Jeotermal kaplıcaları ve Marmara Denizinin en temiz denizine sahip olması nedeniyle, öne çıkan bir bölge. Armutlu’da bulunduğum sürede, aklımda kalan tek şey; bir süre yazlık konut, sıra sıra evler.
ULAŞIM
Armutlu-Yalova arası uzaklık: 55 km. ve Armutlu-Gemlik arası uzaklık: 37 km. dir. Bursa-Armutlu arası: 70 km. dir.
GENEL
KONUMU
İlçenin, yüzde 70’lik bölümü eğimli, diğer kısmı ise düz arazidir.
EKONOMİ
İlçede, büyük sanayi kuruluşları yok. Zeytincilik, balıkçılık ve son yıllarda turizm ağırlıklı faaliyetler ön plana çıkmış durumda.
ORGANİK TARIM
Armutlu köylerinden: Mecidiye, Hayriye, Fıstıklının bulunduğu havza “Organik Tarım” havzası olarak belirlenmiş olup, bu bölgede her türlü organik bitki, sebze ve hayvansal ürünlerin üretimi teşvik edilerek devam etmektedir.
SAHİL ŞERİDİ
16 km. lik sahil şeridine sahip olan ilçenin, “Yılanlar Mevki”: her ne kadar adı itici görünse de; tertemiz denizi ile 4 km. lik pırıl pırıl bir kumsal sahili bulunmaktadır.
KAPLICALAR
İlçeye 5 km. uzaklıkta bulunan ve sürekli ulaşımı olan Armutlu Kaplıcaları, yıl boyunca şifalı sularından yararlanmak isteyenlere, şifa dağıtır. Yemyeşil bir vadide bulunan kaplıcalar, bir çok kaynaktan oluşuyor.
Kaplıcalar bölgesinde: otel, restoran, Türk hamamı, Masaj salonları, Jakuzi ve kapalı yüzme havuzu bulunuyor. Banyo ve içme kürlerine uygun olan kaplıca suları: banyo, içme ve çamur olarak uygulandığı gibi, sudan çıkan gazlar, teneffüs yoluyla da uygulanabiliyor.
Armutlu kaplıcaları: radyoaktivitesi yüksek kaplıcalar sınıfına giriyor.
ARMUTLU’NUN İSİM KAYNAĞI
Armutlu’nun adının nereden geldiği hakkında, rivayetler bulunmaktadır. “Bizans imparatorunun kızı Armodies’in vücudunun her yerinde, yaralar çıkar. İmparator, kızının bu durumundan utandığı için; kızını, askerleriyle birlikte, şimdiki kaplıcaların bulunduğu yere bırakır.
Kız, buradaki termal sularda, her gün yıkanır ve bütün yaraları iyileşir. İmparator kızının iyileştiğini görünce, onu tekrar yanına alır ve Armodies adı Armutlu olarak günümüze kadar gelir.
Diğer bir söylenti: Armutlu adının “Armodo” veya “Armodies” sözcüklerinden geldiğidir, bu sözcükler “Donanma” veya “Donanmaya gözcülük eden kimse” anlamına gelir.
Evliya Çelebi ise, kasabanın çevresinin armut bahçeleriyle süslü olmasından bahisle, adının “Armutlu” olduğunu söyler.
GEZİLECEK YERLER
MECİDİYE KÖYÜ
Turizm ve organik bir köy. Burada: 1996 yılından bu yana, hormonsuz ürün yetiştiriliyor. Dağdan gelen kaynak suyu ile yetiştirilenlerin büyük bölümü, eko pansiyon mutfağında konuklar için tüketiliyor.
ÇARŞI KÖPRÜSÜ
Armutlu merkezindedir. Yapım tarihi bilinmiyor. Fakat: günümüze kadar kullanıma olanak tanıması ilginç.
ARMUTLU EVLERİ
Bunca yıla rağmen güzelliklerini korumaya devam etmektedirler. Geçmiş yıllarda, şarapçılıkla uğraşan Rumların oturduğu bilinen yörede, günümüzde 24 ev koruma altına alınmış.
ARMUTLU TATİL KÖYÜ
Tesis: Armutlu ilçesinin Bozburun (Tavşantepe) mevkiindedir. Arazinin kuzeyi orman, güney ve batı istikameti denizle çevrilidir. Burası, özel bir şirkete ait: Sağlık Bakanlığından onaylı, kaplıca tesisi.
Kür Merkezi: (bay ve bayan ayrı ayrı olmak üzere): Türk hamamı, Fin hamamı, sauna ve termal havuzdan oluşuyor.
Aile banyolarında: Jakuzili deniz suyu havuzu, sauna, duş ve soyunma kabinleri var. Ayrıca: deneyimli ve sertifikalı personel tarafından: bitkisel ve aromatik yağlarla: masaj hizmeti de veriliyor.
Kaplıca Havuzu
Romatizmal hastalıkların kronik dönemlerdeki kronik bel ağrısı, eklem ağrıları, travma gibi yumuşak doku hastalıklarının tedavisinde, ortopedik operasyonlar, beyin ve sinir cerrahisi sonrası uzun süreli hareketsiz kalma durumlarının tedavisinde, nörolojik rahatsızlıklarda rehabilitasyonda, stres bozukluklarında ve spor yaralanmalarında tamamlayıcı tedavi unsuru olarak kullanılıyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi, tesiste: 1300 metrelik sahil şeridi var.
Sahil şeridinde: plajlar, deniz otobüsü iskelesi ve deniz aktiviteleri merkezi var.
1999 yılı depreminin olumsuz etkilerini kısa zamanda gideren ve günümüzde; özellikle termal kaplıcaları ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir şehir.
ULAŞIM
Yalova, İstanbul-Kocaeli-Bursa illeri arasında, karayolu bağlantısıyla, üçgenin kesişme noktasındadır. Yalova-İstanbul arası uzaklık: 174 km. Yalova-Bursa arasındaki uzaklık: 69 km. Yalova-Kocaeli arasındaki uzaklık: 63 km. Yalova-Gölcük arasındaki uzaklık: 50 km. Yalova-Gemlik arasındaki uzaklık: 43 km. Yalova-Karamürsel arasındaki uzaklık: 30 km. Yalova-Orhangazi arasındaki uzaklık: 21 km.dir.
Yalova-Bursa bağlantılı karayolu, Samanlı dağlarının üzerinden geçtiği için: hem virajlı ve hem de iniş-çıkışlıdır. Oldukça işlek olan bu yolun, genişletilmesi çalışmaları halen sürdürülüyor.
Ankara-Yalova arası uzaklık: 407 km.dir. Güzergah: Ankara-Bolu üzerinden.
GENEL ÖZELLİKLERİ
DEPREM
Yalova: 1999 depreminden etkilenen yerlerden biri. Yalova’da resmi rakamlara göre: 2504 kişi deprem sonucu hayatını kaybetmiş. 15946 kişi, uzun yıllar boyunca, prefabrik evlerde barınmış. Her ne kadar birçok bina,, depremden zarar görse de, depremin kötü etkilerini en kısa zamanda silip atan ve yeniden normal yaşamın sürdürüldüğü bir yer olması nedeniyle; öne çıkan bir yöremiz.
Yani: depremden etkilenmiş olmasına rağmen, depremin olumsuz etkileri kısa zamanda temizlenip, normal yaşama dönülmüş. Bir de, Yalova’da bulunduğunuzda, çok miktarda “Yaşar Okuyan” ismi bulunan tabelalı tesisler göreceksiniz. Sanırım: bu insanın buraya çok hizmeti geçmiş ve yöre insanı, bu hizmetleri takdir etmiş ki, birçok tesise, ismini vermiş.
KONUMU
Yalova, doğu kıyılarındaki düzlükler dışında, dağlık bir araziye sahip. Güneydeki dik yamaçlar: gür bir orman örtüsü ile kaplı. Orman alanlarının genişliği bakımından, Türkiye’nin sayılı illerindendir. İklim olarak: yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve bol yağışlı geçer. Yalova’nın bence konum olarak en büyük özelliği: İstanbul’a yakın olması.
SAHİL ŞERİDİ
Yalova’nın sahil şeridi: 110 km. dir.
SÜS BİTKİCİLİĞİ
Yalova’nın en önemli özelliklerinden biridir. Seralarda süs bitkileri yetiştirilip, tüm ülkeye gönderilmektedir.
NE SATIN ALINIR
Yörede, halı dokumacılığı ve özellikle Sugören köyünde oldukça önemli bir geçim kaynağıdır. Burada dokunan ipek halılar, İstanbul’da ve Avrupa’da birçok alıcı bulmaktadır. Ayrıca: İl’de, çam ağacından ve ıhlamur ağacından yapılan, “gumuz” adlı bir çalgı aleti de bulunmaktadır.
TARİHİ
Yalova yöresinde yerleşim, çok eski tarihlere kadar gider. Önceleri bataklık bir alan olan, bugünkü il merkezinde, yerleşim ise daha sonradır. Kent merkezinde bulunan kaplıcalar, Antik çağda, Pythia Thermai olarak adlandırılmıştır.
İlk çağdan beri yararlanılan şifalı sıcak maden suyu kaynaklarında, tesislerin kurulması ve geliştirilmesi, kentin de büyüyüp gelişmesinde rol oynamıştır.
Yalova yöresi: tarih içinde: Bitinya, Roma, Bizans toprakları içinde yer almıştır. Yerleşmenin antik dönemdeki adı tam olarak bilinmemekle birlikte yöreye “Pylopyhtia ve Xenodochion denildiği, çeşitli kaynaklardan öğrenilmektedir.
11’nci yüzyılın sonlarında, bölgede Türkler görülmeye başlanır. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay olur. Ancak: 1137 yılında Yalakonya Kalesi ve Çoban Kale düştükten sonra, Yalova yöresi, Emir Ali tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.
15 ve 16’ncı yüzyıllarda, yöre için Yalakova ve Yalakabad adlarının kullanıldığı görülüyor. Yöre, Osmanlı topraklarına katıldığında, yörede Rum ve Ermeni nüfus hakimdi.
Bundan sonra da, Müslüman Türk nüfus giderek arttı. Özellikle: Balkanlardan çok sayıda göçmen bölgeye geldi.
YALOVA İÇİNDE GEZİLECEK YERLER
BOTANIK-KARACA ARBORETUMU
1980 yılında, TEMA Vakfı kurucusu Hayrettin Karaca tarafından; 13.5 hektar arazi üzerine kurulmuştur.
Yalova-Termal kara yolunun üzerinde, il merkezine 5 km. uzaklıkta, Samanlı Köyü içinde bulunmaktadır. Burada: kaya bahçeleri, bitki bahçeleri, gül bahçeleri, minyatür bitkiler, Türkiye doğumlu bonsai bitki koleksiyonları ve diğer birçok örnek görebilirsiniz.
Tahminen 5 bin odunsu ve bir o kadar da otsu ve soğanlı bitki mevcuttur. Evet, gezmek isterseniz, burası Pazar günleri 13.00-18.00 arasında halka açık. Bunun dışında: gurup ve okullara, haftanın diğer günleri de, randevu alınması koşuluyla açıktır.
Gezi, rehber eşliğinde 1.5 saat sürüyor. Ziyaretin karşılığında ise, TEMA Vakfına makbuz karşılığı bağış yapma koşulu var. Yılda, yaklaşık 15.000 civarında yerli ve yabancı ziyaretçi, buraya giriyor.
Buranın günümüzdeki faaliyetleri: Üniversite öğrencilerine staj imkanı sağlamak ve halkın konuyla ilgili bilgisini arttırmak, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapılan botanik bahçelerine bitki materyali sağlamak, bahçıvan eğitimi vermek, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan arboretum ve botanik bahçeleriyle tohum değişimi yapmak, bitki koleksiyonunu genişletmeye devam etmek. Tüm bu faaliyetlerin finansmanı; Karaca
Arboretum’da bulunan, Karaca Arboretum Fidanlığı faaliyetleriyle sağlanıyor. Yani: fidan satışından elde edilen gelirle sağlanıyor
ATATÜRK’ÜN YÜRÜYEN KÖŞKÜ
Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, tarımda modern teknikleri kullanması, çevre üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fide, damızlık ihtiyaçlarının karşılanması için, kişisel mülkü olan Yalova’nın doğusundaki Millet Çiftliğini, bu amaca uygun olarak düzenletmiştir.
Çiftlik içinde, deniz kıyısında ikameti için, 1929 yılında, bir çınarın yanında, iki katlı, mütevazi bir köşk yaptırmıştır.
Ulu Önder Atatürk, Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsünde ve deniz kenarında bulunan köşke geldiğinde, bahçıvanı: köşkün hemen yanındaki büyük bir ağacın dallarını kesmeye çalışırken görür. Hemen bahçıvanı yanına çağırır ve bunun nedenini sorar.
Bahçıvan da “ ağacın dalları köşkün duvarına kadar uzanmıştı” der. Bunun üzerine Ulu önder “Ağacın dalını kesmeyin, Köşkü kaydırın” emrini verir. Görev: İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesine verilir.
Sorumlu Baş Mühendis Ali Nuri Anlar, binanın temellerini açtırır. Temellerin altına, zor ve çok yavaş ta olsa, raylar döşenir. Bina, rayların üzerinde doğuya doğru 4.80 metre kaydırılır. Atatürk, 11 Ağustos 1936 tarihinde yapılan bu işlemi: kız kardeşi Makbule hanım, Afet İnan hanım, Yunus Nadi Abalıoğlu, Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe, Yaver Binbaşı Nasuhi Bey ve diğer ilgililerle birlikte, baştan sona izlemiştir.
Atatürk: 11 Haziran 1937 tarihinde, şahsına ait bütün taşınmaz mallar gibi, bu köşkü de Türk Milletine bağışlamıştır. Günümüzde, diğer tüm köşkler gibi, Yürüyen köşkte, halen müze olarak korunmaktadır.
Atatürk’ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini beklemektedir. Yürüyen köşk: “Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü” arazisi içindedir.
Enstitü: Atatürk’ün 1920’li yıllarda gösterdiği Türk tarımının ileri tekniklerle donatılması amacı doğrultusunda: bilim, hizmet ve nitelikli materyal üretim amaçlı hizmetlerini sürdürmektedir.
Daha önce de söylediğim gibi: Atatürk her ne kadar buradan büyük keyif almakta idiyse de, ölümcül hastalığının ilk teşhisi burada konulmuştur. Yalova kaplıcalarına; bu bölgede gerek kendisi huzur bulduğu için ve gerekse bölge halkının o yıllardaki, temizlik gereksinimlerini karşılamak için, büyük önem vermiş ve kaplıcaların gelişmesini, büyümesini, imarını sağlamıştır.
Evet, buyurun köşkün içini gezelim. Köşkün en büyük özelliği: kullanıldığı zamanki eşyaları ile birlikte muhafaza edilmesi ve günümüze ulaşmış olması. Binaya girdiğinizde: bu eşyaların halen yerli yerinde bulunması hemen dikkati çekiyor.
Öyle ki, tuvalette kullanılan tuvalet kağıdı bile, aynen olduğu gibi duruyor. Köşkün arkasında, zemin altında, ısıtma tertibatının bulunduğu bölüm var. Burada: büyük bir kuzine sobası bulunuyor. Ayrıca: ön cephede, zemin katta, tamamen deniz manzaralı olan, binanın ön bölümüne ulaştırılan, bir taraça bölümü var.
Burası da muhteşem, burada toplantılar yapılıyormuş. Ayrıca: kenarda, o dönemde Atatürk tarafından dinlenen plaklar hala duruyor. Atatürk’ün yattığı yatak, üstündeki yorganla birlikte muhafaza edilmiş. İçeri girdiğinizde, sanki uzun yıllardır temizlenmemiş ve her yanı toz tutmuş, bir yere girdiğinizi düşünüyorsunuz.
Ama, bir yandan da, bu ev ve eşyaların, Atatürk tarafından bizzat kullanılmış olduğunu düşünüyor ve bambaşka hayallere dalıyorsunuz. O büyük insanın yaşam tarzını, yaşadığı yerleri gezmek, başka bir alemde gibi olacaksınız.
Yalova yöresine gidip te, bu köşkü görmeden ayrılırsanız, inanın büyük eksiklik. Atatürk’ün doğa ve ağaç sevgisini de yansıtan ve bu sevginin büyüklüğünü ortaya koyan, bu köşk’e mutlaka gidin.
AÇIK HAVA MÜZESİ
Yaşar Okuyan Bulvarı Sanat Sokak köşesindedir. Kültür Bakanlığı tarafından kurulmuştur. 6000 yıllık geçmişe sahip, Yalova’nın çeşitli yerlerinden çıkan ve değişik yerlerde muhafaza edilen tarihi eserler toplanarak, burada sergilenmektedir.
2003 tarihinde açılan bu müzede: Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserler bulunuyor. Ayrıca: Yalova’nın çeşitli bölgelerinde bulunan eserlere ait maketler de bulunuyor.
2005 yılı sonu itibarıyla, Yalova’da çeşitli tarihlerde çıkarılan 46 adet mevcut tarihi eserlerin envanter bilgileri hazırlanmış. Tarihi eserlere ilginiz varsa, ziyaret edebilirsiniz.
Yalova Termal; Yalova il merkezine 12 km uzaklıktadır. İstanbul’a 183 km. , Bursa’ya 75 km ve Kocaeli şehrine ise 96 km uzaklıktadır. Ankara-Termal arası uzaklık 423 km, İzmir-Termal arası uzaklık 396 km dir. Kaplıcalar feribot iskelesine 13 km uzaklıktadır.
TARİHİ
Kaplıcaların bir yer sarsıntısı sonucunda: MÖ 2000 yılında oluştuğu düşünülmektedir.
MS 6’ncı yüzyıldan itibaren buraya “Pythia Therma” ismi verilmiştir. Yani “Pythia’daki kudret ve kuvvet hamamları” olarak tanınmıştır. Çünkü: toprak yarıklarından çıkan buhar ve sıcak sudan dolayı, buranın bir yeraltı tanrısına ait olduğu düşünülmekteydi. Özellikle gençlik aşısı yerine geçen “Hayat ikrisi” kaplıca hamamları, ilk olarak Bizans imparatoru Constantinus tarafından yaptırılmış ve yine imparator Iustinianos zamanında restore edilmiştir.
Osmanlı döneminde buraya kaplıcalardan dolayı “hamam” veya “dağ hamamı” ismi verilmiştir. Sultan Abdülmecit (1831-1861) de kaplıcalara önem vermiş, annesi Bezm-i Alem Valide Sultan’ın burada romatizmalarına şifa bulmasıyla kaplıcalar ünlenmiştir. Kendisi buraya yeni banyolar ve köşkler yaptırmış, şu anda kullanıla yolları açtırmıştır.
Daha sonra Sultan II. Abdülhamid (1876-1908) zamanında, kaplıcalar yeniden ünlenmiş, yeni hamamlar, köşkler ve gazinolar yaptırılmış, tarihi eserler restore edilmiştir.
1892 yılında, kaplıca suları Cemiyet-i Tabbiye tarafından incelenmiş, suların özelliği anlaşılınca buraya otel ve hamam yaptırılmıştır.
Kaplıca suları, içinde taşıdığı maddeler nedeniyle, 1911 yılında, Roma’da yapılan “Dünya Termal Suları Değerlendirme” sinde, Dünya Birinciliği ödülü kazanmıştır.
Böylece burası dünyanın en gözde sağlık ve eğlence merkezlerinden birisi haline gelmiş ve işletilmesi için yabancı sermayedarlara verilmiştir. Ancak Balkan Savaşı, I. Dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşı ile birlikte bu yabancı sermayedarlar kaçmış ve kaplıcalar kaderine terk edilerek unutulmuştur.
19 Ağustos 1929 tarihinde Büyük Önder Atatürk’ün buraya gelmesiyle kaplıcaların kaderi değişmiştir. Termal kaplıcalarına hayran kalan Atatürk, buranın dünyaca ünlü bir su şehri ve sağlık merkezi olması için çaba sarf etmiştir.
Kaplıcalar son şeklini ise Büyük Önder Atatürk zamanında almıştır.
1932 yılında, Atatürk tarafından yine burada başlatılan arkeolojik kazılar sırasında: çeşitli adak stelleri, mezar taşları, bir kilise ve dehliz ile Bizans imparatoru İustinianos (565-578) monogramı taşıyan sütunlar bulunmuştur. Kilise ve dehlizin: günah çıkartma yeri olarak kullanıldığı, hastaların gelecekten haber almak üzere, burada uykuya yattıklarına dair rivayetler vardır. Dehlizde: en ufak bir fısıltının bile diğer taraftan duyulması, bu rivayeti haklı kılmaktadır. Kilisenin kapısında bulunan iki mezar taşının da “Beş Melek Kilisesi” nin Ayazmasına ait olabileceği düşünülmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Yalova’nın antik çağlardan bu yana, kaplıca kent niteliği, yeni boyut kazanır ve gelişir. Kuşkusuz, bu koşulların ortaya çıkışının en büyük nedenlerinden birisi de, Büyük Önder Atatürk’tür. Çünkü doğal güzelliklerine hayran olduğu Kaplıcaya, 1929 yılında Termal Atatürk Köşkü ve Yalova’da köşkler yaptırmış ve hem dinlenme hem de çalışmak üzere, belirli zamanlarda Yalova’ya gelmiştir. Atatürk, Termali yazlık başkent olarak benimser. Yollarını yaptırır, her türlü keşif ve onarım faaliyetlerine destek verir.
GENEL
Burası Yalova turizminin en önemli merkezlerindendir. Termal ilçe merkezinde, Samanlı dağı yamacında, vadi içerisinde bulunan dünyaca ünlü kaplıcaları, her yıl binlerce turisti ağırlar. Tesisler yaz-kış açıktır. Kaplıca tesisleri, 1’nci derece doğal arkeolojik ve tarihi sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
TERMAL
Türkiye’nin en büyük kaplıcasıdır. Tesis, 105 dönümlük arazi üzerine kurulmuştur. 1982 yılında Resmi Gazetede yayınlanan ilana göre, kaplıca işletme sınırları içindeki bu arazi, kamu mülkiyetine aittir. Kaplıcalar günümüzde Sağlık Bakanlığı tarafından işletilmektedir.
Kamuya açıktır ve kaynak suları 55-60 derece sıcaklıkta çıkar. Suyu renksiz ve berraktır. Hem içme hem banyo ve hem de buhar tedavisi şeklinde kullanılır.
Tesis bünyesinde: şifalı mide suyu, göz suyu ve ayak suyu olarak adlandırılan, şifalı sular mevcuttur. Bu sular, yerin 2000 metre derinliğinden gelir.
Fiziksel ve kimyasal analizler sonucu, bu kaplıca suyunun: sülfatlı, sodyum ve kalsiyumlu, hipotermal ve hipotonik bir maden suyu olduğu saptanmıştır. Hangi hastalıklara iyi gelir? Kaplıca suyu: romatizmal hastalıklar, çeşitli felçler, adale hastalıkları, dolaşım hastalıkları, tansiyon, kırık sekelleri, cilt hastalıkları, kadın hastalıkları, psikolojik rahatsızlıklar, ameliyat sonrası rahatsızlıklar, metabolizma bozuklukları, siyatik ve nevralji, kronik gastrit, bağırsak hastalıkları, safra yetersizliğine bağlı ishaller, asabi kaynaklı kabızlık, bağırsak parazitleri ve hemoroitler için faydalıdır.
KAPLICA TESİSLERİ
Ulaşım
Kaplıca tesislerine ulaşımda sorun yoktur, yolu asfalttır.
Termal tesislerin girişinde: sol tarafta “Yedi Havuzlar” denen, ard arda yapılmış, yedi ışıklı çağlayan bulunur.
Termal alanında: çeşitli renklerde ortancalar ve çok nadide ağaçlar bulunur. Bu ağaçlar arasında: yaprağını döken ağaçlar 39 çeşit, yaprağını dökmeyen ağaçlar 25 çeşit, sürekli yeşil çalı ve 18 çeşit sarıcı ve örtücü bitki vardır.
Özellikle, buraya gelirken, çok büyük çınar ağaçlarının altından geçeceksiniz. Kaplıca bölgesine vardığınızda ise, her yandan su seslerinin hakim olduğu restoranda, mutlaka alabalık yemelisiniz. Sonrasında ise, yanınızda gerekli malzeme (şort, havlu, sabun gibi) yoksa bile tesis içinden satın alarak, mutlaka kaplıcalara girmelisiniz. Özellikle: Atatürk tarafından da kullanılan kaplıcalar muhteşem güzeldir.
Burada bir asansör var. Atatürk, yukarıdaki köşkten buraya asansörle inermiş. Ayrıca, sauna özelliği taşıyan küçük bir yer var. Büyükçe bir havuz, bu havuz kaplıca suyu ile doludur. Burada, kaplıca suyundan yararlanıyorsunuz, sonra yine aynı mekana ait, dış kapıya yakın bölümde, şezlonglara uzanıp dinlenebilirsiniz. İnanın bunu yaşarsanız, ömrünüze ömür katılacaktır. Mutlaka deneyin, belli bir ücret karşılığında kiralanan mekanı, mutlaka deneyin.
Kaplıcalar
Kaplıcada çeşitli bölümler vardır. Bunlar:
Açık havuz
Açık havuz, “Napolyon Şapkası” mimarisiyle ilgi çeker. Türkiye’nin ilk tescilli havuzudur. Uzunluğu 22 metre, genişliği 11 metre ve derinliği 1.65 metredir. Havuz, tamamen kaplıca suyu ile doldurulur. Hava şartlarına göre sıcaklığı ayarlanır. Özel dezenfekte ünitesi sayesinde sürekli temiz kalmaktadır. Özellikle kışın hava soğuk olduğunda havuzdaki sıcak su nedeniyle, buharlar çıkmaktadır.
Sultan Banyo
Burası özel aile banyolarının bulunduğu bölümdür. Burada 26 kabin vardır. Banyo kabinlerinin içinde; küvet ve kurna bulunur. Kabinler, saatlik olarak ücretlendirilir.
Valide Banyo
Bizans imparatoru Constantinus döneminde, 6 kubbeli olarak yapılmıştır. Halen 3 kubbesi bulunur. Osmanlı döneminde Sultan Abdülmecit tarafından onarılmış ve annesi Bezm-i Alem Valide Sultan burada romatizmal ağrıları için tedavi gördüğünden “Valide Hamamı” ismini almıştır. Banyonun buharlı oda bölümünde, mermer üzerinde Osmanlıca bir kitabe vardır. Hamam: kadınlar ve erkekler olmak üzere iki bölümdür. Farklı bir mimari tarza sahiptir ve tarihi özellik taşır.
Kurşunlu Hamamı
16’ncı yüzyılda, Bizans imparatoru İustinianos tarafından yaptırılmıştır. Afet ve savaşlar nedeniyle, zamanla toprağa gömülmüş, 1900 yılında Osmanlı döneminde Sultan II. Abdülhamit emriyle 3 yıllık bir çalışma ile toprak altından çıkarılarak onarılmıştır. Hamamın üstü kurşunla kaplı olduğu için, bu ismi almıştır. Banyonun dış cephesinde: mermer üzerine Osmanlıca yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Hamam, Fin hamamı olarak tasarlanmıştır. Hamamın içinde: büyük bir kapalı havuz, sauna, duş ve banyo odaları vardır. Umumi bir banyodur. Hamamın içinde bulunan masaj odalarında, uzman masör ve masözler bulunur. Ayrıca yine burada sauna ve açık yüzme havuzu vardır.
Sıra banyolar
Kurşunlu banyo ve Açık havuz arasındadır. Gömme mermerden yapılmış aile banyoları, toplam 10 kabinden oluşur.
Kabinler: soyunma odaları ve banyo olarak iki bölümlüdür.
Anıt Ağaç
Çınar oteli önündeki büyük çınar ağacı “Doğu Çınarı” olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
GEZİ PARKURU
Gezi parkuru, iki etap olarak düzenlenmiştir. Küçük etap yani kısa tur 750 metredir. Çamlık bölgesinden başlar, Çınar otelde biter. Gezi sırasında: göz, ayak, mide suları ve diğer bazı yerler görülebilir. Büyük parkur ya da uzun etap ise 2 km. dir. Gökçedere pazarından başlayan parkur, tesis çevresi ve içini kapsar.
Yaver Köşkü
Atatürk köşkünün hemen yakınındaki ahşap bina, Sultan II. Abdülhamit döneminde bir dinlenme köşkü olarak yaptırılmış ve Cumhuriyet döneminde de Yaveran Köşkü olarak kullanılmıştır. Geçirdiği onarımlar sonucunda, Yaveran Köşkü: protokole hizmet veren bir konuk evi olarak işlev görmeye başlamıştır. Bugün tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
Tarihi Büyük Otel
19’ncu yüzyıl sonunda yapılmıştır. 1’nci derece tarihi eser olarak tescil edilmiş ve koruma altındadır. Zamanın en iyi otellerinden olan Büyük Otel, günümüzde kullanılmaz haldedir. Restorasyon için onay çalışmaları sürdürülmektedir.
Tarihi Büyük Otel Gazinosu
19’ncu yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Günümüzde kullanılmaz haldedir.
Üç Kardeşler
Neden üç kardeşler? Termal kaplıcaları içinde bulunan Üç Kardeşler, Üç Azize olarak da bilinir. Bunlarla ilgili yazılı kaynaklarda (Acta Sanatorum) anlatılanlara göre: Üç kız kardeş (isimleri: Menodoro, Metrodora ve Ninfodora) Bitinya’da doğmuştur ve çok tanrılı din kültürünün (pagan) var olduğu bölgede Hıristiyanlığı benimseyerek dünya zevklerinden kaçınmak ve bakireliklerini koruma isteği ile kendileri için gözden uzak ıssız bir yer olan Termal’i (Pythia) seçmişler ve yaşamlarını oruç tutarak ve dua ederek geçirmişlerdir. (305-311)
Onların duaları ve kaplıca suyu sayesinde hastalıklar iyileşmiş ve öyküleri kısa sürüde yayılmıştır. Bitinya bölgesi valisi halen Pagan olan Fronto’nun emriyle Hıristiyanlıktan vazgeçmeyen kardeşler yakalanıp valinin önüne getirilmiştir. İlk önce Fronto; büyük onur ve ödüller vadederek onların İsa’yı reddetmeleri için ikna etmeye çalışmıştır. Kız kardeşler onun bütün önerilerini geri çevirerek sabırla kendi inançlarını ortaya koymuşlar, bu dünyada geçici şeylerin değerinin olmadığını söylemişler ve ebedi yaşama geçiş için ölmeye hazırlanmışlardır. Fronto, bunun üzerine kız kardeşleri teker teker demir çubuklarla dövdürerek ve işkence ederek öldürtmüştür. Kız kardeşlerin bedeni yakılmak istenmiş fakat aniden yoğun şiddetli bir yağmur, yanan ateşi söndürmüş ve Fronto ve yardımcılarının üzerine düşen yıldırımlar onları öldürmüştür. Hıristiyanlar kız kardeşlerin bedenlerini alarak saygıyla Bitinya’da kaplıcalara (Termal) gömmüşler. Ortodoks takviminde 10 Eylül kız kardeşleri anma günü olarak kabul edilmiştir. Daha sonra, yapılan araştırmalar sonucu, bu üç kız kardeşin mezarının yeri bulunmuştur. Bu mezarın bulunduğu yere ise, “Üç Kardeşler” ismi verilmiştir. Orman alanı içinde “Üç kardeşler” olarak isimlendirilen bölgede: su çağlayanları, dereler ve sıcak suların kaynağı bulunur. Yine bu bölgede, oldukça büyük bir mangal-restoran vardır.
Tarihi Sinema
Sinema binası, 19’ncu yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Türkiye’nin ilk sinema binalarından biridir. Atatürk köşkünün biraz ilerisinde bulunan antik tünel ve sunağın önünde bulunmaktadır. Tek katlı ve tamamen ahşap malzemeden yapılmış, dikdörtgen planlıdır ve doğu-batı doğrultusunda uzanır. Dış cephe: beyaz boya ile sıvanmıştır. Ahşap çıtalarla kaplıdır. Giriş kapıları ve sundurmanın oturduğu direkler arasında kalan bölüm, gezinme alanıdır. Bu ahşap direklere farklı şekillerde çıtalar çakılarak dekore edilmiştir. Yapı, Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Park Otel Lokantası olarak kullanılmıştır. Ancak, daha sonra aslına uygun restore edilmiş ve Mayıs 2006 tarihinde toplantı salonu, sinema ve kafeterya olarak kullanılmak üzere hizmete sokulmuştur. Burası gündüzleri kafeterya hizmeti verirken, akşamları film gösterimi yapılmaktadır.
Üvezpınar
93 Osmanlı-Rus harbinde (1828 yılında) Batum’un Beğlevani köyünden göç edenler, buraya yerleşmiştir. Tesise tepeden hakim bir yerdedir. Ekonomisi tamamen turizme dayalıdır. Burada yılın bütününde hizmet veren pansiyon ve kiralık odalar bulunur, doğa sporları ile ilgilenenler burayı tercih ederler.
Sudüşen Şelalesi
İlçe merkezine 7 km uzaklıkta Üvezpınar köyündedir. Samanlı dağlarının merkezinde bulunan şelalelerden birisidir. Üvezpınar köyünden başlanan yürüyüş, stabilize yol takip edilerek devam edilirse, yaklaşık 2 saatlik bir yürüyüşten sonra şelaleye varılır. Yörenin en güzel doğal kaynağıdır. Şelaleye giden yol, mükemmel bir yürüyüş parkurudur. Yaz aylarında yerli ve yabancı turistler tarafından yoğun olarak tercih edilir. Bu yol güzergahında, eşsiz bir baraj gölü, deniz ve doğa manzarası vardır. Dönüş güzel havalarda dere yatağından da yapılabilir. Gidiş dönüş yürüyüşü için 4 saat gereklidir.
Gökçedere
Bölge, Termal bölgesinin yanı başındaki vadi içindedir. Denizden yükseklik 120 metredir. Buranın yerel halkı, 1927 yılında Batum Maradit kasabasından göç ederek buraya gelmiştir. Bu göçebe halk, Adliye nazırı Hasan Fehmi’nin direktifleriyle buraya yerleştirilmiştir. Özellikle, yörenin yaşlıları hala Gürcü dilini bilir ve konuşurlar. Burada günümüzde 4000 yatak kapasiteli turistik tesisler vardır. Bu bölgeye kaplıca suları verilmeye başlanınca, otel ve motellerin büyük bölümü, tesis içinde müşterilerine kaplıca suyu konforu sunmuşlardır.
Aşıklar Yolu
Termal gezi parkuru yolundadır. Burada, özellikle çiftler nikah sonrasında gelerek fotoğraf çektirirler. Çünkü buranın uğuruna inanırlar. Çevre köylerden gelen yöre halkı, taze meyve ve yemişlerini, Aşıklar yolunda kurulan pazarda satarlar. Burada satılan başlıca ürünler: defne, fındık, ıhlamur, çay, böğürtlen, çilek, kestane, kudret narı, üvez, bal, şifalı otlar ve mevsim meyveleridir.
ATATÜRK’ÜN TERMAL KÖŞKÜ
Cumhuriyet dönemi mimarisinin ilk dönem yapılarından olan bu köşk, 1929 yılında Mimar Profesör Sedat Hakkı Eldem tarafından 38 günde yapılır. Burası günümüzde müze olarak düzenlenmiştir.
Bu köşk: arazi eğimine uydurulmuş, dikdörtgen planlı olup, iki katlıdır. Ayrıca çatı katından da yararlanılmıştır.
Tamamen ahşaptır. 4 kabul salonu ve 11 odası vardır.
Köşkün mobilyaları ve diğer eşyaları: Dolmabahçe Sarayından buraya getirilmiştir.
Köşkün ilk konuğu İran Şahı Rıza Pehlevi’dir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında çok önemli kararlar burada alınmıştır. Bu kararlar: Serbest Fırkanın kurulması, Yerli Malı Haftası, Türk Tarih ve Dil kurumlarının kurulması gibi.
Atatürk açısından, buranın diğer en önemli özelliği de, Atatürk, ölümüne neden olan hastalığı, burada öğrenmiş olmasıdır. Ayrıca Dolmabahçe Sarayında vefatından önce, son günlerini burada geçirmiştir.
Bölümleri
Bodrum katında, bulaşıkhane vardı.
Zemin katta: Makbule hanımın odası, hizmetlilerin odası, bir oturma odası ve banyo bulunur.
Üst katta: sofa, giriş bölümünün üstünde kahvaltı yapılan çinili balkon bulunur. Çinili balkonun sağında, bir banyo bulunur. Koridor başlangıcında, ilk olarak Afet İnan’ın odası vardır. Buradan, birbirine bağlı, iki ayrı dinlenme odasına geçilir. Dinlenme odasının sonuncusu, Atatürk’ün çalışma odasına bir kapıyla açılır. Çalışma odası da Atatürk’ün yatak odasıyla bağlantılıdır. Her iki odanın önünde “L” biçimli, birer balkon bulunur. Yatak odasının açıldığı banyo orijinal armatürlere sahiptir.
Orta salonun sağ yanında kalan bölüm, misafirlere ayrılan odaları kapsar. Banyonun yanındaki ilk oda: misafir yatak odasıdır. Bu oda ve Atatürk’ün banyosu, içeriye çekilmiş bir balkona açılır. Koridorun üstünde bulunan yan yana iki yatak odasından, soldaki Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’e ve sağdaki oda ise Zehra Hanım’a aittir. Bu odanın bitişiğinde, bir banyo ve hizmetlilere ait birer oda yer alır.
Yapının dış cephesinde herhangi bir süsleme öğesi yoktur. Giriş cephesi, Art-Deco özellikleri gösterir. İç mekanda, tavandaki alçı süslemeler ve mobilyalarda geç rokoko ve ampir üslup görülür. Binanın iç dekorasyonunda bulunan mobilyalar Dolmabahçe Sarayından getirilmiştir. Kullanılan halılar Hereke Halı Fabrikasından, porselenler ise Yıldız Porselenden getirilmiştir.
Köşk tamamen ahşap olduğundan, içinde mutfak yoktu. Köşk resmi konut olarak kullanıldığı dönemlerde, yemekler de köşkün dışında geçici mutfaklar oluşturularak pişirilir ve hazırlanan yemekler köşke getirilirdi. Servisler daha sonra yapının bodrum katındaki bulaşıkhanede yıkanırdı.
Köşk, sadece yaz mevsimlerinde kullanıldığı için ısıtma sistemi bulunmazdı.
Bu köşkün hemen altında, Atatürk tarafından kullanılan, kaplıca bölümü vardır.
Bu bölüm: Atatürk’ün kaplıca bölümüne inmesi için bir asansör, bir sauna ve bir havuz içerir. Elbette, havuz kaplıca suyu ile dolduruluyor.
Evet, köşk 1981 tarihine kadar Cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanıldı. O tarihte, Cumhurbaşkanı Kenan Evren, köşkü onarıma aldırdı ve onarttı. Aynı yıl tamamlanan köşk, resmi konut döneminde kullanılan eşyası ile birlikte müze olarak 1984 yılında hizmete açıldı.
TBMM Milli Saraylara bağlı olarak hizmet vermektedir. Giriş ücretlidir. (Müze kart geçmez)
Müzede bulunan yani ziyaret ettiğinizde görebileceğiniz objeler şunlardır:
Zemin katın giriş kısmında bulunan Kabul Salonunda:
Nurettin Niyazi tarafından 1930 yılında yapılan “Kurşunlu banyo ve kadınlar” tablosu, Wilhelm Spaethe (Alman yapımı) bir piyano, Japon yapımı vazolar ve Mısır yapımı hiyeroglif yazılarla süslü pirinç ve abanoz ağacından yapılmış tütsülük bulunur.
Girişin solundaki salon, aynı zamanda Toplantı Salonudur. Burada: toplantı masası (Masa: iki tarafı da eşit yapılmış, her iki tarafı da kullanılır, İngiliz yapımı, demir aksamları yaldızlı kaplama) ve ceylan derisinden kaplanmış sandalyeler, bilardo masası, Atatürk’e hediye edilen Fransız yapımı bir piyano, Atatürk’e ait Amerikan yapımı RMC marka bir radyo bulunur.
Köşkte bulunan diğer objeler şunlardır:
Rus ressam Ayvazovski tarafından 1875 yılında yapılan “Bir dağ yamacı ve bazı hayvanları temsil eden” tablo.
İran ve Hereke halıları,
Karyolalar: Pirinç yatak odası takımı, ceylan derisinden kaplanmış Fransız lake sandalyeler.
Atatürk’ün anneannesinden kalma kanaviçeli seccade.
Dosya dolabı: Kaplama, gül ağacı, demir aksamları yaldızlıdır.
İran Şahının hediyesi saat, yaldız kaplama şamdan.