En son olarak Nisan 2018 tarihinde buraya gittim, gezip gördüklerimi aşağıda okuyabilirsiniz.
Öncelikle şunu bilmenizi isterim. Maşukiye-Sapanca-Taraklı şeklinde yapılan paket turlara katıldığınızda, Maşukiye ve Sapanca bölgelerinde yoğun zaman geçirildiğinden, Taraklı’ya gelindiğinde büyük olasılıkla akşam saatleri oluyor ve buraya muhtemelen 20-30 dakika kadar zaman ayırılıyor. Ziyaretçiler, elbette bu zaman içinde, burayı yeteri kadar gezip görme şansına sahip olmuyorlar, bir de günün yorgunluğu nedeniyle, Taraklı kişilerin gözünde önemini yitiriyor ve buraya gelmenin tamamen bir zaman kaybı olduğu düşünülüyor. Ancak: söylediğim gibi gerek zaman olmaması ve gerekse bütün günün yorgunluğu nedeniyle, buranın önemini anlamak pek mümkün olmuyor.
Ulaşım
Taraklı: Sakarya ilinin güneydoğusunda, Sakarya il merkezine 65 km uzaklıkta, İstanbul’a 200 ve Ankara’ya ise 270 km uzaklıktadır.
Tarih
Taraklı, antik dönemde “Bytinia” olarak isimlendirilen bölgede bulunmaktadır. İsmi “Dablar” olarak bilinir. Hisartepe bölgesinde bulunan iki su sarnıcı: MÖ 2000 yıllarına tarihlenmektedir. Daha yakın tarihlere gelindiğinde ise, yani Osmanlı döneminde: Bizans’a bağlı ve Hıristiyan halkın yaşadığı bir bölge olarak görülür.
Bölge Osman Bey komutanlarından Samsa Çavuş tarafından muhtemelen 1289-1293 yılları arasında fetih edilir. Daha sonra, bölgede Osmanlı egemenliği ve kültürüne ait gelişmeler gözlenir. Özellikle Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine çıkarken burada konaklamış ve Veziri Yunus Paşa tarafından, yine burada, Mimar Sinan’a bir cami yaptırılmıştır.
Genel
İlçenin yüz ölçümü 334 metre karedir ve bu alanın büyük bölümü ormanlıktır.
Hıdırlık Tepesi ve Taraklı Hisarlarının yamaçlarında, bu iki tepe arasındaki vadide kurulmuştur. Yani, ilçenin çevresi tepelerle çevrilidir. Deniz seviyesinden yüksekliği 485 metredir. Eski İpekyolu üzerinde bulunmasına rağmen, Ankara-İstanbul yolu, Bolu üzerinden geçince, önemini kaybetmiştir. Günümüzde “Ankara Caddesi” olarak isimlendirilen ve Taraklıyı ortadan ikiye bölen eski İstanbul-Ankara yolu halen kullanılmaktadır.
Joseph Von Hammer: Osmanlı Tarihi isimli kitabında, burası hakkında yazdıkları “Osmanlı’nın ilk fetih ettiği yerler arasındadır” sözü ilgi çeker. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Taraklı hakkında: “Geniş üzüm bağları, bakımlı bahçeleri ve dere çevresine kurulmuş 500’e yakın evden oluşan mamur bir kasaba, bir hamamı, beş hanı, altı mektebi, 200 dükkanı var. İlçe halkı şimşir kaşık ve tarak yapmaktadır ve bu nedenle bölgeye Yenice Tarakçı ismi verilmiştir” diye yazmıştır.
Unesco
Taraklı, 2013 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday olmuştur. Yani: Unesco’nun kriterlerine uygun ve korunması gereken bir kültür mirası olarak değerlendirilmiştir, bence, bu durum Taraklının gezilip görülmesi için en büyük etkendir.
Cittaslow-Sakin Şehir
Cittaslow hareketi: 1999 yılında İtalya’da başlayan, büyük şehirlerin karmaşa ve koşuşturmasına karşın, küçük şehirlerdeki hayat kalitesini yavaş hareket çerçevesinde iyileştirmeyi hedefleyen bir oluşumdur. Aslında hareket İtalya’da Roma şehrinde, bir meydana açılması planlanan fast food zinciri mağazasına karşı yapılan bir tepki sonucu doğmuştur. İsmi de “Slow Food” yani “Yavaş Yemek” olarak isimlendirilmiş, zamanla “Cittaslow” yani “Yavaş şehir” olarak anılmaya başlanmıştır.
Hareket, İtalya dışında hızla yayılmış ve Norveç, İsveç, Güney Kore, Avusturya gibi birçok yerde yavaş şehir örnekleri vardır. Şehir merkezinde araba kullanımı yasaklanmış, hamburger mağazası zincirleri ve süpermarketler kapatılmıştır.
Yavaş şehir olarak seçilen şehirlerin logosu “Salyangoz” dur. Ülkemizde: Gökçeada, Yenipazar, Akyaka, Perşembe, Eğirdir, Yalvaç, Vize, Halfeti, Şavşat, Gerze, Uzundere, Göynük ve ardından, 2011 yılında Taraklı, bu ağa dahil edilmiştir.
Seçiminde en büyük etken: İlçenin en büyük özelliği göç almaması ve suç oranının yok denecek kadar az olmasıdır. Toplamda ise 7 ana başlık altında 59 kriter değerlendirilmektedir.
Reklam filmi
Taraklının ülke çapında tanınmasındaki en büyük etkin, 2010 yılındaki bir reklam filmidir. Bu filimde: Şener Şen, Olgun Şimşek ve Binnur Kaya gibi sanatçılar oynamış ve filmde Taraklı “Mümkünlü kasabası” olarak lanse edilmiştir. Ünlü bir markanın reklam filmi, sürekli olarak yayınlandığında, Taraklı da ülke çapında tanınmış ve ünlenmiştir. Özellikle Şener Şen’in “Ben bu kasabada her şey mümkün demedim mi” sözü ilgi çeker.
Turizm
Burada: Unesco tarafından da seçime esas olan: 100’den fazla Osmanlı dönemi mimari özelliklerini taşıyan, tescil edilmiş ev ve konak bulunmaktadır. Ayrıca: Mimar Sinan tarafından yaptırılan cami de bunlara eklenir. Ancak bu tarihi eserlerde, son yıllarda aslına sadık kalınarak, büyük bir restorasyon, bakım ve onarım çalışmaları yapılmış ve yapılmaktadır. Bunların sonucunda ise, İlçenin bozulmamış tarihi dokusu muhafaza edilmiş, Osmanlı ahşap mimarisinin en güzel örnekleri ortaya çıkarılmıştır.
Fotoğraf
Görsel fotoğraf yarışmalarında dereceye giren eserlerden birkaç tanesi “Taraklı” yöresinde çekilen fotoğraflar arasından seçilmiştir. Çünkü: Taraklı, gerçekten büyük bir görsel zenginliğe sahiptir.
Ne yenir
Buraya has, yöresel yemeklerin başında keşkek ve etli nohut gelir. Ayrıca, yine “Uhud tatlısı” denen bir tatlı türü vardır. Sakız haline getirilmiş bir tür buğday lapasından yapılır. Şeker katılmaz. Yapımında sadece buğday ve su kullanılır. Yapılması uzun sürdüğü için, sadece özel günlerde yapılır. Bu tatlının yapıldığı “Buğday çimi”: günümüzde Amerika’da kemoterapi karşıtı kanser hastaları tarafından tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Bunların yanında, yöreye özgü bir de köpük helvası vardır. Çöğen otu kökü, yumurta, şeker ve glikozdan yapılır, içine tahin katılır.
Ne Satın alınır
Buraya yolunuz düşerse, merkezdeki meydanda birçok satıcı göreceksiniz. Aslında buradan şimşir ağacından yapılmış objeler ve özellikle kaşık satın almanızı önereceğim, ama daha da önemlisi buradan gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, buraya özgü “Uhud tatlısı” satın almalısınız.
Karavan Festivali
Her yıl, Haziran ayının ilk haftası içinde, daha önce futbol sahası olarak kullanılan alanda, gerekli alt yapı tamamlanarak düzenlenen “Karavan Festivali”: 2012 yılından bu yana yapılmaktadır. Yani: Haziran ayının ilk haftasında buraya giderseniz, kamping veya karavanda yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Taraklı bunun için uygun şartlar hazırlıyor. Kamp yapanlar Hıdırlık Tepesinde çadırlar kuruyorlar ve karavanlar gelenler ise, Taraklıspor futbol sahasını kullanıyorlar.
GEZİLECEK YERLER
Eğer tur ile burayı ziyaret ederseniz, muhtemelen başka yerlere de uğrayacağınızdan, buraya ayrılacak zaman genellikle 20-30 dakika kadar olur. Bu zaman için, turlar genellikle merkez meydanda serbest bırakılır ve ziyaretçiler, bu merkez meydandaki tarihi cami ve satıcıların tezgah ve dükkanlarını ziyaret ederek zamanı doldururlar.
Tabii: Taraklı bunlardan ibaret değildir, özellikle rehberiniz her ne kadar uzak dese de siz mutlaka çınarı ziyaret edin, sizi oraya götürmesini sağlayın. Yoksa merkez meydanda geçireceğimiz zaman, burayı tanımanız için yetmez, merkez meydanda söylediğim gibi, Taraklının en büyük özelliği olan tarihi özellik taşıyan evlerden sadece bir tanesi bulunuyor.
İlçenin ara sokaklarına dalıp, bu tarihi evleri görmenizi öneririm. Yukarı da da belirttiğim gibi, bu tarihi evler gerçekten muhteşem güzeldir. Ama söylediğim gibi, rehberler burayı sona bıraktıkları ve zaman kalmadığı için, çoğu zaman buranın güzelliklerini es geçmeyi tercih ediyorlar.
Taraklı evleri
İlçede Hıdırlık Tepesi ve Taraklı Hisarının yamaçlarındaki vadide, yöreye has mimari özellikler taşıyan evler bulunmaktadır. Bu evlerin büyük kısmı, yaklaşık 300 yıllıktır.
Evlerin en büyük özelliği: “Osmanlı” şehir dokusunu oluşturan tarzdadır. Genellikle ahşaptan yapılmıştır. Ancak özellikle İstanbul’da, bu tür Osmanlı dönemi ahşap evleri yangın ve depremler sonucu yıkılınca, bu tür evlerin büyük kısmı yok olmuştur.
Sadece Anadolu’da birkaç yerde Safranbolu, Taraklı gibi yerlerde, bu tür evler kalmıştır. Bir kısmı konak olarak kullanılan ve bir kısmı ise harabe haldeki bu evler, genellikle üç katlı ve bahçelidir. Kafesli pencereleri, ahşap cumbaları, tarihi alınlıkları ve ilginç figürlere sahip kapı tokmakları görülmelidir.
Bu evlerin en büyük özelliği: Safranbolu evlerinden farklı olarak, birbirlerine benzememeleridir. Hepsinin kendine has tarzı ve boyası vardır. Bu evlerin arasındaki dere: yöreye ayrı güzellik katıyor. Ancak, günümüzde bu evlerin birçoğunun viran olduğunu göreceksiniz.
Çünkü Sit alanı ilan edildikleri için, sahipleri bu evlere çivi bile çakılmaz. Ancak, devlet tarafından da restore edilmediklerinden, içinde oturanların onarmasına da izin verilmeyince, evler çürümeye terk edilmiş haldedir.
Fenerli ev-Haşim ağa evi
Bu 19’ncu yüzyıl yapısı ev, mutlaka görülmelidir. Zaten, Taraklıda her yerden görülür. Aynı zamanda bölgenin en güzel yapısıdır. Zamanında Taraklının en büyük tüccarlarından olan Haşim Ağa tarafından yaptırılmıştır. Dört bir tarafı pencereli “Cihannüması” (buna fener denir) ile tanınır. Bu cihannüma, Haşim Ağa tarafından, Taraklıya gelenlerin kendi evini bulabilmeleri için yaptırılmıştır.
Yunus Paşa Camii
Hemen merkez meydanda görülmektedir. Yavuz Sultan Selim, 1517 yılında Mısır seferine giderken, burada bir gece konaklamış ve ardından veziri Yunus Paşa’ya bu caminin yaptırılmasını emretmiştir. Caminin mimarının Mimar Sinan olduğu söyleniyor. Caminin kubbesi kurşun kaplı olduğu için buraya “Kurşunlu cami” de deniyor.
Mimari olarak kare planlı ve tek minarelidir. Cephe duvarları ince yontu taşlarla yapılmış, saçak kornişleri işlenmiştir. Mimar Sinan: taş blokları yerleştirirken, taşların ortalarını oymuş, demir çubuklar yerleştirmiş ve sonra üzerine harç değil, eritilmiş kurşun döktürmüştür.
Cami, bu nedenle, uzun yıllar sağlamlığını muhafaza eden, ender eserlerdendir. Ayrıca, hemen yanında bulunan hamamın, buharları, bir tesisat döşenerek, buraya aktarılmış ve ısıtma sağlanmıştır. (Not: cami her ne kadar Mimar Sinan eseri olduğu söylense de, bazı söylentilere göre Mimar Sinan, buraya hiç gelmemiş, sadece caminin çizimlerini göndermiştir.)
Evet, ilçeye gelen ziyaretçilerin en çok uğradığı burası “bugüne kadar birçok deprem görmesine rağmen hala dimdik ayaktadır.”
Tarihi Hamam
İlçe merkezinde, Yunus Paşa camisinin yanındadır. Hamamdan çıkan buhar, ilk yapıldığında Yunus Paşa camisinde, alttan ısıtmada kullanılıyormuş. Hamam Osmanlı döneminden kalmadır. Ayrı bölümlerde: eski ve yeni olmak üzere iki havuz vardır. Caminin restorasyonu sırasında, hamam tamamen işlevini yitirmiş, yerden ısıtma özelliği kaybolmuştur.
Taraklı Müzesi-Kültür Evi
Merkez meydanda, eski konaklardan birisidir. Yapı 1930 yılından itibaren: okul, belediye binası ve hükümet konağı olarak kullanılmıştır. 2001 yılında ise restore edilerek kültür evi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Burada: yöresel kadın kıyafetleri, Taraklılı hattat Saim Özel’in eserleri, Taraklı evleri minyatürleri, demirden yapılmış çeşitli sanat eserleri sergilenmektedir.
Alman çeşmesi
Yunus Paşa çarşısındadır. 1930’lu yıllarda burada yaşanan susuzluğu çözmek için Alman Buderus firması tarafından bölgede yaptırılan 7-8 çeşmeden birisidir.
Çınar ağacı
Yusuf Bey mahallesindedir. Yunus Paşa camisinden yürüyerek 15-20 dakika uzaklıktadır. 700 yıllıktır. Osmanlı devleti, topraklarına kattığı her yere çınar ağacı dikiyordu. Kültür Bakanlığı tarafından doğal anıt olarak tescil edilmiştir. Yakın geçmişte, bir yangın tehlikesi atlatmış, ancak zarar görmemiştir. Ağacın gölgesindeki çeşmeden 277 yıldır su aktığı söyleniyor.
Hisar Tepesi
Hisar Tepesinde tarihi kalıntılar bulunmaktadır. Kale ve su sarnıcı kalıntıları görülür. Tepedeki su sarnıcının MÖ 1000-2000 yılları arasına tarihlendiği söyleniyor. Burada bir de “Hıdır Dede Türbesi” vardır.
Termal-Kil Hamam
Taraklı-Geyve karayolu üzerinde, merkeze bağlı Hacıyakup Paşalar köyündedir. Osmanlı döneminden kalma kil hamam, günümüzde kaplıca olarak kullanılmaktadır. İlçe merkezine 7 km uzaklıktadır. Burada 15 bin üyeli devre mülkler bulunuyor. Kas-iskelet hastalıkları tedavisinde kullanılıyor. Ortopedik operasyonlar sonrası, uzun süre hareketsiz kalma durumlarında, tedavi edici özellikleri olduğu söyleniyor. Spor yaralanmalarında da kullanılıyormuş.
Beyrut şehri: farklı uygarlıklar, farklı dinler, eski ve zengin tarihi geçmişi, ilginç mutfağı ile biraz Doğu ve biraz Batı düzeninin etkileri, biraz Arap, biraz Osmanlı, biraz Fransız ve hatta İtalyan kültür ve mimari esintileri, Akdeniz’in muhteşem mavisi ve geri planda kalan karlı beyaz dağları ile; ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir .
Ancak: uzun yıllar, Ortadoğu bölgesinin ekonomik ve kültürel merkezi olan Beyrut şehri: 1970’lerden sonra başlayan toplumsal hareketler ve siyasi karışıklıklar nedeniyle, olumsuz etkilenmiştir.
Bu şehirde: devlet tarafından tanınmış 18 ayrı din ve mezhep bulunmaktadır. Sosyal yapısı bu kadar parçalı bir ülkede, siyasi yapının düzgün olması elbette düşünülemez. Nüfusa göre idari yapının düzenlendiği ülkede: devlet başkanı Maruni, Başbakan Sünni ve Meclis Başkanı Şii olmak zorundadır.
Yine birçok bakanlık: çeşitli din ve mezhepler arasında paylaştırılmıştır. Ancak, elbette ki bu karışık düzen sık sık sorun çıkmasına neden olmakta ve ülkede çatışmalar hiç bitmemektedir.
Evet: Beyrut ilginç bir şehirdir. Sokaklarının temizliği, insanlarının şık giyim tarzları, sokaklarda dolaşan lüks marka arabalar, kadınların güzelliği mutlaka dikkatinizi çekecektir.
Kafelerde otururken, çocuklu kadınlar geldiğinde, mutlaka biraz geride çocuk bakıcısı görülür, çünkü kadın çocukla uğraşmaz.
Çarşaflı Müslüman kadınları ve mini etekli Avrupai bayanları, aynı caddede görebilirsiniz.
Lüks evler ve yapıların birçoğunda ise iç savaştan kalan “mermi” izleri kapatılarak restore edilmemiştir.
Çünkü, bu mermi izleri, o günlerin anısına özenle muhafaza edilmektedir. Bunun yanında, yine şehirde birçok terk edilmiş bina görmek mümkündür.
Lübnan: coğrafi konumu nedeniyle, tarıma elverişli toprakları olan bir yer değildir. Ülkedeki üretim, tüketimin sadece küçük bir bölümünü karşılıyor.
Bunun dışında, Beyrut şehrinin başlıca geçim kaynağı: turizm ve bankacılık sektörüdür.
Ayrıca: Afrika ve Körfez ülkelerindeki ticaretin büyük bölümü, Lübnanlılar tarafından yürütülmektedir.
Bunun yanında: Lübnanlıların, kendi ülkelerindeki çatışmalardan kaçmak için büyük bir dış göç olayını yaşadıkları, hatta Brezilya ülkesinde, Lübnan’dan daha fazla Lübnanlı bulunduğu söyleniyor.
Lübnan ülkesinde üniversite bitiren gençlerin büyük çoğunluğunun, yurt dışına gittikleri veya gitmeyi planladıkları bilinmektedir.
TARİHİ GEÇMİŞİ
Beyrut şehri: 1950-1970 yılları arasında: Ortadoğu yöresinin en güzel şehirlerinden birisi olarak hatırlanır.
Lübnan devletinin: serbest ekonomisi, döviz sistemi, altına dayalı istikrarlı para birimi, banka hesaplarının gizliliğini sağlayan yasaları, banka faizlerinin yüksekliği ve bankacılık sistemi: yöredeki tüm Arap zenginleri buraya çekmiştir.
Ayrıca: şehrin deniz ve hava yolu ile tüm dünyaya açılması ve rahatlıkla ve kısa sürede ulaşılabilir olması: tüm bu özel ve olumlu etkilerini pekiştirmiştir.
Ancak: 1970’lerde başlayan iç karışıklıklar ve Arap-İsrail savaşının ardından, Filistin Kurtuluş Örgütünün karargahını buraya taşıması: Lübnan devleti otoritesinin zayıflamasına ve düzenin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda: Beyrut şehri, tüm özelliklerini yitirmiş ve çekiciliğini kaybetmiştir. Toplumsal ve siyasi olumsuzlukların artması, kargaşa doğurmuş ve Nisan 1975 tarihinde iç savaş çıkmıştır.
İç savaş: özellikle Beyrut şehrinin çok ağır maddi hasarına ve can kayıplarına neden olmuştur. 1991 yılında iç savaş bittiğinde: Beyrut şehri, tam bir harabeye dönüşmüş ve 150 binden fazla Lübnanlı canını kaybetmiştir. Ateşkes yapıldıktan sonra: Refik Hariri diye, zengin bir işadamı ortaya çıkıyor ve 1992 yılında, Lübnan ülkesinde devlet başkanlığı koltuğuna oturuyor. Hariri: öyle imar çalışmaları yaptırıyor ki, şehir yeniden ayağa kalkıyor.
Gerek dünyanın en zengin adamlarından biri olması ve gerekse dini yapısı ve ilişkileri nedeniyle, birçok yabancı yatırımı, ülkeye çekmeyi başarıyor. Ancak: devlet başkanlığını bıraktıktan kısa bir süre sonra, yine favori olduğu 2005 seçimleri öncesinde, 1 ton TNT patlatılarak öldürülüyor.
Evet,
Lübnan tarihinin en önemli dönüm veya kırılma noktasıdır, bu suikast. Suikastin ardından, iç savaştan beri devam etmekte olan Suriye işgali sona eriyor. Halk: tüm dini, sosyal ve kültürel farklılıkları unutup, tek bayrak altında birleşiyorlar ve Hariri suikasti nedeniyle suçladıkları Suriye’ye karşı sivil bir zafer kazanılıyor ve Suriye işgali bitiyor, Suriye ordusu Lübnan’ı terk ediyor. Hatta: bu halk hareketine, Lübnan bayrağında bulunan “Sedir ağacı” nedeniyle “Sedir devrimi” deniliyor.
Bunun ardından, 12 Temmuz 2006 tarihinde başlayan İsrail-Lübnan krizinde de, İsrail uçakları tarafından bombalanan şehir, yine büyük hasara uğramıştır.
İç savaştan önce: Beyrut şehrinde yaşayan Müslüman ve Hıristiyanların nüfusu eşit iken, günümüzde Müslümanlar çoğunluktadır ve halkın büyük bölümü Araplardan oluşmaktadır. Bunların yanında: Filistinli mülteciler, Suriyeliler ve başkaca Arap kökenli göçmenler de, şehrin nüfusunu oluşturmaktadırlar. En büyük ve etkin azınlık ise Hıristiyan Ermenilerdir. Ancak, iç savaş sonrasında, bunların sayısı da hızla azalmıştır.
Evet iç savaş bitmiş olsa da, kasveti hiç eksilmemiş Beyrut şehrinde, günümüzde: şehrin doğusunda Müslümanlar, batısında ise Hıristiyanlar yaşamaktadırlar. Sünni Müslümanlar şehrin kuzeybatısına yerleşmiştir ve burası konaklama için, fiyatlardaki uygunluk açısından tercih edilen bir bölgedir. Şiiler, şehrin güney tarafındadır ve şehrin en varoş bölgeleri buradadır.
Doğuda ve şehrin kalan kısımlarında Hıristiyan yerleşimleri mevcuttur. Gençlerin daha çok takıldığı güzel kafeteryalar ve barlar burada bulunmaktadır.
ULAŞIM-HAVAALANI
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var “Lübnan’a giriş için vize” istenilmiyor. Ancak: pasaportunda “İsrail” e giriş-çıkış damgası bulunanlar, ülkeye sokulmuyorlar. Ayrıca: yine bu ülkede iken İsrail bölgesine girer ve pasaportunuza İsrail gümrük damgası vurdurursanız, bu ülkeden, uçağa binerek ayrılma şansınız yok.
İstanbul-Beyrut arasındaki uçak yolculuğu, muhtemelen 1.5 saat sürüyor. Beyrut’ta “Refik Hariri Uluslar arası havaalanı” (BEY) na iniliyor. Alan, şehir merkezinin 9 km. güneyindedir.
Bu arada, uçakta size verilecek ülkeye giriş formlarını yine uçakta doldurun ve inişte bunları pasaport kontrolünde vermeniz gerekiyor. Daha sonra bavulunuzu alıyorsunuz, duty free ve sonra havaalanından çıkıyorsunuz.
Havaalanı ile şehir merkezi arasında resmi otobüs servisi bulunmamaktadır, aramayın.
Havaalanından şehir merkezine ulaşım için bineceğiniz taksiler muhtemelen 10-15 dolar arasında ücret talep edeceklerdir. Bu taksiler ile havaalanı şehir merkezi arasındaki yolculuk yaklaşık 15-20 dakika sürer.
Ancak, söylediğim gibi, taksiciler tutturabildiğine ücret isteyeceklerdir ve hatta 35-40 dolar isteyen bile olacaktır, ama bence siz, şehir merkezine gitmek için taksiye en fazla 15 dolar ödeyebilirsiniz. Bu arada: Beyrut duty free mağazalarının çok ucuz olduğunu söylemem gerekir.
Aslında: ben birçok ülke gezerken, İstanbul duty free mağazalarının birçok ülkedekinden daha ucuz olduğunu görmüştüm, ama Beyrut daha ucuz, ülkeye girerken buradan birçok şey satın alabilirsiniz ki, özellikle içki satın almak isteyenler ülkeye girerken almalıdırlar ki, dönüş için bavullarına yerleştirsinler, malum uçak içine yolcu yanına belli bir miktar dışında içki almak mümkün olmuyor. Sigara derseniz, toplu aldığınızda paketi 1 dolara kadar olabiliyor. Özellikle: parfüm, sigara, içki, kozmetik konusunda dünyanın belki de en ucuz duty free mağazaları burada bulunuyor.
KONAKLAMA
Beyrut şehrinde: konaklamak için iki seçenek var ki bunlar oteller ve hostellerdir.
Hosteller ucuz da olsalar genellikle yer bulunmuyor ve gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekir. Otellere gelince, şehirdeki 3 yıldız verilen oteller, bizim ülkemizdeki pansiyon ayarındadır. En ucuz kalabileceğiniz yerin geceliği 50 dolardır.
Bu tür pansiyonvari yerlerde ve hostellerde: sıcak su vardır ve tuvaletler nispeten temizdir.
PARA
1 Amerikan doları= 1500 Lübnan lirası ediyor. Bu kur, şehrin her yerinde sabittir. Dolar her yerde geçiyor, ama yanınızda bir miktar Lübnan lirası bulundurmanızda yarar var.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Beyrut şehrinde, metro ve tramvay bulunmuyor. Otobüs derseniz: resmen iki toplu taşıma şirketi (OCTF ve LCC) bulunduğu yazılıp çizilmesine rağmen, bu otobüslere binilmesini önermiyorum.
Beyrut’ta şehir içi ulaşımı için kullanabileceğiniz başlıca alternatif taksilerdir. Ancak: taksilerde taksimetre yok. Bu yüzden taksiciler kafalarına göre fiyat verirler, taksiye binmeden önce şoförle gideceğiniz yer ve ücret konusunda mutlaka anlaşmanızı öneririm. Taksi genellikle her yere 10 dolar ücret istiyor ancak pazarlık yapmak gerek. Öte yandan: 3 veya 4 kişi iseniz: 10’ar dolar vererek şehrin birçok yerini aynı taksi ile gezebilirsiniz.
Hatta: iki-üç günden fazla kalacaksanız, taksicilerin şerrinden kurtulmak için mutlaka araba kiralamanız en uygun seçenek olacaktır. Ancak araba kiralarken de dikkat etmek gerekir, çünkü kilometreyi fazla gösterip, kira bedelini yüksek rakamlara bir anda ulaştırıyorlar.
Şehirde: toplu ulaşım diye bir şey yoktur ve herkes kendi arabasını kullanmaktadır. Bunun sonucunda, trafik çekilmez hale geliyor. Ancak, şehir çok büyük olmadığı için, şehri yürüyerek de rahatlıkla gezebilirsiniz.
Öte yandan, şehirdeki turizm potansiyeline olumsuz darbe vurulmaması için, polis ve askerlerin 24 saat güvenlik kontrollerini yapmaları, ziyaretçilerin sabahlara kadar şehrin sokaklarında rahat rahat gezmelerini sağlıyor. Ancak, yine de, yanınızda pasaport bulundurmanızda yarar var, çünkü polis ve askerler bazı yerlerde kimlik kontrolü yapabiliyorlar.
Şehir içi ulaşımı hakkında son bir not, aslında şehir içi ulaşımda bazı minibüsler de kullanılıyor, ama bunlara binmeyin çünkü bunlara genellikle ülkedeki Filistinliler biniyor, yani hoş bir ortam olmuyor.
Araba Kiralama
Beyrut şehrinde, birçok uluslar arası araç kiralama şirketlerinin ofisleri bulunmaktadır. Bu şehirde bir araba kiralamak isterseniz, en az 2 yıllık olan bir uluslar arası sürücü belgeniz olması gerekiyor.
Ancak: yukarı da da söz ettiğim gibi, benzin üzerinden kiralama yapıyorlar ve araç tesliminde birçok sıkıntı yaratıyorlar ki, başınız derde girmesin diye, her dediklerini kabul etmek durumunda kalıyorsunuz. Öte yandan: yollar kötü, bazı yerlerde yol gösteren tabelalar yetersiz, yerel hızlı sürücülerin yarattıkları tehlikeleri de unutmamak gerekir. Bu yüzden: 3 veya 4 kişi iseniz, bence araba kiralamaktan öte, mevcut bir taksi ile anlaşarak, şehirde gayet güzel gezi yapabilirsiniz.
İKLİM
Beyrut şehrinde tipik Akdeniz iklimi görülür. Beyrut şehrini ziyaret etmek için en güzel zaman “Kasım” ayıdır. Türkiye’de havalar soğumaya başlayınca, yazın en güzel zamanları, Kasım ayında Beyrut şehrinde yaşanır. Bunun dışında kışın serin aylarında veya yazın boğucu sıcak aylarında buraya gitmenizi önermem. Bahar’da yağmur yağar.
GÜVENLİK
Hani, yukarıda söz ettim ya, iç savaş bitmesine rağmen, şehrin kasveti gitmemiş diye, gerçekten Beyrut şehrine giderken, televizyondaki haberlerden duyduğum “Türk mühendis, şöför vs. kaçırıldı” haberlerinin etkisinde kalmamak mümkün değildir. Şehirde: güvenliği polis değil, asker sağlıyor. Her köşe başında, bir tank görünce şaşırmamalısınız.
Özellikle: şehir dışındaki gezilecek tarihi ve arkeolojik yerlere giderken: yanınızda mutlaka yörenin insanı bulunmasına özen göstermenizi, güvenliğiniz açısından önemle belirtiyorum. Çünkü: Hizbullah, ülkede çok etkindir ve yeri geldiğinde hükümete dahi kafa tutabilmektedirler. Bunun nedeni ise: ülkede bulunan Filistin Mültecileridir. Lübnan ülkesinde bulunan 16 Filistin mülteci kampında, yaklaşık 400 binden fazla mülteci yaşadığı biliniyor.
Ancak, bu tahmini bir rakam, ne kadar mülteci yaşadığı asla kesin olarak bilinmiyor. Vatanından sürülmüş ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bu kadar insan, Hizbullah için büyük bir destek olarak varlığını sürdürmektedir. Lübnan ordusu yetersiz kaldığından, ülkenin güney sınırları tamamen Hizbullah tarafından korunmaktadır.
Polis dedim ya, polis gece çevirme yaptığında mutlaka turist olduğunuzu belli edin. Hatta: polise İngilizce herhangi bir yer sorduğunuzda, gayet iyi niyetli olarak size yardımcı oluyor ve gitmek istediğiniz yeri tarif ediyorlar.
ALIŞVERİŞ
Şehirdeki alışveriş merkezleri: Pazar günü kapalıdır. Bunun dışında açık bulunduğu saatler: 09.30-18.30 dur. Ancak, cumartesi günleri saat 14.30 da kapanır.
Şehirde fiyatlar konusunda pek istikrar bulunduğu söylenemez. Kimi yerde bir paket sigara 7 dolar iken kimi yerde aynı paket sigaranın 15 dolardan satıldığı görülür.
Beyrut şehrinde beklediğinizden fazla alışveriş merkezi bulabilirsiniz. “ABC” hem en lüks markaların satıldığı bir yer ve hem de cüzdanınıza uygun seçenekler sunan mağazaların bulunduğu Beyrut şehrinin en popüler alışveriş merkezidir. ABC Alışveriş merkezi: Ashrafiye bölgesindedir.
“Beırut Souk” ise: Amerikan Outlet mağazalarını andıran, açık hava alışveriş merkezidir. Mağaza seçenekleri, ABC ye göre daha kısıtlıdır ve Downtown bölgesindedir. Bunların dışında “Galxy” ve “Beırut Mall” şehrin diğer popüler alışveriş merkezleri arasındadır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Beyrut şehrinde, bir kafede bir bira ve biraz çerez almak isterseniz, muhtemelen 50 dolar hesap ödemeniz gerekebilir, bu yüzden girdiğiniz ortamlarda mutlaka menü incelemenizi öneririm.
Çünkü: yemek, bölge ülkelerine nazaran oldukça pahalıdır. Yöresel lezzetler derseniz: damak tadı bizimkine son derece yakındır, hemen her şeyi “zeytinyağı” ile pişiriyorlar ve mükemmel mezelerle masaları donatıyorlar.
Gelelim mekan önerilerine: lokanta olarak Hamra bölgesindeki “El leziz” ve Nemce bölgesindeki “El Beled” önerilebilir. Bunun dışında, pek çok yerde “felafel” denilen bir tür yiyecek satılıyor. Bir de Hamra bölgesinde “Hot dog and beyond” var. Tüm bunların yanında, şehrin en önemli yemek mekanı “le chef” denilen yerdir. Burada: şef denilen adam dükkan ve müşterileriyle çok ilgilidir. Salaşlığın hakim olduğu bir yer, ama yemekleri bize uzak değil.
Bunların yanında: Beyrut şehrinde, tüm sahili gören manzarası bulunan “Hard rock Cafe” ye mutlaka uğrayın ve patates kızartması yanında, yerel bira olan “almaza” denemeyi ihmal etmeyin.
Ancak, hafta içinde burası bomboş. Özellikle Cuma ve cumartesi günü gidin.
Evet, Beyrut şehrinde yerel lezzetleri tatmak isterseniz: Humus, babagannuş, kısır ve tabule denemelisiniz. Bu mezeler, dünyaca ünlü Lübnan mutfağının temelini oluşturmaktadırlar. Öte yandan, şehirde, kebap kültürü de oldukça gelişmiştir. Ama, Lübnan ülkesine gelip te “Falafel” yemeden sakın ayrılmayın. Falafel yemek için özellikle Rue Bliss caddesi üzerindeki büfeleri deneyebilirsiniz.
Beyrut şehrinde yöresel bir şeyler içmek isterseniz, bu kez Lübnan’ın en meşhur birası “Almaza” önerilir. İçimi kolay ve lezzetli olan bu bira ile birlikte “Arak” denilen ve daha sert bir içki türü olan içecek tüketiliyor. Arak: yani Lübnan rakısı: alkol oranı 55 ve şekerli bir tadı var.
İçmek dedim de, Beyrut şehrinde yemekle birlikte “nargile” içme adeti var. Nargileye “sisha” diyorlar. Özellikle kafelerde, kızlı-erkekli guruplar, çoğu yemekle birlikte “sisha” içiyorlar. Yani, yemek sonrasında değil yemekle birlikte içiliyor.
GECE HAYATI
Beyrut şehrinde gece hayatı gündüzden pek farklı değildir, yani oldukça hareketli gece hayatı bulunmaktadır. Çünkü: tarihin her döneminde, Beyrut şehrinde, bir köşede bomba patlaması sesi duyulurken, eğlence-dans da yine olmasa olmazlardanmış. İç savaş olduğu günlerde bile, Beyrutluların söylediklerine göre, gece kulüplerindeki eğlence yine devam ediyormuş.
Günümüzde ise: özellikle “Gemmayze” ve “Rue Gouraud” ve “Rue Monot” bölgelerinde, gece hayatı büyük bir tempo ile sürdürülmektedir. Ancak: Beyrut gece hayatının en güzel mekanının “Music Hall” olduğunu söylemeden geçmemek gerekir. Fiyatlar nispeten pahalı olsa da, buraya uğramadan, Beyrut gece hayatını yaşamak imkansızdır.
Gemmayze bölgesine giderseniz: “Dragon Fly” denemelisiniz. Burası, küçücük bir bar ancak, tüm taksiciler ve Gemayze üzerinde kime sorarsanız, burayı biliyorlar ve tarif ediyorlar. Buraya yolunuz düşerse içki olarak “dudu” deneyebilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
Savaş zamanında, şehir doğu-batı olarak ikiye ayrılmış olmasına rağmen, günümüzde bütün ayırımlar ortadan kalkmış durumdadır.
DOWNTOWN
Bu bölge: iç savaş sırasında tamamen tahrip olmuş, ancak Hariri döneminde, tüm binalar ,aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.
Bölgede: hükümet binaları, lüks iş ve alışveriş merkezleri, oteller bulunur. Şehrin merkezi olarak kabul edilen “d’Etoille Palace” özellikle akşam saatlerinde hareketlenir.
Downtown’da mağazalara girmeli, saat kulesi meydanında, Pazar günü oynamaya gelen çocukları izlemelisiniz. Evet, burası lüks restoranlar, kafeteryalar ve mağazalarla doludur. Ayrıca, güzel kadınlar, spor arabalar ile oldukça gösterişli bir yer havasındadır. Yani, burası tam bir Avrupa kenti görünümündedir.
Al-Omari Camisi
Downtown Rue Weygand bölgesindedir.
Burası: 1153 yılında, haçlı seferlerinde, şövalyeler tarafından St. John yani Vaftizci Yahya adına yaptırılmış bir kilisedir. Ancak: 1291 yılında Memlüklüler, burayı ele geçirince, kilise camiye dönüştürülmüştür.
Önceleri: “Al-Tabwa” camisi olarak bilinen yapının ismi, İkinci Halife Ömer İbn Al-Hattab’ın anısına değiştirilmiştir.
Camiyi ziyaret etmek isterseniz, bayanların yalnızca başını örtmesi yetmiyor, cami görevlisi girişte, ilaveten siyah renkli bir başörtüsü veriyor. Caminin içi çok temiz. Altın bir çelik kafes var, bu Sultan Abdülhamit’in şehre hediyesidir. Caminin içindeki kumtaşı duvarları: muhteşem Memluk ve Osmanlı yazıtları ile dekore edilmiştir. Caminin çevresinde Vaftizci Yahya için yaptırılmış bir türbe bulunmaktadır.
Mohammed al-Amin Camisi-Mavi kubbeli cami
Burada: Refik Hariri’nin anıt mezarı bulunmaktadır.
Evet, cami, Beyrut şehrinde “Şehitler Meydanı” bölgesindedir. 2002-2007 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapı: çok ihtişamlı ve büyüleyici bir güzelliği sahiptir. 4 tane, ikişer şerefeli minaresi bulunmaktadır. Özellikle: mavi kubbesi, çok uzaklardan bile dikkati çekmektedir.
Sanırım bu mavi kubbe nedeniyle, bu camiyi, Sultanahmet Camisine benzetiyorlar ki, bence böyle bir benzetme tamamen anlamsızdır. Yani kubbesi maviye boyandı diye Sultanahmet Camisine benzetilmesi gerçekten saçmadır.
Yine de, caminin içinde, kubbenin süslemelerinin muhteşem olduğunu söylemek gerekir. Ayrıca: yine caminin içinde büyük kristal bir avize görülüyor.
Place des Martyrs
Downtown Rue Bshara El Khoury bölgesindedir.
Burası Şehitler Meydanı olarak da bilinmektedir. Mohammed al-Amin camisinin hemen yanındadır. Meydan: iç savaş sırasında en şiddetli çatışmaların sürdürüldüğü bir yer olarak önem kazanmaktadır.
Meydanda bulunan bronz şehitler anıtı ise: I. Dünya savaşı sırasında, Osmanlılara karşı yapılan mücadeleleri nedeniyle, Lübnan milliyetçilerinin anısına yapılmıştır. (söylediklerine göre, Osmanlılar tarafından asılan Lübnan milliyetçileri için yapılmıştır)
Anıt: 1960 yılında açılmış ve İtalyan heykeltıraş tarafından yapılmıştır.
Anıt üzerinde: iç savaştan kalma mermi ve patlama izleri görülmektedir. Bu izler, daha önce de sözünü ettiğim gibi, tamir ettirilmiyor, çünkü iç savaşın anlamsızlığının gözler önünde durması amaçlanıyor.
Meydanın bir diğer özelliği de; şehirde yapılan tüm protesto gösterilerinin burada yapılıyor olmasıdır. En son olarak: 2005 yılında, Suriye karşıtı “sedir eylemi” burada yapılmıştır.
Bu yüzden, burayı ziyaret etmek isterseniz, her hangi bir siyasi eylem veya toplantı, gösteri bulunmadığına dikkat etmeniz gerekir.
Place Etoile
Buraya “Yıldız Meydanı” deniliyor. Burada, meydanda dolaşan özel güvenlik elemanlarının fotoğraflarını çekmeyin. Zaten: Beyrut şehrinde fotoğraf çekerken, kesinlikle dikkat etmenizde yarar var. Saat kulesinin hemen karşısında, Ortodoks St. George Katedrali görülüyor. Ama buranın en özel yapısı, Lübnan Parlamentosudur.
Saat kulesi: Fransız işgali döneminde, Belediye Başkanı tarafından şehre sunulmuş olup, saatler “Rolex” markadır ve bu yüzden saat kulesi “Rolex saat” olarak bilinir. Saat kulesinin çevresi: Osmanlı mimari izleri taşıyan taş ve mermer yapılarla doludur. Tüm meydan ise, parke taşlarla döşelidir. Meydanın güvercinleri de dikkatinizi çekecektir.
Meydanın çevresindeki daha küçük sokaklarda, trafik korkusu olmadan yürüyerek gezebilirsiniz.
St.George Katedrali
Downtown Rue Emir Bechir bölgesinde, Place d’Etoille’den biraz ileridedir.
Burası da, haçlılar döneminde 1772 yılında inşa edilmiştir. Ancak, burada daha önce, yani 6’ncı yüzyılda, Bizans imparatoru Theodosius II tarafından verilen bir kararname ile yapılan bir kilise bulunuyormuş. Evet, burası Beyrut şehrinin en eski kilisesidir.
Ancak, Lübnan iç savaşı sırasında yapı ağır hasar görmüş ve talan edilmiştir. Yağmalaman sanat eserlerinin bazıları, daha sonra ele geçirilmiştir. Daha sonra, katedral restore edilmiş ve yeniden açılmıştır. Katedralin içi çok güzel, zamanınız varsa gezmenizi öneririm.
Holiday İnn Oteli
Şehir merkezindeki bu bina da: delik deşik olmuş olarak görülür. Otel: savaş boyunca keskin nişancıların uğrak yeri olmuş ve bu yüzden defalarca roketlenmiştir.
1975 yılındaki iç savaşın, ilk cephelerinden biri burada açılmış ve oteller savaşı adı altında çatışmalar sürmüştür.
Şehirde, “Holiday İnn” oteli, daha sonraki yıllarda “Dunes” olarak yeniden açılmıştır.
SOLİDERE SEMTİ
Burası, Beyrut şehrinin merkez semtidir. Burada bulunan ve görebileceğiniz yerler şunlardır.
Büyük Serail (Grand Serail)
Majidiye bölgesindedir.
Lübnan Başbakanı tarafından kullanılan “Hükümet Sarayı”, bir tepenin üzerinde, Lübnan Parlamentosunun birkaç blok ötesindedir.
Burası, 1853 yılında inşa edilmiş ve Osmanlı ordusu için kışla olarak yapılmıştır. Fransız sömürge döneminde ise, bu yapı, Fransız yönetim binası olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, devlet sarayı olarak kullanılıyor.
Yapının mimari özelliklerinden biraz söz etmek istiyorum. Yapının mimari tasarımında: İstanbul-Selimiye kışlası örnek alınmıştır. Uzun cephesi 80 metredir. Doğu cephesinde üç sıra halinde 16 sıra pencere bulunur. 1861 yılında, yapı, Askeri hastaneye dönüştürüldüğünde, binanın anıtsallığı sürdürülmüştür.
Özellikle iç savaş sırasında, Serail, sık sık saldırılara hedef olmuştur. Savaş sonundaki 900 işgünü süren restorasyon ise, 1998 yılında tamamlanmıştır.
Günümüzde: Serail: modern iç ve ileri teknoloji olanaklarıyla donatılmıştır. Orijinal Osmanlı yapısının sadık bir uyarlaması olarak, daha işlevsel bir bina ortaya çıkmıştır. Dış duvarlar tamamen restore edilmiştir.
Üstteki 2 katta: Başbakanlık konutu, ofisi ve personel için ofisler, kabine odası ve bakanların ofisleri bulunur. Zemin katta ise, bir ziyafet salonu, iki resepsiyon alanı, basın odaları ve bir avlu bulunur. Yeraltında ise: otopark, ofisler ve odalar bulunur. Büyük Serail binasında: 430 oda bulunmaktadır.
Gezmek derseniz, bu büyük olasılıkla mümkün olmayacaktır, çünkü: siyasi huzursuzluklar ve Suriye’deki durum nedeniyle, çevredeki yolların birçoğu, şu anda dikenli tellerle kapatılmıştır. Yani, yaklaşmak mümkün olmuyor.
Evet: hükümet sarayının hemen yanında: Osmanlı Abdülhamit saat kulesi ve kalkınma ve imar yüksek kurulunun iki binası bulunmaktadır.
Hamidiyyeh Saat Kulesi
Saat kulesi, 1897 yılında, Sultan Abdülhamit’in taç giyme töreni yıldönümü anısına, Müslümanlara namaz vakitlerini göstermesi için yaptırılmıştır.
Dönemin Beyrut Valisi Rashid Bey’in isteği üzerine, Sultan, saatin yaptırılması emrini vermiştir. Saat kulesinin yapımı için ilk taş: 9 Ocak 1897 tarihinde yani Sultan’ın doğum gününde yerleştirilmiştir.
Kule: 25 metre yüksekliktedir. Tamamlandığında Beyrut şehrinin en yüksek yapısı olarak dikkat çekmiştir. Kumtaşı ve kireçtaşı kullanılarak yapılmıştır. Saat kulesinin üçüncü katında, 300 kg. ağırlığında bir çan asılıdır.
ASHRAFİEH VE GEMMAYZE BÖLGESİ
Ashrafieh bölgesi
Burası, Downtown bölgesinin doğusundadır ve Beyrut şehrinin en eski ve cazibeli mahallelerinden birisidir. Burada: çok sayıda restoran, kafe ve gece kulüpleri bulunur. Bu nedenle, turizm içinde önemli bir merkezdir. Ticari mekanlara ek olarak, yine bu mahallede yenilenmiş evler, apartmanlar bulunur ki, şehirde alışveriş ve gezmek için uygun bir yer olarak tercih edilir.
Escalier de Saint Nicolas
Burası: Achrafieh Rue Surscok ve Rue Gouraund arasında bulunan merdivenlerdir, ancak Orta doğunun en uzun merdivenleri olarak bilinirler. Her yıl, yılda iki kez burada açık hava sergisi düzenleniyor ve gerek yerel gerekse uluslar arası el sanatları ürünleri kurulan tezgahlarda satılıyor.
ABC Alışveriş Merkezi
Şehrin en popüler ve büyük alışveriş merkezi, buradadır. Bu alışveriş merkezinde 200 mağaza, 20 restoran, 7 sinema salonu bulunmaktadır. Gün içinde, saat: 10.00-22.00 arasında açıktır.
Monot Caddesi
Burada birçok pub bulunmaktadır. Hatta, burası Beyrut şehrinin barlar sokağı gibi bilinir. Şehir merkezinden çok kısa bir yürüyüş ile buraya ulaşmak mümkündür. Şehrin diğer bölgelerinde yaz aylarında açık hava kulüpleri açıldığından, buranın popülütesi azalmaktadır. Çünkü, buradaki kulüpler, kapalı mekanlardır. Bu bölgede, çoğu yerel ve uluslar arası ölçekte tanınmış DJ’lerin müzik yaptıkları kulüpler bulunmaktadır.
Gemmayze Bölgesi
Burası, Beyrut şehrinin Fransız döneminin özelliklerini yansıtan köşesidir. Burada: dar sokaklar, güzel tarih kokan binalar bulunur ki, eski bir semttir. Ancak, yine de burada birçok barlar, kafeler, restoranlar ve salonlar bulunur.
Yani her zaman sokakta iyi bir restoran bulmak mümkündür. Burası, daha elektronik ve bohem havasının hakim olduğu bir bölgedir. Burada, görülecek yerler daha fazladır.
Saifi Mahallesi
Bu mahalle: Fransız evlerinin restore edilmesiyle oluşturulmuş olup, alışveriş meraklıları, burada orijinal şeyler bulup satın alabilirler.
Rue Gouraud
Günümüzde, Beyrut gece hayatının merkezi burasıdır. Bu bölgede, dar sokaklarda araba çalışmıyor, daha doğrusu giremiyor. Fransız döneminin izlerini taşıyan bir bölgedir. Zaten Fransız general Henri Gouraud’un ismine atfen caddenin ismi verilmiştir. Burada, çok sayıda üst düzey restoran ve turizm tesisleri bulunmaktadır.
Achrafiye
Burada, muhteşem güzel evler bulunmaktadır. Burada, ara sokaklarda dolaşabilirsiniz.
Hotel Albergo
Burası: şehrin en otantik otelidir. Buranın çatı katında, kahve içerek küçük bir mola verebilirsiniz. Bu mola sırasında, özellikle gün batımında, şehirdeki yapıların çatılarını izleyebilirsiniz.
Rue de Damas
Burası, ilk bakışta önemsiz bir cadde olarak görülse de, aslında iç savaş sırasında “yeşil hat” oluşturmasıyla bilinir. Burada: iç savaş sırasında, Hıristiyanlar ve Müslümanlar, esir değişimi yaparlar ve tüm pazarlıklar bu cadde üzerinde yaşanırmış. Cadde boyunca: birçok kurşunlanmış ve roketlenmiş binayı, sık sık görebileceksiniz.
Beyrut Ulusal Müzesi
Beyrut şehri ziyaretinizde, mutlaka görmenizi önereceğim bir yerdir. Müze, pazartesi günleri hariç her gün açık olup, saat: 09.00-17.00 arasında ziyaret edilmektedir. Rue de Damas bölgesindedir.
Müzede sergilenen koleksiyon, II.Dünya savaşından sonra toplanmaya başlamış ve müze 1942 yılında ziyarete açılmıştır.
Müzede, kronolojik olarak sergilenen eserler arasında: Lübnan tarihi ve Lübnan ülkesinin Akdeniz’deki önemi vurgulanıyor.
Müzede: iç savaş sonrası yeniden kurulma belgeseli, her saat başı, ziyaretçilere gösteriliyor. İç savaşın mantıksızlığını anlatan bu belgesel, mutlaka izlenmelidir. Çünkü: 1975 yılındaki iç savaş sırasında, Beyrut Ulusal Müzesi de, özellikle Mısır bölümü ve koleksiyonu, büyük zarar görmüş ve yapılan restorasyonun ardından, 1999 yılında yeniden açılmıştır.
HAMRA BÖLGESİ
Burası: nispeten daha az turistik bir bölge olarak biliniyor. Burada bulunan “Beyrut Amerikan Üniversitesi” kampüsü; şehrin temposundan kaçıp kafa dinlemek isteyenler için idealdir. Burada yürüyüp kahve içmelisiniz.
Hamra bölgesini keşfetmek isterseniz: özellikle Rue Hamra ve Rue Bliss arasında bulunan sokakları gezmelisiniz.
Şehrin gerçek yüzünü burada görebilirsiniz. Burada her şey elinizin altında ve fiyatlar oldukça makuldür. Ancak, burada göreceğiniz birçok markanın ürünleri: genellikle sahtedir yani bunu bilerek alışveriş yapın.
Hamra Caddesi
Hamra caddesi sahil boyunca uzanır, ancak Hamra caddesini bir sokak geçtiğinizde, bu kez, sokak ortasında yaşayan evsizlerle karşılaşırsınız.
Corniche
Burası: Akdeniz’in muhteşem manzarası eşliğinde, sahil yürüyüşü yapabileceğiniz bir yerdir. Burayı ziyaret ederseniz, yerel halkı tanıma fırsatı bulabilirsiniz. Birçok yerdeki sokak satıcıları: kahve, baklava gibi yiyecek ve içecekler satıyorlar.
Roma Hamamı
Rue Riad El Solh bölgesindedir.
Bir zamanlar Finike, Roma eyaletinin bir parçasıymış. Bu yüzden, Beyrut şehri, son derece iyi korunmuş Roma eserleriyle doludur. Bunlar arasında, 1968 yılında ortaya çıkarılan ve iç savaştan sonra temizlenerek 1997 yılında ziyarete açılan bir Roma hamamı da bulunmaktadır.
Bank Street arkasında bulunan Roma hamamı: günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiştir. Burada, çok sayıda boş havuz görülür. Güçlü kireçtaşı sütunlar ve ağır alınlıkların bazıları, yakın geçmişte onarılmıştır.
Beyrut Amerikan Üniversitesi-AUB
Hamra Rue Bliss bölgesindedir.
Orta doğunun en saygın üniversitelerinden birisidir ve ormanlık bir alan içinde bulunur. Kampus: Rue Bliss Corniche’dedir ve güzel korunur. Ziyaretçilerin, Rue Bliss bölgesine bakan ana kapıdan kampüs içine girmelerine izin verilir.
Beyrut Amerikan Üniversitesi Müzesi
Şehirdeki iki arkeoloji müzesinden biridir. Bu müze, aynı zamanda Ortadoğu bölgesinin en eski müzesidir. Müzede: taş devrinden, İslam dönemine kadar birçok obje sergilenmektedir. Özellikle: Arap sikkeleri, çanak-çömlekler, Lübnan ve Doğu eserleri, kil tabletler ve birçok özel koleksiyon eserlerini görmek mümkündür.
Kilikya Müzesi
Rue Sawma Jaber ve Rue Akhawain Rahbani bölgsinde bulunan bu müze: Ermeniler tarafından oluşturulmuş ve sözde 1915 soykırımı ile ilgili belgelerin bulunduğu bir müzedir. Gitmeye gerek yok, bu tür politik ve siyasi içerikli yerlere müze bile denilemez.
Rene Moawad Garden
Rue Spears bölgesinde bulunan bu bahçe: Beyrut şehrinin en eski parkıdır ve 1907 yılında kapılarını ziyaretçilere açmıştır. Günümüzde ise, şehir hayatının popüler bir parçasıdır.
Burada, oyun alanları, üç tekerlekli bisiklet kullanılan yollar ve yürüyüş yolları bulunur. Yaz aylarında, özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık olur.
Bunun dışında, huzur ve sessizlik düşünürseniz ve piknik yapmak isterseniz, Beyrutlular gibi, siz de burayı ziyaret edebilirsiniz. Parkın ismi, yerel halk dilinde ”Sanayeh Garden” olarak biliniyor.
Pigeon-Pigeon Rocks-Güvercin Kayalıkları
Hamra bölgesini gezdikten sonraki durak “Güvercin Kayaları” olmalıdır. Raouche Corniche bölgesindedir. Güvercin kayaları: Beyrutluların Corniche dedikleri sahil yolundan izlenebiliyor. Yol kenarındaki kafeye oturup, uzaktan şehrin sembolü olmuş bu kayaları izlemek mümkündür.
Burası, şehrin en önemli turistik sembolüdür. Bunlar: denizin ortasında bulunan iki büyük kayadır. Küçük teknelerle, bu kayaların bulunduğu yere turlar düzenleniyor. Kayalardan birinin altından kayıkla veya botlarla geçilebiliyor.
Raouche Semti
Beyrut şehrinin batı sınırında Akdeniz boyunca uzanan bu bölge, şehrin en popüler ve en cazip yerleşim alanıdır ve Güvercin kayaları, sahil açıklarında bulunur.
Corniche
Burası bir gezinti yeridir.
Beyrut şehrinde güneş battıktan sonraki en hareketli yerlerden birisidir. Bu kordon boyunda, birçok kafeler bulunmakta olup, bu kafelere oturup, Beyrutluların yaşam tarzlarını izleyebilirsiniz.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
Jeita Grotto
Burası, Beyrut şehir merkezinin biraz dışındadır ancak dünyanın en önemli birkaç doğa harikasından biridir. Evet, bu mağaralar, Beyrut şehir merkezinin 20 km. kuzeyindedir.
Mağaralar ilk olarak, 1863 yılında, Amerikalı bir misyoner tarafından bulunmuştur.
Rahip Williams Thomson: mağara içinde yaklaşık 50 metre ilerlemiştir.
Avlarınken yer altı nehrine düşen silahını bulmaya çalışırken mağarayı keşfetmiştir.
1873 yılında ise: bir kısım araştırmacı, bu mağaraları araştırmışlar ve 1060 metre ilerlemişlerdir.
Ancak: 1958 yılında turizme açılmıştır. Üst galeri ise, 1969 yılında ziyarete açılmıştır. İç savaşın ardından, Temmuz 1995 tarihinde yeniden ziyarete açılan mağaralarda, fantastik kaya oluşumları, yılda 280.000 ziyaretçiyi buraya çekmektedir. Mağara ve diğer tesislerde ise, 115 civarında yerel halk çalışmaktadır.
Bu sıra dışı mekanların açılışını dünyaya duyurmak için: Lübnanlı sanatçı ve heykeltıraş Ghassan Klink tarafından, Fransız besteci François Bayle ile birlikte bir müzik konseri düzenlenmiştir. Ayrıca, 1969 yılında Alman besteci Carl-Heinrich Stochausen tarafından bir konser düzenlenmiştir.
Dağların altındaki bu alan: iki kireçtaşı mağara, üst galerileri ve 6230 metre uzunluğunda “Dog River” ismi verilen bir yer altı nehrinden oluşmaktadır. Mağaralar: yer altı nehri için bir tünel veya geçiş yoludur.
Mağaraların toplam uzunluğu 9000 metredir ve mağara içinde 8.20 metre uzunluktaki sarkıt, dünyanın en büyük sarkıtı olarak kayıtlara geçmiştir.
Mağarada, tüm bunların yanında, su seviyesinden tavana kadar 108 metre yükseklik ile, büyük bir salon bulunmaktadır. Mağaralar deniz seviyesinden 300 metre yüksektedir.
Alt katta:
623 metre uzunluğunda bir yer altı gölü bulunmaktadır. Özellikle kışın yükselen su seviyesi nedeniyle, bazen ziyarete kapatılmaktadır. Su seviyesinin uygun olduğu zamanlarda ise, ufak teknelerle mağara muhtemelen 2 saat içinde gezilebilmektedir.
Buradaki yürüyüş parkuru toplam 7800 metredir ancak 400 metrelik bölüme yürüyerek ulaşılmaktadır.
Üst katta ise:
Mağaranın asıl görkemli kısmı bulunmaktadır. Burası kuru kısımdır ve her zaman ziyarete açıktır. Bu kısımda: uzun dikitler ve sarkıtlar ziyaretçileri büyülemektedir.
Burayı: yürüyerek gezebilirsiniz. 2200 metrelik yürüyüş parkurunda, 750 metrede çok ilginç: taş kolonlar, perdeler ve mantarlar görülüyor.
Bölgede, bunların dışında: ziyaretçilerin zaman geçirmesi için: teleferik, tren, minyatür hayvanat bahçesi, bahçe ve birçok heykelcik bulunuyor.
Ayrıca: geleneksel ve ilginç hediyelerin satıldığı 4 hediyelik eşya mağazası bulunuyor. Son olarak, burayı ziyaret edenler, geleneksel Lübnan yemekleri tatmak isterlerse, bir restoran var, orayı deneyebilirler.
İç savaş sırasında:
Hıristiyanlar, burayı cephanelik olarak kullanmışlardır. Bu çatışmalarda: kurulum, teleferik, otopark, idare binası ve restoranların bulunduğu bölümler tamamen imha edilmiştir. 1995 yılında ise, Refik Hariri tarafından 1 yıl 4 aylık çalışmanın ardından turizme kazandırılmıştır.
Evet, buraya yolunuz düşerse: otoparka aracınızı bıraktıktan sonra: teleferik veya yükseklik korkusu varsa, bir buhar makinesinin küçük bir örneği tarafından çekilen tren ile, mağaraların bulunduğu yere ulaşırsınız.
Üst galeri girişine yakın bir klimalı tiyatro salonunda, birçok dilde, Jeita hakkında bir film gösterimi düzenlenmektedir. Alacağınız giriş bileti: alt ve üst galeriler ve teleferik içindir. Tiyatro ve tren ve otopark çıkışı için bileti yanınızda bulundurmaya devam edin.
Tesiste: çeşitli restoranlar, bir bar ve tuvaletler ve Lübnan el sanatlarının satıldığı hediyelik eşya dükkanları da bulunuyor. Pazartesi tesis kapalı, pazartesi dışında ise saat: 09.00-17.00 arasında açık bulunuyor.
Harissa-Notre Dame du Liban heykeli
Akdeniz’e şehrin tepesinden bakan ve Maruni şapelinde bulunan heykel: muhteşem bir manzaranın bulunduğu yerdedir. Burası: şehir merkezine 20 km. uzaklıktaki Harisa köyündedir. Burası “Katolik” toplulukların odak merkezidir.
Heykel yapımı ilk olarak: 1854 yılında gündeme gelmiştir. Daha sonra, Fransa-Lyon şehrinde: sanatçı Durenne tarafından 8 metre uzunluğunda ve 14 ton ağırlığındaki bronz heykel yapıldı ve beyaz boya ile boyandı. “Meryem” e benzeyen heykel, ardından, büyük bir gemiyle, 1906 yılında Beyrut şehrine getirildi.
Mayıs 1908 tarihinde heykel, 20 metrelik bir kule üzerine yerleştirildi. Burası, Lübnan ülkesinde en çok ziyaret edilen dini yerdir. Çünkü: heykel aynı zamanda “Lübnan Kraliçesi” olarak isimlendirilmektedir. Papa John Paul II: heykeli 10 Mayıs 1997 tarihinde ziyaret etmiştir.
Heykelin bulunduğu şapelin bahçesinde ise, Lübnan bayrağında da bulunan “Sedir ağacı” görülüyor. Heykelin balkonundan, biraz önce sözünü ettiğim muhteşem manzarayı izledikten sonra: teleferiğe binerek “Jounieh” bölgesine inebilirsiniz.
Evet, buraya çıkmak için teleferik kullanılıyor. Teleferik, deniz seviyesinden 520 metre yüksekliğe, yani heykelin bulunduğu tepeye çıkıyor ve 1.5 kilometrelik bu uzaklık, yaklaşık 10 dakikada alınıyor.
Ancak: 4 kişi alabilen teleferik kabinleri, eski ve minicik, aynı zamanda yolculuk yaparken, evlere o kadar yakın geçiyor ki, korkmamak elde değil, geçerken binaya, evlerin balkonlarına çarpacak diye korkuyorsunuz.
Burayı ziyaret ederseniz, Pazar günü gitmemeye dikkat edin, çünkü Pazar günü yukarıdaki kilisede ayin var ve bayağı kalabalık oluyor.
Jounieh
Burası, bir sahil yerleşim yeridir. İç savaş sırasında, Beyrut’tan dinlenmeye gelen Hıristiyan militanları: bu yerleşim yerine giderlermiş.
Günümüzde, teleferikle buraya giderken, evlerin çok yakınından geçerek yapılan yolculuk oldukça eğlenceli geçiyor. Özellikle, gün batımı saatlerinde bu teleferik yolculuğunu yaparsanız, muhteşem manzara daha da ilginç hale gelecektir.
Bunun dışında: yerleşim yerinde güzel restoranlar ve mağazalar bulunuyor. Ayrıca: barlar sokağı denilen bir yer var. Zaten Üniversiteler de o mahaldedir. “Casino Du Liban” buraya yalnızca 2 km. uzaklıktadır. Beyrut havaalanı ise, 50 km. uzaklıktadır. Beyrut şehir merkezi ise, buraya 15 km. uzaklıktadır.
Tai şehrinin kuzeyinde: Pekin-Şanghay arasındaki demiryolu hattı üzerindedir.
Bu park bölgesine giriş ücretli. Ücretler: dönemlere göre, 100-125 yuan arasında değişmektedir.
Ziyaret saatleri ise, yaz döneminde: 05.00 iken, kış döneminde 07.00 de başlamaktadır.
Tarihi ve kültürel öneme sahiptir. Taoculuk felsefesinde, bu tepe “Doğunun Kutsal Tepesi” olarak da bilinmektedir ve yaklaşık 3000 yıl boyunca, bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Burayı kutsal bir tapınma yeri olarak gören hacılar tarafından ziyaret edilmektedir. Yani, dünyanın en çok tırmanılan bir tepesi de denilebilir.
Antik dönemde, bir Çin imparatoru tahta çıkmadan önce, Taishan dağına tırmanır ve göklerin ve yerin tanrıları ve ataları için dualar edermiş. Daha doğrusu “hac” yaparmış. Bu özel tören ve adaklar, dağ’a yaygın bir ün kazandırmıştır. Bunlara ek olarak, bir çok ünlü edebiyatçı yazar ve şair, bu dağı ziyaret etmişlerdir.
Özellikle: gün doğumu, doğum ve yenilenme ile ilgili olarak, genellikle en önde gelen “beş” olarak kabul edilir. Yaklaşık 3000 yıl boyunca, bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Çin ülkesinin en önemli tören merkezlerinden biridir. Toplamda: 22 tapınak, 97 nispeten harap olmuş yapı, 819 taş tablet, 1018 taş yazıt bulunuyor.
1987 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır.
Tepenin yüksekliği: 1545 metredir. Ancak, yükseklik pek fazla olmamasına rağmen, yine de tırmanılması zor bir tepedir. Merdivenler üzerindeki tırmanış, birkaç saat sürmektedir. Tepenin hemen eteklerinde ise: birçok tapınak ve kayalara oyulmuş, 1000 civarında kitabe bulunmaktadır.
Ayrıca, burada 1000 çeşit bitki örtüsü bulunuyor. Yani, dağ bölgesinin yaklaşık % 80’lik bölümü bitkilerle kaplıdır. Hatta, bölgedeki bazı ağaçların ve özellikle selvi ağaçlarının, han hanedanı döneminde dikildiği söylenmektedir.
Tepenin hemen eteklerinde bir köy var. Tai’an köyü. Bu köy: şehir merkezinin güneyinde ve 66 km. uzaklıktadır. Köyde: çevresi surlarla çevrili alanda: Dai Tapınağı (Daimiao) ve yüzlerce binadan oluşan yapılar topluluğu bulunuyor.
Burası, bölgenin en büyük ve eksiksiz eski bina kompleksidir. Tapınak: MÖ.206 ile MS.220 yılları arasında hüküm süren, Qin ve Han hanedanlıkları döneminde inşa edilmiştir. Tapınakta: 5 ana salon ve çok sayıda küçük bina görülüyor. Tapınağın çevresi ise, yaklaşık 2000 yaşındaki Han hanedanlığı döneminde dikilen selvi ağaçlarıyla çevrilidir.
Eski dönemlerde:
İmparatorlar, tepeye çıkmadan önce, bu tapınakta dinlenip, ibadet ediyorlarmış. Tapınakta: tepenin kutsandığını ifade eden ve tarihi değeri yüksek, taş bir tablet var. Ancak, tapınakta bulunan taş tabletler içinde en öne çıkanı: MÖ.220 yılında, Çin İmparatoru Qinshi Huangdi’nin, tepeye çıkması onuruna hazırlanan “Qin Tableti” dir. Tapınakta bir de: Tai dağının ölüler yargıcı tanrısı Taishanwang’ın heykeli, dikkati çekiyor.
Tapınağın hemen kuzeyinde: hac yolu (Panlu) var. Bu yol: ziyaretçileri, dağın girişi olan “Cennetin ilk kapısı” bölgesine götürmektedir. Yolun bundan sonraki kısmı ise, taş basamaklar yani merdivenler şeklinde uzanıyor. Bu merdivenler: ülkede ayakta kalan en eski merdivenler olup, 6000 granit basamaktan oluşmaktadır.
5 kilometrelik bu yolun sonunda ise, Cennetin Orta Kapısı bölgesi bulunuyor. Cennetin orta kapısı bölgesi ile, tepenin zirvesi arasındaki mesafe ise, muhtemelen 3 km. civarındadır. Ancak, zirveye yaklaştıkça yükseklik arttığından, basamakların dikliği de sürekli artmakta ve çıkış zorlu olmaya başlamaktadır. Yani, zirveye yürüyerek ulaşmak isteyenlerin 7200 adımlık merdivenleri çıkmaları gerekiyor. Bu yolculuk sırasında: 11 kapı, 14 kemer ve 4 pavyon geçiliyor.
Tüm bu zorlukların yanında, özellikle yaşlı ziyaretçiler için:
Orta kapıya kadar otobüs ile gitmek ve daha sonra teleferik ile zirveye ulaşmak ta mümkündür. Yürüyerek gitmeyi düşünenler için, yürüme zamanı muhtemelen 3 ile 6 saat arasında sürmektedir. Yürüyüş yolu boyunca, birçok satıcı göreceksiniz.
Zirvede neler var? Öncelikle, Tian Jie yani Cennet yolunu gezin ve burada, dükkanlar ve restoranların bulunduğu bölümde, küçük bir mola verin. Sonra, zirveye ulaşın ve buradaki kalıntıları ziyaret edin.
Bu arada: binlerce kişi gibi, sizde geceyi burada geçirip, gün doğumunun muhteşem güzelliğini izleyebilirsiniz. Burası: Konfiçyusun “dünyanın ne kadar küçük olduğunu anladığı” yer olarak önem kazanıyor.
KAYA YAZITLARI (MOYABEİ)
Bunlar, Tang hanedanı döneminden kalma, altın varaklı yazıtlardır. Yazıtlarda: İmparator Xuanzong’un, 727 yılında buraya yaptığı hac ziyareti sırasında hazırlanmıştır. Ayrıca, üzerinde yazı bulunmayan bir dikilitaş var. Bu dikilitaşın, günümüzden 2000 yıl önce, burayı ziyaret eden imparator onuruna buraya yerleştirildiği söyleniyor. Bu taşa, dokunmak uğur getirir, sizde denemelisiniz.
DAĞ BÖLGESİNDE BULUNAN TAPINAKLAR VE DOĞAL GÜZELLİKLER
YEŞİM İMPARATOR TAPINAĞI-YU HUANG MİAO
Tapınak önünde: bir yazıt var. Efsaneye göre: buraya dikilmek üzere bir dikilitaş yaptıran imparator, yazıtı görünce dikilitaşı diktirmemiş ve yazıtı buraya koydurmuştur. Tapınağın önünde bir kaya var ve bu kaya: Taishan dağının en yüksek noktasını işaret etmektedir. Biraz önce sözünü ettiğim yazıt ise, kayanın hemen kuzeybatısındadır.
Tapınak: ana tepe üstündedir. Burası, Taishan dağının en yüksek noktasındadır. Günümüzde görülen tapınak yapısının: Ming hanedanı döneminde inşa edildiği biliniyor. Tapınağın imparator salonunda: yeşim imparator bronz heykeli var.
Sunak üzerinde: imparator, dağların tanrılarına dua edermiş ve odun yakarlarmış. Odun yakmak: ülkenin korunması için tanrılara yapılan bir tür dua olarak kabul edilmektedir.
Tapınağın doğu pavillon bölümü, güneşin doğuşunu izlemek için en uygun yer olarak görülüyor. Batı pavillon bölümünden ise, sarı nehir muhteşem görülüyor.
GUAN YU TAPINAĞI
Guan Yu ismi: Çin ülkesinde “kuvveti, sadakat ve adaleti” sembolize etmektedir. Bu tapınak: dağ blokunun kuzeyinde bulunmaktadır. Ancak, ne zaman inşa edildiği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ming ve Qing hanedanları döneminde, birçok onarımdan geçtiği bilinmektedir.
Tapınak, yüzey şekillerine göre dizayn edilmiştir. Duvarının kırmızı olması ve çevresindeki yeşil tabaka ile bağlantılı siyah fayansları bu güzel dizaynı ortaya koymaktadır. Tapınak bahçesinde, 60 metrekarelik bir alanı kaplayan, servi ağacı bulunuyor.
MOR ŞAFAK TAPINAĞI (BİXİACİ)
Zirvedeki tapınaklardan en ünlü olanıdır. Burası: dağın tanrısının kızı Yeşim Tanrıçasının tapınağıdır. Şifa arayanlarla dolup taşmaktadır. Söylentilere göre: burada dua edenlerden, çocuğu olmayanların çocuğu olduğu ve hatta, körlerin gözlerinin gördüğü söylenmektedir.
HEAVEN MUM TEPESİ
Dağ blokunun kuzeydoğu eteklerinde, zirveye kadar uzanan zikzaklı yolun bulunduğu yerdedir. Bu yol boyunca, Taishan dağının uçurumlarından olan ünlü: Heaven Mum Tepesi bölgesini, yani burayı görebilirsiniz. Burada, muhteşem uçurumlar ve mum şeklindeki dağ-kaya oluşumları görülüyor.