Romanya: bize çok uzak değil, Trakya’da sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve hemen ardından Romanya. Bu ülkede, çok sayıda vatandaşımız yaşıyor. Burada benim amacım: elbette ülkelerin ve şehirlerin turistik özelliklerini yansıtmak.
Bu yüzden, öncelikle bu konuları incelemek gerekiyor ki, Romanya ülkesinde, özellikle Bükreş, Karadeniz kıyısındaki birkaç yer ve kayak turizminin yapıldığı birkaç yer turistik açıdan dikkat çekiyor. Her zaman olduğu gibi, gidilen yerlerde UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmış “Dünya Mirası” yerleri de özellikle siz okurlarıma belirtiyorum.
Öncelikle, şunu bilmek gerek: Romanya’nın tarihi: bizimkiyle iç içe geçmiştir ve tarih kitaplarımızda sıkça rastlanılan “Eflak” ve “Boğdan” buradadır. Ayrıca: yine dünya çapında ünlü “Kont Drakula” yine bu ülkede Transilvanya topraklarında yaşamıştır.
Ama: bu ünlü kişinin ismi, bizim kültürümüzde “Kazıklı Voyvoda” diye geçer. Çünkü: bu kişi, Osmanlı ile yakından bağlantılıdır. “Drakula” adını: silah kullanmadaki becerisi ve zalimliğiyle öne çıkan ve “Dragon” olarak tanınan babası Vlad Basarab’dan almıştır.
Baba Basarab: oğlu Drakula’yı 1442 yılında 10 yaşında iken Osmanlı topraklarına göndermiştir. Bu 6 yıllık sürede, işkence metotları hakkında kafa yormuş ve döndüğünde, bu konuda, yani işkence konusunda uzman olmuştur. Özellikle: “kazık” metodunu: yaşlısından gencine, katilinden hırsızına herkese uygulamıştır. Hatta: 20 bin civarında Osmanlı askerine de, aynı işkence metodunu kullandığından söz edilmektedir.
Evet: burada Romanya’nın geneli hakkında, sizlere ayrıntılı bilgiler verdikten sonra, yine bu sitede, şehir-şehir Romanya ülkesinin turizm ağırlıklı yerlerini birlikte gezelim.
Romanya: Balkan yarımadasında, Karpat dağları, Tuna ve Karadeniz ile işaretlenen kuzey bölümde, Orta Avrupa’da yer almaktadır.
Ülke toprakları, yaklaşık 237.500 km. karelik alana yapılmıştır. Kara sınırlarının uzunluğu: 2508 km. dir. Sınır komşuları: Bulgaristan, Macaristan, Moldova, Sırbistan ve Karadağ ve Ukrayna’dır. Sahil şeridi: 225 km. dir. Ülkenin Karadeniz seviyesinden en yüksek noktası: Moldoveanu’dur ve 2544 metredir.
Ülkenin milli bayramı: 1 Ocak 1918 tarihindeki “Birleşme Günü” dür.
ROMANYA TARİHİ
Romanya bölgesinde ilk yerleşimcilerin: günümüzden ikibin yıl önce, Hint-Avrupa kökenli Trakya kabileleri oldukları biliniyor.
Burada yaşayan ve “Dacians” ismi verilen yerli kabileleri: Karadeniz kıyısında koloniler kuran Yunanlılar ile karşılaştıklarında iyi ilişkiler kurmuşlardır.
Daha sonra, bölgede Romalılar görülür. Dacianslar nedeniyle: günümüzde tüm eski Latince ve Erken Ortaçağ kaynaklarında: Romanyanın bütün bölgelerine “Dacia” denilmektedir.
MS.270-275 yıllara arasındaki dönemde: Roma ordusu ve yönetimi: İmparator Aurelian tarafından burada egemenlik yürütüldü. Romenlerin ataları: birkaç yüz boyunca, Roma imparatorluğunun siyasi, ekonomik, dini ve kültürel etkisi altında kaldı.
MS.395 yılında Roma imparatorluğu bölününce, Romanya toprakları, Bizans yönetimi egemenlik alanında kaldı. Daco-Roma kültürel etkisi: MS.2-4’ncü yüzyıllarda sürdü ve 6-7’nci yüzyıla kadar devam etti. Bu süre içinde: Daco-Romalılar: Latin kıyafetleri içinde Hıristiyanlığı kabul ettiler.
Ortaçağ döneminde: MS.12 ve 13’ncü yüzyıllarda: Romanya topraklarında yaşayanlar çevresindeki Eflak, Boğdan ve Transilvanya beylikleriyle birlikte yaşamaya başlamışlardır.
895 yılında: Volga topraklarından gelen Macar kabileleri: Pannonia bölgesine yerleşmişlerdir. 995 yılında, bunların batıya ilerlemeleri: Rumenler tarafından durdurulmuştur.
14’ncü yüzyılın ikinci yarısında, bu kez: Osmanlı imparatorluğu güçleri, bölgeye dayanırlar. 1396 yılında: Osmanlılar Tuna kıyılarında görülmeye başlarlar.
Böylece: Romenler ve Osmanlılar arasında büyük çatışmalar yaşanır. 1453 yılının ardından: bütün Balkan yarımadası, Türk yönetimine girer. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman, Belgrad şehrini alınca, Romanyanın çevresindeki Eflak/Boğdan bölgeleri 300 yıllık Türk egemenliğine girerler.
1541 yılında ise, Romanya toprakları da, Türk egemenliğini tanırlar. Ancak, diğer komşu ülkelerin aksine: Romenler, Osmanlı yönetimine ödedikleri tazminat karşılığında, iç özerkliklerinin korunması garantisini almışlardır.
16’ncı yüzyılın sonlarında: Eflak Voyvodası olan Michael: Hıristiyan birliği ve Papalık tarafından başlatılan anti Osmanlı koalisyonuna katılmış ve ülkenin bağımsızlığını kazanmak için ağır savaşlar vermiştir.
1599-1600 yıllarında: Romenlerin yaşadığı “Eflak-Transilvanya-Boğdan” prenslikleri: tarihte ilk kez birleşmişlerdir. Ancak, bu birliktelik, 1601 yılında Michael’in öldürülmesiyle sona erer.
1683 yılında Osmanlılar Viyana kuşatmasında başarılı olamayıp geri çekilince, Habsburg imparatorluğu Avrupa’nın güney-doğu bölümünde genişlemeye başlamıştır.
1699 yılında “Karlofça” andlaşması imzalanınca, Avusturya’da özerk bir prenslik kurulur. Rus çarı Petro: 1696-1725 yılları arasında, Dinyester nehrine ulaşır ve ardından fetihlerini devam ettirerek, İstanbul boğazı ve İstanbul’a hakim olma düşüncesiyle Romanya Beyliklerine kadar gelir ve buraya yerleşir.
Osmanlı imparatorluğu: 1711 yılında Moldova ve 1716 yılında Eflak prensliklerini tanır. Takip eden süreçte: Osmanlı-Avusturya-Rus imparatorluk orduları: başta Eflak olmak üzere bölgede etkinlik mücadelelerini sürdürürler.
18-19’ncu yüzyıllara gelindiğinde ise, bölgede büyük bir ekonomik ve sosyal değişimler gerçekleşir. Romanya: adım adım Avrupa’ya yönelir. 1699-1701 yılları arasında: Katolik kilisesi ve Transilvanya din adamlarının oluşturdukları din ağırlıklı birliktelikler, Romanya’nın egemenliğinin sağlanmasında büyük etki gösterirler. 1829 yılında imzalanan Edirne Barış Andlaşması: Romanya’nın ulusal kurtuluş savaşının son aşamasıdır.
24 Ocak 1862 tarihinde, “Romanya” adını alır ve başkent “Bükreş” olarak ilan edilir.
10 Mayıs 1866 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda: Carol I. Romanya’nın ilk kralı olarak seçilir.
1875 yılında Türk-Rus savaşı sonrasında, 9 Mayıs 1877 tarihinde, Romanya devlet olarak bağımsızlığını ilan etti. Prens Carol I komutasındaki bir Romen ordusu: Tuna nehrini geçti ve Plevne’yi kuşatarak, 10 Aralık 1877 tarihinde, Osman Paşa’dan kaleyi teslim aldı.
1914 yılında, I. Dünya savaşı çıktığında, Romanya tarafsızlığını ilan etti. 1916 yılında ise, müttefikler safına katılarak Avusturya/Macaristan imparatorluğuna karşı savaş ilan etti.
1921 yılında Romen Komünist partisi kuruldu ve 1924 yılında yasaklandı. 1930 yılında, Kral Carol II, tahttan vazgeçti ve yerine oğlu Michael geçti.
6 Eylül 1939 tarihinde, II.Dünya savaşı çıktığında, Romanya yine tarafsızlığını ilan etti. 1941-1944 yılları arasında ise, Romenler, kaybettikleri toprakları geri almak için, Almanlarla birlikte Ruslara karşı savaştılar.
Romanya; 1949 yılında COMECON ve 1955 yılında NATO karşıtı olarak kurulan Warşova Paktının kurucu üyesi oldu. Çavuşesku: komünist parti ve devlet sisteminde tek adam haline geldi. Bu yüzden: Sovyetler Birliği tarafından, yine aynı yıllarda, müdahale edilmeyen tek doğu Avrupa devleti oldu.
Ancak, bu dönemde, ülkenin tüm kaynakları: megaloman olarak nitelendirilen Çavuşesku tarafından: saçma sapan dev projelerde yok edildi. Bunun sonucunda, Romenlerin yaşam standardı düştü ve rejimdeki kriz derinleşmeye başladı.
Bu koşullar altında: 16 Aralık 1989 tarihinde, Timisoara başkanlığındaki isyan kıvılcımları, tüm ülkeye yayıldı. 22 Aralık 1989 tarihinde ise, 1000’den fazla can kaybı yaşanarak, diktatör, yönetimden uzaklaştırıldı.
İKLİM
Ülkenin iklimi: ılıman olmasına rağmen, sık kar yağışı ve sis görülür. Özellikle: kışlar, soğuk ve yağışlı geçer. Yazın: yine sık gök gürültülü ve güneşli havalar görülür.
Ilıman iklimi, doğal çevre şartları ve uygun toprakları ile, çok eski dönemlerden bu yana, yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.
DİL
Romenlerin ana dilleri: Latince kökenlidir. Yani: çevresindeki diğer ülkeler “kril” yani değişik bir alfabe kullanırken, bunlar Latin alfabesini kullanıyorlar.
İNSANLAR
Romenler: kafa yapısı ve ruh olarak İtalyanlara benziyorlar yani bir anlamda Akdenizli gibi canlı, hareketli ve heyecanlılar. Genel anlamda: neşeli, esprili ve eğlenmeyi seven insanlar. Birkaç Romen: bütün dünyaca ün kazanmıştır, bunlar arasında: futbolcu George Hagi, jimnastikçi Nadia Comaneci, tenisçi İlie Nastase gibi.
TİCARET
Romanya: dünyanın 5’nci büyük şarap üreticisi ülkesidir. Ülkedeki popüler içkilerin başında “Palinca” denilen ve yüksek alkol oranı olan bir tür içki bulunmaktadır. Ayrıca: yine “Tzuica” yüksek alkol oranı ile başı çekmektedir ki, Romenler bu yüksek alkol oranlı içkileri içinde, neden neşeli oldukları konusundaki soruyu sanırım cevaplıyorlar.
DİN
Romenlerin % 87’si Ortodoks tur.
PARA
Ülkenin para birimi: lei’dir. Avrupa birliğine üye olmasına rağmen, kendi para birimlerini kullanıyorlar. Ama, elbette gerek Euro ve gerekse dolar, geçerli para birimidir.
1 Euro= 4.15 Lei.
TURİZM
Ülkedeki “Simaia” ve “Braşov” kayak meraklılarının başlıca tercih ettiği yerlerdendir.
“Sinai” şehri ise: yine ülkede önem kazanan, 2007 yılında “Avrupa Kültür Başkenti” seçilen, Transilvanya bölgesindeki Alman Sakson yerleşimcilerin kurduğu önemli şehirlerden biridir ve turistik açıdan gezilip görülmesi gerekir.
Çünkü: 1800’lü yıllarda şehir Romen Kraliyet Ailesinin yazlık merkeziydi ve Kral Carol I tarafından 200 civarında odası bulunan “Peleş Sarayı” yaptırılmıştır ki, günümüzde burada 2000 civarında sanat eseri sergilenen bir müze bulunmaktadır.
Öte yandan: elbette başkent Bükreş şehrinin de kendine özgü turistik özellikleri bulunmaktadır. Çünkü: başkent Bükreş şehri, hala yakın zaman öncesinin komünist rejim özelliklerini taşımaktadır ki, bu durum en çok mimari de görülür.
Karadeniz kıyılarındaki “Köstence” şehrine gelince, burası Osmanlı izleri ve Müslümanların yoğun yaşadıkları yerlerden birisidir. Köstence şehrinin hemen yanındaki “Mamaia” ise, özellikle çok yıldızlı turistik tesisleri barındırmasıyla tanınır.
Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yer olan “Tuna Deltası” ise: UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Çünkü: buranın zengin faunasında 300 çeşit kuş ve 170 çeşit balık yaşamaktadır.
Cape Town ve Johannesburg arasındaki yolculuk için: üç seçenek bulunmaktadır. Tren, araba kiralama veya uçak. Ama bence: zamanınız varsa, bu iki şehir arasındaki yolculuğu: araba ile yapmanızdır. Böylece: ülkeyi daha fazla tanıma şansınız olacaktır. Kara yolunu tercih ederseniz, iki günlük keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz. (iki şehir arasındaki uzaklık 1608 km dir.)
“Büyük Karoo” olarak isimlendirilen ve uçsuz bucaksız çöllerin hakim olduğu bölgede: gerek demiryolu ve gerekse kara yolu ile yolculuk yaparak: burayı görme şansınız olabilir.
Özellikle: yağışsız olan bu bölgede yine de yetişen bitkilerin ve açtıkları çiçeklerin güzelliklerine hayran olacaksınız. Ayrıca yine bu kurak bölgede koyun sürüleri göreceksiniz ki, bunlar açılan sondaj kuyularından elde edilen sularla yaşatılmaktadır.
Araba ile yolculuk yapıyorsanız. Kimberley denilen şehri görmelisiniz.
Kimberley
Şehrin : elmas madencilik geçmişi nedeniyle ve II. Boer savaşı sırasındaki kuşatma nedeniyle önemli tarihsel önemi vardır. Burada: Cecil Rhodes ve Barney Barnato ve De Beers geçmişinin izleri görülür. Johannes De Beer: Afrika’da ilk olarak elması keşfeden kişidir ve kendisi Kimberley’de gömülüdür.
Günümüzde ise, burası madencilik ve tarım sektörü merkezidir.
Burada özellikle bir çukur dikkati çekmektedir. Uzaydan görülebilecek kadar büyüktür. “Big Hole” denilen bu çukurun derinliği yaklaşık 215-705 metre arasında olan bu çukurun çevresi 1.5 km. dir. Su derinliği 41 metre ile 134 metre arasındadır.
Bu çukurdan: 1870-1914 yılları arasında: milyonlarca kırat elmas çıkarılmıştır.
Elmas madenciliği çoğu zaman elle yapılmıştır.
Kasaba merkezinden 30 km uzakta bulunan burası: Afrika’nın ilk maden merkezidir. Ama günümüzde de buradan elmas çıkarılmaya devam edilmektedir ve 2023 yılına kadar devam edileceği belirtilmektedir.
Burayı ziyaret ederseniz: rehberli turlarla: önce Afrika’daki Kimberley konumu ve elmas madenciliğinin geçmişi hakkında 17 dakikalık bir film izleyebilirsiniz. Daha sonra Big Hole görebilmek için yüksek bir platform üzerinde yürünür ve bir sahte maden şaftı gezilir.
Daha sonra küçük bir müzede kilitli kasada elmaslar görülür. Bu müzede: elmas madenciliğinin tarihinin hikayesi anlatılır ve ilk günlerden itibaren eserler sunulur.
Kasabanın diğer tesisleri ise: bir kafe, hediyelik eşya ve takı mağazalarıdır.
Şehrin ürkütücü boş sokaklarında yürüyebilir ve De Beers ailesinin yaşadığı mütevazi evi görebilirsiniz.
Ayrıca: kölelik 1834 yılında kaldırılmış olmasına rağmen, madencilerin çoğunun hiçbir özgürlüğü olmadan, kötü şartlarda nasıl yaşadıklarını görebilirsiniz. Küçük kulubeler madencilerin konutu olmuştur.
Öte yandan: Kimberley’de bulunan elmasların ticaretinde: elmas satın alma, kesme ve denizaşırı ülkelere gönderme işlemleri: burada görülen tek odalı ofislerde yürütülmüştür.
JOHANNESBURG
GENEL
Johannesburg: Güney Afrika’nın en kalabalık ve büyük şehridir. Afrika’nın ise, Kahire ve Lagos şehirlerinin ardından üçüncü büyük şehridir. THY ile yaklaşık 10 saatlik bir uçuşun ardından, İstanbul-Johannesburg şehirleri arasındaki ulaşım sağlanıyor.
1998 yılında: şehirde 3.3 milyon yaşında insan iskeleti bulunmuştur ve bu dünyada bulunan en eski insan türü iskeletidir. Bu yüzden şehrin tarihinin çok eskilere kadar gittiği ve hatta insanlık tarihiyle eş olduğu söylenir. Şehirdeki hızlı yaşam ise 1886 yılında altın çıkarılmasıyla başlamıştır.
Altın çıkarmaya gelenler burada çadırlar kurarak ilk yerleşimi başlatmışlardır. Ancak: 1 ton topraktan 2 gr altın çıkarıldığını duydum ve bugüne kadar buradan 1200 ton altın çıkarıldığını düşününce, ne kadar toprak hafriyatı yapıldığını düşünmek bile zor geliyor. Yani: bu bölgenin altı tamamen oyulmuş ve hatta şehrin altında Van gölü büyüklüğünde boşluk alanlar bulunduğu söyleniyor.
Ardından uzun süre İngiliz hakimiyetinde kalan şehirde, daha sonraki süreçte ünlü Güney Afrikalı Lider Nelson Mandela uzun yıllar yaşamıştır.
Şehrin altından bir nehir geçmektedir. Bu yer altı nehri: yetersiz otlaklara sahip şehrin zamanla Güney Afrika’nın en büyük şehrine dönüşmesini sağlamıştır ve günümüzde burada 3 milyon insan yaşamaktadır.
Şehri ziyaret etmek için en uygun zaman: Kasım-Mart ayları arasındaki dönemdir. Çünkü bu dönem, ülkede “yaz” sezonudur. Sıcak ve güneşli yaz havası, bazen öğleden sonraları çıkan ani fırtına nedeniyle olumsuz etkilenir. Şiddetli yağan yağmur bir den kesilir ve şehir tertemiz ve yemyeşil olarak ortaya çıkar.
Güney Afrika ülkesinin diğer şehirlerinde olduğu gibi, burası da ırk ayrımcılığından oldukça etkilenmiştir. Bu politikalar sonucu binlerce Asyalı: şehir banliyölerinden “Lenasia” ya yerleşmişlerdir. Öte yandan şehirdeki siyahlar da yine şehir banliyölerine sürülmüşlerdir.
“Soweto” denilen banliyöde, 2 milyon kişinin yaşadığı söylenir ve bunların birçoğu şehir merkezinde çalışmaktadırlar.
Şehirde sıcaklıklar şehrin yüksek irtifası nedeniyle Ocak ayında ortalama 26 derece civarındadır. Haziran ayında ise ortalama sıcaklık 16 derecedir. Kışın gündüzleri ılık, geceleri ise serin geçer. Şehir musluk suyu temizdir ve içmek güvenlidir. Ancak, tercih edenler için şişe suyu da bulunur.
Şehirdeki yemek kültürünün merkezinde özellikle “Malay” yemek kültürü etkindir. Bu yemeklerden özellikle sizlere önerebileceklerim: Samoosa, Bobotie ve Chakalaka’dır. Bunlar genellikle baharatlı olmaları ile tanınırlar.
Şehrin en eski restoranı olarak “Melville” bilinir. Saxon Hotel restoranı ise yine şehrin en ünlü ve güzel restoranıdır ve Nelson Mandela genellikle burada yemek yemiştir. Şehrin Melrose Arch bölgesi de pek çok restoranı barındırmasıyla tanınır.
Johannesburg şehrine yolunuz düşerse: en büyük alışveriş merkezi olan “Sandton City”den aradığınız birçok şeyi bulup satın alabilirsiniz. Diğer alışveriş yerleri ise: Northgate, Cresta, Rosebank, Eastgate.
Rosebank Flea denilen yerde, her hafta Pazar günü: Afrikalı kadınlar ve erkekler: kendi yaptıkları el ürünlerini satışa sunarlar. Yine: Bruma ve Panorama pazarlarından ucuz el ürünleri bulup satın alabilirsiniz.
ŞEHİR MERKEZİ
Kyalami Pisti
Şehir pek çok uluslar arası organizasyona ev sahipliği yapar. Ayrıca: her yıl Formula-1 yarışları burada düzenlenir. Pist 1960 yılında açılmıştır. 1990’lı yılların başında buradan Formula yarışları kaldırılmıştır. Takip eden süreçte, burada motor sporları yarışları yapılmıştır.
SMAL STREET
Burası: trafiğe kapalı bir alışveriş alanıdır. Şehirde sokak satıcılarına karşı herhangi bir kısıtlama tedbiri uygulanmadığından, burada yüzlerce seyyar satıcı sokaklara sergi açarlar ve mallarını yayarak, gezginlere satmaya çalışırlar. Burada aklınıza gelebilecek her şeyi bulup satın alabilirsiniz.
Burada bulunan alışveriş merkezleri şunlardır:
MTB-Carlton Centre-Merkez Ticaret Bölgesi
İnşaat: 1967-1973 yılları arasında sürmüştür. 223 metre yüksekliğiyle Güney Yarımkürenin en yüksek binası olarak önem kazanmıştır. Merkezi kompleksteki yapı: beş yıldızlı, 30 katlı Carlton Hotel olmuştur.
Otel 1997 yılında kapılarını kapattı ve 1999 yılında devlet nakliye şirketi Transnet tarafından satın alındı ve popüler bir alışveriş merkezi haline getirildi. Ayrıca, burada çok sayıda ofis ve suit bulunmaktadır.
50 katlı bu binanın seyir terasına yani “Top of Africa” ya çıkarsanız, şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Hatta: şehrin doğusundan güneyine ve batısına doğru uzanan kum rengi artıklardan oluşmuş dağları takip ederseniz: altın resiflerini görebilirsiniz.
Buraya çıkmak ücretlidir. Yetişkinler için 15R ve 12 yaş altındaki çocuklar için 10R ödemek gerekir.
Bu yapının bulunduğu komplekste: alışveriş merkezi, büyük bir otel, buz pisti ve büyükçe bir otopark vardır.
Oriental Plaza
Newton pazarının yanında, Bree Street üzerindeki bu mekan, 1970 yılından bu yana burada bulunan büyük bir alışveriş merkezidir. Burada indirimli fiyatlarla egzotik çeşitli kumaşlar satılır. Burada bulunan 360 mağazada yerel ve uluslar arası markalar da ucuz satılmaktadır. Doğu piyasalarında olduğu gibi pazarlık yapabilirsiniz.
Her ay 1 milyondan fazla kişi burayı ziyaret ederler.
Öte yandan, burada birçok çeşitli baharat satılmaktadır. Avlularda ise, Hint restoranları, barlar ve dükkanlar bulunur.
1893-1915 yılları arasında: evrensel insan hakları savunucusu Hindistanlı Mahatma Gandhi: burada yaşamış ve Afrika’da siyahlara yapılanları protesto etmek için pasaportunu bu meydanda yakmıştır. Bu olay, dünya tarihine geçmesi açısından önemlidir.
Rissik Street Post Office
Yapımına 1897 yılında başlanan bina, mimar Sytze Wierdman tarafından tasarlanmış ve bölgedeki en eski ve güzel tarihi yapılardan birisi olarak kabul edilir. Cumhurbaşkanı Paul Kruger: 1880’lerde Avrupa’da gezerken o orada gördüğü görkemli binalardan etkilenmiş ve hükümetin gücünün kanıtı olarak aynı derecede büyük binalar inşa ettirmeye karar vermiştir.
Bunun üzerine 1890 yılında Raadsaal ve 1897 yılında Pretoria Adalet Sarayı ile birlikte burası yaptırılmıştır. 1905 yılında bu bina zar-zor açılmıştır.
Postanenin bulunduğu meydan: şehrin ilk Pazar meydanıdır ve burada uzun yıllar yoğun ticaret yapılmıştır ve 1974 yılında Pazar başka yere taşınmıştır.
İngilizler Boer savaşının ardından bölgeyi ele geçirince, bu tarihi ve kırmızı tuğlalı binaya, yeni bir kat ve saat kulesi eklemişlerdir. Yapı 1996 yılından bu yana boştur. Boş kaldığı sürede: binada büyük hırsızlık olmuş ve saat, çan, ahşap korkuluklar ve bağlantı parçaları çalınmıştır.
1978 yılında bina “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Şehre ait bina 1996 yılında postanenin kira sözleşmesinin bitmesi üzerine postane tarafından boşaltılmıştır ve Eyalet Hükümeti binayı teslim almıştır.
İmpala Stampede
Postanenin arkasında zarif bir anıt bulunuyor. Bu anıt: Ernest Oppenheimer parkındadır. Bir havuz üzerinde bulunan zarif kemer: 17 impaladan oluşmaktadır ve sanatçı Herman Wald tarafından yapılmıştır. Ancak impalaların kafaları ve bacakları kesilerek heykel tahrip edilmiştir. Daha sonra ise heykel yapan Wald’ın oğlu Michael tarafından restore edilmiş ve Main Street Anglo American binası dışındaki alanı süslemeye başlamıştır.
Johannesburg Halk Kütüphanesi
Şehir merkezinde, Market Street üzerindedir.
Belediye Sarayının arkasında, küçük bir parktadır. Ülkenin en büyük kütüphanesidir. Yapının zemin katında: altın ve elmas filizleri ve jeolojik örneklerin sergilendiği küçük bir koleksiyon bulunmaktadır. Kütüphanenin koleksiyonunda 1.5 milyon kitap ve 250.000 den fazla üyesi bulunmaktadır.
Newton Kültür Merkezi
Bree caddesinin yukarısındadır. Burasının daha önceleri meyve-sebze pazarı olduğu söyleniyor. Günümüzde burada sanatçılar, stilistler, aktörler ve müzisyenler toplanmaktadırlar. Oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
1920’lerde Belediye Başkan Yardımcısı Mary Fitzgerald tarafından kültür merkezine dönüştürülen mekanda: bir takvim yılı içinde caz festivalleri, Çin yeni yıl kutlamaları, dans ve havai fişek gösterileri düzenlenmektedir.
Kültür merkezinin içinde: Afrika Müzesi bulunmaktadır.
Afrika Müzesi
Burada; ülkenin ilk yerlileri olan: San ve Koikoiler ile ilgili küçük bir bölümde, Afrika tarihi ve kültürü üzerine birçok sergi bulunuyor.
Sergilenenler arasında bulunanlar; mutfak gereçleri, küçük bir kabile kulübesi, silahlar, giysiler vardır. Yine sergide bulunan ve “Bushman” mağarasında bulunan: “Taş Dönemi” resimlerinde ise: büyük bir incelikle avcılar ve hayvanlar betimlenmiştir.
Müzenin diğer bir bölümünde: Kap gümüşleri ve bölgenin öncüllerinin kullandıkları mobilyalar sergilenmektedir. Bunlar, bölgenin yerleşik beyazlarının tarihini göstermektedir. Victoria döneminde kullanılan bir pub ve eczane yeniden inşa edilerek ziyaretçilere gösterilmektedir.
Müzede özel bir bölümde: Mahatma Gandhi’nin ayrımcılığa karşı verdiği mücadele ile ilişkin binalar ve yerler gösterilmektedir. Kendisi 1893 yılında Londra’da okuduktan sonra, bir avukat olarak çalışmak için Güney Afrika’ya gelmiş ve 1904-1913 yılları arasında Johannesburg şehrinde yaşamıştır.
Tren istasyonu ve çevresi
1960’lı yıllarda inşa edilen tren istasyonu: Afrika’nın en büyük tren istasyonudur. Irkçılık yasaları kaldırılmadan önce: Melezler ve siyahlar, binanın özel bir bölümünü kullanıyorlar ve farklı vagonlarda seyahat ediyorlardı. Günümüzde ise: her gün 200.000 kadar siyah: Soweto denilen banliyöden şehir merkezine gelirler.
Güney Afrika Taşımacılık Müzesi-James Hall Museum
Güney Afrika’da en büyük ve en kapsamlı müze Şubat 1964 tarihinde kurulmuştur.
Tren istasyonunun eski girişinde bulunan müzenin önünde: 1890 model bir lokomotif bulunmaktadır.
Müzenin içinde ise model tren, uçaklar ve gemiler sergilenmektedir. Sergilenenler arasında diğer bulunanlar: platform bilet makinesı fenerler, yemek vagonunda kullanılan nesneler ve demiryolu makası kontrol panelleridir.
Kısacası, burada ziyaretçiler Johannesburg şehrinin ulaşım tarihini görürler. Muhteşem koleksiyon içinde: hayvanlar tarafından çekilen araçlar, bisiklet ve motosikletler, yangın motorları ve ekipmanları, buharla çalışan araçlar, tramvay ve troleybüsler bulunur.
Müzenin ismine gelince: James Hall: 1964 yılında bir müze kurdu.
Hall: eski modellerden özellikle otomobillere tutkundu. Onun en eski otomobili 1900 yılı yapımı Clement Panhard idi. Oğlu Peter Hall Aralık 2012 yılında müze başkanı oldu. Peter da, eski arabaları toplayıp koruyarak babasının mirasını genişletti.
Günümüzde müzenin koleksiyonunda 2500 parça nesne bulundurmaktadır. Güney Afrika’nın kendi alanında en büyüğüdür. Özellikle 1905 yılı Marryweather buhar pompası ve 1959 yılı Belediye Başkanlığı Rolls Royce yangın söndürme araçları ilgi çeker.
Johannesburg Sanat Galerisi
İstasyonun doğusunda: şehrin en eski parkı olan “Joubert Park” alanında bulunan bu galerinin binası: Sir Edwing Lutyens tarafından yapılmıştır.
Sanat galerisinin koleksiyonunun çekirdeği ilk olarak Kasım 1910 tarihinde atılmıştır. Koleksiyonun büyük bölümü: Güney Afrika sanat eserlerine yöneliktir.
Müzede sergilenen koleksiyonda eseri bulunan bazı sanatçılar şunlardır: El Greco, Dante Gabriel Rossetti, Raffaello, Sir John Millais. Koleksiyon 17.yüzyıl Felemenk ressamlarının eserleriyle başlar, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına kadar olan dönemi kapsar.
Empresyonizm ve Post-Emresyonizme ayrılmış bölümde ise: Sisley, Pissaro gibi sanatçıların eserleri görülebilir.
Müzede, Güney Afrika sanatına ayrılmış küçük bir bölümde de: özellikle Jan Pienneef isimli sanatçının güzel manzara resimlere görülmeye değerdir.
Madenciler Anıtı-The Miner’s Monument
Tren istasyonundan birkaç blok kuzeyde, Rissik Street üzerinde, devasa bir anıt bulunur. Bu anıtta: büyük bir delgeçle çalışan: biri siyah, ikisi beyaz üç altın madeni çalışanı betimlenmiştir. Anıt; heykeltıraş David McGregor tarafından yapılmıştır.
1936 yılındaki bir gurup madenci temsil edilmektedir. Onların yüzü 1886 yılında keşfedilen Langlaagte yani batıya dönüktür. Anıt 1964 yılında Johannesburg belediyesine sunulmuştur.
Citty Hall
Rissing Street üzerindeki bu görkemli yapı: Edward tarzında inşa edilmiştir. İlk taşı 29 Kasım 1910 tarihinde Strathern dükü tarafından konulmuş ve 7 Nisan 1915 tarihinde Vali general Lord Buxton tarafından açılmıştır. Binanın önünde kalan boşluk: sivil ve askeri siyasi nitelikli çok sayıda toplantılar için kullanılmıştır. Yapı 1979 yılında “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Witwatersrand Üniversitesi
Braamfontein bölgesi, Smuts Avenue adresindedir.
Burası Afrika kıtasında İngilizce eğitim veren en büyük üniversitedir. Bu üniversitenin kütüphanesinde: Portekizli kaşif Bartolomeu Dias’ın: 1488 yılında Port Elizabeth yakınlarında sapladığı “haç” bulunmaktadır.
Nelson Mandela Müzesi
West Soweto-Orlando adresindedir.
Şehirde en fazla turist çeken yerdir. Giriş ücretlidir ve Afrikalı yetişkinler için 40R, uluslar arası yetişkinler için 60R, öğrenci ve çocuklar için 20R.dir. Güney Afrika’nın diğer yerlerinde olmayan bir uygulama, eğer Afrikalı iseniz burayı daha ucuza gezebiliyorsunuz, hayır, çok saçma olmuş, bu tür bir uygulama çok saçma.
Bence burayı ziyaret etmeyin.
Mandela evi Soweto Heritage Trust: eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela Rolihlahla ve ailesi: 1946-1990 yılları arasında burada yaşamıştır. Daha sonra ise, bu evi: Soweto Heritage Trust için bağışlamıştır ve ev 1997 yılından itibaren müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1999 yılında ev “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Evin orjinali, bu bölgede inşa edilen yüzlerce evle aynıdır. Standart teneke çatı, beton zemin, dar bir mutfak ve arkasında kova tuvalet bulunur. Sokak lambaları olmasına rağmen evlerde henüz elektrik yoktur ve parafin lambaları kullanılır. Yatak odasındaki çift kişilik yatak, neredeyse bütün zemini kaplayacak ölçüde yatak odası küçüktür.
Apertheid Müzesi
Burada: Afrika’nın 20. yüzyıl tarihini izlemek mümkündür. 2001 yılında açılmıştır. Müze binası: Gold Reef City denilen özel firma tarafından yaptırılmıştır. Müze: ilk ırkçılık faaliyetlerinin yükselişi ve düşüşünü göstermektedir.
Sergilerde: film çekimleri, fotoğraf, metin panelleri bulunur. 22 kişisel sergi alanı: ırk ayrımcılığı ve bu zorbalığı devirmek için çoğunluğun mücadelesine dayalı bir devlet yaptırımı sisteminin dramatik hikayesi anlatılmakta ve ziyaretçiler duygusal bir yolculuğu çıkarılmaktadırlar. Güney Afrika gerçeği, bu müze ziyaret edilince anlaşılmaktadır.
Hector Pieterson Müzesi
Soweto bölgesindeki bu müze: önemli kültür alanlarından birisidir. Burada: ırkçılığa karşı mücadelede ülke öğrencilerinin rolü anılmaktadır. İki hatıra sitesi, 12 yaşındaki Hector Pieterson’un 1976 yılında vurulduğu yerden yalnızca birkaç blok ötededir.
16 Haziran 1976 tarihinde, Soweto Lisesi öğrencileri, siyah orta dereceli okullarda eğitim dili olarak Afrikans kullanımı zorunluluğuna karşın, barışçıl bir protesto için sokaklara dökülürler. Öğrenciler stadyuma giderken, polis yürüyüşü bitirmeleri için onları uyardı. Şiddetli çatışmada öğrenciler polislere taş attı, polis öğrencilere ateş etti.
Soweto olaylarında 550 den fazla kişi öldü ve bu ayaklanmaların ülke çapında yayılmasına neden oldu ve 16 Haziran tarihinde Pieterson öldü. Pieterson’un ölüsü kızkardeşi Antoinette Sithole tarafından taşınırken Sam Nzima tarafından çekilen fotoğraf Johannesburg Dünya gazetesinde yayınlandı ve bu fotoğraf apartheid rejimi baskısının bir grafik resmi olarak bütün dünyada tanındı.
Evet bu müze 1976 ayaklanmasının anılması için yapılmıştır. Sözlü tanıklar, fotoğraflar, görsel-işitsel görüntüler bulunmaktadır.
Müzeye giriş ücretlidir, yetişkinler için 30R, öğrenciler için 10R ödemek gerekir.
ŞEHİR MERKEZİNİN KUZEYİ
JG Strijdom Tower-Hillbrow Tower
40 yıllık bu kule: canlı gece hayatının hızla yaşandığı “Hillbrow” bölgesindedir. Kulenin “JG Strijdom” ismi: aslında bir Güney Afrikalı eski başbakandan (1954-1958) gelmektedir. Başbakan görevden ayrıldıktan sonra kule: Telkom Joburg kulesi” olarak bilinir.
Burası: Güney Afrika’nın en yüksek yapısıdır. Kulenin yüksekliği 269 metredir ve fonksiyonel tasarımında bir de gözlem terası düşünülmüş ve yapılmıştır. 3 asansör bulunmaktadır. Kule yapıldığında Güney Yarımkürenin en yüksek yapısı olarak bilinirken, Avustralya’da bulunan 270 metre yükseklikteki Mount Isa Baca yapısı, Nisan 1971 tarihinde kulenin rekorunu ele geçirmiştir.
Kulede bulunan bir döner restoran ile gözlem terası: 1981 yılında güvenlik gerekçesiyle kapatılmıştır. Çünkü: o yıllarda ülke çapında stratejik noktalara gerilla saldırıları düzenleniyordu.
Kulenin duvarları, zemin seviyesinde 84 cm kalınlığında ve en üstünde ise 38 cm kalınlığındadır. Gözlem güvertesi 200 kişi kapasitelidir ve 24 büyük penceresinden şehir ve çevresinin 360 derecelik bir görünümü sağlanır. Restoran katında ise, saatin tersi yönünde, saatte 3 kez tur atılmaktadır. Tam kapasite ile 64 ton ağırlığında olsa da, bu düzgün hareket yalnızca üç beygir gücünde bir motor tarafından yaratılır. Rüzgarlı bir günde, kule tam bir sallanma ile 8 saniye sallanmış ve bu sallanmaya direkler uyum göstermiştir.
2010 yılında, Güney Afrika’nın ev sahipliği yaptığı FIFA Dünya Kupası için, kulenin 96.metre yüksekliğine, 35 ton ağırlığında bir futbol topu eklenmiştir. Bu futbol topunun 2014 yılına kadar kulenin bir parçası olduğu söyleniyor, yani sanırım 2014 yılı içinde bu futbol topu oradan kaldırılacaktır.
Ancak: Hillbrow bölgesi: ülkedeki en karışık ırkların bir arada yaşadığı yer olarak bilinir ve özellikle akşam saatlerinde burasının kesinlikle güvenlikli olmadığı söylenir.
Ulusal Askeri Tarih Müzesi
Sawonvold bölgesinin kuzey banliyösünde “Herman Ekstein” park içinde, hayvanat bahçesinin yanındadır.
Müzeye giriş ücretlidir, yetişkinler 30R, öğrenciler 25R ve yaşlılar 15R vererek müzeye girebilirler.
Müze, resmen Güney Afrika’nın Başbakanı, JC Smuts tarafından 29 Ağustos 1947 tarihinde açılmıştır. 1975 yılında müzenin ismi “Askeri Tarih ve Güney Afrika Ulusal Müzesi” olarak değiştirildi.
Kapsamı ise: Güney Afrika’da yapılmış tüm askeri çatışmaların tarihini kapsayacak şekilde genişletildi. Aynı zamanda: konferans ve diğer işlevler için popüler bir mekan olarak hizmet vermektedir. Müze, aynı zamanda Güney Afrika’da asker ve gaziler için manevi bir sembol olarak kabul edilmektedir.
Müzede: üniformalar, madalyalar, savaş bayrakları ve eski toplardan, II. Dünya savaşında kullanılan tanklara kadar birçok askeri malzeme sergilenir. Bunlar arasında: Anglo-Boer savaşları, Anglo-Zulu savaşları içinde kullanılmış silahlar da bulunur.
Müzenin bir diğer popüler özelliği: dünyada kendi türünde tek olarak bazıları iki dünya savaşında da kullanılmış savaş uçakları koleksiyonudur. Özellikle: dünyanın ilk savaş jeti olan ve çok ender rastlanan “Messerchmidt 262” versiyonu ilgi çekmektedir.
Sandton City Alışveriş Merkezi
Bu alışveriş kompleksi: Güney Yarımkürenin en büyük ve en gösterişlisi olarak tanınır. Yapı 1970’lerin başında Rapp ve Maister tarafından inşa edilmiş ve 1973 yılında açılmıştır. 4 katlıdır. Burada her şeyi bulup satın alabilirsiniz, kesinlikle uğramanızı öneririm.
ŞEHİR MERKEZİNİN GÜNEY BATI BÖLÜMÜ
Soweto
Şehrin bu en büyük metropol ilçesi: ayrımcı planlamanın bir ürünüdür. 1903 yılında kurulmuştur. Şehir merkezine uzak bu alanda: şehir içindeki sektörlerde çalışan siyah emekçiler yaşamaktadırlar. Ancak daha sonra, burası beyaz işgali için ayrılmıştır. 1976 yılında öğrenci ayaklanması olduğunda, ülkede birçok siyasi kampanyanın merkezi hale gelmiştir.
Bu ayaklanmada: 176 öğrenci öldürülmüş, 1000 den fazla sivil yaralanmıştır.
Ayrıca: iki Nobel Barış ödülü sahibi Nelson Mandela ve Desmond Tutu gibi birçok siyasi kişi burada oturmuştur. Bunların yanında, yine Soweto denilen bu yerde, birçok ünlü spor ve bilim adamı da oturmuştur.
Ancak, yüksek işsizlik oranı bölgede yasadışı örgütlerin oluşumuna neden olmuştur. 1930’lardan bu yana: genç ancak okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, okul ve iş dışında buraya gelip gitmişlerdir.
1985 yılında ayaklanmalar yeniden alevlenmiş ve Nisan 1994 tarihinde ırkçılığın kaldırılması ile özgür seçimler yapılmıştır.
Son yıllarda Soweto yolları asfaltlanmış ve kasaba yeşillendirilmiştir.
Burası şehirde modern kuzey banliyölerine göre çok büyük tezat oluşturur. Burayı görmek isterseniz, özel seyahat acentalarının rehberli turlarına katılmanız önerilir. Nelson Mandela’nın yaşamının bir bölümü burada geçmiştir.
Pek çok halk hareketinin merkezi de burası olmuştur. Bu bölgede, küçük evlerde yaklaşık 2 milyon Afrikalı yaşamaktadır. Suç oranları yüksek olduğu için bu organize turlardan kesinlikle ayrılmamalısınız.
Gold Reef City
Şehrin güneybatısında: şehir merkezine 8 km uzaklıkta, Alamein yolunda bulunan bu bölgedeki açık alanda, restoranlar ve pek çok dükkanla, barlar ve boş bir otel ile 1890’lar canlandırılmıştır. Çünkü: Johannesburg denilince akla “altın” gelir ve hatta şehrin, som altından olduğu bile söylenir. Birçok cadde ve sokak ismi “altın” ile ilgilidir. Altını bulmak için koşuşturanların bir kısmı: hala bu şehirde yaşamaktadırlar.
Evet burası: şehrin eski bir maden ocağı üzerine kurulu, şehrin en büyük tematik eğlence parkıdır. Burada birçok eğlence ünitesi bulunuyor.
Burada: gerçek bir altın madeninde: 40 dakika süren gezintiye katılabilirsiniz. Bu gezintide: sizlere koruyucu kask ve madenci lambası verilecektir. Gezide: yerin 200 metre altındaki galeriye inilir. Küçük çocukların inmesine izin verilmeyen bu galerilerde: en yoğun zamanında 30.000 kişinin çalıştığı söyleniyor. Ancak zengin maden cevheri bitince: “Güney Afrika Madenciler Odası” burayı: “Madencilik Müzesi” haline getirmiştir.
Müzede: ilk madencilerin yaşadıkları kasabanın bir kopyası bulunur. Ayrıca: altın işleme sistemi ve altının öyküsü canlandırılır. Ayrıca, müzede: 25 kg olan külçe kalıbına dökülerek eritilen gerçek altın yapımını görebilirsiniz. Çeyrek milyon dolar değerindeki bu altın külçesi soğuduktan sonra, ellemenize de izin verilir.
Güney Afrika’nın çeşitli zengin altın madenlerinde çalışan binlerce maden işçisi: her Pazar günü, farklı bölgelerden gelerek, özel kıyafetleriyle: buranın amfitiyatrosunda “kabile dansları” sergilemektedirler.
Pilanesberg Ulusal Parkı
Şehir merkezine 150 km uzaklıktaki burası: Afrika kıtasının en önemli park alanlarından birisidir. Burada “Big Five” yani “Beş Büyük” olarak isimlendirilen hayvan türlerini görmek mümkündür. Bunun dışında: 350 tür kuş, 65 tür sürüngen ve 103 tür memeli hayvan da görülebilir.
Parkın ortasına doğru “Mankwe” barajı inşa edilmiştir. Parkın merkezindeki “Thabayadiotso” dağının ismi “gururlu dağ” anlamına gelmektedir.
Cradle of Humankind
Şehrin 25 km batısındaki bu alan 1999 yılında keşfedilmiştir ve yukarıda söz ettiğim gibi, burası: modern insanın atası olarak kabul edilen ve 2 ile 3 milyon yıllık fosillere ev sahipliği yapan bir yerdir. Dünyanın bu en zengin insanımsı sitesi, dünyanın insan atasının fosillerinden % 40 civarındaki bölümüne ev sahipliği yapmaktadır.
Fosillerin çoğu ölü hayvan ve bitkilerin yardımı ile bulunduğu yerde ve zamanda muhafaza edilmiştir. Bunlar bize yeryüzünde canlıların zamanla nasıl değiştiğini öğrenmemize yardımcı olurlar.
Fosil kanıtlardan: paleoantropologlar, belli dönemde belirli bir ortamda yaşayan yaratıklar ve bitkiler hakkında bilgi ediniyorlar.
Burada ilk insanların yaşadığı çok sayıda (200 civarı) mağara görebilirsiniz. UNESCO burayı Dünya Kültür Mirası Listesine dahil ederek koruma altına almıştır.
Bu mağaraların bulunduğu yere giriş ücretlidir, yetişkinler için 20R ve çocuklar için 10R ödemek gerekir.
Yerköy, bağlı bulunduğu il merkezi olan Yozgat iline 41 km uzaklıktadır. Yerköy, Çiçekdağı arası uzaklık: 7 km. Yerköy, Ankara arası uzaklık: 182 km. Yerköy, Kırıkkale arası uzaklık: 107 km. Yerköy, Kırşehir arası uzaklık: 74 km.
TARİHİ
Bölge tarihi süreç içinde, sırasıyla Hititler, Frigler ve Perslerin egemenliği altında kalmıştır. Daha sonra ise, bir süre Romalılar, ardından Ankara’yı başkent yapan Galatlar, Bizanslılar ve 1071 Malazgirt Zaferinin ardından kitleler halinde Anadolu’ya gelen Bozoklu Türkmenler tarafından yerleşilmiştir.
Yani: Yerköy ve civarı, Bozoklu Türkmenlerden oluşur. 1925 yılında bir köy olarak görünen yöre, 1930 yılında Ankara-Kayseri demiryolunun geçmesiyle kısa sürede hızla gelişmiş ve büyümüştür. 1935 yılında Bucak ve 1945 yılında ise İlçe olmuştur.
Yozgat Yerköy
GENEL
İlçe toprakları genel olarak geniş düzlüklerden oluşur. Arazinin büyük kısmı, Delice ırmağı tarafından taşınan alüvyonlardan oluşan Yerköy ovası tarafından kaplanmaktadır.
En önemli akarsu: Karanlıkdere vadisinden sonra ilçe sınırlarına giren Delice ırmağıdır. Irmağın suları yazın azalır, baharla birlikte ise artar.
Yörede karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve sert geçer. Deniz seviyesinden 774 metre yüksekliktedir. Bitki örtüsü genelde bozkırdır, orman yok denecek kadar azdır.
Tepeler çıplaktır. Sadece Aygar dağı üzerinde, meşe ormanları bulunur. Yöre halkının başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılıktır.
Yozgat Yerköy çıntar
NE YENİR
Buralara yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, bir tür mantar yemeği olan “çıntar” öneririm.
YERKÖY ADALET MESLEK YÜKSEKOKULU:
Yozgat Bozok Üniversitesine bağlı olarak 2010 yılında açılmıştır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri, 6 ayrı program üzerinden sürdürülmektedir.
Yozgat Yerköy
GEZİLECEK YERLER
Yozgat Yerköy Kaplıcaları
YERKÖY KAPLICALARI
İlçe merkezine 3 km uzaklıkta güneydoğudadır.
Kaplıca yörede “Uyuz Hamamı” olarak da isimlendirilir. Kaplıca sularının oluşturduğu gölette çamur banyosu da yapılabilir. Bu sırada, kaşıntıları hafifletir. Kaplıca sularının sıcaklığı 44 derecedir.
Kaplıca suları klorlü sülfatlı sular gurubuna girer. Lokal olarak uygulandığında tuzluluğu da öne çıkar. Tuzlu sular, rezolutif özellik taşır.
Bu nedenle, birçok enfeksiyon sekellerinde kullanılırlar. Ayrıca yine kaplıca sularında bulunan Termalitler, spazm çözücü özelik taşırlar.
Suyun taşıdığı radon gazi ise, solunum yollarından ve deriden organizmaya girerek, çeşitli safhalardan geçtikten sonra, yarılanma süresi daha uzun ömürlü ürünlere dönüşür.
Bu yüzden, öncelikle solunum yoluyla alınan radon gazına ait etkiler görülür. Yarılanma süresi uzun olan devreler oluştuktan sonra diğer etkileri ortaya çıkar.
Bunlar: endokrin sisteminin uyarılması şeklindeki etkilerdir. Radon taşıyan su, ayrıca ürik asit salgısını da kolaylaştırır ve gut hastalığının tedavisinde önem kazanır.
Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen diğer hastalıklar şunlardır: nevrit, nevralji, kırık-çıkık sekelleri, kadın hastalıkları, romatizmal hastalıklar, çeşitli ağrılar, cilt hastalıklarıdır.
Kaplıcada iki tane tedavi havuzu bulunur. Sosyal tesisler yeteri kadardır. Konaklama için toplam yatak kapasitesi 100 civarındadır ve bunlar özel işletmelerdir.
Yozgat Yerköy Çapanoğlu Camii
ÇAPANOĞLU CAMİSİ
İlçe merkezine bağlı Saray köyündedir.
Caminin kitabesi yoktur. Ancak Şamdan kitabelerine göre, caminin 1749 yılında Kapucu Başı Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
İç mekanda; her duvarda ikişer tane olmak üzere, dıştan içe doğru genişleyen sekiz pencere bulunur.
Cami dıştan dikdörtgen planlı ve kırma çatılıdır. 1957 yılında eklenen minaresi, son cemaat yerinin batısındadır.
Yapı içinde, süsleme olarak sadece ahşap süslemeler kullanılmıştır. Eskiden tüm duvarlarında kalem işi süslemeler var olduğu söyleniyor.
Yozgat Yerköy Keçi kalesi
KEÇİ KALESİ VE ANTİK DÖNEM YERLEŞİM YERİ KALINTISI
İlçe merkezine bağlı Aşağı Eğerci ve Hacılı köyleri sınırları içerisindedir. Kale: Aşağı Eğerci köyünün 1 km kuzeyinde, Hacılı köyünün ise yaklaşık 2 km güneybatısındadır.
Çevreye hakim bir konumdadır. Sarp ve dik yamaçlardan sonra, zirveye ulaşılır. Zirveye yakın kısımlarda: kayaya oyulmuş. 11 adet basamak vardır.
Kayanın zirve noktası ise 3 x 6 metre ebatlarında, doğul şekilde oluşan bir zemine sahiptir. Zeminde, kayaya oyulmuş duvar temelleri görülür.
Kayalığın güney batı bölümünde ise 2 x 2 metre boyutlarında ve 2 metre yükseklikte, doğrudan kayaya oyulmuş bir şapel bulunur.
Bunun ilerisinde duvar, güney kısmında ise yere oyulmuş tandır vardır. Zirvenin doğu eteklerinde, özellikle doğu, kuzey ve kuzeydoğu bölümlerinde, çok miktarda Bizans dönemine tarihlenen seramik parçası bulunmuş, az sayıda ise yeşil sırlı İslami dönem seramiklerine rastlanmıştır.
Gelelim kaleye
Bu kalede, bir zamanlar yabancıların yaşadığı söyleniyor. Bunların başında: Şampas Pir isimli bir firavun varmış.
Yörede Büyük Kızılkale ve Küçük Kızılkale köylerinde yaşayan Müslümanlar, Keçi Kalesini almak isterler.
Bir akşam, bin kadar keçinin boynuzlarına mum takarlar ve bu keçileri kaleye doğru sürerler. Kalede bulunanlar bu durum karşısında şaşırırlar ve gece olması nedeniyle, kaleden ateş ettiklerinde hedeflerine isabet ettiremezler.
Bu yüzden iyice korkarlar ve Müslümanlar, kaleyi ele geçirirler. Şampas Pir ve askerleri, kaleden atılır. Kalenin ele geçirilmesinde keçiler kullanıldığı için, kaleye “Keçi kalesi” ismi verilir.
Keçi kalesi, yerleşimi ve nekropolü, 2008 yılında, 1’nci Derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Yozgat Sorgun gezi yazısı hakkındaki yazım için Sorgun