Çekerek-Zile karayolunda, ilçeye 4 km. uzaklıkta, yola yaklaşık 400-500 metre içeride, ırmak kenarında, yüksek bir kayalık üzerinde bulunmaktadır. Ceneviz döneminde yapıldığı düşünülüyor. Yozgat bölgesinin, 7 harikasından biri olarak gösteriliyor.
Çok sivri bir kayanın üzerinde, toprak altından, biraz önce söylediğim gibi 200 basamak merdivenle inilen bir yerdedir.
Toprak yüzeyinden, 3 metre aşağıda, dikdörtgen kapısı var. Hemen önden, Çekerek ırmağı geçiyor. Hemen yanında ise, Çekerek ırmağı üzerine kurulan, Süreyya Bey Barajı var.
Kızlar kayasının hemen karşısında, Çekerek Belediyesi tarafından yaptırılan “Şato” isimli; meşhur piknik ve kültür parkı var.
Yozgat Çekerek Kızlar kayası
SÖYLENTİ
Kayanın doğusundaki yüksek tepeye yerleşenler, ırmaktan su almak için, bu merdivenleri yaptırırlar. Bir Rum Beyinin hasta kızı için bu merdivenlerin yaptırıldığı da söylenir.
Yozgat Çekerek Kızlar kayası
BİR RİVAYET
Keşişin bir güzel kızı varmış. İki genç erkek, bu kızı isterler. Keşisin ise, kızını her iki gence de vermek gibi bir niyeti yoktur.
Gençlerden birisine, bu yüksek kayadan girilerek, merdivenle ırmağın karşı tarafına geçilecek bir yol yapmasını ister.
Yozgat Çekerek Kızlar kayası
Öteki gençten ise: ırmağın üzerinden geçecek bir köprü yapmasını ister.
Kim önce bitirirse, kızını ona verecektir.
İki genç: kendilerine verilen görevi yaparlar. Biri köprü inşa eder, diğeri merdivenleri yapar.
Ancak, gençler, birbirlerinden haberdar değildir. Keşiş köprüyü yapan gence, ötekinin daha önce bitirdiğini ve kızını ona vereceğini söyler. Bunu duyan genç, külüngü vurarak kendisini öldürür.
Keşiş, daha sonra kayayı oyan gence, kızı köprüyü önce bitirdiği için öteki gence verdiğini söyler.
Bunun üzerine de genç kendisini yüksek kayalardan atarak öldürür.
Son yıllarda, büyük kalkınma hamleleri olmuş, yeni yapılar yapılmış. Ankara’nın çok yakınında, Ankara’nın yıllarca hiçbir nimetinden yararlanamamış, günümüzde ise, bunun sıkıntıları hızla giderilmeye çalışılıyor.
Yozgat
ULAŞIM
Yozgat, Ankara-Sivas kara yolu, yani E-88 kara yolu üzerindedir. Kırıkkale, Ankara, Sivas, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Çorum, Çankırı, Tokat illeri ile doğrudan kara yolu bağlantısı vardır.
Yozgat-Amasya arasındaki uzaklık: 188 km. Yozgat-Sivas arasındaki uzaklık: 225 km. Yozgat-Çorum arasındaki uzaklık: 104 km. Yozgat-Tokat arasındaki uzaklık: 207 km. Yozgat—Kırıkkale arasındaki uzaklık: 142 km. Yozgat-Kırşehir arasındaki uzaklık: 112 km. Yozgat-Kayseri arasındaki uzaklık: 197 km. Yozgat-Nevşehir arasındaki uzaklık: 202 km.
Yozgat
TARİHİ
Şehir merkezine yakın yerlerde ve ilçelerde yapılan araştırmalarda: MÖ.3000 yıllarından itibaren, bölgede yerleşim bulunduğunu ifade eden eserler ortaya çıkarılmıştır. Merkeze bağlı: Büyüknefes, Damsasan ve Gündoğdu köylerinde, bu yerleşim kalıntıları görülmektedir.
Bölgede, en büyük medeniyetin ise, Hititler tarafından kurulduğu anlaşılmıştır. MÖ.2000-1500 yılları arasında bu bölgede kurulan Hitit Medeniyeti: başkentini, Hattuşaş bölgesinde kurarak, bölgenin tarih sahnesinde yerini almasını sağlamıştır.
Takip eden dönemlerde, buralarda: sırasıyla Frigler, Kimmerler, Persler ve Makedonyalılar görülür. Daha sonra ise: Galatlar görülüyor, Anadolu’yu istila eden göçebe kabilelerden olan “Galat”lar, burayı bir “Ata yurdu” gibi kabullenmiş ve yerleşmişlerdir.
MÖ.85 yılında, Romalılar Galatların hakimiyetine son vermiş, MS.395 yılında imparatorluk ikiye bölününce, bölge Bizans egemenliğine geçmiştir.
Takip eden dönemde: 1071 Malazgirt Savaşından sonra, Türkler hızla Anadolu’da yayılmaya başlarlar. Bu dönemde, Bozok bölgesi, önemli kervan ve ticaret yollarının geçtiği bir yer olarak öne çıkar. 12.yüzyıldan itibaren, Selçuklular, bölgede görülmeye başlarlar ve 1175 yılında, Selçuklular bölgeyi tamamen ele geçirirler.
1529-1530 yıllarında, Yozgat, küçük bir köy olarak görülmektedir. Bölgede birçok oymak yaşamış ve bugün Yozgat’ın yerli halkının büyük bölümü, bu oymakların neslinden gelmektedir. Zaten, bölgede, oymak adlarını taşıyan birçok köy ve kasaba, hala bu isimleriyle anılmaktadırlar.
1408 yılında,
Osmanlılar bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler. Yavuz Sultan Selim döneminde: Yozgat ve çevresinde “Celal” adlı bir Türkmen tarafından isyan çıkarılır, isyan bastırılır ama Yozgat ve yöresi, bu isyandan büyük zarar görür. 17.yüzyılda: devlet tarafından bölgeye yerleştirilen, Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları, büyük güç kazanırlar.
Çapanoğullarından Ahmet Ağa, 1741 yılında, bölge mütessellimliğine getirilir. 1755 yılında, İstanbul’da çıkan et sıkıntısı üzerine, bölgeden, İstanbul’a koyun gönderince, merkezi yönetim tarafından, Bozok Sancağı, Ahmet Ağa’ya, mülk olarak verilir ve bundan sonra, Yozgat ve çevresinin tartışmasız hakimi olurlar.
Ancak, bu hakimiyet, Ahmet Ağa’nın bölge ve bölge halkı üzerindeki usulsüz uygulamalarını bitirmez ve 1765 yılında idam edilir. 1772 yılında, Çapanoğulları, bölgede yine etkin olmaya başlarlar. 1842-1846 yılları arasında, Çapanoğullarından Mehmet Celalettin Paşa: Yozgat ve Kayseri kaymakamlığına atanır. 1849 yılında ise, güçlerinin doruk noktasına ulaşırlar.
Tarihi süreç içinde, Kurtuluş Savaşı dönemine gelinir. Bu dönemde, şehir herhangi bir işgal altında kalmaz, ama bir isyan nedeniyle, mahalli kurtuluş mücadelesi veren birlikleri çok zor durumda bırakır.
Milli Mücadeleyi desteklemek üzere kurulan, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti, Yozgat Şubesinde: Müftü Hulusu Efendi ve Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler arasındaki husumet, Milli Mücadelenin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran Çapanoğlu İsyanının nedenlerinden biri olur.
Aslında Yozgat yöresinde başlamış olmasına rağmen, daha sonra bu isyan hareketi Çapanoğulları ailesi içine çekilmiş ve Çapanoğlu isyanı olarak anılmıştır.
Halbuki,
Bu geniş ailenin yalnızca bir kısmı isyana iştirak etmiştir. İsyan; 14 Mayıs 1920 tarihinde, Yıldızeli-Kaman köyünde toplantı yapanlar tarafından, Ankara Hükümetine karşı isyan ilan ettiklerini açıklamalarıyla başlar. Yıldızeli’ndeki olaylar, gün geçtikçe büyür. İsyanların önlenmesinde, büyük zorluklar çekilir.
Çapanoğulları: 13 Haziran günü Sorgun’u ve 14 Haziran günü Yozgat şehrini ele geçirirler. 16 Haziran’da Alaca ele geçirilir. Ancak, Çerkez Ethem tarafından isyan bastırılır ve isyana katılanlar cezalandırılır. Çerkez Ethem, isyancıların toplandığını duyunca, 25 Haziran 1920 günü Alaca ilçesini ele geçirir. Daha sonra, Arapseyfi bölgesinde toplanan tüm asiler, yine Çerkez Ethem kuvvetleri tarafından, imha edilirler.
Şehir: 25 Haziran 1927 tarihinden sonra, Yozgat adını alır. Daha önce, Bozok ismi kullanılmıştır. Niye, Bozok? Oğuzların Bozok koluna mensup Türkmenlerin, bu bölgeye akını sonucu, bölge “Bozok” olarak anılmaya başlanır.
Peki, Yozgat ismi nerden gelir? Söylenenlere göre: Yozgat bölgesi, Saray köyünden itibaren, aşağıdan-yukarıya doğru, kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişinden ve rakımının yüksekliğinden dolayı, önceleri buraya “Yüzkat” denilmiş, zamanla bu isim “Yozgat” olarak söylenegelmiştir.
GENEL
İl’in jeolojik yapısında dikkat çeken en önemli özellik: yer altı sularının fazla oluşudur. Yeryüzü şekilleri bakımından ise, sade bir yapıya sahiptir. İl topraklarının büyük bölümünü: platolar kaplar. Bunların başında ise, Bozok platosu gelmektedir.
İklim özellikleri değerlendirildiğinde: burada, yarı kurak, karasal iklimin hakim olduğu görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Yaz ile kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları yüksektir.
Yozgat, Türkiye genelinde, nüfusunun yarısından fazlasının kırsal alanlarda yaşadığı, nadir illerden biridir.
Yozgat’ta, turizm denilince: şehir, Ankara’ya çok yakın ve Ankara yöresinden, bütün doğu istikametinde ilerleyen yolların en çok kullanılanı. Yani: bu şehirden, mutlaka bir şekilde geçiliyor. Ama: şehrin turizm yönü elbette çok yoğun değil.
Yani: Arkeoloji Müzesi bulunmayan bir şehir, turizm yönünden ne olabilir? Çamlık Milli Parkı, Saat kulesi, Etnografya Müzesi. Yerli ve yabancı turist, bir yere gidip para bırakmadan önce, oranın önemini keşfetmeye çalışıyor.
Yani: “oraya gidersem orada ne görebilirim, ilginç ne olabilir “gibi. Umarım Yozgat şehrinin bu özellikleri konusunda yetkililer tarafından çalışma yapılır ve şehrin turizm yönünü öne çıkaracak çalışmalar yapılır.
YOZGAT SÜRMELİSİ EFSANESİ
1700’lü yıllarda, Bozok yaylasında otlayan sürülerin bir kısmını, Sürmeli Bey adında bir Türkmen yörüğü otlatırmış. Bu ozan: elinde kavalı, sırtında sazı, Yozgat-Akdağmağdeni arasındaki bölgedeki ormanlarda sürülerini dolaştırırmış.
Bazen bir çam dibinde, bazen bir derenin kıyısında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürmüş. O sevgili ki: güzelliği Bozok yaylasına yayılmış bir dilbermiş. Ancak, babası bir Türkmen beyidir ve çok serttir.
Sürmeli Bey: ailesini gönderir ve kızı babasından istetir. Ama, kızın babası, kızını bir çobana vermek istemez. Araya girenlere rağmen, bu düşüncesinden vazgeçmez.
Sürmeli Bey, buna çok üzülür. Sürüsünü bırakır ve sazını eline alarak, Beşçamlar mevkiinde, kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle, dağlara-ağaçlara anlatmaya başlar. Otağına ve obasına küser, alır başını gider, Akdağlara kadar giden çamların arasında, onu bir daha gören olmaz. Ondan geriye; içli sazına söylettiği nameler ve dertli kavalının nameleri kalır. O gün, bu gündür: Sürmeli Beyin türküleri, bu yörede, dillerde yankılanır.
BOZOK ÜNİVERSİTESİ
2006 yılında kurulmuştur. Üniversiteye bağlı: Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Eğitim Fakültesi var.
2009-2010 eğitim yılı döneminde: üniversitenin öğrenci kapasitesi, 7200 kişi olmuştur. Ayrıca: 290 öğretim elemanı ve 160 idari personel görev yapmaktadır.
Yozgat Testi Kebabı
NE YENİR.NE İÇİLİR
Bu yöreye has yemeklerin başında: Testi kebabı, ayva basması, çörek, bazlama, katmer gelir. Özellikle: testi kebabı ve elbette “Arapaşı” Özellikle: arabaşı, hazırlanışı ve yenilişi ile büyük ilginçlik gösterir. Ben burada kaldığım, dört yıllık süre zarfında, arabaşını yiyemedim, daha doğrusu yutamadım. Ama, bu lezzetin, öyle bir çorbası var ki, inanamazsınız, bunun çorbasını büyük bir keyifle defalarca yemiştim.
İsterseniz, kısaca bilgi vereyim. Arabaşı yemeği: un ile bir tepsi üzerine hazırlanan bir yemek ve ayrıca: tavuk veya hindi etinden hazırlanan çorbası ile tamamlanıyor. Tepside hazırlanan hamur, parçalar halinde kaşıkla alınıyor, çorbada ıslatıldıktan sonra, yutularak tadılıyor.
Ağızda çiğnenmemesi gerekiyor, ama bu yutma işi, ya maharet ya da alışkanlık gerektiriyor. Bir kaşık büyüklüğünde hamur parçasının bir lokmada yutulması, alışkanlık gerektiren bir olay.
Testi kebabı ise, duymuşsunuzdur, bir testinin içinde, et ve çeşitli sebzelerle hazırlanan ve daha sonra testinin kapak bölümünün hamurla kapatılması, kuzinelerde pişirilmesi ve daha sonra, testinin ağız kısmının yani kapalı kısmının kırılarak, kebap bölümünün bir kaba dökülmesi ile yeniliyor.
Yozgat Arabaşı
Her ikisi de muhteşem lezzetler. Yozgat yöresine gidenler için, mutlaka tadılmasını önereceğim lezzetler. Arabaşı belki yapılışı ve yenilişi itibarıyla ilginizi çekmeyebilir ama testi kebabını mutlaka denemelisiniz.
Yozgat
GEZİLECEK YERLERİ
Yozgat Saat Kulesi
YOZGAT SAAT KULESİ
1897 yılında, Belediye Başkanı Ahmet Tevfik-i Zade tarafından, Yozgatlı Şakir Usta’ya yaptırılmıştır.
Kulenin kaidesi, kare prizma şeklindedir. En üst kısmı: şerefe gibi, bir terasla çevrilidir. En tepe kısmında ise, çan şeklinde bir külah bulunmaktadır. Saatin çanı: 250 kg. ağırlığındadır. Her yarım ve tam saatlerde, çalışmaktadır. Kuleye çıkış için, kuzeyde, yuvarlak bir kemerli kapı bulunmaktadır. Kulenin her katında ise, yuvarlak kemerli bir pencere bulunuyor.
Yozgat Çapanoğlu Camii
ÇAPANOĞLU CAMİSİ
1779 yılında, Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. 1794 yılında ise, Süleyman Bey tarafından, bu yapının önüne, benzer planda, ikinci bir mekan ekletilmiştir. Daha sonra ise, en dışa küçük bir giriş revakı eklenmiş.
Arka arkaya dizilmiş yapılar, yakın zamana kadar, Osmanlı döneminin resim sanatına özgü örneklerle bezemeliymiş. Ancak, yapılan onarımlar sırasında, resimlerin çoğu yok olmuş.
Mahvilin ikinci katında, yan kubbede: yeşil mavi ve sarı renklerin kullanıldığı, çeşitli çiçek, yaprak ve meyve resimleri var.
Evet, bu cami, iki bölümden oluşuyor ve Yozgat’ın en büyük camisi, hemen önünde de bir şadırvan görülüyor.
Yozgat Çamlık Milli Parkı
ÇAMLIK MİLLİ PARKI
İl merkezinin, 2 km. güneyindedir. İl merkezine, 2 kilometrelik asfalt bir yolla bağlanır. Ülkemizin ilk milli parkıdır. 1958 yılında, Milli Park haline getirilmiştir. Deniz seviyesinden yüksekliği: 1300 metredir.
Burada yapılan araştırmaya göre: yaklaşık 300 yıl önce, bölgede bulunan “karaçam ormanları” bilinçsizlik sonucu ortadan kalkmış ve bir daha da yetişmemiştir.
Bu karaçamlardan, bir kısmı halen milli park bölgesinde bulunuyor ve dünya üzerinde yalnızca Kafkasya ve Yozgat çamlığında bulunmalarıyla önem kazanıyorlar.
Başka yerde yok. Diğer çam türleri: 100 yaşını geçtikten sonra, büyüme ve tohum verme özelliklerini kaybetmesine rağmen, Kafkas karaçamı, 300-500 yıl arasında yaşama, büyüme ve tohum verme yeteneğine sahipmiş. Çamlıkta: 3 yıldızlı bir de otel bulunuyor.
Bunların dışında, çamlık içinde: 9 tane, 400-500 yıllık anıt ağaçlar var. Ayrıca, burası bir doğal hayvanat bahçesi konumunda.
Günümüzde, burada: akbaba, küçük atmaca, şahin, tavşan, saksağan, kurt, kaplumbağa gibi bir sürü hayvan çeşidini görmek mümkün. Çamlık içinde, bir de gölet var. Bu gölette: sazan ve turna gibi balıklar yaşıyor.
Yozgat Çamlık Milli Parkı
Çamlık içinde, birçok çeşme de bulunuyor. Kaymak donduran, kum döken gibi ilginç isimleri olan çeşmeler, bu isimlerine uygun suları ile öne çıkıyorlar. Kaymak donduran çeşmesi: ismini, çevresindeki kar kuyularından almış.
Buz makinalarının, soğutucuların olmadığı dönemlerde, seyyar dondurmacılar ve pastane sahipleri, bu çeşmenin çevresinde kar kuyuları açarlar ve dondurma kaplarını, bu kuyuların çevresine koyarak, dondurmanın erimesini önlerlermiş.
Evet, Yozgat yöresinde yaşayanlar için, burası büyük bir imkan. Bende, defalarca Yozgat Çamlığına çıktım. Yolu, pek fazla sıkıntılı olmasa da, yine de, viraj ve inişli-çıkışlı. Ama, burada özellikle, yol üzerinde bulunan üç çeşmeden söz etmek istiyorum.
Bunlar: soğuk su çeşmesi, böbrek taşı döken su çeşmesi ve kekik kokulu su bulunan çeşme. Yozgatlılar, bu çeşmelerden bidon bidon su alırlar, sizde mutlaka bu sulardan tatmalısınız.
En tepeye çıktığınızda, biraz önce sözünü ettiğim otel veya belediye restoranında, mutlaka testi kebabını tatmalısınız.
BÜYÜKNEFES (TAVİUM-TAVİON) ANTİK KENTİ
Yozgat-Haydarbeyli köyü yolu üzerindedir. Galatların bir kolu olan, Trokmilerin başkenti olarak kullanılmıştır. Asur ticaret kolonileri döneminde, şehrin önemi ortaya çıkmıştır.
Erken Bizans döneminde, kent, şaşalı dönemini yaşarken, geç Bizans döneminde terk edilmiştir.
Halen burada kazı çalışmaları yapılıyor. Kentin büyük kale ve küçük kale olarak isimlendirilen bölgesinde, yaklaşık 3000 kişilik bir anfitiyatro ortaya çıkarılmış.
Son zamanlarda ortaya atılan söylentilere göre: günümüzdeki Almanların atalarının buradan göç ettikleri söyleniyor. Bu söylenti, yapılacak çalışmalar sonucu ne kadar doğrulanabilirse, buranın turizm kapasitesinin en üst düzeye çıkacağı tahmin ediliyor.
Yozgat Çeşka Yeraltı Şehri
ÇEŞKA YER ALTI ŞEHRİ
Kirazlı mevkiindedir. Yani, il merkezinin 3 km. kuzeydoğusundadır. Yüksekçe bir tepeye kurulmuştur. Yer altı şehrinin, üç girişi var. Ancak, bu giriş kapıları, günümüz öncesinde dolmuştur. Kuzeydeki tek giriş kapısından: alçak ve dar bir galeri ile, bir odaya ve odadan yine galeri ile, çevrede bulunan diğer odalara ve bir salona geçiliyor.
Salona açılan diğer galerinin toprak dolu olduğu görülüyor. Yıkıntılar arasında ve tepenin alt eteklerinde, tek renkli Roma ve Bizans dönemi seramik parçaları görebiliyorsunuz.
Yozgat Nizamoğlu Evi-Etnografya Müzesi
NİZAMOĞLU EVİ (ETNOĞRAFYA MÜZESİ)
İl merkezinde, İstanbulluoğlu mahallesinde bulunmaktadır.
1985 yılında ziyarete açılan müzede, bugün itibarıyla 990’ı teşhirde olmak üzere, toplam: 4000 civarında eser bulunmaktadır. Pazartesi hariç, diğer günlerde, saat: 08.30-17.30 arasında ziyarete açıktır.
Müzenin bulunduğu yapı ise: 1871 yılında yapılmıştır. Doğu yüzü, sokağa bakmaktadır. Taban ve duvar ahşaptır. Zemin kattaki mekanlar: depo, mutfak ve hizmet odaları olarak kullanılmaktadır.
Üst katta: bir sofa var, onun iki yanında ise simetrik yerleştirilmiş odalar var. Buralarda, yöreye özgü Etnografik eserler sergileniyor. Müzeye ait bahçe içinde, bir de idari bina bulunuyor.
Sergi salonlarında sergilenen eserler, şu şekilde gruplanmaktadır.
Yazma Eserler Salonu: Salonda bulunan en önemli eser: Çapanoğlu Büyük Camisine hediye olarak yaptırılan sancaktır. Bundan başka, yine bir sancak ve el yazması panolar ve mermer yazıtlar da sergilenmektedir.
Üst Kat Hol: Yozgat’ın eski Belediye Başkanlarından, Salim Korkmaz tarafından hibe edilen Aynalı Körük olarak isimlendirilen, yörede meşhur at arabası sergileniyor. Eyvan kısmında ise, yok olmuş, sivil mimari örneklerine ait süslemeli ahşap kapı ve yüklük kapıları ile, camilerden getirilen şamdanlar sergileniyor.
Mutfak: Konağın üst kat mutfağında, vitrinler içinde Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait porselen, seramik, bakır ve ahşap mutfak eşyaları sergileniyor.
İslami Eserler Salonu: Burada, bir Kabe Örtüsü Parçası, tekke eşyalarının ve alem, şamdan gibi bronz eşyaların teşhir edildiği vitrinler var.
Silahlar Salonu: 18.ve 19.yüzyılda kullanılmış; çakmaklı tüfek, el yapımı Karadağ tabancalar, kılıçlar ve çeşitli harp malzemeleri sergileniyor.
Gelin Odası: Pirinç bir karyola, dikiş makinası, beşikler, ahşap sandıklar, kilim ve el işleri ile, 19.yüzyıla ait bir gelin odası, bu salonda sergileniyor.
Yozgat Arkeoloji Müzesi-Karslıoğlu Konağı
ARKEOLOJİ MÜZESİ (KARSLIOĞLU KONAĞI)
Eski Yozgat-Sungurlu yolu (günümüzdeki Hattuşaş yolu) üzerinde, C. Ali Efendi Camisinin yanındadır.
Yozgat yöresinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserler, burada sergileniyor. Konak; 1883 yılında inşa edilmiştir. Konak, 1929-1936 yılları arasında, Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Karslıoğlu tarafından satın alınarak uzun süre kullanıldığı için “Karslıoğlu Konağı” olarak anılıyor.
Bina; 1979 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve restore edilerek 1990 yılında, Arkeoloji Müzesi deposu olarak kullanılmaktadır. Yakın bir gelecekte, arkeoloji müzesi olarak hizmete gireceğini duydum.
Dikdörtgen planlı yapı, iki katlıdır. Kesme taş duvarlar, ahşap karkas taşıyıcı sistem arasına, taş dolgu ile örülmüş ve sıva yapılmış. Kapı, yüklük ve tavanlarda: yörenin en güzel oyma işçiliğini görebilirsiniz. Binaya giriş, güneydeki sundurmadan sağlanır.
Birinci kata: beş basamaklı, taş merdivenle çıkılıyor. Oda kapıları üzerinde haç şekilleri görülüyor. Bu nedenle yapının eskiden Rumlara ait olduğu anlaşılıyor.
Atatürk, 3 Şubat 1934 tarihinde Yozgat’a geldiğinde,
Burada kalmıştır ve daha sonra, yapı uzun süre Vali Konağı olarak kullanılmıştır. Her ne kadar, yazının başlık satırında, Arkeoloji Müzesi cümlesini kullanmış olsam da, bugün burası müze olarak kullanılmıyor. Çünkü: Yozgat Müzesi Müdürlüğü tarafından, bir takım gerekçeler öne sürülerek, buranın Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmasından vazgeçilmiş.
Bu yapı da, İl Özel İdaresine tahsis edilmiş. Peki, Arkeoloji Müzesi nerede diye düşündünüz elbette, bilmiyorum. Bilgi veren de yok, müze de yok. Kesin olan tek şey, bu konağın müze olmasından tamamen vazgeçilmiş olması.
Yozgat’ta bir arkeoloji müzesi yapılması için, 2005 yılında, yaklaşık 4400 metrekare büyüklüğünde bir arsa tahsisi sağlanmışsa da, henüz bir çalışma gerçekleşmemiştir.
Bölge gerçekten tarihi kalıntılar açısından muhteşem zengin. Ama sanırım arkeoloji bilinci bölgede tam olarak yerleştirilememiş. Benim bulunduğum dönemde: Yozgat Valiliği bahçesinde bir mermer aslan heykeli vardı, ama ilginç olan heykelin tam bel bölümünde bulunan kazma izleriydi.
Bu heykeli, tarlasında tesadüf eseri bulan vatandaşımız, bunu kırıp bahçe duvarında taş olarak kullanmayı düşünmüş, ancak her türlü çabasına rağmen kıramamış. Tarih bilincimiz sanırım bu, eğer buluntu altın, gümüş ise, değerli, taş ise, değersiz.
Yozgat Karabıyık Köprüsü
KARABIYIK KÖPRÜSÜ
Yozgat-Şefaatli kara yolu üzerinde, yolun 38. kilometrededir. Köprü: Yavuz Sultan Selim tarafından, Mısır seferine giderken, 1516 yılında yaptırılmıştır.
Ayaklar üzerinde oturan, üç sivri kemer, iki alçak mahmuzlu, 60 cm. yüksekliğinde korkuluk duvarları olan, uçlarda ve ortada baba taşları olan bir köprü.
Kesme beyaz taşlardan yapılmış. Boyu: 54 metre, eni, 4.5 metredir. Köprü günümüzde iki durumdadır.
Son aylarda, isim “Başakşehir Futbol Takımı” ile oldukça bilinir hale gelen Başakşehir ilçesi hakkında bilgileri derledim, buyurun Başakşehir ilçesi.
İstanbul Başakşehir
TARİHİ
Başakşehir Yarımburgaz Mağarasında, günümüzden binlerce yıl öncesine ait yerleşim kalıntıları bulunmuştur. Yakın geçmişte, bölgenin bilinen en eski ismi “Azatlık” dır. Çünkü: Şamlar Baruthanesinde çalışan Ermeniler, Osmanlı yönetimi tarafından azat edilip birinci sınıf vatandaş ilan edilince, bunların yaşadıkları bu bölgeye de “Azatlık” ismi verilmiştir.
Meşrutiyetin ilanından sonra ise, Arnavut kökenli Resneli Niyazi Bey: bölgedeki Ermenileri buradan göndermiş ve Baruthane ve çevresindeki araziler Resnelilerin olmuştur.
Bu dönemde yörenin ismi Resneli Çiftliğidir. 1952 yılında son Resneli ölünce, arazi, mirasçıları tarafından paylaşılmış ve parça parça satılmıştır. Ardından bölgeye yeni ve modern siteler yapılmıştır. İlçe Küçükçekmece ilçesine bağlı iken 2008 yılında yeni bir ilçe olmuştur.
İstanbul Başakşehir
GENEL
Yerleşim yeri, İstanbul boğazının 20 km batısındadır. Denize kıyısı yoktur. Yerleşimin güneyinde Küçükçekmece gölü vardır. Bu gölü besleyen Sazlıdere, derin bir vadi oluşturur ve TEM Uluslararası transit kara yolu bu vadiye keserek ilerler. Yörede: Karadeniz ve Marmara arasında oluşan klima sistemi ılıman bir iklim oluşturur. Bu iklim: tarım için oldukça uygundur.
İstanbul Başakşehir Fuar ve Sergi Alanı
BAŞAKPAZAR FUAR VE SERGİ ALANI
Bölgedeki semt pazarlarını bir çatı altında toplamak için düzenlenmiştir. Burada: gıdadan tekstile kadar çeşitli ürünlerin satıldığı işyerleri bulunuyor. Yani, burası aynı zamanda fuar, festival ve benzeri sosyal etkinliklerin de yapılabileceği bir yer olarak düzenlenmiştir. Yani, bir anlamda AVM denilebilir. Ancak: geniş, ferah ve hijyenik bir alışveriş ortamı yaratılmıştır.
İstanbul Başakşehir Fuar ve Sergi Alanı
Ayrıca: restoranlar, kafeler, sinema salonları da bulunuyor. En orijinal yönü ise, en üst çatı bölümünde, bir yeşil alan oluşturulmuş olmasıdır. Burada, ziyaretçiler dinlenebilmektedir.
HOŞDERE
Burası, Osmanlı döneminde bir Bulgar çiftliğidir. Çünkü 1877-1878 yılındaki Türk-Rus harbi sırasında, Bulgaristan’dan kaçarak buraya gelen üç Türk aile tarafından kurulmuştur. 1924 yılındaki mübadelenin ardından ise, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan’dan da birçok aile muhacir olarak bölgeye gelmiştir.
Günümüzde Başakşehir ilçe sınırları içerisinde bulunan Hoşdere bölgesinde, yaklaşık 110 hektarlık alan üzerinde, 20 bin kişinin yaşaması planlanan Yeni Şehir Projesi geliştiriliyor.
İKİTELLİ ORGANİZA SANAYİ SİTESİ
İstanbul’da bulunan 2 organize sanayi bölgesinden birisi, TEM Otoyolunun hemen kuzeyinde bulunan İkitelli Organize Sanayi Sitesidir. Bağcılar ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır.
İstanbul Başakşehir Atatürk Olimpiyat Stadı
ATATÜRK OLİMPİYAT STADI
Bağcılar ilçe merkezine 9 km uzaklıktadır. İkitelli bölgesinde bulunan stadyum, UEFA’nın “5 Yıldızlı Stadlar” listesinde bulunmaktadır. Çünkü bünyesinde her türlü organizasyon için uygun donanım bulunmaktadır.
İstanbul Başakşehir Atatürk Olimpiyat Stadı
Olimpiyat parkı içinde bulunan stadyum, 1999-2002 yılları arasında yapılmıştır. 77 bin seyirci kapasitelidir. Seyirci kapasitesi olarak Türkiye’nin en büyük stadıdır. Ayrıca 9 kulvarlı atletizm pisti vardır. Oldukça büyük bir otoparkı bulunmaktadır. Tüm bu güzellikler yanında, bu muhteşem stadyumun eksisi, hiç bitmeyen rüzgar ve üstünün açık olmasıdır.
ISPARTAKULE MEVKİİ
İstanbul-Avrupa arasındaki tren yolunun bir istasyonu buradadır. Burada, ayrıca Ispartakule viyadüğü ve Ispartakule çiftliği bulunmaktadır.
İstanbul Başakşehir Yarımburgaz Mağarası
YARIMBURGAZ MAĞARASI
Yörede, Altınşehir mevkiindedir. Bu yüzden halk arasında “Altınşehir Mağarası” olarak da bilinir. İstanbul merkeze 22 km uzaklıktadır. Küçükçekmece gölüne ise 15 km uzaklıktadır. 2001 yılında 1’nci Derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Mağaranın 2.5 km güneyinde Küçükçekmece gölü bulunur. Önünden ise Sazlıdere geçer. Ayrıca yine yörede, zengin su kaynakları vardır. Bu yüzden barınma ve konaklama için oldukça uygundur.
İstanbul Başakşehir Yarımburgaz Mağarası
Mağara içindeki sıcaklık yaz-kış dönemlerinde değişmez, sabittir.
Mağarada ilk araştırmalar, 19’ncu yüzyıl ortalarında Abdullah Bey tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1963 yılında aşağı mağaranın giriş kısmında kazılar yapılmıştır.
Mağarada: Paleotik çağa ait çeşitli kalıntılar ve Bizans dönemine ait bir kilise kalıntısı vardır. Ancak, mağara zaman içinde oldukça büyük tahribata uğramıştır.
İstanbul Başakşehir Azatlı Baruthanesi
AZATLI BARUTHANESİ
1795-1796 yılları arasında Baruthane Nazırı Mehmet Şerif Efendi tarafından yaptırılmıştır. Sultan III Selim tarafından ordunun modernleşmesi hareketinin baş eseri olarak kabul edilir. Temelleri 1794 yılında atılmış ve 2 yılda tamamlanmıştır.
Küçükçekmece gölünün kuzeyinde, göle 4 km uzaklıktadır.
Osmanlı döneminde İstanbul, Selanik ve Gelibolu’da bulunan baruthanelerin verimli olmaması nedeniyle daha modern olan burası inşa edilmiştir. Yapının zemin etüdü oldukça dikkatli seçilmiş, dış cephesi taştan yapılmıştır. Katlı olan yapı, çökmesinin önlenmesi için demir bloklarla örülmüştür.
Barut kalitesini arttırmak için, burada yeni teknoloji kullanılmıştır.
1804 yılında, Şamlar köyünün kuzeyinde Şamlar bendini yaptırır ve baruthaneye bir kanalla su getirilmiştir. Aslında Sultan, avlanma sırasında Arnavutköy deresinden (günümüzdeki ismiyle Azatlı deresi) çok su geldiğini görür ve buraya bir su bendi yaptırarak, suyun gücünü kullanarak barut yaptırmak ister.
Bent ve baruthanenin yapımı için araştırmalar yapılır, barut imalatı için Şam’dan sanatkarlar getirilir ve İngiltere’den ise değirmen taşları sağlanır.
İstanbul Başakşehir Azatlı Baruthanesi
Çünkü baruthane su çarkı ile çalışıyordu. Daha önceki baruthaneler, hayvan gücü ile çalışıyordu. Buranın su gücü ile çalışır yapılmasının amacı, üretimin sürekli devam etmesidir. Hatta: bir saat ustası olan ve mekanik bilgisi fazla Arakel Dadyan, baruthane için çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaları sonucunda, su çarkı ile çalışan, dumansız bir sistem geliştirmiştir.
Zaman içinde burada üretilen barutlar: Altınşehir mağaralarına yakın bir yerde depolar yaptırılarak muhafaza edilir. Burada Dadyanlar’ın ayrı bir yeri var. Bunlar Ermeni bir ailedir ve Padişahın emriyle baruthaneyi kurup işletiyorlar.
Çünkü Osmanlı topraklarından Dadyanlardan başka bu işi yapabilecek kimse bulunmamaktadır. Baruthanenin yapılışı ile birlikte bölgede kalabalık bir işçi topluluğu oluşuyor.
İşçilerin önemli bir bölümü Ermeniler arasından seçiliyor. Çünkü, barut işi tehlikeli ve Türkler bu işe ilgi göstermiyorlar. Zaten, baruthanenin kurucusu da Ermeniler. Padişah, Dadyanlara ve baruthanede çalışan Ermenilere, Müslümanlara tanınan hakları veriyor.
Böylece bölgenin yeni sakinleri Ermeniler bölgede yeni yerler, topraklar sahiplenmeye başlıyorlar. Hikayenin bundan sonraki bölümünü, aşağıda Resneli Niyazi Çiftliği bölümünde belirteceğim.
Zaman içinde bina birkaç kez onarılmış ve genişletilmiştir.
Baruthane: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına kadar faaliyetini sürdürmüştür. Ancak bu savaş sırasında, baruthane, Ruslar tarafından tahrip edilmiştir. Günümüzde: Baruthane binasının çevresinde büyük bir havuz ve hangar benzeri yapı kalıntıları bulunmaktadır.
İstanbul Başakşehir Şamlar Bendi
ŞAMLAR BENDİ
Burada: bent kurulurken, baruthane için Şam’dan ustalar getirilir. Yukarıda da belirttiğim gibi, Şam şehrinden gelen ustalar, bu köyün bulunduğu yerde iskan edilirler. Bu ustalar Şam’dan geldiği için köye “Şamlular Kariyesi” ismi verilir.
Bölgede bulunan Sazlıdere’nin en büyük kollarından olan Şamlar Deresinin üzerinde bulunan su bendi, Osmanlı döneminde, Sultan II Mahmut zamanında, 1826-1828 yılları arasında yaptırılmıştır.
Sultan II Mahmut, av sırasında Arnavutköy deresinden (günümüzdeki ismi Azatlı deresi) çok su geldiğini görür ve bu suyun önüne bir bent yaptırmak ve suyun gücünden istifade ederek barut yaptırmayı düşünür.
Baruthaneye su sağlamak için kurulmuştur. Yükseklik 10 metredir. Ancak, elbette günümüzde burada da büyük bir kuraklık hüküm sürmektedir.
ŞAMLAR KÖYÜ CAMİİ
1839 yılında yapılmıştır. Yapı: dikdörtgen biçimli ve kesme taştandır. Yapının orijinal minaresi, 1995 yılında yıkılmış ve yerine beton minare yapılmıştır. Şamlar köyünün ilk kuruluşu ile ilgili, yukarıda söz etmiştim, Baruthane için Şam şehrinden gelen ustalar ilk olarak burada iskan edilmişler ve köy kurulmuştur.
RESNELİ ÇİFTLİĞİ
Meşrutiyetin ilanında etkili olan Arnavut kökenli Osmanlı devlet adamı Resneli Niyazi Bey, burada bir çiftlik kurmuştur. Kendisi, 23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen Meşrutiyet döneminin en büyük devrimci simgesidir.
Resneli Niyazi Bey, Meşrutiyetin ilanının ardından gittiği her yerde “Hürriyet Kahramanı” olarak karşılanıyor. Ancak, aynı zamanda bu bölgeyi de kendisine ayırıyor ve elbette hiç kimse buna karşı çıkamıyor.
O zamanki ismiyle “Azatlık” bölgesini kendisine çiftlik yapıyor. Daha önce buraya yerleşen Ermenileri buradan kovuyor.
Evet, Meşrutiyet yıllarında Hazine-i Hassadan Resneli Niyazi Bey ailesine geçen bu bölge, 1950 yıllarına kadar Resneliler Çiftliği adıyla bu ailenin mülkiyetinde kalmıştır.
Son sahibi 1952 yılında ölünce, mirasçıları 1980’li yıllarda araziyi ayrı ayrı parselleyip paylaşırlar ve satarlar, ancak bölge “Resneli” olarak halen tanınmaktadır.
Çiftliğe ait konaklar, Yarım Burgaz mağarasının ilerisindedir. Burada, yani çiftlik bölgesinde oldukça yoğun bitki çeşitliliği bulunur. Bu yüzden, çiftlik arazisinin eko parka dönüştürülmesi çalışmaları sürdürülmektedir.
Bio İstanbul
Başakşehir Sazlıdere Baraj gölü yanında, Bio İstanbul isimli bir proje geliştirilmektedir. Burada, Türkiye’nin ilk biomedikal Bilim Parkı kurulacaktır.
Ayrıca toplam 15 bin konut bulunacakmış. Bu projenin devam edip etmediği hakkında bilgim yok. Sanırım proje iptal edilmiş, çünkü en büyük Amerikalı ortak projeden çekilmiş diye duydum.
İstanbul Büyükçekmece hakkındaki gezi yazım için Büyükçekmece