilmiştir. Yağmur tanrısı Chaac’ın burada yaşadığına inanılır ve insan kurban ve birçok yeşim parçaları dahil olmak üzere değerli bağışlar, burada suya atılmıştır. (Bu kuyudan çıkarılan bir kısım eserler Merida Antropoloji ve Tarih Müzesinde sergilenmektedir.
Kutsal Cenota altında: binlerce tür kabuk, altın, yeşim, ahşap, obsidiyen, bez gibi malzemeler bulunmuştur. Ayrıca: yine buranın altında kadın ve çocuk iskeletleri bulunmuştur.
Yucatan yarımadasında dere veya nehir bulunmamaktadır. Bu kireçtaşı düzlük alanda su ihtiyacı, yüzeye yakın doğal subatanlar (Cenotes) ile sağlanıyordu. Yani şehrin tek kalıcı su kaynağı bu düden kuyular dizisiydi.
Bunlardan en etkileyici olanı: 22 metre derinliktedir.
Kesme kayalıklardan oluşan bu kuyunun çapı ise 60 metredir. İspanyol kayıtlarına göre: genç kadınlar bu kuyuların derinliklerine, yağmur tanrısına kurban edilmek üzere atılıyorlarmış çünkü arkeologlar biraz önce de belirttiğim gibi bu kuyularda: kemikler ve takı ve giysiler ve çeşitli kıymetli nesneler bulmuşlardır. Çünkü buraya yağmur tanrısı için adak olarak değerli eşyaları atıyorlardı.
Warriors Tapınağı
Burası şehrin en etkileyici ve önemli yapılarından birisidir.
Burası büyük toplantıların yapıldığı, geç klasik dönem Maya binasıdır.
Tapınak: 200 yuvarlak ve kare sütun ile güney ve batı tarafından çevrili dört platformdan oluşmaktadır.
Tüm kare sütunlarında “Toltek” savaşçılarının kabartma şekilleri oyulmuştur. Bazı yerlerde ise bu alçak kabartmalar parlak renklerle boyanmış ve sıva ile kaplanmıştır.
Warriors tapınağı: ovada her iki tarafta bulunan rampalardan, geniş bir merdivenle çıkılmaktadır ve her rampada bayrak tutan sancaktar figürleri vardır. Her yılanın kafasında gözlerinin üzerine: astronomik işaretler ve dekoratif özellikler oyulmuştur. Bu yılan başlarının bir kandil olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Kartallar ve Jaguarlar Platformu
Bu oymalı platform: Venüs tapınağı ve kafatasları platformu arasındaki merkezi bir ovada bulunmaktadır. Burası Venüs platformuna şekil ve tasarım olarak benzemektedir. Burada da merdiven üstünde bir çift tüylü yılan kafaları bulunur.
Platformun üst kaidesinde, jaguar şeklinde standart taşıyıcılar olduğuna inanılıyor. Üzeri ise, birçok yılanbaşı ile taçlandırılmıştır. Tüylü yılan heykelleri, Toltek etkisinin bir işaretidir. Onların başı üstünde filizlenen bir tüy olurdu ama bu zamanla kaybolmuştur.
Jaguar ve kalpleri yiyen kartal figürleri, tanrılar için kurbanları kurban etmekle sorumlu savaşçıları temsil etmektedir. Bu nedenle, buranın bir kurbanlık platform olduğu düşünülmektedir.
Platform duvarlarındaki heykellerde: agresif kartallar adına, onların tüylerini olan kıyafetler giymiş savaşçılar, savaşırken temsil edilmektedir.
Jaguar şövalyeleri ise: ateşli orduyu temsil etmektedir. Onlar ellerinde obsidyen uçlu ahşap bıçaklarla savaşmışlardır. Onlar da Jaguar derilerinden yapılmış zırhlar ve kasklar ile kendilerini kaplarlarmış.
Jaguar savaşçıları, genellikle şehir tanrılarına kurban etmek üzere, esir alan askerleri temsil etmektedir. Yani bunların amacı savaşta düşmanları öldürmek değil, esir almaktı, çünkü bu esirleri tanrılara kurban ediyorlardı.
El Mercado
Burası İspanyollar tarafından adlandırılmıştır. Ama buranın hassas fonksiyonu bilim adamları arasında tartışmalara neden olmuştur. Geniş bir alan, sütunlarla desteklenmiştir. Girişin önünde: geniş bir merdivenle ulaşılan geniş varenda vardır.
Bilim adamlarına göre, burada bacalar ve öğütme taşları bulunmuştur ancak yine de buranın ne iş için kullanıldığı anlaşılamamıştır.
Ancak büyük olasılıkla konsey evi ya da törensel işlevleri olduğu düşünülmektedir. Ama en büyük gerçek buranın tam bir “Toltek” yapısı olduğudur.
Las Monjas
Bu bina İspanyollar tarafından “Casa de las Monjas” olarak isimlendirilmiştir. Burası: rahibeler manastırı olarak adlandırılan bir saray olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, buranın bir kurucu Chichen ailesi ya da bir rahibin evi, yada bir meclis evi olabileceğini de düşünmektedirler.
Yapı: MÖ.880 yılında güçlendirilmiş bir duvar ve iki kanatlı, 30 metre yükseklikteki bir platform üzerine inşa edilmiştir. Bir sonraki yenileme sırasında, ikinci bir kat eklenmiş ve taban genişletilmiştir.
Duvarlar orijinal güzel çiçeklerle süslenmiştir. Bu binanın önünde: bir kurban taşı ve jaguar tahtı bulunmuş olup bu durum buranın Toltekler geldikten sonrada kullanıldığına işaret etmektedir.
El Caracol-Gözlemevi
El Caracol: İspanyolca da merdiven ya da salyangoz sarma anlamına gelir. Çünkü kulenin içinde sarmal merdiven vardır.
Bu bina MÖ.850-600 yılları arasına tarihlenmektedir.
Kulesi: 48 metre yüksekliktedir ve ekinoks ve yaz gündönümünü gözlemlemek için birçok pencere içermektedir.
Bu kule: dört köşeli ve kare platform üzerinde yükselir ve gökyüzü ve çevreye ait mükemmel manzara verir. Özellikle: Venüs gezegeninin hareketleri ile çok uyumludur.
Çünkü Venüs gezegeni, Maya toplumu için çok önemlidir. Bu parlak gezegen: savaş tanrısı ve güneşin ikizi olarak kabul edilir. Maya liderleri: savaşlar ve baskınlar için uygun zamanı planlarken, Venüs’ün değişen konumlarını kullanmışlardır.
Yani sonuç olarak: El Carcol bir gözlemevi olarak kullanılmıştır.
Ortaçağ köyü Marylebone’u da kapsayan Regent’s Park’ın güney kısmı, güzel George dönemi evleriyle çok hoştur. Evler: 18. yüzyıl şehri batıya doğru genişlediğinde Oxford Kontu Robert Harley tarafından düzenlenmiştir.
John Nash’in sıra evleri, en çok ilgi gören kraliyet parklarından biri olan Regent’s Park’ın güney sınırındadır. Kuzeybatı yönünde ise şehrin en zarif banliyölerinden biri olan St John’s Wood bulunur.
GEZİLECEK YERLER
MME.TUSSAUDS VE STARDOME MUSEUM
İngiltere Londra Regent’ Park ve Marylebone;
Marylebone Road.NW1 adresindedir. Madame Tussauds’un ödüllü mekanı: 50 yıldır Londra’da en iyi partiler, akşam yemekleri ve ödüllü sunumlara ev sahipliği yapmaktadır.
Mekan: Pazartesi ve Salı günü kapalıdır, giriş ücreti yetişkinler için 28.80 paund, çocuklar için 24.60 paund. Buraya girmek isterseniz, uzun kuyruklarda sıra beklemeyi göze almanız gerekiyor.
Grosholtz doğumlu Anna Maria: Bayan “Tussaud” meslek yaşamını Fransız Devriminin tanınmış kurbanlarının ölüm masklarını yaparak başlamıştır. İlk eseri “Voltaire” nin balmumu heykelini 1777 yılında yaratmıştır. Ardından ise: Jean-Jacques Rousseau ve Benjamin Franklin’in balmumu heykellerini yapmıştır.
Fransız devrimi sırasında, kendisi çok önemli kişileri modellemiştir. Hatta: anılarında anlattığına göre: baş ölüm maskelerini yapmak için, idam edilen kişilerin cesetlerini aradığını belirtmektedir.
Kendisi: babası ölünce, Londra’ya yerleşmeden önce Avrupa’yı gezdi ve Londra’ya yerleştikten sonra balmumu eserlerinin koleksiyonunu miras bıraktı. Bu arada: kendisi ilk sergisini 1835 yılında, koleksiyonun bugün bulunduğu yerden fazla uzakta olmayan Baker Street’de açmıştır.
Madame Tussauds: ünlü kişilerin balmumu modellerini içeren bir müzedir. Madame Tussauds Studios Londra: 150 yıldır balmumu eserler üretmektedir. Her başyapıt: 20 özel heykeltıraştan oluşan bir ekip tarafından yapılır.
Bu yapım sırasında, 500 üzerinde hassas vücut ölçülerine başvurulur. Kafa saç kılları tek tek eklenir ve boya ve renk tonları için sayısız katmanlar kullanılır, cilt tonları oluşturur ve şaşırtıcı bir gerçekçilik ortaya çıkar.
Günümüzde: Mademe Tussauds Müzeleri: Londra, New York, Las Vegas, Washington, Amsterdam, Hong Kong şehirlerinde bulunmaktadır. Sergilenenler arasında: Kate Moss, Johnny Depp, Kylie, Minogue gibi yıldızları ile, korkutucu seri katiller, Londra tarihinde 400 yıllık bir geçmişe sahip taksi bulunmaktadır. Koleksiyonda yer alan politikacıların, sinema ve televizyon oyuncularının, spor yıldızlarının maskları yapılırken, hala geleneksel balmumu teknikleri kullanılır.
Yapı: II. Dünya savaşında yıkılan bir eski sinema sitesinde 1955 yılında yapılan 18 metre çapında, 330 seyirci kapasiteli bir “planetaryum” sitesinde 1958 yılında açılmıştır.
Beş sürükleyici ve interaktif temalı alanlar; entegre aydınlatma ve görsel-işitsel bağlantılar ile resmi ve gayri resmi etkinlikler için kullanılabilir. Bu fonksiyon odalarından 1000 kişi yararlanabilir.
Serginin ana kısımların, ziyaretçilerin ünlülerle dolu bir partide yıldız olmanın nasıl bir duygu olduğunu yaşayabilecekleri “Blush”, eğlence dünyasının devlerine adanmış “Premiere Night” ve kraliyet ailesi üyeleri, devlet adamları ve dünya liderleri, yazarları ve sanatçılardan seçkin bir koleksiyonunun bulunduğu “World Leaders” oluşturur. Bunlar arasında bulunanlar: Lenin, Martin Luther King, Shakespeare ve Kylie Minogue
“Chamber of Horrors” Bölümü
Madame Tussauds’un en tanınmış bölümüdür. İkisi de birer katil olan Dr.Crippen ile Ethel le Neve modelleri; infaz mangası karşısında Gary Gilmore kompozisyonu ve Karın Deşen Jack’ı Victoria döneminin karanlık bir sokağında gösteren tekinsiz sahne gibi tüylerinizi diken diken edecek canlandırmalar bu bölümde yer alır.
“Spirit of London” Bölümü
Son bölüm olan burada stilize bir Londra taksisine binip 1666 Büyük Yangınından 1960’ların dans eden şehrine giden bir zaman yoluculuğuna çıkabilirsiniz.
“Planetarium Stardome” Bölümü
4D adını alan ve aynı komplekste bulunan Stardome’da (daha önce London Planetarium), “The Wonderfull World of Stars” adını taşıyan etkileyici bir animasyon filmi gösterilir. Film sayesinde kubbe yıldızlarla dolu mükemmel bir galaksi haline gelir.
Etkileşimli koltuklar tasarlanmış ve MARVEL tarafından üretilen 4D özellikle gösteriyi izlerken: kendinizi filmin içinden bir parça gibi hissedeceksiniz.
REGENT’S PARK
İngiltere Londra Regent’ Park ve Marylebone:
NW1 adresindedir. Londra hayvanat bahçesi buradadır. Ayrıca birçok kafe ve restoran bulunmaktadır.
Bu park: 1812 yılından kalmadır. 395 dönümlük alanı kapsar. İlk olarak: Henry VII tarafından bir av sahası olarak kullanılmak üzere düzenlenmiş ve ardından Josh Nash tarafından, ana bahçelerle sarılmış bir yerleşim yeri olarak tasarlanmıştır.
Çeşitli klasik tarzlarda 56 villa ve Naib Prens’in zevk sarayı da plana dahildir. Yuvarlak parkın ortasında tasarlanan: saray ve teraslar, bir göl, bir kanal ve biraz önce de söylediğim gibi 56 villa ve Prens için ikinci bir ev bulunmaktadır.
Ancak sekiz villa inşa edilebildi (ve sarayla ilgili hiç çalışma yapılmadı). Bunların günümüze kadar kalabilen üçü, İnner Circle kıyısındadır.
Park Zooloji Derneği ve Kraliyet Botanik Derneği gibi çeşitli kuruluşlara ev sahipliği yapmıştır. 1930 yılında Kraliyet Botanik Derneği: parkın peyzajında ağırlıklı olarak gül kullanımına karar verdi.
Queen Mary bahçelerinde yaklaşık 400 çeşitten 12.000 gün bulunmaktadır ki, Londra’nın en büyük gül koleksiyonudur. Bahçelerin ismi ise: Kral V George’un eşinden gelmektedir.
Çeşitli su kuşlarını barındıran gölde, uzaktan gelen orkestra müziği eşliğinde güzel bir sandal gezisi yapabilirsiniz.
Burada ülkenin en büyük yabani kuş alanı bulunmakta olup 100 kuş türü bulunduğu söyleniyor. Clarence kapısından başlayan yürüyüş yolunu kullanırsanız, yine muhteşem kuş seslerini duyabilirsiniz.
Ayrıca yaz aylarında Queen Mary’s Gardens manzaraları ve çiçek kokuları arasında Açık Hava Tiyatrosunda bir Shakespeare oyunu izlemek çok zevkli olacaktır. Regent Park Açık Hava Tiyatrosu: İngiltere’de, tek açık hava profesyonel tiyatrodur. Mayıs-Eylül ayları arasında performanslar sunulur.
Nash’in ana planında Regent’s Park, kuzeydoğu sınırından Park Village East ve West’in içene doğru devam ediyordu.
Bazıları Wedgwood tarzı madalyonlarla süslenmiş olan, alçı bezeklere sahip bu zarif binalar 1828 yılından kalmadır.
Park, mükemmel spor olanaklarıyla donatılmıştır. Yani Londra şehrinin en büyük açık hava spor alanıdır.
HARLEY STREET
İngiltere Londra Regent’ Park ve Marylebone:
Harley Street Londra’nın en ünlü caddelerinden birisidir. Yıllar boyunca sakinleri arasında: yazarlar, müzisyenler, politikacılar, askerler, bilim adamları bulunmuştur.
İlk olarak: Edward Harley ve eşi Henrietta: 1715-1720 yılları arasında, Harley Street ve çevresindeki sokakları ızgara biçiminde geliştirdiler ve geçtiğimiz 300 yıl boyunca, mimari tarzı korumak için çok katı kurallar uygulanmıştır.
Ancak 1900’lü yılları takiben bazı değişiklikler olmuştur.
Günümüzde: güzel malikanelerle dolu 18. yüzyılın sonundan kalma bu cadde: 19.yüzyılın ortalarından itibaren buraya yerleşen doktor ve uzmanlar ile tanınmaktadır.
Harley Street, özel tıbbi bir mükemmeliyet merkezi olarak üne sahiptir ve çevresinde birçok çeşitli özel hastaneler bulunmaktadır. Tıbbi uzmanlık ve cerrahi alanında, son teknolojiler ve son derece önemli uygulamalar yapılmaktadır.
Bu tesislerde, birçok: üst düzey hekim, diş hekimleri, psikiyatristler ve plastik cerrahlar bulunmaktadır. Zaten: II. Dünya Savaşı arasında sadece bir dans öğretmeni için tahsis edilen oda haricinde, buradaki hiçbir yer sakinlerinin izini olmadan başkalarına verilmemiştir.
II. Dünya savaşı sonunda: masör ve psikologlar bölgeye kabul edilmişlerdir.
Bugün burada: 1500 profesyonel, tıbbı kozmetik cerrahisi ile geniş bir hizmet yelpazesi sunulmaktadır. “Harley Street Clinic” ise tüm dünyadan gelen hastalara hizmet verir. (özellikle kanser alanında)
Burada: Londra Kanser Gurubu tarafından: en son onkoloji teknolojileri, hastalara tatbik edilir.
Londra merkezinde bulunmasına rağmen, doktorların klinikleri sayesinde sessiz bir yer olarak kalmıştır.
PORTLAND PLACE
Burası: Londra şehrinin kalbinde West End merkezinde Merylebone ilçesinin merkezinde bir sokaktır. (sokağın genişliği, Londra’da alışılmadık şekilde 33 metredir)
Sokak: ünlü İskoç mimar kardeşler James ve Robert Adam tarafından, 18.yüzyıl sonlarında, Portland Dükü’nün konağının bahçelerinin kuzeyinde tasarlanmıştır.
Günümüzde burada Adams kardeşler tarafından inşa edilen teraslı evlerin yanı sıra, bazı 20.yüzyıl binaları bulunmaktadır. Bu evlerin çoğu: elçilikler (Çin-Polonya-Portekiz-İsveç Büyükelçiliği buradadır), meslek kuruluşları, yardım kuruluşları tarafından kullanılmaktadır.
Buna ek olarak, Porland Place’de: bazı çok özel bloklar bulunmaktadır.
O dönemden, Devonshine Street’in güneyine bakan birkaç ev, günümüze ulaşmıştır. Bunlardan: No.27 ve 47. en güzelleridir. John Nash, arlton House’dan başlayıp Regent Park’a uzanan ve kuzey ucunu Park Crescent’in noktaladığı tören yoluna bu sokağı da eklemiştir.
No.66’daki İngiliz Mimarları Kraliyet Enstitüsü binası, sembolik heykel ve rölyeflerle süslüdür.
Bölgedeki evlerde: düğün, kutlamalar, eğitim, seminerler, ürün tanıtım faaliyetleri yapılmaktadır.
BROADCASTİNG HOUSE
Portland Place adresindedir.
Bu Art Deco yapı: Albay Val Myer tarafından tasarlanmış ve İngiltere’de ilk yayın merkezi olarak 1922 yılında ortaya çıkmış ve 1932 yılında BBC tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
Binanın caddenin eğrisini izleyen ön cephesine, heykeltıraş Eric Gill’in Prospero ve Ariel rölyefi hakimdir. Shakespeare’in Ariel karakteri, havanın görünmez ruhunu tanımladığından radyo ve TV yayımcılığı için özellikle seçilmiş bir figürdür. Batı cephesindeki iki heykelde de, Ariel göze çarpar. Binanın girişinde “Ariel Çocuklara Filüt Çalıyor” rölyefi yer alır.
1990’larda BBC Stüdyolarının bazılarının Londra’nın batısına taşınmasıyla bu binayı idareciler kullanmaya başlamışlardır.
Taşınmadan önce: BBC’nin; haber, radyo, televizyon ve dünyanın en gelişmiş dijital yayın ve üretim merkezi buradaki tek merkezden yürütülüyordu. Bu merkez: İngiltere’de 10 milyon ve dünya çapında 150 milyon kişiye kamu hizmeti yayın sağlıyordu.
Evet, ardından son 10 yılda, yayınevi kapsamlı bir restorasyona ve yeniden yapılandırmaya alınmış ve BBC’nin merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde buradaki 80 bin metre karelik alanda: televizyon, radyo, haber ve online BBC ağı ve küresel hizmetlerde çalışan yaklaşık 6000 personel ve dijital yayın tesisleri bulunmaktadır. Binanın merkezinde Avrupa’nın en büyük canlı habercilik merkezi bulunmaktadır.
“White City”de bulunan BBC TV Merkezinde düzenlenen turlara katılabilirsiniz. Her tur, günlük etkinliklere ve programlara bağlı olarak değiştiği için etkileyici olabiliyor.
English Haritage ortaklığıyla 2011 yılında yapılan kapsamlı yenileme çalışmalarıyla bu binaya halka açık bir piazza, BBC mağazası, kafe, sergi alanı ve etkileşimli bölüm eklenmiştir.
ALL SOULS, LANGHAM PLACE
Langham Place adresindedir. BBC yayın evine çok yakındır. Pazar günleri buraya 2500 civarında uluslar arası cemaatten kişi ibadet için gelirler.
Londra şehrinin merkezindeki bu Protestan kilisesi: 1824 yılında John Nash tarafından Kral George IV’ün göz alıcı bir anıt düşüncesi için tasarlanmıştır. 1940 tarihinde şehrin bombalanması sırasında kilise yoğun hasara uğramış ve on yıl boyunca kapalı kalmıştır ve ardından onarılarak yeniden hizmete açılmıştır.
Binanın girintili yuvarlak cephesi, en iyi Regent Street’ten görülür. İlk inşa edildiğinde, kule tamamlandığında, dairesel kulenin uzun ve sivri külahı herkesin diline düşmüş ve alay edilmiştir.
Nash’ın Londra’daki tek kilisesi olan bina, karşıdaki Broadcasting House şehir dışına taşınmadan önce BBC tarafından günlük kilise ayini yayınları için kayıt stüdyosu olarak kullanılmıştır.
LANGHAM HOTEL
1.Portland Place, Regent Street adresindedir.
Langham Hotel: 1865 yılında açıldığı dönemde Londra’nın en büyük ve modern ve asansörlü oteliydi. Langham tarafından tasarlanan otel, John Giles tarafından 1863-1865 yılları arasında inşa edilmiştir. Açılışı Prince of Wales tarafından yapılmıştır. 1879 yılında otelde ilk ışıklandırma sağlanmıştır.
1927 yılındaki büyük buhran sırasında otel yönetimi, burayı BBC’ye satmak için çok uğraşmış, ancak satamamış ve otel olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Dünya savaşının ardından, 1965 yılında, BBC burayı satın almıştır.
Otelin Balo Salonu, BBC kayıt kütüphanesi yapılır ve bazı programlar orada kaydedilir. 1986 yılında, BBC, burayı ABD kökenli “Landroke Grup” a satmıştır. Ardından yapılan büyük onarım ve yenileme sonucunda: 1991 otel, “Langham Hilton” olarak yeniden açılmıştır.
Otelin mazisinde: burada kalan birçok seçkin konuk ismi bulunmaktadır ki, bunlar arasında: Oscar Wilde, Mark Twain ve besteci Antonin Dvorak gibi kişiler sayılabilir.
Günümüzde ise, restore edilen lüks odalar, şık Artesian barı ve Landan restoranı: Londra şehrinin en lüks otellerinden birisi olarak buraya ün kazandırmıştır.
WİGMORE HALL
36.Wigmore Street adresindedir.
Oda müziği konserlerini ağırlayan gösterişli küçük konser salonu Savoy Hotel’in mimarı T.E.Collcutt tarafından 1900 yılında tasarlanmıştır. Tasarımda su mermeri kullanılarak duvarlar, zemin ve merdivenler mermerden yapılmıştır. Stil olarak: Rönesans tarzı İngiliz mimari tarz kullanılmıştır.
Buradaki showroom: Alman piyano firması “Bechstein” tarafından 1901 yılında inşa edilmiştir. Merket: 31 Mayıs 1901 tarihinde: İtalyan piyanist Ferrucio Busoni, Belçikalı kemancı Eugene Ysaye, Ukraynalı piyanist Vladimir de Pachmann tarafından verilen bir konser galası ile açılmıştır. Dünya savaşı sırasındaki Alman düşmanlığı nedeniyle, burası: stüdyolar, ofis, depo ve 137 piyano “Debenhams” firmasına satılmıştır.
Ardından ise, “Hall” inşa edilmiştir.
Londra’daki piyano ticaretinin kalbi olan Bechstein piyano sergi salonunun yanında olduğu için buraya Bechstein Hill deniliyordu. Dünyanın en çok aranan solist ve oda müzisyenleri burada buluşurlar. Her yıl buradaki konserler için 165 bin bilet satıldığı söyleniyor.
Her hafta bir konser: BBC tarafından radyo ve internette dünya çapında yayınlanmak üzere kayıt edilmektedir.
Tam karşıda Debenham ve Freebody’s çok katlı mağazası olarak 1907 yılında yapılan Art Nouveai bina bulunur.
WALLECE COLLECTİON
Hertford House-Marylebone adresindedir.
Bu, dünyanın en etkileyici özel koleksiyonlarından birisidir. Koleksiyon yılda yaklaşık 400.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Hiçbir değişiklik yapılmaması şartıyla halka açık sürekli bir sergide sergilenmek üzere; 1897 yılında; Sir Richard Wallace’nin dul eşi tarafından devlete bırakılmıştır.
Koleksiyon: 1900 yılında halka açılan Manchester Meydanındaki bölümde, günümüze kadar olan süreçte bütünüyle muhafaza edilmiştir. Koleksiyondaki hiçbir nesne, başka bir sergiye gönderilmemiştir ve burayı ziyaret etmek ücretsizdir.
Haziran 2000 tarihinde, dört yeni galeri daha açılmış ve sergi alanı genişletilmiştir.
Evet: Hertford ailesinin dört kuşak boyunca tutkuyla sürdürdükleri koleksiyonculuğun ürünü olan sergi, 19.yüzyılın sonlarına kadar Avrupa sanatına ilgi duyanların çok hoşuna gidecektir.
Dünyaca ünlü bu koleksiyonda: 25 galeride, 18.yüzyıl Fransız resim, mobilya, silah ve zırhları ile, 19.yüzyıl: porselen ve usta sanatçıların tabloları bulunmaktadır. Toplam nesne sayısı 5500 civarındadır.
70 başat yapıt arasında: Frans Hals’dan “Gülen Şövalye”, Tiziano’na 2Perseus ve Andromeda”, Rembrandt’tan “Titus” burada görülebilir. Reynolds, Gainsborough ve Romney gibi sanatçıların portreleri de koleksiyondadır.
Diğer öne çıkan eserler arasında harika Sevres porselenleri ile Houdon ve Roubilliac’ın heykelleri ilgi çeker.
Avrupa ve Ortadoğu zırh koleksiyonu İngiltere’deki en kapsamlı ikinci örnektir.
SHERLOCK HOLMES MUSEUM
221b Baker Street adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler 10 paund, çocuklar 8 paund. Yoğun zamanlarda buraya girmek için uzunca bir sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Kurgu dedektifi Sherlock Holmes; 1887 yılında İskoç yazar ve doktor Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulmuştur ve kendisinin 1881-1904 yılları arasında, Baker Street’te 221b numaralı bu evde yaşadığı varsayılmaktadır ve bu nedenle hükümet tarafından korunmaktadır.
Doyle’un ünlü dedektifi: 75 aktör tarafından 200’den fazla filimde canlandırılmış ve ayrıca dört roman ve 46 kısa öyküde canlandırılmıştır. Bu büyük dedektifin 9 metrelik bronz heykeli: Marybelone çıkışında görülebilir.
1815 yılından kalma bina, kitaplarda anlatıldığı biçimde Holmes’ün dairesi olarak döşenmiştir.
Ziyaretçiler Holmes’ün “kahya” sı tarafından karşılanır ve ilk katta yeniden düzenlenen odalara kabul edilirler.
Burada; 17 basamaklı bir merdivenle çıkılan 1.katta: bir çalışma ve yatak odası bulunur. Bu odaya bitişik Dr Watson (yardımcısı) un yatak odası vardır, evin arka bölümünde bahçede çınar ağacı dikkat çeker.
Mağazada ise romanlar ve Holmes’ün şapkalarından satılır.
LONDON CENTRAL MOSQUE
146.Park Road adresindedir.
Caminin bulunduğu alan: Kral George VI tarafından 1944 yılında Müslüman Topluluğuna bağışlanmış ve karşılığında: Mısır ve Sudan ülkelerinde Aglikan katedrali yapımı için arazi alınmıştır.
Regens’s Park’ın ucundaki ağaçlarla çevrili, altın kubbeli büyük cami, Sir Frederick Gibberd tarafından tasarlanmış ve 1978 yılında tamamlanmıştır.
Caminin yapımı için gereken fon: S. Arabistan kralı Fahd bin Abdülaziz tarafından bağışlanmıştır.
Cami Londralı Müslümanlar ile Müslüman ziyaretçiler için yapılmıştır. 1800 kişilik ibadet yeri, altın kubbeyle taçlandırılmış kare biçimli bir salondur.
Muhteşem halı ve avizeler dışında dekorasyon sadedir. Ziyaretçiler, camiye girmeden ayakkabılarını çıkartırlar, kadınların da başlarını örtmesi zorunludur.
REGENT’S CANAL
Batı yönünde Paddington, Little Venice’te sona eren Grand Junction Canal’i Limehous’daki Londra doklarına bağlamak üzere 1820 yılında açılan bu suyolu, John Nash’i heyecanlandırmıştı.
Kanalın uzunluğu 13.8 km dir. Seyir derinliği ortalama 1.15 metredir. Kanalın ilk bölümünün yapımına 1812 yılında başlanmıştır. 1816 yılında Maie Tepesi’nin altında 251 metrelik bir tünel açılarak kanala devam edilmiştir. Tünel ve Regent Canal Dock’un bağlantısı ise 1820 tarihinde açılmıştır.
Bu kanalla yeni yaptığı Regent’s Park’ın daha da çekici bir nitelik kazanacağını düşünüyordu ve başlangıçta kanalın parkın ortasından geçmesini istemişti. Daha sonra mavnacıların kaba konuşmalarının bölgenin kibar sakinlerini rahatsız edeceğini düşünenler Nash’i bu fikrinden vazgeçirdiler.
Bu, bir bakıma iyi de oldu, çünkü mavnaları çeken buharlı römorklar kirliydi ve tehlikeli yük taşıyabiliyordu. 1874 yılında barut taşıyan bir mavnanın Hayvanat Bahçesinin yakınından geçerken patlaması üzerine tayfalar öldü, bir köprü yıkıldı, insanlar ve hayvanlar dehşete kapıldı.
Öte yandan demiryollarının geliştirilmesi kanalı olumsuz yönde etkilemiştir.
Bugün, burası boş zamanların değerlendirileceği hoş bir yer olarak yeniden canlanmaktadır. Yürüyüş yollarının yanı sıra Little Venice ile gelişmekte olan bir el sanatları pazarının bulunduğu Camden Lock arasında tekne gezileri düzenlenmektedir.
Hayvanat Bahçesine gelen ziyaretçiler için pazarın canlı havasına katılmak eğlenceli olmaktadır.
LONDON ZOO
Regens park içindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 27 paund, çocuklar için 20.50 paund. Her gün saat: 10.00-17.30 arasında ziyarete açıktır.
1828 yılında açılan Londra Hayvanat Bahçesi şehrin en çok turist çeken yerlerinden biri ve büyük bir araştırma merkezidir. Yani: burası dünyanın ilk bilimsel hayvanat bahçesidir ve halkın ziyaretine 1847 yılında açılmıştır.
Hayvanat bahçesinde Sumatra kaplanlarından siyah gergedanlara ve kuş yiyen kırmızı bacaklı Meksika örümceklerine kadar 806 canlı türünde 19.000 civarında canlı türü barınmaktadır.
Sergilerden biri, yeryüzünün başlıca yaşam alanlarındaki canlı türlerinin tanıtıldığı Yaşam Ağı dır. Ayrıca birçok etkileşimli sergi de vardır.
Evet, hayvanat bahçesi pek çok farklı bölüme ayrılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Gorilla Kralığı
Burası: colubus maymunları ile siyah ve beyaz, birlikte yaşayan gorillerden oluşan bir koloniye ev sahipliği yapmaktadır. Afrika gorilleri kafesinde: ortamı paylaşan kuşlar, kertenkeleler ve Afrika’dan gelen diğer bir kısım hayvan da bulunur.
Butterfly Paradise
Ziyaretçiler bu alanda yürürken: beslenmek ve dinlenmek için bitkileri arayan, Afrika-Güneydoğu Asya ve Orta ve Güney Amerika kelebekleri tarafından çevrilirler.
Aslanlar-Kaplanlar
Burada, nesli tükenmekte olan vahşi kedilere çok yakın olabilirsiniz. Burada Asya aslanları ve Sumatra kaplanları ilgi çekmektedir.
Akvaryum
Akvaryum üç bölüme ayrılmıştır ve bu bölümlerde, çok güzel, egzotik ve garip balıklar ile çarpıcı bir mercan kayalığı görülmektedir.
Penguen Plajı
2011 yılında açılmıştır ve İngiltere’nin en büyük penguen havuzudur. Burada ziyaretçilerin bu yüzen kuşları su altında izlemeleri için, sualtı pencereleri bulunmaktadır.
Evet, hayvanat bahçesindeki diğer bölümler: tropikal kuş türlerini görebileceğiniz yürüyüş yolu, Afrika kuş safarisi ve böcekler sergisi, yiyecek-içki ve hediyelik bir şeyler satın almak isteyenler için birkaç yer bulunmaktadır.
CUMBERLAND TERRACE
Regent Park içindedir.
Nash’in Regents Park civarındaki sıra evlerinin en uzun ve seçkin örneğinin tasarımı James Thomson a aittir.
İon kabartmalı sütunların üzerinde üçgen biçimde dekoratif ayaklar yükselir. Üç ana bloktan oluşan bina, kemerli ve tipik neoklasik tarzda ve ihtişamla yapılmıştır.
1828 yılında tamamlanan bina, Nash”in Naip Prens (sonradan IV. George) için planladığı saraydan görülebilecek şekilde tasarlanmıştır.
Ancak prens Buckingham Sarayının planlarıyla ilgilenmeyi tercih ettiği için söz konusu saray inşa edilememiştir.