Şehir: 2007 yılında Avrupa’da: 130 şehir arasından “Yılın Turizm Şehri” seçilmiştir.
Antik tarih, romantik bir atmosfer ve eğlenceli aktiviteler. İşte: York şehrini tanımak için üç kelime. Şehir: çiftler, aileler ve guruplar için mükemmel bir tatil yeri olarak bilinir. Şirin Arnavut kaldırımlı sokaklarında, zarif mimariyi izleyerek gezebilirsiniz. Nehir kenarındaki kafelerde bir şeyler yudumlarken: şehrin canlı kafe kültürünü görebilirsiniz.
Şehir: Roma döneminde Ouse ve Foss nehirleri çevresindeki araziyi savunmak için buraya kurulmuştur. Ancak: bu arazi çok bataklık olması ile bilinmektedir. Özellikle: Ouse nehri nedeniyle sürekli sel tehdidi ve sel baskınları yaşanmıştır. Bu yüzden: Ouse nehri boyunca duvarlar yapılmıştır. En son olarak Ekim 2000 tarihide: şehir yine sel felaketine uğramış ve 300 ev sular altında kalmıştır. Şehrin içinde ve çevresindeki birçok arazi: yıllar boyunca sel tehdidini yaşamış ve yaşamaktadır. Ouse nehri boyunca: günümüzde taşkın çayırları yapılarak önlemler alınmıştır.
Amerika keşfedildikten sonra, İngiltere’den buraya ilk gidenler “York” şehrinden gitmişlerdir ve Amerika’da yaşadıkları şehri “New York” ismini vermişlerdir. Öte yandan yine bir söylenti var. İlk olarak Hollandalılar tarafından kurulan ve “New Amsterdam” ismiyle bilinen “New York” şehri, 1665 yılında İngilizlerin eline geçince, İngilizler buraya “New York” ismini vermişlerdir.
Şehir: günümüzde “düşesi” ile meşhurdur. İngilizler: bu küçücük şehri hatta kasabayı tanıtmak için reklam unsurunu had safhada kullanmışlardır. Yani: gidilip görülesi yerleri biraz abartılmıştır. Her yeri müze ve yokuş olan bu İngiltere şehrinde yalnızca: turistik açıdan düşündüğünüzde “Katedral” mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken yer olarak bilinir, hadi bir de “Clifford” kulesi ve “Demiryolu” müzesi: başka derseniz yok.
Yine de şehrin daracık sokaklarında gezinebilir, pub ve barlarında zaman geriçebilirsiniz. Tüm tarihi binalar günümüzde dükkan olarak kullanılsa da, iç yapılarının bozulmamış olduğunu gördüğünüzde, İngilizlerin tarihe ne ölçüde bağlı kaldıklarını anlayacaksınız. Hatta: şehrin ortasından geçen yıkılmamış surlar: İngiltere’de tarihin nasıl yaşatıldığının en büyük ifadesidir. Özellikle: tam bir ortaçağ havasını yaşamak isterseniz, mutlaka “The Shambles” caddesini ziyaret etmelisiniz. Şehrin merkezindeki bu sokakta, birçok dükkanlar, restoranlar ve ilgi çekici mekanlar bulunuyor.
TARİHİ
Şehir ilk olarak Romalılar tarafından bölgeye gönderilen 9. lejyon tarafından, MS.71 yılında “Eboracum” ismiyle kurulmuştur. Ancak, Romalılar gelmeden önce bölgede “Keltler” yaşıyorlarmış. Yaklaşık 50 dönümlük alanı kapsayan kalede, 6000 asker barınıyordu. Takip eden dönemde birkaç Roma İmparatoru bölgeyi ziyaret etmiştir.
MS.400 yılında, Romalıların bölgeden çekilmesinin ardından: Anglo-Saksonlar bölgeyi işgal etmişler ve 7. yüzyılda Kral Edwin York şehrini başkent olarak ilan etmiştir.
627 yılında ilk Minister kilisesi buraya inşa edilmiştir. Böylece: şehir dinsel bir merkez haline gelmiştir.
866 yılında şehir Vikingler tarafından işgal edilir ve şehre “Jorvik” adını verirler. Bu dönemde, şehir Viking ticaret yollarının bir parçası olur.
1068 yılında, Yorklular ayaklanır ve isyanın ardından bu kez Kral William: şehirde Mottes nehri yanında iki kale inşa ettirir. 11.Yüzyılda şehirde pamuk üretimi yoğunlaşır ve şehir İngiltere’nin en önemli ikinci şehri olur.
1080 yılında, bu kez şehirde Başpiskopos Thomas tarafından bir Minster katedrali inşa edilmeye başlanır.
12. yüzyıla gelindiğinde, şehrin hızla geliştiği görülür. Ortaçağ döneminde önemli bir yün ticaret merkezi olarak büyümüş ve gelişmiş ve ülkenin kuzey bölgesinin başkenti olmuştur.
Tudor döneminde ise şehirde gerileme süreci başlamıştır. Çünkü pamuk üretimi ülkenin başka yerlerine kaymıştır.
1644 yılındaki iç savaş sırasında şehir kuşatılır ve bütün ortaçağ dönemi evleri yok olur.
1839 yılında şehre demiryolu getirilir. Bu demiryolu: York şehrinin hızla gelişmesine neden olur. 1968 yılında ise: şehirdeki önemli varlıklar: koruma altına alınmıştır.
ULAŞIM
Mükemmel demiryolu ve otoyol ağları nedeniyle, York şehri, İngiltere’de en kolay ulaşılır şehirlerden birisidir.
Demiryolu bağlantıları ile: Londra şehrine 1 saat 50 dakika uzaklıktadır. Edinburg: 2 saat 23 dakika, Manchester: 1 saat 24 dakika, Newcastle: 55 dakika, Nothingham 1 saat 58 dakika, Liverpool: 2 saat 13 dakika, Birmingham 2 saat 14 dakikadır.
Şehirde: “York Leeds Bradford” uluslar arası havaalanı bulunmaktadır. Buradan şehir merkezine ulaşmak için 757 otobüs ve sık tren seferleri bulunuyor.
İKLİM
Şehirde ılıman iklim egemendir. Kış, ilkbahar ve yaz aylarında: sis, soğuk rüzgarlar ve don görülebilir. Yaz aylarında ise, ortalama sıcaklık 22 dereceye kadar çıkar. Aralık-Nisan ayları arasında düşebilen kar yağışı, yerde fazla kalmaz ve hemen erir. Mayıs-Temmuz ayları arasında ise, şehir güneşlidir ve günde 15-16 saat güneş görülür.
Şehirde en sıcak ay ortalaması: Temmuz-Ağustos aylarında görülür. En soğuk ay ortalaması ise: Ocak-Şubat aylarında hissedilir.
Sonuç olarak, burada da klasik İngiliz havasını görülür. Yani: zaman zaman açan güneş ve zaman zaman yağan yağmur.
FUTBOL
Şehrin futbol takımı “York”: İngiltere II. Liginde bulunmaktadır. Şehirde ayrıca “Rugby” ligi popülerdir.
ÜNİVERSİTELER
Burası: İngiltere’de güvenli öğrenci şehirlerinden birisidir. İki lider üniversite: gelişen bir öğrenci nüfusunu barındırmaktadır.
YORK GIDA VE İÇECEK FESTİVALİ
Her yıl: Eylül ayının son günlerinde: 10 gün olarak düzenlenen bu festival: İngiltere’nin en büyük gıda ve içecek festivali olarak bilinmektedir. Bu festivalde: özellikle peynir, ekmek, kakao çekirdeklerinden çikolata ve bira yapımı etkinlikleri düzenlenir.
İngiltere Londra Soho-Trafalgar; Soho 17.yüzyılın sonunda geliştiği dönemden bu yana insanların yiyecek, seks ve entelektüel ihtiyaçlarını karşıladıkları bir yer oldu.
Burası daha kurulduğun günlerden, Londra’nın en moda mekanı haline geldi ve bölge sakinleri verdiği müsrif partilerle ün yaptı.
Özellikle 20.yüzyılın son yallarında Londra’nın eğlence merkezi olarak ününü pekiştirdi. Kent sakinlerinden turistlere, devlet memurlarından kentin eşcinsel topluluğuna kadar her kesimden insan, kozmopolit semtin barlarını, restoran ve kafelerini dolduruyordu.
Soho farklı kültürlerden gelme insanların bir arada yaşadığı bölgelerden birisidir. Soho’nun ilk göçmenleri 18.yüzyılda Fransa’dan gelen Protestan Huguenotlar’dı. Soho aynı zamanda Çin Mahalesiyle tanınır. Şehrin Çin restoranları “Gerrard Street” boyunca sıralanmıştır.
Soho’nun Kalbi
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Old Compton Street: Soho’nun ana caddesidir. Mağaza ve restoranlar yüzyıllardır burada yaşamış kişilerin farklılıklarını da yansıtır. Bunların arasında pek çok ünlü ressam, yazar ve müzisyen bulunmaktadır.
Ronnie Scotts: 1959 yılında açılmış ve cazın hemen hemen bütün ustalarını ağırlamıştır.
Bar İtaila: John Logie Baird’in 1926 yılında televizyonu ilk olarak takdim ettiği salonun altında yer alan kafedir. Mozart’da 1764-1765 yılları arasında küçük bir çocukken ailesiyle birlikte yan binada yaşamıştır.
Maison Bertaux: Harika kruvasanları, kahvesi ve lezzetli kekleriyle ünlüdür.
Coach and Horses: 1650’llerden beri hohem Soho’nun merkezi olmuştur ve hala popülerdir.
Patisse Valerie: Güzel pastalar satan bir Macar kafesidir.
St Anne’s Church Tower: 1940 yılındaki bombardıman sonucunda kiliseden geriye kalan tek parçadır.
French House Pub: Maurice Chevalier ve General de Gaulle’in uğrak yeri imiş.
Palace Theatre: Birçok başarılı müzikale ev sahipliği yapmasıyla bilinir.
Trafalgar Square
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Charind Cross Road ve Strand kesişimindedir.
Amiral Horatio Lord Nelson: 1805 yılında İspanya’nın güneybatısındaki Cape Trafalgar’da Napolyon Bonapart’ın emrindeki İspanyol ve Fransız kuvvetleriyle yaptığı savaştan zaferle ayrılınca, bu zafer tüm Londralılar için eğlenceli bir yer olan bu meydanda kutlanır.
Bu bölge, gece ve gündüz kalabalıktır. Tiyatrolar, gece kulüpleri ve restoranlar eğlencenin merkezidir. Geniş bulvarlara dizilmiş kraliyete yakışır ofis binaları “Trafalgar Square” de buluşurlar.
Günümüzde meydanın çevresindeki bazı yollar, yalnızca yayalara ayrılmıştır. Böylece bu popüler buluşma alanlarında çok daha rahat gezilmektedir.
Tiyatro bölgesinin candamarı “Shaftesbury Avenue” caddesidir ve cadde, tiyatro afişleriyle rengarengdir.
“Charing Cross Road” yolundaki mağazalar ise tam kitapseverlere göredir.
Amiral Horatio Lord Nelson yüksek kolonun tepesinden aşağıya, farklı yönlere doğru koşturan insanlara, çeşmelere ve meydanın kuzeyindeki National Gallery’nin girişine bakar. Yolun karşısındaki St.Martin-in-the-Fields kilisesi mum ışığındaki konserler için harika bir atmosfer sunar. Leicester Square, son filmleri görmek veya yarı fiyatına bir tiyatro bileti bulmak için ideal yerdir. Leicester Square ile Shaftesbury
Avenue’daki tiyatroların arasına sıkışmış olan China-Town bölgesi, Asya restoranları ile doludur ve Avrupalı göçmenler Soho’ya Avrupa havası getirmişlerdir, buradaki kulüplerden yayılan jazz müziği sokaklara dökülür. Tüm bu gidilecek yerler birbirine oldukça yakındır.
1840’lı yıllarda mimar Sir Charles Barry tarafından tasarlanan Trafalgar Square eskiden kraliyet atlarının tutulduğu yerdi.
TRAFALGAR SQUARE
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Westminster City bölgesinde, Charing Cross’dadır. Londra şehir merkezindeki en hareketli açık alanlardan birisidir.
Londra şehrindeki açık hava etkinliklerinin mekanı olan meydan; John Nash tarafından tasarlanmış ve yapımı 1830’lar süresince devam etmiştir. Alan: George IV mimarı John Nash tarafından düzenlenmiştir. Düzenleme 1845 yılında bitirilmiştir. Başlangıçta buraya “Charing” deniliyordu. Daha sonra ise “Charing Cross” olarak tanındı. Yakındaki metro istasyonu: günümüzde de “Chargin Cross” olarak bilinir.
Meydandaki 50 metre yüksekliğindeki sütun, 1805 yılında Napolyon’a karşı İspanya kıyılarında, Cape Trafalgar yakınlarında yürütülen Trafalgar Savaşında kahramanca çarpışarak ölen Amiral Lord Nelson’un anısına yapılmıştır. Aslında: başlangıçta Amiral onuruna bir heykel planlanıyordu ama buraya, Kral William IV heykeli düşünüldü. Sonunda ise: 1838 yılında, İngiltere’nin en ünlü amiralinin heykeli için bir tasarım yarışması açıldı.
Yarışmanın galibi: 52 metre boyunda korint sütunu ve heykel tasarımı yapan “William Railton” oldu. Sütun: 1841-1843 yılları arasında inşa edildi. Sütunun üstünde: Edward Hodges tarafından yapılan, Lord Nelson’un 5 metre uzunluğundaki heykeli yerleştirildi. Kolonun dibinde ise, Sir Edwin Landseer tarafından tasarlanan 4 büyük aslan heykeli nöbetçi olarak konulmuştur. Bunlar: sonradan yani 1868 yılında buraya konuldular.
Sütunun tepesinde: üzerine Nelson heykeli konulmadan önce, sütunun yapılında çalışan 14 taş işçisi bir akşam yemeği düzenlemişlerdir.
Yine sütunun çevresinde: Trafalgar savaşında ele geçirilmiş bir topun eritilmesiyle elde edilen bronzdan yapılmış firzler görülür. Bunlar: Nelson’un denizde gösterdiği başarıları anımsatmaktadır.
Meydanda bunun dışında heykeller de bulunuyor. Meydanın dört köşesinde dört kaide görülüyor. Kuzeydoğu bölümünde: 1843 yılı yapımı George V atlı heykeli vardır. Bu heykel: Marble Arch için yapıldı, ancak buraya yerleştirildi.
Güneybatı köşede: Hindistan döneminde en iyi komutan olarak değerlendirilen “Charles Napier” heykeli bulunuyor. Heykel: 1856 yılında George Gamon Adams tarafından yapılmıştır. Bunun hemen batısında ise, Hindistan kariyerinin çoğunu birlikte geçirdiği bir başka askeri lider olan Henry Havelock’un heykeli görülüyor. Onun heykeli, 1861 yılında William Behnes tarafından yerleştirildi.
Meydanın “Dördüncü Baza” olarak bilinen, kuzeybatı köşesindeki kaide ise boş kaldı. Buraya Kral William IV’ün atli bir heykeli düşünülüyordu. Ama onun yapımı için yeterli para toplanamadı. 1999 yılında buraya modern bir heykelin geçici olarak konulmasına karar verildi.
Trafalgar meydanında birkaç tane daha heykel bulunuyor. Bunlardan en ilgi çekeni: meydanın güneyinde, trafik çemberinin ortasında ve Nelson Sütununun önünde bulunan “Kral I. Charles” atlı heykelidir. Bu heykel, bir Fransız heykeltıraş Hubert Le Sueur tarafından 1633 yılında oluşturulmuş ve Londra şehrinin en eski atlı heykelidir. Bu heykelin bir de ilginç hikayesi bulunmaktadır. 1649 yılında: Kral Charles I; bu heykelin eritilerek yok edilmesini emreder, heykeli eritmekle görevli topluluk, heykeli eritmek yerine saklar ve İngiliz monarşisi restore edildikten sonra heykel Kral Charles II’ye verilir.
Gelelim havuzlara. Trafalgar meydanında ilk havuz, 19.yüzyılda gelişmenin bir parçası olarak monte edilmiştir. Özellikle 1939 yılında: David Beatty, John Rushwort Jellicoe tarafından oluşturulan bir komite: Kraliyet Donanmasının Amirallerin anısına burada çeşitli havuzlar oluşturmuşlardır. Bu havuzlar: mimar Edwin Lutyens tarafından tasarlanan: yunuslar, deniz kızları ve küçük köpekbalıkları heykelleriyle süslenmiştir.
Meydanın kuzey tarafından National Gallery, batısında Kanada Elçiliği, doğuda Güney Afrika elçiliği ve güneyde güzel galerileriyle ilgi çeken Grand Building bulunmaktadır. Meydanın kuzeybatı ucundaki Fourth Plinifh modern sanat eserlerinden oluşan geçici sergiler sunar.
National Gallery: kuzey tarafta Neo-Klasik binada bulunmaktadır.
Bina: 1834-1838 yılları arasında inşa edilmiştir. Burada: 600 yıldır etkileyici bir resim koleksiyonu bulunmaktadır. Burada resimleri bulunan bazı sanatçılar şunlardır: Rubens, Vermeer, Van Gogh, Titian, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Renoir ve Claude Monet.
Son olarak: Trafalgar Meydanının kuzeydoğu köşesindeki kiliseden söz etmek istiyorum. St Martin-in-the-Field kilisesi: Londra şehrinin en ünlü kiliselerinden birisidir ve şehrin en işlek alanında bulunması nedeniyle bu haklı övgüyü almıştır.
ADMİRALTY ARCH
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: The Mall.SW1 adresindedir.
Burası: Kraliçe Victoria için, Kral Edward VII tarafından yaptırılmıştır. 5 kemerli, görkemli anıt: Trafalgar Square Mal ve Buckingham Sarayı arasındaki yol bağlantısı üzerindedir. İsmini: yakınlardaki Kraliyet Donanması Merkezi olan “Admiralty Arch” dan alır.
Anıt: İngiliz mimar Sir Aston Webb tarafından tasarlanmıştır ve Kral Edward VII’nin ölümünden kısa süre sonra 1911 yılında tamamlanmıştır. Kraliyet Londrasını: Trafalgar meydanının keşmekeşinden ayırır.
Burası: en başta, görkemli bir kraliyet bulvarı oluşturmak için mimar Aston Webb tarafından oluşturulan master planın bir parçasıydı. Ancak, görkemli kemer: Tragalgar Meydanı ve Kraliyet Sarayı arasındaki görkemli kalabalıklar için engel oluşturdu. Çünkü: “The Mall” denilen bölgenin doğu yakasını tamamen kapatmıştır.
Gelelim mimari özelliklere: yapı, cephesi içbükey tarzında oluşturulmuş, Portland taşı kullanılarak yapılmıştır. Bunun sonucunda, ortada çok dardır. 5 kemerli bir zafer kapısı, sanki bu orta bölümdeki 3 kapı üzerine tasarlanmıştır. Merkez kemer: otomobil ve atlı törenler için düzenlenmiştir. Sadece törenler zamanında, buradan atlı arabaların geçişi düzenlenir.
Bu merkezi kemer bölgesinin her iki tarafındaki büyük kemerler: merkezdekinden daha küçüktür ve yaya trafiğini düzenlemek için yapılmıştır.
Kemerin tavan üzerinde Latince bir yazıt görülür. Bu yazıtta “Minnettar bir ulus, 1910 Kraliçe Victoria, King Edward VII Saltanatı, onuncu yılı” yazılıdır.
Evet: yapının bu tören işlevi dışında: burada Deniz Lordları ve Kraliyet Donanması liderleri için ofis ve konutlar da bulunmaktadır. Öte yandan: evsizler için bir pansiyon olarak da kullanılmıştır. Daha sonra ise, burada birkaç İngiliz Devlet Dairesi bulunmuştur.
Burası ile ilgili son bir not: Admiralty Arch üzerinde, yerel halk tarafından çok iyi bilinen bir özellik mevcuttur. “Burun” şeklindeki çıkıntı ( bu çıkıntı ön merkez kemerin solundaki kemerde görülür) yerden 2 metre yüksektedir. Bu insan burnu şeklindeki çıkıntı hakkında çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Bunların başında: Kral Edward VII’nin oldukça büyük bir burnunun olması belirtilmektedir. Diğer bir söylentiye göre ise, Napolyon’un burnu ve boyunun küçüklüğünü ifade etmek için, bu burun çıkıntısı buraya yapılmıştır.
NATİONAL GALLERY
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Trafalgar Square.WC2 adresindedir. Giriş ücretsizdir. Ancak: Sainsbury Kanat bölümündeki ana sergilere girmek için ücret ödemek gerekir.
Galerinin bulunduğu mevcut bina: William Wilkins tarafından tasarlanmış ve 1832-1838 yılları arasında yapılmıştır. Bina devam eden süreçte sürekli genişletilmiş, yalnızca Trafalgar Meydanına bakan cephe değişmeden sabit kalmıştır.
Galerinin kubbe altında bulunan ve yeni 1876 yılında sonradan eklenen bölümünde 7 oda bulunmaktadır. 1972 yılında 12 oda eklenerek yeniden genişletilmiştir. Mozaik taban ise 1928 yılı yapımıdır. Bir süpermarket işletmesinin finanse ettiği, yapını 1981 yılında tamamlanan Sainsbury Kanadı ise, sol yandadır.
Avrupa’daki birçok müzenin aksine, burası: mevcut bir kraliyet veya soylu kişinin sanat koleksiyonu millileştirilerek oluşturulmamış, İngiliz hükümetinin mirasçıların resimlerini satın alması ile oluşturulmuştur.
Galerinin ilk resim koleksiyonu: 1824 yılında bankacı ve koleksiyoncu John Julies Angerstein tarafından verilmiştir.
Avam Kamarası tarafından ikna edilen Angerstein: 38 önemli eserini galeriye satmayı kabul etmiştir ve böylece ulusal koleksiyonun temeli atılmıştır.
Bu ilk koleksiyon: İtalyan eserlerinden oluşuyordu. Ayrıca: Flemenk ve İngiliz sanat akımı okullarının da güzel örnekleri bulunuyordu. 1824 yılında ise, bu kez sanat ve sigorta komisyoncusu olan Sir George Beaumont: kendi resim koleksiyonunu buraya bağışladı.
Dünya Savaşında: galeri bombaların hedefi olmuştur. Ama, bunu düşünen İngiliz hükümeti, eserleri 1940 yılında galeri yakınlarındaki başka yerlere taşımıştır. Hatta: eserlerin Manod ocağında, yerin 200 metre altında saklanarak korunduğu söyleniyor.
Ulusal Galeri: takip eden süreçte zenginleşmeyi sürdürmüştür. Yıllar içinde, zengin yardımseverlerden gelen bağışlarla koleksiyon yaklaşık 2300 esere ulaşmıştır. Bunlar arasında öne çıkanlar şunlardır:
1434 yılında Jan Van Eyck tarafından yapılan “Arnolfini Portre”,
Velazquez’in “Rokeby Venüs”(aynadaki Venüs-1906 yılında galeriye dahil olan bu eser: milli hazine olarak kabul edilmektedir),
1839 yılında Joseph Mallord William Turner tarafından yapılan “Mücadele Temeraire”,
1888 yılında Vincent Van Gogh tarafından yapılan “Ayçiçekleri”,
1485 yılında Sandro Botticelli tarafından yapılan “Venüs ve Mars”
Evet, ulusal galeri, erken Rönesans döneminden-Empresyonistlere (1250-1900) kadar uzanan resim koleksiyonu ile dünyanın en büyük koleksiyonlarından birisidir. Avrupa okullarından çeşitli sanatçıların eserleri burada görülebilir.
Kalıcı koleksiyonun başlangıç bölümü, ağırlıklı olarak 12-14.yüzyıllarda yapılmış eserlere adanmıştır. Bunlar arasında öne çıkanlar: tutku ve dindarlık temalıdır. Bunlar: İngiltere kralı Richard II için “Wilton Diptych” içerir.
Rönesans dönemi: Kuzey ve Güney Avrupa’dan gelen büyük eserlerle temsil edilmektedir.
15.yüzyıl galerisinin duvarları: Bellini, Lippi, Uccello, Memling, Botticeli gibi sanatçıların eserleriyle doludur. 16.yüzyıl odasında ise: Titian, Bronzino ve Cranach tabloları görülür.
17.yüzyıl galerisinde: Rubens, Van Dyck, Cuyp ve Vermeer resimleri bulunur. Bu dönemde Hollandalı ve Flaman sanatı önem kazanmaktadır.
18.yüzyıl koleksiyonunda: sanat çeşitlemeleri ve özellikle kiliselere ait resimler bulunur. Canaletto ve Constable, Monet ve Van Gogh eserleri burada ilgi çeker.
Kalıcı Koleksiyonun büyük bölümü: 4 kanada ayrılmış, tek katta sergilenir.
Eserler: en eskiler (1260-1510) Sainsbury Kanadından başlayarak kronolojik bir sıra izler. Müzeyi gezmeye başlamadan önce, bu kanatta bulunan Artstar ile koleksiyona ilişkin bilgiler alabilirsiniz. Bu yüzden müzenin ana girişi: Trafalgar Square üzerinde olmasına rağmen, gezinizi Sainsbury kanadından başlatınız.
Sainsbury kanadında: 1250-1500 yılları arası erken Rönesans koleksiyonu sergilenir.
Batı kanadında: 1500-1600 yılları arası Rönesans koleksiyonu sergilenir.
Kuzey kanadında: 1600-1700 yılları arası resimler sergilenir.
Doğu kanadında: 1700-1900 yılları arası resimler sergilenir.
Bütün dönemlerden: daha az tanınan eserler alt katta görülür.
Müzede özellikle görmenizi istediğim diğer eserler şunlardır:
Rokeby Venüsü
Kayıp bir Venedik resminin yerini almak üzere Roma’da yapılan Rokeby Venüsü: IV Felipe’nin saray ressamı olan Diego Valezquez’in (1599-1660) tek “nü” çalışmasıdır.
Doğuş
Sandro Botticelli (1445-1510) duyarlı kadın figürleriyle tanınmış bir sanatçıdır. Binyıl kutlamaları kapsamında yapılan “Doğuş”da, Kutsal Kitaptan bir sahne betimlenmiştir.
Irmakta Yıkanan Kadın
Rembrant’ın (1606-1669) bu portresi, sanatçının teknik yetkinliğinin zirvesinde olduğu dönemden kalmadır. Resim canlı fırça darbeleri ve doğal renkleriyle görülmeye değer güzelliktedir.
Wilton Diptiği
Gotik sanatın başyapıtı olan bu kraliyet resmi: bilinmeyen bir sanatçının eseridir. Resimde: II Richard Vaftizci Yahya, Edward ve Edmund tarafından Bakire’ye sunulurken betimlenmiştir.
Emmaus’ta Yemek
Işık ve gölge betimlemelerinde bir çığır açan Caravaggio (1573-1610) bu resim için herhangi bir eskiz çalışması yapmamıştır. Resim, canlı gerçekçiliği ve çağdaş tarzıyla dikkate değerdir.
Klavsenin Başında Duran Genç Kız
Flaman sanatçı Jan Vermeer’in (1632-1675) resimlerine dinginlik hakimdir. Sanatçı: iç mekan resimlerinin büyük bölümünü “Delft” teki evinde yapmış olmasına karşın, modellerinin kimliği bilinmemektedir.
Evet, galerinin bölümleriyle ilgili genel tanıtım şöyledir
(Ayrıntılı gezi planını bu bölümün sonunda veriyorum)
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Ulusal galeri 2300’den fazla parçaya sahiptir ve bunların çoğu sürekli olarak sergilenir. Koleksiyon 13.yüzyıl Cimabue’nin erken çalışmalarından, 19. yüzyıl Empresyonistlerine kadar çeşitlidir. Felemenk, erken İtalyan Rönesansı ve 17.yüzyıl İspanyol resimlerinden daha güçlüdür. İngiliz koleksiyonunun çoğu Tate Britain’da sergilenmektedir. Tate Modern ise, uluslar arası modern sanata yoğunlaşmıştır.
Erken Rönesans (1250-1500) İtalyan ve Kuzey Resmi
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Duccio’nun Siena katedrali altar panosu için yaptığı “Maestta” dan üç panel en eski resimler arasındadır. Döneme ait bir diğer İtalyan eseriyse yine Duccio’nun çarpıcı “Madonna”sıdır.
İngiltere kralı II. Richard’ın portresinin yer aldığı Wilton Diphtiği bir Fransız sanatçıya aittir. Resimde: uluslar arası Gotik tarzın şiirsel zarafeti gözler önüne serilmektedir.
Bu tarzın İtalyan ustaları Pisanello ve Gentile de Fabriano’dur. Fabriano’nun 1426 tarihli Madonnası:Masaccio’nun aynı adlı ve aynı tarihli resmiyle birlikte sergilenir.
Masaccio’nun ardılları Fra Filippo Lippi, Botticceli ve Uccelo’nun çalışmaları da buradadır. Umbria resmi, Pierro della Francesca’nın “İsa’nın doğumu ile İsa’nın vaftizi’ nin yanı sıra, Mantegna ve Bellini gibi Venedik ve Ferrara okullarının eserleriyle temsil edilmiştir.
Antonello da Messina’nın “Aziz Hieronymus İnananlarla” resminin Van Eyck’a ait olduğu sanılmıştır. Eyck’in “Arnolfini” nin Portresi ile karşılaştırıldığında bunun nedeni anlaşılır. Rogier van der Weyden ve ardılları gibi Flaman ressamların eserleri ise Sainsbury Kanadında yer alır.
Yüksek Rönesans (1500-1600): İtalyan, Felemenk
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Yüksek ya da geç Rönesans dönemi, genellikle büyük parçalar seçilerek çok iyi temsil edilmiştir. Parmigianino’dan Madonna ve Çocuk İsa Azizlerle, Leonardo da Vinci’den Madonna ve Çocuk İsa eskizi (asıl resmi bu eskizi kopyalayarak yapmıştır) ile Kayalıkların Bakiresi‘nin ikinci versiyonu görülmeye değer güzelliktedir. Pierro di Cosimo ile Tziano’nun Bacabus ve Ariadne’si 1840’larda galeri tarafından temizlenip sergilendiğinde halk tarafından çok parlak ve renkli bulunmuştur.
Flemenk ve Alman koleksiyonları biraz daha zayıftır. Yine de Holbein’in çifte portresi “Sefirler” ile galerinin 1980 yılında satın aldığı “Altdorfer” in “İsa Annesiyle Vedalaşırken” koleksiyonun en güzel parçaları arasındadır.
Hieronymus Bocch’dan kimi zaman Dikenli Tacın Giydirilmesi olarak bilinen İsa’nın Alaya Alınışı ve Brueghel’den mükemmel bir örnek olan Müneccim Kralların Tapınması da burada görülebilir.
Felemenk, İtalyan, Fransız ve İspanyol Resmi (1600-1700)
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: National Gallery’nin muhteşem Felemenk koleksiyonunda Rembrand’a tam iki salon ayrılmıştır. Ayrıca: Vermeer; I. Charles’in atlı portresinin de dahil olduğu Van Dyck’in yanı sıra, Rubens’in (ünlü Hasar Şapka) çalışmalarına yer verilmiştir.
İtalya’dan Carracci ile Caravaggio eserleri ile Salvatore Rosa’nın kendi portresi de burada görülebilir.
Fransız resimleri arasında ise: Philippe de Champaigne imzalı muhteşem bir “Kardinal Richebieu” portresi bulunmaktadır. Claude’un deniz manzarası ve Saba Melikesi, Turner’in isteği üzerine kendi tablosu Dido Kartaca’yı Kurtarırken’in görülebilir.
Venedik, Fransız ve İngiliz Resmi (1700-1800):
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Galerinin 18.yüzyıl tarihli en ünlü eserlerinden biri Canaletto’nun Tas Ustalarının Avlusu resmidir. Longhi ve Tepolo ise temsil edilen diğer Venedikli ressamlardır.
Fransız koleksiyonunda Rokoko ustaları Chardin, Watteau ve Boucher’ın yanı sıra, manzara ve portre ressamlarına da yer verilir.
Gainsborough’nun Bay ve Bayan Andrews ile Sabah Yürüyüşü ziyaretçilerin gözdesidir. Rakibi Sir Joshua Reynolds ise klasik eserleri ve daha samimi portreleri ile temsil edilmiştir.
İngiliz-Fransız ve Alman Resmi (1800-1900)
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: 19.yüzyılın başlıca konularından biri olan manzara resmi, Constable ve Turner’in yanı sıra, Frasız ressamlar Corot ve Daubigny’in çalışmalarıyla temsil edilmektedir.
Constable’ın Saman Araması, Turner’in ise Deniz Kazası görülmeye değerdir.
Romantik akımdan Gericault’un canlı eseri Şimşeğin Ürküttüğü At ve Delacroix’in bazı çalışmaları ilgi çekicidir. Her ne kadar Romantizm’den izler taşıdığı düşünülse de, Ingres’in biraz daha ölçülü ve Klasik sayılabilecek tarza sahip Mme Moitessier’si de burada görülebilir.
Empresyonistler ile diğer Fransız avangard ressamlar da yetkin bir koleksiyonla yansıtılmıştır. Monet’den “Nilüferler” Renoir’den “Tiyatroda” Van Gogh’dan “Günebakanlar” ve Rousseau’nun ünlü “Orman manzaraları”ndan kaplanların kaşifleri avladıkları “Şaşırtıcı” dikkate değerdir.
Seurat’ın eseri “Asnieres’de Denize Girenler” sanatçının daha sonra geliştirdiği noktacı teknik kullanılmamış ama sonra resmin bazı kısımlarını renkli noktalar kullanarak yeniden çalışmıştır.
Saınsbury Kanadı
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: 1991 yılında açılan bu kanadın planları büyük tartışma yaratmıştı. Prens Charles planı “çok sevdiği bir arkadaşının yüzünde çıkan dev bir çıban” olarak tanımlamış, yapıya son halini veren Venturi’nin çalışmaları ise fazla uzlaşmacı olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Önemli geçici sergiler burada düzenlenir. Dokunmatik ekranlardan oluşan etkileşimde Artstart rehberlerinden koleksiyon hakkında bilgi alınabilir.
Müzenin ayrıntılı gezi planı
En sevilen manzaralar
İngiltere Londra Soho-Trafalgar: Koleksiyonun en eski parçalarının bulunduğu galerinin en yeni kısmı olan Sainsbury Kanadından başlayın.
Rönesans döneminin başlarında (13. ve 15. yüzyıllar) çoğu tabloda dini konular resmedilmiş ama portreler ve tarihi manzaralar da oldukça popülerdir.
Bu bölümde: özellikle Van Eyck’in “The Amolfini Portrait” (Oda 56) isimli eseri ilgi çeker. Kapsamlı Flaman resim koleksiyonunda öne çıkan serginin en önemli eserlerinden biri olan portrede: Bruges’de yaşayan bir İtalyan bankacı ve karısı betimlenmiştir. Jan van Eyck’ın (1385-1441) yağlıboya eseri, canlı renkleri ve alışılmadık tarzıyla dikkat çeker.
Burada: 66. numaralı odada bulunan: yağlı boyanın erken dönemde yapılan ileri gelen eserlerinden biri olan: Piero’nun, bir Tuscan arazisinde yer alan “Baptish of Christ” tablosu da ilgi çekmektedir.
Karikatürler ve Gizemler
Rönesans hikayesinin başladığı ana binadaki West Wing boyunca yürüyün.
En sevilen eserler arasında Leonardo da Vinci’nin “Virgin and Child” eserini bulunmaktadır. (Oda 51) Leonardo da Vinci’nin (1452-1519) Rönesans başyapıtlarından biri olan bu resim, duyarlı figürler ve yumuşak çizgileriyle dikkat çeker.
Eğer gizemlerden hoşlanıyorsanız, Hans Hobbein’in (1533)“The Ambassadors” (Oda C) tablosuna bakın. İki genç erkeğin portresindeki biçimsiz kurukafanın anlamıyla ilgili pek çok tartışma vardır. Öte yandan, simgelerle dolu resimde, ön planda görülen bu kafatasının: hayatın gelip geçiciliğini anlattığı da söylenir.
Mahkemeden Ülkeye
North Wing’deki odalar 17. yüzyıl Hollandalı ve Fransız sanatçıları tanıtır.
Bunların arasında en ilgi çeken eserlerden biri Londralı mahkeme ressamı Anthony van Dyck’in “Equestrian Portraid of Charles I” (Oda 31) tablosudur.
19. yüzyıl İngiliz tabloları için East Wing’deki Oda 34’ü kaçırmayın.
Başyapıtlar arasında John Constable’ın manzara resmi “The Hay Wain” ve J.M.W.Turner’in ruhani “Rain, Steam and Spead” eserleri vardır.
Empresyonism ve Postempresyonism
Emprestyonistler arasında Claude Monet’in 1869 yapımı “Bathers at La Grenouillere” (Oda 43) eserini kaçırmayın. Monet (1840-1926): “La Grenouilliere’de Yıkananlar” olarak da isimlendirilen bu tablosunda: suyun üzerine yansıyan gün ışığını incelikle betimlemiştir.
Postempresyonist Paul Cezanne’ın “Bathers” tablosu Oda 45’de asılıdır.
Aynı odada Vincent van Gogh’dan “Chair”, “Sunflow-ers” ve “A Wheatfield, with Cypresses” eserlerini görebilirsiniz.
ST MARTİN-İN-THE-FİELDS
Trafalgar Square’dedir. Londra şehrindeki ilk dini yayın ve ilk ücretsiz kütüphane burada hizmete girmiştir.
Önce kilisenin adını aldığı “Martin” den kısaca söz etmek istiyorum. Martin: Roma ordusunda bir kariyerden sonra, Hıristiyan kilisesine girdi ve piskopos oldu. Onun bir dilenciyle pelerinini paylaşması, içgüdüsel cömertliğini hatırlatmaktadır. Kendisi “Macar” kökenlidir.
Burada 1222 yılından itibaren bir dini yapı bulunduğu biliniyor. Mevcut kilise ise: James Gibbs tarafından tasarlanmış ve 1726 yılında tamamlanmış ve İngilizce konuşan dünyanın en önemli dini yapılarından biri haline gelmiştir. Çünkü mimari olarak, o güne kadar inşa edilen kiliselerin en ilham verici olanı olarak kabul edilmiştir. Hatta: özellikle Kuzey Amerika’daki koloni tarzı kiliseler, burası örnek alınarak inşa edilmiştir. Bu yüzden “Yeni Dünya”da, bu kilisenin birçok benzeri görülebilir.
19.yüzyılda Trafalgar Meydanı tasarlanırken, John Nash, kuzey binaları arasından kiliseye gelen bir yol yapmıştır. Çünkü: St Martin: her zaman ve sürekli değişen ve gelişen Londra şehir ortamında hizmet sunmaya devam etmiştir.
New England’da kolonun üstünde “kraliyet arması” bulunması; buranın Buckhingham Palace cemaatinin kilisesi olduğunun göstergesidir. Öte yandan: toplumun değişen ihtiyaçlarının karşılanması için, 1960 yılından bu yana, burada, Chinatown’dan gelen Çinliler için, Çince dini ilahi hizmeti verilmektedir. Zaten kilisenin en büyük özelliği, farklı inançlara sahip insanların, birlikte ve düzenli olarak burada dua edebilmeleridir.
St Martin’in ferah iç mekanın sıra dışı özelliği, galeri katındaki altarın solunda bulunan kraliyet locasıdır.
Kilisedeki mezar odası 1914-1927 yılları arasında evsiz askerler ve düşkünler için bir barınak, II. Dünya Savaşı sırasında ise sığınak olarak kullanılmıştır. Kral Charles II’nin metresi Nell Gwynn ve ressamlar William Hogarth ve Joshua Reynolds gibi ünlüler burada gömülmüştür.
Burada hala evsizlere yardım edilir ve öğle saatide çorba dağıtılır. Kriptada bir kafe ve dini kitapların satıldığı kitapevi bulunur. 1948 yılından bu yana, burada kurulu Sosyal Hizmetler Birimi tarafından, her yıl yaklaşık 7500 bireye yardım edilmektedir.
Müziği ile tanınan kilisede II.Dünya savaşından bu yana ücretsiz ve düzenli konserler verilir. Cafe in the Crypt’da Çarşambaları caz müziği yapılır. Bu kafede mutlaka bir ikindi vakti çay içmenizi öneririm.
NATİONAL PORTRAİT GALLERY
2 St Martin’s Place adresindedir. National Gallery yanındadır. Bu yüzden: bu büyüleyici müze, genellikle yanındaki “National Gallery” nin gölgesinde kalmaktadır.
Koleksiyonda 195.000 üzerinde portre bulunmaktadır. Bunlarla: ülkenin geçmişi ve bugünü, önemli kişilerin portreleri ile anlatılarak, tarih kitaplarındaki isimlere, birer yüz kazandırılmaya çalışılmaktadır.
1856 yılında kurulan “Ulusal Portre Galerisi”nin amacı: İngiliz tarihi ve kültürüne iz bırakmış olan kişilerin portrelerinin koleksiyonunu tutmaktadır. Galeri: dünyada portre olarak en geniş koleksiyona sahiptir. 14. yüzyılın sonundan itibaren, ülke tarihinde iz bırakmış bütün krallar, kraliçeler, şairler, müzisyenler, sanatçılar, düşünürler, kahramanlar ve hainler burada görülür.
Galerinin girişince üç erkek büstü bulunmaktadır. Bunlardan merkezde bulunan: Philip Henry Stanhope aittir. 1805-1875 yılları arasında yaşamış olan Stanpope; kendi çabaları ile 1856 yılında galerinin kurulmasını sağlayanlardan birisidir. Onun sadık destekçileri ise “Thomas Babington Macaulay” ve “Thomas Carlyle” dir.
Stanhope: 1856 yılında, National Portrait Gallery kurulması için “Lordlar Kamarası”nda bir açıklama yaptı. Konuşması sonucunda Lordlar Kamarası üyelerini ikna edince: Kraliçe Victoria’nın onayı ile, üç ay içinde, hemen geçici konaklama galerisinin temelini attırdı.
Galeri: resmen 2 Aralık 1856 tarihinde açıldı. Galerinin koleksiyonuna ilk giren resim: 1857 yılında “Ellesmere” tarafından yapılan “Shakespeare portresi” oldu.
Başlangıçta, mütevelli heyeti tarafından alınan karar gereğince: “herhangi bir ölen veya yaşayan kişinin yaptığı portre: 10 yıllık süreç sonunda buraya miras veya satın alma yolu ile alınacaktı.” Ancak, bu kural 1969 yılında değişti çünkü yaşayanları teşvik etmek istediler.
4 Mart 1857 tarihinde, Mütevelli heyeti tarafından ilk Sekreter ve ilüstratör olan George Scharf göreve getirildi ve yaklaşık 40 yıl bu görevde kaldı. Kendisi: galerinin ilk yıllarında, portrelerin kimlik ve rehberleri hakkında, birçok not tuttu ki, bu notlar günümüzde de önemli bilgi kaynağı olarak muhafaza edilmektedir.
4.katta, aralarında Hans Holbein’in VIII. Henry eskizi ve kralın eşlerinden bazılarının portrelerinin bulunduğu eserler en eski çalışmalardır. Özellikle Kraliçe I. Elizabeth’in tablosunu kaçırmayın.
National Portrait Gallery’nin yeni binyıl geliştirme projesi “Ondaatje Kanadı” 2002 yılının Mayıs ayında açılmış ve böylece sergilere ve halka ayrılan alanların yarı yarıya genişlemesi sağlanmıştır.
Burada: Shakespeare’in (1651 tarihli John Taylor’un eseri) ve Ditchley’nin I. Elizabeth portreleri gibi erken dönem eserlerin görülebileceği Tudor Gallery dikkate değer. 1960’lar ve 1990’lar arası portreler ise yeni balkonda sergileniyorlar. Oyun yazarı Shakespeare’ın bilinen tek modern portresi burada görülebilir.
Galerinin terasında bir restoran bulunuyor. Giriş kattaki geniş konferans salonunun sahnesinde ise drama ve film etkinlikleri düzenleniyor.
Bunların dışında galeri, geçici sergilere de açıktır. Burada, bir de sanat ve edebiyat kitapları ile müzedeki eserlerin kopyalarının basılı olduğu kart ve afişler satan mağaza bulunmaktadır.
LEİCESTER SQUARE
Coventry Street.W1 adresindedir. Şehrin ana eğlence bölgesinin kalbinde yer almaktadır.
West End eğlence bölgesinin merkezidir. Eskiden buranın çok güzel bir yerleşim bölgesi olduğuna inanmak zordur. Meydanda Shakespeare’e adanmış bir havuz ve birçok anıt bulunmaktadır.
Eski bir kraliyet konumu olan Leicester House’un güneyinde 1670 yılında düzenlenen bu meydanda yaşamış ünlüler arasında bilim adamı İsaac Newton, ressamlar Joshua Reynolds ile William Hogarth sayılabilir. Meydanın ismi: buradaki arazinin özelleştirilmesini halkın protesto etmesi sonucu, buradaki 1.6 hektarlık arazisinin halka açılmasına izin veren “Robert Sidney Leicester”den gelmektedir.
Bölgenin gelişimi: 1670 yılı civarında başladı ve 1700 yılına gelindiğinde burada birçok ev bulunduğu görüldü. Özellikle: “Prince of Walles” in evi “Leicester Sarayı” çevresi: şehrin hızlı yaşamı sürdürülen şık bir yer haline geldi.
18.yüzyıla gelindiğinde ise, meydanın karakteri değişti ve yakında bulunan ve “Holophusikon” olarak bilinen “Doğal Bilimler Müzesi”eğlence mekanına dönüştürüldü.
19.yüzyıla gelindiğinde ise, daha fazla eğlence tesisi inşa edildi. 1854 yılında inşa edilen “Alhambra” yıllarca meydana hakim bir tiyatro ve konser salonu olarak kullanıldı. 30 yıl sonra, bu kez İmparatorluk Tiyatrosu, meydana geldi.
Reynolds: No 46’da yer alan şık evinin salonunda, jet sosyetenin portrelerini yaparak bir servet kazanmıştır. Güneydoğu uçta bulunan “Hogart House” ise; 1801 yılında bölgenin ilk restoranı olan “Hotel de la Sablionere” a dönüştürülmüştür.
Victoria döneminin en popüler müzik salonları buradaydı. Bunların arasında: Empire (günümüzde, yerini aynı adlı sinemaya bırakmıştır) ile 1937 yılında Art Deco Odeon’a dönüştürülen, yukarıda sözünü ettiğim “Alhambra” sayılabilir.
Evet: meydan günümüzde özellikle hafta sonu akşamları çok kabalık olmaktadır. Genellikle burada birçok sinema, tiyatro, snack bar ve restoran bulunduğundan, insanlar buraya akın ederler. Bunların gezi için başlangıç noktası ise “Theatreland” olarak isimlendirilen ve birkaç büyük sinemadan oluşan yerdir. Öte yandan: burada popüler West End gösterileri ve müzikaller için indirimli biletler de bulunur. Hatta: TKTS denilen ve yarı fiyatına bilet satılan bir stand bulunmaktadır.
2012 yılında meydanın güneybatı kısmında kafeler, restoranlar ve birçok sinema yapılmış, böylece halka açık alanların artması sağlanmıştır. MTV’nin İngiltere stüdyosu da buradadır.
Meydanda Görülecek Yerler
Shakespeare Çeşmesi
Meydanın merkezinde bir bahçe bulunmaktadır. Bahçenin merkezinde: mermer bir havuz ve yunuslar ile çevrili William Shakespeare’in heykeli görülür. Bu havuz: 1874 yılında Giovanni Fontana tarafından oluşturulmuştur ve “Shakespeare Memorial Çeşmesi” olarak bilinmektedir.
Heykeller
Parkın her köşesinde ünlü Londralıların heykelleri görülür. Bunlar: Sir Isaac Newton, Sir Joshua Reynolds, John Hunter ve William Hogarth. Ayrıca: 1981 yılında John Doubleday tarafından yapılan Charlie Chaplin heykeli eklenmiştir.
Ayrıca: meydandaki bir bölümde, zeminde: “Hollywood Kalifornia Fame Walk” sokağında bulunana benzer şekilde yapılan: ünlü aktörlerin isimleri ve el izlerinin bulunduğu plakalar görülür. Bu plakalarda: Clint Eastwood, Helene Carter ve diğer film yıldızlarının el izlerini görebilirsiniz.
Glockkenspiel
Meydanda en tuhaf manzara: oldukça garip görünümlü İsviçre Glockenspiel isimli, 10 metre yüksekliğindeki çelik yapıdır. Bunun 27 tane zili vardır. Çanın aşağısında ise: tarihsel kıyafetler giymiş insanlar ve hayvanlardan oluşan 11 ahşap figür görülür. Tüm yapı: bir İsviçre saati ile süslenmiştir. Çünkü: bu yapı: İsviçre ve Lihtenştayn’ın bir hediyesidir.
THEATRE ROYAL HAYMARKET
Suffolks Street üzerindedir.
Tiyatro: 1720 yılında kapılarını açtı, ancak açıldığı andan itibaren kurucusu Potter’in sorunlarla boğuşmasına neden oldu. Potter: konserler ve amatör oyunlar dışında, sokak eğlenceleri ve sahneye koymak için her türlü oyunu denedi. 1729 yılına gelindiğinde ise: Fransız bir aktör Montague Duke: “La Fille A La Mode” isimli oyunu Londra’ya getirdi ve bu oyun ile birlikte ilk profesyonel faaliyet sağlandı ve oyun ilk gişe rekorları kıracak şekilde istikrar sağlayınca tiyatro hızla büyüdü.
1820 yılına gelindiğinde: Prens Regent: kentin görünümünü geliştirmek için mimar John Nash’a talimat verdi. Nash: ön zarif cepheli mütevazi küçük Haymarket Tiyatrosu için özel planlar yaptı. Temmuz 1821 tarihinde, yeni Theatre Royal Haymarket Sheridan açıldı. Eskiye oranla önemli fark, yeni yapıdaki ihtişamdı. Dekor: süslü ve zengin oldu. Renkler olarak: pembe, kırmızı ve altın sarısı kullanıldı. Sahne önündeki kemer: muhteşem altın palmiye cephelerle süslendi ve iki büyük mermer sütun tarafından desteklendi.
Evet, tiyatronun iç mekanı çok güzeldir, zamanınız varsa gezmenizi öneririm.
SHAFTESBURY AVENUE
Burası: New Oxford Street Piccadily Circus bölgesinde, Charing Cross Road Cambridge Circus arasında: kuzey-güney yönünde ilerler. Londra şehrinin tiyatro merkezinin can damarı olan bu bulvar, kuzey kanadında altı tiyatro ve iki sinema ile çok hareketlidir. Burada bir tiyatro seyretmenin keyfini mutlaka çıkarmalısınız.
1877 ve 1886 yılları arasında kalabalık West End’ deki ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla kenar mahallelerin ortasından geçen bir cadde olarak hayırsever Anthony Lord Shaftesbury tarafından gecekondu mahallesi temizlenerek açılan bulvar, daha önceden burada bulunan başka bir yolun hattını izler.
Bulvarın adı, bölgedeki konutları yeniden düzenleyerek birçok fakire yardımcı olan ve biraz önce sözünü ettiğim Shaftesbury Kontu’nun anısını yaşatır. (Bu kontun heykeli Picccadily Circus’ta görülebilir)
C.J.Philips’in tasarladığı Lyric Tiyatrosu, bu bulvarda hemen hemen aynı tarihlerde açılmıştır. Tiyatroların hepsi Edward döneminin azametini yansıtmaktadır.
CHİNATOWN
Gerrard St civarındaki sokaklarda konuşlanmıştır. Burası: Londra tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü: Londra şehrinde, 19.yüzyıldan bu yana Çinli bir topluluk yaşamaktadır. İlk yerleşim: Victoria dönemi afyon batakhanelerinin bulunduğu “East End” deki “Limehouse” denen yerde yoğunlaşmıştır. 1950’lerde göçmenlerin artmasıyla çoğu Çinli “Soho” bölgesine taşınmış ve burada gün geçtikçe büyüyen bir Çin mahallesi yaratılmıştır.
Evet: 1950’lerden beri burada restoranlar ve işletmelerin kalabalığı, büyük bir Çin topluluğu yaratmıştır. Ancak: biraz daha geriye gitmek gerekebilir. 18.yüzyılda Doğu Hindistan Şirketi: Çinli çalışanları özellikle gemici olarak çalışanları (gemicilerin çoğu Çinlilerden istihdam ediliyordu) gemilerle geldiklerinde, biraz önce sözünü ettiğim “Limehouse” denilen rıhtım mahallesine yerleşmişlerdir. Buradaki küçük dükkanlar: daha çok Çinli denizciler için yiyecek ve içecek bulunduruyorlardı.
Ancak: Dünya Savaşında, Limehouse denilen bu semt bombalanarak tahrip edildi. 1950’lere gelindiğinde, İngiliz askerlerinin Çin mutfağı için yeni bir iştah ile Uzakdoğudan döndükleri görülür. Bunun üzerine: Gerrard Caddesi boyunca birkaç Çinli restoran açılır ve Çinli girişimcilerin başı çekmesiyle Chinatown doğar.
1960’ların sonlarında: Chinatown gerçekten Londra’nın Çin toplumu için bir merkez haline geldi. Takip eden dönemde, Honk Kong’daki İngiliz topraklarından birlerce Çinli İngiliz topraklarına geldi. Bunun üzerine: alanda restoran çalışanları arttı, büyük bir Çin Süpermarketi kuruldu ve diğer hizmetler hızla yaygınlaştı. Eşler ve çocuklar, kocalarına katılmak için Honk Kong’dan buraya geldiler. Topluluk büyüdükçe, buradaki Çin mutfağı dünyaca ün kazandı.
Chinatown girişi: Gerrard Caddesi üzerindeki oryantal işaretli kapılardandır ve aynı zamanda pagodalarda telefon kutuları bulunur.
Mahalle, sayısız restoran ve gizemli kokular içinde Uzakdoğu malları satan ufak dükkanlarla doludur. Ayrıca: yine buruda Honk Kong Bankası, Ying Hwa kitap mağazası ve Honk Kong Kültür Merkezinin bir şubesi bulunmaktadır.
Gerrard Street’in üstünde, 3 adet Çin kemeri yükselir. Kırmızı ve altın renkli geçitler: Shaftesbury Avenue’un güney kısmındaki yayalaştırılmış sokaklara açılır.
Seksenden fazla restoran: Kanton, Szechuan, Japon, Tai ve Malezya yemekleri ve daha geniş bir yelpaze sunar. Jen Cafe’de özel bir çay içebilir ve Çin mantısının yapılışını izleyebilirsiniz. Ayrıca: yengeç köftesini de önerebilirim. Elbette ardından “Yasemin çayı.
Her yıl Ocak ayının sonunda, Çin Yeni Yılı’nın kutlandığı rengarenk festival burada yapılır. Özellikle bu dönemde yani Ocak sonu ve Şubat başı aralığında: burada heyecan ve eğlence doludur. Geleneksel dans eden ejderhalar, partiler ve Çin Yeni Yılı kutlamalarını izleyebilirsiniz.
CHARİNG CROSS ROAD
Cambridge Circus’un güneyindeki bu sokak, ikinci el kitap satan kitapevleri, kitapseverler için bir cennet gibidir. Yolun kuzeyinde kalan kitapçılarda yeni çıkan kitapların hepsini bulmak mümkündür.
Büyük kitapçılar arasında devasa Foyle’s ile kalabalık Waterstones’u gezebilirsiniz.
Sanat ve kitapları için Francis Edwars, spor konusunda Sportspages gibi uzmanlaşmış küçük kitapevleri bulunmaktadır.
Kiraların gün geçtikçe artması bölgede bazı değişikliklere yol açmıştır. New Oxford Street’in kesişimindeki 1960’lardan kalma Centrepoint gökdeleni, hala bomboş durmaktadır.
PALACE THEATRE
Shartesbury Avenue adresindedir. Charring Cross Road ve Shaftesbury Caddesi arasındaki kesişme noktasındadır ve çevresindeki diğer binaların arasında göze çarpar.
Cambridge Circus’un batı yakasına hakim, bu heybetli ve kırmızı tuğlalı bina: pişmiş toprak süslemeli dış cephesi ve zengin iç dekorasyonu ile dikkat çeker.
Thomas Edward Collcutt tarafından tasarlanan yapı, 1891 yılında inşa edilmiştir. Ancak yapıldığında, açılınca: Kraliyet İngiliz Opera Evi olarak kullanılmıştır. Opera: 1.5 yıllık süreçte burada hizmet verdi, ancak zamanla burası satıldı ve ardından “Saray Tiyatrosu” olarak yeniden açıldı.
1911 yılına gelindiğinde: tiyatronun adı ‘Palace Theatre” olarak değiştirildi ve birçok popüler müzikhol burada sahnelendi.
Saray Tiyatrosu: dört seviyeye yayılmış, 1400 koltuk kapasiteli ve büyük bir balkona sahiptir.
Tiyatro: 20.yüzyıl başlarında başarılı müzikal tiyatro yapımlarına ev sahipliği yapmaya başladı. 1925 yılında: Otto Hardbach’ın “Two Many Rings” isimli oyunu, 665 kere sahnelenmiştir.
Balerin Anna Pavlova, Londra şehrindeki ilk gösterisini 1910 yılında burada yapmıştır.
Londra’nın her köşesinde müzikalleri sahnelenen Andrew Lloyd Webber’in sahibi olduğu tiyatroda, Spamalot gibi başarılı oyunlar sahnelenir.
SOHO SQUARE
Grek Street ile Sutton Row arasındadır.
Soho Meydanı, düzenlendiği 1681 yılından günümüze kadar Londra şehrinin en gözde yeri olmuştur. Yapıldığında buraya “Kral Meydanı” deniliyordu. Çünkü meydanın ortasında “Kral Charles II” heykeli bulunuyordu. Heykel: Danimarkalı heykeltıraş Gabriel Cibber tarafından yapılmış ve 1681 yılında buraya yerleştirilmiştir.
18.yüzyıla gelindiğinde meydanın gözden düştüğü görülür. Çünkü: 1778-1801 yılları arasında burada bir genelev bulunmaktadır.
Günümüzde: meydan ağırbaşlı ve ciddi hava taşıyan ofis binalarıyla çevrilidir. Ayrıca: İngiltere film endüstrisinin merkezidir. Ortadaki: gölgelikli bahçe, Victoria döneminde buraya eklenmiştir. Bahçenin merkezindeki Tudor dönemi kulübe ise 1925 yılında yapılmıştır. Eskiden bekçi kulübesi olarak kullanılan bu yapı: günümüzde çim biçme makinesi ve parkın diğer gereçlerinin muhafazasında kullanılmaktadır.
Bu bahçede: yaz aylarında ücretsiz konserler ve festivaller düzenlenir ve işçiler ile alışveriş meraklıları, buraya akın ederler. Meydanın ortasındaki “Kral Charles II heykeli ise, meydanın bir kazanlar “Kral Meydanı” olarak tanındığını ve şehirdeki en moda adres olduğunu ifade etmektedir.
BERWİCK STREET MARKET
Berwick Street: zengin bir mirasa sahip canlı bir mahalledir. Burada günümüzde: bağımsız gıda mağazaları, geleneksel barlar, ısmarlama giysi yapan terziler, tekstil, moda ürünleri satan dükkanlar bulunmaktadır.
Evet, burada 1840 yılından bu yana Pazar kurulduğu biliniyor. Yazılı kaynaklarda, burası hakkındaki ilk bilgi: 1682 yılına aittir.
Bölge: Arabella Churchill’in oğlu Berwick tarafından satın alınmış ve 1687-1703 yılları arasında inşa edilmiştir. Günümüzde: burada 1730 yılından kalan birkaç bina görülmektedir. Green Man Pub: 1738 yılından bu yana, burada hizmet vermektedir. Antika aydınlatma mağazası: 1870 yılından bu yana Berwick Street üzerindeki yerindedir. Onların parçaları: “Titanik” ve “Karayip Korsanları” filmlerinde kullanılmıştır. Buranın en eski ikinci dükkanı ise: yine Berwick Street üzerindeki 1932 yılından kalma “Borovick Kumaş” dükkanıdır.
Soho Müzesi: Berwick Street tarihinin detaylı araştırma sonuçlarını barındırmaktadır.
Günümüzde: özellikle öğle saatlerinde kalabalıklaşan Pazar: “West End” bölgesinin en iyi sokak pazarı olarak bilinir. Çünkü: dünyanın birçok bölgesinde yetişen her türlü ürünü: taze ve uygun fiyatla burada bulmak mümkündür.
Sokağın güneye doğru daraldığı yerde bulunan “Raymond’s Revue Bar”da: 1958 yılından günümüze kadar olan süreçte her yıl “Erotica Festivali” düzenlenmektedir.
Berwick Street çevresinde Jack Smith, 1890 yılında greyfurt meyvesini Londra’ya ilk getiren kişidir.
CARNABY STREET
Burası: trafiğe kapalı bir alışveriş caddesidir ve Oxford Street ve Regent Street kesişim noktasındadır. Buradaki ilk ev: yani “Karnaby Evi” 1685 yılında yapılmıştır. Burası bir Pazar olarak 1800’lü yılların sonunda gelişmiş ve genişlemiştir.
1958 yılında ise: Carnaby caddesinde ilk butik açılır ve ardından diğer butikler buraya gelirler. 1960’lı yılların başlarında ise: Carnaby Street moda takipçileri için popüler bir yer olur. Birçok bağımsız moda butikleri ve tasarımcıları buraya yerleşirler. Burası o kadar ünlü olur ki: Oxford İngilizce Sözlüğü “Carnaby Street” in karşılığı olarak: “genç insanlar için moda giysi” karşılığını vermektedir.
1973 yılında, burası araç trafiğine kapatılır ve bunun üzerine, bölge iyice hareketlenir ve canlanır.
Günümüzde, yakınlardaki Newburg Street, Kingly Court ve Fouberts Place gibi sokaklarda mağazalar bulunur.
LİBERTY
Regent Street adresindedir.
1843 yılında Chesham Buckinghamshire’de doğan Arthur Lasenby Liberty: Doğu’ya özgü ipek kumaşları sattığı ilk mağazasını 1875 yılında Regent Street’de açmıştır ve ardından, burası, lüks ve büyük tasarım ile eşanlamlı olmuştur.
İlk müşterileri arasında Ruskin ve Rossetti gibi ünlü sanatçılar da vardı.
Zamanla, William Morris gibi sanatçıların imzalarını taşıyan Liberty baskı ve tasarımları, 19.yüzyılın sonu ile 20.yüzyılın başlarında Arts and Crafts hareketine örnek teşkil etti. Arthur Lasenby Liberty: 1917 yılında ölmesine rağmen Liberty, günümüzde de moda bir markadır. 1925 tarihli kır evi havasındaki sahte Tudor bina, mağaza için özel olarak inşa edilmiştir.
Mağaza günümüzde de çömlek, mücevher ve mobilya tasarımı gibi her tür el sanatlarıyla yakın ilişkisini sürdürmektedir.
BENJAMİN FRANKLİN’S HOUSE
Londra şehrinin merkezinde: 36 Craven Street.WC-2 adresindedir.
Trafalgar Square’deki bu Georgia dönemi evi, 1757 ile 1775 yılları arasında burada yaşamış olan, bilim adım ve filozof ve Amerika’nın kurucusu Benjamin Franklin’in günümüze ulaşan tek evidir. 1706 yılında doğan Franklin’in annesi Amerikalı, babası ise İngilizdir. Elektriğin babası olarak kabul edilmektedir. Ayrıca: 1776 Bağımsızlık Bildirgesi, 1778 Fransa ile ittifak Antlaşması ile Amerika Birleşik Devletleri tarihinde önemli bir yeri vardır.
Ayrıca: 1783 İngiltere ve 1787 İngiltere Anayasasında imzası bulunmaktadır. Böylece dört önemli belgeye imza atmış tek devlet adamıdır.
Ünlü bilim adamı, diplomat, filozof, mucit ve ABD’nin kurucu babası: Dr Benjamin Franklin: 1757-1775 yılları arasındaki 16 yıllık süreçte burada yaşamıştır.
1730 yılında inşa edilen ev: ilk olarak 17 Ocak 2006 tarihinde ziyarete açılmıştır.
İngiltere Manchester şehri gezi yazım için Manchester
Şehrin sembolü arıdır. Çünkü: çok çalıştıklarını ve sanayinin çok geliştiğini söylemektedirler. Bu arı sembolüne şehrin çeşitli yerlerinde rastladığınızda, mutlaka ilginizi çekecektir.
Şehir, İngiltere’nin kuzeybatı bölgesindedir. Şehir yemyeşil olmasıyla göze batmaktadır. Uçsuz bucaksız yeşillikler, şehir ziyaretçilerinin ilgisini çekmektedir. Ancak, yine de bu şehirdeki yeşil alanlar, Londra şehrindekilerden daha azdır. Burası bir anlamda, beton bir endüstri şehridir de denilebilir. Şehir her ne kadar deniz kıyısında olmamasına rağmen, Liverpool şehrinden buraya yapılan 50 km. lik kanal üzerinde büyük gemiler geçiş yapabilmektedirler ve bunun sonucunda: Manchester şehrinde üretilen mallar: dünyaya Liverpool limanı üzerinden dağıtılmaktadır.
İngiltere’nin diğer şehirleri değerlendirildiğinde, buranın pek fazla güzel yanından söz etmek mümkün değildir. Buranın özellikle müzeleri ilgi çekmektedir. Öte yandan: sanat ve müzik açısından da şehir ileri düzeydedir. Öğrenci ağırlıklı bir şehir olduğu için: özellikle gece hayatı hareketlidir ve İngiltere’nin diğer yerlerinde olan birçok konser, burada da düzenlenmektedir. Londra şehri ile kıyaslandığında: Manchester şehri: sakinliği ve kalabalık olmaması ile öne çıkar.
Müzik severler hatırlayabilirler, bu şehir; 1960’lı yıllarda “Be Gees” gurubunun doğduğu yer olarak bilinir.
Lonely Planet’in Seyahatin En İyisi 2023 listesinde yer alan tek Birleşik Krallık şehridir ve National’daki tek Birleşik Krallık şehridir. Geographic’in dünya çapında ziyaret edilmesi gereken mutlaka görülmesi gereken yerlerden 25’ini her yıl belirleyen etkili “Dünyanın En İyileri Listesin” dedir.
Şehir merkezi benzersiz ve eklektik restoran ve barlarla doludur. Mağazalar, müzeler, galerilere sahip olan şehir bölgesinde kolayca gezinebilir, ulaşım bağlantılarına göre ilçeleri, ilgi çekici pazar kasabaları, geleneksel barlar, güzel yeşil alanlar ve yürüyerek veya bisikletle keşfedilecek su yolları dahil olmak üzere burada güzel zaman geçirebilirsiniz.
TARİH
Roma döneminden bu yana, şehrin bugün bulunduğu yerde yerleşim söz konusu olmuştur. MS.140 yıllarında: Romalılar bölgeden çekilince: onların “Mamuciam” olarak isimlendirdikleri ve kullandıkları şehir: harabeye dönüşür. 920 yılında ise, Sakson kral Edward Elder, burayı ele geçirir ve şehrin surlarını yeniden yaptırır.
1066 yılında: Norman işgalini takiben, şehir ve çevresindeki birçok arazi: Norman baronları arasında paylaşılır. Aynı dönemde, şehrin bulunduğu alan Albert de Gresie Manchester Monar tarafından satın alınır ve takip eden 200 yıl boyunca, ailesi buraya sahip olur.
14.yüzyıla gelindiğinde: Manchester şehrinin varlığını sürdürdüğü ve St Ann meydanında, yıllık fuar düzenlendiği ve her hafta cumartesi günleri Pazar kurulduğu bilinmektedir. 1322 yılında, burada, tekstil üretiminin yapıldığı görülür.
1422 yılında: Thomas de la Warre isimli bir baron tarafından: şehirde bir üniversite ve Anglikan kilisesi kurulur. 1596 yılında ise, bölge Londra eski Belediye Başkanı Sir Richard Mosely tarafından satın alınır.
18.yüzyıl ortalarında: şehir bölgenin en kalabalık yeri olarak ortaya çıkar. 1759 yılında, madenlerden kömür taşımak için kanal inşaatı başlar. 1765 yılında: Castlefield kanalı tamamlanır.
19.yüzyıla gelindiğinde: şehirde mekanizasyon ve sınai faaliyetler hızla büyür. Tekstil üretimi için büyük fabrikalar inşa edilir.
Evet, bir zamanlar: Karl Marx’ı derinden etkileyen Engels: babasının tekstilde çalışması nedeniyle, burada yaşamış ve bu sürede: dokuma ve tekstil işçilerinin sıkıntılı durumunu görünce “The Condition of the Working Class in England” isimli eserini, 1845 yılında yazmıştır.
1894 yılına gelindiğinde ise, 7 yıllık bir çalışmanın ardından, Manchester Ship Canalı açılır.
II. Dünya Savaşı dönemine gelindiğinde ise, bu tekstil fabrikalarının çoğunun: silah üretimine ayrıldığı görülür.
Ancak, 1940 yılına gelindiğinde: şehirde Free Trade Hall, Katedral başta olmak üzere, birçok Victoria dönemi binasının, Nazilerin hava akınları sonucu yıkıldığı görülür.
1996 yılında IRA örgütünün bombalar patlattığı şehir, takip eden dönemde: önemli ölçüde değişmiş ve post-endüstri kenti olarak, depolar, fabrikalar, daire ve ofisler, sanat merkezleriyle önem kazanmıştır.
Günümüzde: halen şehirdeki büyük dokuma ve tekstil sanayi: Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi ülkelerin çarşaf, havlu, yastık gibi ürünlerine olan ihtiyacı karşılamaktadır.
ULAŞIM
Londra-Manchester arasında trenle 2 saatlik yolculuk yapmak gerekir. Northern Rail: genelde Manchester Oxford Road, Piccadily veya Victoria istasyonlarına: kuzeyden, hızlı, düzenli ve direkt hizmetler sunmaktadır.
İstanbul-Manchester arasında, direkt uçuşlar bulunmaktadır. Uçuş süresi yaklaşık 3.5-4 saat sürmektedir. Uçuş sırasında, uçakta dağıtılan “Landing Card”ı: havaalanına inmeden önce doldurmanızı öneririm. Bu kart: vize görevlisini, pasaportunuz ile birlikte verilecektir.
Havaalanına gelince, şehrin havaalanı ismi “Manchester-Boston” bölgesel havaalanıdır. Burası, aynı zamanda, ülkenin en büyük üçüncü kargo havaalanı olarak hizmet vermektedir. İngiltere’nin üçüncü büyüklükteki bu havaalanı: şehir merkezine 16 km. uzaklıkta, güneybatıdadır.
Havaalanında: vize kontrol ve ardından valizlerinizi aldıktan sonra: çıkışa, gümrük kontrole doğru yürümelisiniz. Yanınızda gümrüğe tabi eşya varsa “Goods to Declare” yani “kırmızı” kapıya: yanınızda gümrüğe tabi eşyanız yoksa “Nothing to Declare” yani “yeşil kapı” ya yönelmeniz gerekir.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım çok kolaydır. Havaalanından “Trains” tabelalarını takip edin ve yaklaşık 10 dakika kadar yürüyün, tren istasyonuna ulaşırsınız. Buradan, sık sık hareket eden trenler ile şehir merkezine gidebilirsiniz. Yaklaşık 25-30 dakika sonra, şehir merkezindeki Piccadily istasyonuna varabilirsiniz. Buradan ise, şehrin her yerine ulaşmak mümkündür.
ALIŞVERİŞ
Alışveriş merkezleri, Manchester Arndale ve The Trafford gibi merkez ve ana cadde destinasyonları bulunmaktadır. Özellikle King Street ve Spinningfields civarındaki butikleri ziyaret etmenizi önerebilirim. New Cathedral Street’e gidin ve tasarımcı mağazalarını görün. Kuzey Mahallesi sayısız vintage mağazaları, plak dükkanları, kafeler, bar ve restoranlara ev sahipliği yapmaktadır.
Harika fırsatlar ve çeşitli tasarım markaları sunan bir alışveriş mağazası için Cheshire Oaks Designer Outlet mağazasında 145’den fazla butikten oluşan çeyrek milyon metrekarelik perakende alanına sahiptir.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde, trafikle ilgili başlıca konu: trafiğin, birçok yerin tersine “sağdan” akmasıdır. Bu durum: gerek araba kullanırken ve gerekse yaya geçitlerinden geçerken, ziyaretçileri etkilemektedir.
Araba kullanırken, sağdan akan trafiğe alışmak bir süre zor olabilmektedir. Araba kullanmasanız da, bu kez yaya geçitlerinden geçerken, yine bu sağdan akan trafik sıkıntı yaratabilmektedir, çünkü: trafik soldan aktığında yaya geçidinden geçerken önce sağa bakmanız gerekir, halbuki trafik sağdan akarken önce sola bakmanız gerekiyor, bu söylediklerimi unutursanız, yaya geçitlerinde tehlike yaşamanız mümkün olacaktır.
Şehirde mükemmel bir toplu taşıma sistemi bulunmaktadır. Bu toplu taşıma sisteminde: tramvay, otobüs ve trenler etkin bir ağa sahiptir. Londra için metro ne ise, Manchester için tramvay odur. Yani, şehirde her yere, tramvay ile ulaşabilirsiniz.
Gezginlerin ihtiyaçlarını karşılamak için, bilet ve paso sistemi bulunmaktadır. “Day Saver” denilen bir bilet ile: otobüs, tren ve tramvayların hepsine binebilirsiniz.
Bunların dışında: şehir ziyaretçileri, çoğu zaman burada bir araba kiralamaktadırlar. Araba ile çevre seyahatleri en uygun yöntemdir ve kolaydır.
Otobüs
Otobüs sistemi, şehrin tümünü kapsar ve bölgedeki otobüsler: hem halk ve hem de turistler tarafından yoğun olarak kullanılır. Otobüsler şehir ve çevresine seyahat etmek isteyenler için en ucuz yolu sunarlar. Çevredeki birçok kasaba ve bölgelere, otobüsler ile ulaşabilirsiniz. Otobüs tarifeleri ve rota bilgileri, otobüs duraklarında bulunmaktadır.
Metrolink
Şehir merkezinde hızlı seyahat etmek isterseniz, bu tramvay sistemini kullanmalısınız.
Trenler
Şehirde, 4 ana tren istasyonu bulunmaktadır. En büyük ve popüler istasyon: Piccadily Tren istasyonudur. Sürekli tren kullanarak şehri gezmek isterseniz, günlük 2.5 paund ücret ödeyerek, sınırsız tren ulaşımı bileti satın almalısınız.
Taksiler
Taksiler, şehir merkezinde kısa mesafeli yolculuklar için en popüler ve kullanışlı yollardan birisidir. Şehirde, iki gurup taksi bulunmaktadır. Bunlar: “Mini cab” olarak isimlendirilen, siyah ve eski tip taksiler ve özel taksilerdir.
Özel taksiler, siyah taksilere göre biraz daha pahalıdır. Ancak, şehir merkezi çok büyük olmadığından hangi taksiyi tercih ederseniz edin, en fazla 15-16 paund ödemeniz gerekir. Evet, taksiler oldukça ucuzdur ve şehrin birçok yerinde bulunurlar.
Yalnız, ilçelerde taksiler telefon ile çağırılır. Taksiye bindiğinizde, sürücü hemen taksimetreyi açar, ancak birçok yerde olduğu gibi, sürücü yabancı olduğunuzu anladığında gitmek istediğiniz yere, birkaç kilometre daha uzaktan gidebilecektir.
Bu da en fazla 4-5 paund fazla yazacaktır. Ayrıca: gerek gece geç saatlerde ve gerekse fazla bagajınız olması durumunda, sürücü ilaveten fazla ücret talep edebilecektir. Taksiye binmeden önce, sürücü ile konuşmanızı öneririm.
TATİL GÜNLERİ
1 Ocak New Years Day
29 Mart Good Friday
1 Nisan Easter Monday
6 Mayıs Early May Bank Holiday
27 Haziran Spring Bank Holiday
26 Ağustos Summer Bank Holiday
25 Aralık Christmas Day
26 Aralık Boxing Day
TURİZM
Öncelikle şunu bilmekte yarar var. Manchester şehrini ziyaret ettiğinizde, şehir haritası almak isterseniz, bir turizm ofisine müracaat etmeniz gerekir ki, bu ofisler, saat: 10.00 da açılıyorlar.
Kapsamlı tramvay sistemi sayesinde, şehirde gezinmek gayet kolaydır.
Çeşitli ilçelerdeki en popüler gezi alanlarının başında, merkezi bir konumda bulunan “Piccadilly Garden” gelmektedir.
Kuzeyde: biraz daha bohem tarzdaki Kuzey Mahallesi, Chinatown ve Canal Street bulunur.
Batıda: Milliennium Quarter da oldukça özeldir.
Güneybatı uçta: Castlefield ve kıyı restoranları ve Deansgate Dock bulunur.
Şehirde konaklamak için en uygun alanlar: St Peter Meydanı ve Albert Meydanı çevresindeki yerlerdir. Ancak, şehirde konaklamayı düşünenler: Manchester United futbol takımının kendi evinde yani dünyaca ünlü Old Trafford stadyumunda maçı varsa: kısa süreli konaklama için yer bulmak neredeyse imkansız hale gelmektedir. Böyle bir durumda: otel bulmak için, Greatar Manchester ilçesinde bulunan banliyöleri tercih edebilirsiniz.
Muhtemelen şehrin en güzel binası “John Rylands Kütüphanesi” dir.
“Town Hall” merkezi: Albert meydanına hakim bir konumda, Victoria gotik mimari stilinin en güzel örneğidir ve büyük cam, üçgene benzeyen yeni ve çarpıcı müze ilgi çekmektedir.
“Manchester Katedrali”: 15.yüzyıldan kalma birçok parçası ile, şehir merkezinde ayakta durmaktadır.
“Bilim ve Sanayi Müzesi”: buhar motorları ve lokomotiflerle ile ilgili interaktif görüntülerin de bulunduğu, şehrin en büyük müzesidir.
“Manchester Sanat Galerisi”: tablolar ve etkileyici heykellerden oluşan daimi koleksiyonu ile ilgi çekmektedir.
“İmperial War Museum”: askeri hatıralara ait geniş koleksiyona sahiptir.
“Lowry”: dramatik bir cam ve çelik yapıdır ve burada, şehrin en sevilen sanatçıları Lawrance Stephan Lowry’e ait 300 tablo ve çizim bulunmaktadır.
“Manchester Üniversitesi”: şehir merkezinin güneyinde, yaklaşık 1.5 km. uzunluğundaki bir alanda yayılan İngiltere’nin en eşsiz üniversitelerinden birisidir.
Kapsamlı üniversite tesisleri içinde iki müze bulunmaktadır. 40 bin öğrencinin eğitim gördüğü söyleniyor.
Machester şehri: İngiltere’nin en önemli gay ve lezbiyen yerlerinden birini barındırmaktadır. Şehir merkezinde, birçok eşcinsel ve gay dostu: bar, kulüp ve oteller bulunmaktadır.
Canal Street, Rochdale bölgesi ve Gal Village alanlarında yerleşiktirler.
MANCHESTER ÜNİVERSİTESİ
Manchester üniversitesi, geçmişinde: Rutherford tarafından atomun ilk olarak parçalandığı yer olarak bilinir. Ayrıca: radyo, astronomi ve programlanabilir kompüter uygulamaları, dünya bilimsel tarihinde ilk defa burada yapılması ile bilinir. Buradan yetişen öğrencilerin, 20 civarında Nobel sahibi oldukları söyleniyor.
Günümüzde, 154 ülkeden 40 bin öğrencinin eğitim görmektedir. Kampus: Oxford Road yolundadır. Öğrenci nüfusu olarak İngiltere’nin en çok öğrenci barındıran üniversitesi olarak bilinir.
MANCHESTER ŞEHRİ FUTBOL
Şehir 2008 yılında “Spor şehri” olarak seçilmiştir. Bu şehirdeki futbol kulüpleri, dünya üzerinde çok popülerdir.
Manchester City Futbol Takımı
Şehir halkının büyük yoğunluğu, bu takımı desteklemektedirler. Ancak: diğer takıma göre daha az başarılı olmuşlardır. Takım: maçlarını şehir içindeki “Etihad Stadium” da yapmaktadır.
Ancak, bu stadyumun söylenenlere göre yakın zaman önce: ADUG isimli bir Abu Dabi kökenli gurup tarafından satın alındığı söyleniyor.
Manchester United Futbol Takımı
Dünyanın en popüler futbol kulüplerinden birisidir. 1968 yılında, Avrupa çapında şampiyonluk kazanmış ilk İngiliz kulübüdür. Bunlar: sanayi devriminden bu yana; Liverpool futbol takımı ile büyük bir çekişme içindedirler. İki taraf arasındaki maçlar, her zaman büyük kalabalıklar çekmektedir.
Sporcity
Şehir merkezinin doğusunda bulunan bu bölüm: Avrupa’nın en büyük spor mekanlarından birisi olarak bilinir ve 2002 yılında düzenlenen Commonwealth Games için yapılmıştır. Gezilecek yerler bölümünde, burası hakkında ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
İKLİM
Şehirde: sürekli yağmur yağması ilk iklimsel özellik olarak dikkati çekmektedir.
Yani: yazları sulak ve soğuk, kışları ise soğuk ve yağışlıdır. Burada: İngiltere şehirlerinin en büyük özellikleri olan “yağmur-hava-kasvet” süreklilik göstermektedir.
Burada: sürekli esen rüzgar ve soğuk hava ve yağmur, yaşamı olumsuz etkilemektedir.
Burayı ziyaret edecekler: kış döneminde uygun giysiler ve diğer dönemlerde ise mutlaka yağmurluk ve şemsiye bulundurmalıdırlar. Ancak: sürekli esen rüzgar, yağmur ile birleşince, yağmurluk ve şemsiyelerin pek de faydalı olmadığını göreceksiniz.
Gelelim sıcaklık ortalamalarına: şehirde Ocak ayı sıcaklık ortalaması: 6 derece ve Temmuz ayı sıcaklık ortalaması: 19 derecedir. Hava genellikle ilkbahar ve yaz aylarında ılıktır.
Nisan-Mayıs-Haziran aylarında: ılık ve güneşli hava görülür. Ancak, yukarıda da söz ettiğim gibi, hava oldukça değişken olabilmektedir. Sabah oldukça kasvetli ve nemli başlayabilir ve öğleden sonra güneşli ve yüksek sıcaklıklara ulaşan, parlak güneş görülen bir hava ortaya çıkabilir.
İNSANLAR
Şehir nüfusu: 500 bin kişiye yaklaşıktır. Bu nüfus yoğunluğu ile, İngiltere’nin en kalabalık yedinci şehridir. Bu kalabalık nüfus içinde, hatırı sayılır miktarda Türk vatandaşımız bulunmaktadır.
Hatta “Venüs süpermarketi” denilen yere gittiğinizde, kendinizi ülkemizin bir süpermarketinde alışveriş yapar gibi hissedebilirsiniz.
Marketin içinde kebap ve lahmacun satılan bir de restoran bölümü bulunuyor. Ancak, şunu da belirtmem gerekir ki, şehirdeki yabancı nüfus içinde, en az sayısı bulunan Türklerdir, yani birçok yabancı şehirde ikamet ediyorlar. Özellikle, Pakistanlılar yoğunluktadır. Ayrıca, birçok zenci de bulunuyor.
DİL
Şehirde yaşayanlar İngilizceyi garip bir aksanla konuşmaktadırlar. Yani burada konuşulan İngilizceyi anladığında, İngilizceyi tam olarak söktünüz denilebilir.