Romanya Sibiu

Romanya Sibiu

 

Romanya denilince, akla ilk gelenlerden birisi de “Transilvanya” ve “Karpatlar” bölgeleridir.

Bu bölgelerde yer alan şehirlerin başında ise “Sibiu” geliyor.

Sibiu: Avrupa’nın en iyi korunan ortaçağ şehirlerinden birisidir.

1849-1865 yılları arasında, Transilvanya Prensliğinin başkenti olarak önem kazanmıştır.

Şehir, 2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir.

Eski şehir bölümü: nehirden yaklaşık 200 metre yukarıda bir tepede, nehrin sağ kıyısında bulunmaktadır. Yukarı şehir ve Aşağı şehir, iki ayrı bölümdür. Aşağı şehirde üretim yaygın iken, yukarı şehirde: ticaret yapılır.

Şehrin deniz seviyesinden yüksekliği 430 metredir. Şehirdeki ilk yerleşimcilerin MÖ.300 yıllarında buraya yerleştikleri tahmin edilmekle birlikte, ilk yazılı kaynaklar, MS.1191 yılında, şehirden söz etmektedir. Zaten şehrin tarihi sürecine bakıldığında: Alman yerleşimciler tarafından 12’nci yüzyılda inşa edildiği, 7 duvarlı kale olarak tanındığı, zamanla büyüyüp zenginleştiği görülür.

Romanya ülkesindeki ilk eczane, 1292 yılında Sibiu şehrinde açılmıştır. Brukenthal müzesi, yine ülkenin en eski müzesidir ve yine ülkede ilk hastane, 1187 yılında bu şehirde açılmıştır. 1544 yılında, Romen dilindeki ilk kitap, bu şehirde basılmıştır.

İklim durumuna gelince: şehir yakınlardaki dağların etkileriyle, ılıman iklim bölgesindedir. Yıllık yağış ortalamaları Şubat ayında en düşük seviyededir. Haziran ayında ise en yüksek düzeydedir. Nüfusun büyük bölümü: 17’nci yüzyılda buraya göç eden Sakson sömürgecileri Almanların torunlarından ve Romenlerden oluşmaktadır. Küçük bir Macar ve Yahudi topluluğu da bulunur.

Şehir: iki bölümden oluşmaktadır

Aşağı Şehir

Aşağı şehir: nehir ve tepe arasındadır. Oldukça uzun ve geniş bu bölümde, küçük ara sokaklar ve meydanlar bulunur. Dış surların çoğu: 19’ncu yüzyıldan kalmadır. Günümüzde, surlarda 4 kule görülür. Bölgenin en eski yapısı, 1292 yılından kalma bir kilisedir. Burası genel olarak üretim alanı olarak görev yapmıştır.

Yukarı Şehir

Burada Arnavut kaldırımlı sokaklar, renkli evler ve heybetli surlar görülür. Surlar üzerinde, Cibin nehrine bakan kuleler önem kazanır. Burası daha çok şehrin ticari merkezi olarak kullanılmıştır.

Romanya Sibiu

TURİZM

Şehirde: Transilvanya’nın en önemli sembollerinden olan; küçük evleri, mimari yapıları, parke taşlarıyla döşeli kaldırımları bulunan dar sokakları görebilirsiniz. Şehir gezisi, muhtemelen en fazla 2-3 saatinizi alacaktır. Kompakt bir şehir olması nedeniyle, kısa mesafelerde yürüyerek gezebilirsiniz.

Ancak, araç kullanmak isterseniz, şehirdeki toplu taşıma “Tursib” denilen yerel konsey denetimindeki bir şirket tarafından sağlanmaktadır.

Şehir içinde 20 otobüs güzergahı bulunur. Bu otobüslere, bir biniş bileti 1.5 ley olup, biletleri satış makineleri veya bilet kabinlerinden satın alabilirsiniz.

Romanya Sibiu

RESMİ TATİL GÜNLERİ

1-2 Ocak : Yeni yıl tatili
24 Nisan : Paskalya
1 Mayıs : İşçi Bayramı
1 Aralık : Milli Gün
25-26 Aralık : Noel tatili

Romanya Sibiu

ULAŞIM

Sibiu şehrine ulaşım için: Bükreş’ten trene binmeniz gerekiyor. Bükreş-Sibiu arasındaki tren yolculuğu yaklaşık 7 saat sürüyor. Uzaklık, 215 kilometredir. Tren istasyonu ile şehir merkezi arasındaki uzaklık: 10-15 dakikalık yürüme mesafesindedir .

Romanya Sibiu

GEZİLECEK YERLER

Romanya Sibiu

THE UPPER TOWN-ORASUL DE SUS-YUKARI ŞEHİR-ŞEHRİN TARİHİ MERKEZİ

Bu bölüm: şehirde: Roma-Katolik kilisesi ve Romanya’nın en önemli sanatsal bölümlerinden birisidir ve manzarası mükemmeldir.

Romanya Sibiu

THE GREAT SQUARE-PİATA MARE

Şehrin en büyük bu meydanı, ilk olarak, 1411 yılında tahıl pazarı olarak açılmıştır. Aslında, meydanın varlığı 1366 yılından bu yana bilinmektedir ancak yazılı belgelerde ilk olarak 1411 tarihinde söz edilmiştir. Sibiu şehrinin tarihi merkezidir.

Özellikle, 16’ncı yüzyılda şehrin merkezi haline gelmiştir. Önce “Kral Ferdinand Meydanı” denilirken, II Dünya savaşı arasındaki komünist dönemde, meydanın ismi “Der Grosse” olmuş, 1990 yılında ise, ilk ve özgün adı tekrar geri verilmiştir.

Takip eden yüzyıllarda da, ticari etkinlikler ve hatta ceza infazları için kullanılmıştır. Ortaçağ boyunca şehrin günlük yaşamında pek çok önemli olay ve halk toplantıları ve infazlar burada yapılmıştır. 1703 yılında ilçe yöneticisi Zabanius Sachs von Harteneck burada idam edilmiştir.
Meydanın uzunluğu 142 metre, genişliği 93 metredir. Bu ölçüler ile Transilvanya’nın en büyük meydanıdır.

Eski duvarlı şehir merkezindeki bu meydan: UNESCO tarafından “Dünyü Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Romanya Sibiu
Romanya Sibiu
Brukenthal Palace-Palatul Brukental-Brukenthal Müzesi

Meydanın kuzeybatısında bulunan saray: Romanya’nın en önemli anıtlarından birisidir. 1777-1787 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte, Transilvanya Valisi Baron Samuel von Brukenthal için konut olarak yapılmıştır. Viyanalı mimar tarafından yapılmıştır.

Günümüzde: müze olarak kullanılmaktadır ve 1817 yılında açılmıştır. Sarayın hemen yanındaki “Moringer House” ise, şehrin 18’nci yüzyıldan kalan Barok mimari stildeki bir ev yapısı olarak önem kazanmaktadır.

Avrupa’nın ilk müzelerinden olan müzede: 15-18’nci yüzyıllar arasındaki döneme ait yaklaşık 1200 eser sergilenmektedir. Eserler, genel olarak Baron Von Brukenthal’ın: ilk koleksiyonlarından ağırlıklı olarak, 1759-1774 yılları arasında Viyana’da yaşadığı dönemde topladıklarından oluşmaktadır.

Baron: Transilvanya Büyük Prensliği Valisi olarak şehre döndükten sonra (1777-1787) yanında koleksiyonlarını getirmiş ve 800 resimden oluşan koleksiyonunu: Brukenthal Sarayı salonlarına yerleştirmiştir. Zamanla: koleksiyonlar satın almalar ve bağışlar yolu ile zenginleşmiştir. Şu anda: müze, sarayın zemin ve birinci katında bulunmaktadır.

Bunlar arasında: dini heykeller, simgeler, pul ve paralar bulunuyor. Özellikle: Baron Samuel von Brukenthal’in Avrupa resimleri koleksiyonu, 15-18’nci yüzyıllar arasında, Avrupa okullarına ait 1200 parça eseri barındırmaktadır.

Bunlar arasında: Rubens, Van Dyck ve Teniers gibi resim ustalarının eserleri görülmektedir. Ayrıca: 16’ncı yüzyıldan kalma bir gümüş koleksiyonu, cam simgeler ve başkaca 350 nadir eser sergilenmektedir.

Hatta: yukarıda da belirttiğim gibi, ilk Romence kitap burada basılmıştır, ilk matbaa makinası da burada görülebilmektedir.

Ayrıca, yine günümüzde burada etkileyici bir kütüphane bulunuyor. Kütüphanede, 300 bin civarında obje (el yazmaları, nadir yabancı kitaplar, eski Romanya ve Transilvanya kitapları, yeni kitapları, uzman dergileri) bulunmaktadır.

Romanya Sibiu
Biserica Romano-Catolica Church

Bu kilise, meydanın bir köşesinde, kuzey tarafında bulunmaktadır. Kilise şehirdeki “Cizvitler” tarafından kullanılmaktadır. Yapı: 1726-1738 yılları arasında, Barok tarzda yapılmıştır. Özellikle: iç duvarlardaki ve tavanlardaki freskler ve renkli resimler muhteşemdir.

Yan sunaklar pembe mermerler ve taş oymalar ile süslenmiştir. Sunak arkasındaki fresk: 1777 yılında, Anton Steinwald tarafından yapılmıştır.

Kilisenin içinde: 1744-1747 yılları arasında Transilvanya komutanı olan Otto Ferdinand de Abensberg’in taş mezarı bulunmaktadır.
Kilisenin arkasında ise “Catedrala Evenghelica” görülür.

Romanya Sibiu
Romanya Sibiu
Romanya Sibiu
Surlar

Şehir, Ortaçağ döneminde, Orta Avrupa’nın en önemli müstahkem şehirlerinden biri olmuştur. Şehrin çevresi tamamen surlarla çevrilmiştir. Güneydoğu surlarının büyük bölümü, günümüze kadar ulaşmıştır. Çünkü: en çok bu yönde saldırılar olmuş ve bu yüzden bu yöndeki surlar çok sağlam yapılmıştır.

Surlar: ilk olarak dış bölümde toprak höyük, sonra ikinci bir 10 metrelik sur ve sonra başka bir hatta: yine 10 metrelik duvar-sur bulunur. Bunlar arasındaki bağlantılar kulelerle sağlanır. Şehir ve savunma hatları arasındaki ulaşım ise, tüneller ve geçitlerle sağlanmıştır.

Evet: yüzlerce yıl boyunca etkinliğini sürdüren surlar nedeniyle, şehir, Avrupa’nın en güçlü ve korunaklı kalelerinden biri olmuştur. Şehrin orijinal surları: 39 savunma kulesi, 4 kapı ve 5 topçu bataryası ile desteklenmiştir. Kulelerden en önem kazananları: Harquebusiers kulesi, Marangozlar kulesi, Çömlekçiler kulesi ve Büyük kuledir.

Romanya Sibiu
Romanya Sibiu
Sibiu en Towers-Turnurile Sibiului-Konsey Kulesi

Cizvit kilisesinin hemen yanındaki bu kule: şehrin sembolü ve en ünlü eseridir. Giriş ücreti 2 leydir.

Yapı: 13’ncü yüzyıldan kalmadır ve yıllar içinde yenilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Son olarak 1778 yılında düzenlenmiştir. Aslında piramit şeklinde yapılan çatı: 1826 yılında dört köşe kuleler yapılarak değişikliğe uğramıştır.

Kulenin güney duvarında, 2 aslan taş kabartması bulunuyor ki, bunların 13’ncü yüzyıldan kalma yani kulenin ilk orijinal yapısından kalma oldukları sanılıyor.

Kule: şehri çevreleyen surlardan şehre giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Kule, yapıldıktan sonra: yüzyıllar boyunca, bir botanik müzesi, depo, bir yangın gözetleme kulesi, geçici bir hapishane olarak görev yapmıştır.

Günümüzde, kulenin en üst katındaki gözlem güvertesinden, tarihi şehir ve ötesinde Faragas dağlarının güzel görüntüsünü izlemek mümkündür. Kuleye dar bir kapıdan giriliyor ve spiral merdivenle, bir üst kata ulaşılıyor. Saat mekanizması sondan bir önceki kattadır ve son katta, biraz önce de söylediğim gibi, bir gözlem güvertesi bulunmaktadır.

1962-1998 yılları arasında, kule, Brukenthal Müzesinin bir bölümü olarak bazı sergilere ev sahipliği yapmıştır.

 

Belediye Başkanı Ofisi

Meydanın kuzey bölümünde bulunan ve 20’nci yüzyılın başlarında inşa edilen bina, günümüzde Belediye Başkanının ofisi olarak kullanılmaktadır.

 

COUNCİL TOWER-TURNUL SFATULUİ

Burası, eski Belediye Başkanının ikametgahı ve Konsey kulesidir. Kule: 12’nci yüzyılda inşa edilmiş ve şehir çevresindeki kale duvarlarında, ikinci bir giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Kule: tarihi süreç içinde: botanik müzesi, tahıl ambarı, yangın gözetleme kulesi ve bir aralar da hapishane olarak kullanılmıştır.

Romanya Sibiu

THE LİTTLE SQUARE-PİATA MİKA

Konsey kulesinin kemerleri altındaki iki tünel kullanılarak: Büyük Meydandan, küçük meydana yani buraya ulaşılır. Günümüzde, küçük meydanın çevresinde: kafeler ve dükkanlar bulunur.

 

Muzeul de Etnoğraphie si Arta Popualara-Emil Sigerus Sakson Etnoğrafya Müzesi

Müzede: 19’ncu yüzyılda, Emil Sigerus tarafından toplanan: Transilvanya Sakson Halk Sanatı eserleri ve objeleri sergilenmektedir. Bunlar arasında bulunanlar: boyalı mobilyalar, kostümler, tekstil-nakış ürünleri ve seramik koleksiyonları görülür.

 

Muzeul de Istorie bir Farmaciei-Eczacılık Müzesi

Romanya ülkesinin en eski eczanesi yani 150 yıldır işletilen eczanesi, 16’ncı yüzyıldan kalma bir bina içindedir. 1972 yılında açılmıştır. Bir ofis, bir laboratuvar ve bir homeopatik sergiden oluşmaktadır.

Müzedeki vitrinlerde, 6000 adet tıbbı ekipman bulunur. Bunlar arasında bulunanlar: cerrahi torbalar, mikroskoplar, ahşap-çini-cam-bronz havanlar, kaseler, tıbbi aletler bulunmaktadır.
Özellikle: 1597 yılına tarihlenen, ilaç hazırlamak için kullanılan bronz havan ilgi çekmektedir. Ayrıca: Viyana tarzı dengeler ve ağırlık ölçüleri de bulunur.

Romanya Sibiu

HUET SQUARE-PİATA HUET

Bu meydanda: “Evanjelist Katedrali” ve birkaç gotik yapı daha bulunmaktadır.
Katedral: 1520 yılında, eski bir Roma Bazilika sitesinde yapılmıştır ve 5 sivri kulesi dikkat çekmektedir.

Kuzey duvarının büyük kısmında: 1445 yılında, Rosenau Johannes tarafından yapılmış büyük bir fresk görülür. Meydanın çevresindeki diğer binalarda, ağırlıklı olarak”Gotik” mimari stil görülür.

Şapelin hemen yakınında, Rahipler kulesi bulunuyor. Bunun yanında “City Hall” olarak kullanılan ve Thomas Gülden tarafından şehre bağışlanan bir ev bulunuyor. Katedralin çevresindeki yapılar 15-18’nci yüzyıla kadar uzanan kültür izlerini taşımaktadırlar.

Romanya Sibiu

THE LOWER TOWN-ORASUL DE JOS-AŞAĞI ŞEHİR

Nehir ve tepe arasında, aşağı şehir bulunur. Zaten ilk surlar ,bu aşağı şehir çevresinde gelişmiştir. Burada, dar sokaklarda dolaşırken, küçük meydanlara rastlayabilirsiniz. Ancak, mimari oldukça basittir.

 

Podul Minciunilor-Lies The Bridge

Dövme demirden yapılan bu köprü, şehrin en önemli sembollerinden birisidir.

Alt şehre: çeşitli dik sokaklar ve merdivenlerle ulaşılır. Bunlardan birisi de, Lies demir köprüsü altından geçmektedir.

Bu ferforje demir köprü: 1859 yılında, Fredericus Hutte tarafından inşa edilmiştir. Köprü süslemelerinde: rozetler, bitkisel ve neo-gotik geometrik motifler kullanılmıştır. Sibiu arması ise, kuzey taraftadır.

Burası: genç çiftler için bir gezinme yeridir.

Romanya Sibiu
Pasajul Scaritor-Passage

Alt şehir ve üst şehir bölümlerini birbirine bağlamaktadır. 13’ncü yüzyılda yapılmış, mimari bir şaheserdir ve şehrin en güzel yerlerinden birisidir. Geçidin bir ucunda, Romanya’nın en eski restoranlarından “Altın Namlı” yani “Butoiul de Aur” bulunur.

 

Piata Aurarilor-Kuyumcu Meydanı

Burası, huzurlu, sessiz ve sakin bir meydandır. Meydanı çevreleyen evlerde: ortaçağ dönemi pencereleri, kapı ve kuleleri görülür. Uzun yıllar boyunca: bu küçük meydan, şehrin iki bölümü arasında önemli bir geçiş yeri olarak kullanılmıştır.

 

ŞEHİR ÇEVRESİNDE DİĞER GEZİLECEK YERLER

Romanya Sibiu
Romanya Sibiu

ASTRA Açık Hava Müzesi-Aer Liber ASTRA-Dubbrava Sibiului in Muzeul

Calea Rasinarilor bölgesindedir. Tramvayla, şehir merkezine 30 dakika uzaklıktadır.
250 dönüm büyüklüğündeki müze, dünya üzerinde bu ölçüsü ile en büyük ikinci açık hava müzesidir.

Yoğun bir ormanlık alanın ortasındadır. Güzel bir göl ile çevrilidir. Burada: Romanya kültürüne ait, 300’den fazla: değirmen, yel değirmeni, köy mimarisini gösteren evler, ağıllar, bir ahşap kilise, balık depoları, geleneksel işletmeler, şarap, meyve ve yağ yapılan yapılar görülür.

Yani, bir anlamda: Müze, Romen halkının teknolojik mirasını göstermektedir.

Ziyarete açık bu müzede gezmek isterseniz: rehberli ve hatta faytonlu turları tercih edebilirsiniz.

Romanya Sibiu

Cisnadie-Heltau

Sibiu şehir merkezinin 6 km. güneyindedir. Kasabanın ismine, ilk olarak 1024 yılındaki bir yazılı belgede rastlanılmıştır.

12’nci yüzyılda; 1323 yılında Sakson sömürgeciler buraya yerleşmişlerdir. Takip eden yüzyıllar boyunca, şehirde özellikle yüncüler gelişmiştir. Dokuma dalında büyük tekstil fabrikaları inşa edilmiştir.

Şehirde gezilmesini önereceğim yerler arasında şunlar bulunur: Tekstil Müzesi, Cisnadie Kilisesidir.

Romanya Sibiu

Curtea de Arges-Horezu Manastırı

Burası: UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü: burası bir “çömlekçi” merkezidir ve Sibiu şehir merkezine 70 km. uzaklıktadır.

Curtea de Arges: Walachia başkenti olarak: Prens Radu Negru tarafından, 14’ncü yüzyılın başında kurulmuştur. Şehirdeki: “Curtea de Arges Manastırı” ise: 16’ncı yüzyıldan kalmadır ve helezonik iki kulesiyle dikkat çekmektedir. Romanya’nın ilk 2 kralı ve kraliçeleri burada gömülüdür.

Evet: Horezu Manastırı: 1690 yılında, Prens Konstantin Brancoveanu tarafından kurulmuştur. Walachia yerleşim bölgesinin en büyük manastırıdır.

Burayı ziyaret etmelisiniz. Burada: dini kompozisyonlar, boyalı dekoratif eserler ünlüdür. Manastırın değerli freskleri: 17’nci yüzyılın sonuna ve 18’nci yüzyıla ait eser ve objelere ev sahipliği yapmaktadır.

Horezu’ya yakın bir köy: Romanya’nın en büyük seramik merkezlerinden birisine ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık yüz yıl önce, yerel rahipler, çanak-çömlek yapmak ve boyamak hünerlerini, yerel köylülere öğretirler ve o zamandan bu yana, yöre insanı: en önemli ve güzel seramikleri üretmektedirler.

Bükreş

Köstence

Genel

Çin Qingdao

Çin Qingdao

Sarı deniz  kıyısındaki bir liman kentidir. Ama, ülkenin en büyük limanıdır.

Buradan, dünya çapında 130 ülkeye ihracat-ithalat yapılmaktadır.

Ama, burası aynı zamanda, ülkenin muhteşem ve en güzel tatil beldesi olarak öne çıkmaktadır.

En son nüfus sayımına göre, şehirde yaklaşık 7.5 milyon insan yaşamaktadır.

2009 yılında, bu şehir, Çin ülkesinin en yaşanılır şehri seçilmiştir.

Çin Qingdao

 

Ayrıca, 2008 yılı Pekin Olimpiyat oyunlarında, yelken yarışları burada yapılmıştır.

Ancak, kuzeyden gelen okyanus akıntıları yüzünden, sahildeki deniz suyu sıcaklıkları düşüktür, yani deniz suyu soğuktur.

Bunun doğal sonucu olarak, yazın burada hava da aşırı sıcak olmaz.

Çin Qingdao

 

Şehrin günümüze de yansıyan tarihi geçmişindeki en önemli olay:

Alman etkisidir. 1897 yılında Alman İmparatoru II. Wilhelm: buradaki 2 Alman misyonerin öldürülmesini bahane göstererek, Mançu hükümetini, burayı Almanya’ya vermeye zorlamış ve becermiştir.

Almanlar, bunun üzerine kısa sürede: burada villalar, limanlar, dini yapılar inşa ederek, tam bir Alman kenti yaratmışlardır.

Alman işgali, yörede yaklaşık 33 yıl sürmüştür. Günümüzde  de, Çin ülkesindeki Hıristiyan nüfus, en yoğun olarak bu şehirde yaşamaktadır. Hatta: kırmızı çatılar, yeşil ağaçlar, mavi deniz ve pırıl pırıl gökyüzü, İsviçre şehirlerini anımsatmaktadır.

Çin Qingdao

Dünyanın en uzun deniz köprüsü, bu yörede: Qingdao ana kentsel alanında bulunan Haiwan köprüsüdür.

Buradan bir şeyler satın almak isterseniz, özellikle: deniz kabuğu oymacılığı, deniz ürünleri, deniz kabukları önerebilirim. Ayrıca, elbette sevenler ve tercih edenler için, Tsingtao birası.

Peki, alışveriş için neresi tercih edilir?

Büyük alışveriş merkezlerinin bulunduğu, Zhongshan Road bölümünü tercih edebilirsiniz. Buradaki Parkson Department Store, en çok tercih edilen alışveriş merkezidir. Ayrıca, Taidong yaya caddesi de, alışveriş mekanlarıyla doludur. Burası ,aynı zamanda eğlence mekanları da barındırmaktadır.

Şehirde, günümüze kadar uzanan diğer bir özellik: bira alışkanlığıdır. Şehrin eski ismi olan “Tsingtao” markasıyla 1903 yılından bu yana üretilen biralar: Çin ülkesinin ulusal birası haline gelmiştir. Bu biralar: büyük yeşil şişelerde ve teneke kutularda, bütün dünyaya da gönderilmektedir.

Biranın kalitesinde: Almanlardan gelen bira tecrübesi yanında, Laoshan dağından elde edilerek kullanılan kaynak suyunun da büyük etkisi olduğu söyleniyor. Evet, günümüzde Çin ülkesinin en çok ihraç edilen birasıdır. Ayrıca, her yıl Ağustos ayının ikinci haftasında, Bira Festivali düzenlenmektedir.

ZHAN KÖPRÜSÜ-ZHANQİAO

Köprü, kıyı alanında, denize bir uzantı gibi gitmektedir. Şehir tren istasyonundan, yalnızca 300 metre uzaklıktadır. Şehre gelen gezginlerin, ilk ziyaret ettikleri turistik yerlerden biridir.

Burası: başlangıçta, bir deniz iskelesi olarak yapılmıştır. Yapım yılı, 1891 yılıdır. Şehrin en eski yapısıdır. Qing hanedanı döneminin imparatorluk elçisi Li Hongzhang: bir zamanlar şehri ziyarete gelir ve geldiği gemi, bu rıhtıma yanaşır.

Evet günümüzdeki iskele: 200 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliğindedir. Yakın geçmişe kadar kullanılıyormuş. Çin Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, şehirde, modern ve derin su limanı inşa edilmiş. Bu nedenle, Zhan köprüsü günümüzde kullanım  dışı kalmıştır.

Köprünün güney ucunda, sekizgen Çin stilinde bir köşk yapısı bulunuyor. Buna, Huilan pavilion deniliyor. Burada, bazı küçük sanat sergileri düzenlenmektedir. Ayrıca, iskele üzerinde çok miktarda seyyar satıcı bulunuyor ve bunlardan alışveriş yapmak mümkün.

Çin Qingdao

4 MAYIS MEYDANI-WUSİ MEYDANI

1919 yılında başlatılan öğrenci hareketi anısına, 1997 yılında inşa edilmiştir. Meydan, yaklaşık 10 hektarlık bir alanı kaplamakta olup, şehir yönetiminin ofis binasının hemen karşısındadır.

Meydanda: 30 metre yüksekliğinde ve 27 metre çapında, büyük bir heykel var.

Bu heykel, alev renginde olup, dönen bir rüzgar şeklini betimlemektedir. Meydanın güneyinde ise, büyük bir fıskıye var.

Bunun suları: yaklaşık 60 metre yüksekliğe ulaşıyor. Hatta, bazen suların 100 metreye kadar ulaştığı ve bu yükseklik nedeniyle ülkenin en büyük fıskiyesi olduğu söyleniyor.

 

LAOSHAN DAĞI

Burası, Sarı deniz ile karşı karşıya olan bir dağdır. Şehrin doğusundadır. Buradan, kıyının muhteşem manzarasını izlemek gerekir. Aynı zamanda, Taoizm içinde büyük dini önemi bulunmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle, Çin ülkesi kıyılarındaki en tanınmış  dağdır.

Dağ üzerinde, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Taoizm için önem taşıyan yapılar bulunuyor. Bunların başında: Taiqing sarayı, Xufu sarayı, Longtan Şelalesi bulunuyor. Bu yapıların toplamı ise: 9 saray, 8 tapınak ve 72 yapı şeklindedir. Taiqing sarayında, 155 oda bulunmaktadır. Yaklaşık 7  dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Bu özellikleri nedeniyle, Çin mimarisinde oldukça nadir ve önemli bir yeri bulunmaktadır.

 

BATHİNG BEACH

Yazının başında belirttiğim gibi, şehir aynı zamanda bir tatil yöresi olarak öne çıkmaktadır. Huiquan körfezindeki bu plaj: Asya’nın en büyük kumlu plajlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Plajda: berrak sular, hafif dalgalar ve yumuşak kum bulunmaktadır. Manzara ise, muhteşem görüntüsüyle, Tayland, Hawai ve Bali kıyılarının manzaralarını anımsatmaktadır.

Plaj: 1901 yılında, ilk önce, Almanlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. O dönemlerde, buraya yabancılar dışında giriş yasakmış. 1984 ve 2003 yıllarında yerel hükümet tarafından ,plaj bölgesi onarılır ve genişletilir. Sahilde, kamu hizmet tesisleri yapılır.

Günümüzde, burada: restoranlar, eğlence mekanları, barlar, kafeler bulunuyor. Acil güvenlik hizmeti, tüm plaj bölgesinde verilmektedir. Ayrıca: aydınlatma ve müzik sistemleri, ziyaretçilerin güzel zaman geçirmesini sağlamaktadır. Kış aylarında bile, buranın yüzmeyi seven insanlar tarafından doldurulduğu görülmektedir.

Çin Qingdao

QİANGDAO KONUKEVİ (QİNGDAO YİNG BİNGUAN)

Şehrin Alman valisi için, 1903 yılında yapılmıştır. Buradaki gösterişli köşk yapısı: günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. 1957 yılında, Başkan Mao ve karısı, burada bir ay kalmışlar.

Çin Qingdao

ST.MİCHAEL KATEDRALİ

Burası, bir Katolik kilisesidir. Şehrin Almanlar tarafından yerleşilen merkezinde, bir tepe üzerinde durmaktadır ve Alman misyonerler tarafından yaptırılmıştır. Çünkü, şehirde, 19. ve 20. yüzyıllarda, büyük bir Alman nüfusu mevcuttur.

Pekin merkezi yakınları

Çin Hunan Eyaleti Changsha

Çin Guangdonk eyaleti Kanton

Kıbrıs Lefkoşa

Kıbrıs Lefkoşa

Lefkoşa şehri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin başkentidir. Şehrin batı dillerindeki ismi “Nicosia” dır.

Tarihi süreçte, şehrin ismi “Ledra, Lidra, Kermia” olarak geçmiştir. Kıbrıs’ın en kalabalık şehri ve en büyük kültür, sanayi, ticaret ve ulaşım merkezidir.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.7
Kıbrıs Lefkoşa

TARİHİ

Lefkoşa şehri, geçmişi çok eskilere kadar uzanan bir şehir olarak önem kazanmaktadır. Kuruluşu MÖ.7’nci yüzyıla dayanır. İlk ismi “Litra” dır.

Litra şehri: depremler sonucu yıkılınca, MS.3’ncü yüzyılda Mısır kralı Pithoren’in oğlu Lefkos tarafından, aynı yerde yeniden kurulur.

Ve Lefkos, bu kurduğu yeni şehri, Kıbrıslı sevgilisi “Sie” ya hediye eder. Dolayısı ile şehrin ismi “Lefkosia” ölümsüz bir aşk hikayesini anımsatır.

Bölgede: Roma, Bizans, kısa bir süre Templer Şövalyeleri ve 1192 yılında Luzinyan Krallığı bulunmuştur. 300 yıllık hakimiyeti sürecinde, burası, Lüzinyan krallığının başkenti olmuştur.

Fransız asıllı Lüzinyanlar, buraya “Nicosia” ismini vermişlerdir.

Takip eden süreçte ise: 100 yıllık Venedik hakimiyeti görülür. Osmanlılar: 9 Eylül 1570 tarihinde bölgeyi ele geçirir.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.3
Kıbrıs Lefkoşa
2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.6
Kıbrıs Lefkoşa

GEZİLECEK YERLER

Lefkoşa şehrinde mutlaka görmenizi önereceğim yerler:

Yeşil Hat, Venedik Şehir Surları, Girne Kapısı, Arap Ahmet Camisi, Dikilitaş-Venedik Sütunu, Selimiye Camisi, Büyük Han, Derviş Paşa Konağı, Bedesten, Mevlevi Tekkesi, Taş Eserler Müzesi, Haydarpaşa Camisi (St Catherine Katedrali)

YEŞİL HAT

Şehrin en büyük özelliği: Berlin duvarının yıkılmasından sonra, dünya üzerinde tek kalan, iki taraflı bir şehir olmasıdır. Şehir “Yeşil Hat” denen bir sınırla ikiye ayrılmış durumdadır. Kuzeyinde Türkler, güneyinde ise Rumlar bulunur ve ara bölge “Birleşmiş Milletler Gücü” kontrolü altındadır.

Yeşil Hat: Lefkoşa şehrinin merkezinden geçer. Yeşil hat isminin verilmesinin sebebi: 26 Aralık 1963 tarihinde, Lefkoşa şehrinde Türk ve Rum kesiminin sınırları, o dönemdeki Birleşmiş Milletler Komutanı olan General Peteryan tarafından çizilir, harita üzerinde sınırları çizerken yeşil kalem kullandığı için, sınıra da “Yeşil Hat” ismi verilmiştir.

O günden bu yana, sınır yeşil hat olarak anılıyor. Yeşil hat boyunca 7 tane sınır kapısı vardır. Güney ve Kuzey Kıbrıs arasındaki geçişleri sağlayan bu kapılar, 2003 yılında açılmıştır.

Gerek Kıbrıslı Türkler ve gerekse Kıbrıslı Rumlar, kimlik kartı veya pasaport ibraz etmek suretiyle, turistik olarak birbirlerinin bölgelerini ziyaret edebilirler.

Yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelenler, hangi hava limanını kullanırlarsa kullansınlar, serbestçe güneye ve kuzeye geçebilirler.

Ancak: Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerden gelenler, Ercan havaalanı Rumlar tarafından yasadışı ilan edildiğinden, güneye geçemezler. Yani: TC vatandaşları, güneye gitmek için yeşil hat üzerinde bulunan kapıları kullanamazlar.

Ancak vize almak suretiyle, Yunanistan veya başka bir ülke üzerinden Güney Kıbrıs’a gidebilirler. Ancak o zaman da kuzeye geçemezler, çünkü aynı şekilde güneydeki limanlar ve hava alanları, KKTC tarafından yasadışı kabul edilmektedir.

Evet, yeşil hat ile ilgili bilgi vermeye devam edelim: Araç geçişleri “Metehan” sınır kapısından yapılmaktadır. Lefkoşa şehrindeki yaya geçişleri ise “Lokmacı” ve “Ledra Palas” kapılarından yapılır. Lokmacı sınır kapısı: Lefkoşa şehrinin tam merkezindedir ve 2008 yılında açılmıştır.

Yeşil hatta, sınır kapılarının bulunduğu bölgenin dışındaki koruluk alanda: 1963 ve 1974 tarihlerinde çok şiddetli çatışmalar olmuştur.

Evet: Yeşil Hattın en sıcak yeri “Yiğitler Burcu” olarak da bilinen parkın ayırdığı bölümdür. Bu parkın bulunduğu yerden, şehrin Rum kesimindeki yaşamı izlemek ve görmek mümkündür.

VENEDİK ŞEHİR SURLARI

Şehri koruma amaçlı, mimar Giulio Savorgnano tarafından yapılan surlar: 1547-1567 yılları arasındaki 20 yıllık süreçte tamamlanmıştır.

Askeri mimarinin en mükemmel örneklerinden olan bu surların uzunluğu 4.5 km dir. Üstlerinde 11 burç ve 3 kapı vardır.

Bu kapılar: Güneyde kalan Magosa kapısı, Baf kapısı ve Kuzeyde kalan Girne kapısıdır. Bu kapılardan sadece: Girne kapısı günümüze ulaşmıştır. Şehrin kuzey bölümünde bulunan tarihi şehir surları ise, iyi durumdadır.

Surlar: daire şeklindedir. Silahtar burcu üzerinde, günümüzde Cumhurbaşkanlığı Sarayı vardır. Ancak bu küçük ve mütevazi yapı, saraydan ziyade bir köşk olarak da betimlenebilir.

Zaten yine çok mütevazi bir kişi olan Sayın Cumhurbaşkanı, zaman zaman yaya olarak buraya girip çıkarken görülmektedir.

KKTC Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü Dairesi: bu surların ve burçların bakım ve restorasyonunu yaptırmıştır.

Son bir not: Venedikliler, Osmanlılardan korunmak için bu surları 20 yılda yaparlar ama Osmanlılar, sadece 3 yıllık bir süre sonunda, 1570 yılında, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordular ile burayı ele geçirirler.

2017.08.26-5.Lefkoşa.Girne kapısı.1
Kıbrıs Lefkoşa
2017.08.26-5.Lefkoşa.Girne kapısı.3a
Kıbrıs Lefkoşa

GİRNE KAPISI

Venedikliler döneminde, Lefkoşa şehrini savunabilmek için yapılan savunma duvarları üzerindeki üç kapıdan, kuzeyde olanıdır. Şehrin en önemli giriş-çıkış kapısı olarak kullanılmıştır.

Ünlü Venedikli mimar Proveditore Francesco Barbaro’nun adına atfen “Del Proveditore Kapısı” olarak da bilinir.

Osmanlılar tarafından, 1821 tarihinde onarılan kapının üzerine, kubbeli bir oda eklenir. Bu odada: 18’nci yüzyılda bir bekçi bulunur.

Bekçi: sur duvarları arasındaki tek geçiş yeri olan bu kapıyı: sabah namazında açar, akşam namazında kapatırmış.

Yani, bekçiden izinsiz hiç kimse şehre girip çıkamazmış. Son bekçi “Horoz Ali” 1941 yılında öldüğünde 125 yaşındaymış.

Şu anda hayatta olan iki torunu ise, 107 ve 105 yaşında imiş.(1931 yılında, İngilizler kapının her iki yanındaki sur duvarlarını yıkmışlardır.)

Kapı üzerindeki kitabede “Kuran-ı Kerim” den ayetler yazılıdır. Kapının kuzeye bakan tarafına, 1820 yılında, Sultan II. Mahmut’un tuğrası yerleştirilmiştir.

İngilizler tarafından, Napolyon’a karşı Akka’yı savunmak üzere kullanılan ve daha sonra kapının önüne yerleştirilen toplar: daha sonra Türklerin eline geçmiştir.

Halen burası “Turistik Enformasyon Ofisi” olarak kullanılmaktadır.

2017.08.26-7.Lefkoşa.Girne kapısı.Okaliptüs ağacı.1b
Kıbrıs Lefkoşa

Okaliptüs ağacı

Girne kapısının hemen yakınında, yol üstünde, büyükçe iki ağaç görülmektedir. Bunlar: Okaliptüs ağaçlarıdır. Okaliptüs ağacının anavatanı Avustralya’dır.

Çok su çekmesiyle bilinir. İngilizler, buradaki bataklıkları kurutmak ve sivrisinekten kurtulmak için, bu ağaçları dikmişler, bataklıklar kurutulmuş, sivrisinek bitmiştir, ancak beraberinde, bölgede susuzluk başlamıştır.

2017.08.26-6.Lefkoşa.Girne kapısı Atatürk heykeli.1a
Kıbrıs Lefkoşa

Atütürk Heykeli

Girne kapısının hemen arkasındaki meydanda bulunan Atatürk heykeli: 26 Ekim 1963 tarihinde dikilmiştir. Ancak: 1963 saldırılarında, EOKA’cıların en büyük hedefi olmuştur.

EOKA’cılar 21 Aralık 1963 tarihindeki saldırılarında, Atatürk heykelini kurşunlamışlar ve ardından, yine hemen meydanın yanında bulunan liseden çıkan öğrencileri de kurşunlamışlar ve birçok şehit verilmiştir. (Atatürk heykeli üzerinde günümüzde kurşun izleri yok, bu izler daha sonra kapattırılmıştır.)

İNÖNÜ MEYDANI

Girne kapısından yürümeye devam ettiğinizde, İnönü meydanına ulaşılır. Meydanın ismi “İnönü Meydanı” olmasına rağmen, meydanda görülen heykel, Kıbrıs’ın özgürlük savaşı lideri Dr Fazıl Küçük’e aittir.

Kendisi: 1906 yılında Lefkoşa şehrinde doğar, ilk öğrenimi Kıbrıs’ta tamamladıktan sonra, Orta ve Lise öğrenimini, İstanbul’da yapar. Ardından: Tıp öğrenimi için İsviçre’ye gider.

Çünkü: İngilizler, Türkiye’den alınan tıp diplomalarını kabul etmezler. 1942 yılında, Kıbrıs’a doktor olarak döner ve İngilizlere karşı, antiemperyalist bir kurtuluş savaşı başlatır. Bir de matbaa kurar ve “Halkın Sesi” gazetesini çıkarır.

Doktorluk yaparken, Cuma günleri yoksul vatandaşları ücretsiz muayene eder. Adanın her tarafını gezerek, halkla ve köylülerle devamlı haşır neşir olur ve onları örgütler.

Sonuç olarak: gerek İngilizlere karşı ve gerekse EOKA’cılara karşı verilen şanlı mücadelenin ilk bayrağını çeken kişi olarak öne çıkmaktadır.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Adliye binası.1
Kıbrıs Lefkoşa

ATATÜRK MEYDANI

İnönü meydanından sonra Atatürk meydanına gelinir.

1942 yılında, Türk-Rum Ortak Belediye Meclisi tarafından alınan kararla, buraya Atatürk Meydanı ismi verilmiştir. Ancak: yerel halk, buraya “Sarayönü” meydanı da demektedir. Çünkü: meydanın karşısında, günümüzde Adliye Binasının bulunduğu yerde: Kıbrıs adasını üç asır yöneten Lüzinyanların kraliyet sarayı vardı.

Bu saray, 1906 yılında İngilizler tarafından yıkıldı ve aynı taşlar kullanılarak, yerine koloniyal tarz denilen ve İngiliz kolonilerinde bulunan mimari tarzda, bu bina yapıldı.

Sütunun hemen karşısında: Adliye binasının doğuya bakan yönünde bir Osmanlı çeşmesi görülüyor. Bu çeşme: 1814 yılında Osmanlı Evkaf Murasası Mehmet Emin tarafından yaptırılmıştır.

Eskiden Lefkoşa’nın her tarafında buna benzer çeşmeler vardı. Çünkü: evlerde çeşme yoktu ve insanlar su ihtiyaçlarını bu çeşmelerden karşılıyorlardı.

Yine bu meydanda: Kraliçe Elizabeth’in 1953 yılında, tahta çıkması nedeniyle inşa edilen bir platform bulunuyor.

Üzerinde İngiltere arması bulunan bu platformda: İngiliz valisi, Kraliçenin tahta çıktığını ilan etmiştir.

2017.08.26-10.Lefkoşa.Sütun.1a
Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

Venedik Sütunu

Meydanın tam ortasında görülen sütun: Venedikliler tarafından Salamis antik kentindeki bir mabetten getirilerek 1550 yılında buraya dikilmiştir.

Sütun 6 metre yükseklikte, kurşuni renkte ve granittendir. Üzerinde: Venediklilere ait özel işaretler vardır. (6 İtalyan ailesinin armaları görülüyor)

Üstünde ise, gücü ve kudreti sembolize eden “St Mark aslanı” heykelciği vardı.

Osmanlı idaresi, sütunu buradan kaldırarak Sarayönü camisinin avlusuna koyar. 1915 yılında ise, İngilizler, bu sütunu günümüzdeki yerine yerleştirirler.

Ancak, yine İngiliz döneminde, sütunun üstündeki aslan heykelciği bir gece ansızın kayboldu, nereye gittiği bilinmiyor ve onun yerine, İngilizler, yine buraya, güneşi temsil eden bakır küreyi yerleştirdiler.

Çünkü, İngiliz imparatorluğu o dönemde güneşin üzerinde batmadığı bir imparatorluk olarak biliniyordu.

Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

SELİMİYE CAMİSİ-ST SOPHİA KATEDRALİ

Kıbrıs adasındaki en büyük ve en görkemli ibadethanedir. Yapı: mimari stil olarak “Gotik” tarzı yansıtır. Burada: ilk olarak, Bizans döneminde yapılan ve “Hagia Sophia” (Aya Sofya) ismi verilen bir kilise bulunduğu söyleniyor.

Daha sonra ise, günümüzde görülen yapı: bir katedral olarak: lüzinyan döneminde, Latin Başpiskoposu Eutorge de Montaigu tarafından: 1208-1326 yılları arasında yaptırılmış ve ibadete açılmıştır. Lüzinyan kralları: Kıbrıs krallık tacını, burada törenle giyiyorlardı.

Yapı: 1373 yılında Cenevizliler ve 1426 yılında Memlüklüler tarafından yağmalanmıştır. Ayrıca, birkaç deprem de yapıya zarar vermiştir. Özellikle 1491 yılındaki depremde: Katedralin doğu bölümü yıkılmış ve Venedikliler tarafından onarılmıştır.

Bu sırada: eski bir Lüzinyan kralının (Kral II. Hugh) mezarı ortaya çıkmıştır. Mezarda bozulmamış olarak bulunan cesedin başında altın bir taç, üzerinde de altından eşya ve belgeler bulunmuştur.

Osmanlılar, 1570 yılında adayı fetih edince, yapı, iki minare eklenmek suretiyle camiye dönüştürülmüştür ve caminin ismi, Kıbrıs’ı fetih eden padişahının anısına Selimiye camisi olarak düzenlenmiştir.

Yapıya gittiğinizde: anıtsal bir kapı ile karşılaşıyorsunuz. Kapının üzerindeki taş oyma pencereler:  eşsiz bir gotik sanatı örneğidir. Girişin iki yanındaki bitirilmemiş olan çan kulelerinin üzerine, Osmanlılar tarafından cami minareleri oturtulmuştur.

Yapının içi: üç koridor ve altı yan bölümden oluşur. İçinde: küçük ibadethaneler bulunur. Bunlardan: kuzeydeki St Nicholas’a (Noel Baba), güneydeki Meryem Ana ve St Thomas Aquinas’a adanmıştır.

Caminin kadınlar bölümü olarak bilinen kısmı: eskiden hazine dairesi olarak kullanılıyormuş. Buranın içinde: birçok Lüzinyan soylusu ve kralı gömülüdür. Bunların mermer mezar taşları, hala döşeme kaplamasının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu taşlar: hasır ve kilim altında kaldıkları ve cami içinde ayakkabı giyilmediğinden: üzerlerindeki yazı ve resimler bozulmadan günümüze ulaşmıştır.

TAŞ ESERLER MÜZESİ

Selimiye camisinin doğusundadır. “Lapidary Müzesi” olarak da isimlendirilir. 15’nci yüzyılda inşa edilmiş yapı, Venedik tarzını yansıtır.

Müzede: Ortaçağlardan günümüze kadar olan döneme ait birçok taş eser (armalar, mermer eserler, lahit ve sütunlar) sergilenmektedir.

Giriş kapısının karşısındaki görkemli taş işlemeli pencere eskiden Sarayönü meydanında olup, İngiliz döneminde yıktırılan Lüzinyan Sarayından buraya getirilmiştir.

En göze çarpan eserler: Dampierre ailesine ait lahit ve 13’ncü yüzyılda Kıbrıs Mareşali olan Adam of Antioch’a ait mezar taşıdır. Ayrıca: mermerden bir St. Mark aslanı da, avluda bulunan eserler arasındadır.

BEDESTEN

Bina: 12’nci yüzyılda bir Bizans kilisesi olarak yapılmıştır. Adı ise “St Nicholas” olarak geçmektedir. Daha sonraki dönemde ise, yapı Lüzinyanlar tarafından yapılan bazı Gotik eklemelerle genişletilmiştir. Bina: Venedik dönemindeki yeni değişikliklerden sonra Yunan Ortodoks Metropolisine tahsis edilmiştir.

Osmanlı döneminde ise, daha çok tekstil ürünlerinin satıldığı çarşı ve depo işlevi görmüştür. Günümüzde, bina farklı mimari tarzlarla, hibrit bir dokuya sahiptir. Kuzey kapısı üzerindeki taş işçiliği: St Sophia katedralinin kapısındakine benzemektedir.

ARAP AHMET CAMİSİ

Lefkoşa şehrindeki Türk yapısı camiler içinde, en dikkat çekenidir. 1845 yılında inşa edilen cami, diğer birçok cami gibi, eski bir Latin kilisesinin yerine yapılmıştır.

Caminin döşemesini oluşturan mermerler arasında Lüzinyan ve Venedik döneminden kalma, 25 kadar yazılı ve resimli mezar taşı vardır.

Cami: Kıbrıs’ın fethinde, Türk ordusunun komutanlarından olan Arap Ahmet Paşa adını taşımaktadır. Klasik Türk cami mimarisinin güzel bir örneğidir. Kemerli bir sundurması ve altı metre çapında bir kubbesi vardır.

İçinde: eski Türk mezarları olan bahçesi, günümüze dek korunabilmiştir. Camideki mezarlar arasında, 1832 yılında Lefkoşa’da doğmuş olan ve Osmanlı devleti hizmetinde, dört kez Sadrazamlığa kadar yükselmiş olan Kamil Paşa’nın da mezarı bulunur.

Kamil Paşa: 1913 yılında Lefkoşa’da ölmüş ve caminin avlusuna gömülmüştür. 1926-1931 yılları arasında Kıbrıs Valisi olan Sir Ronald Storrs: 1927 yılında Kamil Paşa’nın mezarını yaptırmış ve üzerine Türkçe ve İngilizce bir kitabe koydurmuştur. Şadırvanı: selvileri ve eski mezarlarıyla, Lefkoşa şehrinin özel bir köşesidir

DERVİŞ PAŞA KONAĞI

Konak: Lefkoşa surları içinde, tarihi çevre  dokusunu en yoğun biçimde koruyan Arap Ahmet mahallesindedir. 19’ncu yüzyılda inşa edilen yapı, Kıbrıs adasında yayınlanan ilk Türkçe gazete olan “Zaman”ı çıkaran Derviş Paşa’ya aittir.

Esas giriş kapısı üzerinde: 1807 tarihi yazılıdır. İki katlı yapıda, alt kat taştan, üst kat ise kerpiçten yapılmıştır.

Geniş bir iç avlusu vardır. Alt kat odaları, iç bahçeyi çevreleyen revaklı galerilere açılır. Üst kata: avlunun ortasındaki bir ahşap merdivenle çıkılır.

Kapalı odalar sofaya açılır. 1978-1988 yılları arasındaki on yıllık restorasyon çalışmaları sonucunda: konağın kütüphanesi kültür merkezi ve Eski Eserler Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Bir bölümü: baş oda, gelin odası, yatak odası, yemek odası ve tezgah odası olarak düzenlenmiştir. Bir bölümünde de, günlük yaşantıda kullanılan eşyalar sergileniyor.

MEVLEVİ TEKKESİ

Tekke: Girne kapısının 100 metre kadar güneyindedir.

Fetihten sonra adaya gelen Türklerin çoğunluğu Konyalı olduğundan, Mevlana’nın hayat tarzını bu yörede de kabul ettirmek istemişler ve bu tekkeyi kurmuşlardır.

Yani, Mevleviliğin Osmanlı idaresiyle birlikte Kıbrıs’a geldiği tahmin edilmektedir.

Zamanla ölen Mevlevi ileri gelenleri, arka odalara gömülerek, burası bir türbe haline getirilmiştir.

17’nci yüzyılda yapılış bu yapı:  dünya üzerinde, en iyi korunmuş olan “Mevlevi Tekke” lerinden birisidir. Zaman içinde iyi korunmuş ve çeşitli restorasyonlara tabi tutulmuştur.

Günümüzde: Mevlevi Müzesi olarak kullanılıyor. Mezar bölümünde, Mevlevi ileri gelenlerine ait 16 mezar bulunmaktadır.

HAYDARPAŞA CAMİSİ (ST CATHARİNE KİLİSESİ)

St Sophia’dan sonra: en dikkat çeken Lüzinyan yapısı: St Catharine kilisesidir. 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir.

Osmanlıların adaya hakim olmasının ardından, camiye dönüştürülmüştür.

Tarihçi Sir Harry Luke tarafından: Kıbrıs adasının en zarif ve mükemmel, gotik binası olarak tanımlanmıştır.

Yapının, yukarı doğru daralan ayakları arasına: uzun ve dar, gotik pencereler yerleştirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları: alçıdan geometrik desenlerle süslüdür.

Yapıda üç giriş vardır. Gotik stilde yapılmış olan güney kapısının ince taş işçiliği ve kapı üzerinde Lüzinyan armalarının kabartmaları dikkat çeker.

Batı kapısı daha büyük olup, aynı mimariye sahiptir. Kuzey girişi daha sadedir. Burası dirsekler üzerinde, elinde balık tutan çıplak bir kadın figürü ve ejderha türü kabartmalarla süslüdür.

Yapının içinde: bir koro yeri, törenlere ait eşyaların saklandığı bir oda, hazine ve küçük bir vaftiz havuzu bulunmaktadır.

Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

BÜYÜK HAN-BANDABULYA

Tarihi ve mimari değerler bakımından, sadece Lefkoşa şehrinde değil, Adadaki en önemli Osmanlı dönemi eseridir. Belediye pazarı olarak kullanılan bu yapı, yerel halk tarafından “Bandabulya” olarak isimlendirilmektedir.

Burası: Kıbrıs’ın ilk Osmanlı valisi Muzaffer Paşa tarafından, 1572-1579 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapının ilk ismi “Alaiyeliler Hanı” dır.

Yani “Alanyalılar Hanı” dır. Alanyalı tüccarlar, gelip burada konaklıyorlar ve mallarını sattıktan sonra geri dönüyorlardı.

Mimari yapısı: o dönemde, Anadolu’da inşa edilen hanlarla benzerlik gösterir. Bursa’daki Koza han örnek alınarak, kare planlı, iki katlı olarak, tamamen taştan yapılmıştır. İçinde: 68 oda ve 10 dükkan bulunur.

Alt kattaki odalar daha çok depo olarak kullanılırken, üst kattaki odalar ise yatma ve dinlenme yeri olarak kullanılıyordu. Yukarıdaki odaların hepsinde ısıtma için şömine vardı.

Ortada ise, bir şadırvan ve mescit bulunmaktadır. Anadolu’da, bu tür hanların bir giriş kapısı olmasına rağmen, burada farklı olarak iki giriş vardır.

20’nci yüzyılın başında, İngilizler, burayı hapishane olarak kullanmışlardır. 1963 olaylarının başladığında ise, yeşil hat boyundaki Kıbrıslı Türkler, daha güvenli olduğu için buraya getirilip iskan edildiler.

2001 yılında Birleşmiş Milletler kalkınma programından ve Avrupa Birliğinden finansal destek alınarak burası restore edilmiş ve turizme açılmıştır.

Günümüzde: burası: gerek güneye ve gerekse kuzeye Kıbrıs’a gelen tüm turistlerin uğrak yeridir. Çünkü burada birçok hediyelik eşya satan yer ve Kıbrıs’a özgü börek çeşitlerini yiyebileceğiniz restoran bulunuyor. Ayrıca, yine burada Kıbrıs’a özgü “Lefkara” ve “Koza” işleri bulup satın alabilirsiniz. Hatta, zaman zaman iç bahçede, müzikli akşam yemekleri düzenleniyor.

BARBARLIK MÜZESİ

Müze, Kumsal mahallesinde, 2 Şehit Mürrüvet İlhan Sokak’tadır.

Kumsal mahallesi, eskiden beri Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bir mahalle olarak bilinmektedir ve bu yüzden, 1963 yılındaki EOKA’cıların saldırılarının ilk hedefi olmuştur.

Mahalledeki bu ev, tek katlı, bahçeli ve tam köşede şirin bir evdir.

21 Aralık 1963 tarihinde; Kanlı Noel olarak isimlendirilen olaylarda: Rumların Türklere karşı adanan her tarafında başlattıkları saldırılarda çok sayıda savunmasız insan, kadın ve çocuk vahşice katledilmiştir.

Hıristiyan inancında Noel: Hz. İsa’nın doğumunun kutlanması olmasına rağmen, Rumlar, liderleri Papaz Makarios önderliğinde, bu kutsal günlerinde, insanlık dışı davranışlarda bulunarak masum insanların kanlarını dökmüşlerdir.

Bu katliamların en dehşet verici olanı, 24 Aralık 1963 gecesi Kumsal Mahallesi 2. Mürrüvet İlhan Sokak’taki evde yaşandı.

Bu evde Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı doktoru Elazığlı Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın ailesi ikamet etmekteydi. O gece Dr.Nihat İlhan görevde olduğundan, evde bayan Mürrüvet İlhan, çocukları Murat, Kudsi ve Hakan, ev sahibi Hasan Yusuf Gudum, eşi Feride Hasan Gudum, mahalle sakinlerinden Moralı Ayşe Cankan, kızı Işıl Cankan ve Növber İbrahimoğlu vardı.

Gece olunca, evin, Kanlı Dere yönünden kurşun yağmuruna tutulmasıyla birlikte, Bayan İlhan ve 3 çocuğu, banyonun küvetine, diğerleri küvetin çevresine ve Feride Hasan Gudum ise banyonun yanındaki tuvalete sığınmak zorunda kalmışlardı.

Evi kurşun yağmuruna tutan caniler, bir süre sonra sokak kapısını kırarak eve girmiş ve banyo odasını makineli tüfekleriyle tarayarak banyonun küvetine sığınan bayan M. İlhan’ı, üç çocuğu ile birlikte orada acımasızca katlederek şehit etmişlerdi.

Banyo adasına sığınan Işıl Cankan, Ayşe Cankan, Növber İbrahimoğlu ve Hasan Yusuf Gudum ağır yaralanmıştı.

Tuvalet odasına sığınan Feride hanım ise, kapının makineli tüfeklerle taranması sonucu başından vurulup orada şehit edilmişti.

Bu olayla ilgili olarak “Le Figaro” gazetesi muhabirlerinden Max Clos’un dünya kamuoyuna duyurduğu haberde “Lefkoşa’nın Kumsal semtinde, 2. İrfan Bey Sokağındaki bir evin banyosunda babaları bir Türk subayı olduğu için öldürülen bir anne ve üç küçük çocuğunu gördüm” diye yazmıştır.

“Daily Express” gazetesi yazarlarından Rene Maccoll ise bu haberi dünya kamuoyuna “Banyoda, balmumundan yapılmış görünen üç çocuk, öldürülmüş annelerinin cesedi üstünde yığılmış durumda duruyordu.

Banyoya yakın bir odada, başından vuruşmuş başka bir kadın görünüyordu” şeklinde duyurmuştur.

İçinde bulunduğunuz bu bina, 24 Aralık 1963 tarihinin gecesi işte böylesi tüyler ürpertici bir barbarlık olayına sahne olmuştur. Bu olay, Kıbrıs tarihinde kara bir lekedir. Bir dönüm noktasıdır.

Yüzyıllar boyunca barış içinde, bir arada yaşayan iki halk, bu olay sonrasında birbirinin yakasına yapışır ve adanın her tarafında şiddetli çatışmalar olur.

Müzenin kapısından girdiğinizde, sağ tarafta, kırmızı boya ile tavandan aşağıya kadar, insanın üzerine akan kan motifi görülüyor. Burada “Aralık 1963” yazılıdır.

1.Oda

Müzenin girişinde, 1963-1964 yıllarındaki olaylarla ilgili olarak yabancı basında yayınlanan yazılar sergilenmektedir.

2.Oda

Bu odada, şehit olan soydaşların siyah-beyaz fotoğrafları ve iki toplum arasındaki çatışmalar sırasında yara alan insanlar ile zarar gören kültürel varlıkların yansıtıldığı resimler sergilenmektedir.

1963 yılındaki saldırılarda: Muratağa, Sandallar, Atlılar ve daha birçok bölgede, soykırım yapılmış ve 103 Türk köyü, yerle-bir edilmiştir. Her kare fotoğrafta, yarı bir öykü vardır. Bu öykülerin ortak adresi ise “Kıbrıs Türk’ünü yok etmek” ve adayı tamamen ele geçirerek “Yunanistan’a ilhak etmek” tir.

3.Oda

Bu mekanda Mürüvvet İlhan ile çocuklarına ait eşyalar ve 1963-1964 yıllarındaki olayların anlatıldığı yabancı basında yayınlanan yazılar sergilenmektedir.

4.Oda

Bu odada, şehit olan soydaşlar ve toplu katliamların yansıtıldığı fotoğraflar ve vahşetin simgelendiği bir resim sergilenmektedir.

5.Oda-Banyo ve Tuvalet

Banyoda 24 Aralık 1963 gecesi Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet İlhan ile çocukları Murat, Kudsi, Hakan ve tuvalette ise ev sahibesi Feride Hasan Gudum şehit edilmiştir. Günümüze kadar ulaşan banyo ve tuvaletteki izler aynen korunmuştur.

6.Oda

Bu odada 1963-1964 olaylarında tahrip edilen Türk köylerinin fotoğrafları ve acı dolu uzun yıllardan sonra insanların geleceğe yönelik umutlarının simgelendiği resim sergilenmektedir.

7.Oda

Bu odada, evlerinden göç etmek zorunda kalan soydaşların zor şartlar altındaki yaşam mücadelesini yansıtan fotoğraflarla, bu evde şehit olan ve yaralanan kişilerin resimleri, 1963-1968 şehitlerinin listesi ve Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş’ın konu ile ilgili yazılı görüşleri sergilenmektedir.

Kıbrıs Lefkoşa

Müzenin bahçesi

Müzenin bahçesinde: aynı yıl yaşanan Kumsal Katliamında şehit edilen 11 Kıbrıslı Türk anısına yaptırılan anıt bulunuyor. Anıt üzerinde, şehitlerin fotoğrafları bulunuyor.

Müzenin tarihçesi

İnsanlık dışı bir katliama sahne olan evin müzeye dönüştürülmesi, ilk kez 1965 yılında ele alınmış ve burası Türk Cemaat Meclisi Sosyal İşler Dairesi tarafından kiralanarak 1 Ocak 1966 tarihinde “Barbarlık Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır.

Bu müze, 1974 Barış Harekatından hemen sonra kurulan Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü tarafından 1975 yılında tamir edilip yeniden düzenlenmiştir.

Müzenin kamulaştırılması 1980 yılında Bakanlar Kurulunun kararıyla gerçekleşirken, bu evde yaralanan ev sahibesi Hasan Yusuf Gudun’un da evin mutfağı ile bir odasını ölene kadar kullanmasına olanak yaratılmıştır.

Müze binası ile iç sergileme: zaman içinde yıprandığından, gerek bina ve gerekse sergileme alanı elden geçirilerek 14.02.2000 tarihinde resmi törenle yeniden ziyarete açılmıştır.

Çok büyük acılar çeken Dr Nihat İlhan: 92 yaşında, 24 Kasım 2016 tarihinde, Öğretmenler gününde, Ankara’da vefat etmiştir. 2007 yılında, burayı son olarak ziyaret etmiştir. Ankara Gaziosmanpaşa’da bulunan evinin bahçesinde ölen her çocuğu için bir tane olmak üzere 3 palmiye ağacı dikmiştir.

HALA SULTAN CAMİİ

Lefkoşa şehrinin Türk tarafında, en büyük camidir. Bitmek üzere, kısa bir süre sonra açılışı yapılacaktır. Bahçesiyle birlikte 7500 kişi kapasitelidir. “Hala Sultan Camisi” ile aynı ismi taşıyan cami, Güney Kıbrıs bölümünde Larnaka şehrindedir.

Peygamberimizin halası Ümmü Sultan’ın şehit olduğu yer olan türbesinin bulunduğu yerdeki cami, güneyde kaldığı için burada yapılan camiye de aynı isim verilmiştir.

BEŞ PARMAK DAĞLARI ÜZERİNDE BULUNAN BAYRAK

Beşparmak dağlarının eteklerinde, dünyanın en büyük bayrağı görülmektedir. Bu bayrak: 450 metre uzunlukta ve 225 metre genişliktedir. Geceleyin ışıklandırılır. Bayrak, görüntüsü dönüşümlü olarak hem KKTC bayrağı, hem de TC bayrağına dönüşmektedir. Özellikle: gece saatlerinde, uçakla buraya gelirken, üstten muhteşem güzel görülmektedir.

BOĞAZ ŞEHİTLİĞİ

Girne-Lefkoşa yolu üzerindedir.

Burada: şehitlere layık, anıtsal yapıda: 1974 yılındaki Barış Harekatında şehit olan Subay, Astsubay, Erbaş ve Erler ile mücahitlerin bir kısmı yatmaktadır. 326 mezar ve bazı heykeller görülüyor. Heykeller: büyük bir Mehmetçik, dört aslan, dört kompozisyon içeren heykel ve beş rölyef şeklindedir ve Prof Doktor Tankut Öktem tarafından yapılmıştır.