İzmir Buca

İzmir Buca

Buca, İzmir il merkezine 9 km uzaklıktadır.

TARİHİ

MÖ 628 yılında başlayan Lidya saldırıları sonucu, kentlilerin yöneldiği çevre yerleşimlerinden birisi de Buca’dır. Buca isminin kökeni Rumcadır. Bir köşede, kenarda bulunan köy anlamına gelen “Vuzas” ya da “Bovios” kelimesinden gelmektedir. Ayrıca İtalyancada “Buca” kelimesi “çukur” anlamına gelmektedir.

Buca’nın çukurda kalması, ismin buradan geldiğini düşündürmektedir. İzmir’in kuzeydoğusunda bulunan yerleşim, adının kökeninden de anlaşılacağı gibi her zaman Rum azınlığın yoğunlukta bulunduğu bir köy olmuştur. Yerleşimde ana gelir kaynağı bağcılık ve büyükbaş hayvandır.

Buca ismine, ilk olarak 1688 yılında rastlanılır. Bu yıl bir deprem olduğu ve Fransız Konsolosluğunun Buca’ya taşındığı kayıtlıdır.

19’ncu yüzyıla değin Rum ve Türk nüfusun yanı sıra Levantenlerin sayfiye evlerinin de bulunduğu yerleşim, yüzyılın ikinci yarısında Bornova’ya paralel bir gelişim göstererek Batılı grupların tercih ettiği bir yaşam alanı olmuştur. Ancak 19’ncu yüzyılın ikinci yarısına dek, yerleşimin fiziksel yapılanmasının ve kentle bağlarının gelişmemiş olduğu düşünülür. 19’ncu yüzyılın ortalarına kadar, kente ulaşım bir patika üzerinden, eşek ve katırlarla yapılmaktadır.

Buca’daki yaşamın değişiminde kırılma noktası demiryolu hattı ile kente bağlanmasıdır.

1860 yılında Aydın demiryolu hattının önemli bir durağı olarak kent merkezine bağlanan yerleşimin gelişmesinde demiryolu hattının kullanımı ve demiryolu şirketi üst düzey yöneticilerinin Buca’ya yerleşmesi önemli rol oynamıştır.

Demiryolunun başlattığı toplumsal ve fiziksel gelişim, Levantenlerin konut alanı olarak buraya yönelmesi ve buna bağlı olarak Rum nüfusun artmasına yol açmıştır. Bu dönemde, Buca, İzmir kent bütünlüğünde var olan Batılı gurupların ana yerleşim alanlarından biri haline dönüşmüş, nüfus hızla artmış, 19’ncu yüzyılın sonlarında 5 bine ulaşmıştır.

19’ncu yüzyıl başında yerleşimde bir Yunan, bir Katolik, bir Reforme kilisesi ve bir cami bulunmaktaydı.

Yerleşimdeki Protestan guruba ait ilk kilise 1836 yılında, İngiliz ve Amerikalıların ortak girişimi ile bir konutun kilise olarak düzenlenmesi sonucu kullanıma açılmıştır.

Daha sonra 1866 yılında bu yapı yıkılmış ve arazisine, günümüze kadar varlığını sürdüren Protestan kilisesi inşa edilmiştir. Aynı dönemde, Katolikler, “De Tous Les Saints Kilise” sini kurmuşlardır.

20’nci yüzyılın ilk çeyreğine ilişkin bilgilerde ise Buca’da iki Ortodoks, bir Katolik, bir de Protestan olmak üzere dört kilise bulunduğu bilinmektedir.

Bu dini yapılardan sadece bir Katolik ve bir Protestan kilisesi günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Buca Protestan kilisesinin yanında bulunan Papaz Okuluna ilişkin “Ortodoks kilisesine aittir” ifadesi kullanılır.

1950’li yıllar tüm İzmir genelinde olduğu gibi, Buca’da da Levanten toplumun yaşam alanlarını terk ettiği dönemdir. Bu dönemde dağılmış olan cemaati bir arada tutmak için Londra’da basılıp Türkiye’de dağıtılan bir bülten hazırlanmıştır.

İzmir Buca

GENEL

İlçenin kuzeyinde Konak, kuzeydoğusunda Bornova, doğusunda Kemalpaşa, güneyinde Torbalı, batısında Gaziemir ve Karabağlar ilçeleri vardır. Nüfus bakımından İzmir ilinin en büyük ilçesidir. İlçe, Nif dağının güney eteklerine kurulmuştur.

Yayvan görünüşlü arazi ile çevrelenmiştir. Çevresindeki tepeler ve vadiler bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Dağlık arazide kurulu köyü yoktur. Düz ve verimli topraklara sahiptir. Denizden yükseklik ortalama 38 metredir. Yörede tipik Akdeniz iklimi hakimdir, kışlar bol yağışlı, yazlar ise sıcak geçer.

BUCA YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARI

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı: Buca Eğitim Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adalet Yüksek Okulu, Manisa Spor Akademisine bağlı Beden Eğitimi Bölümü bulunmaktadır. Halen, İlçede Dokuz Eylül Üniversitesi kampüsleri inşası sürmektedir. İnşaatlar bittiğinde ilçe tam anlamı ile bir “Fakülteler ilçesi” olacaktır.

NE YENİR

Buca yöresinde tatmanızı önereceğim yerel lezzetler: zeytinyağı, kiraz, bardacık, razakı ve sultani üzümü, kavun, oğlak kebabı, kekik turşusu ve bamya önerilir.

 

İzmir Buca

GEZİLECEK YERLER

İzmir Buca Levanten Yaşam Alanları

LEVANTEN YAŞAM ALANLARI

1’NCİ AKS

Dönemin önemli fiziksel yapılanması olan Buca Tren İstasyonunu yerleşim merkezine bağlayan ve buradan İzmir kent merkezine yönelen caddedir. İzmir (bugünkü Menderes caddesi) yoğunlukla tekil yapılar ile çevrelenmiştir. İstasyon Caddesinde, sıra ev niteliğini gösteren yapılar bulunmaktadır.

2’NCİ AKS

Yerleşim merkezinden güneydoğuya doğru yönelen Fatih Caddesindedir. Günümüzde Erdem caddesi olarak isimlendirilen cadde boyunca varlıklı Levanten ailelerine ait, yoğunlukla yüksek duvarlarla çevrelenmiş konutların yanı sıra, Anglikan cemaatine hizmet veren Buca Protestan kilisesi ve Papaz Okulu yer almaktadır.

İzmir Buca Amerikan Koleji

AMERİKAN KOLEJİ

Okul: Kızılçullu (günümüzdeki ismi Şirinyer) semtinin güneyinde Meles çayına bakan yerdedir.

1891 yılı Eylül ayında Alexander Mc Lachlan ve eşi, İzmir’e yerleşerek yaşamlarının 35 yılını adayacakları bir okul kurmaya karar verirler. İlk olarak, Basmane Melez caddesinde 5 yıllık ilköğretimle yükümlü Amerikan Erkek Okulu açarlar.

Okul, 1895 yılında ilk mezunlarını verir. 10 yıl sonra ise, öğrenim süresi 4 yıl hazırlık ve 4 yıl kolej sınıfı olmak üzere 8 yıla çıkarılır ve okul, Amerikan Kolej Enstitüsü ismini alır. Amerika’dan birçok kişi, okulu ziyaret ederek incelemelerde bulunur.

Bu ziyaretçilerden birisi de demiryolu yapımı ile ismini duyuran dönemin zengin iş adamlarından John S. Kennedy’dir. Kennedy ve eşinin ziyareti, daha sonra okula yapacakları büyük maddi kaynakların başlangıcı olur ve yardımlar 30 yıl boyunca sürer.

Okulun isminin daha da duyulması sonucu, yeni kampüs binası ihtiyacı ortaya çıkar. Kampusta, 10 kadar daha küçük ek bina ve personel konutu inşa edilir. Böylece eski Amerikan Kolejinin bulunduğu yerde, Kızılçullu Kampüsü kurulur.

İzmir Buca

Yeni kampus binası, 1913 yılında açılır. 400 öğrenci vardır. Öğrencilerin çoğunluğu Rum ve Ermenilerden oluşur. Türk, Musevi ve Avrupa kökenli öğrenciler de bulunur.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı yapmış Adnan Menderes’te burada eğitim görmüş ve eski Amerikan Kolejinden mezun olmuştur. (Köy Enstitülerinin kapanmasının ardından, bu bina ve çevresindeki arazi, yine Adnan Menderes Başbakanlığı döneminde NATO’ya devredilmiştir.)

İzmirli Levanten ailelerin çocuklarının okuduğu sayılı okullardan biriydi.

Mc Lachlan, İzmir kentine spor alanında da yenilikler getirir. İlk defa okullar arası atletizm müsabakaları düzenlenir. Türkiye’nin ilk bölgesel futbol ligi kurulur. İzmir’e okula ilk sismograf ve ilk elektrikli aydınlatma sistemi getirilir.

1’nci Dünya Savaşının başlamasıyla 1914 yılında, okulda öğrenci sayısı önemli oranda düşer. Çünkü öğrencilerin bazıları askere alınır, kolejin bir süre dış dünya ile bağlantısı kesilir.

Çünkü İzmir, itilaf güçleri tarafından denizden ablukaya alınmıştır. Ayrıca kolejin hemen güneyindeki hipodrom, havaalanı olarak kullanılmaya başlanmış, demiryolu hattının kolejin yakınından geçmesi nedeniyle, hava saldırıları yapılmıştır.

Kolej yakınlarına da zaman zaman bombalar düşmüş kolej çalışanları zor zamanlar geçirmiştir. Ayrıca savaş nedeniyle yiyecek kıtlığı çeken yerel halka da gıda yardımı yapılmıştır.

1918 yılında, savaşın sonlarında kampusun esir toplama merkezi olarak kullanılmasına karar verilir. İngiliz ve Türk hükümetlerinin, malul harp esirlerinin takası konusunda anlaşmaları üzerine, kampüs ve binalar askeri valinin kullanımına tahsis edilir.

Türkiye’deki çeşitli kamplardan gelen İngiliz askeri, 2000 kadar savaş esiri, 3 ay burada barınırlar. Savaşın ardından, Mc Lachlan: kampüste bir tarım okulu açar. Okul: çiftçilere dönüşümlü mahsul yetiştirme ve değişik çiftlik hayvanları yetiştirme konularında eğitim verir.

1919 yılında Yunan ordusu İzmir şehrini işgal edince, kolej yönetimi, eğitim müfredatını Yunan idaresinin isteğine göre yeniden düzenlemek zorunda kalır. 10 Eylül 1922 günü, kolejin batısında Türk ve Yunan birlikleri arasında çıkan çatışmalar nedeniyle, pek çok Ermeni ve Rum, korku ile koleje sığınır. İzmir’de yönetim Türk tarafına geçince, kolej müfredatı yine değiştirilir.

1922 yılında İzmir’de büyük bir yangın çıkar ve okuldaki eğitim durma noktasına gelir. Ocak 1923 tarihinde, kolejde derslere yeniden başlanır. Okulda 250 öğrenci vardır ama hiç gayrimüslim öğrenci kalmamıştır. Öğrencilerin hepsi Türk’tür.

Eğitim 1934 yılına kadar devam eder. Kolej yönetimin Türkiye’deki faaliyetlerini sonlandırma kararı alarak Lübnan-Beyrut şehrine taşınır. Halen Beyrut’ta faaliyetlerini sürdürmektedir.

1935 yılında kampüs ve bina, Türkiye’deki öğretmen açığını kapatmak için Öğretmen Yetiştirme Kurslarına tahsis edilir. Çünkü kolej döneminde yurtdışından getirilen birçok yeni alet ile kolej arazisinde modern tarım yapılmaktadır.

1937 yılının Ocak ayında, kolej kampüsü, Türk hükümeti tarafından satın alınır ve tarım ağırlıklı uygulamalı bir okul açılmasına karar verilir. 1937 yılında burada “Kızılçullu Köy Enstitüsü” açılır. İzmir Eğitim Enstitüsü öğrencileri binaya taşınırlar.

Okulda: öğrencilere, demircilik, marangozluk, modern tarım yöntemleri, hastalıkların tedavisi gibi birçok farklı alanda eğitim verilir. Daha sonra atandıkları köylerde, bu alanlarda öncülük etmeleri sağlanır.

18 Şubat 1952 tarihinde Türkiye NATO’ya üye olur. Kızılçullu’daki bu kampüsün de Nato’ya ait uygun bir merkez olacağı düşünülür. Böylece 18 yıl sonra, kampüs arazisi yine ABD’nin merkezinde olduğu yeni bir kuruluşa geçmiş olur. Eylül 1952 tarihinde, eski Amerikan Kampüsü, NATO tarafından kullanılmaya başlanır.

1952-1954 yılları arasında, burada Türk, Yunan ve Amerikalı askerler bulunur. Daha sonra diğer üye ülkelerin askerleri de gelir. 30 Haziran 1948 tarihinde Karargahın idaresi Türklere verilir.

1999 yılında, karargahın yeni ismi “Güneydoğu Avrupa Müşterek Komutanlığı” olur. 2012 yılında yeniden Kara Kuvvetleri Komutanlığına dönüştürülür. Günümüzde faaliyetlerin devam etmektedir.

Kampüs’te çeşitli binalar bulunmaktadır.

Mc Lanchan Binası

Amerikan koleji kampüsünün ana binasıdır. 1912-1913 yılları arasında yapılmıştır. Kampüsün doğusundadır. Uzunluğu 55 metre, genişliği 21.5 metredir. Ortasında bir saat kulesi bulunur. Saat ve parçalar Almanya’dan getirilmiştir.

Bina: diğer tarihi binalarda olduğu gibi, beyaz Seydiköy taşından yapılmıştır. O günün şartlarına göre, çok ileri düzeyde olan buharlı ısıtma tesisatı ile ısıtılıyordu. Bina: dikdörtgen planlıdır. Zemin dışında iki katlıdır.

Giriş kapısı: dört katlı, dikdörtgen kule şeklindedir. Dışarıya doğru taşırılmıştır. Kulenin katları arasında enine silmeler bulunur. Dördüncü katın üzerinde, yuvarlak kadranlı bir saat bulunur. Bugün NATO karargahı olarak kullanılmaktadır.

Jimnastikhane

Ana binanın kuzeybatısındadır. Uzunluğu 36.5 metre, genişliği 18 metredir. Yapıldığı dönemde Türkiye’nin en büyük spor salonudur. Binanın alt katında, akümülatörlü, dinamo dairesi ve teknisyen odası bulunur.

Bu kısım sayesinde kampüsüm tüm elektriği sağlanır. Ayrıca motor dairesindeki üç beygirlik santrifüj pompası sayesinde, ana binanın en üst katındaki su tankına su pompalanıyor ve burada biriken su, kampüs içindeki tüm binalara dağıtılıyordu. Pek çok spor aleti alınmış ve Amerika’dan çelik dolaplar getirilmişti.

Konferans Salonu

Ana binanın güneybatısındadır. Uzunluğu 30 metre, genişliği 15 metredir. İlk katında, toplam 450 kişi kapasiteli üç salon bulunmaktaydı. İkinci katta ise 750 kişilik büyük bir konferans salonu vardı. Bina, bodrumundaki buharlı ısıtma tesisatıyla ısınıyordu. Bina içinde, bir tane de şapel vardı. Kolej kütüphanesi, bu binanın ilk katındaydı.

Öğretmen Evleri

Kampüsün batısındaydı. İki katlıydılar. İkişer olarak, birbirine bitişik şekilde, toplam üç yapı ve altı evden oluşuyordu.

Kenarden Kulübesi

Ana binanın kuzeyindedir. Amerikan Koleji Başkanının evidir. Kolej yapımına büyük katkılar sağlayan Kennedy ailesinin ABD’deki “Kenarden” ismindeki yazlıklarına istinaden bu isimle anılır. Ma Lachlan ailesi, buraya 9 Mayıs 1913 tarihinde taşınmış ve Türkiye’den ayrıldıkları 1926 yılına kadar burada ikamet etmişlerdir.

Schauffler Evi

Kampüsün batı giriş kapısı yanındadır. Amerikan kolejinin yapımına büyük katkıları olan New Yorklu Schauffler’in anısına bu isimle adlandırılmıştır. Kolejin bazı öğretim üyeleri ve aileleri bu evde kalıyorlardı.

İzmir Buca Baltazzi-Baltacı Köşkü

BALTAZZİ-BALTACI KÖŞKÜ

Köşkü yaptıran aileye ait bilgiler çelişkilidir. Yapının Bucalı bir Rum olan Demonstanis Baltacı veya İtalyan uyruklu Dimonstanis Baltazzi tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Söz konusu kişilin ilk isminin aynı olması ve o dönemde Osmanlı tebaadan (özellikle Rum toplulukları) bazı kişilerin Avrupalı ulusların uyruğuna geçtiği bilinmektedir.

Baltazzi ailesinin Rum asıllı İtalyan olabileceği düşünülür. Demostanis Baltacı, arkeolojii alanında Osman Hamdi Bey ile çalışmıştır. Bu bina: ilçenin en eski yapılarındandır.

İzmir Buca Baltazzi-Baltacı Köşkü

1856 yılında Sultan Abdülmecit, burada misafir edilmiştir. 1863 yılında Sultan Abdülaziz, İzmir’e geldiğinde burada kalmıştır. Söylenenlere göre: Sultan, Aliotti bahçesine bakan kapıdan kabul edilmiş ve adet olduğu üzere, kapı daha sonra kapatılarak bir daha kullanılmamıştır.

Malikane: 1890’lı yıllarda I. Spartalıyan isimli İzmirli zengin bir tüccar tarafından alınmıştır. Kurtuluş savaşını takiben kenti terk etmesi üzerine yapı kamulaştırılmıştır.

19’ncu yüzyılda: Yunan Milli Bankası adına 120 bin kaimeye satın alınmıştır. Daha sonra, Yunan Başbakanı Venizelos, burayı: savaşta ölenlerin çocukları için bir yetimhane yapılmak üzere, İzmir Rum Toplumuna bağışlar.
1922 yılında buradaki yetimler: Amerikan Kızılhaç Örgütü tarafından Yunanistan’a nakledilir. Bu tarihte Türk Devletine geçen Malikane, Mustafa Kemal Paşa’ya bağışlanır.
Ancak, kendisi burasının okul yapılmasını ister ve “Buca Ortaokulu” olur.
Ayrıca: Malikane Konak Yatılı Öğrenci Yurdu ve diğer müştemilat binaları da müsamere salonu ve benzeri olarak kullanılmıştır. Nitekim, Malikane, 1930’lu yıllardan bu yana, okul olarak kullanılmaktadır.
Baltazzi köşkü ve içinde konumlandığı arazi, 1986 yılında kültürel eser ve doğal Sit olarak tescil edilmiş, koruma kapsamına dahil edilmiştir.

 

Günümüzde yapı Buca Lisesi ek binası olarak kullanılmaktadır. Malikane içindeki havuz ve heykeller, nostaljik yapısını korumaya devam etmektedir.

İzmir Buca Papaz Okulu

PAPAZ OKULU

Protestan kilisesinin yanında bulunan bu bina, ilçede papazların eğitim için gittikleri bir yerdir. Ancak hakkında fazlaca ayrıntılı bilgi yoktur. Bina, bir süre “Kız Yetiştirme Yurdu” olarak kullanılmış, yurdun Gürçeşme Polis Okulunun yanına taşınması sonucu, günümüzde Papaz okulu binası “Huzurevi” olarak kullanılmaktadır.

İzmir Buca Forbes Köşkü

FORBES KÖŞKÜ

1908 yılında İngiliz Forbes ailesinin konutu olarak yapılmıştır. Buca ilçesinde bulunan Levanten malikaneleri arasında en çarpıcı ve görkemli olandır.

19’ncu yüzyıl sonundan itibaren İzmir kenti, ekonomik ve toplumsal yaşamı içinde önemli bir yere sahip olan Forbes ailesinin ekonomik gücünü meyan kökü ve antimuan madeni ticareti yaparak kazandığı bilinmektedir. Forbes köşkünün inşasından kısa bir süre sonra yandığı ve 1910 yılında tekrar inşa edildiği, ana giriş kapısı üzerindeki armada belirtilmektedir.

Ailenin Cumhuriyetin ilanını müteakip Yunanistan’a göç etmesi üzerine Forbes, yapıyı yakın arkadaşı Albert Whittal’e hibe etmiştir. Yerleşim yerinde, çam ağaçları ile örtülü bir tepenin üst noktasında konumlanan yapı, hareketli kitlesi ve kitle bütününde yükselen kulesi ile etkileyici bir siluet yaratır.

 

Forbes köşkü: arazi nitelikleri ve konumlanışı, ölçeği, mekan kurgusu ve hacimsel nitelikleriyle, iç mekan ve cephe düzenlemeleriyle ulaşılmaz, erk sahibi, patron olgusunu temsil etmektedir. Köşkün detaylarında çok kaliteli malzeme ve işçilik hakimdir.

Gerek taş gerekse ithal edildiğin anlaşılan ahşap, çok özenli detay incelikleri yansıtır. Köşkün bir başka özelliği strüktürel yapısıdır. Yığma taş duvarlar içine gömülmüş ahşap karkas sistem, alışılmamış karma bir konstrüksiyon düzeni oluşturmaktadır. İzmir’in zaman zaman depremlerden büyük zarar görmesi nedeniyle, muhtemelen mimar böyle bir önlem alma gereği hissetmiştir.

Forbes ailesinin İzmir’den ayrılmasından sonra burada Whittal ailesi ikamet etmiştir.

1940’lı yılların sonunda kamulaştırıldığı belirlenen yapı süreç içinde: Devlet Demiryolları, Maliye Hazinesi ve özel mülkiyetler arasında bölünmüştür. Ayrıca bir süre de Sosyal Sigortalar Kurumu mülkiyetinde hizmet vermiş bu dönemde uzun yıllar S.S.K. Hastanesi doktorlarının dinlenme mekanı olarak kullanılmıştır.

Son yıllarda kapsamlı onarım ve işlev değişikliği nedeniyle boşaltılan ve büyük ölçüde soyulan yapı, ekonomik nedenlerle uygulamanın durdurulması sonucu büyük zarar görmüştür.

Gerek soyulmuş ve kısmen onarılmış bölümlerin doğal koşullarla direkt teması, gerekse iç mekan elemanlarının (şömine, gövde ve panelleri, kütüphane düzenlemeleri, tavan göbekleri gibi) bilinçli, hatta Vandal bir yaklaşımla yok edilmesi/çalınması, yapının sahip olduğu kültürel değerleri yok etmiştir.

Yapı ölçeğindeki olumsuzlukların yanı sıra, arazideki yoğun yapılaşma da kaygı vericidir. Köşk, günümüzde boş durmaktadır.

İzmir Buca Manoly Otel

MANOLY OTELİ

Otel, Katolik kilisesinin yüksek duvarlarının hemen yanındadır. Buca’nın en eski oteli olarak bilinmektedir.

1838 yılında yapılmıştır. Bölgede kitabesi bulunan konutların en eskisidir. Kontrüksiyon ahşap karkas arası kagir dolgu türü kullanılmıştır. Eskiliğine rağmen, yansıttığı mimari üst düzeyde ve kalitelidir. İki binadan oluşmaktadır. Yola bakan ön bina, zemin katında iki kişilik iki oda ve birinci katta yemek odası, oyun yeri ve oturma salonu bulunur. Ana kapıdan girilince sağ tarafında et pişirme ocağı ve yanında tek katlı kapalı bir mekan vardır.

Arka kısım zeminden bir kişilik ve iki kişilik, 2 oda bulunur. Bu odaların önünde, direklerle çevrili yarı kapalı bir uzun salon vardır. Üst birinci kata çıkmak için iki merdiven vardır. Biri yarı kapalı uzun salondan, öbürü de atların bağlı olduğu yerden bir merdivenle çıkılır. Birinci katta bir koridor ve çevresinde tek kişilik, 5 oda bulunur.

Pansiyondan başka üst salonda toplantılar, bezik, poker gibi oyunlar oynanırdı. Alsancak’dan, Bornova’dan, Karşıyaka’dan gelen levantenler, bu oyunlara katılırlardı. Uzun bir süreden sonra bu pansiyon terk edildi ve bir Türk ailesi yerleşti.

İzmir Buca Manoly Otel

Giriş, ulaşım arası olarak binek hayvanlarının kullanıldığı dönem karakteristiğini çok açık belirtir. O dönemde Levantenler atlarla gelir ana kapıdan girerlerdi. Atlarını ortada bulunan boş avluya bağlarlardı. (bu avlu günümüzde bahçe olarak kullanılıyor.)

İzmir Buca

Zamanla bina oturulmayacak duruma gelince terk edildi. 2001 yılında, yaşlılar için bir yer aranırken bu yıkık bina bulundu ve mal sahiplerini teker teker bularak satın alındı. Restorasyon için izin alındı ve eski mimarisini bozmadan restore edildi. 2005 yılında tamamlanmasının ardından, İstanbul’daki Düşkünler Evi Derneği’nin İzmir Şubesi olarak, kamu yararına işleyen bir dernek kuruldu. Otel günümüzde Huzurevi olarak kullanılmaktadır.

İzmir Buca Rees Köşkü

REES KÖŞKÜ

19’ncu yüzyılın sonunda yapılmıştır.

Rees ailesi, üyelerinin İzmir’in değişik semtlerine yayılmış olmasına rağmen, Buca’lı bir aile olarak tanınırlar. Buca’da bir süre başka yerde oturdukları, daha sonra bu malikaneyi inşa ettirip buraya yerleştikleri bilinmektedir. Buca Protestan kilisesi kabristanındaki tek aile mezarına sahiptirler.

Ayrıca: Protestan kilisesinin pencerelerindeki sanatsal değer taşıyan renkli cam vitraylar Reesler tarafından yaptırılıp kiliseye hibe edilmiştir. Bu durum vitray kompozisyonlarında bulunan kitabelerde yazılıdır. 1961 yılında Buca Protestan kilisesinin Buca Belediyesine devri sırasında, bu vitraylar Alsancak’taki St John Evangelist Kilisesine nakil ve monte edilmiştir. 19’ncu yüzyıl Buca Levanten topluluğu içinde önemli bir konuma sahip oldukları bilinmektedir.

İzmir Buca Rees Köşkü

Yapının geniş arazisi yerleşimin batı çeperinde konumlanır. Arazinin doğu sınırında konumlanan Tren İstasyonunun, ailenin ricası ile köşkün ana girişine dek uzatılan hattı sonlandırdığı belirtilmektedir.

İç mekan elemanlarının tümünde malzeme kalitesi, detaylardaki akıcılık ve sadelik göze çarpar. Zemin kat salonlarında alçı bezemeli silme, göbek ve konsollar, plasterler ve şömineler gözlenir.

Yapının görkemli giriş cephesi ve özenli doğu cephesine rağmen, diğer cephelerin son derece yalın ve gösterişten uzak olduğu görülür.

Yapı arazisi masif duvarlarla çevrilidir. Günümüzde kampüs alanı haline dönüştürülmüş arazinin özgün peyzajının deşifresi mümkün olmaz. Ancak muhtemelen arazinin kuzey köşesinde haraların, batısında hayvanat bahçesinin, yoğunlukla doğu çeperinde müştemilat yapılarının konumlandığı tahmin edilir.

Rees ailesi, atlara meraklıdır. Buca ile Şirinyer arasındaki düzlük arazide, at yarışları için bir hipodrom yaptırmışlardır. Ayrıca köşk bahçesinin kuzeyindeki haralar günümüze kadar ulaşmıştır.

Rees ailesinin kullanımındaki yapıya, 1’nci Dünya Savaşı yıllarında İzmir valiliği tarafından el konulmuş ve bu dönemde “Yatılı Kız Öğretmen Okulu” olarak kullanılmıştır.

Savaş sonrasında kullanıcılarına iade edilen yapı, 1930’lu yılların sonlarında ailenin kenti terk etmesinin ardından kamulaştırılmıştır. Yapı, günümüzde Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dekanlık yapısı olarak kullanılmaktadır. Ancak kampüs haline dönüştürülen yapı arazisi yapılaşmaya açılmıştır. 1985-1990 yılları arasında hızla inşa edilen yapıların bazılarının Rees köşküne oldukça yakın konumlanması, yapının tekil algısını olumsuz etkilemiştir.

BARF KÖŞKÜ

Buca İngiliz topluluğunun üyesi olan Barf ailesi tarafından 19’ncu yüzyıl sonu ile 20’nci yüzyıl başı arasında inşa ettirilmiştir.

Uzun süre Barf ailesinin kullanımında kalan ve bir dönem İngiliz Backer ailesi tarafından kullanılan yapı, 1940’lardan itibaren farklı Türk ailelerinin mülkiyetine girmiştir. 1987 yılında Tevhit ile tek parsel altında birleştirilmiştir. Aynı tarihten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi mülkiyetindedir. Üniversite mensuplarının lokali olarak kullanılmaktadır. Yapı bütününde, zemin ve birinci katlarda benzer kullanımların (yemek salonu, ortak, yarı özel) getirilmesine rağmen zemin kat salonunun öncelikli kullanımı ve diğer salonların özel guruplara ya da toplantılara hizmet vermesi, özgün kurgunun büyük ölçüde sürdürülmesine imkan vermiştir. 

BLACKLER KÖŞKÜ

Buca İngiliz Cemaat üyelerinden Blackler ailesi tarafından 1843 yılında yaptırılmıştır. Ailenin kenti terk etmesinin ardından, İtalyan Falbo ailesinin kullanımına geçmiştir. Uzun süre Falbo ailesine hizmet eden yapı, 1980 tarihinde Türker ailesinin mülkiyetine geçmiştir. Halen bu ailenin kullanımında konut işlevini sürdürmektedir.

Yapının içinde yer aldığı parsel, yerleşimin hakim akslarından olan Sanayi Caddesi üzerinde yer almaktadır. Bu cadde, üzerinde konumlanan Protestan Kilisesi ve Papaz Okulu nedeniyle, özellikle İngiliz topluluğunun önemli akslarından birisidir.

HANSON KÖŞKÜ

Yapı, ana akslardan olan İzmir Caddesi üzerinde, tekil bir parsel üzerine konumlanmıştır. Cadde üzerinde yer alan alan, ölçek ve mimari dil ve benzer kurgudaki yapıların orta sınıf Levanten ve varlıklı Rum tebaaya ait olması, konutun ve dolayısıyla Hanson ailesinin toplumsal duruşunu da göstermektedir.

Yapının özgün kullanıcısı İngiliz Hanson ailesidir. Ancak aileye ilişkin net bilgiler yoktur. Yapı, sıvasız taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı, yatay bir etki yaratan yalın cephe düzeni ile dikkat çeker. Giriş cephesi, çift kollu merdivenin ulaştığı giriş terası üstünde yükselerek alınlık etkisi yaratır. Köşk, günümüzde halen özel mülkiyette olmasına rağmen, konut kullanımını yitirmiştir.

Ancak güncel kullanımı gereğince gerçekleştirilen müdahalelerle kitlesel ve mekânsal bütünlüklere gerekli hassasiyetin gösterilmediği izlenir. Ayrıca arka bahçede, ana yapıya oldukça yakın bir konumda inşa edilmiş yeni bir yapı vardır. Söz konusu yapının konumlanışı ve özgün yapı ile arasına yerleştirilmiş üst örtü, kullanıcının yapıyı algılamasını imkansız kılar.

İzmir Buca De Jongh Köşkü

DE JONGH KÖŞKÜ

Yapı, İngiliz oldukları ve 19’ncu yüzyıl başından itibaren İzmir’de var oldukları bilinen De Jongh ailesinin konutu olarak yapılmıştır.

Yapılışı 1877 yılına tarihlenir. Köşk, ailenin Cumhuriyetin ilanı sonrasında kenti terk etmesini takiben, sırasıyla Sperco ve Aliberti ailelerinin mülkiyetine geçmiş ve ardından kamulaştırılmıştır. Yapı ve geniş arazisi, yerleşimin kuzeybatı çeperinde, yerleşimi İzmir’e bağlayan aks olan İzmir şösesi üzerinde konumlanmıştır. Yüksek taş duvarlarla çevrili arazide, halen izlenebilen zengin bitki örtüsü, İngiliz peyzajının hakim unsuru olan doğal bitkisel örtü ve kırsal düzenin bu yapıda da benimsendiğini gösterir.

Geniş arazinin ortasında konumlanan yapının giriş aksında yer alan dairesel havuzun izi halen görülebilir. Giriş cephesinin önünde yaratılmış boşluğun zengin bitki örtüsü içinde yapının algılanmasını sağlamanın yanı sıra, davet ve toplantılar için gerekli dış mekanı oluşturduğu düşünülür. Sosyal yaşama ilişkin bir diğer kullanım, arazinin güneybatı köşesinin 1930’lu yılların sonlarına kadar tenis kulübü olarak hizmet vermesidir.

İzmir Buca De Jongh Köşkü

Yapı kamulaştırılınca Sağlık Bakanlığı mülkiyetine geçmiştir. Zengin bitki örtüsüne sahip arazisi nedeniyle Verem Hastanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu, Sağlık Koleji olarak hizmet veren yapı, günümüzde işlevsizdir. Arazi içinde ek yapıların inşası söz konusudur. Ancak yeni oluşumlar, özgün yapıya yakın konumlanmış ve yapı ile bağdaşmayan kitlesel köprü elemanları ile yapıya bağlanmışlardır.

İzmir Buca Davut Fargoh Köşkü

DAVUT FARGOH KÖŞKÜ

Buca eşrafından Davut Farkoh’un konağıdır.

Bahçenin arka kısmında hamam bulunur. İstanbul konutlarındaki mimari kullanılmıştır. Cephe üçe bölünmüştür. Üç kemerli ana girişi ve dış mimarisi Ispartalıyan Konağı ile benzerlik gösterir. Köşk uzun yıllar Buca Belediyesi Hizmet Binası olarak kullanılmıştır. Buca Belediyesinin Kasım 2000 tarihinde yeni hizmet binasına taşınmasıyla, köşk, Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezi ve Kütüphane olarak kullanılmaktadır.

İzmir Buca Gavrili Köşkü

GAVRİLİ KÖŞKÜ

Mimar Vafiyedis’e aittir.

Tuğla friz yapıyı dört yüzünde çevirir. Pencereler üzerinde yarım daire kemer ve alınlıklar bulunur. Pencere altlarındaki rozet motifler ilgi çeker. Yakın zamana kadar, burada Pengelli ailesinin oturduğu bilinir. Ancak buranın mülkiyetinin Gavrili ailesine ait olduğu söylenir. Günümüzde, bina Yapı Kredi Bankası Misafirhanesi olarak kullanılmaktadır.

İzmir Buca Protestan Kilisesi

PROTESTAN KİLİSESİ

Kilise, 1834 yılında Protestan Anglikan kilisesi olarak hizmete açılmıştır.

Kilise binası, şapel şeklinde küçük köy kilisesi olarak yapılmıştır. 1865 yılında, Sultan Abdülaziz’in fermanı ile kilise binası yenilenmiştir. Kilisenin pencerelerindeki sanatsal değer taşıyan renkli cam vitrayları, 1961 yılında Alsancak’ta bulunan Protestan St John Evangelist şapeline taşınmıştır. 1961 yılından sonra kilise müştemilatını Belediyeye devretmiştir. Buca Belediyesi, kilise binasını 2001 yılına kadar Kültür Merkezi olarak kullanmıştır. 2001 yılında ise, Buca Belediyesiyle yapılan protokol gereği, kilise asli görevine geri dönmüş ve halen kilise olarak hizmet vermektedir.
İzmir Buca Katolik Kilisesi

KATOLİK KİLİSESİ

Bölgede: 1922 yılı öncesinde, Hıristiyan ahali tarafından işletilen ve kullanılan 5 kilise ve bunlar tarafından işletilen okullar bulunuyordu. Günümüzde, halen kilise olarak burası vardır. Ancak kilisenin eski durumu bilinmemektedir.

İzmir Buca Su Kemerleri

SU KEMERLERİ

Şirinyer’de (günümüzde Nato binasının bulunduğu yerde) eskiden kervanların çadır kurduğu bilinmektedir.

Eski ismi “Kızılçullu” olan Melez çayı üzerinde kurulu olan Kervan Köprüsü, ismini bu kervanlardan alır. Günümüzde, su kemerleri dışında, burada herhangi bir kalıntı yoktur.

Geçmişteki ismi “Paradiso” ve “Kızılçullu” olan ve günümüzde ise Şirinyer olarak tanınan bu mevkide: İzmir’den ilk girildiğinde, günümüzde bile Melez çayı üzerindeki su kemerleri ihtişamı ile dikkati çeker.

Eski dönemde, kemerler “Akvadük Kemerleri” olarak bilinir. Bu su kemerleri: Romalılar tarafından inşa edilmiştir. İki sıra halindeki kemerlerin yapımında tonlarca yumurta akı kullanılmıştır. Yapışkan özelliği çok fazla olan yumurta akı sayesinde, Kızılçullu su kemerleri: takip eden dönemlerde Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından da kullanılmış ve hala ayaktadır.

Bu kemerler: MÖ 133-MS 395 yılları arasında İzmir’e gelen suyun akışını düzenliyordu.

KIZ KULESİ

Burası: Leventan Hacı Andoniyadis’e ait bir kuledir.

Yapıldığı dönemde: bağlar ve zeytinlikler içindedir, ancak günümüzde kentleşmiş alan içinde kalmıştır. Kule: aşağıda genişçe bir tabana oturur. Konik bir formda yapılmıştır. Taş yapının üst kısmına, dıştan dolanan bir merdivenle çıkılır. Tepede dairesel, minare şerefesi şeklindeki teras üzerinde, konik bir külah çatı bulunur.

Hacı Andoniyadis öldükten sonra, kule sahipsiz kalır. Gençlerin buluşma yeri haline gelir. Hafta sonlarında, evlilik çağına gelmiş kızlar kulede, erkekler ise kulenin çevresinde toplanırlar. Bu yüzden, kule zamanla “Kız Kulesi” ismiyle anılmaya başlanmıştır.

İzmir Buca Atatürk Rölyefi

ATATÜRK RÖLYEFİ

İlçe merkezine bağlı Çaldıran Mahallesinde Yeşildere çevre yoluna bakan kayalıklar üzerindedir. Püskürtme beton tekniğiyle yapılmıştır. Yüksekliği 40 metredir. En büyük özelliği göze çarpmasıdır.

Değişik branşlardan 15 mühendis, bu projede görev almıştır. Sistemin yapımında 300-350 ton çelik profil kullanılmıştır. Aşağıdan yukarıya doğru yapılmış olan rölyef çevresine doğal kaya görünümü verilmiştir.

İzmir Buca Yedigöller

YEDİGÖLLER

İzkent ve Evka arasında, kurumuş dere yatağındaki vadiye Mart 2000 tarihinde “Yedigöller” isimli bir mesire yeri yapılmıştır.

İzmir Buca Yedigöller

Alanda: kafeterya, restoran, güzel sanatlar sokağı, gösteri merkezi, 70 metre uzunluğunda kule köprü, heykeller, dinlenme ve oturma gurupları, şelaleler, seyir terasları, yel ve su değirmenleri, nostaljik su kuyusu, çocuk oyun alanları, açık hava diskosu, yürüme yolları, palmiye ağaçları ve yeşil alanlar bulunmaktadır.

İzmir Bornova hakkınndaki gezi yazım için  Bornova

İzmir Bornova

İzmir Bornova

Bornova, İzmir şehir merkezine 11 km uzaklıktadır. Bornova ilçesi İzmir körfezine ise 3 km uzaklıktadır. İzmir-İstanbul, İzmir-Ankara, İzmir-Aydın, İzmir-Çanakkale karayolu ağları buradan geçer.

 

TARİHİ

İlçenin Osmanlı dönemindeki ismi “Birunabad” dır. Bu Farsça kelimenin anlamı “dış, harici” demektir. Birunabad kelimesinin, başka bir ismin tahrif edilmiş veya uyarlanmış şekli olduğu düşünülmektedir. İsmin başlangıçta “Burunova” olarak da kullanıldığı ileri sürülür. İlçenin merkezi, bugün Erzene mahallesi diye bilinin mahallede Hükümet Konağının arkasında kalan ve eski ismi “Havuzbaşı” olan bölümüdür.

Burada, geçmişi 1800’lü yıllara kadar uzanan, iki katlı ve bahçeli Rum evleri bulunur. Erzene denin bu mahalle: 1924 yılındaki mübadele sırasında Yunanistan Kavala ve Girit’ten gelen soydaşlarımız yerleştirilmiş, 1950 yılından sonra ise Yugoslavya’dan gelen göçmenler de yerleştirilmiştir.

Erzene’nin hemen yanında ise bir Roman mahallesi bulunmaktadır. Kavala yöresinden gelen göçmenler, o yıllarda burada yani Bornova ovasında tütüncülük yaparlar. Girit’ten gelenler ise sebze-meyvecilik üzerine yoğunlaşırlar.

İzmir Bornova

Osmanlı döneminde, 1865 yılında demiryolu hattının buraya uzatılmasıyla, İzmir’in zengin ailelerinin tercih ettiği bir yerleşim yeri olur. Çünkü İzmir merkezine göre daha ferah ve serin havası vardır.

1980’li yıllara kadar, burada mandalina bahçelerinin varlığı bilinmektedir. İngiliz Konsolosluğu ve pek çok İngiliz kökenli aile, yoğun olarak buraya yerleşir.

İzmir Bornova

Türkiye’de ilk futbol maçı: 1890 yılında İngiliz denizciler ve İzmirli gençler arasında, Bornova’da yapılır. 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşu günü, Türk ordusu, Bornova’nın üst kısmındaki “Belkahve Geçidi” bölgesinden girerek İzmir’e ulaşır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 8 Eylül akşamı gecesinde, Belkahve’ye çıktığında, İzmir şehrini ilk olarak buradan görmüştür. İşgalden kurtuluş yıllarında Bornova’da bulunan pek çok Levanten köşk ve evleri, Türk ordusu tarafından Karargah olarak kullanılmıştır.

Çünkü kurtuluş savaşından sonra Rumlar Bornova’yı terk etmiştir. Rum göçünden doğan boşluk, zamanla Balkanlardan, Girit ve Anadolu’dan gelen göçmenlerle doldurulmuştur. Yörede Belediye teşkilatı 1882 yılında kurulmuştur. 1957 yılında ise ilçe olur.

İzmir Bornova

GENEL

İlçenin doğusunda Kemalpaşa, güneyinde Buca, batısında Konak ve Bayraklı, kuzeybatısında Karşıyaka ve Menemen ilçeleri bulunmaktadır. İlçe Yamanlar dağının eteğinde kurulmuştur. İlçenin denizden yüksekliği yerleşim alanlarına göre 20 ile 200 metre arasında değişmektedir. Bu yükseklik, dağlık bölgelerde 600 metreye kadar çıkar.

İlçe merkezinin güneyinde düzlük ova “Bornova ovası” vardır. Bu ve benzeri ovalar, genellikle yamaçlardan inen suların getirdiği alüvyonların birikmesiyle oluşmuştur. İlçede Akdeniz iklimi hakimdir.

Buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Yazın: imbat ve poyraz rüzgarları yoğundur. Yörede 600 metreye kadar olan yüksekliklerde Kızılçam ormanları, daha yükseklerde ise Karaçam ormanları bulunur.

İzmir Bornova

BORNOVA ASKERİ BİRLİKLER

İlçede, 57’nci Topçu Er Eğitim Tugay Komutanlığı yani acemi er eğitim merkezi bulunmaktadır. Yani, birçok erkek vatandaşımız, askerlik hizmetinin ilk günlerine burada başlamıştır.

İlçede ayrıca bir de Jandarma birliği bulunuyor. Kemalpaşa mahallesinde Jandarma Komando Tugay Komutanlığı bulunmaktadır.

Bunlar dışında ilçede: Bornova askeri gazinosu ve orduevi vardır. Sonuç olarak, Bornova’da oldukça fazla askeri birlik, askeri kişi bulunmaktadır.

EGE ÜNİVERSİTESİ

Ege Üniversitesi ana kampüsü, ilçe sınırları içerisindedir. Türkiye’nin dördüncü büyük üniversitesi olarak 20 Mayıs 1955 tarihinde açılmıştır. İlk fakülteleri, aynı yıl açılan Tıp ve Ziraat Fakülteleridir. 1982 yılında Ege Üniversitesi ikiye bölünmüş ve Dokuz Eylül Üniversitesi kurulmuştur.

Birçok fakülte ve yüksek okul, Dokuz Eylül Üniversitesine devredilmiştir. 2019 yılı itibarı ile, üniversite bünyesinde 17 fakülte, 9 enstitü, 4 yüksekokulu, 1 Devlet Türk Müsikisi Konservatuvarı, 10 Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır.

 

EGE ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ

Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezidir. Türkiye’nin en büyük hastanelerinden birisidir. 1955 tarihinde Ege Üniversitenin kurulmasıyla birlikte Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi kurulmuş, Ege Üniversitesinin ilk kurulan iki fakültesinden biridir.

5 Kasım 1955 tarihinde fakültede eğitim başlamıştır. İlk dönemdeki eğitim, hızla gelişen geçici binalarda ve askeri birliklerden sağlanan yarım silindir biçiminde yapılmış barakalarda sürdürüldü. Hastane ileri tanı ve tedavi yöntemlerinin hızla gelişen tıbbi teknolojilerle buluştuğu bir yerdir.

 

YAŞAR ÜNİVERSİTESİ

Üniversitenin Selçuk Yaşar yerleşkesi, İlçe içinde Kazımdirik Mahallesi. Ağaçlıyol mevkiinde Selçuk Yaşar Kampüsündedir. Üniversite, 2001 yılında Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından kurulmuş ve 2002-2003 yılında Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi olarak eğitime başlamıştır. Zaman içinde artan ihtiyaçlar ve Üniversitenin gelişimine paralel olarak yeni mühendislik bölümleri açılmıştır.

İzmir Bornova

GEZİLECEK YERLER

İzmir Bornova Büyük Çarşı

BÜYÜK ÇARŞI

Cumhuriyet meydanından girilen Büyük Çarşının geçmişinin Selçuklular dönemine dayandığı tahmin edilmektedir. Büyük çarşı, bir zamanlar Bornova’nın kalbinin attığı yer olarak biliniyor. Bornova’nın en eski yerleşim merkezinin bu çarşı ve çevresindeki evler olduğu biliniyor.

İzmir Bornova Büyük Çarşı

Buraya eskiden “Büyük Satak” denirmiş. Satak: Osmanlıca ve Farsçada “çarşı” demektir. Bu çarşı külliye gibiymiş. Çünkü: cami, medrese, binalar arasında kaybolup giden bir hamam, türbe ve dükkanlar bulunuyor.

Caminin yanında bulunan medrese de öğrencilere eğitimler veriliyormuş. Bunun yanında handa dışarıdan İzmir’e gelenler konaklarmış. Eskiden bu çarşı ve çevresinde birçok Gayrimüslim bulunuyormuş.

Rum evleri varmış. Levanten denen, dışarıdan gelen gayrimüslimlerin bir kısmı da burada kalırmış. Ancak Müslüman ve Gayrimüslimin bir arada bulunduğu çarşıda, nüfus mübadelesi sonrasında, birçok usta göç etmek zorunda kaldı.

Yine de aradan yıllar geçmesine rağmen bazı yerler hala onların isimleriyle anılıyormuş. (Yorgi meyhanesi gibi)

İzmir Bornova Hüseyin İsa Bey Camii-Büyük cami

HÜSEYİN İSA BEY CAMİ (BÜYÜK CAMİ)

Ergene mahallesi Büyük çarşı içerisindedir. İzmir’deki faal camiler arasındaki bilinen en eski camidir. Caminin kubbesi yoktur. Kubbe mimarisinin Osmanlı dönemi ile geldiği biliniyor. Yani, Anadolu’da erken dönem yapılarına benzemektedir. Aydınoğulları döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Cami avlusunda türbe ve güneyinde Darülfünun bulunuyor.

İzmir Bornova Paterson Köşkü

PATERSON KÖŞKÜ

Günümüzde “Mustafa Kemal caddesi” üzerindedir. Cadde boyunca uzanan apartmanlar serisinden sonra bir anda yeşil bahçeli bir köşk sizi karşılar. 133 dönümlük oldukça geniş bir arazi içerisindedir.

Bu yapı, 1859 yılında İskoçyalı mısır taciri John Bortwick Paterson tarafından yaptırılmıştır. Paterson, 1859 yılında İzmir’e geldikten sonra farklı işlerle uğraşmış, sonra madencilik alanında çalışmaya başlamış, başarı kazanmış, Türkiye’de Fethiye bölgesinde krom madenini ilk keşfeden kişi olarak tarihe geçmiştir.

Osmanlı devletinden aldığı imtiyazlar ile, madenlerden elde ettiği gelirle, kısa sürede İzmir’in sayılı Levanten ailelerinin arasına girer. Önce Buca’ya ve sonra Bornova’ya yerleşirler ve 1960’lı yıllara kadar bu köşkte yaşamayı sürdürürler.

İzmir Bornova Paterson Köşkü

38 odalı köşkün birçok malzemesi, Avrupa ve İngiltere’den getirilmiştir. Oldukça geniş bir arazi üzerindedir. Yapıda farklı mimari tarzlar bir arada kullanılmıştır. Doğu yönünde kule ve tek katlı şapel bulunur. Yapının günümüze ulaşamamış iç mekanlarında özellikle batı kanadında, zengin duvar süslemeleri, tavan süslemeleri, zarif şömineler, çini panolar gibi zengin iç süslemeler vardı.

Ayrıca çini panolarla süslü duş tekneleri, gösterişli mobilyalar, muhteşem avizeler, her bir salonu süsleyen 7 tane piyano bulunuyordu. Köşk: İzmir Levanten topluluğu için baloların, yemeklerin, partilerin düzenlendiği bir yerdi. Geniş arazide bulunan golf sahasında yarışmalar düzenleniyordu.

Köşkün batısında hala duran at haralarında, yarış atları beslenirdi. Kameriyelere demirden bir basamakla çıkılır, üzerinde birçok kişi oturur, ağaçların gölgelediği bu yerlerde serin yaz akşamlarında çay içilirdi. (kuzeydeki kameriye halen durmaktadır.)

Paterson, evin cephesini sürekli değiştirmeye meraklıydı.

John Paterson, inşa ettirdiği yapının tasarım aşamasında bizzat katılmış, hatta ısrarcı tavrı ve kararsızlığı nedeniyle ön cephe yedi kez yıkılıp tekrar inşa edilmiştir.

Merdiven aralığı, antik İngiliz şişe camı parçalarından yapılmış renkli camlardan geçen güneş ışınlarıyla aydınlatılıyordu. Yemek salonu, merdivenlerden sonraydı ve altın yaldızlı duvar kağıdı ile kaplıydı.

Daha fazla uzatmasam da umarım zenginliği anlamışsınızdır. Gelelim bu zenginliğin sonuna: Yunan işgali sonrasında 9 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusunun İzmir’e girmesinden önce, korkan Paterson ailesi, yatlarıyla Midilli adasına kaçtılar, evi yağmadan koruması için hizmetkarlarını bıraktılar.

Şehirde Türk otoritesinin kurulmasından 9 ay sonra Peterson ailesi evlerine döndü. Ancak evin zarar görmediğin görünce oldukça şaşırdılar ve sevindiler. Ancak Cumhuriyetin kurulmasıyla yabancılara verilen imtiyazlar kaldırılınca, Paterson ailesi gelirlerinin çoğundan mahrum kaldı ve köşkün bakımı ile yeterince ilgilenemez oldular. 1963 yılında evin son bireyleri, İngiltere’ye göçtüler.

Evi NATO mensuplarına kiraya verdiler. Ev, NATO mensupları tarafından ofis ve lojman olarak kullanıldı. 1973 yılında ise, oğul Gerald Paterson tarafından, bir halı fabrikası sahibine satıldı. Malikane, bir halı fabrikasına (Süsler Halı Fabrikası) dönüştürüldü. Binanın odalarına, ağır dokuma tezgahları yerleştirildi.

Ancak bu makinaların ağırlığı ve yaydığı titreşimler, binaya çok zarar verdi. Köşkün arazisinin kuzeyi, parsellenerek imara açıldı ve çirkin bir yapılaşma başladı. 1970’lerde binanın ön giriş cephesinin dekoratif elemanları sökülerek çalındı.

1974 yılında, köşk ve bulunduğu alan “Tabii Sit alanı” olarak ilan edildi.

Ardından eski eserin korunası ve kültür hizmetlerinde kullanılması amacıyla kamulaştırıldı. Aynı taşınmaz, lojman, kütüphane, çocuk bahçesi ve otel yapımı için önce Turizm Bankası A.Ş, ye sonrasında da o zamanki adıyla Kültür Bakanlığına tahsis edildi.

1980 yılında ise köşkte yangın çıktı, terk edilen bina, uzun zaman evsizlere mekan oldu. Aynı zamanda binanın içindeki değerli eşyalardan geriye kalanlar çalındı, çalındı, çalındı.

1986 yılında, köşkte kalan tinerciler yine yangın çıkardılar ve binanın ana yapısı ve batı kanadı tamamen yok oldu, doğu kanadına ise zarar verildi. Bu yangınlar sonucunda, dönemin Belediye Başkanı tarafından köşkün duvarları yıktırıldı, içinde bulunan halı, mobilya, avize, şömine ve masaların hepsi çalındı.

Bahçesi dahi talan edildi, ağaçları kesildi, bahçesindeki havuz yıkıldı. Köşkün avizelerinden biri, son yıllara kadar Hüseyin İsa Bey camisindeydi. (Günümüzde camide bu avize de yok olmuş, birileri tarafından çalınmıştır.)

İzmir Bornova Paterson Köşkü

1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından restorasyon başlatılmış, ama restorasyon bitirilmemiş, köşk yine tinercilerin mekanı haline gelmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında kullanılan malzeme ise, özgün mimari ile alakası olmayan kötü bir restorasyon çalışması olmuştur.

Anıtlar Yüksek Kurulu onayı ile, çevredeki oldukça büyük alanda Büyükşehir Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi yapılmıştır. Kültür Bakanlığı, Peterson Köşkünün kullanım hakkını 49 yıllığına İzmir Büyükşehir Belediyesine kiralamıştır.

1993 yılında, Köşkün arazisine, Kültür Merkezi yapılması için, dev bir çukur açıldı. Bu dev çukur, uzun zaman öylece kalmış, hatta bu dev çukurda, iki kişi ölmüştür.

Bir not: Köşk ilk yapıldığı yıllarda söylenenlere göre deniz kıyısındadır ve köşkün önünde sandallar vardır, hatta John Peterson, sandallarla körfez sefası yaparmış. Ayrıca, köşkün bahçesinde bir kuyu vardır. Bunan aslında bir tünel olduğu ve Bayraklı’ya giden bu tünel, Türkler İzmir şehrini ele geçirince İngilizlerin; bu tünelden kaçıp Bayraklı’da bir gemiye bindikleri ve kaçtıkları söyleniyor.

İzmir Bornova Santa Maria Katolik Kilisesi

SANTA MARİA KATOLİK KİLİSESİ

İlçe merkezinde Erzene Mahallesinde, Cumhuriyet Meydanında, Kars ilköğretim okulu yanındadır.

İzmir Bornova Santa Maria Katolik Kilisesi

İtalyan Franciscan Mezhebi tarafından 1797 yılında ahşap olarak yapılmıştır. 1832 yılında ise taş kullanılarak yeniden yapılmıştır.

İzmir Bornova Santa Maria Katolik Kilisesi

Kilisenin duvarları boyunca uzanıp giden mezar taşlarına kazınmış birçok eski aile ismi, Bornova’nın geçmişini hatırlatır. Bizans mimari tarzındadır. Yapı 1832 yılında küçük bir restorasyon geçirmiştir. Halen misyonunu sürdürmektedir.

 

PANAYA-MERYEM ANA KİLİSESİ

Bornova meydanında bulunan Kars Halil Atilla İlköğretim Okulu ve yan tarafındaki parkın bulunduğu alanda; 1772 yılında Bornovalı Rum halktan toplanan paralarla yaptırılmıştır. Kilisenin mimarı Cortazzi’tir.

1839-1840 yılları arasında varlıklı Rumlar tarafından aynı yere, daha büyük bir kilise yaptırılır. Kilisenin muhteşem bir çan kulesi vardır. Çan kulesi 1883 yılında Theodoro Mantzouranis tarafından ünlü mimar Rocco Vitali’ye yaptırılmıştır. Kule 25 metre uzunluğundadır ve kırmızı taştan yapılmıştır. Bornova’nın en yüksek binasıydı.

O zamanki Bornovalı Rumlar, bu kilise ile gurur duyuyordu. 15 Ağustos tarihlerinde Meryem Ana Yortusu bu kilisede gösterişli törenlerle kutlanıyordu. Kilisenin yanında bir de Rum Erkek İlkokulu (günümüzde Kars Halil Atilla İlköğretim okulu yerinde) bulunuyordu. İçinde birçok tarihi ikona bulunan kilisede en değerlisi Aziz Yahya İkonasıydı. 1922 yılında kilise yıkıldı. Geriye sadece birkaç resim kaldı.

İzmir Bornova Kutsal Haç Kilisesi-Doğanlar Rum Ortodoks Kilisesi

KUTSAL HAÇ KİLİSESİ-DOĞANLAR RUM ORTODOKS KİLİSESİ

İlçe merkezinde Doğanlar Mahallesindedir.

İzmir Bornova Kutsal Haç Kilisesi-Doğanlar Rum Ortodoks Kilisesi

Kilise, 1866 yılında tamamlanmıştır. Tarımla uğraşan az bir nüfus için yapılmıştır. Gösterişten uzak, taşra kilisesi tipindedir. Şapel, erken dönem Hıristiyanlık sanatında önemli bir yer tutmaktadır. Bazilika düzeninde inşa edilmiştir.

Oldukça küçüktür ve özgün bir duvar tekniğine sahiptir. Çatı bölümü ahşap kaburgalı alçı dekorasyonludur.

Neoklasik üsluba sahip kilise, sade kumtaşından yapılmıştır. İç dekorasyonda, Rönesans sanatında görülen klasik mimari öğeleri vurgulanmıştır. Rum Ortodoks kiliselerinin tipik bir örneğidir. “Kutsal Haç” adını taşıyan bu küçük kilise, İzmir’in kurtuluşundan sonra uzun süre bir marangozhaneye, sonra Doğanlar Spor Kulübü tarafından kullanılmıştır.

Büyük Şehir Belediyesi tarafından kültür merkezi yapılması planlanmakta ise de şu an harap bir vaziyette durmaktadır.  

İzmir Bornova Ferrand Pagi Köşkü

FERRAND PAGY KÖŞKÜ

Ege Üniversitesi Rektörlük binasının karşısındadır.

İzmir Bornova Ferrand Pagi Köşkü

Köşk 1800 yıllarında Fontan Escalon tarafından yaptırılmıştır. Köşkün kayıtlarında yer alan ilk sahipleri Whittall ailesidir. Ardından Pey ailesinin kullanımına geçen köşk halen Pegy ailesinin ferdi Bayan Marie France ve eşi Claude Caporal’ın kullanımındadır. Ferrand Pagy köşkü o dönemlerde Bornova’daki Levanten hayatın en yoğun yaşandığı yerdeydi. Restore edilen köşk, halen canlılığını korumaktadır.

 

DAVY KÖŞKÜ-SUBAY ORDUEVİ

Davy adlı bir Amerikalı tarafından inşa edildiği bilinen köşk, yüzyıl başlarında Macropodere ailesi tarafından kullanılmış ve mahfel olarak bildiğimiz cadde uzun süre bu isimle anılmıştır. Bir dönem İzmir Valisi Rahmi Bey tarafından da ikametgah olarak kullanılan bina 2015 yılından itibaren Subay Orduevi olarak kullanılmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, 11 Nisan 1934 tarihinde Bornova ziyaretinde bu binanın önünde Bornovalılar ile birlikte fotoğraf çektirmiştir. Köşkün içinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir süre dinlendiği üzeri Türk bayrağı ile örtülü bir yatağın bulunduğu bir anı odası bulunmaktadır.

İzmir Bornova Pandesipanian Köşkü-Yeşil Köşk

PANDESPANİAN KÖŞKÜ-YEŞİL KÖŞK

Eski Tren istasyonu son durağı ve üniversite kampüsü girişindedir.

Yapıldığı tarihte, komşu diğer birkaç köşk gibi Bornova tren istasyonunun karşısında, Bornova ovasına açılan tarım arazilerinin başında yer almaktadır. Köşk 1880 yılında Pandespanian ailesi tarafından yaptırılmıştır.

Aile Fransa’ya göç etmek için İzmir’den ayrıldıktan sonra Bornova Ziraat Mektebi için kamulaştırılarak kullanılmış olan köşk, 1949 yılında Maliye Hazinesine devredilmiştir.

Pandespanian ailesiyle ilgili ayrıntılı bilgi yoktur, ancak üyelerinin yaşamlarını halen Fransa’da sürdürdükleri, Ermeni asıllı oldukları ve muhtemelen Osmanlı topraklarında Fransız vatandaşı  olarak yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir.

Yapının gösterişli giriş cephesine rağmen, iç mekanlarda alçı silme ve göbekler, geometrik tavan köşe armalarından oluşan yalın bir düzenleme görülür. İç mekanın önemli bir unsuru olan şömineler, konumlandıkları kat ve kullanımla ilintili olarak farklılaşmaktadır.

Etkileyici giriş cephesini özel kılan unsurlar, yoğun alçı bezemelerle çevrelenerek portal etkisi verilmiş giriş aksı üstünde yer alan ahşap balkon, ahşap konsolların taşıdığı geniş ahşap saçak, ahşap gergilerle oluşturulmuş alınlık ve giriş aksının her iki yanında yer alan yarım sekizgen çıkmalardır.

Cephelerin tümünde, boşlukların dizilimi ve her katta farklı desenlerle bezenmiş silmelerle yatay bir ifade yaratılmaya çalışılmıştır.

Giriş aksında konumlanan oktagonal havuz ve yapının çevresi, çam ağaçları sarar. Yapının önemli bir aksı ve tren istasyonunu gösterişli bir cephe ile karşılaması, kullanıcıların konutları ile yaratmak istedikleri ayrıcalıklı, güçlü, görkemli etkiyi net bir dille ifade etmektedir.

1955 yılında Ege Üniversitesine geçmiştir. 1955-1972 yılları arasında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zirai İşletmecilik ve Ekonomi Kürsüsü olarak hizmet vermiştir. 1986 yılındaki onarım sonrası bir süre Üniversiteye gelen üst düzey ziyaretçiler için konukevi işlevi görmüş, 1993-1995 yıllarındaki onarımlar sonrasında bir süre, Üniversitenin akademik ve idari personeliyle öğrencilerine kafeterya ve restoran olarak hizmet vermiştir.

 

BARİ KÖŞKÜ

Bari köşkü: yerleşim merkezini, tren istasyonuna bağlayan ve önemli bir aks olan İstasyon caddesi üzerindedir.

19’ncu yüzyılın ikinci çeyreğinde yapıldığı düşünülen yapı, İtalyan Bari Pasquali ve İngiliz Lawson ailelerinin mülkiyetinde konut kullanımını sürdürmüştür. Birinci katta, yatak odalarının açıldığı orta hol odaklı merkezi dağılım şeması hakimdir.

Yapının iç mekan düzenlemeleri, gösterişten uzaktır. Zemin kat salonlarında gözlenen alçı bezemeli tavan göbekleri, silmeler ve pik döküm gövdeli şömineler, ana merdiveni vurgulayan yaprak motifli konsollarla sonlandırılmış ahşap plasterler iç mekan elemanlarıdır.

Üst kat tavan düzenlemelerinin özgün durumunda yalın silmelerin yer aldığı bilinmektedir ancak bugün bunlar tamamen yok olmuştur. 1948 yılında Maliye hazinesine geçmiştir. 20’nci yüzyılın ikinci çeyreğinde, kiracı konumundaki ada göçmeni Türk ailelere de hizmet veren yapı, günümüzde Ege Üniversitesi Lokal yapısı (restoran) olarak hizmet vermektedir.

İzmir Bornova Edwards Murat Köşkü

EDWARDS-MURAT KÖŞKÜ

Erzene Mahallesi Fevzi Çakmak Caddesi ve Gençlik Caddesinin kesiştiği yerdedir. İngiliz Cemaatinin dini merkezi olan Protestan kilisesinin karşısında bulunması nedeniyle prestijli bir yere sahiptir.

İzmir Bornova Edwards Murat Köşkü

Bina: 1880 yılında İngiliz ailesi “Edward” tarafından yaptırılmıştır. Birinci katta, yatak odaları yer almakta, bu odaların bir kısmı ön cephede yer alan, dinlenme ve güneşlenme amacıyla kullanılan geniş balkona açılmaktadır.

İngiliz toplumsal yaşamının bir parçası olduğu belirtilen bu kullanım, İngiliz konutlarındaki geniş üst terasların salt görsel etki amacıyla yapılmadığını, aynı zamanda işlevsel olduğunu gösterir.

İç mekan düzenlemelerinde, zemin katta zengin ve gösterişli, birinci katta ise yalın bir ifade izlenir. Köşkün bütününde, kullanıcısının toplumsal statüsünü ifade ettiği “kullanım-mekan-süsleme” ilişkisi belirgindir. Yapının yerleşimi, prestij aksı olan Merkez bulvarına gösterişli bir cephe ile yönelir.

Köşk süreç içinde Bari ve Murat aileleri tarafından kullanılmıştır. Bu ailenin terkinden sonra yapı uzun süre boş kalmış, bir dönem şantiye binası olmuş, uzun yıllar Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından çocuk yuvası olarak kullanılmış, daha sonra uzun zaman boş kalmıştır.

Büyük bahçesinin arka kısmında yıkık bir hamam bulunur. Söylentiye göre: uzun yıllar köşke geceleri bakire bir kız uğrayıp bir şeyler taşımıştır. Bu yüzden yapıya halk arasında “Perili Köşk” denilmektedir.

2001 yılında mülkiyetin ait olduğu Çocuk Esirgeme Kurumu ile İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında yapılan bir protokolle: yapı restorasyon uygulanmak şartı ile 15 yıllığında Büyükşehir Belediyesine kiralanmış, 2002-2003 yılında restorasyon bitirilmiştir. Murat Köşkü, günümüzde öğrenci toplulukları için iletişim ve toplantı merkezi olması yanı sıra pek çok davete ev sahipliği yapmaktadır.

 

LA FONTAİNE KÖŞKÜ

Yapı: Bornova Levanten yerleşiminin ana aksları olan Çiçek caddesi ve Merkez Bulvarının kesiştiği köşe parseldedir. Diğer köşklere göre oldukça küçük bir parselde yer almaktadır.

Yapı: 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren La Fontaine ailesinin (İsviçre asıllı İngiliz) mülkiyetindedir. Yapının cephe düzeninde, gösterişten uzak, yalın bir ifade hakimdir. Köşk, parsel büyüklüğü ve kitle, cephe. İç mekan düzenlemeleri ile dikkat çekici konumu ve mekânsal kademelenmesi ile kullanıcıların Levanten topluluk içinde belli bir yere sahip olduklarını ifade etmektedir.

Günümüzde Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İdari binası olarak kullanılmaktadır. Kullanım süreci içinde iç mekan düzenlemelerinin birçoğu yok olmuş ya da değiştirilmiştir. Bu kapsamda, zemin kat döşemeleri, zemin ve üst kat silmelerinin değiştirildiği, ara kat mekanının zemin kat servis mekanının yüksekliğini arttırmak için yok edildiği, zemin katta varlığı bilinen ahşap bölücü elamanların ve tavan göbeklerinin yok olduğu belirlenmiştir.

İzmir Bornova Belhomme Wolf Köşkü

BELHOMME-WOLF KÖŞKÜ

Fevzi Çakmak Caddesi İş Bankası yanındadır.

İngiliz mimar Clark tarafından 1880 yılında yapılmıştır. Aynı mimar “Aliberti House” evini de yapmıştır. Yapı İngiliz tüccar Wolf kardeşler tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra Yunanlı Xenopolou ve İngiliz Belhomme ailelerinin mülkiyetine geçmiştir. Yapının ön ve arka cephelerinde belirgin farklılık ilginçtir.

Rönesans mimari özelliklerinin izlendiği gösterişli ön cephedeki etkin unsur, çift kollu merdivenle ulaşılan, üçgen alınlık ve İyon başlıklı sütunlarla zenginleştirilmiş giriş portiğidir. Tuğla derzli doğal taş kolon ve kemerlerle zenginleştirilmiş verandanın yer aldığı arka cephede etkileyici sivil İtalyan mimarisi hakimdir. Evin dış cephesi oldukça gösterişlidir. Girişte muhteşem kolonlar vardır.

İzmir Bornova Belhomme Wolf Köşkü

Yapı, 1950’lerde bir Türk aileye geçmiş ve 1960’larda kamulaştırılmıştır. Kamu kullanımına geçtikten sonra sırasıyla: Kaymakamlık, Sağlık ocağı, Belediye konservatuarı olarak kullanılan yapı, kapsamlı bir restorasyon uygulaması sonucunda 1998 tarihinde Atatürk Kitaplığı olarak hizmete girmiştir.

Bu arada: yakın zaman önce, Belhomme Ailesinden gelen ve UNESCO’da görev yapan Helene Armand tarafından restore edilmiştir. 1997 yılındaki restorasyon, dönemin Belediye Başkanı Prof. Aysel Bayraktar tarafından yapılmıştır. Ev halen, Bornova Belediyesi Kitaplığı (Atatürk Kitaplığı) olarak kullanılmaktadır.

İzmir Bornova

STEİNBUCHEL-JOHN MALTASS EVİ

Hürriyet caddesi üzerinde, Ege Üniversitesi Rektörlük binası karşısındadır.

İngiliz John Maltass tarafından 1860 yılında inşa edilmiştir. Kurtuluş savaşı sonrasında, Atatürk tarafından kısa bir süre karargah olarak kullanılmıştır. Bu sırada, John Maltass’ın kuzu Eugenie Wood’da Türk ordusu tarafından koruma altına alınmıştır. İngiliz mimari üslubundaki yapı da dış cephe görümü dikkati çekmektedir.

İzmir Bornova Tristramp Köşkü

TRİSTRAMP KÖŞKÜ

Gençlik caddesi üzerindedir. Yapı girişini bahçe üzerinden almakla birlikte bir cephesi ile yola fiziksel temas halindedir.

İzmir Bornova Tristramp Köşkü

1904 yılında inşa edilmiştir. İngiliz Tristramp ailesinin konutudur. Tapu kayıtlarına göre: 1948 yılında Maliye Hazinesine devredilmiş, günümüzde ise Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsislidir. Girişini bahçe üzerinden almaktadır.

Bir cephesi ile yola fiziksel temas halindedir. Zemin katta bulunan alan, ana yaşam mekanıdır. Zemin döşemeleri, yoğun alçı bezemeli silmeleri, tavan göbeği ve köşe armaları, plaster ve şömineleri dikkat çeker.

Yapının toplumsal kullanıma yönelen yol cephesinde, yerel mimariyi refere eden, içe dönek bahçe cephelerinde ise, Batılı bir ifade sergilenir. Bu ikili tutum, kullanıcı ailenin Batılı kimliğinin yanı sıra yerelle kaynaşan, ayrıcalıklı konumunu vurgulayan bir tutum içinde olduğunu düşündürür.

Tapu kayıtlarına göre, 1948 yılında Maliye Hazinesine devredilmiştir. Günümüzde; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bağlı Zirai Mücadele Enstitüsü malı olarak “İzmir Böcek Müzesi” olarak kullanılmaktadır.

İzmir Bornova

CHARLTON WHİTTAL EVİ (BÜYÜK EV)

Erzene Mahallesinde Gençlik caddesi üzerinde Suphi Koyuncuoğlu Orta okulu bahçesindedir.

1880’li yılların başında inşa ettirilmiştir. Levanten topluluklar arasında ve kaynaklarda “Big House” yani “Büyük ev” olarak bilinen yapının diğer Levanten köşkleri içinde gerek kitle ve gerek ölçek, gerekse mimari elemanları niteliği açısından oldukça mütevazi bir konumda olması, bu tanımın yapının mimari biçimine değil, kullanıcısının toplumsal statüsü nedeniyle verildiği düşünülmektedir.

Bornova Levanten toplumunun önde gelen isimlerinden Whitthal ailesinin ana konutu olan yapı, 18’nci yüzyıl sonunda C. Whitthal tarafından Hollandalı rahibeler için Rahibe Manastırı olarak yaptırılmış ve 19’ncu yüzyıl başında konuta dönüştürülmüştür.

Yapının içinde bulunduğu geniş arazi, kuzeyde Merkez Bulvarı, doğu ve güneyde İzmir-Manisa şösesi, batıda İngiliz kulübü ile sınırlanmıştır. Ayrıca içinde Protestan kilisesi ve papaz evini barındırmaktadır. Üç kata yayılan bir mekan kurgusuna sahiptir.

Tüm katlarda orta hol odaklı merkezi dağılım şeması benimsenmiştir. İç mekan düzenlemelerinden günümüze ulaşan unsurlar: zemin katta bulunan özenli ahşap parkeler, zarif kristal avizeler ve pik döküm şömineleri ve birinci katta gözlenen özgün dolap düzenlemeleridir.

1809 tarihinden itibaren İzmir ticaret hayatında var olan Whitthal ailesinin 1833 yılında Yunan Kralı Otho’yu, 1863 yılında Sultan Abdülaziz’i, 19’ncu yüzyıl sonunda Sultan Abdülhamit ve dönemin Galler Prensini, 1921 yılında Yunan Prensini konutlarında misafir etmesi, siyasi, ekonomik ve toplumsal yaşantıdaki etkin konumunu göstermektedir.

Kurtuluş Savaşında Yunanlıları destekleyen aile, Cumhuriyetin ilanının ardından kenti terk etmiştir. 1948 tarihinde kamulaştırılarak Maliye Hazinesine geçen yapı, günümüzde Ege Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılmaktadır.

Arazide yoğun yapılaşmanın yanı sıra, cephe girdisi olan iç mekan düzenlemelerinin büyük bölümü yok olmuştur. Günlük ihtiyaçlar nedeniyle yapılan kitlesel ekler, yapının görsel ve belgesel değerini büyük ölçüde yok etmiştir.

 

BALLİANİ (GİRAUD) KÖŞKÜ

Köşk: ana akslardan Gençlik Caddesi çeperinde konumlanmıştır. Caddeye direkt cephe veren birkaç konuttan biri olmakla birlikte, yapı-yol fiziksel ilişkisini bahçe üzerinden sağlamaktadır.

Yapının ilk kullanıcısı Balliani ailesidir. Zemin katta paravan niteliğindeki ahşap doğrama ile kapatılmış giriş holünün açıldığı ana dağılım holü yaşama mekanlarına ve arka cepheye yönelen servis mekanlarına açılım vermektedir.

Birinci katta, aileye hizmet veren yatak odaları yer alır. Bodrum ve ara kat kullanımlarında servis mekanları görülür. İç mekan düzenlemelerinde, zemin kat ana kullanım alanları dikkat çeker. Bu mekanlarda yoğun alçı bezemelerin izlendiği tavan silme ve göbekleri, yaprak motifli konsolların taçlandırdığı plaster ve masif ahşap elemanlarla çevrelenmiş pik döküm şömineler bulunur.

Köşk: yapı ölçeği, cephe düzeni, mekan organizasyonu ve mimari değerleriyle yerleşimin iddialı yapılarından olmamakla birlikte dikkat çekicidir. Tapu kayıtları incelendiğinde, 1948 yılında Wilkinson, 1957 tarihinde Giraud ailesi tarafından satın alınan yapının 1970’te kamulaştırılarak Maliye Hazinesine geçtiği görülür.

Kamu kullanımına geçtikten sonra: 1970’li yıllarda: Askeri lojman, Hemşirelik Yüksekokulu, 1980’li yıllarda: Ege Üniversitesine ait depo olarak kullanılmıştır. Son olarak Ege Bütçe Dairesi olarak işlev verilmiştir. Günümüzde halen bu işlevini sürdürmektedir.

1987-1989 yıllarında gerçekleşen kapsamlı onarım dahilinde, yapı bütününde gözlenen birtakım ek yüzeylerin yapıldığı görülür. Bunlardan en belirgin olanı: zemin kat ana salonlarından birinin (özgün yemek salonu) bölünmesidir. Bu müdahale, mekanın bütünselliğinin ve tavan süslemelerinin algılanmasını imkansız kılar. Bir diğer olumsuz nokta, iç mekan kullanımlarıdır.

 

ALAİN GİRAUD EVİ

Sanat sokağı yanında, Dokuz Eylül İlköğretim okulu karşısında, Fevzi Çakmak Caddesi üzerindedir.

Köşk, 1860 yılında William Gıraud tarafından yaptırılmıştır. Bilinen ilk kullanıcısı Giraud Ailesinden Alain Giraud’dur. Giraud’un babası Türkiye’de ilk tekstil fabrikası kurucusudur. Bina uzun yıllar Jean Baptiste’nin yeğeni Lui Cortazzi tarafından Venedik Konsolosluğu olarak kullanılmıştır. Bina günümüzde bir eğitim kurumu tarafından kullanılmaktadır. İlk Dünya güzelimiz Keriman Halis Ece, bu evde misafir kalmıştır.

RİCHARD WHİTTALL KÖŞKÜ

Yapı, Whitthal ailesinin bir diğer ferdi olan Richard Whitthal tarafından yaptırılmıştır.

19’ncu yüzyılın ortasında inşa edilen ve Cumhuriyetin ilanını takiben Balliani ailesinin kullanımına, 1949 tarihinde ise Maliye Hazinesine geçen yapı, günümüzde Milli Eğitim Bakanlığı kontrolünde, Bornova Suphi Koyuncuoğlu İlkokulu bünyesinde kullanılmaktadır.

Yapı: Merkez Bulvarı üzerinde, köşe parsel içinde konumlanmıştır. Köşk: iki evrede inşa edilmiştir. Bunlardan ilki yaşama mekanları ve ailenin özel kullanım alanlarının bulunduğu ana kitledir. Diğeri ise, erken dönem eki olan müştemilat ve buna bağlı olarak kurgulanmış kule bölümüdür.

Dönemin çağdaşlık simgelerinden olan demirin, strüktürün yanı sıra dekoratif bir eleman olarak dış cephede kullanılması, kullanıcıların sosyal statülerine ve toplumsal konumlarına paralel biçimlendirilmiş mimarilerinde Batılı tercihlerini ortaya koyar.

Gelelim yapıya sonradan yapılan müdahalelere: yapı arazilerinde yoğun yapılaşmanın yanı sıra malzeme yitim ve değişimleri söz konusudur. Kitlesel ve mekânsal eklerin dışında malzeme olarak değişimler söz konusudur.

Birinci kat balkonlarında zemin kaplaması olarak beton dökülmesi ve dövme demir parmaklıkların betona gömülmesi abestir. Bir diğer olumsuz müdahale, büyük ihtimalle, güvenlik nedeniyle bodrum kat boşluklarının kapatılmasıdır. Bu müdahale bodrum katın kitle bütünündeki algısını ve yapı kullanım dağılımının ifadesi yok etmiştir.

İzmir Bornova

ST MARY MAGDALENA ANGLİKAN KİLİSESİ VE MEZARLIĞI

İlçe merkezinde Ergene Mahallesi Gençlik Caddesindedir.

1857 yılında, Levant Şirketinin kuruluşu ile aynı tarihte temeli atılan Büyük Aglikan Kilisesine bağlı, 3 alt kiliseden biridir. Türkiye’de yerleşen ilk Whittal olan Charlton Whittal tarafından, Bornova’da yaşayan Anglikan topluluğu için 1857 yılında yaptırılmıştır.

Bu kilise, Bornova’da yaşayan büyük Anglikan topluluğu için tek ibadet yeri olmuştur. Muhafazakar bir Protestan ve milliyetçi bir İngiliz olarak tanımlanan C. Whittall, sadece kilise yaptırmakla kalmamış ayrıca kilisede görev yapacak rahibelerin yetiştirilmesi için bir Rahibe Okulu inşa ettirmiştir.

 

BELKAHVE

İzmir il merkezine 25 km uzaklıkta, Ankara-İzmir karayolu üzerinde Kahveci Beli olarak da bilinir.

Kemalpaşa ovasında yüksekliği 250 metreye kadar ulaşan bir yerdir. 3.5 hektar büyüklüğündeki alan, kızıl çam ormanı ile kaplıdır. Arazinin meyilli olması nedeniyle saha içinde otopark bulunmaz, sadece yürüyerek girilmesine izin verilmektedir.

Ancak giriş kapısı önünden geçen Kavaklıdere köyü yolu boyunca arabanızı park edebilirsiniz. Alanın içinde piknik yapmak için uygun yerler bulunuyor. Evet, buranın en büyük özelliği: Turgutlu yönünden gelişte, İzmir körfezinin ilk göründüğü noktadır.

8 Eylül 1922 gecesi Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, Nif (sonradan ismi Kemalpaşa olarak değiştirilmiştir.) de gecelemişler ve 9 Eylül Cumartesi günü, öğleden sonra buraya gelmiştir.

Bu noktadaki geçit “Belkahve” adını; bu noktada bulunan ve İzmir’in Kurtuluş Günü, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin İzmir’i seyrettikleri kahveden almaktadır.

Söylenenlere göre, Atatürk, buradan İzmir şehrini seyrederken yanında Halide Edip varmış. Daha sonra, yani 9 Eylül akşamı hep birlikte yine Nif’e geri dönmüşlerdir.

10 Eylül günü ise, İzmir’e girmiş ve burada Fahrettin Altay Paşa ile buluşarak doğruca Hükümet Konağına gitmiştir. İzmir Hükümet Konağı balkonundan, Konak alanını dolduran İzmirlileri, selamlayarak kısa bir konuşma yapmıştır.

Bir ayrıntı, Mustafa Kemal Atatürk, İzmir şehrini daha önce bir kere, birkaç saatliğine görmüştür. (1905 yılında Şam’a gidişte burada vapur değiştirmiştir.)

İzmir Bornova Belkahve Atatürk Anıtı

Atatürk Anıtı

Belkahve’de, Ulu Önder Atatürk, Kurtuluş savaşından sonra İzmir’i ilk kez görüp seyrettiği noktada, 1991 yılında Heykeltıraş Tankut Öktem tarafından bir anıt yapılmıştır.

Merdivenle çıkılan bir taban üzerinde bulunan anıt, 16 metre yüksekliktedir. Dönemin en yüksek heykelidir. Anıtta, Atatürk’ün üniformalı bir heykeli bulunur.  

 

İzmir Bornova Belkahve Ata evi

Ata Evi

9 Eylül 1922 günü Atatürk’ün İzmir şehrini seyredip kahve içtiği noktada bulunan Ata Evi, 9 Eylül 2016 tarihinde Bornova Belediyesi tarafından yapılmıştır. Ata evinde ziyaretçilere izletilen filmlerle tarihe yolculuk yapılıyor.

Ata evinde: işgal yıllarına ait eşyalar, dönemin askeri ve halk hareketlerini ifade eden fotoğraflar ile maketler bulunuyor.

Ayrıca, Atatürk ile ilgili çok sayıda kitap vardır. Kurtuluş Savaşını sembolü olarak o günlerden kalan “Dua kitabı, bayrak, Şayek Kalpak ve silahlar” bir arada bulunuyor. Ayrıca burada sergilenen bayrakların bir hikayesi vardır.

İşgalciler tüm Türk bayraklarını topladıkları için 9 Eylül 1922 günü, Türk askerleri İzmir’e girerken asılacak bayrak bulmakta zorluk çekilir. İzmirli kadınlar hemen yeni bayraklar dikerek açığı kapatırlar. O dönemden kalma İstiklal Madalyaları sergileniyor.

İzmir Bornova Belkahve Ata evi

Bu madalyalar: Generalinden Erine kadar tek tip olarak hazırlanıp verilmiştir. Hasan Tahsin’in işgalcilere ateşlediği silahın aynı serisi de Ata Evinde sergileniyor. Türk ve Yunan askerlerinin mataraları da sergileniyor.

Bu mataralara baktığınızda, Türk askerlerinin mataralarının, Yunan askerlerinin mataralarının yarısı kadar olduğunu göreceksiniz, çünkü Türk askerleri Yunan askerlerinin yarısı kadar su ile yetinmişlerdir.

İzmir Bornova Belkahve Ata evi

Ata Evinde, Atatürk’ün çok gerçekçi bir heykeli de sergileniyor. Bu heykel: heykeltıraşlar Neda İsmail Atar ve Can Akdaş tarafından hiperreal olarak adlandırılan bir anlayışla yapılmıştır.

Atatürk’ün 41 yaşındaki görüntüsünde heykelin gerçek gibi görünmesi için uygun materyaller kullanılmıştır. Gerçek saç teli ve akrilik göz kullanılmıştır.

İzmir Bornova Belkahve Ata Evi

Döneme uygun askeri üniforma ve madalyalarla heykel tamamlanmıştır. Ayrıca ziyaretçilerin Ata ile resim çektirebilmeleri için, hemen yanına boş bir koltuk yerleştirilmiştir.

İzmir Bornova Homeros Vadisi

HOMEROS VADİSİ

Bornova Atatürk Mahallesinden çıkarak yürüyerek yaklaşık 1.5-2 saatte varılabiliyor. Ancak yollar karmaşık, yokuş, sonlara doğru ağaçlar artıyor, yol patika gibi ve yürünmesi zorlaşıyor. Yani araba ile gitmek daha iyi olur.

Bornova’nın merkeziyle, Kayadibi arasında uzanan, Bornova Çayının yatağı: Homeros vadisi projesiyle yeniden düzenlendi. Hem su baskınlarını önlemek ve hem de şehirde yeni mesire alanı oluşturmak amacıyla, Bornova çayı, Homeros vadisi adıyla yeniden düzenlendi.

İzmir Bornova Homeros Vadisi

Burası, günübirlik tatil için oluşturulmuş bir rekreasyon alanıdır.

İzmir Bornova Homeros Vadisi

Yaklaşık 7 kilometre uzunluğundaki vadide: göletler, su bentleri yapıldı. Piknik alanları düzenlenerek çiçekle ve ağaçlarla çevrildi. Piknik alanları içine, ahşap oturma gurupları yerleştirildi ve güvenlik ekipleri oluşturularak güvenlik sağlandı.

Vadideki uygun yerlere: ağaç ve bitkiler dikildi. Vadide 18 gölet yapılmış, ayrıca 70 bine yakın yeni bitki dikilmiştir. Vadi boyunca 182 bitki ve 103 kuş türü bulunmaktadır.

İzmir Bornova Homeros Vadisi

Halkın inancına göre: Bornova çayının aşağı kısmında bir mağara ve kaya kilise bulunur. Burada İzmirli olduğu bilinen ünlü ozan Homeros’un MÖ 800’lerde yaşadığı varsayılır. Homeros’un yaşadığı varsayılan mağaraya çıkan bir patika yol var.

Bu yüzden, uygulanan projeye “Homeros Vadisi” ismi verildi.

Peki burada ne yapabilirsiniz? Yapay bir göl var, adventure sport hizmetleri sunan bir kafeterya, paintball, atv kiralama, doğa sporları, göl kıyısında piknik için tahta masalar, Homeros’un yaşadığı mağaraya çıkabilirsiniz, bir de atv lerle gezilebilecek, dağa çıkan bir yol var. Ata binebilirsiniz. Zipline var, tırmanma duvarı var.

İzmir Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı

AŞIK VEYSEL REKREASYON ALANI

25 Eylül 2010 tarihinde hizmete açılan tesiste: olimpik buz pateni, amfi tiyatro gibi yapıların da bulunduğu dev bir rekreasyon alanı bulunmaktadır. Burada: otopark, yeşil alan, iki kafeterya, duş ve tuvalet binaları, spor alanları bulunur.

1.6 km uzunluğunda bisiklet yolu bulunur. 5000 kişilik amfitiyatro vardır. Ayrıca buz pateni ve buz hokeyi dalında uluslararası ve ulusal karşılaşmalara ev sahipliği yapan, açık Buz sporları salonu bulunuyor.
İzmir Bornova Büyük Park

BÜYÜK PARK

Buranın daha önce mezarlık olduğu söyleniyor. Bornova parkının ilk kurucusu olan, imarcı Vali Rahmi Bey, uzun süre buradaki bir binada kaldı ve mezarlığı kaldırdı, buraları düzenledi, geliştirdi. Daha sonra Vali Kazım Dirik, parkın geliştirilmesi, ortaya havuz yapılması, ağaçlandırılmasıyla ilgilendi.

Uğur Mumcu Kültür Merkezi ve Ayfer Feray Açıkhava Tiyatrosunun bulunduğu park alanında kafeterya ve yeşillikler içinde dinlenme yerleri bulunuyor. Burası Bornovalıların buluşma yeridir.

İzmir Bornova Küçük Park

KÜÇÜK PARK

Üniversite öğrencilerinin yoğun olduğu Bornova’da eğlencenin kalbi burasıdır. Burada yüzü aşkın kafeterya ve restoran bulunuyor.

İzmir Balçova gezi yazım için Balçova

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

Şehir, Azerbaycan Cumhuriyetinin Hazar Denizi kıyısındaki başkentidir.

Şehir merkezi: nispeten lüks yapılarla kaplı iken, şehir merkezinden 5-6 km. uzağa gittiğinizde: harabe sokaklar, toz-toprak, çukurlar, asfaltsız yollarla karşılaşmak mümkündür.

Şehrin “Old Town” denilen bu bölümü: eski Sovyetlerden kalma mahallelerden oluşuyor.

Ancak: buranın da keşfedilmesi gerek diye düşünüyorum.

Şehrin görünmeyen bu yüzündeki ara sokaklarda, ilginç görüntülere şahit olabilirsiniz.

Buradaki yapılarda uygulanan Alman mimarisi, ilgi çekiyor.

Öte yandan, şehre Azeriler tarafından “alev şehri” deniliyor, çünkü: binalara alev figürü verip, bu renge göre ışıklandırıyorlar.

Öte yandan: bu şehir tam bir sanat şehri denilebilir. Müzik, opera salonları, sergiler, heykeller, anıtlar evet her şey burada görülebilir.

Hatta: Anıtkabir’de Atatürk’e ait en güzel yağlı boya tabloların bile Azerbaycanlı sanatçılar tarafından yapıldığını duymuştum.

Bu insanlar gerçekten sanatla iç içe yaşıyorlar ki, Azerbaycanlıların büyük çoğunluğu üniversite mezunu ve yine bunların büyük çoğunluğu sanat üzerine yoğunlaşan üst düzey eğitim almayı tercih ediyorlar.

Bakü denilince, Azerbaycan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, burada da “Haydar Aliyev” öne çıkıyor, kendisinin resimleri ve sözlerini, birçok yerde görmek mümkündür ki, kendisi hakkında yüksek sesle konuşmanın bile yasak olduğunu duydum.

Şehrin: en büyük özelliklerinden birisi de rüzgarıdır. Şehre “Bad-ı Küba” yani “rüzgarlar şehri” deniliyor. Bakü adının da, bu kelimelerin başındaki bölümlerden oluştuğu söyleniyor.

Bu şehirde yaşayanlar alışmış olsalar da, ziyaretçiler bu rüzgarı hemen hissediyorlar, bizim “Gelibolu” gibi, burada da sürekli esen bir rüzgar var. Sıcaklarda iyi de, yağmurlu ve soğuk havalarda, bu rüzgar insanı bezdiriyor.

Bakü limanı: Hazar denizinin en büyük limanıdır. Bu deniz kıyısında bulunmanın sonucu olarak, şehrin bazı bölümlerinin deniz seviyesinden 25 metre aşağıda bulunduğu söyleniyor.

Buradan söz edilirken: ekonomik getiri açısından en önem kazanan husus “petrol” dür. Hatta: 10.yüzyılda, burayı gezen ve yazıtlarında buradan söz eden Arap gezgin Ebu Dülelin: şehirde iki petrol kaynağı bulunduğu ve bunlardan yıllık gelir elde edildiğinden söz etmektedir.

2011 yılı verilerine göre, şehirde 2 milyon civarında nüfus yaşamaktadır. Yani: Azerbaycan ülkesinin nüfusunun yarıya yakın kısmı, bu şehirde yaşamaktadır.

 

TARİH

Yapılan arkeolojik araştırmalara göre: şehirdeki ilk yerleşimcilerin: MÖ.3 ile 1 bin yılları arasında, burada bulunduklarına ait kalıntılar tespit edilmiştir. Ancak: şehrin tam olarak ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir.

Şehirde bulunan 5-6. yüzyıllara ait “Sasani hazinesi” yine aynı dönemlerde burada yaşam olduğunun kanıtıdır. Aynı dönemlerde, şehrin: Bağavan, Ateş-i Bakvan olarak isimlendirildiği bilinmektedir ve ayrıca, Arap kaynaklarında, 10. yüzyılda şehrin ismi “Bakuye, Baku” olarak görülür. 15. yüzyıla ait Rus kaynaklarında ise, şehir “Baka” olarak tanınır.

2000’li yılların başından itibaren: şehirde büyük bir gelişim görülmektedir. Yeni altyapılar, binalar ve tesisler, şehrin hızlı gelişiminde büyük etki yaratmaktadır.

 

İKLİM

Şehirde karasal iklim hüküm sürmektedir. Buna bağlı olarak kışın soğuk, yağmurlu ve karlı, yazları ise sıcak ve kurak geçer. Ancak: güney kısımlarda: hava nispeten daha ılımandır ve bu yüzden, güney kısımlar ormanlıktır. Evet, Hazar denizi nedeniyle bu şehrin iklimi ılımandır.

 

ULAŞIM

Şehrin uluslar arası havaalanı: şehir merkezinden yaklaşık 25 km doğudadır. “Haydar Aliyev Havaalanı” olarak tanınan bu havaalanı: 1998-1999 yılları arasında restore edilerek yenilenmiştir. İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, yaklaşık 2.5 saatlik bir uçuştan sonra Bakü şehrine varıyorsunuz.

Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için, taksilere en fazla 15-20 manat ödemenizi öneririm. Bunun dışında ücret öderseniz, gereksiz olduğunu unutmayın.

 

VİZE

Azerbaycan ülkesine giderken vize almadı iseniz: havaalanına indiğinizde, vize almak üzere yönlendirileceksiniz. Vize almak için gerekenler: 2 adet vesikalık fotoğraf, 10 Amerikan doları ve verecekleri formu doldurmak için bir tükenmez kalem.

Ancak: bu vizeyi almaya giderken, karşınıza takım elbise giymiş, resmi görünümlü kişiler çıkabilir, bunlar simsardır ve ilaveten 10 Dolar daha verdiğinizde vizenizi alacaklarını söylerler ki, bence gereksiz, vizeyi ilgilisinden sıkıntısızca alabiliyorsunuz.

Normal vize almak için formu doldurduğunuzda en fazla 10 dakika bekletiyorlar.
Yeşil pasaportu olanlardan vize istenilmiyor.

 

NÜFUS

Şehirde yaşayanların büyük çoğunluğu Azerbaycanlıdır. Bunun dışında şehirde bir kısım Rus, Tatar, Ukraynalı ve Yahudi yaşamaktadır. Daha önce şehirde yaşayan Ermeniler, 1990 yılındaki Karabağ savaşı ertesinde, şehri tamamen terk etmişlerdir.

Şehirdeki insan profilinden söz etmek gerekirse: malum Azerbaycanlılar, dünya üzerinde bizlere en yakın halkların başında gelmektedirler.

İnsanlar genellikle konuşkan ve samimidir. Özellikle: taksiciler ile yapılan muhabbetler hoştur.

 

DİL

Şehirde: Azerice konuşulur. İkinci dil olarak ise “Rusça” konuşulmaktadır. Şehirde gezerken pek çok insanın kendi aralarında Rusça konuştuklarını duyabilirsiniz.

Otel ve restoranların birçoğunun menüleri de Rusça ve kril alfabesi nedeniyle ziyaretçiler sıkıntı yaşıyorlar.

 

PARA

Bakü’de “manat” para birimi olarak kullanılıyor.
Bu paranın küçüğü ise “qepik” olarak isimlendiriliyor.
1 manat = 17 TL.
20 qepik = 17 kuruş
Bu şehirde: kredi kartı geçiyor ama birçok yerde kredi kartı kullanımında: ilaveten % 20-25 yere varan komisyon ekliyorlar. Döviz bozdurmak istediğinizde de: döviz bürolarında çok farklı fiyatlar bulunduğunu göreceksiniz, bence otel lobilerinde dövizinizi bozdurun.

 

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Bu şehirde, trafik rezalettir. Trafikte ayna kültürü bulunmadığından, bolca korna çalındığını duyacaksınız. Yani, trafiği kornalarla yönlendiriyorlar. Saat: 09.00 dan itibaren yoğunlaşan trafik, öğleye doğru içinden çıkılmaz hale geliyor.

Bulvarlarda şerit tanımayan sürücüler göreceksiniz. Özellikle, karşıdan karşıya geçerken aşırı dikkat göstermenizi öneririm. Çok sevdiğim bir arkadaşım, burada, yanında çocuğu ile birlikte bulvarda karşıdan karşıya geçerken ezilerek can verdi.

Bu yüzden: bu şehri ziyaret edeceklere, gerek araba kullanırken ve gerekse yaya geçitlerinde yürürken mutlaka trafikte dikkatli bulunmalarını hatırlatıyorum.

Işıklara değil, gelip-geçen arabalara bakmalısınız. Evet, bu şehirde trafikteki araç bolluğu: İstanbul trafiğini aratmayacak seviyededir.

Arabalar ucuz olduğundan, burada her türlü lüks aracı bulmak mümkündür. Zaten, benzin de çok ucuzdur. 2.5 litrelik bir şişe coca kola 90 qepik iken, 1 litre benzin 0.55 qepiktir.

Şehir içi ulaşımda ödemeniz gereken ücret: 5-7 manat arasındadır. Otobüs ve metro ise: 20 qepikdir. (17 kuruş) Otobüslere bindiğinizde: bilet ücretini herhangi bir anda veya inerken ödeme yapabiliyorsunuz.

Hatta: vermeseniz bile kimse umursamıyor. Bunun en büyük nedeni, sanırım ulaşımın ucuz olmasından kaynaklanıyor.

Metro

Şehirdeki metro hattı, toplam 23 istasyona sahiptir. Bu istasyonların bazıları çok derinlere kazılmıştır ve inmek için yürüyen merdivenlerde bir hayli zaman geçirmek gerekir.

Hatta, derinlere indikçe, bazı metro istasyonlarında petrol kokusu hissedilir.

Metro hattının toplam uzunluğu ise, 35 km. dir ve yeşil ve kırmızı olmak üzere iki hattan oluşmaktadır. Bu metro hattı: Kafkasya’nın en uzun ve en çok istasyonu bulunan metro hattı olarak bilinir.

Metronun merdiven kısımlarının toplam uzunluğu 4000 metre civarındadır. Metro: hızlı ancak aşırı kalabalıktır.

 

Otobüs-Minübüs

Şehrin her mahallesine, otobüs hattı bulunmaktadır. Bu hatların toplamı 310 civarındadır. Ayrıca: bu hatlar, minibüsler tarafından da kullanılmaktadır. Otobüsler çok eskidir. Otobüslere “avtobus” ve minibüslere “marşrut” denilmektedir.

 

Taksi

Şehirdeki taksilerin bir çoğunda taksimetre bulunmuyor. Ancak: mor ve beyaz renkli taksilerin bir kısmında taksimetre vardır.

Zaten, taksiye binmek isterseniz, bu mor ve beyaz renkli taksilere binmenizi öneririm. Bu mor renkli taksiler “patlıcan moru” benzetmesi nedeniyle, Bakülüler bu taksilere “badımcan” diyorlar.

Evet: taksiye binmeden önce mutlaka pazarlık yapmanızı şiddetle öneriyorum. Size en yüksek fiyatı söyleyeceklerdir, ancak şehir içinde tüm mesafeler, yaklaşık 5 manattır.

Veya en fazla 7 manat olabilmektedir.

Daha fazla vermemenizi öneririm, hatta havaalanı ile şehir merkezi arasında, taksi kullanırsanız, en fazla 15-20 manat vermenizi öneririm.

 

GECE HAYATI

Lonely Planet’in sıralamasına göre: şehir, gece hayatı bakımından, dünyanın en önemli on destinasyonundan birisi olarak tanınır.

 

NE YENİR-NE İÇİLİR

Bakü şehrinde, herhangi bir çayhaneye girip bir bardak çay içmek isterseniz: yanında mutlaka bir şeyler almanızı-yemenizi istiyorlar ve menüyü veriyorlar. Bunu bir zorunluluk olarak görüyorlar, dikkatinizi çekerim.

Öte yandan: şehrin turistik mekanlarında, yüksek ücretlerle bir şeyler yemek mümkün iken, Bakülülerin aynı ücretlerle çok daha güzel yemekler yediklerini duydum. Yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: “tawooklu veya quzulu lule” yani “tavuklu veya kuzu etinden dürüm” yemenizi öneririm.

Yanında “şıra” alırsanız, bu menü size 5-6 manata mal olacaktır. Bunun dışında, yerel lezzetlerin başında “şeki pitisi” de düşünülebilir. Biri derin saksı ve diğeri toprak kap olmak üzere, iki tane toprak kap içinde yapılan bu yemekte: yağsız koyun eti, nohut, kestane, safran, tuz, soğan, sarımsak, sumak kullanılıyormuş.

Diğer yöresel yemeklerinin birçoğunda: katı yağlar yani tereyağı ve koyun kuyruğu yağı kullanıyorlar. Zeytinyağlı yemek kültürü bulunmuyor.

Bunun yanında, yöresel yemeklerinde genellikle birçok ot kullanılıyor ki, bunlar arasında öne çıkanlar: anason, safran, rezene, kimyon, defne yaprağı, nane, dereotu maydanoz.

Evet: söylediğim gibi: yağ, tuz, keşniş otu yüzünden, Azarbeycan yemekleri, biz Türklere pek hoş gelmiyor.

Yöresel lezzetler ile ilgili son bir not: eğer Hazar denizi balığı tatmak isterseniz, mersinbalığına benzeyen ve ünlü havyarıyla ünlü “nene” balığını denemelisiniz.

İlla ki: fast-food yemek istiyorum derseniz: 28 Mayıs denilen yerde, tarihi bir binanın iki katını restore ettirerek yerleşen “KFC” iyi bir tercih olabilir.

Burada: bira da içebiliyorsunuz ve ilaveten internete girmek te mümkündür. Öte yandan: Azeri şarapları, Gürcistan şarapları gibi ünlü ve lezzetlidir. Bira olarak ise “Xırdalan” marka bira tercih edilir.

 

ALIŞVERİŞ

Şehirde: döviz büroları, bankalar, kafeler ve diğer dükkanların birçoğu: sabah saat 10.00’dan önce açılmıyorlar. Hatta: otele bile, saat 12.00’den önce almıyorlar.

Bunu niye hatırlatıyorum, eğer sabahın erken saatlerinde Bakü şehrine ulaşırsanız, yanınızda manat yoksa, saat 10.00’a kadar beklemek zorunda kalıyorsunuz, çünkü hiçbir yer açık olmuyor.

Burada: “Bentley” mağazası bulunuyor. Söylenenlere göre, bu mağazanın genel merkezi: Bakü şehrinde bu mağazayı açmayı düşünen kişiyi, uzun bir süre süründürdükten sonra: izin verir, ancak bir şartı bulunmaktadır ki: yılda 100 adet ürün satmasını isterler. Adam: mağazayı açtığı yılın ilk ayında 250 adet ürün satarak herkesi şaşırtır.

Öte yandan: şehir ucuz sayılamaz. Özellikle: giysiler pahalı, yani burada uzun zaman kalacaksanız, giysilerinizi yanınızda getirmenizde yarar vardır.

Bu şehirde: sadece içki, sigara, elektrik ve doğalgaz çok ucuzdur. Onun dışında her şey pahalıdır. Elektronik cihazlar satın almak isterseniz: bunlar da, ülkemizdeki fiyatlara göre çok az oranda ucuzdur. Ayrıca: bu şehirden halı, kilim ve şarap satın alabilirsiniz.

Son olarak, şehirde alışveriş yapmak için en uygun yerin “Nizami Caddesi” olduğunu belirtmek istiyorum.

 

BAYRAMLAR-TATİL GÜNLERİ

1-2 Ocak Yeni yıl bayramı
8 Mart Dünya Kadınlar günü
9 Mayıs Faşizme Galibiyet Günü
28 Mayıs Cumhiriyet Günü
15 Haziran Azarbaycan Halkının Ulusal Kurtuluş Günü
26 Haziran Azarbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri Günü
9 Kasım Azarbaycan Cumhuriyetinin Devlet Bayrağı Günü
12 Kasım Anayasa Günü
17 Kasım Milli Uyanış Günü
31 Aralık Dünya Azarbaycanlıları Dayanışma Günü
5 gün süreli Nevruz Bayramı
2 gün süreli Kurban Bayramı
2 gün süreli Ramazan Bayramı

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

 

GEZİLECEK YERLER

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

 

İÇERİ ŞEHİR-SURLAR VE KIZ KULESİ

Bakü şehrinin turistik açıdan en önemli bölgesidir. Buraya metro ile ulaşabilirsiniz. Şehir: Azerbaycan ülkesinde kalan birkaç ortaçağ şehrinden birisidir. Bu şehirdeki dar sokaklar labirentinde, sıkışık binalar ve küçük avlular, tam bir ortaçağ şehrinin karakteristik özelliklerini taşımaktadırlar.

İçeri şehri çevreleyen surlar ve 12. yüzyılda yapıldığı söylenen “Kız Kulesi” yani “Qız Qalası”: Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Günümüzde, surların büyük bölümünün yıkıldığı görülmektedir. Ancak, yine de günümüze kadar kalanlar, sağlamlıklarını sürdürmektedirler.

Bu sur duvarları, 12. yüzyılda Menussshochr Şah tarafından inşa edilmiş ve 19. yüzyılda onarılmıştır. Bu surların bir zamanlar: deniz kıyısı boyunca uzandığı, ancak: 1800’lü yıllarda, şehri denizden ayıran ve havanın serbest dolaşımını engelleyen yararsız bir yapı olarak nitelendirilip yıkılmıştır. Daha sonra, sahil şeridi taş dolguyla doldurularak genişletilmiştir.

Surlar içinde: şehrin güneydoğu kesiminde bulunan 8 katlı ve Silindirik kız kulesi ise: 29 metre yüksekliktedir ve bulunduğu yerde, öncesinde, çok daha eski dönemlere uzanan bir yapının üzerine inşa edildiği bilinmektedir.

Duvar kalınlığı 5 metredir. Her katı: merkezi diyafram ile sığ bir tonoz ile örtülüdür. Alt 3 kat: 6-7. yüzyıllarda yapılmış ve bir astronomi gözlemevi veya yangın tapınağı olarak kullanılmıştır. Çünkü: ikinci ve üçüncü katta: niş arkasında bir şaft görülmektedir ki, bu sonsuz bir alev için yakıt sağlamak için doğalgaz kanalı olarak tasarlanmış gibidir.

Zeminler ve duvarlar, yerleşik bir merdiven ile birbirine bağlanır ve dar pencerelerle aydınlatılır. Kuleye giriş ücreti olarak 2 manat alınmaktadır.

Daha önceki yapının ise: bir “Zerdüşt Tapınağı” olduğu yani “Ateşe tapanların tapınağı” olduğu düşünülmektedir.

Yapı: siyah taş sıralarla örülüdür. 19. yüzyılda bir dönem deniz feneri olarak da kullanılan kuleye, yine bir zamanlar, Hazar denizinin dalgalarının ulaştığı söyleniyor. Bakü şehri sürekli büyüdüğü ve fenerin ışıkları şehir ışıklarıyla karıştığı için, fener Nargin Adasına taşınmıştır.

Kule: havadan “Q” şeklinde görülmekte olup, kuleye çıkarsanız, Bakü şehrinin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Özellikle geceleri ışıklandırılarak muhteşem bir güzelliğe bürünen kuleye mutlaka çıkmanızı öneririm.

Kulede: hediyelik eşyaların satıldığı yerler bulunuyor. Ancak kuleyi ziyaret etmeyi düşünürseniz, içeriye girmek için bir süre sıra beklemeniz gerektiğini unutmayınız.

İçeri şehrin diğer bölümlerinde de hediyelik eşya satılan dükkanlar bolca bulunuyor. Aynı zamanda, antika meraklıları ve koleksiyoncular da, buradaki dükkanları ziyaret ediyorlar.

Sokaklardaki tezgahlarda: Bakülüler eski Sovyetler döneminden kalan madalyalar, nişanlar ve koleksiyon paraları satıyorlar.

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

 

Azerbaycan Bakü

SHAMAHA-ŞİRVANŞAHLAR SARAYI

15. yüzyılda yapıldığı söylenen bu yapı da, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Buraya giriş ücreti 2 manattır. Ayrıca fotoğraf çekmek isterseniz 2 manat daha ücret alıyorlar. Saray: İçeri Şehirdeki bir tepenin en yüksek noktasında inşa edilmiştir.

Üç teras üzerine inşa edilen yapının her yerinden deniz açıkça görülmektedir.

Burası: Asya taş mimarisinin en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Buradaki yapı kompleksinde, saray dışında: türbeler, sarnıç, hamam gibi yapılar da bulunmaktadır. Ancak: 18. yüzyılda bir Rus donanması bombardımanı sonucu, yapı büyük zarar görmüş ve üst kısımları tahrip olmuştur. 18-20. yüzyıllarda ise restorasyon çalışmaları görülür. Başlangıçta Tebriz şehrine götürülen saray hazineleri, daha sonra İstanbul-Topkapı sarayına ganimet olarak nakledilmiştir.

Ayrıca: burada bir de Osmanlı eseri bulunuyor. III. Murat kapısı denilen bu güzel kapı: bölgedeki başlıca Osmanlı yapılarındandır.

Hamam: 26 odalıdır ve ışığın içeriye girebileceği deliklere sahip kubbelerle kaplıdır. Sıcak-soğuk su bölümleri, soyunma bölümleri, yeraltına döşenmiş su kanalları, rezervuarı, küçük ve yuvarlak havuzu ile tam donanımlıdır.

Kompleks içinde, bir de “Divanhane” denilen yer var. Şah Halilullah’ın bu divanında: bir zamanlar mahkeme kurulduğu ve verilen kararların infaz edildiği söyleniyor. Buranın içinde bir de “süt kuyusu” denilen kuyu var ki, burada sütü kesilen kadınların iyileştiği söyleniyor.

Yine buradaki türbeler bölümünde ise: hanedan ailesi fertlerinin mezarları bulunuyor. Şirvanşahlar Türbesi: dört köşeli ve kubbesi yıldızlarla süslü bir yapı olarak dikkati çekiyor.

Külliyenin güney kısmında bulunan ve sekizgen: “Derviş Türbesi” olarak isimlendirilen yerde ise: Seyyid Yakup Bakuvi isimli sufi, bilim adamı, astronom ve matematikçi gömülüdür.

Gelelim saraya: Şirvanşahlar Sarayı: külliye içindeki en büyük ve eski yapıdır. Saray binasının içinde içeri şehrin bir maketi bulunuyor. Burada: aynı zamanda o döneme ait halılar, madeni paralar ve kıyafetler sergileniyor.

Yapı: tarihi süreç içinde hastane ve kışla olarak kullanılırken, 1965 yılından itibaren müze olarak ziyarete açılmıştır. Sarayın camisi ise, avluda bulunmaktadır. Caminin küçük bir havuzu ve 22 metre uzunluğunda bir minaresi bulunmaktadır. Bir zamanlar taştan yapıldığı bilinen şerefesi ise, günümüzde demirden yapılarak yeniden düzenlenmiştir.

Azerbaycan Bakü

ATEŞGAH TAPINAĞI

Bakü şehrinde, şehir merkezine 30 km. uzakta Surawani semtinde bulunan ve “Ateşgah” denilen yer: dünya üzerinde bulunan birkaç Mecusi tapınağından birisi olarak önem kazanmaktadır. Diğer tapınakların İran ve Hindistan’da bulunduğu söyleniyor.

Burası: Zerdüşt dinine inananlar tarafından, her yıl 21 Mart Nevruz gününde ziyaret edilmektedir. Hatta, burada bulunan odaların, bir zamanlar çilehane ve ruh arıtma yeri olarak kullanıldığı da söyleniyor.

Örneğin: kor ateş üzerinde uzanmak ve yine kor ateş üzerinde zincirlenmek gibi. Bu odalar, günümüzde müzeye dönüştürülmüştür. Bu olaylar, müzede, mankenlerle anlatılıyor.

Mecusilere göre: kutsal tapınak, 7. yüzyılda Azeriler İslamı kabul edince önemini yitirmiş, ancak 19. yüzyıla kadar burada bir kahin kalmaya devam etmiştir. Ardından: Ruslar burada petrol olduğunu öğrenince, Ateşgahıın hemen yakınlarına bir petrol kuyusu açmışlar ve buradaki doğalgaz borularla fabrikaya taşınınca, Ateşgahdaki ateş de sönmüş ve bunun üzerine, kahin, burayı terk etmiştir.

Burada yanan iki ateşin sönmesi: Zerdüşt hacılar tarafından, tanrılarının kendilerini cezalandırması olarak değerlendirilmiştir. Yine de, biraz önce söylediğim gibi, gerek Yanardağ ve gerekse Ateşgah: 21 Mart Nevruz gününde, dünya üzerindeki Zerdüştler tarafından ziyaret edilmektedir.

Azerbaycan Bakü

 

BAYRAK MEYDANI-FLAME TOWERS VE CRYSTAL HALL

Bayrak meydanında bulunan bu yapı: 2012 yılındaki Eurovizyon şarkı yarışması için Almanlar tarafından yapılmıştır. Şehirde zamanınız varsa, burayı da ziyaret etmenizi öneririm.

Elmas görünümlü bina özellikle geceleri ışıklandırıldığında ilgi çekmektedir. Çünkü: cephesinde yaklaşık 9500 LED ışığı bulunmaktadır. Salonun seyirci kapasitesi 25 bin kişidir.

Bu meydanda: 29 Mayıs 2010 tarihinde Guinnes Rekorlar Teşkilatı tarafından onaylandığı üzere, dünyanın en yüksek bayrak direği bulunmaktadır. Meydanın temeli: 30 Aralık 2007 tarihinde atılmıştır.

Bakü şehrinin her yerinden rahatlıkla görülebilen bayrak direğinin yüksekliği 162 metre, temel çapı ise 3.2 metredir. Temelin üst kısmının çapı ise 1.09 metredir. Direğin ağırlığı ise 220 tondur.

Bayrak direğinin kaide duvarlarının yapımında: ülkenin çeşitli bölgelerinden getirilen, 28 milyon adet ırmak taşı kullanılmış ve böylece: bayrağın çevresinde, sembolik olarak kale duvarları izlenimi yaratılmıştır.

Bayrağın eni 35 metre, uzunluğu 70 metredir. Toplam alanı ise 2450 m. Karedir. Bayrağın ağırlığı, yaklaşık 350 kilogramdır. Islak durumda, bayrağın ağırlığı iki katına çıkar.

Meydanda bulunan: AzErbaycan Cumhuriyeti arması, devlet marşının metni ve ülke haritası: altın kaplamalı bronzdan yapılmıştır. Meydanda, bir de, devlet bayrağı müzesi bulunmaktadır.

Azerbaycan Bakü

 

ŞEHİTLER XIYABANİ

Burası: Flame Towers yakınlarında: Bakü şehrinin en yüksek noktalarından birine yapılmış, 1990’lı yılların başında Sovyet Kızıl Ordusu ile olan çatışmalarda ölen Azeriler ve Karabağ şehitleri anısına yapılan bir anıtın bulunduğu mezarlıktır. Her biri: 400 er metrelik 4 şerit halinde düzenlenmiş mezarların: uç orta kısımlarında, sürekli yanan bir alev bulunur.

Her yıl, 20 Ocak tarihinde, burada devlet töreni düzenleniyor ve binlerce insan burayı ziyaret ediyorlar.

Burada: I. Dünya Savaşı sırasında bölgeye yardım gönderen Türk ordusunun şehitleri için yapılan bir anıtta bulunuyor. Bunlar: 1918 yılında, Türk-Kafkas Ordusunun Azerbaycan’ın işgaline karşı düzenlediği seferde şehit olan 1130 askerin anısına yapılmıştır.

Anıt: altıgen şeklinde, blok granit taş ve üzerine oyularak monte edilen beyaz mermer, ay-yıldız şeklindedir. Anıta yaklaşmayı sağlayan protokol yolu, Türkiye’den götürülen andezit taşı ile kaplanmıştır.

Aslında: 1918 yılında şehit düşen Türk ve Azarbeycan’lıların bu şehitliği: 1924-1990 yılları arasında, Sovyet döneminde lağv edilmiş ve buraya Dağüstü Park yani eğlence merkezi yapılmıştır.

1990 yılından sonra ise, yine şehitlik olarak düzenlenmiştir.
Şehre gelen resmi konuklar: burayı ziyaret etmektedirler.

 

FAXRİ HIYABANİ-DEVLET MEZARLIĞI

Parlamento caddesi üzerinde bulunan devlet mezarlığındaki en devasa mezar: Haydar Aliyev’in mezarıdır. Bunun dışında: devletin önde gelen kişilerinin de mezarları burada bulunmaktadır. Ayrıca: yine burada önemli doktor, sanatçı ve spor adamlarının da mezarları bulunmaktadır.

 

FİSKİYE MEYDANI

Burası da şehrin önemli noktalarından birisidir ve Bakülülerin uğrak noktasıdır.
Sahil Metrosu Stansiya’sından, buraya rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Birçok kafeterya, restoran ve mağazanın bulunduğu bu bölgede aynı zamanda Bakülülerin Rusçadan gelen “Targovıy Tsentry” olarak isimlendirdikleri ticaret merkezi de bulunur.

 

PORT BAKÜ

Burası, şehrin çekim merkezi haline gelmiş liman bölgesidir. Uzun sahil boyunca: hafifçe esen rüzgar eşliğinde, rahatsız edilmeden yürüyebilirsiniz. Zaten Bakü halkının çoğunun burada bulunduğunu göreceksiniz. Sahil cıvıl cıvıl oluyor.

Ayrıca: yine buradan 2 manat vererek körfez gezisi yaptıran teknelere binebilirsiniz. 20 dakikada kalkan bu küçük vapurlar, körfezde güzel bir gezinti yaptırıyorlar, öneririm.

 

AZARBAYCAN ULUSAL GÜZEL SANATLAR MÜZESİ

Azerbaycan ülkesinin en büyük sanat müzesidir. Şehrin merkezinde, Niyazi sokağında bulunan müze, ilk olarak 1936 yılında kurulmuştur. Müzenin bulunduğu yapı: 19. yüzyılda inşa edilmiş, iki Neo klasik binadan oluşmaktadır.

Bunlar: 1885 yılında inşa edilen “De Bur Sarayı” ve 1895 yılında inşa edilen “Mariinski Kız Lisesi” binalarıdır. Her iyi yapı da, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Eserler 60 odada sergilenmektedir.

Müzede: Azerbaycan, Avrupa, Rusya ve Doğu sanatının çeşitli dönemlerine ait, muhteşem bir sanat eseri koleksiyonu bulunmaktadır. Koleksiyonda bulunanlar: tablo, çizim, heykel ve gravürler olarak ayrılmıştır.

Eserler: yaklaşık 15 bin civarındadır ve daimi sergilenen koleksiyonda, bunlardan dönüşümlü olarak 3 bin tanesi sergilenmektedir.

Birinci yapı: Batı Avrupa sanatı ve Rus sanatı için ayrılmıştır. Burada: İtalyan, Fransız, Hollandalı, Alman ve Polonyalı sanatçıların eserleri sergileniyor.

İkinci yapı: İran, Türk, Çin ve Japon sanatına ayrılmıştır. Ayrıca: Rus sanatçıların eserleri de bulunmaktadır. Bu binada: Azerbaycan sanatına ait bir koleksiyonda bulunmaktadır.

 

ULUSAL TARİH MÜZESİ

Bakü şehrinin en büyük müzesidir. 1920 yılında kurulan müze: Tagiyev sokağında bulunan iki binadan oluşmaktadır. İlk binada: Azerbaycan ülkesinin eski dönemlerden günümüze kadar uzanan sürece ait arkeolojik ve Etnografik eserleri sergilenmektedir.

Diğer bina ise: ünlü petrol zenginlerinden Hacı Zeynelabidin’in yaşadığı ev ve mekanlar olarak müze olarak tahsis edilmiş olup: burada da, çeşitli dönemlere ait Etnoğrafik eserler görülmektedir.

 

DEVLET AKADEMİK MİLLİ DRAM TİYATROSU

Tiyatro, ilk olarak 1919 yılında kukla tiyatrosu olarak kurulmuştur. 1959 yılında tiyatroya “Akademik” unvanı eklenmiştir. Tiyatronun repertuarında: Azerbaycan edebiyatı yazarlarının klasik eserleri bulunmaktadır.

 

QUBUSTAN BÖLGESİ

Şehir merkezinin yaklaşık 60 km. güneyindeki bu bölgeye ulaşmak için, taksi kullanmanızı öneririm. Buraya giderken: birçok petrol rafinerisi ve tesisinin yakınından geçeceksiniz.

Bölgeye vardığınızda ise: burada volkan kayalarından oluşan olağanüstü bir açık hava müzesiyle karşılaşacaksınız. Bu kayalar üzerinde: neolitik çağda kayalar üzerine yapılmış resimler bulunuyor.

En eskisinin, MÖ.12. yüzyıla ait olduğu belirlenen bu kaya resimlerinde: insan figürleri, at, öküz, geyik, domuz ve balık gibi hayvan figürleri, av sahneleri, dini törenler, kullanılan el aletleri figürleri görülüyor. Ayrıca: yine bu resimlerde şaşırtıcı gemi resimleri de görülüyor.

Bu resimlerdeki gemilerin, Viking teknelerine benzemesi: ünlü Norveçli bilim adamı Thor Heyerdahl tarafından sezilmiş ve yapılan araştırmalar sonucunda, günümüzdeki İskandinav halklarının buradan göç etmiş olabilecekleri söylenmiştir.

Evet, günümüzde burada binlerce yıla yayılmış yaklaşık 4000 resim bulunduğu söyleniyor. Bu resimlerden en büyük olanının genişliği 9 metre kadardır. Resimlerin yapıldığı dönemin ardından, MÖ.4. yüzyılda buraya gelen İskender’in askerleri ve MS.2.yüzyılda yine buraya gelen Romalı askerler de: arkalarında bir takım duvar resimleri ve yazıları bırakmışlardır.

Yörede: bu resimler ve yazılar dışında birçok mağarada bulunuyor. Söylenenlere göre, bu mağaralar canlı yakalanan av hayvanlarının barınağı olarak kullanılıyormuş.

Öte yandan: bu bölgede, özellikle “Bibi Heybet” isimli Şii camisi de ilgi çekmektedir. Bu cami: Şii cami mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir.

Azerbaycan Bakü

Azerbaycan Bakü

 

YANARDAĞ

Burası da, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Aday Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Yanardağ, şehir merkezine 10 km uzaklıktadır.

Buranın özelliği: yaz-kış demeden yüzyıllardır yanmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü: doğalgaz, yüzeye çıkıyor ve yanarak ilginç bir görüntü ortaya çıkarıyor ki, bu nedenle dağ sürekli ziyaretçi akınına uğruyor.

Evet, burada tepenin yamacında, toprağın ince çatlakları arasından alevler çıkıyor.

Yanıyor dedim de, öyle büyük bir ateş değildir. Ateşin boyutları yaklaşık 10 metre genişliğinde ve 1 metre yüksekliğindedir. Azerbaycan devleti tarafından milli park olarak ayrılan “Yanardağ” eteğinde: bazı dinlenme yerleri bulunuyor.

Söylenenlere göre: Yanardağ, MS.7. yüzyıldan önce Mecusilerin tapınağı olarak kullanılıyormuş ve Azerilerin Müslümanlığı kabulünün ardından, buradaki tesisler yıkılmış, ama ateş yanmaya devam etmiştir.

Evet: buranın geçmişte “ateşe tapanların” ibadet yeri olarak kullanılmıştır. İran, Pakistan ve Hindistan’dan gelen Zerdüşler, burada ateşe taparlarmış.

Bu nedenle, burası Zerdüşler için bir haç ibadet yeri olarak kabul edilmektedir.

Söylenenlere göre: hiç kimse bu ateşi söndürmeye niyet etmiyormuş. Çünkü, burada yaşayanlar, daha önce de belirttiğim gibi İslamdan önce ateşe tapıyorlarmış.

Zerdüşlerin, Zerdüş isimli bir peygamberleri varmış ve onun mukaddes kitabı “Avesta” ya göre: Hürmüz adındaki Tanrı: gökte yaşamaktadır.

Güneş onun gözü olarak kabul edilir. Yerdeki alev ise, onun yansımasıdır.

Ancak, yukarıda da söylediğim gibi, 7. yüzyılda Azeriler Müslümanlığı kabul edince, burada bulunan ateşe tapanlara ait tesisler yıkılmıştır.

Bu yanan bölüm dışında: dağın birkaç yerinde daha ateş yanıyormuş, ancak zamanla buradan petrol çıkarılınca, bu yanan ateşlerin söndüğü söyleniyor.

Günümüzde ise, doğalgaz yanardağı olarak yalnızca burası bilinmektedir.