Malezya Tarih

Malezya Tarih

Malezya’da yaşam: MÖ.230.000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Çünkü: yüzyıllar boyunca bol yiyecek kaynaklarının bulunması: Cava insanını buraya çekmiştir.

MÖ.2000 yıllarında, yelkenli kanolarıyla buraya gelen göçmenler: yerli “Negrito” halkını buradan uzaklaştırdılar. Çin, Filipinler ve Endonezya adalarından gelen ve “Malay halkları” olarak isimlendirilen bu göçmenler: nehir kıyılarına yerleştiler. Güney Çin denizinden gelip kıyı boyuna yerleşen topluluklara ise “Orang Laut” yani “Deniz halkı” deniliyordu.

Bölgede ilk olarak “Hint” etkisi görüldü. Hindiçin Mekont vadisindeki Hintlileştirilmiş koloniler: bölgeye ilk ilgi gösterenlerin başında oldular. Bu koloniler, buraya gelirken beraberlerinde: Hint kültürü ve Budacılık felsefesini getirdiler.

Bu ilk sömürgeleştirme sürecinden dokumacılık ve metal işçiliği doğdu. Bölgedeki bu Hintleştirilmiş kolonilerin en güçlüsü: Srivija oldu. Bunlar: Sumatra adasındaki bölgelerinde bir deniz imparatorluğu kurdu ve Malakka boğazını denetim altına aldılar. Bu imparatorluk 14.yüzyılda çökerken: Malay yarımadası: Siyam ve Kamboçya imparatorluğu arasında paylaşıldı.

Bu Hint etkisi yanında, yukarı da sözünü ettiğim gibi, bölge Çinlilerin de ilgisini çekti. 1409 yılında: bir Çin filosu, Malakka’ya yaklaştı. Çinliler: burada yaşayanlara yaptıkları teklifte: Malakka’ya yağmacılara karşı destek vereceklerini ama karşılığında liman olanaklarından yararlanmak istediklerini ilettiler. 1411 yılında: Malakka halkı: Çinlilere istedikleri liman hakkı ve haraç ödemeyi kabul ettiler.

Ancak, bir süre sonra Çin: deniz ticaretinden çekildi. Bunun üzerine, Malakka’nın yeni hükümdarı: Müslüman ticaret birliğiyle ittifak kurdu. Bengalli gezgin tüccarlar: İslam inancını önce doğu kıyısına getirdiler ve İslam kısa sürede, bütün Malakka yarımadasında yayıldı.

1446-1459 yılları arasında hükümdar olan Malakka Sultanı Muzaffer Şah döneminde: İslam resmi bir dil kimliği kazandı.

1500’lü yıllara gelindiğinde: Sumatra’da bulunan Pasai limanı: Güneydoğu Asya’nın en önemli limanı haline geldi. Sultanlık: bütün Malay yarımadası ve Malakka Boğazından Sumatra’ya kadar olan bölgede hakim oldu.

16.yüzyılda: 1509 yılında bir Portekiz gemisi Malakka’yı ziyaret etti ve tüccarlar bölgeye yerleştiler. 1511 yılında ise Portekiz donanması Malakka’yı ele geçirmek üzere hareket etti. Bunun üzerine, saray halkı güneye kaçarak Johar bölgesinde yeni bir Müslüman Malay iktidarı kurdular.

130 yıl süren Portekiz yönetimi genelde istikrarsız geçti. Malay güçlerinin saldırıları ve sıtma, Portekizlileri yıprattı. İlk koloniyi oluşturan 600 erkek Portekizli: lüks bir yaşam sürerken büyük bir Avrasya topluluğu oluşturmak için yerli kadınlarla evlendiler.

1633 yılına gelindiğinde bu kez: baharat ticaretinden pay almak isteyen Hollandalılar: Malakka’yı 8 yıllık ticari ablukaya aldılar. 1641 yılında Portekizliler teslim oldular. Hollandalılar, Portekizlilerden farklı olarak: Malaylarla alışveriş yapmaya karar verdiler. Bu sırada Malaylar: Singapur ve Riau adalarına hakimdiler.

Johor şehri: bölgedeki en güçlü Asya yönetim merkezi oldu. Hollandalılar: Perak ve Kedah bölgelerine saldırdılar ve ele geçirdikleri yerlerde, kendi adamlarını şef ilan ettiler ve böylece Johor yönetiminin arkasında, Hollandalıların gizli iktidarı başladı.

18.yüzyılın sonlarına doğru: İngilizler, Malaya ile ilgilenmeye başladılar. Portekiz ve Hollanda ticaret merkezlerinden farklı olarak: Penang gümrüksüz bölge ilan edildi ve böylece göçmenler ve tüccarlar buraya akın ettiler. 1801 yılında Thomas Stamford: 24 yaşında Penang şehrine geldi.

Kendisi: Malay diline ve geleneklerine hakim bir konum ortaya koyunca: İngiltere-Malay ilişkilerinde hızla gelişme görüldü ve bölgede İngilizlerin 150 yıl süren iktidarı başladı. İngiltere ve Hollanda arasında 1814 yılında imzalanan Londra andlaşması sonucunda: Malakka boğazı bölündü. Yüzyıllar boyunca: ortak dil, din, siyasi, kültürel ve toplumsal gelenekleri paylaşan Sumatra ile yarımada ikiye bölündü.

Sumatra, Cava ve Singapur’un güneyindeki adalar: Hollandalıların oldu. İngilizler ise: yarımada ve Borneo bölgelerini aldılar. 1826 yılına gelindiğinde bölgede İngiliz yasaları yürürlükte olmasına rağmen, çok az İngiliz yaşadığı görülür. Nüfusun büyük bölümü, iç kısımlarda nehirlerin arasındaki düzlüklerde yaşıyordu.

1896 yılında: Malay Eyaletleri Federasyonu ilan edildi. (Buna üye olanlar: Perak, Selangor, Negeri Sembilan, Palang) General Frank Swettenham: başkenti Kuala Lumpur olan federasyonun ilk yöneticisi oldu.

19.yüzyılda: Borneo’nun gelişmemiş olduğu görülüyor. Bölgenin başlıca gelir kaynağı: Sarawak nehri kıyısından Çinliler tarafından çıkarılan “altın” ve “antimon” du.

1839 yılında: Singapur valisi: Brunei Sultanlığı ile ticari ilişkileri geliştirmek için hamle yaptı. İngiltere-Birmanya savaşlarında gösterdiği cesaretle öne çıkan Brooken: 1841 yılında Sarawak’ın racası ilan edildi. Çinlilerle çatıştı ve Çinlileri Sarawak sınırına sürdü. Bunun ardından, cesareti kırılan Çinliler yarımadadaki ticari üstünlüklerini kaybettiler.

1877 yılında İngiliz işadamı Alfred Dent: kuzeydoğu Borneo bölgesini “Brunei” sultanlığından kiraladı ve 1888 yılında Sarawak ve Brunei birleşti ve bölgeye “Kuzey Borneo” ismi verildi.

20.yüzyıl başlarında İngiltere yarımada üzerindeki denetimini genişletti. Kuzey Borneo, Brunei ve Miri bölgelerinde petrol bulundu. İngiliz ve Hollanda şirketleri: Singapur’u petrol ikmali ve ihracı için bölgenin deposu olarak kullanmaya başladılar. Ancak: Malay ekonomisi, asıl atılımını: Henry Ridley’in “kauçuğu” buraya getirmesiyle yaptı.

Otomobil ve elektrik sanayinde kauçuğun kullanılıyor olması: özellikle I. Dünya Savaşı sırasında kauçuğa olan talebi zirveye ulaştırdı. 1930’lu yıllarda Malay yarımadası dünya kauçuk üretiminin büyük kısmını karşılıyordu.

Ancak kauçuk ve kalay üretiminde denetim İngilizlerin elindeydi. İngilizler, siyasi yönetimi iyice baskı altına aldılar ve yalnızca kendi refahlarını ve güvenliklerini sağlayacak sultanları iktidara getirdiler.

1934 yılındaki Nüfus Sayımında: kauçuk ve kalay talebinin artması sonucu üretimi karşılamak için bölgeye çok sayıda Malay olmayan göçmenlerin geldiği anlaşıldı. 1939 yılında: dünya ekonomik bunalımı ve küçülen piyasalar nedeniyle: iş piyasasındaki etnik rekabet arttı ve Çinliler ve Hintlilere karşı: bölgede Malay milliyetçiliği ortaya çıktı.

1939 yılında: tutucu Müslüman liderler: Kuala Lumpur şehrinde düzenlenen kongrede bir araya geldiler. 19. yüzyılda İngiltere ve Hollanda tarafından parçalanan bölge: Malay-Endonezya bilincini yeniden canlandırmak için yoğun çaba harcadılar, ancak bu sırada bölgede savaş rüzgarları esiyordu.

Japon işgal birlikleri, 8 Aralık 1941 tarihide Malezya’nın doğu kıyısında Sabak şehrine girdiler. Çünkü: Japonlar tarafından Malezya’nın: kauçuk, petrol ve kalay yatakları ilgi çekiyordu. Yarımadadaki İngiliz birlikleri bir kara saldırısına karşı hazırlıksız olduklarından; özellikle Hintli askerler büyük kayıplar verdiler.

Japonlar: Kedah ve Kelantan ardından, Tayland’a saldırdılar. Singapur deniz üssü İngilizler tarafından boşaltıldı. 1942 yılında başkent Kuala Lumpur Japonların eline geçti ve ardından Japonlar Singapur’u ele geçirdiler.

Japonlar bütün bölgeyi ele geçirirken, Miri ve Brunei’deki petrol yatakları, geri çekilen İngiliz ve Hollandalılar tarafından tahrip edildi. Japonlar: müttefik askerlerine karşı acımasız davranırken, yerli Malay halkına ve hükümdarlarına karşı farklı davranıyorlardı. Maaşa bağlanan hükümdarlar, Malay geleneklerini ve İslam dinini korudular.

Japonya’nın teslim olmasının ardından: Malezya topraklarında Çinli komünistlerin yönettiği güçlü bir direniş ordusu kaldı. Çinliler ve Hintliler: uzun vadeli çıkarlarını korumak için Malaylarla siyasi eşitlik istediler. 1948 yılında İngiltere tarafından “Malay Federasyonu” kuruldu.

Çünkü: İngiltere, Malayları: Çinliler ve Hintlilere karşı korumak istiyordu. Bir İngiliz vali tarafından oluşturulan merkezi idare: Eyaletlerin Malay hükümdarlarına büyük yetkiler verdi. Kuzey Borneo ve Singapur’a kraliyet statüsü verildi. Tüm bu faaliyetlerde Çinliler enterne edildiler.

1950’li yılların başında: komünist isyancılar, orman içlerinde başlattıkları gerilla savaşında: İngilizlere büyük kayıplar verdirdiler ve bölgede İngilizler tarafından “olağanüstü durum” ilan edildi. Çinlilerin yurttaşlık hakları genişletildi ve Çin kökenlilerin devlet dairelerinde çalışmalarına izin verildi.

İngiltere’de eğitim görmüş Malay Çinlileri ve Malay Hint kongresi: ittifak kurdular ve 1953 seçimlerinde parlamentoda büyük çoğunluk kazandılar.

1957 yılında bağımsızlık ilan edildi ve olağanüstü durum sona erdi. 1963 yılına gelindiğinde, federasyonun adı: Malezya oldu. Ancak: Singapur: Malay ayrıcalıkları konusunda Kuala Lumpur ile çatıştı. Singapur siyasi partileri: etnik değil toplumsal ve ekonomik temeller üzerine yeniden örgütlenme istiyorlardı ve bu durum Malay kitleleri kızdırdı. 1964 yılında ayaklanmalar başladı ve Singapur federasyonda çıkarıldı.

1967 yılında Penang şehrinde yine bir ayaklanma oldu. 1969 yılında ise bu kez Kuala Lumpur şehrinde dört gün süren bir ayaklanma yaşandı ve Anayasa askıya alındı, olağanüstü durum ilan edildi. 1979 yılında yeni Malay yönetimi: Malayların ve öteki yerli halkların konumlarının güçlendirilmesine önem verdi. Malay dili resmen benimsendi. Malezya’nın ihracatı arttı ve güçlendi.

21. yüzyıla girildiğinde, Malezya ekonomisinin istikrar kazandığı görüldü. Ülke tarihinde, 2004 yılında meydana gelen Tsunami felaketi de önemlidir. Malezya, bu yıkımdan yalnızca güneyde yer alan Sumatra sayesinde kurtuldu.

Güney Afrika Cape Town Tarih

Güney Afrika Cape Town Tarih

 

Ülkede: Cape Town şehrinin bulunduğu bölge: on binlerce yıl önce: göçebe ve avcı-toplayıcı “Sanlar” ın ülkesidir. “San” kültürüne ait kaya resimleri, şehir çevresinde özellikle “Cederberg Wildenerss Area” (Cederberg Yaban Adası) da görülmektedir. Şehir merkezindeki “The South African Museum” denilen yerde, bunların gayet güzel korunmuş ve günümüze ulaşmış örnekleri sergilenmektedir.

“San” ların ardından, bölgeye günümüzden yaklaşık 2000 yıl öncesinde: bu kez “Koiko” denilen sığır çobanları yerleşmişlerdir. Koikoiler: hayvan sürüleriyle ilgilenip, çevredeki komşu halk ile sığır ticareti yaparlar ve bu sırada daha kuzeye çekilen Sanlar ise: avcılık yaparlardı.

İşte: ilk kaşifler bölgeye geldiklerinde, böyle bir ortam bulunuyordu. Ama, bu ortam, 200 yıl geçmeden kısa sürede değişmek durumunda kaldı. 15. yüzyıl sonlarında: Hindistan’a ulaşmak için, en kısa deniz yolunu ararken, buraya ulaştılar.

1488 yılında, Baharat yolunu keşfetmek için denize açılan Portekizli denizci Bartomoleu Dias: buraya yani Güney Afrika topraklarına ayak basan ilk yabancı olarak tarihe geçti. Gemisiyle buraya ulaşan Dias: çok uzaklardan bile görülebilen Masa dağının çekimine kapılarak, karaya içme suyu bulmak üzere yanaştı ve körfeze demirledi, bölgeye “Aguado de Sao Bras” adını verdi. Günümüzde burası: “Mossel” körfezidir ve Diasın anısına bir müze, burada bulunmaktadır.

Evet: Dias: Hindistan’a giden baharat yolunu bulamamıştır, ama “The Cape of Good Hope” yani “Ümit Burnunu bulan ilk kişi olarak tarihe geçmiştir.

Takip eden süreçte, 10 yıllık bir sürecin ardından: yine bir Portekizli denizci Vasco da Gama: Ümit Burnu’nun çevresinden dolaşarak Hindistan’a ulaşmış ve Baharat Yolunu keşfetmiştir. Bu sırada: bölgenin yerli halkı Koikolar: buraya uğrayan gemi çalışanları ile iyi ilişkiler kurmuşlar ve Hint adalarına seyahat eden gemiler, uzun seyahatlerinde burayı sık kullanır hale gelmişlerdir.

Hatta: gemiciler bu seyahatlerinde, evleriyle temas kurmak için, eve dönüş yolundaki gemiler tarafından alınmak üzere: yazdıkları mektupları, buradaki “postane taşları” altına koyarlarmış. Günümüzde bu taşların birkaç örneği “South African Cultural History Museum”de sergilenmektedir.

17.yüzyıla gelindiğinde: birçok ticaret şirketinin birleşmesiyle kurulan: kendi donanması ve ordusu bulunan dünyanın en güçlü kuruluşlarından olan “Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası”: Ümit Burnu’na gözünü koymuştu.

Hatta “gemilerin personeli için yiyecek yetiştirilen ve aynı zamanda gemiler için bir onarım merkezi ve hastane olarak çalıştırılmak üzere, “Masadağı” körfezi üs olarak seçilmiştir. Üssü kurma görevi ise: 23 yaşındaki Riebeeck’e verilmiştir.
Riebeeck: karada, çamurdan bir kale inşa ettirir ve taze meyve ve sebze yetiştirmeye başlar. Hatta: buralarda çalıştırılmak üzere, Hint adalarından köleler getirilir.

1666 yılına gelindiğinde ise: burada, “Castle of Good Hope” isimli daha büyük bir şato yapılır. Yerleşim çevresindeki kırsal alan yayılır, tahıl tarımı başlar. Uzun yıllar boyunca: Sanlara ve Koikoilere ait arazi: 1658 yılında bölgeye ilk büyük çaplı üzüm bağlarının dikilmesiyle, Hollandalıların mülkü haline gelir.

Cartoon map of World

18.yüzyıl başlarında ise, bölgeye: Alman ve Fransız göçmen akınları yoğunlaşır ve bölge yerli toplumları parçalanmaya başlar ve hatta 1713 yılındaki “çiçek” salgınında birçoğu ölür. Kalanlar ise, gerek Sanlar ve gerekse Koikoiler birbirlerine karışırlar ve günümüzdeki nüfusun melez kısmını oluşturur.

Bu sırada: bölge valisi Simon van der Stel: bölgede: olağanüstü zarif Flemenk tarzı büyük malikaneler ve köşkler kurdurur ve bir yandan da Güney Afrika şarap sanayini kurar.
Yine aynı dönemde: bölgeye Avrupalı dindar mülteciler de gelmeye devam ederler. Bunlar arasında Fransa’dan gelen ve Huguenotlar olarak isimlendirilenler: Franschoek olarak bilinen yerde, üzüm bağları dikerler. 1750 yılına gelindiğinde: ilk olarak Riebeceeck tarafından oluşturulan ve sonra geliştirilen bu ufacık yerleşim yeri: 3000 kişilik bir nüfusa sahip olur ve bu yerleşkenin ismi “Kaapstad-Cape Town” olarak anılmaya başlanır.

1795 yılına gelindiğinde: Muizenberg Savaşı sonunda kazanan İngilizler: Cape Town ve Baharat Yolunun kontrolünü ele geçirirler. Böylece: bölgede Hollanda-Doğu Hindistan Kumpanyası tarafından uygulanan tekeller kaldırılır ve ticaret serbest hale getirilir.

Bunun sonucunda: Cape Town şehri: uluslar arası öneme sahip bir deniz limanı haline gelir. 1814 yılında, burası kazanılan bir savaşın ardından resmen İngiliz sömürgesi olmuştur. Başlıca şirketler burada bürolar açarlar ve kısa zamanda şehrin alt yapısı oluşturulur.

Aynı dönemde, şehrin çevresindeki küçük yerleşim yerleri de gelişmeye başlamıştır. Simon körfezi: donanmaya ev sahipliği yapar. Burada bulunan kasaba “Simon kasabası” ismini alır ve sürekli gelişen balıkçılık ve balina avcılığının merkezi olur.

Güney Afrika’nın doğusunda altın ve elmas bulunmasıyla: 19.yüzyılın sonuna gelindiğinde: Cape Town şehrinin iyice geliştiği görülür. Caddeler, ticaret binaları, bankalar, güzel konaklar ve büyük mağazalar sıralanır.

1910 yılına gelindiğinde: 8 yıl süren, Britanyalılar ve Flemenkçe konuşan Boerler arasındaki kanlı “Boer savaşları” sonunda: karşıt taraflar “Güney Afrika Birliği”ni oluşturmak için bir araya gelirler ve “Cape Town”: yeni birleşen ülkenin resmi başkenti olur.

Afrikalılar: işbirliği yaparak İngilizlerin zaferinde pay sahibi olmuşsalar da; birleşmeden yarar sağlayamamışlardır. Yeni oluşturulan hükümet: “Cape Town Houses Parliament” de: beyaz olmayanların haklarını gitgide kısıtlayan yasalar çıkarmaya başlarlar. 1913 yılında “Mülk edinme” hakkı kısıtlanır ve 1936 yılında ise “oy vermeleri” yasaklanır.

1960 yılında: düzenlenen barışçıl bir gösteride: üç göstericinin polis tarafından öldürülmesinin ardından; baskıya karşı silahlı mücadele tetiklenir. Nelson Mandela ve Walter Sisulu gibi önde gelen ırk ayırımcılığı karşıtları: Cape Town açıklarında bir ada olan “Robben Island” denilen yerde uzun süreli hapis cezalarına çarptırılırlar.

1966 yılında yayınlanan “Nüfus Kayıt Yasası” ile: Afrikalı ve Melez topluluklar: zorla evlerinden çıkartılıp, şehir dışındaki yerlere gönderilirler. 1972 yılına gelindiğinde ise, şehir konseyi: Melez ırkın konseyde temsilini iptal eder.

1980’lerde ise: Cape Town: Güney Afrika’nın birçok yerinde olduğu gibi: ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin yoğunlaşmaya başladığına tanık olur. Bir çok ülke: beyaz olmayanların karşılaştığı şiddeti protesto etmek için Güney Afrika’ya sert ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlarlar.

Bu baskılar sonucu, kargo ve ticaret gemilerinden mahrum kalan Cape Town sıkıntı içine girer. Hatta: Güney Afrikalılar, birçok spor organizasyonlarına alınmazlar. 1986 yılında gelindiğinde ise: bu baskılar sonuç verir ve Güney Afrika’nın ilk başpiskoposu olarak bir siyah olan “Desmond Tutu” seçilir.

1990 yılında ise: Başkan F. W. Kierk’in sürpriz girişimi ile, 27 yıl hapis yattıktan sonra, Nelson Mandela serbest bırakılır ve dünyanın gözleri, bu şehir üzerine çevrilir. Mandela: serbest bırakılmasının ardından: Cape Town City Hall balkonundan: Grand Prade meydanında toplanan 100 binden fazla insana hitap eder. Bu tarihi olay televizyonlar aracılığı ile bütün dünyadan izlenir.

1994 yılında, Mandela, Güney Afrika’nın ilk siyahi başkanıdır ve yüzyıllarca süren ırkçılık çatışmalarının ardından, Cape Town şehrinde barışçıl uzlaşı için hassas bir dönem başlar.

Evet, günümüzde: Cape Town House of Parliament denilen parlamendodan çıkan yasalar: ülkenin refahında önemli rol oynamaya devam etmektedir. 2004 yılında Olimpiyat düzenlemek için yapılan girişim başarısız olmuşsa da 2006 Futbol Dünya Kupası ülkede düzenlenmiştir. 1652 yılında: Riebeeck tarafından kurulan küçük yerleşim yeri, günümüzde Güney Afrika kıtasının önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.