Lizbon şehir merkezinden buraya ulaşmak için: Sete Rios terminalinden kalkan, otobüslere binmelisiniz. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. Tren ile de gidebilirsiniz ki, tren yolculuğu da, yaklaşık 1 saat 50 dakika sürüyor. Lizbon şehir merkezi ve Evora şehri arasındaki uzaklık130 km. dir.
Evora : Portekiz’in en güzel ve en iyi şehirlerinden birisidir. Çok sayıda anıt ve bina ile, tam bir açık hava müzesi gibidir. Beyaz badanalı evler, kemerler ve diğer kalıntılar ki, bunların bir kısmı da, Magribi dönemi izlerini yansıtmaktadır.
Tüm bunlar nedeniyle: bir açık hava müzesi gibi olan şehir: 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Burada egemenlik kuran her uygarlık: Evora üzerinde iz bırakmıştır. Ancak: bölge Romalılar açısından özel bir öneme sahiptir. Roma imparatorluğu döneminde “Ebora Cerealis” olarak bilinen şehrin ismi İmparator Jul Sezar tarafından “Liberalitas” olarak değiştirilmiştir. Böylece Roma döneminde, şehir özel bir statüye kavuşmuştur.
Takip eden Keltler ve Magribi döneminin ardından, Portekiz kralları da buraya özel önem vermişlerdir. Portekiz kralı Afonso Henriques döneminde şehir Araplardan ele geçirilmiştir. Kral Joao II zamanında, kızı, düğün için burayı seçmiştir.
Ortaçağ’ın ileri dönemlerinde, kral Joao III ve kral Manuel I döneminde de, Evora şehri önemini yitirmemiştir. Sao Francisco Manastırı ve Kraliyet Sarayı bu dönemde inşa edilmiştir. Sao Francisco manastırı: Portekiz’in en iyi kiliselerinden biridir. Kraliyet Sarayı ise, İslam dekoratif etkisiyle Gotik tarzın, alışılmadık bir kombinasyonudur.
16’ncı yüzyıl, şehirde altın bir dönemin yaşandığı zamandır. Flanders, İtalya ve İspanya’dan gelen sanatçılar: buraya akın ettiler. Hatta: 1553 yılında kurulan ve hala fonksiyonları devam eden Üniversiteye katılmak için, Salamanca ve Paris bölgesinden birçok gelenler oldu.
Templo de Diana (Roma Tapınağı)
Yukarıda kısaca söz ettiğim gibi: Evora şehri; MÖ.80-72 yılları arasında, Romalı komutan Quintus Sertorius tarafından genel merkez olarak kullanılmıştır. Daha sonraki süreçte de, uzun yıllar, Roma askeri merkezi olarak kabul görmüştür. Çünkü: şehrin ismini bizzat veren Jul Sezar’ın bu şehre bahşettiği ayrıcalıklar vardır.
Bunun bir sonucu olarak: MS.2’nci yüzyılda: şehirde muhteşem bir tapınak yapılır. Tapınağın, geleneksel tanrıça “Diana” ile ilişkisi olduğuna inanılıyor. Başka bir olasılık ise; Yunan kültüründeki “Zeus” un, Roma kültüründeki benzeri “Jüpiter” için de yapılmış olmasıdır.
Evet: tapınak son derece iyi korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. İber yarımadasında en iyi korunan Roma dönemi eseri olarak bilinir. Hatta: 1755 yılındaki büyük depreme bile dayanmış ve etkilenmemiştir. Tapınak: 1870 yılında engizisyon ve bir aralar da mezbaha olarak kullanılmıştır.
Tapınak:3 metrelik bir taş platform üzerinde yükselir. Tepesindeki dekoratif oymaları ve 14 tane orijinal granit korint sütunu ilgi çekmektedir.
Tapınağın hemen yanında ise: Roma su kemeri ve çevresinde kırsal manzaralı bir bahçe bulunmaktadır. Tapınağın kuzeyindeki bu bahçe, Roma duvarına kadar uzanmaktadır. Bu büyük düzlük: panoramik bir manzara sunmaktadır.
Sao Joao Evangelista ve Loios Manastırı
Roma tapınağının hemen yanında; güneyindedir. Giriş ücretlidir, 3 Eurodur. Salı ve Pazar arasındaki günlerde: saat: 10.00-18.00 arasında ziyaret edilmektedir.
Burası: 15’nci yüzyıldan kalmadır. 1485 yılında, Kral Joao II emriyle, Kont Rodrigo Melo tarafından: burada bulunan Arap dönemi kalesi üzerine yaptırılmıştır. Ancak: 1383-1385 yılları arasındaki, devrim sırasındaki yangında tahrip olmuştur. 1755 yılındaki büyük depremde ise, yine tahrip olmuştur. Ancak, daha sonra yeniden inşa edilmiştir.
1834 yılında ise, manastır, kraliyet emriyle, Portekiz’de bulunan diğer tüm manastırlarla birlikte kapatılmıştır. Son olarak ise, 1965 yılında kapsamlı bir yenileme faaliyetleri sonucunda “tarihi otel” olarak yeniden açılmıştır. Günümüzde burada “Loios County Hotel” bulunmaktadır.
Yapının özelliklerine gelince: cephede: parlak sarı ve beyaz boyalı büyük bir sundurma ve kule bulunur. Giriş: kulenin altındaki büyük gotik portaldandır. Burada bulunan kapı: ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Çünkü: 15’nci yüzyıl sonlarından kalmadır, gotik kapı, kiremitli/seramik kaplamaları muhteşem güzeldir.
Yapının içinde, tavan zemininde: Sao Lourenço Justiniano’nun hayatından sahneler bulunan ve 1700’lü yıllarda Antonio Oliveira Bernardes tarafından yapılan, resim ilgi çekmektedir. Bunun dışında yine manastır içindeki resimlerden ilgi çekenler: Afrikalıların şiddetine ait bir sahne, bir papa ve bir Hıristiyan misyoner (gözleri ve ayakları ile hareketli bir görüntü verilmiştir)
Manastırın içinde, önceki süreçte ikametgah olarak kullanılan “Cadaval en Dukes” denilen bölüm: Shields Sarayı olarak bilinir. Burası: iki heybetli kule ile çevrilidir. Dörtgen kule “Fernando” olarak bilinir ve Kral Joao II’ye karşı komplo düzenlemekle suçlanan Bragança: 1483 yılında, burada hapsedilmiştir.
Bu saray bölümünde: ilginç bir müze de bulunmaktadır. Diğer kule yani “Marqueses de Marialva” içinde ise “Dini sanat eserleri” bulunan bir müze bulunmaktadır. Burada: 1536 yılında bölgede kurulan engizisyon mahkemesi tarafından kullanılan araçlar bulunmaktadır ki, burada 22 binden fazla kişinin mahkum edildiği söyleniyor.
Şehir gezinize: ana meydan olan “Praça do Giroldo” dan başlayabilirsiniz. Bu meydan: engizisyon döneminde, etkin olarak kullanılmış olup, günümüzde burada mağazalar ve kafeler görülmektedir. Ayrıca: yine burada bulunan evlerin, demir balkonları dikkat çeker. Yine meydanın bir ucundaki: Rönesans dönemine ait “Santo Antao Kilisesi” önünde: 1571 yılından kalma bir havuz dikkati çeker.
Meydandan sonra: yürüyerek “Rua 5 de Outubro” denilen yere geçebilirsiniz. Burası: hediyelik eşya dükkanları ile doludur. Yürümeye devam ettiğinizde ise, Roma tapınağı ve Loios manastırını görebilirsiniz.
Evora Katedrali
Daha sonra “Se” yani “Katedral” görülüyor. Burası, tüm Portekiz’in en büyük katedralidir.
Katedral, daha önce cami bulunan buraya, 1186 yılında yapılmaya başlanmış ve 1204 yılında tamamlanmıştır. Giriş ücretlidir, 1 euro. Katedral: Pazartesi günleri hariç hergün açık olup, saatleri: 08.30-13.00 ve 14.30-18.00 arasındadır. Elbette, giriş için kısa kollu üst giysileri, şort ve terlik kabul edilmiyor.
Vasco da Gama’nın : Hindistan yolculuğu öncesinde 1497 yılında gemilerinin bayrakları bu katedralde kutsanmıştır.
Mimari stil olarak: Romanesk ve Gotik karışımıdır. Portal üzerinde: 14’ncü yüzyıl yapımı, havari heykelleri görülür. Dışta bulunan ve cennete doğru uzanan asimetrik kuleler ilgi çekiyor. Kuzey kulede: eşsiz ve paha biçilmez dini sembollerin bulunduğu bir müzeyi barındırıyor.
Ülkede bulunan katedraller içinde en uzun nef bölgesi buradadır ve 70 metredir ve Cebrail heykeliyle dengelenmektedir. Katedralin taş cephesi: 1200 yılından kalmadır. Ana portalda, 12 havari heykeli bulunur. Bunlar: Portekiz’de gotik heykel sanatının başyapıtları olarak kabul edilirler. Yapının çan kulesi, sekizgendir. Sunak: pembe, siyah ve beyaz mermerden yapılmıştır. 13’ncü yüzyılın sonunda yapılan, merkezi kubbe ayrı bir güzelliktedir.
Yapının içinde: 15’nci yüzyıldan kalma: “Meryem” heykeli ilgi çekmektedir. İlginç olan, burada “Meryem” in, hamile olarak tasvir edilmiş olmasıdır. Yerel rahiplerin: doğurganlık üzerine odaklanılması için, böyle bir heykel yaptırdıkları düşünülmektedir. Günümüzde de: genç kadınlar, doğurganlık için dua etmek üzere, bu heykele gelirler. Hatta: zor gebelik için de, bu heykelde dua edenler bulunur.
Evet: burayı ziyaret etmek isterseniz: misyoner heykellerinin bulunduğu bir portal üzerinden yapıya giriliyor. Karanlık, dar koridorlar bulunuyor. Gotik dehlizlerden ilerleyerek, terasa kadar çıkabilirsiniz ve burada, yani terasta Evora şehrinin muhteşem bir görüntüsü izleniyor.
Praça Conde Villa Flor
Bu meydanda: Evora Müzesinin bulunduğu Piskoposluk Sarayı görülmektedir. Meydanın sağında: Casas Pintadas sokağı bulunuyor. Bu sokakta: Cizvit rahiplerin oturduğu bir ev ve Vasco da Gama’nın, Hindistan yolculuğuna çıkmadan önce, 1519-1524 yılları arasında yaşadığı bir ev bulunmaktadır. Ziyarete açık bulunan evde: keşif seferleri için yaratıcı boyuttaki deniz kızları ve fantezi hayvanları tasvir eden küçük freskler görüldüğü küçük bir Manuelin manastırı dikkat çekiyor.
Museu de Arte Sacra de Evora-Evora Şehir Müzesi
Largo da Se-Ala Notre da Se Catedral de Evora adresindeki müze: hemen katedralin bitişiğinde Piskoposluk sarayındadır. Saray: Romanesk-Gotik mimari stilleri barındırmaktadır.
Piskoposluk sarayında, güney kulede bulunan müzede: 16’ncı yüzyıldan kalma resimler ve modern heykeller ve Evora’nın tarihine ait objeler sergilenmektedir.
Resimler arasında dikkati çekenler: 15’nci yüzyıl yapımı “Paradise Our Layd” yani “Madonna ve Çocuk” tablosudur. Ayrıca: 12’nci yüzyıldan kalma, fildişi kaplı, yakut, safir, elmas ve zümrüt gibi taşlarla süslü ve yaldızlı gümüş kutu içinde, dini hazineler bulunur. Hatta: bu dini hazinelerden en değerlisinin; gerçek haç (İsa’nın çarmıha gerildiği haç) dan bir parça olduğu söyleniyor.
Müzede bulunan: 16-18’nci yüzyıllar arasındaki döneme ait dini mobilyalar: Portekiz’in en etkileyici koleksiyonlarından birisidir.
Evora Üniversitesi
Katedralin arkasına doğru yürürseniz, bu kez karşınıza “Cizvit Üniversitesi” çıkacaktır. 1559 yılında kurulan üniversite: zarif Rönesans dehlizleriyle dikkati çeker ve sınıf girişlerinde, öğretilen konuların yazıldığı çini panolar bulunmaktadır. Günümüzde, bu tarihi bina “Evora Üniversitesi” olarak kullanılıyor.
Katedralin yanından: bir merdiven ile “Porta da Moura” meydanına inebilirsiniz. Burada: 1556 yılından kalma: Magribi mimarisi egemendir ve ilginç bir küresel Rönesans havuzu dikkati çeker.
Sao Francisco Kilisesi
Şehir gezinizde, özellikle “Sao Francisco Kilisesi” nin kaçırılmaması önerilir. 1510 yılında: Manuelin ve gotik stillerin kullanımı ile yapılan bu kilisede, efsanevi Portekizli denizci Gil Vicente gömülüdür. Kilisenin duvarları, mavi renkli çinilerle döşenmiştir. Sunak ise altın rengindedir.
Bones the Chapel-Capele dos Ossos
Ancak, burada bundan daha önemli bir özellik var. Kilisenin hemen yanında bulunan bir şapel var. Şapelin ismi “Capele dos ossos” dur. “Kemiklerin şapeli” olarak da biliniyor. Giriş ücretli, giriş ücreti 1 eurodur. Pazartesi-Cumartesi günleri, saat: 09.00-12.45 ve 14.30-17.45 arasında açıktır. Yani, Pazar günleri kapalıdır.
Şapele: boyalı bir kafiye/yazı taşıyan büyük bir kemer altından giriliyor.
16’ncı yüzyılda: şehirde bulunan mezarlıkların çok yer kaplaması üzerine, rahipler, buna bir çözüm bulmak isterler ve sıra dışı bir çözüm bulurlar. Mezarlarda bulunan tüm kemikleri, bir şapelde toplamaya karar verirler. ( Ara not: Fethiye’de bulunan Rumlardan kalma “Kayaköy” e giden varsa, orada bir kilise var, kilisenin arka bahçesinde bir kuyu var, kuyunun içi insan kemikleriyle dolu, çünkü: mezarlıkta yer kalmayınca, gömüldükten sonra 5 yıl geçen mezarları açıp, kemikleri, bu kuyuya atıyorlar, oraya da yeni gömü yapıyorlarmış)
Evet: biz gelelim yine Ossos şapeline. Hayatta olan insanlara “ölümün kaçınılmaz” olduğunu hatırlatmak ve göstermek isterler. Bu yüzden: kemikleri kapalı bir yerde değil de, sergilemeye karar verirler.
Hatta: bunu açıklayan bir yazıyı, şapelin hemen giriş kapısı üzerine asarlar ki, bu Latince yazının (Nos ossos que aqui estamos, pelos vossos esperamos) tercümesi “Biz, buradaki kemikler, sizinkileri bekliyoruz” Girişin hemen sağında ise, asılı halde, kurutulmuş bir çocuk cesedi görülüyor. İçeride de bir insanın kurumuş cesedi daha görülüyor. Diğerleri kemik halinde iken, bu iki cesedin, niye bu şekilde kaldığı konusunda ise söylenenler şunlar: “bunlar kıskanç bir eş tarafından lanetlenen bir adam ve onun küçük çocuğuna ait imiş”
Her ne kadar ürkütücü de olsa: şapelin içine girdiğinizde, 5000 kadar insan kemiğinin, duvarlarda ve sütunlarda sergilendiğini, asılı bulunduğunu görüyorsunuz. Bunların: bir savaşta ölen askerler veya bir salgın hastalıkta ölenler oldukları yönünde söylentiler de bulunmaktadır. Ancak: kemikler arasındaki çimento kalıntıları nedeniyle, tam olarak insan iskeleti görünümü vermiyor.
Şapeli kuran rahiplerin kemikleri de şapelde bulunuyor, ancak onların kemikleri diğerleri gibi duvarlara asılmamış, mihrabın yanındaki lahite konulmuştur.
Evet: bu binlerce insanın kemikleri: hergün binlerce insan tarafından ziyaret ediliyor.
Tren istasyonu yolunda, şehir duvarlarının dışında: ortaçağ kalesi görümündeki bir yapı dikkati çeker. “Ermita de Sao Bras” isimli bu olağanüstü binada: büyük siperler, canavarlar ve yuvarlak payandalar görülmektedir. Bu yapı, 1485 yılında “veba” dan kurtuluşun anısına dikilmiştir.
Burada görmenizi önereceğim son ilginç yer: büyükçe 7 taştan oluşan ve ulusal bir anıt olarak değerlendirilen,6 metre yüksekliğindeki taşlardır. Bunların: 2000-4000 yıllık olduğu düşünülüyor. Yuvarlak, granit yekpare taşların üzerine, sembolik işaretler kazınmıştır.
Son bir not:
Evora’nın restoranlarının yemekleri çok ünlüdür. Geleneksel yemekleri mutlaka tatmanızı öneririm.
Dublin şehrinde, geçmişten günümüze uzanan mimari yapıların çoğunluğu “George” döneminde yapılmıştır. Düzenli sokakları ve “Nassau Street”in güneydoğusuna kadar uzanan meydanları ile, şehrin bu bölgesi: George dönemine ait güzel mimari eserlerin görüldüğü bölge olarak dikkati çeker.
Burada: görkemli binalarla birlikte, birçok önemli müze ve galeri bulunur. Ayrıca: Grand Canal’ın kıyısında: güzel yürüyüş yolları bulunur.
MERRİON SQUARE
Burası: şehirdeki en güzel evlerin görüldüğü bölgedir. İlk olarak 1762 yılında yapılan bu evlerde: ünlü sanatçı ve yazarlar, parlamento üyeleri ve yüksek sınıftan insanlar oturmuş ve oturmaktadırlar.
Evlerin özellikle kapıları ilgi çeker. Bu kapıların üstünde resimler ve pencereler bulunur. Kapı tokmakları ise: balık ya da insan eli şeklindedir.
Merrion Square denilen yerde: günümüzde National Gallery ve Doğal Tarih Müzesi bulunmaktadır.
Bugün: evlerin çoğu ofis olarak kullanılmaktadır. Bir zamanlar, Oscar Wilde 82.numaralı evde bir çocuk olarak yaşamış, 58.nolu evde ise Daniel O’Connell yaşamıştır.
Park alanında: 1930 yılında Roma Katolik kilisesi tarafından, katedral yapılmak üzere büyükçe bir alan satın alınmıştır. Ancak bu proje hayata geçirilememiş ve Başpiskopos Dermont Ryan, 11.7 dönümlük bu araziyi 1974 yılında kamu parkı için belediyeye devretmiştir.
Parkın en önemli özelliği, parkta bulunan güzel heykellerdir. Özellikle “Oscar Wilde” heykeli ilgi ekmektedir.
Park: yerli halk ve ziyaretçiler için çekici ve rahatlatıcı bir atmosfer sağlar. Meydanın merkezinde ve parkın doğu girişi yakınlarında “Park Coffee” denilen bir mobil kafe bulunmaktadır.
Günümüzde park alanında çeşitli etkinlikler düzenlenmekte olup, bunlar: yürüyüş turları ve müzik performanslarıdır. Noel öncesi, bu meydanda “İrlanda Tasarım Pop-Up Shop” kuruluyor ve yüzlerce ziyaretçi buraya gelerek noel alışverişi yapıyorlar.
“Goverment Buildings” olarak isimlendirilen evlerin bulunduğu bölgede ise rehberli turlar düzenlenir. Mart 1922 tarihinde tamamlanan bu yapı: İrlanda’da İngiliz yönetimi tarafından sahiplenilmiştir.
İrlanda’nın bağımsızlığının ardından ise İrlanda Ulusal Hükümeti tarafından işgal edilmiştir. Yakın zamanda ise, yenileme çalışmaları yapılmış ve birçok devlet ofisi buraya taşınmıştır.
Burada bulunan binalarda: Başbakan ve kabine üyelerinin ofisleri ve toplantı salonları bulunur. Ancak: en büyük özellik eski ve yeninin etkileyici ve uyum içindeki birlikteliğidir. Başbakanın ofisi olarak kullanılan yere: mermer şömine yapılmış ve odaya güzel sanatların çeşitli dallarından etkileyici örnekler yerleştirilmiştir.
Burada girişteki “Evie Hone” yapımı vitray cam, “Mary Fitzgerald” tarafından tasarlanmış halı ve parmaklıklar uyum içindedir.
National Gallery
Merrion Square meydanındadır. Kalıcı koleksiyonlara girmek ücretsizdir. Salı-Cumartesi günleri arasında, saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Pazar günü ise, saat: 14.00-17.00 arasında açıktır ve Pazartesi günü kapalıdır.
Ancak, son dönemde galerinin yenileme çalışmaları sürmektedir ve buraya gitmek isterseniz, önceden açık olup olmadığını teyit etmenizi öneririm.
Dublin şehrinde en çok ziyaret edilen 4. yerdir.
Galeri: 1854 yılında Parlamento tarafından çıkarılan bir kanunla kurulmuştur ve ilk koleksiyon 112 resimle toplanmıştır. Bunlardan 39 tanesi Roma’dan satın alınmış, diğerleri ise Londra National Gallery’den ödünç alınmıştır.
Ardından, 10 yıl sonra, galeri kapılarını ziyarete açmıştır.
Galerinin binası: Ocak 1864 tarihinde Francis Fowke tarafından tasarlanmıştır.
54 galeriden oluşan binada: İrlanda resim sanatının geniş bir koleksiyonu bulunmakta, ama aynı zamanda: İtalyan Barok ve Hollandalı ustaların da resimleri sergilenmektedir. Bunların galeride bulunan eserleri: 14 ile 20.yüzyıl arasındaki dönemi kapsamaktadır.
Bunların dışında: galeride: suluboya resimler, çizimler, baskılar ve heykellerden oluşan; 2500 parça resim ve 10.000 parça sanat eseri bulunmaktadır.
Galeride eserleri bulunan bazı sanatçılar şunlardır: Vermeer, Picasso, Van Gogh, Monet, Caravaggio, Degas, Goya, Brueghel, Tiziano, Rembrant. Bunlar arasında en çok ilgi çekeni: Carvaggio’nun uzun süre kayıp olan ve 1993 yılında bulunan “Taking of Christ” yani “Mesih’in Alınması” adlı eseridir.
Bu özgün eser sergilenmek üzere, bizzat bulunduğu evin sahibi Jesuit Brothers tarafından galeriye verilmiştir.
Jack Yeats’in (1871-1957)eserlerinin bulunduğu salon ise: İrlanda resminin birçok örneğini barındırması nedeniyle önem kazanmaktadır. Bu geniş koleksiyon, ziyaretçilerin daha fazla erişimi için, birkaç ayda bir değiştirilmektedir.
Müzeye bağlı “Millienium Wing”: 2003 yılında açılmıştır. Burası: Galeri kompleksine en son eklenen bölümdür. Londra merkezli mimarlar Benson & Forsyth tarafından tasarlanmıştır. Burada, müzenin koleksiyonun başyapıtları: burada sergilenmektedir.
Bu çarpıcı tablolar arasında: erken Rönesans yani 20.yüzyıl ortalarına kadar, Avrupa koleksiyonundan seçkin eserler bulunmaktadır.
Natural History House-Doğa Tarihi Müzesi
Bu müze: Merrion Street üzerinde, Leinster House ön bahçesinin hemen yanındadır. Müzeye giriş ücretsizdir.
Müze: Dublin şehrinde en çok ziyaret edilen 12. yerdir. 1857 yılında Dr. Livingstone tarafından açılmıştır. Bundan iki yıl sonra, Charles Darwin’in “Türlerin Kökleri” isimli eseri yayınlanmıştır.
Müzede: İrlanda ve dünyanın uzak köşelerinden getirilen seçkin hayvan örnekleri bulunmaktadır. Hatta, bunların bir kısmının soyu tükenmiştir. Yaklaşık 2 milyon bilimsel örnek bulunduğu söyleniyor.
Müzede bulunanlar arasında: özellikle devasa boyutlu iki İrlanda geyiğinin iskeleti ön plana çıkmaktadır. Filler (hala görünür ölümcül yara girişi), İrlandalı kaşif Leopold McClintock tarafından getirilen Tazmanya Aslanı ve bir kutup ayısı da görülebilir.
Ayrıca: bölmelerin içi: balıklar, kelebekler, memeliler, kuşlar ve böceklerde doludur ve Dublinliler, buraya “Dead Zoo” yani “Ölü Hayvanlar Bahçesi” adını vermektedirler. Kuşların ve memelilerin çoğunluğu: tahnit edilerek korunmuştur. Balıkların büyük bölümü ise alkolle korunmaktadır.
Zemin katta: modern ve soyu tükenmez ve İrlandalı hayvanlar bulunmaktadır. Dev İrlanda geyiği buradadır. Burada 103 büyük hayvan iskeleti vardır. Bunlar: Buz çağından önce İrlanda’da yaşıyorlarmış ve buz çağı ile ülke buzlar altında kalınca nesilleri tükenmiş ve yok olmuşlardır.
Onların omuzları 2 metre genişliğindedir ve boynuzları 4 metredir. Bu katta: İrlanda’da yaşayan birçok memeli de sergilenmektedir. Hayvanlar, çeşitli sahneler sunularak gösterilirler. Bir gelincik, bir tavuğun üzerine atlarken betimlenmiştir.
Salonun çevresinde: İrlanda’da bulunan balık ve kuşlar sergilenmektedir. Böcekler, gün ışığından korunmak için kapalı yerlerde muhafaza edilirler.
Birinci katta: Burası, Dublinliler tarafından yukarıda belirttiğim gibi “Ölü Hayvanlar Bahçesi” olarak bilinir. Burada: filler, su aygırları ve zürafalar bulunur.
Zürafa burada ilk olarak 1899 yılında sergilenmeye başlamıştır. Ancak, günümüzde burada görülen zürafa yenidir ve Ocak 2003 tarihinde buraya getirilmiştir.
İkinci Katta: Burada: diğer omurgalılar sergilenmektedir. Özellikle deve kuşları ilgi çekmektedir. Fil kuşu gibi soyu tükenmiş kuşların iskeletleri de vardır. Burada balıklar da bulunmaktadır ama bazı durumlarda balıkların cam modelleri yerine, gerçek numuneler kullanılmaktadır.
Üçüncü Katta: Burada omurgasızlar bulunur. Bunlar arasında, kuş yiyen örümcekler ve örümcek yengeç en ilgi çekenleridir. Müzenin bu bölümünde, yumuşakcaların benzersiz cam modellerine ait bir koleksiyon bulunur.
Merrion Square çevresinde, bu meydanın bir parçası olan sokaklarda keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz.
Fitzwilliam Square
Dublin şehrinin, George tarzı meydanlarının sonuncusu olan burası; 1830 yılında tamamlanmıştır. Ancak, meydanın çevresindeki evlerin tarihi 1700’lü yılların başına kadar uzanır. Bu meydanda: George dönemi: kapıları ve vasisdasların etkileyici detaylarını ve balkonların demir işlemelerini görebilirsiniz.
Ulusal Galeri demiryolu öncüsü ve kurucusu William Dargan 2 nolu evde yaşamıştır. Sanatçı Jack Yeats (1871-1957) ise 18.nolu evde yaşamıştır. İrlandalı doğa bilimcisi Robert Lloyd Praeger, 30 yıl süresince 19.nolu evde yaşamıştır.
Günümüzde meydan tıp mesleği için bir merkezdir.
St Stephen’s Church
Upper Mount Street’in doğu ucundadır ve 1824 yılında yapılmıştır. Yunan tarzı mimari stili ilgi çekmektedir.
2010 yılında tamamlanan restorasyon sonucunda: farklı bakır kubbe ilgi çekmektedir. Kilisenin adı: Ortaçağ döneminde burada cüzamlılar için bulunan ve Mercer olarak isimlendirilen hastaneden gelmektedir.
18. yüzyılda şehir nüfusu hızla artmaya başlayınca bu Kilis yapılmıştır.
Burası: “Pepper Pot Church” yani “Biber bidonu kilisesi” olarak tanınır ve burada günümüzde sık sık konserler ve çeşitli kültür etkinlikleri düzenlenir.
Öte yandan, yapı: birçok İrlandalı film için fon olarak kullanılmıştır.
Number Twenty Nine-Geongian House Museum
Bu müze ev: Merrion Square güneydoğu ucundadır. Bu tipik burjuva evi: bir müze olarak restore edilmiştir.
George dönemine ait bu sevimli ve müstakil ev: 18. yüzyıl sonu ve 19.yüzyıl başında: orta sınıf hayatını kusursuz bir şekilde yansıtan güzel bir örnektir. Bu evde ilk yerleşenlerin, Kasım 1794 tarihinde yerleştikleri biliniyor.
1991 yılında müze olarak ziyarete açılan bu ev: 10 kişilik guruplar halinde, rehberli turlarla gezilebiliyor. Yarım saat süren turun ardından: evin önceki sahibinin yani Bayan Olivia Beatty ve onun hizmetçisinin hayaletlerini konu alan bir gösteri sunuluyor.
Grand Canal
Burası, 1755 yılında açılmıştır. Burada bulunan iki hattın uzunluğu 131 km olmaktadır ve Shannon nehri ile iç kesimleri, Dublin şehrine bağlamak için tasarlanmıştır. 1804 yılında tam olarak tamamlanan kanal, 1951 yılında ticari trafiğe kapatılmış ve kullanım için restore edilmiştir.
Grand Canal’ın ana hatları tamamen gezilebilir. Kanal kıyısında 117 km boyunca: yapraklarla kaplı yollarda, teraslı evlerin-ofis ve apartmanların bahçelerinin yanından geçerek keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz. Rota boyunca: pek çok kasaba ve köyler, konaklama olanakları ve toplu taşıma seçenekleri bulunmaktadır. Kanal üzerinde köprüler, 18.yüzyıl izlerini taşır.
Evet, şimdi Liffey ırmağının kuzeyini geziyoruz.
Irmağın kuzeyinde de, güneyde olduğu gibi görkemli binalar ve müzeler bulunmaktadır. Ayrıca, Dublin şehrinin en önemli iki tiyatrosu yani Abbey ve Gate Tiyatroları bu bölgededir.
O’Connel Bridge-Carlisle Köprüsü
Dublin şehrinde, Liffey nehri üzerindeki bu ilk köprü üzerinden ırmağı geçerken: sağ yanda uzakta yeşil kubbeli “The Custon House” ve sol yanda, aynı derece etkileyici “Four Courts” manzaralarını izleyebilirsiniz.
Köprü: 1795 yılında ünlü mimar James Gandon tarafından tasarlanmış ve 1887 yılında ortadaki kambur kaldırılarak köprü genişletilmiştir. Çünkü artan trafik için dar gelmiştir. Yapı malzemesi olarak portland taş ve granit seçilmiştir.
Köprü mükemmel bir kare değildir, genişliği uzunluğundan biraz daha fazladır, genişliği uzunluğundan 5 metre daha fazladır. Dublin şehrindeki, ikinci O’Connel Köprüsü: St Stephen Green bölgesindedir.
Merkez yani orta kemerinin üstündeki heykel kafası: Anna Livia, River Liffey kadın düzenlemesini temsil eder. Çünkü İrlanda ülkesinde tüm nehirler, bir insan temsili tarafından sembolize edilirler ve Liffey hariç bunların hepsi erkektir.
Kemer üzerindeki taşlar batıya bakmaktadır. Çünkü: Atlantik denizine doğru bakan “Anna Liffey” temsil edilmektedir. Son zamanlarda merkez adayı süsleyen lambalar ve fenerler ilgi çekmektedir.
Ha’penny Bridge
Nehrin kuzey kıyısında: rıhtım boyunca 1500 metre daha yürürseniz, bu kez, dökme demirden yapılan bu köprüye ulaşırsınız.
Köprü: Merchant’s Arch ile Liffey Street arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Köprünün ismi: bir zamanlar üzerinden geçenlerden para alınmasına bir gönderme yapılan ve 1816 yılı yapımı bir üst geçitten gelmektedir.
Yani, burası Liffey nehri üzerindeki ilk yaya köprüsüdür. Ama asıl dikkati çeken geçişin ücretli olmasıdır. O dönemde köprü üzerinden günde 450 kişi geçiyormuş, bugün ise bu köprü üzerinden her gün ortalama 30 bin kişi geçmektedir.
1999 yılında Millenium köprüsü açılana kadar, 184 yıl boyunca nehir üzerinde ilk ve tek ücretli yaya köprüsü unvanını korudu. Köprü 43 metre uzunluğunda ve 3 metre genişliğindedir.
Nehir üzerinden 3 metre yüksekliktedir. Köprü 2001 yılında kapsamlı bir yenilemeye tabi tutulmuş ve orijinal köprünün % 85’i olduğu gibi muhafaza edilmiştir.
Millenium Bridge
Nehrin yukarısına doğru yürürseniz son köprü burasıdır ve 20 Aralık 1999 tarihinde açılmıştır. Köprü: mimarlar Myers ile Tierney Harrington tarafından, çelik ve betonarme kullanılarak yapılmıştır. Köprünün tasarımı için açılan yarışmaya 153 İrlandalı ve uluslar arası tasarımcı katılmıştır. Liffey nehrinin ikinci yaya köprüsüdür.
Köprünün nehir üzerindeki uzunluğu 51 metre ve genişliği 4 metredir. Hafif eğimli köprü, orta bölümde düzleşir ve böylece her yaştan insan ve tekerlekli sandalyeli yolcular için kullanım kolaylığı sağlar. Korkuluk pirinç kaplıdır.
Doğuda Ha’penny köprüsü görülmektedir. Batıda ise Thormapple köprüsü görülür. 60 ton ağırlığındaki köprü: tek bir vinç tarafından kaldırılarak pozisyonuna yerleştirilmiştir.
Buradan manzarayı izlerseniz uzakta: Guinnes Brewery tesislerinin yel değirmenlerinin yeşil kollarını görürsünüz ki, bunlar Avrupa’nın en büyüğü olarak önem kazanmaktadır. Buradan ayrıca: Christ Church ve Catholic St Audoen de görülebilir.
Four Courts
Dublin şehir merkezinde, kuzey iskele üzerinde bulunan burası: mimarının ölmesi nedeniyle 1785 yılında James Gandon tarafından tasarlanmıştır. Kanatları ise 1802 yılında yapılmıştır ve günümüze kadar olan süreçte, İrlanda hukuk sisteminin merkez üssü olmuştur.
Yapının: göz alıcı heykelleri ve korint sütunları ve sütunlu kubbesi ilgi çekmektedir ve yapıya muhteşem bir görünüm vermektedir. Kubbe: Dublin şehrinin silüetinde en çok tanınan özelliklerinden birisidir. Bu kubbe: bir kütüphane olarak kullanılmak için inşa edilmiş, ancak genel denetçi kayıtlarının tutulduğu bir arşiv olarak kullanılmıştır.
Savaşta zarar gören kubbe: savaştan sonra yapısal restorasyona rağmen, iç dekorasyonu sonsuza dek kaybolmuştur.
Bina: İrlanda tarihinde önemli bir role sahiptir. 1916 Paskalya İsyanı sırasında Ned Daly komutasındaki askerler tarafından bina ele geçirilmiştir. Şehir merkezinin büyük kısmı, İngiliz topçusu tarafından bombardıman edildi. Altı yıl sonra ise, 14 Nisan 1922 tarihinde, İrlanda iç savaşı sırasında, bina Cumhuriyetçi kuvvetler tarafından işgal edildi.
Birkaç ay sonra ise, yeni geçici hükümet isyancıları çıkarmak için binaya saldırdılar. Dublin şehrinde, bu bir haftalık savaşın ardından, tarihi bina yıkıldı.
Yapılan anlaşma sonucu teslim edildiğinde, binanın batı kanadı ve Public Record Ofisi yok olmuştu. Aynı çatışmalarda, 1000 yıllık ve yeri doldurulamaz arşivler de yıkıldı ve yok oldu.
1932 yılında: yapı yeniden inşa edildi ve hizmete açılmıştır. Ancak, orijinal binanın içinin dekorasyonu oldukça hasar görmüştü ve belgesel arşivde yoktu.
Binanın dışı ise, karmaşık tarihini insanlara hatırlatmak için olduğu gibi bırakılmıştır ve cephesinde 1922 olaylarını hatırlatacak kurşun delikleri günümüzde de görülmektedir.
St Michan’s Church
Four Courts’un ilerisinden kuzeye doğru Church Street’e doğru yürürseniz, buraya ulaşırsınız.
Bu kilise: bir Viking şapeli yerine, 17.yüzyılda yapılmıştır ve Dublin şehrinin en eski yapılarından biri olarak önem kazanmaktadır. Orijinal kilise 1095 yılında inşa edilmiş ve muhtemelen 14 Mayıs 1096 tarihinde kutsanmıştır.
Kilise 19.yüzyılda restore edilmiştir. Ünlü klasik müzik bestekarı Handel: “Mesiah”ı bestelerken, buradaki 1724 yılı yapımı orgu kullandığı söylenmektedir.
Öte yandan, bu kiliseyi önemli yapan esas unsur: kireçtaşından yapılmaları nedeniyle, mumyalanmış cesetlerin saklanabildiği mezarlarıdır. Yıllar içinde kilise değişmiş olsa da, crypt aynı kalmıştır. Burada bulunan beş uzun mezar tonozunda, 17, 18 ve 19. yüzyıllarda Dublin şehrinin en etkili ailelerinin mumyalanmış kalıntıları bulunmaktadır.
Sabit kuru atmosfer organların mumyalama ve tabut korunmasına neden olmuştur. Diğer bir söylentiye göre: kilise eski bataklık arazi üzerinde inşa edilmiştir ve bu metan gazı organları korumuştur. Her ne sebeple olursa olsun, bir zaman sonra ahşap tabutlar parçalanmakta ve iyi korunmuş mumyalar dışarı çıkmaktadırlar.
Victoria döneminden bu yana, mumyaların ziyaret edildiği ve “Dracula” öyküleri yaratıcısı genç yazar Bram Stoker’in de burayı ziyaret ettiği ve ortamdan etkilendiği düşünülüyor.
Günümüzde, bu mumyalanmış ve bozulmamış cesetlerden birkaç tanesi sergilenmektedir. Tarihi mumyaları görmek için Crypt bölümü ziyaret edilebilir. Sergilenen mumyalardan ortada olanın bir el parçaları eksiktir, söylenenlere göre hırsız olduğu ve elinin ceza olarak kesildiği ve sonrasında bir rahip ya da kiliseye saygın bir adam haline geldiğine inanılıyor. Veya hırsız değildi ve başka bir nedenle elini kaybetmişti.
1803 yılında İngilizler tarafından öldürülen İrlandalı asi liderlerinden Robert Emmet’in bu kilisenin mezarlığında gömülü olduğu sanılmaktadır ve Parnell’in cenaze töreni de burada yapılmıştır.
Buradan çıktıktan sonra: kaldırım taşlı “Bow Street” üzerinden başka bir mekana ulaşacaksınız.
Old Jameson Distillery
Bu mekan: eski Dublin şehrinin merkezi olan “Smithfield” denilen yerde Bow Street’tedir.
İrlanda yumuşak viski yapma sanatı hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız, ödüllü burayı ziyaret etmeniz önerilir.
1780 yılında kurulan bu mekan: içki fabrikalarının tarihi hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Su, arpa ve mayanın sırrını burada keşfedebilirsiniz.
Bu tura katılırsanız, tur sonunda tüm ziyaretçiler, bir Jameson imzalı içki ile ödüllendiriliyorlar. Tur ücretleri, yetişkinler için 14 euro, öğrenciler için 10.60 euro, çocuklar için 7.70 eurodur. Yılda, 350 bin kişinin bu tura katıldığı söyleniyor.
Tur: damıtım yerinin gösterildiği bir yürüyüş ile başlar, ardından bir görsel-işitsel sunum ve daha sonra Jameson Discovery Bar’da sona erer. Bu bar bölümünde: biraz önce söylediğim gibi ücretsiz bir içki ve bir kalifiye Irısh Whisey tadıcı olmanız için bir şans verilir ve ardından bir belge veriyorlar.
Perşembe ve Cumartesi geceleri, burada harika bir gece geçirebilirsiniz. Jameson Barrelman şölenini katılırsanız: müzik eşliğinde Old Jameson Distillery eğlencesiyle eşsiz bir akşam yaşamanız mümkün olacaktır.
Chimney Viewing Tover
Binanın arkasında: Chimney Viewing Tover bulunur. Eski fabrikanın bacasının üstüne camlı bir platform eklenerek, şehrin muhteşem güzel manzarasının görülebileceği bir yer haline getirilmiştir. Yani, burası bir anlamda Dublin izleme kulesidir.
Baca: 1896 yılında inşa edilmiş ve günümüzde tepesinde iki katlı bir görüntüleme platformu bulunmaktadır. Burayı ziyaret ederseniz, bu fantastik yerden, koylara ve dağlara doğru muhteşem bir manzarayı izleyebilirsiniz.
O’Connell Bridge’den sağa dönerseniz, başka bir mekan görülecektir.
Custom House
Burası: Dublin şehrinin mimari başyapıtlarından biridir. Rehberli turlar ücretli olup, yetişkinler için 1 euro, öğrenciler için ücretsizdir.
1791 yılında inşa edile ve James Gandon isimli mimarın Dublin şehrindeki ilk eseri, günümüzde yenilenmiş haliyle karşımıza çıkmaktadır.
İlk olarak Dublin limanı için tasarlanmıştır. Ancak: Dublin limanı daha sonra başka yere taşınınca: özel vergilerin toplanması için bina kullanım dışı kalmış ve İrlanda’da yerel yönetim karargahı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1921 yılında ise: İrlanda bağımsızlık savaşı sırasında, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu tarafından, İngiliz karargahı olarak kullanılan burası yakılmıştır ve yangın 5 gün sürmüştür.
Yapının orijinal içi, bu yangında tamamen yok olmuş ve merkezi kubbe çökmüştür. Tarihi kayıtlarda ise büyük hasar meydana gelmiş, doğum belgeleri dahil birçok belge yok olmuştur.
1928 yılında restorasyon çalışmaları tamamlanmış ve bugünkü görünüm ortaya çıkmıştır.
Kubbe: orijinal yapımında kullanılan portland taşından daha belirgin, koyu İrlanda kireçtaşı kullanılarak yeniden inşa edilmiştir. 1980 yılında yeniden restorasyon ve temizlik yapılmıştır.
Binanın asaleti: 114 metre ulaşan yüksekliği ve 61 metre olan genişliğine rağmen bozulmamıştır.
16 metrelik kubbesinde: ticareti sembolize eden heykel görülür ve Henry Banklar tarafından yapılmıştır.
Ana kapının üzerine ise ünlü İrlandalı heykeltıraş Edward Smyth tarafından yapılmış, nehir tanrılarının heykelleri görülür. Binanın kuzeyinde ise, Joseph Banks tarafından yapılmış: Avrupa, Amerika ve Afrika’yı temsil eden heykeller görülür.
Günümüzde burası finansal hizmetler sektörü olarak kullanılmaktadır.
Famine (Kıtlık) Memorial
Heykel: 19.yüzyılda İrlanda kıtlığı sırasında göç etmek zorunda kalan İrlandalı insanlara adanmış bir hatıra eseridir.
Bronz heykeller tasarlanmış ve Dublinli heykeltıraş Rowan Gillespie tarafından yapılarak, Dublin Docklands Custom House Quay üzerine yerleştirilmiştir.
Burası: 1846 yılında kıtlık döneminde, St Patric günü, Custom House Quay’dan kalkan “Perserverance”nin ilk hareket yeridir. Gemi, 74 yaşındaki kaptan William Scott yönetiminde Atlantik üzerinde 210 yolcusu ile tarihi yolculuğunu yapmıştır. Bunlar 18 Mayıs 1846 tarihinde New York’a vardılar.
Bu heykeller: sık ve sağlıksız görüntüleri ve Irish Sea’ye doğru bakarak “Allied Irish Bank” ın ışıltılı ön cephesine doğru yürüyor gibi durmaktadırlar.
2007 yılında, Haziran ayında: Rowan Gillespie tarafından yapılan ikinci bir dizi kıtlık heykeli: Kanada’da bu mültecilerin gelişini hatırlatmak için, Toronto’nun İrlanda Park rıhtımı üzerine yerleştirildi.
Kıtlık heykellerinin hemen yanındaki alanda: “Dünya Yoksulluk Taşı” denilen hatıra taş bulunur. Bu taş blok: Birleşmiş Milletler Uluslar arası “Dünya Yoksullukla Mücadele” günü nedeniyle yapılmıştır.
Bu kireçtaşı anıt: dünyada yoksulluk içinde yaşayan insanlarla dayanışma için yapılmıştır. 1948 yılında imzalanan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” hatıra taş üzerinde yazılıdır.
Her yıl Ekim ayının 17. günü burada tören düzenleniyor.
O’Connell Street
Bu büyük bulvarda, birçok anıt ve heykel bulunmaktadır. Ayrıca, yine cadde üzerinde çok sayıda dükkan ve ince binalar bulunmaktadır.
Cadde: ayaklanma sırasında hasar görmüş ve ardından 1920’li yılların sonunda yeniden onarılmıştır. Günümüzde: cadde üzerinde yaya bölgelerinin yaratılması ve General Post Office binasında ışıklandırma yenilemesi projeleri sürdürülmektedir.
Dublin şehrini ziyaret edenler burayı mutlaka görürler. Çoğu otobüsler de bu cadde üzerinde çalışırlar. Zaten, bu cadde, Avrupa’nın en geniş kentsel caddesi olması ile ünlüdür. Ancak: mesai saatleri içinde çok kalabalıktır. Geceleri ise pek güvenli değildir.
Daniel O’Connell Anıtı
John Foley tarafından yapılan ve Köprünün ayağında bulunan bu anıt, 4 zafer kahramanı tarafından çevrelenmiştir. Hemen altında ise, İrlanda’nın tüm sosyal sınıflarını temsil eden heykel topluluğu görülüyor.
1882 yılında yapılan anıtta: 1916 yılından kalma kurşun delikleri görülebilmektedir. Özellikle Daniel O’Connell heykelinin kollarında ve göğsünün merkezindeki kurşun izleri görülüyor.
Bu heykelin bulunduğu yer, Dublin şehrinde özellikle evsizlerin buluşma yeri gibidir, yani burada gezinirken çevrenizde korkutucu görünüşlü insanlar görebilirsiniz.
Daniel O’Connell: 1828-1829 yıllarında çıkan ve Katoliklere sınırlı sayıda oy hakkı veren Katolik Kurtuluş Yasasını yapmış ve 1831 yılında Dublin Belediye Başkanı olarak seçilen ilk Katoliktir.
Ancak: Birlik Yasasının yürürlükten kaldırılması için çağrıda bulunması nedeniyle bir süre hapis yatmıştır.
Jim Larkin Anıtı
Sosyalist, iyi bir konuşmacı ve bir işçi sınıfı kahramanı olan “Jam Larkin” anısına, Oisin Kelly tarafından yapılan bu anıt: İrlanda’nın en büyük alışveriş merkezi olan “Clerys” in meşhur çalar saatinin hemen karşısındadır. Anıtın üzerindeki yazıtta: ünlü konuşmalarından biri Fransız, İrlanda ve İngilizce dil ile yazılıdır.
Aynı zamanda Big Jim olarak da bilinen Larkin: 1876-1947 yılları arasında: İrlandalı Ulaştırma ve Genel İşçiler Sendikası genel sekreteri oldu. O bir ömür boyunca sosyalist ve işçi hakları için savaştı.
General Post Office
İrlandalı posta servisi merkezi olan General Post Office (GOP) Dublin tarihine en fazla tanıklık eden bir yerdir ve O’Connel Street’in merkezindedir.
Yapı: 1815-1819 yılları arasında, Dublin şehrinde, George mimari akımının son dönemlerinde mimar Francis Johnston tarafından yapılmıştır. İlk yapıldığında, bir Roma Katolik Katedrali olması düşünülmüştür.
Yapıda: 6 tane yivli sütun ve Edward Smyt tarafından yapılmış figürleri bulunan: heybetli İon portik önemlidir.
Ancak: 1916 yılı Paskalya ayaklanmasında: İrlanda gönüllüleri ve İrlandalı Vatandaşlar Ordusu üyeleri, burayı ele geçirdiler. Patrick Pearse: İrlanda Cumhuriyetinin kuruluşunu ilan etti ve binayı işgal etti.
Ancak, çıkan çatışmalarda bina tamamen yıkıldı ve yandı. Yeni bağımsız İrlanda hükümeti, 1924 yılında, bu yıla kadar sahipsiz kalan binayı yeniden restore ettirmeye başladı.
Bu nedenle: yapı: mimari önemi yanında, İrlandalılar için özellikle sembolik önemli bir yer tutar. Başarısız 1916 Paskalya ayaklanmasının ikonik sembolüdür. Burada: kısa ömürlü İrlanda Cumhuriyeti, Patrick Pearse tarafından ilan edilmiştir.
Ana girişte, Posta salonunda, ön revakta bir pencere içinde: 1916 yılındaki ayaklanma anısına, halk kahramanı -efsanevi kahraman Cuchulain’in bronz bir heykeli ve arkasında, isyandan çeşitli görüntüler sunan on tablo bulunmaktadır.
Çatıdaki heykeller: heykeltıraş John Smyth tarafından yapılmıştır. Bu heykeller: Vefa ve Merkür ile İrlanda adasının, kadın şeklindeki klasik bir gösterimidir.
Yapının bir köşesinde: “Post Museum” bulunmaktadır. Burada: uzun yıllar boyunca İrlanda toplumunun gelişiminde, Postane ve buradaki kişiler tarafından oynanan rolle ait bir bakış açısı sunuluyor.
Pul ve pul koleksiyonculuğu, 1916 Bildirgesi ve Paskalya Pazartesi günü, buradaki personelin çok az bilinen hikayesi burada betimleniyor. Ayrıca: İrlandalıların hayatında, Postanenin önemi vurgulanıyor. Müzeye giriş 2 eurodur.
Spire of Dublin
Dublin şehrinde özellikle yabancıların buluşma yeri olan bu anıt, hemen Jim Larkin anıtının yanındadır ve bölgenin en yeni anıtıdır ve daha önce, 1966 yılında IRA tarafından havaya uçurulan “Nelson’s Pillar” anıtının bulunduğu yere 2002 yılında dikilmiştir.
Büyük ve çarpıcı ve yenilikçi anıt: ünlü General Post Office önünde, O’Connell caddesinin ortasında durmaktadır.
Anıtın uzunluğu 120 metredir, çapı ise 3 metredir ve anıtın altına mühürlü bir zaman kapsülü yerleştirilmiştir. Dünyanın en yüksek heykelidir. General Post Office binasından, 7 kat daha yüksektir. Ağırlığı 126 tondur. Şekli: içi boş konidir. Çelik levha kalınlığı: 10-35 mm arasında değişmektedir.
Teknik olarak, mümkün olduğu kadar ince ve zarif bir şekilde, O’Connell Street üzerinde yükselir. Onun tepe çapı 15 cm dir.
Spire’ın üst kısmı hafifçe sallandığı zaman: şehrin iklim karakterini yansıtan rüzgarın estiği bilinir. Anıtın ucu, aşırı rüzgar durumunda, 1.5 metre esneyebilir.
Anıtın paslanmaz çelik ve yaklaşık 10 metre olan tabanı: kalan kısmından biraz daha yüksek bir yansıtıcı bir yüzey yaratmak için bir arka plan tasarımı ile kısmen parlatılmıştır. Alacakaranlıkta: Spire’ın paslanmaz çelik yüzeyi: ortam aydınlatması ile yanar.
Hafifçe aydınlatılmıştır ve ucu, Dublin üzerinde gece gökyüzünde bir yansıtıcı yüzey sağlamak için içinde bir ışık kaynağı yanar. Özellikle geceleri, farklı ışıklar buraya ayrı bir hava vermektedir.
Dublinliler, bu anıta: “Stiffey by the Liffey” yani “Liffey kıyısındaki yükselti” ismini vermişlerdir.
Abbey Theatre
National Theatre’ın bir parçası olan ve caddenin bitiminde bulunan burası: 1904 yılında W.B.Yeats, Lady Augustine ve Edward Martyn tarafından kurulmuştur ve kuruluşundan itibaren İrlanda oyun yazarlığının merkezi olmuştur. Bunlar arasında öne çıkanlar: Sean O’Casey ve John Synge’dir.
1951 yılında çıkan yangında bina hasar gördü ve 15 yıl sonra, 18 Temmuz 1966 tarihinde, aynı sitede, Michael Scott tarafından tasarlanan bugünkü yerine taşındı.
St Mary’s Pro-Cathedral
Abbey Theatre’ın kuzeyinde; Manchester Street adresinde bulunan bu dini yapı: Dublin şehrindeki Katolik cemaatinin şehir merkezindeki başlıca kilisesidir. Yapı: 1816-1825 yılları arasında yapılmıştır. Dublin şehrindeki üçüncü katedraldir. (diğerleri Chirist Church ve St Patric)
Ama resmi bir katedral değildir. Çünkü: Papa, Christ Church katedralini kutsamıştır. Christ Church katedrali, yüzyıllardır Protestan olmasına rağmen, hiçbir Papa bunu değiştirmemiştir ve şehir: çoğunluğunun dinine hizmet edecek bir Katolik katedrali olmadan bırakılmıştır. Yani, St Mary’s katedral statüsüne yükseltilmemiştir.
Oldukça etkileyici bir ara sokakta, köşeye sıkışmış olan kubbeli kilise: klasik dor tarzı dış görünümü ile, ürkütmektedir. Rönesans tarzındaki iç mekan: mavi ve grilerden oluşmaktadır ve süsleme bulunmamaktadır. Mimari stil olarak neo-klasik dor tarzı kullanılmıştır.
Michael Collins ve Eamon de Valera’nın cenaze törenleri burada yapılmıştır.
Tyrone House
Katedralin hemen karşısındaki bu bina günümüzde “Eğitim Bakanlığı”na ev sahipliği yapmaktadır. Bina: 1742 yılında Richard Cassels tarafından yapılmıştır. İç dekorasyon ve güzel bir merdiven ve alçı işleri ise: Francini kardeşlere aittir. Ana giriş kapısının üzerinde, merkezi Venedik tarzı pencere cephe dekorasyonunu daha ihtişamlı hale getirmektedir.
Monument to Parnell
Caddenin kuzey ucunda: Dublin doğumlu Amerikalı heykeltıraş Augustus Gaudens tarafından yapılmış “Monument to Parnell” anıtı bulunur. Bu anıtta: gerçek hayatta olduğu gibi, Parnell: iki palto giyer biçimde tasvir edilmiştir. Caddenin sonundaki O’Connell anıtının aksine, Parnell anıtı caddenin uzunluğu aşağıya bakacak şekilde, sırtına üçgen dikilitaşla dibinde duruyor.
Charles S.Parnell (1846-1891) 1880’lerde milliyetçilik konusunda İrlanda’nın başlıca sözcüsü olmuştur. 1900 yılında Parnell onuruna bir anıt yapılmasına karar verilmiş ve anıtın inşasına 1903 yılında başlanmıştır. Anıtın arkasındaki dikilitaş 57 metre yüksekliktedir. Anıt 1 Ekim 1911 tarihinde günümüzdeki yerinde açıldı.
Evet, şimdi “Parnel Square” denilen yere ulaşıyoruz.
Rotunda Hospital
Meydanın güneyindeki bu mekan: Palladio tarzında, 1751-1755 yılları arasında ünlü mimar Richard Cassels tarafından yapılmıştır. Önem kazanan yanı: Avrupa’nın en eski kadın doğum hastanesi olmasıdır. Günümüze kadar olan süreçte, burada 300 bin bebek doğduğu söyleniyor. 1889 yılında ilk sezaryan burada yapılmıştır.
Yapının ilk katta bulunan şapel: vitray camları ve rokoko tarzı alçı süslemeleriyle dikkati çekmektedir. Burası bir zamanlar konferans salonu olarak kullanılmış ve Charles Dickens, burada bir konferans vermiştir.
Gate Theatre
Meydanın güneyindeki bu tiyatro binası, 1784 yılında inşa edilmiştir. 1930’lu yıllarda kurulan tiyatro topluluğu: yenilikçi oyunlarıyla günümüzde burada faaliyetlerini sürdürmektedirler. James Mason ve Orson Wells: oyunculuk kariyerlerine burada başlamışlardır.
Dublin şehrinde görülebilecek en iyi sahne, bu tiyatro içindedir.
Gadren of Remembrance
Meydanın kuzeyindeki bu park alanı: haç şeklindeki gölü ve Oisin Kelly tarafından yapılan “Children of Lir” isimli muhteşem heykeliyle ilgi çeker. Park alanı: Daithi Hanly tarafından tasarlanmış, İrlanda’nın özgürlük mücadelesine hayatını adamışlar anısına yapılmıştır.
Bahçede: bütün dinler, inançlar veya renk dahil olmak üzere tasarlanmış, bir mezhebe bağlı olmayan “haç” şeklinde bir havuz bulunmaktadır. Bu havuzun zemini: paramparça kılıç ve kalkanlarla, kırık mozaiklerle kaplıdır.
Bunun anlamı: savaşın sonunda silahlarını kırmak ve bir çatışmanın sonunu sembolize etmek yönündeki eski klan ritüelleridir. Haç başında, büyük bir bronz heykel, sihirli kuğu dönüştürülmüştür.
Bu görüntü, Kelt mitolojisinden alınmıştır. Lir’in çocuklarını temsil eder.
2011 yılı Mayıs ayında: İngiltere Kraliçesi Elizabeth II buraya bir çelenk koydu. Bu durum, iki ülke arasındaki silahlı çatışmanın sona erdiğinin kanıtı olarak İrlanda medyası tarafından değerlendirildi ve sevinçle karşılandı.
Dublin City Gallery
The Hugh Lane denilen yerdeki bu yapı: Sir William Chambers tarafından, Lord Charlemont için yaptırılmıştır. Yapı; 1991 yılında restore edilmiştir.
Burada, müthiş bir sanat koleksiyonu bulunmaktadır. Bu koleksiyon: Sir Hugh Lane: 1908 yılında ölmeden önce, tablo koleksiyonunu: İrlanda hükümeti ve Londra National Gallery’e miras bırakmıştır.
Ardından koleksiyon büyüyerek günümüzde 2000’den fazla esere ulaşmıştır.
Bu koleksiyonda: Degas, Monet ve Fransız empresyonistleri ve onların İrlandalı ardıllarının eserleri bulunmaktadır. Öte yandan: Jack Yeats’in post empresyonist tabloları da ilgi çekmektedir.
Dublin Writers Museum
Dublin: yazar ve edebiyat şehri olarak tanınır.
Bu bina 1991 yılında restore edilmesine rağmen, George dönemine ait öğeleri taşımaya devam etmektedir.
İrlanda edebiyatı ve tiyatrosu, İrlanda yazın geleneğini anlatan kitapların ilk baskıları, tiyatro: programları-yazışmaları-giysileri burada sergilenmektedir.
Müzede bulunan koleksiyon: ortaçağ İrlanda edebiyatından başlamaktadır.
Üst katta: resim sergisi bulunmaktadır.
Phoenix Park
O’Connell caddesine 1.5 km uzaklıktadır.
Liffey nehri kıyısında, 709 hektarlık bir alan üzerine kurulmuştur. Avrupa’nın en büyük şehir parkıdır. Günümüzde de kalın taş duvarlarla çevrili park alanının duvar uzunluğunun 7 mil olduğu söyleniyor, park alanına giriş sekiz büyük kapıdan ve altı yaya kapısından yapılmaktadır.
Park: 1662 yılında, Kral Charles II adına, Ormond Dükü James Butler tarafından kurulmuştur.
Park alanında: oyun alanları, düzenli bahçeler ve ağaçla-çayırlık alanlar bulunur.
Alanın % 30’luk bölümü: meşe, ıhlamur, kayın, çınar gibi geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Alageyik sürüsü 1660 yılından beri park alanında yaşamaktadır.
Öte yandan, park alanı: birçok memeli ve kuşlar için bir sığınak ve yaban hayatı habitatlarına ev sahipliği yapmaktadır. Park alanında, günümüzde de 600 geyik bulunduğu söyleniyor.
Park alanı içinde: 1750-1774 yılları arasında inşa edilmiş İrlanda Cumhurbaşkanı konutu ve Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği konutu bulunmaktadır. Ayrıca, yine park alanı içinde birçok tarihi bina ve anıt bulunmaktadır.
1864 yılında: Parkgate sokak girişinde bulunan Victoria tarzı çiçek bahçeleri 9 hektarlık alanda açılmıştır. Burası, en iyi Victoria dönemi çiçeklerini görüntülemek için idealdir. Süs gölü, çocuk oyun alanı, piknik alanı da görülebilir.
Burayı ziyaret ederseniz: güzel dağ manzaraları görebilirsiniz.
Park alanında bulunan en eski yapı: Ashtown Castle’dır. Burası, günümüzde “Phoenix Park Visitor Centra” ev sahipliği yapmaktadır.
Castle içinde: 17.yüzyıldan kalma ve İrlanda meşesi ile restore edilmiş bir kule ev ilgi çekmektedir.
Papal Cross
Park alanında: 29 Eylül 1979 tarihinde, Papa II. John Paul’un ziyareti anısına yapılan; basit büyük beyaz haç; “Papal Cross” da görülmektedir. Her yıl, burada 1.25 kişiye açık hava vaazı vermiştir. Bu anıt: Tallon Walker Mimarlar ve John Sisk&Sons tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir.
116 metre yüksekte durmaktadır ve çelik krişlerle desteklenmiştir. Haçı dikmek için birkaç deneme yapılmış, sonunda Exaltation bayram günü, 14 Eylül tarihinde dikilebilmiştir.
Papa II. John Paul: 2 Nisan 2005 tarihinde Roma’da öldüğünde, burada bir anma töreni yapılmıştır.
Phoenix Columm
“Phoenix Columm”: parkın ismini aldığı doğal kaynağın yanındadır ve 1747 yılı yapımıdır. Phoenix Columm: Gal dilinde “temiz su” anlamına gelmektedir. Anıt: 1747 tarihinde Earl tarafından dikilmiştir. Kolon portland taştan oyulmuştur. Korint sütunun zirvesinde, küllerinden yükselen bir phoenix kuşu bulunmaktadır.
Wellington Anıtı
Öte yandan: 1861 yılında dikilen, Avrupa’nın en yüksek dikilitaşı olan, 62 metre uzunluğundaki “Wellington Anıtı” da, park içinde ilgi çekmektedir. Anıt: Wellington Dükü Arthur Wellesley anısına Roıbert Smirke tarafından tasarlanmıştır.
Bu anıt: Wicklow graniti ile yapılmış ve üzeri, Waterloo savaşında elde edilen topların eritilmesiyle yapılan dört bronz plaka ile kaplıdır.
Dublin Zoo
Phoenix park içinde bulunan hayvanat bahçesi: Dublin şehrinde, yabancılar tarafından ziyaret edilen en yoğunluklu 2. yerdir. Burası, 2012 yılında 1 milyon ziyaretçiyi ağırlamıştır. Öte yandan, dünyanın en eski ve popüler hayvanat bahçelerinden birisidir.
Hayvanat bahçesine giriş ücretlidir. Ücret yetişkinler için 15 euro, çocuklar için 10.5 euro ve öğrenciler için 12.5 eurodur. Guruplar ve aileler için indirim yapılmaktadır.
1831 yılında kurulan hayvanat bahçesi: 26 hektarlık bir alana yerleştirilmiş olup, doğal ortamlarında 600 hayvana ev sahipliği yapmaktadır. Hayvanlar: tasarımcı Decimus Burton tarafından düzenlenen alanlarda yaşamaktadırlar.
Bunlar arasında: çok nadir bulunan ve egzotik hayvanlar da vardır. Örneğin: Asya filleri, zürafalar, zebralar, Afrika antilopları, deve kuşları bulunur. Ayrıca: içlerinde kar leoparı, altın aslan gibi soyu tükenmekte olan hayvanlar da bulunur.
Hayvanat bahçesinin en dikkat çekici yeri: büyük boyuttaki hayvanları bulunduğu “African Plains” tir. Burada “Nakuru Safari” turu yapılır.
O’Connell Street’in batısındaki Christ Church Cathedral’in çevresi, Vikingler tarafından kurulan “Dubh Linn” in bulunduğu yerdir.
Burası ırmak boyunca, Trinity College’in olduğu yere kadar genişlemiştir. Trinity College, 1592 yılında kurulduğunda Dublin’in içerisinde değil ancak yakınlarındaydı.
TEMPLE BAR
Temple Bar: Dublin kültür mahallesi olarak, Liffley nehrinin güney kıyısında, şehrin merkezinde yuvalanmış, Arnavut kaldırımlı sokakları bir labirent gibi yerleşmiş yerdir. Irmak ve “Dama Street” arasında uzanır. 18. yüzyıldan kalma yapıların bulunduğu bu alanın bir kısmı, yalnızca yayalara açıktır.
Temple Bar’ın küçük ilginç dükkanlarında farklı şeyler bulabilirsiniz. Bunlar arasında: özgün takılar, ikinci el kayıtlar, kitaplar, ekonomik hediyelikler ve çok daha fazlası olabilir. Dekorasyonu gayet güzel olan bu bölgenin en olumsuz yanı çok kalabalık olmasıdır.
Dublin şehrinin en iyi restoranları: İrlanda, İtalyan, İspanyol, Hint, Endonezya, Nepal, Çin geleneksel ve etnik yemeklerinden geniş yelpazeler sunan restoranlar da buradadır.
“Meeting House” meydanı dolaşın ve Temple Bar yiyecek pazarındaki gıda tezgahlarındaki gıdaların tat ve aromalarını tadın, Temple Bar kitap marketlerinde bulunan her türlü kitap içinde ilginizi çekenler olabilecektir. Ayrıca: İrlanda’nın önde gelen modacılarının tasarımları da burada pazarlanıyor.
Ama en önemli husus, Temple Bar’ın: kültürel aktivite merkezi olduğudur. Yani, burada gezerken bir galeriyi ziyaret edebilir, bir oyun görebilir, bir film yakalayabilirsiniz. Temple Bar: her türlü bütçeye ve zevke uygun konaklama imkanları sunar.
Öte yandan, burada bir pub ziyareti yapın, canlı müzik dinleyin ve burada tadacağınız kokteyllerin keyfine varın. Eğlenceli, cana yakın bu bölgeyi mutlaka görmelisiniz. Bütün gün müzik, barlar, harika insanlar ve eğlenceli zaman geçirme şansı yaratıyor.
Gelelim Temple Bar denilen bu bölge ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermeye: Bölgenin ismini aldığı “Sir William Temple”: ünlü bir öğretmen ve filozof ve milletvekili olarak yaşamıştır. Kendisi: 1656 yılında, yeni ıslah edilen “Temple Lane” köşesinde burada “Temple Bar” denilen sokakta evini ve bahçesini inşa ettirdi.
17.yüzyılda burası sık sık yürüyüşler için kullanılıyordu ve Liffley nehrindeki dolgu nedeniyle, burası Barr veya Temple Bar olarak tanındı.
1970’li yıllarda: CIE (Uluslar arası ulaştırma otoritesi) bir büyük otobüs deposu inşa etmek için buradan arazi satın aldı. Ancak, gerekli binalar için bu alandaki arazi yetmeyince, arazi genç sanatçılara, giyim ve kitap mağazalarına ucuz kiralandı ve böylece burası şehrin resmi olarak belirlenen sanatlar bölgesi haline geldi.
Temple Bar’da bulunanlar
Temple Bar boyunca yürürseniz, Eustace Street ve Meeting House Square denilen yere ulaşırsınız. Meeting House meydanında, özellikle yaz günlerinde gece açık hava sinema gösterileri düzenlenmektedir. Zaten: Temple Bar bölgesini ilginç kılan kültür merkezlerinin çoğunluğu buradadır.
Graphic Studio Gallery
Bu modern galeri: yalnızca İrlandalı grafik sanatlar üzerine yoğunlaşmıştır.
Irısh Film Centre-İrlanda Film Enstitüsü-IFI
Eustace Street üzerindedir. İrlanda Film Enstitüsü, film yapımı dalında İrlanda’nın ulusal kültür kurumudur. 1992 yılında açılmıştır. Burada: yerli ve yabancı sanat filmlerini izleyebilir veya satın alabilirsiniz.
Craft Council of İreland
Bu mekanın üst katında: modern ve geleneksel ev eşyalarından örnekler sunan bir satış galerisi bulunmaktadır.
National Photographic Archive-Ulusal Fotoğraf Arşivi
Meeting House Square’de bulunan burası: Ekim 1998 tarihinde açılmış ve yaklaşık 300.000’den oluşan fotoğraf koleksiyonu barındırmaktadır. Burada arşivi incelemek için okuma odaları bulunmakta ve sık sık geçici sergiler açılmaktadır.
Project Arts Centre-Proje Sanat Merkezi
East Essex Street’de bulunan burası: geceleri bir tiyatro olarak kullanılmaktadır. Öte yandan: avant-garde resimler, heykel ve görsel sanatların bir kısım eseri için vitrin olarak kullanılmaktadır.
Desingyard
Essex Street üzerindeki bu mekanda: İrlandalı tasarımcılar tarafından yaratılan mücevherlerin değişik örnekleri görülebilir.
Temple Bar Galeri ve Stüdyoları
1983 yılında kurulan Avrupa’nın en büyük stüdyo/galeri kompleksidir. Burada: 30’dan fazla İrlandalı sanatçının heykel ve resimleri, baskı ve fotoğrafları bulunmaktadır.
Ark
Temple Bar merkezinde, çocuklar için bir kültür merkezidir. Ark: Avrupa’nın ilk özel tasarlanmış çocuk sanat merkezidir ve Eylül 1995 tarihinde açılmıştır. Her yıl yaklaşık 20.000 çocuk ve 5.000 yetişkin Ark sanat merkezini ziyaret etmektedirler.
Gallery of Photography-Fotoğraf Galerisi
Meeting House Square’de bulunan burası; uluslar arası ve çağdaş İrlandalı sanatçıların fotoğraf, afiş ve kitap sergilerinin bulunduğu bir mekandır. Burada eski Dublin fotoğraflarını görebilirsiniz. Buradan kitap ve poster satın alabilirsiniz.
Ulusal Wax Museum Plus
İrlanda tarih ve kültürünün genel bir yaşam boyutunu görmek için burayı ziyaret etmek gerekir. Müzede: tarihi, siyasi, edebi, tiyatro ve spor dalında İrlanda halkının değerleri rakamlarla sunuluyor.
Açık Pazar
Şehirdeki üç açık hava pazarından biri burada kurulmaktadır. Pazar her Cumartesi saat: 10.00-17.00 arasında kurulur ve İrlandalı tasarımcılar; çağdaş ve klasik el sanatları, el yapımı giyim, seramik, görsel sanatlar, takı ve el sanatları satılır.
Olympia Theatre
Dame Street üzerinde bulunan burası 1870 yılında Victoria tarzı mimariyle inşa edilen bir tiyatrodur. Binanın vitray cam ve dökme demirden yapılmış giriş saçağı ilgi çekmektedir.
Binanın iç dekorasyonu ise, dönemin ruhunu yansıtacak tarzdadır.
Tiyatro: sonraki yıllarda yenilenmiş ve oyun ve konser takvimiyle canlı bir mekan olarak işlerliğini sürdürmektedir.
City Hall
Dame Street üzerinde bulunan burası: 1769-1799 yılları arasında “Royal Exchange” binası olarak yapılmıştır.
Korint sütunların güzellik kattığı yapı: Thomas Cooley tarafından tasarlanmıştır.
Buradaki “Story of the Capital” denilen yerde: Dublin şehrinin bin yıllık tarihinin izleri sergilenmektedir.
Caty Hall’ın hemen batısında “Dublin Castle” bulunur.
DUBLİN CASTLE
Great Gate boyunca, George üslubunda yapılmış geniş avlunun içine doğru yürüdüğünüzde “Dublin Castle” huzurlu ve heybetli görünümüyle karşınıza çıkacaktır.
Kale: Dublin şehrine ismini veren Gal dilinde “Dubh Limn” (Kara Gölcük) bir zamanlar olduğu yerdedir. Yani 930 yılında Vikingler, Liffey nehrinin Poddle kavşağında bir tahkimat inşa ettiler.
Dublin kalesi: işte daha önce Vikingler tarafından yerleşilmiş bu sitede: 1204 yılında İngiltere kralı John emriyle inşa edilmiştir.
Kral: şehrin savunulması için güçlü duvarları ve hendek bulunan bir kale yapılmasını istemiştir. Yapılan kale yapısı: 1684 yılında bir yangında hasar görmüş ve ardından yıkılmıştır.
Bu yangından önce bir süre kale: kraliyet hazinesi, kraliyet darphanesi, ordu ve polis karakolları, silah fabrikası ve silah mağazasının deposu olarak kullanıldı.
Günümüzde: bu kaleden kalan, yalnızca zemin seviyesindeki ortaçağ binalarının temelleri ve Record kulesidir. (1228-1230 yılları arasından kalmadır) Record kulesi: Tudor döneminde yüksek güvenlikli bir hapishane olarak görev yaptı.
Kale: 17, 18, 19 ve 20. yüzyıllarda yeniden inşa edilmiş ve kuruluşunun ardından: bir askeri kale, hapishane, hazine, mahkemeler ve İrlanda’nın İngiliz idaresi binası olarak kullanılmıştır. Günümüzde görülen kale yapısı ise, Sir William Robinson tarafından yapılmıştır.
Ancak: kalenin en büyük özelliği: 700 yıl boyunca İngiliz askeri ve sosyal gücünün hem gerçek anlamda hem de sembolik anlamda merkezi olmuş olmasıdır. Bu yüzden: kalenin Dublinliler için derin anlamları vardır.
Shaw kulesi ve onun yanındaki bina: ana hücre ve zindan bloku olarak kullanılmıştır. Özellikle: 1916 Paskalya İsyanı sırasında, kale önemli bir hedef oldu. İsyanın öncülerinden Sean Connoly: Bedford kulesi çatısında bulunan İngiliz ordusu keskin nişancıları tarafından öldürüldü.
Kale günümüzde: devlet resepsiyonları ve başkanlık açılış törenleri için kullanılmaktadır. Ayrıca: çeşitli sinema filmleri ve dizilerde set olarak kullanılmaktadır.
KALE GEZİSİ
Kaledeki rehberli gezi turları, kalenin güneyindeki bir binadan başlar. Kalenin çevresinde dolaşmak ücretsizdir ancak rehberli bir tur ile görkemli bazı binaların içine girmek isterseniz, yetişkinler için 4.5 euro ve 12 yaş altı çocuklar için 2 euro ödemek gerekir.
STATE APARTMENTS
Bu yapıda; çoğu yapıldığı zamanlardan kalma mobilyalarla dolu odalar vardır ve önemli yabancı konuklar geldiğinde ve AB toplantılarında kullanılır. Günümüzde burada: Avrupa Birliği Başkanları toplantısı, Cumhurbaşkanlığı açılış ve diğer etkinlikleri için kullanılır.
Taht Odası
Başlangıçta Battleaxe Hall olarak bilinen burada: Cumhurbaşkanlığı açılışı yapılır. İronik taht: Boyne Savaşında kazanan William of Orange tarafından kaleye hediye edilmiştir. Oda: başlangıçta Londra’dan ziyaret için buraya gelen kral ve kraliçeler için düzenlenen resepsiyonlarda kullanılmıştır.
Odanın duvarları: Jüpiter, Juno, Mars ve Venüs gösterilen ve Giambattista Belluci tarafından yapılmış boyalı madalyonlar ile dekore edilmiştir. Ayrıca burada 18.yüzyıl yapımı iki Flaman halısı dikkati çekmektedir.
Connoly Room
Buranın bu ismi almasının nedeni: Paskalya ayaklanmasında yaralanan James Connoly’nin; yakalandıktan sonra idam edilmeden önceki son gecesini burada geçirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Odanın duvarlarındaki portreler ve plakalar: onun ve diğer isyancıların isimlerini taşımaktadır.
Granard Room
Granard 9.Earl’ın adı buraya verilmişti. Buranın özellikle zarif tavanına bakmanızı öneririm. Tavan: 1750 yılında yıkılan “Mespil House” tan taşınarak buraya getirilmiş ve monte edilmiştir. Tavanda “Fen Medicine” dir.
Kralın yatak odası: yemek odası haline getirilmiştir. Burada son derece parlak bir yemek masası bulunmaktadır. Büyük pencereler, aydınlık, sıcak bir atmosfer yaratır. Sarı ve beyaz renk düzeni hakimdir.
Drawing Room
Büyük dikdörtgen şeklindeki bu oda; 1941 yılındaki yangında bir kısmı hasar görmüştür.
Buradaki mobilyalar, aslına sadık kalınarak 1968 yılında kopyalanmıştır. İçerideki onarılmış devasa Çin porseleni kase dikkat çekicidir.
Odada kuzeye bakan yoğun pencereler ve hatta konsol tablolar altında da pencereler bulunur ve bunlar ters ayna durumunda yansıtma özelliği taşırlar, böylece burada: kadınlar kendi iç eteklerini kontrol edebiliyorlardı.
Odada çok büyük iki avize: Waterford Crystal bulunmaktadır. Odada: Sir Antony Van Dyke’nin son eserlerinden biri olan portresi bulunmaktadır.
Throne Room
Book of Kells (Dublin Üniversitesi Eski Kütüphanesinde sergilenen kutsal kitap) in bir sayfası örnek alınarak tasarlanmış kilim: bu odanın kapısını kaplamaktadır.
Picture Gallery-Portre Odası
Bu odada: 19.yüzyıl naip portreleri bulunduğundan buraya “Portre Galerisi” denilmektedir. Burada: 3 oda birleştirilmiştir. Burası 1767 yılında yemek odasına dönüştürülmüştür. Ziyafetler sırasında, duvarlarda dışbükey aynalardan, vali, masada yükselmeden herkesi görebiliyor ve yaptığını izleyebiliyormuş.
Odadaki avizeler: Waterford ağırlıklıdır. Vincenzo Valdre tarafından yapılmış tavanı ise: bayrak ve simgelerle doludur. Salon: İrlanda Başbakanının göreve başlama törenlerinde kullanılır.
St Patric Hall
Devlet Apartments odalarının en muhteşemidir. Başlangıçta devlet balo salonu olarak kullanılmıştır. Odanın ismi: 1783 yılında St Patrick şövalye düzeninin burada kurulmasından gelmektedir. Şövalyeler: hala duvarları süslemektedirler.
En heybetli bu oda önemli günler için kullanılır. İki galerilidir ve her iki ucunda, müzisyenler ve seyirciler için ayrı ayrı yerler vardır. Oda’da altın ve beyaz renkler hakimdir. Yerde zengin renkli bir halı ve muhteşem bir tavan ile süslü bir yerdir.
Boyalı tavan: Vincenzo Valdre tarafından yapılmıştır. İtalyan asıllı bu sanatçıyı, hamisi Viceroy Rab İrlanda’ya getirmiştir.
Kendisi, 1792 yılında, İrlanda’da sivil yapı mimar ve müfettişi olarak atandı. Merkezi panelde: George III tasvir edilmiştir. Diğer panellerde ise: St Patrick ve İrlanda kahramanlarından Henry II betimlenmiştir.
Devletin kuruluşundan bu yana: her İrlanda Cumhurbaşkanı burada göreve başlar. İlk tören 1938 yılında gerçekleştirilmiştir. Eski Cumhurbaşkanlarının plakaları: Devlet Apartment Battleaxe iniş duvarlarında asılıdır.
Viking and Norman Defences
Devlet Apartments gezilerinin son durağı burasıdır.
Bunlar yer altı mağaralarıdır ve kale turunun en ilgi çeken bölümüdür. Ziyaretçiler; eski kale hendeğinin kurumuş yatağında ayakta durabilirler. Ayrıca: nehrin üzerindeki iskelede karşıdan karşıya geçebilirler. Botların bir zamanlar kalenin ihtiyaçlarını bıraktıkları merdivenler de görülebilir.
Treasury
Dublin kalesinin alt bahçesinde: üst avluya giden dik bir yokuşta inşa edilmiştir. Güneyde Kraliyet Şapeli, büyük Undercroft vardır ve kuzeyde aralık bir teras üzerine inşa edilmiştir. 1980’lerde yenileme çalışmalarında iken bunun altında şehir surları, şehir kapısı ve özgün kale kulelerinden birinin kalıntıları bulundu.
Onlar da kale hendeğini beslemek için kullanılan Poddle nehri (günümüzde yeraltındadır) kale duvarları altında çalışan kavşak bulundu.
Evet, kalede geziye devam ettiğimizde göreceklerimiz şunlardır:
Bedford Kulesi-Adalet Heykeli
1761 yılı yapımı bu kule: avlunun odak noktasını oluşturur.
Kulenin kapılarında: John Van Nöst tarafından yapılan Fortitude ve Adalet heykelleri bulunur.
Kule: bir kale kapısı ve asma köprü ile donatılmış olup aynı zamanda bir hapishane olarak da kullanılmıştır.
Bu kuleden: İrlanda kraliyet mücevherleri, 1907 yılında gizemli bir şekilde çalınmış ve asla bulunamamıştır.
Kulede bulunan kalenin ana kapısından girerken, kapının üzerinde bulunan ve “Adalet” heykeli olarak isimlendirilen heykeli görmenizi öneririm. Heykel: şehre arkası dönük olarak yapılmıştır.
Bu yüzden, Dublinliler, onu “İngilizlerin hakimiyetinin bir simgesi” olarak görürler. Ayrıca: bu heykelin gözleri bağlı değildir. (Çünkü: genelde adaleti temsil eden heykellerin gözleri bağlıdır, çünkü adalet dağıtırken adil olmaları düşünülür)
Ayrıca: yağmur yağdığında heykelin kafasından aşağıya süzülen yağmur suyu: koyu boyunca akarak elinde tuttuğu metal terazinin bir kefesine dolar ve terazinin dengesi bozulur. ( Bu durum da, İngiliz adaletinin dengesizliğini, yani adaletsizliği simgelemektedir diye nitelendirilir )
Burası hapishane olarak kullanılırken, 1591 yılında Noel arifesinde: isyancı Cheiftains Hugh O’Donnell ve O’Nell buradan kaçtılar.
Record Tower-Garda/Polis Müzesi
Burası: 1258 yılı yapımıdır. Avluyu geçer geçmez burası görülür. Güney-doğu yönündeki kule: Dublin kalesinde ve şehirde bozulmamış son kuledir. Yüksek güvenlikli bir hapishane olarak kullanılmıştır. Kulenin duvarları, 4.6 metredir. Burada: “Garda Müzesi” yani “Polis Müzesi” bulunmaktadır. Müzede: İrlanda polis gücü ile ilgili nesneler sergilenmektedir.
Chapel Royal Cryt-Kraliyet Şapeli-Gelir Müzesi
Chapel: 19.yüzyılda, Francis Johnston tarafından tasarlanmış, gotik bir yapıdır. Yapının özellikle taş işçiliği, ince alçı işleri ve meşe oyma süsleri ve tavanı ilgi çekmektedir.
Buranın içinde “Gelir Müzesi” bulunmaktadır. Müzede: İrlanda vergi ve harçların toplanmasının uzun tarihine ait ilginç ve çoğu zaman eğlendirici nesneler sergilenmektedir. Burada: inter-aktif kaçakçılık oyunları, sahte mal ve damgalama donanımları gibi ilginç nesneler görülebilir. Giriş ücretsizdir.
Kilisenin altında ise “Crypt Arts Centre” denilen yerde sergi ve konserler düzenlenmektedir.
Evet son olarak: kale sınırları içindeki modern bir eklentide bulunan yapıdan söz etmek istiyorum.
Chester Beatty Library
Giriş ücretsizdir.
New Yorklu bir madenci olan Sir Alfred Chester Beatty (1875-1968) tarafından Orta ve Uzak doğudan toplanan bu şaşırtıcı koleksiyonda: Mısır papirüs metinleri, Kuran’ın güzel ışıklı kopyaları, İncil, Avrupa Ortaçağ ve Rönesans dönemi el yazmaları ekranlarda ziyaretçilere sunulmaktadır.
1950 yılında Chester Beatty, koleksiyonunu evindeki kütüphane bölümünde saklıyordu. Ölümünden sonra, koleksiyonunu İrlanda halkına miras bıraktı.
Koleksiyon 1999 yılında, Dublin kalesinde yeni Chester Beatty Kütüphanesine taşındı. Chester Beatty, 1957 yılında İrlanda’nın ilk fahri hemşerisi yapıldı.
Koleksiyon günümüze kadar olan süreçte, yaklaşık MÖ.2700 yılından bu yana ifade zenginliğini yakalar.
Evet: özellikle İslami el yazmaları, Çin, Japon ve Hint sanat metinleri bakımından çok zengindir. Doğu ve Batı kültürüne ait yazılı örnekler sergilenmektedir. 2 kata yayılmış nefes kesen koleksiyon 20 binden fazla el yazması, nadir kitaplar, minyatür resim, kil tablet, kostüm ve sanatsal, tarihi ve estetik öneme sahip diğer nesneler içerir.
1.Katta
Burada: Babür Hindistan, İran, Osmanlı imparatorluğu, Japonya ve Çin sanatı keşfedilmektedir. Ayrıca: Beatty’nin hayatından kesitler sunulur. Burada: küçük ilaç kutuları ve belki de dünyada Çin yeşim kitaplarının en güzel koleksiyonu görülmektedir. Işıklı Avrupa metinleri de incelenebilir.
2.Katta
Burada sergilenenler: Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizm kutsal gelenekleri, ritüelleri ve ayinleri hakkında fikir verir. Ayrıca: İsa ve Buda’nın hayatına ait işitsel keşifler, Mekke’de hac anlatılır.
İyi aydınlatılmış İslami metinler arasında sayılan 19. yüzyıl nesneleri görülür. “Deat Sea Scrolls” şimdiye kadar bulunan en eski ikinci kutsal fragmandır. Ayrıca: Burma, Endonezya, Tibet parşomenleri ve Antik Mısır papirüs metinleri görülür.
Günümüzde: Beatty: ince lake tavanı ile tam kapsamlı başvuru kitaplığı ile: öğrenciler ve sanatçılar için büyük bir kaynaktır. Bu sakin çatı altında: Japon Bahçesi ve lezzetli Ortadoğu mutfağı yemeklerinin servis edildiği, zemin kattaki “Silk Road Cafe” de mutlaka zaman ayırmalısınız.
Bu zengin koleksiyon: 2002 yılında “Avrupa Yılın Müzesi Ödülü”ne layık görülmüştür.
Great Gate denilen yerden Castle Street boyunca daha yukarı çıkıldığında: Chirstchurch Place denilen yerde, Dublin şehrinin iki büyük katedralinden ilki olan “Christ Church Katedrali” görülür. Katedralde, kale gibi bir tepe üzerindedir.
CHRİST CHURCH CATHEDRAL VE ÇEVRESİ
Şehrin en güzel binası olan burası aynı zamanda İrlanda Anglikan kilisesinin parçasıdır. Dublin şehrindeki iki Protestan katedralinden birisidir. Diğeri, daha güneyde olan St Patric katedralidir.
İlk Hıristiyanlaşmış Viking kralı Sitric tarafından, 1038 yılında, şehir surları içinde, bir tepe üzerinde olan burada, ahşap bir kilise yaptırılmıştır.
Günümüzde görülen taş katedral ise, Norman Baronu Strongbow’un Dublin şehrini ele geçirmesinin ardından, 1172 yılında tahta kilisenin yerine yapılmaya başlanmış ve inşaat 13.yüzyılda da devam etmiş ve böylece erken İngiliz gotik stillerinin hakim olduğu bir mimari ortaya çıkmıştır. 1558 yılında, VIII.Henry’nin Roma Katolik Kilisesinden ayrılmasının ardından, Dublin şehrindeki tüm dini kurumlar “Anglikan” olmuştur.
Takip eden dönemde, katedralin tonoz nefinin güney kısmı 1562 yılında çökmüş ve 17. yüzyılda yeniden yapılmıştır.
1871-1878 yılları arasında ise, Henry Roe finansörlüğünde, mimar GE Street tarafından restorasyon çalışmaları görülür. Çoğu Victoria dönemi yapısının tadilatında olduğu üzere: restorasyon çalışmaları antik yapıların korunması için önemli olmasına rağmen, öte yandan ortaçağ karakterinin çoğu bu restorasyon çalışmalarında ortadan kaldırılmış ve yapı son derece kaba ve sevimsiz hale gelmiştir.
İçerideki her şeyin söküldüğü bu restorasyon çalışmalarında: iç bölüm: Victoria Neo-Gotik tarzda yenilenmiştir. Sokaktaki kule, yeniden inşa edilmiş ve dış payandalar eklenmiştir. Dış cephede: orijinal Norman ve erken İngiliz yapısı korunmuştur.
Sivri kemerli nef: erken İngiliz tarzında 1234 yılı yapımıdır. Nefin güney duvarı tonoz yıkıldıktan sonra, 17. yüzyılda yeniden inşa edilmiştir. Ancak kuzey duvarı orijinal değildir.
Nefin güney koridoru: bir zırhlı şövalye şeklindeki etkileyici büstü bulunan “Strongbow”un mezarını içermektedir (ölümü-1196) ve burada tabutunun bir kopyası görülmektedir.
Dublin tüccarları geleneksel sözleşmelerini imzalamak için buraya gelirler ve Strongbow’u tanık olarak düşünürler. Strongbow’un ilk mezarının, günümüzdeki tabutunun altında bulunduğu tahmin ediliyor.
Peki: bu Strongbow kimdir: Strongbow: Leinster kontunun büyük oğludur ve 1148 yılında kral olmuştur.
Dermot MacMurrough: İrlanda’da gücünü yeniden kazanmak için, Leinster kralı Strongbow’dan yardım istedi.
Karşılığında ise: Strongbow için kızı Aoife ile evlenmesini vaat etti.
Strongbow: 23 Ağustos 1170 tarihinde İrlanda’ya geldi ve yaklaşık 200 şövalye ve 1000 kadar asker ile Waterford’a saldırdı ve Waterford’u ele geçirdi ve kısa süre sonra Christ Church Katedralinde: Aoife ile evlendi.
Dermot MacMurrough: Strongbow’a krallığını bıraktı. O gücünün zirvesinde, Mayıs 1171 tarihinde öldü ve Dublin şehrini ele geçirince yapımına başlattığı bu Christ Church katedraline gömüldü. Ancak, bir kısım söylentiye göre de Gloucester’e gömüldü.
Ayrıca yine nefin güney koridorunda: ulusal hükümet yetkilileri için ayrılmış özel bölüm görülür. Kuzey koridorunda Sir Thomas Drew (ölümü-1910) tarafından bağışlanan vaftizhane bulunur.
Koronun doğu tarafında: Lady Chapel ve Peace Chapel bulunmaktadır.
Güney transept’in doğu tarafındaki “Peace Chapel” (Barış Şapeli) : oldukça etkileyici bir 12.yüzyıl yapısıdır ve bir zamanlar Dublin Başpiskoposu olan St Lawrence O’Toole’in kalbi: atların yanındaki duvarda asılı ve kalp şeklindeki demir bir kafesin içinde mumyalanmış olarak sergilenmektedir. Şapelin özellikle 13. yüzyıldan kalma yer karoları ilgi çekmektedir.
Victoria tarzı koro bölümünde: 1875 yılında mimar GE Street tarafından yapılan, geç ortaçağ dönemine ait ince pirinç kürsü dikkat çekmektedir. Haç şeklindeki kilisenin, yan ve koro bölümleri, 12. ve erken 13.yüzyıldan kalma crypt dışında, katedralin erken parçalarıdır.
Katedralin altında bulunan; 12. ve 13. yüzyıldan kalma son derece geniş (İngiltere ve İrlanda’nın en büyüklerinden birisidir) ve tonozlu crypt bölümü: Dublin şehrinin en eski ayakta kalan yapısıdır.
“Treasures of Christ Church” adlı sergi: cryptanın büyük bölümünü kapsamaktadır. Bu sergide: çok eski zamanlardan kalma sayılı el yazması metinler, 1689 yılında Orange Prensi James II. Nin Boyne savaşında kazandığı zafer anısına yapılmış taşınabilir tapınağını (çadır) ve 1666 tarihli Common Prayer Book ve şamdanlar görebilirsiniz.
Crypt’nın açık alanlarında: ağır taş sütun ormanı içinde, 1670 yılından kalma ağaç kütüğü ve ortaçağ taş oymacılığından örnekler görebilirsiniz. Ayrıca: yine burada, mahzenin en sıra dışı ama en popüler sakinlerinin mumyaları da görülebilir.
James Joyce tarafından “Finnegands” eserinde belirtildiği üzere, bunlar “Tom ve Jerry” olduğuna inanılan kedi ve fare mumyalarıdır.
Tarihi 1480’lara kadar uzanan kilise korusunun, Handel’in ünlü “Mesiah” adlı eserinde yer almak gibi bir ayrıcalığı vardır. 1742 yılında, Dublin şehrinde, Handel’in “Mesiah” adlı eserinin ilk performansında, buranın korosu da yer almıştır.
Katedral korosu: İrlanda’nın en iyi korolarından biri olarak haklı bir üne sahiptir ve ülke çapında turlar ve radyo yayınlarına katılırlar. Koro, kuruluşunun ardından, sürekli olarak Dublin şehrinin müzikal hayatında yer edinmiştir.
Kilisenin yan bölümünde Sir Henry Sidney anıtı görülür. Güneyde: Sir Henry Cheer’in (ölümü-1734) mezarı bulunur.
Christ Church Cathedrali: kutsal emanetler koleksiyonu ile de ilgi çekmektedir. Özellikle: içlerinde: İsa’nın beşiğinin bir parçası olduğu söylenen kutsal emanetler önemli yer tutmakta ve burayı Ortaçağ döneminde bir haç yeri haline getirmiştir.
Evet, katedral, etkileyici taş işçiliği, yüksek nefi ve 13.yüzyıl desenlerini örnek alan 19.yüzyıldan kalma ve yakarak süsleme yöntemiyle yapılmış yer çinileri ile hala hayranlık uyandıran bir mekandır.
Harika döşemeler, mozaikler ve zarif vitray pencereler: katedrali ziyaret ederken binaya özel bir atmosfer vermektedir.
Ayrıca: katedralde bulunan kutsal emanetler, Hıristiyanların özel ilgisini çekmektedir.
Evet son bir not: katedral gezinizde yorulur ve dinlenmek isterseniz: katedral cafeyi tercih edebilirsiniz. Burada: çay, kahve, sandviç, çörekler ve kekler bulunuyor.
Katedralin hemen karşısındaki yol üzerinde bir yer var.
Dublinia
St Michael Tepesi, Christ Church yanındadır.
Katedrale bir köprü ile bağlanan ve ortaçağ dönemindeki Dublin şehrinin görsel ve işitsel olarak canlandırıldığı bir yerdir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 8.5 euro, öğrenciler için 7.5 euro, çocuklar için 5.5 euro giriş ücreti ödemek gerekir. Her odada sesli olarak 5 farklı dilde anlatım yapılıyor.
Sergide önce Viking bölümü, ardından Ortaçağ Dublin bölümü ve Hunters sergisi, St Michael kulesi, Christchurch Katedrali bölümleri bulunuyor. Viking bölümünde: uzun ve zorlu yolculukları, silahları ve bir Viking savaşçı olma becerileri görülebiliyor.
Ağır zincirlerle bir köle olarak ve gürültülü şekilde sokaklarda dolaşırken, Viking kıyafetlerini deneyebilirsiniz. Viking runik alfabesi, onların şiir ve destanları, bir Viking evini ziyaret, tüm bunları yaşamak için burayı ziyaret etmeniz gerekiyor.
Serginin diğer bölümlerinde de benzer etkinlikler yapılıyor. Özellikle Ortaçağ döneminde Dublin şehrinin nasıl olduğu ilgi çekiyor. Ama buraya en çok çocuklar ilgi gösteriyorlar.
Merchant’s House
Burası da bir yol ile katedrale bağlanmaktadır.
Konuk evi olarak kullanılan yapının üst katında hediyelik eşya dükkanı bulunuyor.
Ayrıca kuleye çıkabilirsiniz.
Eski şehrin ara sokaklarında gezindikten sonra: Dublin şehrinin en turistik mekanlarından biri olan bir yere ulaşıyoruz. Thomas Street’in batısındaki James Street üzerinde, 1759 yılından bu yana “Guinness Brewery” bulunuyor.
GUİNNESS BREWERY VE ÇEVRESİ
St James Gate Brewery bölgesinin merkezindedir.
İşte, Dublin şehrine gelenlerin şehirde en çok ziyaret ettikleri yer.
Giriş ücretleri, yetişkinler 14.85 euro, 18.yaş üstü öğrenciler 13 euro, 18 yaş altı öğrenciler 10.50 euro, 65 yaş üstü 13 euro, 6-12 yaş arası çocuklar 6.5 eurodur.
“Guinness” bir bira markasıdır ve dünyaca ünlü, küresel bir marka olarak bilinir ve tanınır. Birçok çeşidi bulunmaktadır.
“St James Gate Brewery” (İrlandaca “Grudlann Gheata Naomh Seamuis”) olarak bilinen bu tesis: Dublin şehrinde, İrlandalı Artur Guinness tarafından 1759 yılında kurulmuştur. Artur Guinnes: 1759 yılında tesisi açtığında, tesisin bulunduğu yeri, yıllık 45 paund karşılığında 9000 yıllık süre için kiralamıştır.
1838 yılında ise bu marka İrlanda’nın en büyük bira markası oldu ve 1.2 milyon varil yıllık üretimi ile, 1914 yılında dünyanın en büyük bira fabrikası unvanını kazandı.
Bu fermantasyon tesisi: 64 dönüm, 7 katlı masif bina: 1759 yılından bu yana, dev bir bira bardağı şeklinde, şehirde ilgi çekmektedir.
Günümüzde: şirket “Diageo” isimli bir kuruluşun parçasıdır. Yani: Guinnes neslinden yönetimde kimse kalmamıştır.
Tesis içinde 3 tane bar bulunuyor. Bunlar: Brewery, Kaynak, Gravity. Ayrıca: kahve dükkanı, restoran, toplantı ve etkinlik salonu vardır.
Rehberli tur ile tesiste gezilen yerler ise şunlardır
Atrium
Gezi: 7 katlı binanın merkezinden başlar. Burası aynı zamanda dünyanın en büyük cam bira bardağının dibidir.
Daha sonra: zemin katta: Guinness mağazasını görebilirsiniz. Burada: Guinness ile ilgili gündelik giysi ve hatıra eşyalar satılmaktadır.
İngredient and the Craft of Brewing
Burada: bira yapımında kullanılan su, arpa, şerbetçiotu ve mayanın karışımı yapılıyor. Yani, bu bölümde bira sürecini adım adım izleyebilirsiniz.
Cooperage and Transportation
Burada: uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından oluşan harika bira çeşnisinin elde edilişi anlatılıyor.
Advertising and Sponsorship
Burada: ödül kazanan Guinness reklamları bulunuyor. Yani, burası reklamcılık galerisidir.
Crafting the Perfeckpint
4.katta bulunan bu bölümde, deneyimli elemanlar, ziyaretçilere bira doldurma sanatını öğretiyorlar. Gıda deneyimi bölümünde ise: klasik yemekler ve özellikle sığır yemeği ile birlikte, Guinnnes birasının tadılması sağlanıyor.
Gravity Bar
7.katta bulunan buradan Dublin şehrinin nefes kesici 360 derecelik manzarasını izleyebilirsiniz. Burada: şehirde bulabileceğiniz en taze bira servis edilir. Ayrıca: her ziyaretçiye burada ücretsiz bir “Guinnes Bira Bardağı” veriliyor.
Evet burayı ziyaret ederseniz: Guinness marka biranın 250 yıllık geçmişinin tanıtıldığı bir sergiyi görebilir ve dünyaca ünlü bira markası hakkında bilmek istediğiniz her şeyi öğrenebilir.
Rehberli turda: tüm eğlendirici etkinliklere rağmen: amaç, biranın mayalanması için kullanılan bakır fıçıları ve Guinness’in su, arpa, şerbetçiotu ve maya gibi dört basit maddeden elde ediliş süreci anlatılmaktadır.
Şehir merkezinin batısında: Dublin şehrinin turistler için en ilgi çekici mekanları bulunmaktadır ve bunlar “Heuston Station” çevresinde toplanmışlardır.
IMMA-Irısh Museum of Modern Art
Burası: restore edilen 1648 yılı yapımı “Royal Hospital of Kilmainham” binasındadır ki, Dublin şehrinin en gözde 17. yüzyıl binası olarak tanınır. Yani, bu müzeyi ziyaret etmeden önce, binayı doya doya seyretmenizi öneririm. Royal Hospital: emekli askerler için bir ev olarak: James Butler tarafından 1684 yılında kurulan ve yaklaşık 250 yıldır kullanılan bir yerdir.
Tarzı: resmi bir cephe ve büyük bir avlu ile, Paris şehrinde bulunan Les Invalides’e dayanmaktadır. Hastane binası, hükümet tarafından 1984 yılında restore edildi ve Mayıs 1991 tarihinde “Modern İrlanda Sanat Müzesi” olarak hizmete açılmıştır.
Modern Sanat Müzesi: İrlandalı modern ve çağdaş sanatın sunumu ve koleksiyonları için, İrlanda’nın ilk ulusal kurumu olarak 1990 yılında İrlanda hükümeti tarafından kurulmuştur. Müzenin ziyarete açılma tarihi ise, Mayıs 1991 tarihidir.
Evet, müzede: 1960-1970 yılları arasından kalma “Gordon Lambert Collection” bulunur. Bu koleksiyonda, yüzden fazla nesne bulunmaktadır.
Müzede: sanatçıların çalışmalarını yürüttükleri stüdyolar da bulunmaktadır. Ayrıca: konser ve özel etkinlikler de düzenlenmektedir. Müze: yıllık 400 binden fazla ziyaretçi çekmektedir.
Bölgenin batısında, Inchicore Road adresinde bir hapishane bulunuyor.
Kilmainham Gaol-Jail
Giriş ücretlidir. Yetişkinler 6 euro, çocuk ve öğrenciler 2 eurodur. Dublin şehrinde yabancılar tarafından en çok ziyaret edilen 10. yerdir. Rehberli turlar, yaklaşık 1.5 saat sürmektedir.
Burası, yüzyıldan fazla süre, İrlanda’nın başlıca hapishanesi olarak kullanılmış ve en son olarak 1924 yılında Eamon de Valera kalmıştır. Cezaevi 1796-1924 yılları arasında 128 yıl boyunca kullanılmıştır.
Uzun yenileme çalışmaları sonucunda, Kilmainham Gaol, günümüzde İrlanda milliyetçiliği tarihinin bir müze evi olarak kullanılmaktadır. Üst katta bir sanat galerisi, resim-heykel ve bütün çağdaş İrlanda cezaevlerinde hapsedilen mahkumların takıları sergilenmektedir.
Burayı ziyaret ederseniz: hapishanenin ibadet yapılan bölümünde yapılan 25 dakikalık sunumda: Victoria dönemi hapishaneleri, mahkumlara nasıl davranıldığı, siyasal ve toplumsal olaylar anlatılıyor.
Yani: modern İrlanda tarihinin en derin ve ilham verici temaları görülmektedir. İrlanda tarihindeki birçok isyancı, burada gözaltına alınmışlardır. Bunlar arasındakiler: Robert Emet, Charles Stewart Parnell sayılabilir.
Rehberler eşliğinde yapılan turda ise: binanın 18. yüzyıl kısmının karanlık koridorları boyunca ve özellikle Paskalya Ayaklanması sırasında mahkum olanların kaldıkları hücreleri görebilirsiniz. Hapishanenin avlusunda, bazı mahkumların idam edildikleri bildiriliyor.
Öte yandan, burada hırsızlık yaptığı öne sürülen küçük çocukların da tutuklu kaldığı söyleniyor. (en küçük çocuk 7 yaşında imiş) Yetişkin mahkumların çoğu, burada bir süre kaldıktan sonra Avustralya’ya sürgüne gönderiliyorlarmış.
Erkekler, kadınlar ve çocuklar: genellikle mum ışığında, tek bir hücrede 5 kişi birlikte hapsedilirlermiş. Çoğu zaman mum, yalnızca iki hafta yeter ve sonrasında karanlıkta yaşanırmış.
Bölgenin daha güneyinde; River Liffey güney kıyısında, yaklaşık 8 hektarlık bir park alanı vardır.
Irish National War Memorial Park
Burası: Edward Lutyens tarafından tasarlanmış, Avrupa’nın en ünlü anıt bahçeleridir.
Bahçeler: I. Dünya savaşında, yani 1914-1918 yılları arasında İngiliz ordusu adına savaşırken ölen, 48.400 İrlandalı askerin anısına yapılmıştır.
Bütün askerlerin isimleri: bahçedeki dört pavyonda, granit plakalar üzerine yazılıdır ve ayrıca Harry Clarke güzel resimleri ve el yazmaları da bulunur.
Bu dört pavyon: ünlü mimar Sir Edwin Lutyens (1869-1944) tarafından tasarlanmıştır. Park alanı: 1919 yılında tanzim edilmiştir.
Şeması “Memorial Komite”si tarafından çizilen park alanının oluşturulması için: çalışmalara 1931 yılında başlanmış ve yaklaşık 2 yıl sürmüştür. Proje için iş gücü: yarı yarıya; eski İngiliz ordusu askerleri ve İrlanda ordusunun eski askerleri tarafından yürütülmüştür.
Liffey’in kuzey kıyısında; Benburn Street üzerinde ise bir kışla bulunur.
Collins Barracks
Kışla: 1701 yılında inşa edilişinden, 1997 yılında faaliyetine son verilinceye kadar 300 yıl boyunca kullanımda kalmıştır. Burada: National Museum of Decorative Arts and History” isimli bir müze bulunmaktadır.
Kışlanın: ahırları, bir binicilik okulu, sondaj sahaları ve atış yerleri: şu anda sergiler, koleksiyonlar, koruma labratuarları, kütüphane ve ofisler için kullanılmaktadır. Sergi alanları ise: üç katlı, hayatta kalan en iyi meydan olan Clarke Meydanındaki kanatların ikisinde bulunmaktadır.
Müzenin içindeki mobilyalar ve ev eşyaları: İrlanda’nın sosyal ve siyasi tarihine dair ipuçları verir. Sergiler: dekoratif sanatlar, bilimsel aletler ve askeri ve devrimci tarihe odaklanır. Koleksiyonda, bir Samuray zırhı ve eski bir Japon tören çanı bile bulunmaktadır.
Müzenin en nadir parçası ise MS.1300 yılına tarihlenen Çin porselen vazosudur. Bu dünyaca ünlü porselen, iyi belgelenmiş nesnelerden birisidir.
Askeri tarihi içeren, ilk kapsamlı İrlanda koleksiyonu olarak ilgi çekmektedir.
Buradan sonra, şehir merkezine, High Street’in güneyine doğru geri dönecek olursak: ortaçağ duvarları dışında kalan ve ticaretle ilgili şehir kararlarından muaf olduğu için “Liberties” olarak adlandırılan alan görülür.
LİBERİES
İrlanda’ya, 12.yüzyılda Anglo-Normanların gelişinden bu yana varlığını sürdüren burası, bir zamanlar bir kenar mahalle ve özgürlükler merkezi olarak biliniyor. Takip eden süreçte ise: burada yeni konutlar yapılmış, ufak ve kırmızı tuğlalı evlerin restore edilmesiyle şehirdeki üst sınıf buraya yerleşmeye başlamıştır.
Back Lane doğusuna doğru yürürseniz, Patrick Street’e ulaşırsınız. Burada: şehrin en önemli ikinci katedrali bulunuyor.
ST PATRİCK’S CATHEDRAL
Giriş ücretlidir. Yetişkinler için 5.50 euro, Öğrenciler için 4.50 euro ücret ödemek gerekir.
Burası, alan olarak, şehrin en eski Hıristiyanlık alanıdır. Çünkü: MS.450 yıllarında, burada bir kilise varmış ve İrlanda’nın korucuyu azizi olan St Patrick: günümüzde nef üzerinde bir haç ile işaretlenmiş yerde bulunan kuyunun suyu ile : Hıristiyan olanları vaftiz ettiği söyleniyor. Dolayısı ile, buranın ilk olarak 1191 yılında inşa edildiği düşünülüyor.
800 yıldır Dublin şehrinin merkezinde ve İrlanda tarihi ve kültürüne ışık tutmuş katedral: gerek kapladığı alanın büyüklüğü ve gerekse yüksekliğiyle gayet heybetlidir. İçinde, cryp bölümünde 700 civarında mezar bulunur.
Koro bölmesi üstünde: oymalı miğfer ve kılıçlar bulunur. Koro üyelerinin birçoğu 1742 yılında Hendel’in Mesih adlı gösterisinin ilk performansında yer aldılar. Kompozisyon: katedral içinde bir cam muhafazada sergilenmektedir.
Ülkenin en uzun kilisesi olmasını sağlayan iç mekan: 90 metre uzunluğundadır.
Katedralin kulesi ise, 45 metre yüksekliktedir ve burada İrlanda’nın en büyük çanları bulunur.
Ancak: 1191 yılında inşa edilen yapı: 14.yüzyılda meydana gelen bir yangında tamamen yok olmuştur. Daha sonraki dönemde ise, Victoria tarzı restorasyon yapılmış ise de katedral: diğer katedral Christ Church kadar kapsamlı olmamıştır.
Öte yandan: katedralin karışık bir tarihi olduğu söylenir. Buraya: 1191 ile 1224 yılları arasında üniversite statüsü verilmiştir ve İrlanda’nın ilk üniversitesi olmuştur. Takip eden süreçte, 1320 yılında, burası Kral Henry VIII tarafından kapatılmıştır.
“Guliver’in Gezileri” yazarı yazar ve hicivci Jonathan Swift: 1713-1745 yılları arasında burada dekanlık yapmıştır. Kendisi: yardımseverliği ve İrlanda davasına verdiği destekle tanınır.
Zaten: Swift ve aşkı Esther Johnson’un mezarları, burada görülmektedir. Mezarın hemen yanındaki duvar üzerinde, bizzat Swift tarafından yazılan mezar taşı görülebilir.
Katedral/Üniversite 1320 yılında kapatıldıktan sonra ise: Dublin ziyareti sırasında Oliver Cromwell’in askerleri: kilisenin transeptine atlarını bağlamışlardır.
1783-1871 yılları arasında, katedral “St Patric Şövalyeleri” için bir şapel olarak kullanılmıştır. 1871 yılında ise, İrlanda kilisesi: kiliseyi devletten ayırarak Dublin kalesine taşımıştır. Bu şövalye varlığının ifadesi olarak, şövalyelerin afişleri, hala koro tezgahları üzerinde durmaktadır.
Evet, yine katedrali tanıtmaya devam ediyorum. Burada bulunan ve Ortaçağdan kalma rahip odası ilginçtir, çünkü üzerinde delik bulunmaktadır.
Lord Kildare: azılı düşmanı ve burada tutuklu olan Lord Ormonde ile barış yapmak istediğinde: kendini güvene almak açısından, el sıkışmak istediğinde, elini bu delikten içeriye uzatmıştır. (Bu delikli levhayı görebilirsiniz)
Katedralin çıkışında: İrlanda’nın ilk halk kütüphanesi olan ve 1701 yılında açılan “Marsh Library” bulunur. Burada, çoğunluğu 16. ve 18. yüzyıllardan kalan 25 binden fazla kitap bulunmaktadır.
Raflar: hırsızlıkların önlenmesi için metal kafesler içine alınmıştır ve günümüzde de aynı şekilde muhafaza edilmektedir.
Günümüzde: katedral; İrlanda kilisesi ulusal katedrali ve aynı zamanda İrlanda’da popüler bir turistik yer olarak hizmet vermektedir. Dublin şehrinde, yabancılar tarafından en çok ziyaret edilen 8. yerdir. İrlanda anma günü törenleri, her yıl Kasım ayında burada gerçekleştirilmektedir.