Portekiz Lizbon Evora

Portekiz Lizbon Evora

Lizbon şehir merkezinden buraya ulaşmak için: Sete Rios terminalinden kalkan, otobüslere binmelisiniz. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. Tren ile de gidebilirsiniz ki, tren yolculuğu da, yaklaşık 1 saat 50 dakika sürüyor. Lizbon şehir merkezi ve Evora şehri arasındaki uzaklık130 km. dir.

Evora : Portekiz’in en güzel ve en iyi şehirlerinden birisidir. Çok sayıda anıt ve bina ile, tam bir açık hava müzesi gibidir. Beyaz badanalı evler, kemerler ve diğer kalıntılar ki, bunların bir kısmı da, Magribi dönemi izlerini yansıtmaktadır.

Tüm bunlar nedeniyle: bir açık hava müzesi gibi olan şehir: 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

Burada egemenlik kuran her uygarlık: Evora üzerinde iz bırakmıştır. Ancak: bölge Romalılar açısından özel bir öneme sahiptir. Roma imparatorluğu döneminde “Ebora Cerealis” olarak bilinen şehrin ismi İmparator Jul Sezar tarafından “Liberalitas” olarak değiştirilmiştir. Böylece Roma döneminde, şehir özel bir statüye kavuşmuştur.

Takip eden Keltler ve Magribi döneminin ardından, Portekiz kralları da buraya özel önem vermişlerdir. Portekiz kralı Afonso Henriques döneminde şehir Araplardan ele geçirilmiştir. Kral Joao II zamanında, kızı, düğün için burayı seçmiştir.

Ortaçağ’ın ileri dönemlerinde, kral Joao III ve kral Manuel I döneminde de, Evora şehri önemini yitirmemiştir. Sao Francisco Manastırı ve Kraliyet Sarayı bu dönemde inşa edilmiştir. Sao Francisco manastırı: Portekiz’in en iyi kiliselerinden biridir. Kraliyet Sarayı ise, İslam dekoratif etkisiyle Gotik tarzın, alışılmadık bir kombinasyonudur.

16’ncı yüzyıl, şehirde altın bir dönemin yaşandığı zamandır. Flanders, İtalya ve İspanya’dan gelen sanatçılar: buraya akın ettiler. Hatta: 1553 yılında kurulan ve hala fonksiyonları devam eden Üniversiteye katılmak için, Salamanca ve Paris bölgesinden birçok gelenler oldu.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

 

Templo de Diana (Roma Tapınağı)

Yukarıda kısaca söz ettiğim gibi: Evora şehri; MÖ.80-72 yılları arasında, Romalı komutan Quintus Sertorius tarafından genel merkez olarak kullanılmıştır. Daha sonraki süreçte de, uzun yıllar, Roma askeri merkezi olarak kabul görmüştür. Çünkü: şehrin ismini bizzat veren Jul Sezar’ın bu şehre bahşettiği ayrıcalıklar vardır.

Bunun bir sonucu olarak: MS.2’nci yüzyılda: şehirde muhteşem bir tapınak yapılır. Tapınağın, geleneksel tanrıça “Diana” ile ilişkisi olduğuna inanılıyor. Başka bir olasılık ise; Yunan kültüründeki “Zeus” un, Roma kültüründeki benzeri “Jüpiter” için de yapılmış olmasıdır.

Evet: tapınak son derece iyi korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. İber yarımadasında en iyi korunan Roma dönemi eseri olarak bilinir. Hatta: 1755 yılındaki büyük depreme bile dayanmış ve  etkilenmemiştir. Tapınak: 1870 yılında engizisyon ve bir aralar da mezbaha olarak kullanılmıştır.

Tapınak:3 metrelik bir taş platform üzerinde yükselir. Tepesindeki dekoratif oymaları ve 14 tane orijinal granit korint sütunu ilgi çekmektedir.

Tapınağın hemen yanında ise: Roma su kemeri ve çevresinde kırsal manzaralı bir bahçe bulunmaktadır. Tapınağın kuzeyindeki bu bahçe, Roma duvarına kadar uzanmaktadır. Bu büyük düzlük: panoramik bir manzara sunmaktadır.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

 Sao Joao Evangelista ve Loios Manastırı

Roma tapınağının hemen yanında; güneyindedir. Giriş ücretlidir, 3 Eurodur. Salı ve Pazar arasındaki günlerde: saat: 10.00-18.00 arasında ziyaret edilmektedir.

Burası: 15’nci yüzyıldan kalmadır. 1485 yılında, Kral Joao II emriyle, Kont Rodrigo Melo tarafından: burada bulunan Arap dönemi kalesi üzerine yaptırılmıştır. Ancak: 1383-1385 yılları arasındaki, devrim sırasındaki yangında tahrip olmuştur. 1755 yılındaki büyük depremde ise, yine tahrip olmuştur. Ancak,  daha sonra yeniden inşa edilmiştir.

1834 yılında ise, manastır, kraliyet emriyle, Portekiz’de bulunan diğer tüm manastırlarla birlikte kapatılmıştır. Son olarak ise, 1965 yılında kapsamlı bir yenileme faaliyetleri sonucunda “tarihi otel” olarak yeniden açılmıştır. Günümüzde burada “Loios County Hotel” bulunmaktadır.

Yapının özelliklerine gelince: cephede: parlak sarı ve beyaz boyalı büyük bir sundurma ve kule bulunur. Giriş: kulenin altındaki büyük gotik portaldandır. Burada bulunan kapı: ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Çünkü: 15’nci yüzyıl sonlarından kalmadır, gotik kapı, kiremitli/seramik kaplamaları muhteşem güzeldir.

Yapının içinde, tavan zemininde: Sao Lourenço Justiniano’nun hayatından sahneler bulunan ve 1700’lü yıllarda Antonio Oliveira Bernardes tarafından yapılan, resim ilgi çekmektedir. Bunun dışında yine manastır içindeki resimlerden ilgi çekenler: Afrikalıların şiddetine ait bir sahne, bir papa ve bir Hıristiyan misyoner (gözleri ve ayakları ile hareketli bir görüntü verilmiştir)

Manastırın içinde, önceki süreçte ikametgah olarak kullanılan “Cadaval en Dukes” denilen bölüm: Shields Sarayı olarak bilinir. Burası: iki heybetli kule ile çevrilidir. Dörtgen kule “Fernando” olarak bilinir ve Kral Joao II’ye karşı komplo düzenlemekle suçlanan Bragança: 1483 yılında, burada hapsedilmiştir.

Bu saray bölümünde: ilginç bir müze de bulunmaktadır. Diğer kule yani “Marqueses de Marialva” içinde ise “Dini sanat eserleri” bulunan bir müze bulunmaktadır. Burada: 1536 yılında bölgede kurulan engizisyon mahkemesi tarafından kullanılan araçlar bulunmaktadır ki, burada 22 binden fazla kişinin mahkum edildiği söyleniyor.

Portekiz Lizbon Evora

Şehir gezinize: ana meydan olan “Praça do Giroldo” dan başlayabilirsiniz. Bu meydan: engizisyon döneminde, etkin olarak kullanılmış olup, günümüzde burada mağazalar ve kafeler görülmektedir. Ayrıca: yine burada bulunan evlerin, demir balkonları dikkat çeker. Yine meydanın bir ucundaki: Rönesans dönemine ait “Santo Antao Kilisesi” önünde: 1571 yılından kalma bir havuz dikkati çeker.

Meydandan sonra: yürüyerek “Rua 5 de Outubro” denilen yere geçebilirsiniz. Burası: hediyelik eşya dükkanları ile doludur. Yürümeye devam ettiğinizde ise, Roma tapınağı ve Loios manastırını görebilirsiniz.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

 

Evora Katedrali

Daha sonra “Se” yani “Katedral” görülüyor. Burası, tüm Portekiz’in en büyük katedralidir.

Katedral, daha önce cami bulunan buraya, 1186 yılında yapılmaya başlanmış ve 1204 yılında tamamlanmıştır. Giriş ücretlidir, 1 euro. Katedral: Pazartesi günleri hariç hergün açık olup, saatleri: 08.30-13.00 ve 14.30-18.00 arasındadır. Elbette, giriş için kısa kollu üst giysileri, şort ve terlik kabul edilmiyor.

Vasco da Gama’nın : Hindistan yolculuğu öncesinde 1497 yılında gemilerinin bayrakları bu katedralde kutsanmıştır.

Mimari stil olarak: Romanesk ve Gotik karışımıdır. Portal üzerinde: 14’ncü yüzyıl yapımı, havari heykelleri görülür. Dışta bulunan ve cennete doğru uzanan asimetrik kuleler ilgi çekiyor. Kuzey kulede: eşsiz ve paha biçilmez dini sembollerin bulunduğu bir müzeyi barındırıyor.

Ülkede bulunan katedraller içinde en uzun nef bölgesi buradadır ve 70 metredir ve Cebrail heykeliyle dengelenmektedir. Katedralin taş cephesi: 1200 yılından kalmadır. Ana portalda, 12 havari heykeli bulunur. Bunlar: Portekiz’de gotik heykel sanatının başyapıtları olarak kabul edilirler. Yapının çan kulesi, sekizgendir. Sunak: pembe, siyah ve beyaz mermerden yapılmıştır. 13’ncü yüzyılın sonunda yapılan, merkezi kubbe ayrı bir güzelliktedir.

Yapının içinde: 15’nci yüzyıldan kalma: “Meryem” heykeli ilgi çekmektedir. İlginç olan, burada “Meryem” in, hamile olarak tasvir edilmiş olmasıdır. Yerel rahiplerin: doğurganlık üzerine odaklanılması için, böyle bir heykel yaptırdıkları düşünülmektedir. Günümüzde de: genç kadınlar, doğurganlık için dua etmek üzere, bu heykele gelirler. Hatta: zor gebelik için de, bu heykelde dua edenler bulunur.

Evet: burayı ziyaret etmek isterseniz: misyoner heykellerinin bulunduğu bir portal üzerinden yapıya giriliyor. Karanlık, dar koridorlar bulunuyor. Gotik dehlizlerden ilerleyerek, terasa kadar çıkabilirsiniz ve burada, yani terasta Evora şehrinin muhteşem bir görüntüsü izleniyor.

Portekiz Lizbon Evora

 

 

 

 

 Praça Conde Villa Flor

Bu meydanda: Evora Müzesinin bulunduğu Piskoposluk Sarayı görülmektedir. Meydanın sağında: Casas Pintadas sokağı bulunuyor. Bu sokakta: Cizvit rahiplerin oturduğu bir ev ve Vasco da Gama’nın, Hindistan yolculuğuna çıkmadan önce, 1519-1524 yılları arasında yaşadığı bir ev bulunmaktadır. Ziyarete açık bulunan evde: keşif seferleri için yaratıcı boyuttaki deniz kızları ve fantezi hayvanları tasvir eden küçük freskler görüldüğü küçük bir Manuelin manastırı dikkat çekiyor.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

 

Museu de Arte Sacra de Evora-Evora Şehir Müzesi

Largo da Se-Ala Notre da Se Catedral de Evora adresindeki müze: hemen katedralin bitişiğinde Piskoposluk sarayındadır. Saray: Romanesk-Gotik mimari stilleri barındırmaktadır.

Piskoposluk sarayında, güney kulede bulunan müzede: 16’ncı yüzyıldan kalma resimler ve modern heykeller ve Evora’nın tarihine ait objeler sergilenmektedir.

Resimler arasında dikkati çekenler: 15’nci yüzyıl yapımı “Paradise Our Layd” yani “Madonna ve Çocuk” tablosudur. Ayrıca: 12’nci yüzyıldan kalma, fildişi kaplı, yakut, safir, elmas ve zümrüt gibi taşlarla süslü ve yaldızlı gümüş kutu içinde, dini hazineler bulunur. Hatta: bu dini hazinelerden en değerlisinin; gerçek haç (İsa’nın çarmıha gerildiği haç) dan bir parça olduğu söyleniyor.

Müzede bulunan: 16-18’nci yüzyıllar arasındaki döneme ait dini mobilyalar: Portekiz’in en etkileyici koleksiyonlarından birisidir.

Portekiz Lizbon Evora

Evora Üniversitesi

Katedralin arkasına doğru yürürseniz, bu kez karşınıza “Cizvit Üniversitesi” çıkacaktır. 1559 yılında kurulan üniversite: zarif Rönesans dehlizleriyle dikkati çeker ve sınıf girişlerinde, öğretilen konuların yazıldığı çini panolar bulunmaktadır. Günümüzde, bu tarihi bina “Evora Üniversitesi” olarak kullanılıyor.

Katedralin yanından: bir merdiven ile “Porta da Moura” meydanına inebilirsiniz. Burada: 1556 yılından kalma: Magribi mimarisi egemendir ve ilginç bir küresel Rönesans havuzu dikkati çeker.

 

Sao Francisco Kilisesi

Şehir gezinizde, özellikle “Sao Francisco Kilisesi” nin kaçırılmaması önerilir. 1510 yılında: Manuelin ve gotik stillerin kullanımı ile yapılan bu kilisede, efsanevi Portekizli denizci Gil Vicente gömülüdür. Kilisenin duvarları, mavi renkli çinilerle döşenmiştir. Sunak ise altın rengindedir.

Portekiz Lizbon Evora
Portekiz Lizbon Evora

 

Bones the Chapel-Capele dos Ossos

Ancak, burada bundan daha önemli bir özellik var. Kilisenin hemen yanında bulunan bir şapel var. Şapelin ismi “Capele dos ossos” dur. “Kemiklerin şapeli” olarak da biliniyor. Giriş ücretli, giriş ücreti 1 eurodur. Pazartesi-Cumartesi günleri, saat: 09.00-12.45 ve 14.30-17.45 arasında açıktır. Yani, Pazar günleri kapalıdır.

Şapele: boyalı bir kafiye/yazı taşıyan büyük bir kemer altından giriliyor.

16’ncı yüzyılda: şehirde bulunan mezarlıkların çok yer kaplaması üzerine, rahipler, buna bir çözüm bulmak isterler ve sıra dışı bir çözüm bulurlar. Mezarlarda bulunan tüm kemikleri, bir şapelde toplamaya karar verirler. ( Ara not: Fethiye’de bulunan Rumlardan kalma “Kayaköy” e giden varsa, orada bir kilise var, kilisenin arka bahçesinde bir kuyu var, kuyunun içi insan kemikleriyle dolu, çünkü: mezarlıkta yer kalmayınca, gömüldükten sonra 5 yıl geçen mezarları açıp, kemikleri, bu kuyuya atıyorlar, oraya da yeni gömü yapıyorlarmış)

Evet: biz gelelim yine Ossos şapeline. Hayatta olan insanlara “ölümün kaçınılmaz” olduğunu hatırlatmak ve göstermek isterler. Bu yüzden: kemikleri kapalı bir yerde değil de, sergilemeye karar verirler.

Hatta: bunu açıklayan bir yazıyı, şapelin hemen giriş kapısı üzerine asarlar ki, bu Latince yazının (Nos ossos que aqui estamos, pelos vossos esperamos) tercümesi “Biz, buradaki kemikler, sizinkileri bekliyoruz” Girişin hemen sağında ise, asılı halde, kurutulmuş bir çocuk cesedi görülüyor. İçeride de bir insanın kurumuş cesedi daha görülüyor. Diğerleri kemik halinde iken, bu iki cesedin, niye bu şekilde kaldığı konusunda ise söylenenler şunlar: “bunlar kıskanç bir eş tarafından lanetlenen bir adam ve onun küçük çocuğuna ait imiş”

Her ne kadar ürkütücü de olsa: şapelin içine girdiğinizde, 5000 kadar insan kemiğinin, duvarlarda ve sütunlarda sergilendiğini, asılı bulunduğunu görüyorsunuz. Bunların: bir savaşta ölen askerler veya bir salgın hastalıkta ölenler oldukları yönünde söylentiler de bulunmaktadır. Ancak: kemikler arasındaki çimento kalıntıları nedeniyle, tam olarak insan iskeleti görünümü vermiyor.

Şapeli kuran rahiplerin kemikleri de şapelde bulunuyor, ancak onların kemikleri diğerleri gibi duvarlara asılmamış, mihrabın yanındaki lahite konulmuştur.

Evet: bu binlerce insanın kemikleri: hergün binlerce insan tarafından ziyaret ediliyor.

Portekiz Lizbon Evora

Tren istasyonu yolunda, şehir duvarlarının dışında: ortaçağ kalesi görümündeki bir yapı dikkati çeker. “Ermita de Sao Bras” isimli bu olağanüstü binada: büyük siperler, canavarlar ve yuvarlak payandalar görülmektedir. Bu yapı, 1485 yılında “veba” dan kurtuluşun anısına dikilmiştir.

Portekiz Lizbon Evora

Burada görmenizi önereceğim son ilginç yer: büyükçe 7 taştan oluşan ve ulusal bir anıt olarak değerlendirilen,6 metre yüksekliğindeki taşlardır. Bunların: 2000-4000 yıllık olduğu düşünülüyor. Yuvarlak, granit yekpare taşların üzerine, sembolik işaretler kazınmıştır.

Son bir not:

Evora’nın restoranlarının yemekleri çok ünlüdür. Geleneksel yemekleri mutlaka tatmanızı öneririm.

 

 

İrlanda Dublin Eski Dublin

İrlanda Dublin Eski Dublin

O’Connell Street’in batısındaki Christ Church Cathedral’in çevresi, Vikingler tarafından kurulan “Dubh Linn” in bulunduğu yerdir.

Burası ırmak boyunca, Trinity College’in olduğu yere kadar genişlemiştir. Trinity College, 1592 yılında kurulduğunda Dublin’in içerisinde değil ancak yakınlarındaydı.

İrlanda Dublin Eski Dublin Temple Bar

TEMPLE BAR

Temple Bar: Dublin kültür mahallesi olarak, Liffley nehrinin güney kıyısında, şehrin merkezinde yuvalanmış, Arnavut kaldırımlı sokakları bir labirent gibi yerleşmiş yerdir. Irmak ve “Dama Street” arasında uzanır. 18. yüzyıldan kalma yapıların bulunduğu bu alanın bir kısmı, yalnızca yayalara açıktır.

Temple Bar’ın küçük ilginç dükkanlarında farklı şeyler bulabilirsiniz. Bunlar arasında: özgün takılar, ikinci el kayıtlar, kitaplar, ekonomik hediyelikler ve çok daha fazlası olabilir. Dekorasyonu gayet güzel olan bu bölgenin en olumsuz yanı çok kalabalık olmasıdır.

Dublin şehrinin en iyi restoranları: İrlanda, İtalyan, İspanyol, Hint, Endonezya, Nepal, Çin geleneksel ve etnik yemeklerinden geniş yelpazeler sunan restoranlar da buradadır.

“Meeting House” meydanı dolaşın ve Temple Bar yiyecek pazarındaki gıda tezgahlarındaki gıdaların tat ve aromalarını tadın, Temple Bar kitap marketlerinde bulunan her türlü kitap içinde ilginizi çekenler olabilecektir. Ayrıca: İrlanda’nın önde gelen modacılarının tasarımları da burada pazarlanıyor.

Ama en önemli husus, Temple Bar’ın: kültürel aktivite merkezi olduğudur. Yani, burada gezerken bir galeriyi ziyaret edebilir, bir oyun görebilir, bir film yakalayabilirsiniz. Temple Bar: her türlü bütçeye ve zevke uygun konaklama imkanları sunar.

Öte yandan, burada bir pub ziyareti yapın, canlı müzik dinleyin ve burada tadacağınız kokteyllerin keyfine varın. Eğlenceli, cana yakın bu bölgeyi mutlaka görmelisiniz. Bütün gün müzik, barlar, harika insanlar ve eğlenceli zaman geçirme şansı yaratıyor.

Gelelim Temple Bar denilen bu bölge ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermeye: Bölgenin ismini aldığı “Sir William Temple”: ünlü bir öğretmen ve filozof ve milletvekili olarak yaşamıştır. Kendisi: 1656 yılında, yeni ıslah edilen “Temple Lane” köşesinde burada “Temple Bar” denilen sokakta evini ve bahçesini inşa ettirdi.

17.yüzyılda burası sık sık yürüyüşler için kullanılıyordu ve Liffley nehrindeki dolgu nedeniyle, burası Barr veya Temple Bar olarak tanındı.

1970’li yıllarda: CIE (Uluslar arası ulaştırma otoritesi) bir büyük otobüs deposu inşa etmek için buradan arazi satın aldı. Ancak, gerekli binalar için bu alandaki arazi yetmeyince, arazi genç sanatçılara, giyim ve kitap mağazalarına ucuz kiralandı ve böylece burası şehrin resmi olarak belirlenen sanatlar bölgesi haline geldi.

İrlanda Dublin Eski Dublin Temple Bar’da bulunanlar

Temple Bar’da bulunanlar

Temple Bar boyunca yürürseniz, Eustace Street ve Meeting House Square denilen yere ulaşırsınız. Meeting House meydanında, özellikle yaz günlerinde gece açık hava sinema gösterileri düzenlenmektedir. Zaten: Temple Bar bölgesini ilginç kılan kültür merkezlerinin çoğunluğu buradadır.

Graphic Studio Gallery

Bu modern galeri: yalnızca İrlandalı grafik sanatlar üzerine yoğunlaşmıştır.

Irısh Film Centre-İrlanda Film Enstitüsü-IFI

Eustace Street üzerindedir. İrlanda Film Enstitüsü, film yapımı dalında İrlanda’nın ulusal kültür kurumudur. 1992 yılında açılmıştır. Burada: yerli ve yabancı sanat filmlerini izleyebilir veya satın alabilirsiniz.

Craft Council of İreland

Bu mekanın üst katında: modern ve geleneksel ev eşyalarından örnekler sunan bir satış galerisi bulunmaktadır.

National Photographic Archive-Ulusal Fotoğraf Arşivi

Meeting House Square’de bulunan burası: Ekim 1998 tarihinde açılmış ve yaklaşık 300.000’den oluşan fotoğraf koleksiyonu barındırmaktadır. Burada arşivi incelemek için okuma odaları bulunmakta ve sık sık geçici sergiler açılmaktadır.

Project Arts Centre-Proje Sanat Merkezi

East Essex Street’de bulunan burası: geceleri bir tiyatro olarak kullanılmaktadır. Öte yandan: avant-garde resimler, heykel ve görsel sanatların bir kısım eseri için vitrin olarak kullanılmaktadır.

Desingyard

Essex Street üzerindeki bu mekanda: İrlandalı tasarımcılar tarafından yaratılan mücevherlerin değişik örnekleri görülebilir.

Temple Bar Galeri ve Stüdyoları

1983 yılında kurulan Avrupa’nın en büyük stüdyo/galeri kompleksidir. Burada: 30’dan fazla İrlandalı sanatçının heykel ve resimleri, baskı ve fotoğrafları bulunmaktadır.

Ark

Temple Bar merkezinde, çocuklar için bir kültür merkezidir. Ark: Avrupa’nın ilk özel tasarlanmış çocuk sanat merkezidir ve Eylül 1995 tarihinde açılmıştır. Her yıl yaklaşık 20.000 çocuk ve 5.000 yetişkin Ark sanat merkezini ziyaret etmektedirler.

Gallery of Photography-Fotoğraf Galerisi

Meeting House Square’de bulunan burası; uluslar arası ve çağdaş İrlandalı sanatçıların fotoğraf, afiş ve kitap sergilerinin bulunduğu bir mekandır. Burada eski Dublin fotoğraflarını görebilirsiniz. Buradan kitap ve poster satın alabilirsiniz.

Ulusal Wax Museum Plus

İrlanda tarih ve kültürünün genel bir yaşam boyutunu görmek için burayı ziyaret etmek gerekir. Müzede: tarihi, siyasi, edebi, tiyatro ve spor dalında İrlanda halkının değerleri rakamlarla sunuluyor.

Açık Pazar

Şehirdeki üç açık hava pazarından biri burada kurulmaktadır. Pazar her Cumartesi saat: 10.00-17.00 arasında kurulur ve İrlandalı tasarımcılar; çağdaş ve klasik el sanatları, el yapımı giyim, seramik, görsel sanatlar, takı ve el sanatları satılır.

Olympia Theatre

Dame Street üzerinde bulunan burası 1870 yılında Victoria tarzı mimariyle inşa edilen bir tiyatrodur. Binanın vitray cam ve dökme demirden yapılmış giriş saçağı ilgi çekmektedir.
Binanın iç dekorasyonu ise, dönemin ruhunu yansıtacak tarzdadır.

Tiyatro: sonraki yıllarda yenilenmiş ve oyun ve konser takvimiyle canlı bir mekan olarak işlerliğini sürdürmektedir.

City Hall

Dame Street üzerinde bulunan burası: 1769-1799 yılları arasında “Royal Exchange” binası olarak yapılmıştır.

Korint sütunların güzellik kattığı yapı: Thomas Cooley tarafından tasarlanmıştır.
Buradaki “Story of the Capital” denilen yerde: Dublin şehrinin bin yıllık tarihinin izleri sergilenmektedir.

Caty Hall’ın hemen batısında “Dublin Castle” bulunur.

İrlanda Dublin Eski Dublin Castle

DUBLİN CASTLE

Great Gate boyunca, George üslubunda yapılmış geniş avlunun içine doğru yürüdüğünüzde “Dublin Castle” huzurlu ve heybetli görünümüyle karşınıza çıkacaktır.

Kale: Dublin şehrine ismini veren Gal dilinde “Dubh Limn” (Kara Gölcük) bir zamanlar olduğu yerdedir. Yani 930 yılında Vikingler, Liffey nehrinin Poddle kavşağında bir tahkimat inşa ettiler.

Dublin kalesi: işte daha önce Vikingler tarafından yerleşilmiş bu sitede: 1204 yılında İngiltere kralı John emriyle inşa edilmiştir.

Kral: şehrin savunulması için güçlü duvarları ve hendek bulunan bir kale yapılmasını istemiştir. Yapılan kale yapısı: 1684 yılında bir yangında hasar görmüş ve ardından yıkılmıştır.

Bu yangından önce bir süre kale: kraliyet hazinesi, kraliyet darphanesi, ordu ve polis karakolları, silah fabrikası ve silah mağazasının deposu olarak kullanıldı.

Günümüzde: bu kaleden kalan, yalnızca zemin seviyesindeki ortaçağ binalarının temelleri ve Record kulesidir. (1228-1230 yılları arasından kalmadır) Record kulesi: Tudor döneminde yüksek güvenlikli bir hapishane olarak görev yaptı.

Kale: 17, 18, 19 ve 20. yüzyıllarda yeniden inşa edilmiş ve kuruluşunun ardından: bir askeri kale, hapishane, hazine, mahkemeler ve İrlanda’nın İngiliz idaresi binası olarak kullanılmıştır. Günümüzde görülen kale yapısı ise, Sir William Robinson tarafından yapılmıştır.

Ancak: kalenin en büyük özelliği: 700 yıl boyunca İngiliz askeri ve sosyal gücünün hem gerçek anlamda hem de sembolik anlamda merkezi olmuş olmasıdır. Bu yüzden: kalenin Dublinliler için derin anlamları vardır.

Shaw kulesi ve onun yanındaki bina: ana hücre ve zindan bloku olarak kullanılmıştır. Özellikle: 1916 Paskalya İsyanı sırasında, kale önemli bir hedef oldu. İsyanın öncülerinden Sean Connoly: Bedford kulesi çatısında bulunan İngiliz ordusu keskin nişancıları tarafından öldürüldü.

Kale günümüzde: devlet resepsiyonları ve başkanlık açılış törenleri için kullanılmaktadır. Ayrıca: çeşitli sinema filmleri ve dizilerde set olarak kullanılmaktadır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Kale

KALE GEZİSİ

Kaledeki rehberli gezi turları, kalenin güneyindeki bir binadan başlar. Kalenin çevresinde dolaşmak ücretsizdir ancak rehberli bir tur ile görkemli bazı binaların içine girmek isterseniz, yetişkinler için 4.5 euro ve 12 yaş altı çocuklar için 2 euro ödemek gerekir.

İrlanda Dublin Eski Dublin STATE APARTMENTS

STATE APARTMENTS

Bu yapıda; çoğu yapıldığı zamanlardan kalma mobilyalarla dolu odalar vardır ve önemli yabancı konuklar geldiğinde ve AB toplantılarında kullanılır. Günümüzde burada: Avrupa Birliği Başkanları toplantısı, Cumhurbaşkanlığı açılış ve diğer etkinlikleri için kullanılır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Taht Odası
Taht Odası

Başlangıçta Battleaxe Hall olarak bilinen burada: Cumhurbaşkanlığı açılışı yapılır. İronik taht: Boyne Savaşında kazanan William of Orange tarafından kaleye hediye edilmiştir. Oda: başlangıçta Londra’dan ziyaret için buraya gelen kral ve kraliçeler için düzenlenen resepsiyonlarda kullanılmıştır.

Odanın duvarları: Jüpiter, Juno, Mars ve Venüs gösterilen ve Giambattista Belluci tarafından yapılmış boyalı madalyonlar ile dekore edilmiştir. Ayrıca burada 18.yüzyıl yapımı iki Flaman halısı dikkati çekmektedir.

 

Connoly Room

Buranın bu ismi almasının nedeni: Paskalya ayaklanmasında yaralanan James Connoly’nin; yakalandıktan sonra idam edilmeden önceki son gecesini burada geçirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Odanın duvarlarındaki portreler ve plakalar: onun ve diğer isyancıların isimlerini taşımaktadır.

 

Granard Room

Granard 9.Earl’ın adı buraya verilmişti. Buranın özellikle zarif tavanına bakmanızı öneririm. Tavan: 1750 yılında yıkılan “Mespil House” tan taşınarak buraya getirilmiş ve monte edilmiştir. Tavanda “Fen Medicine” dir.

Kralın yatak odası: yemek odası haline getirilmiştir. Burada son derece parlak bir yemek masası bulunmaktadır. Büyük pencereler, aydınlık, sıcak bir atmosfer yaratır. Sarı ve beyaz renk düzeni hakimdir.

 

Drawing Room

Büyük dikdörtgen şeklindeki bu oda; 1941 yılındaki yangında bir kısmı hasar görmüştür.
Buradaki mobilyalar, aslına sadık kalınarak 1968 yılında kopyalanmıştır. İçerideki onarılmış devasa Çin porseleni kase dikkat çekicidir.

Odada kuzeye bakan yoğun pencereler ve hatta konsol tablolar altında da pencereler bulunur ve bunlar ters ayna durumunda yansıtma özelliği taşırlar, böylece burada: kadınlar kendi iç eteklerini kontrol edebiliyorlardı.

Odada çok büyük iki avize: Waterford Crystal bulunmaktadır. Odada: Sir Antony Van Dyke’nin son eserlerinden biri olan portresi bulunmaktadır.

 

Throne Room

Book of Kells (Dublin Üniversitesi Eski Kütüphanesinde sergilenen kutsal kitap) in bir sayfası örnek alınarak tasarlanmış kilim: bu odanın kapısını kaplamaktadır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Picture Gallery-Portre Odası
Picture Gallery-Portre Odası

Bu odada: 19.yüzyıl naip portreleri bulunduğundan buraya “Portre Galerisi” denilmektedir. Burada: 3 oda birleştirilmiştir. Burası 1767 yılında yemek odasına dönüştürülmüştür. Ziyafetler sırasında, duvarlarda dışbükey aynalardan, vali, masada yükselmeden herkesi görebiliyor ve yaptığını izleyebiliyormuş.

Odadaki avizeler: Waterford ağırlıklıdır. Vincenzo Valdre tarafından yapılmış tavanı ise: bayrak ve simgelerle doludur. Salon: İrlanda Başbakanının göreve başlama törenlerinde kullanılır.

 

St Patric Hall

Devlet Apartments odalarının en muhteşemidir. Başlangıçta devlet balo salonu olarak kullanılmıştır. Odanın ismi: 1783 yılında St Patrick şövalye düzeninin burada kurulmasından gelmektedir. Şövalyeler: hala duvarları süslemektedirler.

En heybetli bu oda önemli günler için kullanılır. İki galerilidir ve her iki ucunda, müzisyenler ve seyirciler için ayrı ayrı yerler vardır. Oda’da altın ve beyaz renkler hakimdir. Yerde zengin renkli bir halı ve muhteşem bir tavan ile süslü bir yerdir.

Boyalı tavan: Vincenzo Valdre tarafından yapılmıştır. İtalyan asıllı bu sanatçıyı, hamisi Viceroy Rab İrlanda’ya getirmiştir.

Kendisi, 1792 yılında, İrlanda’da sivil yapı mimar ve müfettişi olarak atandı. Merkezi panelde: George III tasvir edilmiştir. Diğer panellerde ise: St Patrick ve İrlanda kahramanlarından Henry II betimlenmiştir.

Devletin kuruluşundan bu yana: her İrlanda Cumhurbaşkanı burada göreve başlar. İlk tören 1938 yılında gerçekleştirilmiştir. Eski Cumhurbaşkanlarının plakaları: Devlet Apartment Battleaxe iniş duvarlarında asılıdır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Viking and Norman Defences
Viking and Norman Defences

Devlet Apartments gezilerinin son durağı burasıdır.
Bunlar yer altı mağaralarıdır ve kale turunun en ilgi çeken bölümüdür. Ziyaretçiler; eski kale hendeğinin kurumuş yatağında ayakta durabilirler. Ayrıca: nehrin üzerindeki iskelede karşıdan karşıya geçebilirler. Botların bir zamanlar kalenin ihtiyaçlarını bıraktıkları merdivenler de görülebilir.

 

Treasury

Dublin kalesinin alt bahçesinde: üst avluya giden dik bir yokuşta inşa edilmiştir. Güneyde Kraliyet Şapeli, büyük Undercroft vardır ve kuzeyde aralık bir teras üzerine inşa edilmiştir. 1980’lerde yenileme çalışmalarında iken bunun altında şehir surları, şehir kapısı ve özgün kale kulelerinden birinin kalıntıları bulundu.

Onlar da kale hendeğini beslemek için kullanılan Poddle nehri (günümüzde yeraltındadır) kale duvarları altında çalışan kavşak bulundu.

Evet, kalede geziye devam ettiğimizde göreceklerimiz şunlardır:

İrlanda Dublin Eski Dublin Bedford Kulesi-Adalet Heykeli

 

Bedford Kulesi-Adalet Heykeli

1761 yılı yapımı bu kule: avlunun odak noktasını oluşturur.
Kulenin kapılarında: John Van Nöst tarafından yapılan Fortitude ve Adalet heykelleri bulunur.
Kule: bir kale kapısı ve asma köprü ile donatılmış olup aynı zamanda bir hapishane olarak da kullanılmıştır.

Bu kuleden: İrlanda kraliyet mücevherleri, 1907 yılında gizemli bir şekilde çalınmış ve asla bulunamamıştır.

Kulede bulunan kalenin ana kapısından girerken, kapının üzerinde bulunan ve “Adalet” heykeli olarak isimlendirilen heykeli görmenizi öneririm. Heykel: şehre arkası dönük olarak yapılmıştır.

Bu yüzden, Dublinliler, onu “İngilizlerin hakimiyetinin bir simgesi” olarak görürler. Ayrıca: bu heykelin gözleri bağlı değildir. (Çünkü: genelde adaleti temsil eden heykellerin gözleri bağlıdır, çünkü adalet dağıtırken adil olmaları düşünülür)

Ayrıca: yağmur yağdığında heykelin kafasından aşağıya süzülen yağmur suyu: koyu boyunca akarak elinde tuttuğu metal terazinin bir kefesine dolar ve terazinin dengesi bozulur. ( Bu durum da, İngiliz adaletinin dengesizliğini, yani adaletsizliği simgelemektedir diye nitelendirilir )

Burası hapishane olarak kullanılırken, 1591 yılında Noel arifesinde: isyancı Cheiftains Hugh O’Donnell ve O’Nell buradan kaçtılar.

İrlanda Dublin Eski Dublin Record Tower-Garda/Polis Müzesi

Record Tower-Garda/Polis Müzesi

Burası: 1258 yılı yapımıdır. Avluyu geçer geçmez burası görülür. Güney-doğu yönündeki kule: Dublin kalesinde ve şehirde bozulmamış son kuledir. Yüksek güvenlikli bir hapishane olarak kullanılmıştır. Kulenin duvarları, 4.6 metredir. Burada: “Garda Müzesi” yani “Polis Müzesi” bulunmaktadır. Müzede: İrlanda polis gücü ile ilgili nesneler sergilenmektedir.

İrlanda Dublin Eski Dublin Chapel Royal Cryt-Kraliyet Şapeli-Gelir Müzesi

Chapel Royal Cryt-Kraliyet Şapeli-Gelir Müzesi

Chapel: 19.yüzyılda, Francis Johnston tarafından tasarlanmış, gotik bir yapıdır. Yapının özellikle taş işçiliği, ince alçı işleri ve meşe oyma süsleri ve tavanı ilgi çekmektedir.

Buranın içinde “Gelir Müzesi” bulunmaktadır. Müzede: İrlanda vergi ve harçların toplanmasının uzun tarihine ait ilginç ve çoğu zaman eğlendirici nesneler sergilenmektedir. Burada: inter-aktif kaçakçılık oyunları, sahte mal ve damgalama donanımları gibi ilginç nesneler görülebilir. Giriş ücretsizdir.

Kilisenin altında ise “Crypt Arts Centre” denilen yerde sergi ve konserler düzenlenmektedir.

Evet son olarak: kale sınırları içindeki modern bir eklentide bulunan yapıdan söz etmek istiyorum.

İrlanda Dublin Eski Dublin Chester Beatty Library

Chester Beatty Library

Giriş ücretsizdir.
New Yorklu bir madenci olan Sir Alfred Chester Beatty (1875-1968) tarafından Orta ve Uzak doğudan toplanan bu şaşırtıcı koleksiyonda: Mısır papirüs metinleri, Kuran’ın güzel ışıklı kopyaları, İncil, Avrupa Ortaçağ ve Rönesans dönemi el yazmaları ekranlarda ziyaretçilere sunulmaktadır.

1950 yılında Chester Beatty, koleksiyonunu evindeki kütüphane bölümünde saklıyordu. Ölümünden sonra, koleksiyonunu İrlanda halkına miras bıraktı.

Koleksiyon 1999 yılında, Dublin kalesinde yeni Chester Beatty Kütüphanesine taşındı. Chester Beatty, 1957 yılında İrlanda’nın ilk fahri hemşerisi yapıldı.

Koleksiyon günümüze kadar olan süreçte, yaklaşık MÖ.2700 yılından bu yana ifade zenginliğini yakalar.

Evet: özellikle İslami el yazmaları, Çin, Japon ve Hint sanat metinleri bakımından çok zengindir. Doğu ve Batı kültürüne ait yazılı örnekler sergilenmektedir. 2 kata yayılmış nefes kesen koleksiyon 20 binden fazla el yazması, nadir kitaplar, minyatür resim, kil tablet, kostüm ve sanatsal, tarihi ve estetik öneme sahip diğer nesneler içerir.

1.Katta

Burada: Babür Hindistan, İran, Osmanlı imparatorluğu, Japonya ve Çin sanatı keşfedilmektedir. Ayrıca: Beatty’nin hayatından kesitler sunulur. Burada: küçük ilaç kutuları ve belki de dünyada Çin yeşim kitaplarının en güzel koleksiyonu görülmektedir. Işıklı Avrupa metinleri de incelenebilir.

2.Katta

Burada sergilenenler: Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizm kutsal gelenekleri, ritüelleri ve ayinleri hakkında fikir verir. Ayrıca: İsa ve Buda’nın hayatına ait işitsel keşifler, Mekke’de hac anlatılır.

İyi aydınlatılmış İslami metinler arasında sayılan 19. yüzyıl nesneleri görülür. “Deat Sea Scrolls” şimdiye kadar bulunan en eski ikinci kutsal fragmandır. Ayrıca: Burma, Endonezya, Tibet parşomenleri ve Antik Mısır papirüs metinleri görülür.

Günümüzde: Beatty: ince lake tavanı ile tam kapsamlı başvuru kitaplığı ile: öğrenciler ve sanatçılar için büyük bir kaynaktır. Bu sakin çatı altında: Japon Bahçesi ve lezzetli Ortadoğu mutfağı yemeklerinin servis edildiği, zemin kattaki “Silk Road Cafe” de mutlaka zaman ayırmalısınız.

Bu zengin koleksiyon: 2002 yılında “Avrupa Yılın Müzesi Ödülü”ne layık görülmüştür.

Great Gate denilen yerden Castle Street boyunca daha yukarı çıkıldığında: Chirstchurch Place denilen yerde, Dublin şehrinin iki büyük katedralinden ilki olan “Christ Church Katedrali” görülür. Katedralde, kale gibi bir tepe üzerindedir.

İrlanda Dublin Eski Dublin

CHRİST CHURCH CATHEDRAL VE ÇEVRESİ

Şehrin en güzel binası olan burası aynı zamanda İrlanda Anglikan kilisesinin parçasıdır. Dublin şehrindeki iki Protestan katedralinden birisidir. Diğeri, daha güneyde olan St Patric katedralidir.
İlk Hıristiyanlaşmış Viking kralı Sitric tarafından, 1038 yılında, şehir surları içinde, bir tepe üzerinde olan burada, ahşap bir kilise yaptırılmıştır.

Günümüzde görülen taş katedral ise, Norman Baronu Strongbow’un Dublin şehrini ele geçirmesinin ardından, 1172 yılında tahta kilisenin yerine yapılmaya başlanmış ve inşaat 13.yüzyılda da devam etmiş ve böylece erken İngiliz gotik stillerinin hakim olduğu bir mimari ortaya çıkmıştır. 1558 yılında, VIII.Henry’nin Roma Katolik Kilisesinden ayrılmasının ardından, Dublin şehrindeki tüm dini kurumlar “Anglikan” olmuştur.

Takip eden dönemde, katedralin tonoz nefinin güney kısmı 1562 yılında çökmüş ve 17. yüzyılda yeniden yapılmıştır.

1871-1878 yılları arasında ise, Henry Roe finansörlüğünde, mimar GE Street tarafından restorasyon çalışmaları görülür. Çoğu Victoria dönemi yapısının tadilatında olduğu üzere: restorasyon çalışmaları antik yapıların korunması için önemli olmasına rağmen, öte yandan ortaçağ karakterinin çoğu bu restorasyon çalışmalarında ortadan kaldırılmış ve yapı son derece kaba ve sevimsiz hale gelmiştir.

İçerideki her şeyin söküldüğü bu restorasyon çalışmalarında: iç bölüm: Victoria Neo-Gotik tarzda yenilenmiştir. Sokaktaki kule, yeniden inşa edilmiş ve dış payandalar eklenmiştir. Dış cephede: orijinal Norman ve erken İngiliz yapısı korunmuştur.

Sivri kemerli nef: erken İngiliz tarzında 1234 yılı yapımıdır. Nefin güney duvarı tonoz yıkıldıktan sonra, 17. yüzyılda yeniden inşa edilmiştir. Ancak kuzey duvarı orijinal değildir.

Nefin güney koridoru: bir zırhlı şövalye şeklindeki etkileyici büstü bulunan “Strongbow”un mezarını içermektedir (ölümü-1196) ve burada tabutunun bir kopyası görülmektedir.

Dublin tüccarları geleneksel sözleşmelerini imzalamak için buraya gelirler ve Strongbow’u tanık olarak düşünürler. Strongbow’un ilk mezarının, günümüzdeki tabutunun altında bulunduğu tahmin ediliyor.

Peki: bu Strongbow kimdir: Strongbow: Leinster kontunun büyük oğludur ve 1148 yılında kral olmuştur.

Dermot MacMurrough: İrlanda’da gücünü yeniden kazanmak için, Leinster kralı Strongbow’dan yardım istedi.

Karşılığında ise: Strongbow için kızı Aoife ile evlenmesini vaat etti.

Strongbow: 23 Ağustos 1170 tarihinde İrlanda’ya geldi ve yaklaşık 200 şövalye ve 1000 kadar asker ile Waterford’a saldırdı ve Waterford’u ele geçirdi ve kısa süre sonra Christ Church Katedralinde: Aoife ile evlendi.

Dermot MacMurrough: Strongbow’a krallığını bıraktı. O gücünün zirvesinde, Mayıs 1171 tarihinde öldü ve Dublin şehrini ele geçirince yapımına başlattığı bu Christ Church katedraline gömüldü. Ancak, bir kısım söylentiye göre de Gloucester’e gömüldü.

Ayrıca yine nefin güney koridorunda: ulusal hükümet yetkilileri için ayrılmış özel bölüm görülür. Kuzey koridorunda Sir Thomas Drew (ölümü-1910) tarafından bağışlanan vaftizhane bulunur.

Koronun doğu tarafında: Lady Chapel ve Peace Chapel bulunmaktadır.
Güney transept’in doğu tarafındaki “Peace Chapel” (Barış Şapeli) : oldukça etkileyici bir 12.yüzyıl yapısıdır ve bir zamanlar Dublin Başpiskoposu olan St Lawrence O’Toole’in kalbi: atların yanındaki duvarda asılı ve kalp şeklindeki demir bir kafesin içinde mumyalanmış olarak sergilenmektedir. Şapelin özellikle 13. yüzyıldan kalma yer karoları ilgi çekmektedir.

Victoria tarzı koro bölümünde: 1875 yılında mimar GE Street tarafından yapılan, geç ortaçağ dönemine ait ince pirinç kürsü dikkat çekmektedir. Haç şeklindeki kilisenin, yan ve koro bölümleri, 12. ve erken 13.yüzyıldan kalma crypt dışında, katedralin erken parçalarıdır.

Katedralin altında bulunan; 12. ve 13. yüzyıldan kalma son derece geniş (İngiltere ve İrlanda’nın en büyüklerinden birisidir) ve tonozlu crypt bölümü: Dublin şehrinin en eski ayakta kalan yapısıdır.

“Treasures of Christ Church” adlı sergi: cryptanın büyük bölümünü kapsamaktadır. Bu sergide: çok eski zamanlardan kalma sayılı el yazması metinler, 1689 yılında Orange Prensi James II. Nin Boyne savaşında kazandığı zafer anısına yapılmış taşınabilir tapınağını (çadır) ve 1666 tarihli Common Prayer Book ve şamdanlar görebilirsiniz.

Crypt’nın açık alanlarında: ağır taş sütun ormanı içinde, 1670 yılından kalma ağaç kütüğü ve ortaçağ taş oymacılığından örnekler görebilirsiniz. Ayrıca: yine burada, mahzenin en sıra dışı ama en popüler sakinlerinin mumyaları da görülebilir.

James Joyce tarafından “Finnegands” eserinde belirtildiği üzere, bunlar “Tom ve Jerry” olduğuna inanılan kedi ve fare mumyalarıdır.

Tarihi 1480’lara kadar uzanan kilise korusunun, Handel’in ünlü “Mesiah” adlı eserinde yer almak gibi bir ayrıcalığı vardır. 1742 yılında, Dublin şehrinde, Handel’in “Mesiah” adlı eserinin ilk performansında, buranın korosu da yer almıştır.

Katedral korosu: İrlanda’nın en iyi korolarından biri olarak haklı bir üne sahiptir ve ülke çapında turlar ve radyo yayınlarına katılırlar. Koro, kuruluşunun ardından, sürekli olarak Dublin şehrinin müzikal hayatında yer edinmiştir.

Kilisenin yan bölümünde Sir Henry Sidney anıtı görülür. Güneyde: Sir Henry Cheer’in (ölümü-1734) mezarı bulunur.

Christ Church Cathedrali: kutsal emanetler koleksiyonu ile de ilgi çekmektedir. Özellikle: içlerinde: İsa’nın beşiğinin bir parçası olduğu söylenen kutsal emanetler önemli yer tutmakta ve burayı Ortaçağ döneminde bir haç yeri haline getirmiştir.

Evet, katedral, etkileyici taş işçiliği, yüksek nefi ve 13.yüzyıl desenlerini örnek alan 19.yüzyıldan kalma ve yakarak süsleme yöntemiyle yapılmış yer çinileri ile hala hayranlık uyandıran bir mekandır.

Harika döşemeler, mozaikler ve zarif vitray pencereler: katedrali ziyaret ederken binaya özel bir atmosfer vermektedir.

Ayrıca: katedralde bulunan kutsal emanetler, Hıristiyanların özel ilgisini çekmektedir.
Evet son bir not: katedral gezinizde yorulur ve dinlenmek isterseniz: katedral cafeyi tercih edebilirsiniz. Burada: çay, kahve, sandviç, çörekler ve kekler bulunuyor.

Katedralin hemen karşısındaki yol üzerinde bir yer var.

İrlanda Dublin Eski Dublin Dublinia

 

Dublinia

St Michael Tepesi, Christ Church yanındadır.
Katedrale bir köprü ile bağlanan ve ortaçağ dönemindeki Dublin şehrinin görsel ve işitsel olarak canlandırıldığı bir yerdir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 8.5 euro, öğrenciler için 7.5 euro, çocuklar için 5.5 euro giriş ücreti ödemek gerekir. Her odada sesli olarak 5 farklı dilde anlatım yapılıyor.

Sergide önce Viking bölümü, ardından Ortaçağ Dublin bölümü ve Hunters sergisi, St Michael kulesi, Christchurch Katedrali bölümleri bulunuyor. Viking bölümünde: uzun ve zorlu yolculukları, silahları ve bir Viking savaşçı olma becerileri görülebiliyor.

Ağır zincirlerle bir köle olarak ve gürültülü şekilde sokaklarda dolaşırken, Viking kıyafetlerini deneyebilirsiniz. Viking runik alfabesi, onların şiir ve destanları, bir Viking evini ziyaret, tüm bunları yaşamak için burayı ziyaret etmeniz gerekiyor.

Serginin diğer bölümlerinde de benzer etkinlikler yapılıyor. Özellikle Ortaçağ döneminde Dublin şehrinin nasıl olduğu ilgi çekiyor. Ama buraya en çok çocuklar ilgi gösteriyorlar.

Merchant’s House

Burası da bir yol ile katedrale bağlanmaktadır.
Konuk evi olarak kullanılan yapının üst katında hediyelik eşya dükkanı bulunuyor.
Ayrıca kuleye çıkabilirsiniz.

Eski şehrin ara sokaklarında gezindikten sonra: Dublin şehrinin en turistik mekanlarından biri olan bir yere ulaşıyoruz. Thomas Street’in batısındaki James Street üzerinde, 1759 yılından bu yana “Guinness Brewery” bulunuyor.

İrlanda Dublin Eski Dublin GUİNNESS BREWERY VE ÇEVRESİ

GUİNNESS BREWERY VE ÇEVRESİ

St James Gate Brewery bölgesinin merkezindedir.

İşte, Dublin şehrine gelenlerin şehirde en çok ziyaret ettikleri yer.

Giriş ücretleri, yetişkinler 14.85 euro, 18.yaş üstü öğrenciler 13 euro, 18 yaş altı öğrenciler 10.50 euro, 65 yaş üstü 13 euro, 6-12 yaş arası çocuklar 6.5 eurodur.

“Guinness” bir bira markasıdır ve dünyaca ünlü, küresel bir marka olarak bilinir ve tanınır. Birçok çeşidi bulunmaktadır.

“St James Gate Brewery” (İrlandaca “Grudlann Gheata Naomh Seamuis”) olarak bilinen bu tesis: Dublin şehrinde, İrlandalı Artur Guinness tarafından 1759 yılında kurulmuştur. Artur Guinnes: 1759 yılında tesisi açtığında, tesisin bulunduğu yeri, yıllık 45 paund karşılığında 9000 yıllık süre için kiralamıştır.

1838 yılında ise bu marka İrlanda’nın en büyük bira markası oldu ve 1.2 milyon varil yıllık üretimi ile, 1914 yılında dünyanın en büyük bira fabrikası unvanını kazandı.

Bu fermantasyon tesisi: 64 dönüm, 7 katlı masif bina: 1759 yılından bu yana, dev bir bira bardağı şeklinde, şehirde ilgi çekmektedir.

Günümüzde: şirket “Diageo” isimli bir kuruluşun parçasıdır. Yani: Guinnes neslinden yönetimde kimse kalmamıştır.

Tesis içinde 3 tane bar bulunuyor. Bunlar: Brewery, Kaynak, Gravity. Ayrıca: kahve dükkanı, restoran, toplantı ve etkinlik salonu vardır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Atrium

Rehberli tur ile tesiste gezilen yerler ise şunlardır

Atrium

Gezi: 7 katlı binanın merkezinden başlar. Burası aynı zamanda dünyanın en büyük cam bira bardağının dibidir.

Daha sonra: zemin katta: Guinness mağazasını görebilirsiniz. Burada: Guinness ile ilgili gündelik giysi ve hatıra eşyalar satılmaktadır.

İngredient and the Craft of Brewing

Burada: bira yapımında kullanılan su, arpa, şerbetçiotu ve mayanın karışımı yapılıyor. Yani, bu bölümde bira sürecini adım adım izleyebilirsiniz.

Cooperage and Transportation

Burada: uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından oluşan harika bira çeşnisinin elde edilişi anlatılıyor.

Advertising and Sponsorship

Burada: ödül kazanan Guinness reklamları bulunuyor. Yani, burası reklamcılık galerisidir.

Crafting the Perfeckpint

4.katta bulunan bu bölümde, deneyimli elemanlar, ziyaretçilere bira doldurma sanatını öğretiyorlar. Gıda deneyimi bölümünde ise: klasik yemekler ve özellikle sığır yemeği ile birlikte, Guinnnes birasının tadılması sağlanıyor.

İrlanda Dublin Eski Dublin Gravity Bar

Gravity Bar

7.katta bulunan buradan Dublin şehrinin nefes kesici 360 derecelik manzarasını izleyebilirsiniz. Burada: şehirde bulabileceğiniz en taze bira servis edilir. Ayrıca: her ziyaretçiye burada ücretsiz bir “Guinnes Bira Bardağı” veriliyor.

Evet burayı ziyaret ederseniz: Guinness marka biranın 250 yıllık geçmişinin tanıtıldığı bir sergiyi görebilir ve dünyaca ünlü bira markası hakkında bilmek istediğiniz her şeyi öğrenebilir.

Rehberli turda: tüm eğlendirici etkinliklere rağmen: amaç, biranın mayalanması için kullanılan bakır fıçıları ve Guinness’in su, arpa, şerbetçiotu ve maya gibi dört basit maddeden elde ediliş süreci anlatılmaktadır.

Şehir merkezinin batısında: Dublin şehrinin turistler için en ilgi çekici mekanları bulunmaktadır ve bunlar “Heuston Station” çevresinde toplanmışlardır.

İrlanda Dublin Eski Dublin IMMA-Irısh Museum of Modern Art

 

IMMA-Irısh Museum of Modern Art

Burası: restore edilen 1648 yılı yapımı “Royal Hospital of Kilmainham” binasındadır ki, Dublin şehrinin en gözde 17. yüzyıl binası olarak tanınır. Yani, bu müzeyi ziyaret etmeden önce, binayı doya doya seyretmenizi öneririm. Royal Hospital: emekli askerler için bir ev olarak: James Butler tarafından 1684 yılında kurulan ve yaklaşık 250 yıldır kullanılan bir yerdir.

Tarzı: resmi bir cephe ve büyük bir avlu ile, Paris şehrinde bulunan Les Invalides’e dayanmaktadır. Hastane binası, hükümet tarafından 1984 yılında restore edildi ve Mayıs 1991 tarihinde “Modern İrlanda Sanat Müzesi” olarak hizmete açılmıştır.

Modern Sanat Müzesi: İrlandalı modern ve çağdaş sanatın sunumu ve koleksiyonları için, İrlanda’nın ilk ulusal kurumu olarak 1990 yılında İrlanda hükümeti tarafından kurulmuştur. Müzenin ziyarete açılma tarihi ise, Mayıs 1991 tarihidir.

Evet, müzede: 1960-1970 yılları arasından kalma “Gordon Lambert Collection” bulunur. Bu koleksiyonda, yüzden fazla nesne bulunmaktadır.

Müzede: sanatçıların çalışmalarını yürüttükleri stüdyolar da bulunmaktadır. Ayrıca: konser ve özel etkinlikler de düzenlenmektedir. Müze: yıllık 400 binden fazla ziyaretçi çekmektedir.

Bölgenin batısında, Inchicore Road adresinde bir hapishane bulunuyor.

İrlanda Dublin Eski Dublin Kilmainham Gaol-Jail

Kilmainham Gaol-Jail

Giriş ücretlidir. Yetişkinler 6 euro, çocuk ve öğrenciler 2 eurodur. Dublin şehrinde yabancılar tarafından en çok ziyaret edilen 10. yerdir. Rehberli turlar, yaklaşık 1.5 saat sürmektedir.

Burası, yüzyıldan fazla süre, İrlanda’nın başlıca hapishanesi olarak kullanılmış ve en son olarak 1924 yılında Eamon de Valera kalmıştır. Cezaevi 1796-1924 yılları arasında 128 yıl boyunca kullanılmıştır.

Uzun yenileme çalışmaları sonucunda, Kilmainham Gaol, günümüzde İrlanda milliyetçiliği tarihinin bir müze evi olarak kullanılmaktadır. Üst katta bir sanat galerisi, resim-heykel ve bütün çağdaş İrlanda cezaevlerinde hapsedilen mahkumların takıları sergilenmektedir.

Burayı ziyaret ederseniz: hapishanenin ibadet yapılan bölümünde yapılan 25 dakikalık sunumda: Victoria dönemi hapishaneleri, mahkumlara nasıl davranıldığı, siyasal ve toplumsal olaylar anlatılıyor.

Yani: modern İrlanda tarihinin en derin ve ilham verici temaları görülmektedir. İrlanda tarihindeki birçok isyancı, burada gözaltına alınmışlardır. Bunlar arasındakiler: Robert Emet, Charles Stewart Parnell sayılabilir.

Rehberler eşliğinde yapılan turda ise: binanın 18. yüzyıl kısmının karanlık koridorları boyunca ve özellikle Paskalya Ayaklanması sırasında mahkum olanların kaldıkları hücreleri görebilirsiniz. Hapishanenin avlusunda, bazı mahkumların idam edildikleri bildiriliyor.

Öte yandan, burada hırsızlık yaptığı öne sürülen küçük çocukların da tutuklu kaldığı söyleniyor. (en küçük çocuk 7 yaşında imiş) Yetişkin mahkumların çoğu, burada bir süre kaldıktan sonra Avustralya’ya sürgüne gönderiliyorlarmış.

Erkekler, kadınlar ve çocuklar: genellikle mum ışığında, tek bir hücrede 5 kişi birlikte hapsedilirlermiş. Çoğu zaman mum, yalnızca iki hafta yeter ve sonrasında karanlıkta yaşanırmış.

Bölgenin daha güneyinde; River Liffey güney kıyısında, yaklaşık 8 hektarlık bir park alanı vardır.

İrlanda Dublin Eski Dublin Irish National War Memorial Park

 

Irish National War Memorial Park

Burası: Edward Lutyens tarafından tasarlanmış, Avrupa’nın en ünlü anıt bahçeleridir.
Bahçeler: I. Dünya savaşında, yani 1914-1918 yılları arasında İngiliz ordusu adına savaşırken ölen, 48.400 İrlandalı askerin anısına yapılmıştır.

Bütün askerlerin isimleri: bahçedeki dört pavyonda, granit plakalar üzerine yazılıdır ve ayrıca Harry Clarke güzel resimleri ve el yazmaları da bulunur.

Bu dört pavyon: ünlü mimar Sir Edwin Lutyens (1869-1944) tarafından tasarlanmıştır. Park alanı: 1919 yılında tanzim edilmiştir.

Şeması “Memorial Komite”si tarafından çizilen park alanının oluşturulması için: çalışmalara 1931 yılında başlanmış ve yaklaşık 2 yıl sürmüştür. Proje için iş gücü: yarı yarıya; eski İngiliz ordusu askerleri ve İrlanda ordusunun eski askerleri tarafından yürütülmüştür.

Liffey’in kuzey kıyısında; Benburn Street üzerinde ise bir kışla bulunur.

İrlanda Dublin Eski Dublin Collins Barracks

 

Collins Barracks

Kışla: 1701 yılında inşa edilişinden, 1997 yılında faaliyetine son verilinceye kadar 300 yıl boyunca kullanımda kalmıştır. Burada: National Museum of Decorative Arts and History” isimli bir müze bulunmaktadır.

Kışlanın: ahırları, bir binicilik okulu, sondaj sahaları ve atış yerleri: şu anda sergiler, koleksiyonlar, koruma labratuarları, kütüphane ve ofisler için kullanılmaktadır. Sergi alanları ise: üç katlı, hayatta kalan en iyi meydan olan Clarke Meydanındaki kanatların ikisinde bulunmaktadır.

Müzenin içindeki mobilyalar ve ev eşyaları: İrlanda’nın sosyal ve siyasi tarihine dair ipuçları verir. Sergiler: dekoratif sanatlar, bilimsel aletler ve askeri ve devrimci tarihe odaklanır. Koleksiyonda, bir Samuray zırhı ve eski bir Japon tören çanı bile bulunmaktadır.

Müzenin en nadir parçası ise MS.1300 yılına tarihlenen Çin porselen vazosudur. Bu dünyaca ünlü porselen, iyi belgelenmiş nesnelerden birisidir.

Askeri tarihi içeren, ilk kapsamlı İrlanda koleksiyonu olarak ilgi çekmektedir.

Buradan sonra, şehir merkezine, High Street’in güneyine doğru geri dönecek olursak: ortaçağ duvarları dışında kalan ve ticaretle ilgili şehir kararlarından muaf olduğu için “Liberties” olarak adlandırılan alan görülür.

 

LİBERİES

İrlanda’ya, 12.yüzyılda Anglo-Normanların gelişinden bu yana varlığını sürdüren burası, bir zamanlar bir kenar mahalle ve özgürlükler merkezi olarak biliniyor. Takip eden süreçte ise: burada yeni konutlar yapılmış, ufak ve kırmızı tuğlalı evlerin restore edilmesiyle şehirdeki üst sınıf buraya yerleşmeye başlamıştır.

Back Lane doğusuna doğru yürürseniz, Patrick Street’e ulaşırsınız. Burada: şehrin en önemli ikinci katedrali bulunuyor.

İrlanda Dublin Eski Dublin ST PATRİCK’S CATHEDRAL

 

ST PATRİCK’S CATHEDRAL

Giriş ücretlidir. Yetişkinler için 5.50 euro, Öğrenciler için 4.50 euro ücret ödemek gerekir.

Burası, alan olarak, şehrin en eski Hıristiyanlık alanıdır. Çünkü: MS.450 yıllarında, burada bir kilise varmış ve İrlanda’nın korucuyu azizi olan St Patrick: günümüzde nef üzerinde bir haç ile işaretlenmiş yerde bulunan kuyunun suyu ile : Hıristiyan olanları vaftiz ettiği söyleniyor. Dolayısı ile, buranın ilk olarak 1191 yılında inşa edildiği düşünülüyor.

800 yıldır Dublin şehrinin merkezinde ve İrlanda tarihi ve kültürüne ışık tutmuş katedral: gerek kapladığı alanın büyüklüğü ve gerekse yüksekliğiyle gayet heybetlidir. İçinde, cryp bölümünde 700 civarında mezar bulunur.

Koro bölmesi üstünde: oymalı miğfer ve kılıçlar bulunur. Koro üyelerinin birçoğu 1742 yılında Hendel’in Mesih adlı gösterisinin ilk performansında yer aldılar. Kompozisyon: katedral içinde bir cam muhafazada sergilenmektedir.

Ülkenin en uzun kilisesi olmasını sağlayan iç mekan: 90 metre uzunluğundadır.

İrlanda Dublin Eski Dublin

Katedralin kulesi ise, 45 metre yüksekliktedir ve burada İrlanda’nın en büyük çanları bulunur.

Ancak: 1191 yılında inşa edilen yapı: 14.yüzyılda meydana gelen bir yangında tamamen yok olmuştur. Daha sonraki dönemde ise, Victoria tarzı restorasyon yapılmış ise de katedral: diğer katedral Christ Church kadar kapsamlı olmamıştır.

Öte yandan: katedralin karışık bir tarihi olduğu söylenir. Buraya: 1191 ile 1224 yılları arasında üniversite statüsü verilmiştir ve İrlanda’nın ilk üniversitesi olmuştur. Takip eden süreçte, 1320 yılında, burası Kral Henry VIII tarafından kapatılmıştır.

“Guliver’in Gezileri” yazarı yazar ve hicivci Jonathan Swift: 1713-1745 yılları arasında burada dekanlık yapmıştır. Kendisi: yardımseverliği ve İrlanda davasına verdiği destekle tanınır.

Zaten: Swift ve aşkı Esther Johnson’un mezarları, burada görülmektedir. Mezarın hemen yanındaki duvar üzerinde, bizzat Swift tarafından yazılan mezar taşı görülebilir.

Katedral/Üniversite 1320 yılında kapatıldıktan sonra ise: Dublin ziyareti sırasında Oliver Cromwell’in askerleri: kilisenin transeptine atlarını bağlamışlardır.

1783-1871 yılları arasında, katedral “St Patric Şövalyeleri” için bir şapel olarak kullanılmıştır. 1871 yılında ise, İrlanda kilisesi: kiliseyi devletten ayırarak Dublin kalesine taşımıştır. Bu şövalye varlığının ifadesi olarak, şövalyelerin afişleri, hala koro tezgahları üzerinde durmaktadır.

İrlanda Dublin Eski Dublin

Evet, yine katedrali tanıtmaya devam ediyorum. Burada bulunan ve Ortaçağdan kalma rahip odası ilginçtir, çünkü üzerinde delik bulunmaktadır.

Lord Kildare: azılı düşmanı ve burada tutuklu olan Lord Ormonde ile barış yapmak istediğinde: kendini güvene almak açısından, el sıkışmak istediğinde, elini bu delikten içeriye uzatmıştır. (Bu delikli levhayı görebilirsiniz)

Katedralin çıkışında: İrlanda’nın ilk halk kütüphanesi olan ve 1701 yılında açılan “Marsh Library” bulunur. Burada, çoğunluğu 16. ve 18. yüzyıllardan kalan 25 binden fazla kitap bulunmaktadır.

Raflar: hırsızlıkların önlenmesi için metal kafesler içine alınmıştır ve günümüzde de aynı şekilde muhafaza edilmektedir.

Günümüzde: katedral; İrlanda kilisesi ulusal katedrali ve aynı zamanda İrlanda’da popüler bir turistik yer olarak hizmet vermektedir. Dublin şehrinde, yabancılar tarafından en çok ziyaret edilen 8. yerdir. İrlanda anma günü törenleri, her yıl Kasım ayında burada gerçekleştirilmektedir.

Tanzanya Ngorongoro

Tanzanya Ngorongoro

Ngorongoro krateri, dünyanın sekizinci harikası olarak ve Afrika’nın en iyi bilinen yaban hayatı bölgesi olarak tanınmaktadır. Bu muhteşem ve ilginç yaban hayatı alanı: 1979 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Ngorongoro: bir yanardağdır. Bir zamanlar: konik bir şekle ve günümüzdekinden 2 misli yüksekliğe sahipmiş. Ancak: günümüzden 3 milyon yıl önce gerçekleşen son püskürtmenin şiddeti ve altındaki erimiş kaya kütlesinin lav olarak dışarı kusulması sonrasında: konik zirve içe çökmüş ve 20 km. çapındaki günümüzde de görülen bir oyuk ortaya çıkmıştır.

Yani: yer kabuğunda dev bir kırık oluşmuştur. 20 km. çapındaki bu kırık çevresinde ise, 600 metre yüksekliğinde bir caldera duvarı oluşmuş ve dış dünya ile ilişik kesilmiş ve milyonlarca yıl boyunca, deniz seviyesinden 1800 m. Yükseklikteki bu oluşum günümüze hiç bozulmadan gelmiştir.

Kalderanın eteklerinde ise delikler oluşmuş, buralar hayvanlar tarafından barınak olarak kullanılmıştır.

Ayrıca: bölgede bol su mevcuttur. Yani, daha açık ifade etmek gerekirse: 20 km. çapındaki bu volkanik krater boşluğundaki verimli ve sulak alanda, birçok hayvan türü yüzyıllardır yaşamaktadır.

Bu olaydan günümüze kalan tek sonuç: kraterin kuzey batı ucunda bulunan “Round Table Hill” yani Yuvarlak Masa Tepesidir.

Bilimsel olarak: volkanik patlama ve çöküntü sonucu ortaya çıkan volkanik kraterlere “caldera” ismi veriliyor. Burada görülen caldera: dünya üzerinde benzerleri arasında, büyüklük bakımından altıncı sıradadır. Ama çeperlerinin kırıksız olması nedeniyle, dünyanın en büyük calderası olarak da bilinir. Yani: bunun en anlaşılır tanımı büyük delikdir.

1960 yılında: yalnızca 3.5 km. uzunluğundaki bozuk ve kötü bir yol: 600 metrelik bir yükseklik kazanarak, kraterin bu tabanına yani büyük deliğe veya calderaya iniyordu. Zaten: yine bu dönemlerde, buraya, yalnızca dört çekerli ve güçlü araçların girmesine izin veriliyor ve bu araçlarla, bölgeye her yıl yaklaşık 10 bin ziyaretçi taşınıyordu.

Evet: buranın hemen batısında, Serengeti bölgesindeki düzlüklerde su ve taze ot bulmak için, her yıl göç eden hayvanlardan farklı olarak, burada yaşayan 30 bin civarındaki hayvan: yılın büyük bölümünde burada 260 km. karelik alanda yaşamaktadırlar çünkü burada en kurak sezonda bile su sorunu yaşanmıyor.

Burada: bir dizi bataklık ve sığ bir soda gölü ve ana göl “Magadi” gölü ve iki nehir (Munge ve Lonyonike) bulunuyor. Magadi gölü, bu nehirlerle besleniyor.

Magadi gölünün sularının hiçbir çıkış yolu olmaması nedeniyle, göl suları, yüzyıllardır süren buharlaşma sonucu, yüksek oranda tuz içeriyor. Bu suda: sadece bazı su yosunları ve karides türü kabuklular yaşıyorlar. Ancak: burada bulunan milyonlarca flamingo için, bunlar yeterli geliyor. Flamingolar: uzun bacakları ile, göl kenarında iz sürüyor ve karideslerle besleniyorlar.

Bir kısım flamingo ise, derin sulardaki su yosunları ile besleniyorlar. Hemen yanındaki bataklıkta ise, su aygırları yaşıyorlar. Çamurlu bu çukurların yanı sıra, krater yani caldera içinde, su kuyuları var. Filler, kara gergedanlar ve birçok su kuşu: bu su çukurları yakınlarında yaşıyorlar.

Krater otlaklarının her yıl yenilenmesindeki en büyük etken: Aralık-Nisan ayları arasında süregelen aşırı yağışlardır. Bu yağışların ardından krater otlakları, yeşile bürünüyor ve zengin volkanik topraklarda rengarenk milyonlarca çiçek yetişiyor. Mayıs-Kasım ayları arasındaki kurak dönemde ise: kraterin yani caldera’nın rengi, yeşilden aşamalı olarak sarıya, sonra kahverengiye dönüşüyor. Bu dönemde, kraterde yaşayan hayvanlar ise, Munge bataklığı çevresinde toplanıyorlar.

Evet: kraterin kenarında oluşan yüksek duvarlar:

kraterin içinin dış dünya ile ilgisini kesiyor. Kraterin içinde yaşayan hayvanlar ise, hayati ihtiyaçlarını krater içinden rahatlıkla karşılamaktadırlar. Zebra, antilop ve ceylanlar gibi otçullar: kraterin büyük bölümünü kaplayan otlaklarda beslenirler ve aslan, leopar, çıta, sırtlan ve çakal gibi etçil hayvanlara av olurlar.

Otçullar: genellikle otların en yeşil olduğu Ocak ve Şubat aylarında doğururlar. Etciller de: yine aynısını yaparak, sütten kesilmiş yavruların ve onların bakımını üstlenen annelerinin iyi beslenmesini sağlayan yeni buzağıların ve yavruların bulunduğu aylarda doğururlar.

Sonuç olarak: Ngorongoro: kendi kendine yeten bir özellik taşımaktadır. Bu durum: uluslar arası bilim çevrelerinin de ilgisini çekmiş ve zoologlar ve diğer bilim adamları, buraya gelerek, buradaki vahşi yaşam ve ekosistemi incelemek üzere, yıllarca çalışmaktadırlar.

Bu çalışmalar sonucunda: hayvanların genetik havuzlarının çok dar olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır. Örneğin: Ngorongoro bölgesindeki panterlerden, 100 tanesinin, yalnızca 15 bireyden doğduğu tespit edilmiştir.

Bu arada: krater çevresine çıkan patika üzerinden, birkaç hayvan, her yıl krateri terk etmektedirler. Bunlar: kraterin altındaki düzlüklerde, her yıl tekrarlanan kuru sezon göçüne katılırlar ve sonra geri dönerler. Ancak, çevredeki tarım alanları ve yerleşimler, bu göç rotasını her geçen yıl tehdit eder duruma gelmiştir.

Ngorongoro: bir zamanlar tarım yapılmasına izin verilmeyen Serengeti Milli Parkının bir parçasıydı. Bu durum: sığır sürüleri besleyen yerli Masai halkının sıkıntısına neden oluyordu. Bunun üzerine, 1959 yılında, krater ve çevresinde, yaklaşık 8500 km. karelik bir koruma alanı oluşturuldu.

Burada: bölgenin yerli halkı olan Masai’ler hakkında da biraz söz etmek istiyorum. Masailer: ağır başlı, kızıl saçlı yöre insanıdır. Tanzanya hükümeti: yerli Masaileri, modern yaşama uyum sağlamaları için her türlü çabayı göstermesine rağmen, Masailer buna karşı direnmişler ve kabul etmeyip bulundukları yerleri terk etmemişlerdir.

Günümüzden yaklaşık 200 yıl önce buraya gelen Masailer, günümüzde burada sığır ve keçi besliyorlar. Sayıları ise, 43 bin civarındadır. Yağmurlu sezonda: bitişikteki ormanlık alanlara, kuru sezonda ise açık ovalara hareket ediyorlar.

Burada bir özellikten daha söz etmek istiyorum. Bölge: insanlığın beşiği ve dünyanın tarih öncesinde yaşanmış en eski sitesi olarak kabul edilen “Olduvai Gorge” alanını da barındırmaktadır. Burada yapılan incelemelerde: günümüzden 50 yıl önce, dünyanın ilk insanlarına ait, burada çeşitli izler bulmuşlardır.

Oldupai Gorge: Doğu Afrikadaki en ünlü arkeolojik alandır ve burayı da ziyaret etmenizi öneririm.

Ngorongoro kraterinin batısındaki bu alanda: insansı ayak izleri bulunmuştur. Volkanik kaya üzerinde korunarak günümüze ulaşan bu ayak izlerinin, 3.5 milyon yıl öncesine dayandığı söyleniyor.

Burada bulunan baş iskeletin ise: küçük beyinli ve üç parçalı olduğu görülüyor. Bu yaratığın boyunun ise, 1.2 ile 1.4 metre olduğu tahmin edilmektedir. Bulunan bu baş iskeleti, günümüzde, Oldupai Müzesinde sergilenmektedir.

Hatta: yine söylenenlere göre: Adem ve Havva’nın cennetten kovulduktan sonra, dünya üzerinde, burada buluştukları söyleniyor.

Tanzanya Ngorongoro

Ulaşım

Ngorongoro koruma alanı: Arusha şehrinin 180 km uzağında Serengeti Milli Parkının hemen yanındadır. Buraya ulaşım: Arusha şehrinden karayolu ile yaklaşık 4 saat sürer.

Tanzanya Ngorongoro

Ne zaman gidilmelidir

Yılın tüm zamanlarında, bu park alanını ziyaret edebilirsiniz. Ancak, özellikle yağmur sezonu ardından, Magadi gölündeki filamingo sürülerini görmek mümkündür.

Tanzanya Ngorongoro
Tanzanya Ngorongoro
Tanzanya Ngorongoro

 

Neler Yapılır

Burayı ziyaret ederseniz: özellikle siyah gergedanlar, filler, manda ve zebra sürüleri görebilirsiniz. Ayrıca: aslan, leopar ve sırtlan sürüleri de görebilirsiniz. Kuş türleri ise, yaklaşık 400 civarındadır. Flamingolar, yarasa kulaklı tilkiler, çita, çakal, ceylanlar da görebileceğiniz diğer hayvanlardır.
Park alanında: bu hayvanları görebileceğiniz bir sürüş alanı bulunmaktadır. Ayrıca: piknik noktaları vardır.

Tanzanya Ngorongoro

Bu geziye: Ngorongoro koruma alanı dışında, Masai ve diğer kabilelerin yerleşim yerlerini görmeyi de ekleyebilirsiniz. Bu turda: kabilelerdeki insanların oturduğu çamur-kerpiç evleri, onların yaşam tarzlarını ve danslarını izleyebilirsiniz.

Bu arada bir uyarı: yolculuk esnasında, izinlerini istemeden Masailer ve yerli kabile üyelerinin fotoğraflarını sakın çekmeyin.

Bölgedeki Masai köyleri şunlardır: Kiloki Senyati köyü: Olduvai Gorge bölgesinde, 7 km. güneybatı yönünde, ana yol üzerindedir. Loonguku köyü: Olduvai Gorge bölgesinde, Serengeti anayolu üzerinde 10’ncu km.dedir.

Tanzanya Ngorongoro

Olduvai Gorge Müzesi gezilebilir. Bu müzede: insan atalarının ve onların dünya üzerinde birlikte yaşamlarını sürdürdükleri hayvanların iskeletleri ve fosilleri görülebilir. Burada: ayrıca yöresel el sanatları örnekleri de sergileniyor. Müzede, bir oda: insanımsı ayak izlerine ayrılmıştır. Burada: bizim erken insan atalarımızın gerçek ayak izlerini görmek mümkündür.

Bu izler: mucizevi volkanik patlamalar sonucu oluşan çamurlu kil ile korunmuş ve güneş ile sertleşerek, günümüze 3.6 milyon yıl öncesinden gelmiştir. Bu ayak izlerinde, insanların dik yürüdükleri kesin olarak görülmektedir.

Evet, Serengeti Milli Park bölgesine giderseniz, zaman ayırıp Ngororo koruma alanını da görmenizi öneririm.