Yerköy, bağlı bulunduğu il merkezi olan Yozgat iline 41 km uzaklıktadır. Yerköy, Çiçekdağı arası uzaklık: 7 km. Yerköy, Ankara arası uzaklık: 182 km. Yerköy, Kırıkkale arası uzaklık: 107 km. Yerköy, Kırşehir arası uzaklık: 74 km.
TARİHİ
Bölge tarihi süreç içinde, sırasıyla Hititler, Frigler ve Perslerin egemenliği altında kalmıştır. Daha sonra ise, bir süre Romalılar, ardından Ankara’yı başkent yapan Galatlar, Bizanslılar ve 1071 Malazgirt Zaferinin ardından kitleler halinde Anadolu’ya gelen Bozoklu Türkmenler tarafından yerleşilmiştir.
Yani: Yerköy ve civarı, Bozoklu Türkmenlerden oluşur. 1925 yılında bir köy olarak görünen yöre, 1930 yılında Ankara-Kayseri demiryolunun geçmesiyle kısa sürede hızla gelişmiş ve büyümüştür. 1935 yılında Bucak ve 1945 yılında ise İlçe olmuştur.
Yozgat Yerköy
GENEL
İlçe toprakları genel olarak geniş düzlüklerden oluşur. Arazinin büyük kısmı, Delice ırmağı tarafından taşınan alüvyonlardan oluşan Yerköy ovası tarafından kaplanmaktadır.
En önemli akarsu: Karanlıkdere vadisinden sonra ilçe sınırlarına giren Delice ırmağıdır. Irmağın suları yazın azalır, baharla birlikte ise artar.
Yörede karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve sert geçer. Deniz seviyesinden 774 metre yüksekliktedir. Bitki örtüsü genelde bozkırdır, orman yok denecek kadar azdır.
Tepeler çıplaktır. Sadece Aygar dağı üzerinde, meşe ormanları bulunur. Yöre halkının başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılıktır.
Yozgat Yerköy çıntar
NE YENİR
Buralara yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, bir tür mantar yemeği olan “çıntar” öneririm.
YERKÖY ADALET MESLEK YÜKSEKOKULU:
Yozgat Bozok Üniversitesine bağlı olarak 2010 yılında açılmıştır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri, 6 ayrı program üzerinden sürdürülmektedir.
Yozgat Yerköy
GEZİLECEK YERLER
Yozgat Yerköy Kaplıcaları
YERKÖY KAPLICALARI
İlçe merkezine 3 km uzaklıkta güneydoğudadır.
Kaplıca yörede “Uyuz Hamamı” olarak da isimlendirilir. Kaplıca sularının oluşturduğu gölette çamur banyosu da yapılabilir. Bu sırada, kaşıntıları hafifletir. Kaplıca sularının sıcaklığı 44 derecedir.
Kaplıca suları klorlü sülfatlı sular gurubuna girer. Lokal olarak uygulandığında tuzluluğu da öne çıkar. Tuzlu sular, rezolutif özellik taşır.
Bu nedenle, birçok enfeksiyon sekellerinde kullanılırlar. Ayrıca yine kaplıca sularında bulunan Termalitler, spazm çözücü özelik taşırlar.
Suyun taşıdığı radon gazi ise, solunum yollarından ve deriden organizmaya girerek, çeşitli safhalardan geçtikten sonra, yarılanma süresi daha uzun ömürlü ürünlere dönüşür.
Bu yüzden, öncelikle solunum yoluyla alınan radon gazına ait etkiler görülür. Yarılanma süresi uzun olan devreler oluştuktan sonra diğer etkileri ortaya çıkar.
Bunlar: endokrin sisteminin uyarılması şeklindeki etkilerdir. Radon taşıyan su, ayrıca ürik asit salgısını da kolaylaştırır ve gut hastalığının tedavisinde önem kazanır.
Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen diğer hastalıklar şunlardır: nevrit, nevralji, kırık-çıkık sekelleri, kadın hastalıkları, romatizmal hastalıklar, çeşitli ağrılar, cilt hastalıklarıdır.
Kaplıcada iki tane tedavi havuzu bulunur. Sosyal tesisler yeteri kadardır. Konaklama için toplam yatak kapasitesi 100 civarındadır ve bunlar özel işletmelerdir.
Yozgat Yerköy Çapanoğlu Camii
ÇAPANOĞLU CAMİSİ
İlçe merkezine bağlı Saray köyündedir.
Caminin kitabesi yoktur. Ancak Şamdan kitabelerine göre, caminin 1749 yılında Kapucu Başı Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
İç mekanda; her duvarda ikişer tane olmak üzere, dıştan içe doğru genişleyen sekiz pencere bulunur.
Cami dıştan dikdörtgen planlı ve kırma çatılıdır. 1957 yılında eklenen minaresi, son cemaat yerinin batısındadır.
Yapı içinde, süsleme olarak sadece ahşap süslemeler kullanılmıştır. Eskiden tüm duvarlarında kalem işi süslemeler var olduğu söyleniyor.
Yozgat Yerköy Keçi kalesi
KEÇİ KALESİ VE ANTİK DÖNEM YERLEŞİM YERİ KALINTISI
İlçe merkezine bağlı Aşağı Eğerci ve Hacılı köyleri sınırları içerisindedir. Kale: Aşağı Eğerci köyünün 1 km kuzeyinde, Hacılı köyünün ise yaklaşık 2 km güneybatısındadır.
Çevreye hakim bir konumdadır. Sarp ve dik yamaçlardan sonra, zirveye ulaşılır. Zirveye yakın kısımlarda: kayaya oyulmuş. 11 adet basamak vardır.
Kayanın zirve noktası ise 3 x 6 metre ebatlarında, doğul şekilde oluşan bir zemine sahiptir. Zeminde, kayaya oyulmuş duvar temelleri görülür.
Kayalığın güney batı bölümünde ise 2 x 2 metre boyutlarında ve 2 metre yükseklikte, doğrudan kayaya oyulmuş bir şapel bulunur.
Bunun ilerisinde duvar, güney kısmında ise yere oyulmuş tandır vardır. Zirvenin doğu eteklerinde, özellikle doğu, kuzey ve kuzeydoğu bölümlerinde, çok miktarda Bizans dönemine tarihlenen seramik parçası bulunmuş, az sayıda ise yeşil sırlı İslami dönem seramiklerine rastlanmıştır.
Gelelim kaleye
Bu kalede, bir zamanlar yabancıların yaşadığı söyleniyor. Bunların başında: Şampas Pir isimli bir firavun varmış.
Yörede Büyük Kızılkale ve Küçük Kızılkale köylerinde yaşayan Müslümanlar, Keçi Kalesini almak isterler.
Bir akşam, bin kadar keçinin boynuzlarına mum takarlar ve bu keçileri kaleye doğru sürerler. Kalede bulunanlar bu durum karşısında şaşırırlar ve gece olması nedeniyle, kaleden ateş ettiklerinde hedeflerine isabet ettiremezler.
Bu yüzden iyice korkarlar ve Müslümanlar, kaleyi ele geçirirler. Şampas Pir ve askerleri, kaleden atılır. Kalenin ele geçirilmesinde keçiler kullanıldığı için, kaleye “Keçi kalesi” ismi verilir.
Keçi kalesi, yerleşimi ve nekropolü, 2008 yılında, 1’nci Derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Yozgat Sorgun gezi yazısı hakkındaki yazım için Sorgun
Bölge: VIII Henry’nin 1530’larda St James Palace’ı yaptırmasıyla, şehrin en moda mekanlarından biri haline gelmiştir ve günümüzde de bu özelliğini korumaktadır.
Piccadilly, West End’in can damarıdır. Daha önce Portugal Street olarak bilinen bölge: yeni adını, 17.yüzyıl züppelerinin giydiği kırmalı yakalardan almıştır.
St James’s; bugün de kraliyet konutlarıyla çevrelendiği ve yüksek sosyetenin alışverişlerini yapıp eğlendikleri 18.yüzyıldaki halinden izler taşır. Özellikle: St James’s Street’teki şapka mağazası James Lock ve Berry Bros & Rudd şarapçısı: o dönemi çağrıştırır. Piccadıly’deki Fortnum and Mason: yaklaşık 300 yıldır kaliteli yiyecekler sunmaktadır.
Kuzeydeki Mayfair: hala Londra’daki en moda adreslerden birisidir. Piccadılly Circus ise: Soho’nun başlangıç noktasıdır.
Ülkenin en etkili simaları, üye oldukları kulüplere öğle yemeğine gitmek ve bu sırada iş görüşmeleri yapmak, başkentin en lüks mağazalarından alışverişler yapmak ya da burada çok sayıda bulunan sanat galerilerinden birini dolaşmak için buralara gelirler.
Bölgede gezilecek yerler
İngiltere Londra Pıccadılly
PICCADİLY CİRCUS
İngiltere Londra Pıccadılly;
Piccadilly ve Regent Street kesişimindedir. Londra şehrinin en ünlü ve işlek kavşağıdır. Trafiğe kapalı olması ne büyük özelliğidir ve bu yüzden, birçok insanı ve özellikle geceleri ve hafta sonlarında gürültülü kalabalıkları çeker. Picadilly: 17.yüzyılda popüler bir fırfırlı yaka adından kaynaklanmaktadır.
Circus merkezinde, Shaftesbury anıt çeşmesinin üstünde: yarı çıplak ve ilk başta Hıristiyan Charity (merhamet) meleği olarak düşünülen, daha sonra Yunan Aşk ve Güzellik Tanrısı Eros’un adı verilen bu sembolik figür: yıllardır insanların buluşma yeri olmuştur ve neredeyse Londra şehrinin simgesi haline gelmiştir.
Heykelin kaidesi bronzdan yapılmış olmasına karşın, heykel alüminyumdan yapılmıştır.
Leicester Square’in birkaç adım batısındaki heykel: Victoria dönemi hayırseverlerinden Sharftesbury Kontu’nun anısına, 1892 yılında dikilmiştir. Sharftesbury Kontu: yoksullara yaptığı destekle tanınır.
Nash’ın Regent’s Street için hazırladığı Pıccadılly Meydanı: yıllar boyunca değişikliğe uğrayarak mağazalarla dolu bir yere dönüşmüştür.
Daha önce, gözde bir müzik salonu olan “London Pavillion” (1884) ve komşusu “Palace of Varieties” günümüzde “Trocadero” isimli alışveriş ve eğlence merkezine dönüşmüştür. Diğer mekanlar ise aynı durmaktadırlar.
“Criterion Theatre” yer altındaki aynı yerindedir ve harika dekorasyonlu “Criterion” bar ve restoranı görsel bir güzellik sunmaktadır. Criterion Theatre: Circus’un güney alanında, bir konser salonu olaraktasarlanmasına rağmen 1874 yılında tiyatro olarak açılmış yaklaşık 600 koltuk ile kiremitli merdiven ile inilen yer altında ziyaretçilerini beklemektedir.
Circus’un kuzeydoğu tarafında, Londra Pavillon bulunur. Buradaki ilk bina 1859 yılında bir müzikhol olarak inşa edilmiştir. 1923 yılına gelindiğinde ise, binanın çevresine elektrik panoları yerleştirildi. 1934 yılında ise önemli değişiklikler yapıldı ve bina sinemaya dönüştürüldü. 1986 yılında ise, 1885 yılına ait cephesi korunarak yeniden inşa edildi.
Londra’nın en süslü yeri olan, neon ışıklı tabelalarla kaplı meydan: şehrin: sinemalar, tiyatrolar, restoranlar ve pub’larla dolu eğlence merkezinin başlangıcını belirtir. Özellikle: neon ışıklı “Coca-Cola” tabelası: 1955 yılından bu yana, Circus’un karşısındaki yerinde durmaktadır. Londra şehrinin ilk ışıklı reklam panosu, 1895 yılında buraya monte edilmiştir.
ST JAMES CHURCH
İngiltere Londra Pıccadılly;
197 Pıccadilly W1 adresindedir.
Kilise: Wren’in en sevdiği eserlerinden biri olarak sayılır. Temel taşı 3 Nisan 1676 tarihinde konulmuştur. Geçmiş yıllar içinde birçok değişikliğe uğramış olmasını ve 1940 yılındaki bombardıman sonucu yarısı yıkılmış olmasına rağmen, yüksek kemerli pencereleri, ince kubbe külahı ( bu kubbe külahı 1966 yılında orijinalinin benzeri olarak fiberglastan yapılmıştır) ve aydınlık iç mekanı gibi 1684 yılındaki temel özelliklerini nispeten koruyabilmiştir.
Kilise bahçesi, dünya savaşları sırasında hava saldırılarından korunmak isteyenler için sığınak rolü üstlenmiştir.
Altarın arkasında bulunan gösterişli bölme, aynı zamanda Adem ile Havva’nın “Hayat Ağacı” altında betimlendiği
mermer vaftiz kurnasını yapan ünlü 17.yüzyıl oymacısı Grinling Gibbons’a aittir.
Şair ve ressam William Blake ve başbakan William Pitt: burada vaftiz edilmişlerdir. Whitehall Sarayı şapeli için yapılan ve buraya 1961 yılında taşınan muhteşem orgun arkasındaki Gibbons’un diğer oymalarıda görülmeye değerdir.
Burada, günümüzde yıl boyunca çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kilisenin, ayrıca popüler bir kafesi bulunmaktadır.
ALBANY
İngiltere Londra Pıccadılly;
Albany Court Yard.W1 adresindedir.
Albany: 100 yıldır bir gurup ilginç fikirli insan için hayati bir rol oynamıştır. Başlangıçta, bu ilginç fikirli bir gurup insan tarafından, 1894 yılında “Deptford Fonu” kurulmuştur. Fonun kurucuları: 1869 yılında rıhtımın kapatılmasının ardından etkilenen işsiz ve yoksul kalan insanların derdine çare bulmak istemişlerdir.
Yerel yardım işletmelerinden mali yardım alan fon: kendi projelerini finanse ederek kurmaya karar verince, 1898 yılında Albany Enstitüsüsün temel taşı atılmış ve 1899 yılında bitirilen bina: Albany Düşesi tarafından açılmış ve çok popüler ve gözlerden uzak bu bekar evleri ortaya çıkmıştır.
69 bekar dairesi, Henry Holland tarafından yapılmıştır.
Şair Lord Byron: yazar Graham Greene, başbakanlar William Gladstone ile Edward Heath ve aktör Terence Stamp burada yaşamış ünlüler arasındadırlar. Ancak, konaklama genellikle çok sıkışık olmuştur.
Evli erkeklerin, bu evlerde oturmalarına 1878 yılında izin verilmiştir, ancak 1919 yılına kadar eşleri burada kalamamışlardır. 14 yaş altı çocuklar da burada barındırılmazlar.
Enstitü tarihindeki en önemli gelişme: 1966 yılında buraya atanan Paul Curno isimli şahsın: yerel halk için önemli sosyal konulara odaklanarak yaptığı faaliyetler olmuştur. Bu projelerin en öne çıkanı: 1970’lerdeki “Irkçılık” kampanyasıdır.
Bu kampanyada bir dizi konser ile birlikte siyah ve beyaz müzisyenler, ulusal ırkçılık karşıtı kampanya başlatmışlardır. 1978 yılındaki bir yangın, binaya büyük hasar vermiştir.
Günümüzde kadınlar da burada tek başlarına kalabilmektedirler. Albany ise Londra şehrinde bir sanat mekanı olarak tanınmaktadır.
ROYAL ACADEMY OF ARTS
İngiltere Londra Pıccadılly;
Burlington House.W1 adresindedir.
Burlington Malikanesi: West End bölgesinde, günümüze kadar ayakta kalabilen, 18.yüzyılın başından kalma birkaç malikaneden birisidir ve büyük havuzlarla dolu bahçesini, diğer saygıdeğer kurumlarla paylaşır.
Malikanenin önündeki avlu genellikle kuruluşu 1768 yılına kadar giden Kraliyet Sanat Akademisinin prestijli sergilerini gezebilmek için bekleyen ziyaretçilerle doludur.
Evet: Royal Academy: özel fonlarla desteklenmekte olan bağımsız bir kuruluştur ve İngiltere’nin önde gelen sanatçı topluluğunu barındırır. İlk olarak: Kral George III tarafından 10 Aralık 1768 tarihinde kurulmuştur. Sadece güzel sanatlarla ilgilenen ülkenin en eski toplumudur.
200 yılı aşkın bir süredir, her yıl burada düzenlenen geleneksel yaz sergisi tanınmış ve tanınmamış sanatçıların yaklaşık 1300 civarındaki eserleriyle açılır. Bu sergilerde eserleri sergilenen sanatçıların tanınmış olması veya olmaması aranmaz.
Norman Foster’in tasarladığı 1991 tarihli Sackler Galleries’de geçici sergiler ve galerinin dışındaki heykel salonunda ise sürekli koleksiyonlar bulunur.
Eski ve yeni akademisyenlerin çalışmalarından oluşan koleksiyonun tamamı sergilenmez, önemli eserlere Madejski Rooms’da yer verilir. Galerinin çıkışında bulunan mağazalarda da etkileyici sanat kitaplarının yanı sıra sergilerle ilgili objelerde satılır.
Koleksiyonda İngiliz sanat ve sanatçılar üzerinde duruluyor ve özellikle 18. yüzyıldan itibaren günümüze kadar değişmektedir. Resim ve heykel koleksiyonunda: Reynolds, Gainsborough, Turner, Constable, Alma-Taderma, Flaxman, Millais, Hockney ve Spencer gibi sanatçıların eserleri bulunur.
Burayı gezmek isterseniz: ücretsiz “John Madejski Fine Room” turana katılabilirsiniz. Bu turda: Akademik çalışmalardan örnekleri: sergiler ve koleksiyondaki tablolarda görebilirsiniz. Büyük uluslar arası sergiler tüm yıl boyunca görülebilir ancak en ilgi çeken sergi: yıllık “Summer Axhibition” (Yaz Sergisi) etkinliğidir.
Akademisyenler yanında, biraz önce de sözünü ettiğim gibi halk tarafından yapılan: tablolar, çizimler ve heykeller de görülebilir. Halk’tan kişiler: komiteye kendi eserlerini sunabilirler ve başarılı bulunanlar kendi eserlerinin “David Hockney” ve “Tracey Emin” gibi Akademisyenlerin eserleri yanında sergilenmesini sağlayabilirler.
Daimi sergide, özellikle görmenizi önereceğim eser: Michelangelo’nun çarpıcı “Madonna ve Çocuk” (1505) rölyefidir.
BURLİNGTON ARCADE
İngiltere Londra Pıccadılly;
Piccadilly W1 adresindedir.
Bu pasaj: lüks İngiliz ürünleri satan küçük mağazalardan oluşmuştur ve şehirdeki 19.yüzyıl tarihli dört pasajdan birisidir.
1819 yılında Lord George Cavendish için, yoldan geçenlerin bahçesine çöp atmalarını engellemek amacıyla Samuel Ware tarafından inşa edilmiştir.
Pasaj: günümüzde asayişten sorumlu görevliler tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Bu görevlilerin: şarkı söyleyen, ıslık çalan, koşan veya içeride şemsiye açan ziyaretçilere müdahale etme yetkisi vardır.
Ancak, belki de ticari çıkarlar nedeniyle, günümüzde bu kısıtlamalar nispeten azaltılmıştır.
Burada özellikle: nişan yüzükleri ve düğün takıları bulunabilir.
RİTZ HOTEL
İngiltere Londra Pıccadılly;
Piccadilly.W1 adresindedir.
“Ritz” kavramı: İsviçreli otelci Cesar Ritz’den gelir. Kendisi 1906 yılında burada bu oteli inşa ettirmiş ve Ritz adını almasından sonra emekliye ayrılmıştır. Otel 24 Mayıs 1906 tarihinde kapılarını açmıştır.
Şato tarzı betimlenen binanın ön cephesi: bu yüzyılın başında en iyi ve görkemli otellerin bulunduğu Paris şehrini çağrıştırması amacıyla revaklı girişlerle donatılmıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında, Churchill, De Gaulle ve Eisenhower, burada Marie Antoinette Suite odasında zirve toplantıları yaptılar. 7 katlı otelde 133 oda bulunuyor.
Günümüzde Edward döneminin şatafatlı ve görkemli havasını yaşatan otel, uygun kıyafetler içindeki kişilerin akşam üstü çayı için uğradıkları ve büyük zevk aldıkları bir mekan haline gelmiştir. Ancak: dikkat edin, kot pantolon ve spor ayakkabısı ile girmeye izin verilmiyor.
SPENCER HOUSE
İngiltere Londra Pıccadılly;
St James’s Pl.SW1 adresindedir.
Palladio tarzı bu saray: Spencer tarafından 1766 yılında inşa edilmiştir. Londra şehrinin ilk neo-klasik mimari örneğidir. Sarayın devlet odaları: resepsiyonlar ve aile toplantıları için kullanılmıştır. Earl Spencer ve eşi, buradaki yaşamları boyunca genellikle Londra toplumundaki önemli kişiler için lüks eğlenceler düzenlemişlerdir.
Onların torunları da, bu geleneği sürdürmüşlerdir. 1783 yılında, ilk Earl Spencer’ın ölümünün ardından, ev kısmen mimar Henry Holland tarafından yenilenmiş ve 18.yüzyıldaki görkemli havasına yeniden kavuşmuştur.
Bu yenilemede, Holland: yapıya Yunan İon sütunları, maun kapılar eklemiş, Yemek odası, Merdiven Hall, Ante Odası ve Kütüphane yenilenmiştir. 1840 yılında, zemin kat dekore edilmiştir. Birinci kat: ünlü Victoria mimarı Philips Hardwick tarafından restore edilmiştir. Zemin kattaki odaların dekorasyonu ise Parisli tasarımcı Barbier yapımıdır.
Saraydaki çağdaş mobilyalar ve resim koleksiyonu görülmeye değerdir.
Mükemmel bir dekorasyona sahip “Painted Room” hemen göze çarpar. Burası: James Stuart tarafından antik şekilde tasarlanmış ve boyanmıştır. İngiltere’nin en ünlü 18.yüzyıl iç tasarımıdır. 1759-1765 yılları arasındaki 6 yıllık süreçte tamamlanmıştır.
Tasarımda kullanılan temalar: Herculaneum, Antik Roma, Raphael’in Vatikan Loggie ve klasik manzara resimleridir.
Saray rehberli turlarla gezilebilmektedir.
ST JAMES PALACE
İngiltere Londra Pıccadılly;
Paul Mll. SW1 adresindedir.
Banqueting House’e bir kilometre uzaklıkta olan bu yapı; Londra şehir merkezindeki nadir Tudor dönemi yapılarından birisidir.
Buckingham House olarak bilinen yapı: daha önce burada bulunan bir cüzzam hastanesinin bulunduğu araziye, 1530’ların sonunda, Kral VIII Henry döneminde yapılmıştır. (Yapıma 1531 yılında başlanmış ve 1536 yılındatamamlanmıştır)
Kral: burayı genellikle kraliyet elçilerini kabul etmek için kullanmıştır. Günümüzde bile, İngiltere büyük elçileri Court of St Jame’s de akredite edilirler.
1828 yılına gelindiğinde, Kral IV George: mimar John Nash’den birayı bir saraya çevirmesini ister. 1837 yılında Victoria kraliçe olduğunda, saray henüz bitmemiştir. Buna rağmen, kraliçe buraya taşınır ve bu tarihten sonra yapı, kraliyet ailesinin Londra şehrindeki konutu olarak kullanılmaya başlanır.
Kraliçe I.Elizabeth: 1952 yılında kraliçe olarak ilk konuşmasını burada yapmıştır. Yabancı diplomatlar, yetkilerini, günümüzde de buradan alırlar. St James’s Street’den görünen, kuzey bölümündeki geçit-ev: Tudor tarzındadır. Arkadaki saray binalarında ise, ayrıcalıklı kraliyet hizmetkarları kalırmış.
Günümüzde: sarayda devlet odalarının mobilyaları ilgi çekmektedir. Ayrıca: Mortlake odasında: Galler Prensi Charles I tarafından sipariş edilen halılar ve silah ve zırhlar görülebilir. Devlet odalarından “Mytens” bölümünde: Van Somer, Michael Wright ve Wissing tarafından yapılan ilginç portreler vardır. Lawrence tarafından yapılan George IV portresini görmeden çıkmayın.
İngiltere Londra Pıccadılly ST JAMES SQUARE
İngiltere Londra Pıccadılly ST JAMES SQUARE
ST JAMES SQUARE
İngiltere Londra Pıccadılly;
Westminster bölgesindedir. Şehir bir çöl olsa, burası bir vaha olarak görülebilirdi. Şaşırtıcı yeşillikte palmiye ağaçları bile var.
Burası, Londra şehrinin ilk meydanlarından birisidir. 1671 tarihinde düzenlendikten sonra, işleri nedeniyle St James Sarayına yakın oturması gereken kişiler için evler yapılmıştır.
18. ve 19.yüzyıl yapımı binalar, birçok ünlüye ev sahipliği yapmıştır. II. Dünya savaşı sırasında General Eisenhower ve De Gaulle: merkez üslerini buraya kurmuşlardır.
Günümüzde meydanın kuzey kanadında, 10 numaralı evde (Chatham House) 1736 yılında kurulan “Uluslar arası İlişkiler Kraliyet Enstitüsü” bulunmaktadır. 19.yüzyılda İngiliz aristokratisi burada gelişmiştir. Günümüzde de Londra şehrinin en saygıdeğer centilmenlik kulüpleri burada bulunmaktadır.
Kuzeybatı bölümde ise: 1841 yılı yapımı tarihçi Thomas Carlyle ve arkadaşları tarafından kütüphane olarak 1896 yılında kurulan “London Library” bulunur.
Meydanda bulunan bahçede: 1807 yılından günümüze kadar III. William’ın atlı bir heykeli görülmektedir.
ROYAL OPERA ARCADE
Pall Mall caddesindedir. Royal Opera House’un batısında bir alışveriş merkezidir.
John Nash’ın ( kendisi Buckingham Sarayı, Marble Arch, Brington Pavillion mimarıdır) tasarladığı Londra’nın ilk alışveriş pasajı: 1818 yılında “Haymarket” Opera Hause’un (günümüzde Her Majesty’s Theatre) arkasına yapılmıştır.
Arcade: 12 metre genişliğinde bir kapalı yürüyüş yolu ve bunun çevresindeki dükkanlardan oluşmaktadır. Bu yürüyüş yolu: Haymarket’e paralel, Pall Mall ve Charles II caddesi arasında uzanır. Batı tarafından bodrum ve asma katları bulunan 18 küçük dükkan bulunur.
Yapıldığı dönemde: modern alışveriş merkezlerinin öncüsü olmuştur. 17.yüzyıldan günümüze, burası: Gentlemans kulüplerine ev sahipliği yapmış, kadın ve erkeklerin buluşma yeri olarak kullanılmıştır. Ancak, 19.yüzyıldan itibaren burada bulunan kulüplerin birçoğu tarih olmuştur.
Burası: Burlington Arcade’den, yaklaşık bir yıl önce yapılmıştır. Burlington Arcade: Nash tarafından 1819 yılında tamamlanmıştır.
Pall Mall oyunu (paille-Maille adıyla bilinir ve golf ile kroket arasında bir oyun biçimidir) 17.yüzyılda burada oynanmaya başlamıştır.
Pasajda yer alan geleneksel mağazalar kısa süre önce buradan taşınmıştır. Avcı yeşili ünlü Wellington botları, balıkçılık ve avcılık malzemeleri satan Farlows, hemen yakınlardaki “Pall Mall” 9 numaradadır.
PALL MALL
Westminster City bölgesindeki bu cadde: adını, 17.yüzyılda burada oynanan kroket ve golf arası bir oyun olan “palle-maile” den almıştır.
Pall Mall: 150 yılı aşkın bir süredir, Londra kulüpler dünyasının tam merkezinde bulunmaktadır. Burada: önemli beyefendilere: kadınlardan uzakta bir sığınak yaratan özel kulüpler kurulmuştur.
Kulüp binaları yapıldıkları dönemin en popüler mimarlarının eserleridir. Doğu bölümde bulunan “Nash’in United Services Kulüp” revaklı girişiyle dikkati çeker. Burası, bir zamanlar Wellington Dükünün de favori kulübü olmuştur ve günümüzde burada “Yönetmenler Enstitüsü” bulunur. Onun karşısında, Waterloo Sarayı’nın öteki tarafında, 1830 yılında Decimus Burton tarafından tasarlanan “Athenaeum” bulunur.
Bitişikte, Parlamento Binalarının mimarı Sir Charles Barry tarafından tasarlanan iki kulüp görülür. (Travellers ve Reform)
Eski dekorasyonları muhafaza edilen kulüplere sadece üyeler ve üye misafirleri kabul edilmektedir.
INSTİTUTE OF CONTEMPORARY ARTS
The Mall.SW1 adresindedir.
Çağdaş Sanatlar Enstitüsü (ICA) 1947 yılında, şehirdeki sanatçılara, New York şehrindeki Modern Sanat Müzesinin sağladığı imkanları sağlamak için kurulmuştur.
Başlangıçta “Dower Street” te bulunan Enstitü, 1968 yılından bu yana, John Nash’in Klasik Carlton House Terrace’da bulunmaktadır. Girişi “The Mall” üzerinde olan komplekste: sinema, konferans salonu, kitapevi, sanat galerisi, bar ve bir restoran bulunur.
Burada, genellikle konserlere, konferanslara ve oyunlara yer verilir. Üye olmayanlar için giriş ücretlidir.
ST JAMES PARK
Yaz döneminde, çevredeki ofis çalışanları: parkın çiçekleri arasında güneş banyosu yaparlar. Kışın ise, göldeki ördek, kaz ve pelikanları seyrederek göl kenarında devlet işlerini tartışırlar. Park 57 dönüm büyüklüktedir. St James ismi, bölgeye ismini veren ve günümüzde bulunmayan cüzzam hastanesinden gelmektedir.
Önceleri bataklık olan bu alan: 1532 yılında; VIII Henry döneminde kurutularak av sahası içine alınmıştır. II. Charles döneminde, park yayaların da kullanabileceği şekilde düzenlenmiş ve güney bölümde bir kuşhane yapılmıştır. 1603 yılında burada: deve,timsah ve fil gibi egzotik hayvanlar ve yapılan kuşhanede egzotik kuşlar bulunuyormuş.
Buraya: “Birdcage Walk” denilmektedir. Güneyinde St James Palace bulunmaktadır ve aradaki uzun ağaçlıklı cadde, 18.yüzyıldan bu yana şık bir gezinti yeri olarak kullanılmaktadır. Parkın ortasındaki suni gölde, iki ada bulunmaktadır. Bunlar: Batı Adası ve Ördek adasıdır. 1664 yılında bir Rus elçisi, buraya pelikan kuşları hediye etmiş ve bunlar günümüzde bir koloni olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Park, günümüzde hala: Whitehall çatılarının manzarasıyla temiz hava almak için tercih edilen bir yerdir. Yazın, orkestrayla ayrılmış alanda konserler düzenlenir.
THE MALL
Londra şehri ziyaretçilerinin burayı mutlaka görmelerini öneriyorum. İsminde “Mall” kelimesi geçmesine rağmen, burada hiçbir dükkan veya mağaza bulunmamaktadır.
Buckingham Sarayının önündeki bu tören yolu: Aston Webb’in sarayın ön kısmı ile Victoria anıtını 1911 yılında yeniden düzenlemesiyle ortaya çıkmıştır. Trafalgar meydanının batı ucundan başlar ve Admiralty Arch ve Buckingham Sarayı arasında uzanır.
Uzunluğu 1 km. ye yakındır. Yola kırmızı dev bir halı döşenmiş izlenimi vermek için “kırmızı renkli” olarak yapılmıştır. Bu renk: demir oksit kullanılarak sentetik olarak elde edilmiştir.
II. Charles döneminde yaptırılan ve Londra’nın en popüler gezinti yeri haline gelen “The Mall” St James’s Park’ın kenarındaki eski yolu takip eder. 17.ve 18.yüzyıllarda şık bir mesire yeri olarak kullanılmıştır. Yolun iki yanındaki bayrak direklerinde, resmi ziyarette bulunan ülkelerin bayrakları takılır.
8 Mayıs 1945 tarihinde: Kral, Kraliçe ve Prenses Elizabeth, bu yol üzerinde ilerleyerek saraya ulaşmışlar ve yol üzerindeki binlerce seyirci tarafından alkışlanmışlardır.
Günümüzde, her yıl yapılan Londra Maratonu, burada bitirilmektedir. Hatta 2012 Londra Olimpiyat Oyunları ve Paralimpik Oyunların Maraton yarışları da burada bitirilmiştir. Kraliyet düğünlerinde, bu yol geçilir ve Kraliyet ailesi fertleri, Sarayın balkonundan seyircileri selamlarlar.
MARLBOROUGH HOUSE
Pall Mall Street.SW1 adresindedir.
Bu ev: mimar Christopher Wren tarafından “Marlborough Düşesi Sarah Curchill” için tasarlanmıştır. Düşes: yapının “sade, rahat, güçlü ve iyi” olmasını istemiştir.
Wren ve oğlu tarafından yapılan yapı: 1711 yılında tamamlanmıştır. 19.yüzyılda genişletilen ev, daha sonra kraliyet ailesi tarafından kullanılmıştır ve özellikle dul kraliçeler ve çocukları burada yaşamışlardır.
1831-1849 yılları arasında kraliçe Adelaide burada yaşamıştır. 1853-1861 yılları arasında ise, burası Prens Albert ve eşi Kraliçe Victoria tarafından “Ulusal Sanat Eğitim Okulu” olarak kullanılmıştır.
1863 yılında VII Edward olarak tahta çıktığı 1901 yılına kadar Galler Prensi ile Prensesine ev sahipliği yapan bina: o dönemde Londra’nın sosyal merkezi olarak önem kazanmaktadır. En son 1953 yılında ölümüne kadar, Kraliçe Mary burada yaşamıştır.
Evin “Marlborough Road” duvarındaki art-Nouveau anıt: Edward’ın kraliçesi Alexandra’nın anısına yapılmıştır.
Günümüzde bina: 1959 yılından bu yana: İngiliz Uluslar Topluluğu Sekreterliğini (Commonwealth Sekreterliği) barındırmaktadır. Burada: 54 bağımsız ülkenin temsil edildiği bir dernek bulunmaktadır ve bunlar 2 milyardan fazla insana hitap etmektedirler. (bu rakam dünya nüfusunun % 30’u dur)
Burayı gezmek isterseniz: güzel odalardaki zarif duvar resimlerini, duvar halılarını, tabloları ve yüzyıllar boyunca burada yaşamış kişilerin, heykellerini görebilirsiniz.
Bahçelerdeki çakıl yürüyüş yolları ve çim alanlar, 18. yüzyıl düzenini korumaktadır. Ayrıca: Kraliçe Mary’nin sazdan yazlık evini ve Kraliçe Alexander’nın Kraliyet Hayvan Mezarlığını görebilirsiniz. 2 saat süren rehberli turlar var, giriş ücreti 5 paund.
QUEEN’S CHAPEL
Marlborough Road.SW1 adresindedir.
İnigo Johns’un bu mükemmel eseri, I. Charles’in Fransız karısı Henrietta Maria için 1623-1627 yılları arasında inşa ettirilmiştir ve İngiltere’nin ilk klasik kilisesidir.
Öte yandan: İngiltere’de Katolik kilisesi inşa edilmesinin yasak olduğu bir dönemde inşa edilmiş olması önem kazanmaktadır. Çünkü: Kral Charles I’in eşi kraliçe Henrietta Maria, Katoliktir.
Bu yüzden, kilise: St James Palace sarayının bir parçası olarak inşa edilmiştir. Ancak çeşitli yangınlardan sonra aradaki bağlantılar yanarak yok olunca, saraydan ayrılmıştır.
Başlangıçta St James Sarayının bir parçası olarak düşünülen kilise, günümüzde Marlborough kapısıyla saraydan ayrılır.
III. George: karısı Charlotte ile 1761 yılında burada evlenmiştir. Şapelin içinde Annibale Carracci’nin altar panoları ve görkemli 17.yüzyıl panelleri görülmeye değerdir.
Sunak üzerindeki büyük pencereden, içeriye ışık akışı sağlanmıştır ve iç mekan aydınlıktır.
Şapel: bahar ve yaz aylarında ziyaretçilere ve halka açıktır.
CLARENCE HOUSE
Stable Yard adresindedir.
1825-1827 yılları arasında; John Nash tarafından Prens William (kendisi 1830 yılında kral olmuştur) ve Clarence Dükü için tasarlanmış ev, Galler Prens Charles’ın Londra’daki evi (2003 yılında buraya taşınmıştır) olarak kullanılmaktadır.
Ancak, yıllar içinde yapılan yenileme çalışmaları nedeniyle, orijinal Nash dizaynı kalmamıştır. Evin içindeki odaların çoğu: mimar Robert Kime tarafından dekore edilmiştir.
Yılda bir kez evin görkemli giriş katı halkın ziyaretine açılmaktadır.
LANCASTER HOUSE
Stable Yard adresindedir.
Ev: Apsley House’un mimarı Benjamin Wyatt tarafından 1824 yılında York Dükü için yapılmıştır. Uzun süre St James Palace sarayının bir parçası olarak kullanılmıştır.
1840 yılında ev: Stafford Markisi tarafından satın alınmış ve uzun süre “Stafford House” olarak anılmıştır. Hatta: Londra’nın en değerli evi olarak da önem kazanmıştır.
Ünlü klasik müzik besteci ve icracısı Chopin 1948 yılında Kraliçe Victoria, Prens Albert ve Wellington Dükü için burada bir konser vermiştir. 1924 yılından sonra, ev: Dünya savaşı sırasında bir süre Londra Müzesi olarak kullanılmıştır.
Günümüzde burası: Dışişleri Bakanlığı tarafından yönetilmektedir ve bir konferans merkezi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: hükümet tarafından burada çeşitli resepsiyonlar verilmektedir.
BUCHİNGHAM PALACE
The Mall.SW1 adresindedir.
Kraliyet ailesinin resmi konutu ve ofisi olan bu sarayda, konuk devlet başkanları için verilen ziyafetler gibi devlet törenleri düzenlenmektedir. Burası: İngiltere monarşi merkezidir.
Burada günlük faaliyetler, Kraliçe ve Edinburg Dükü ve bunların yakın aile fertlerinin çalışma büroları bulunur.
Burada çalışan yaklaşık 500 kişi içinde, ev hizmetkarlarının yanı sıra, kraliçenin resmi işlerini düzenleyen “Kraliyet Görevlileri” de bulunur. Sarayda 775 oda bulunmaktadır. Bunlardan 19 tanesi devlet odası, 52 tanesi kraliyet yatak ve misafir odası, 188 adet personel yatak odası, 92 ofis ve 78 banyo bulunmaktadır.
Binanın ön uzunluğu 108 metre ve derinliği 120 metredir, yükseklik ise, 24 metredir. Sarayda yaklaşık 400 kişi: hizmetçi, şef, temizleyici, tesisatçı, bahçıvan, elektrikçi vs. hizmetlerde çalışmaktadır.
John Nash, orijinal Buchingham Malikanesini, 1820-1830 yılları arasında kral olan IV. George için saraya dönüştürmüştür. Hem George’un hem de kendisinden sonra 7 sene tahtta kalan kardeşi IV. William’ın yapım çalışmaları tamamlanmadan ölmeleri üzerine, bu sarayda ilk olarak Kraliçe Victoria ikamet etmiştir. Sarayın “The Mall” a bakan doğu cephesi 1913 yapımıdır.
Sarayın devlet odaları, yaz döneminde ziyaretlere açıktır. Eski ustaların tabloları, mobilyalar Buckhingham Palace’ın her yıl Ağustos-Eylül ayları arasında halkın ziyarete açılan 19 Devlet odasını dekore eden “Royal Collection” dan porselenler: burada sergilenir.
Öte yandan: burası dünyanın en önemli sanat koleksiyonuna sahip olmasına rağmen, burası bir sanat galerisi veya müze değildir. Değerli sanat eserleri dekorasyonda kullanılmıştır.
Bu 775 odalı konağa yapacağınız ziyaret sırasında, muhafız değişimini veya bir limuzine binmekte olan kraliyet ailesinden herhangi bir üyeyi görebilirsiniz.
Yüzünüzü saraya döndüğünüzde: sol tarafta, her sabah Wellington Barrack’s dan saraya yürüyüş yapan yeni muhafızları mutlaka görmelisiniz.
St Jame’s Parth: bir manzara izleme noktasıdır. Palace’ın güney kısmındaki Quenn Gallery’de (Kraliçenin Galerisi) 400 yıldır kraliçeler tarafından alınan ve onlara emanet edilen Royal Collection’dan ulusal eserler değişen sergiler halinde sunulur.
Galerinin hemen arkasında kraliçenin arabasını çeken Windsor Grey atlarının evi olan Royal News) Kraliyet Ahırları) vardır. Gold State Coach (Altın At Arabası)taç giyme törenlerinde ve diğer büyük olaylarda kullanılır ve tarihi olaylarda kullanılmış olan diğer yedi at arabası, arabacının giydiği altın işlemeli devlet üniforması ve ahır görevlileri kraliyet ailesinin nasıl yolculuk yaptığını gösterir.
Her yıl: 50.000’den fazla kişi: burayı gerek misafir ve gerekse öğle yemekleri, akşam yemekleri ve resepsiyonlar için sarayda ağırlanırlar. Burayı ziyaret edenler: eşikten ilk adımı attıklarında “Grand Hall” denen bölüme ulaşırlar ve kavisle mermer merdivenlerden yukarı çıktıklarında: Kraliçe Victoria döneminde yapılmış ve duvarları süsleyen portrelerle karşılaşırlar.
Ardından; Kraliçe Victoria’nın döneminde yapılan “Taht Odası”: görülür. Burası: devletin konuklarını karşılamak ve resmi düğün fotoğrafları çekimi için kullanılır. George IV döneminde, sarayda eğlenceler için bir oda yoktu.
Kraliçe Victoria, kendi döneminde 1853-1855 yılları arasında Londra’nın en büyük odasını saray kompleksine ekleterek bu eksikliği gidermiştir. Bu çok amaçlı salon (Balo Salonu) uzunluğu 36.6 metre, genişliği 18 metre ve yüksekliği 13.5 metredir.
Burası: 1856 yılında Kırım Savaşının bitişi kutlamaları sırasında açılmıştır. Doğa Galerisi boyunca: Kraliçe ve onun devlet misafirleri için ziyafet düzenlenen “Ballroom” bulunur. Burada aynı anda 150 kişi yemek yiyebilmektedir.
Günümüzde: Kraliçe tarafından yıllık olarak düzenlenen Diplomatik Resepsiyonlara 1500 kişi katılmaktadır. Batı Galerisinde: dört goblen ve çim bahçelere bakan odalar bulunur.
Yine sarayın batı tarafında: asıl Devlet Odalarından biri bulunur ve burada birçok seçkin kişiye “liyakat nişanı” verilmiştir. Drawing Room: Mayıs 1838 tarihinde açılmıştır ve burada 1850 yılından itibaren, Kraliçe Victoria’dan itibaren balolar düzenlenmiştir.
Bu müzik odasında: kraliyet bebekleri Canterbury Başpiskoposutarafından vaftiz edilmişlerdir.
Kraliçe sarayla olduğunda: onun kraliyet bayrağı: bayrak direğine çekilidir. Bu bayrağa “Royal Standart” denilir. Bayrak dört parçaya ayrılmıştır.
Birinci ve dördüncü bölüm: İngiltere’yi temsil eder. Kırmızı bir alan üzerinde yürüyen üç altın aslan bulunur. İkinci çeyrek: İskoçya’yı temsil eder ve altın alan üzerinde sol arka ayağının üzerinde bir kırmızı aslan, ayakta görülür.
Üçüncü çeyrek bölüm ise: İrlanda’yı temsil eder ve mavi bir alan üzerinde İrlanda silahı altın coat görülür.
Gelelim muhafızlara: Saray 5 Alaydan oluşan özel muhafızlar tarafından korunur. Onlar: ayı postu denilen, kırmızı ve uzun boylu ceket ve kürklü şapka giyerler.
İlk korucu görev yerine geldiğinde: muhafız değişim töreni yapılır ve bu ilgi çeker. Muhafız değişim töreni, her sabah avlu da yapılır. Saray: 1660 yılından bu yana, bu askerler tarafından korunmaktadır.
QUEENS’S GALLERY
Buchingham Palace Road adresindedir. Burası: Buchingham Sarayında Kraliçenin galerisi olarak bilinir.
Kraliyet ailesi, Leonardo ve Vermeer gibi eski ustaların eserlerini de içeren dünyadaki en güzel ve değerli koleksiyonlardan birine sahiptir.
2002 yılında galerinin genişletilmesi son 150 yılda Buckhingham Sarayı’na yapılan en kapsamlı eklentidir.
Günümüzde sergi alanı 4 katı kadar artmış ve ayrıca yeni ve etkileyici bir sütunlu giriş salonu düzenlenmiştir.
Kraliyet Koleksiyonu: dünyanın en büyük ve en önemli sanat koleksiyonlarından birisidir ve bozulmadan günümüze ulaşan en son ve en büyük Avrupa kraliyet koleksiyonudur. Koleksiyon, son 500 yıldır kralların ve kraliçelerin kişisel zevklerinin eşsiz ve değerli kaydıdır.
1649 yılında, Charles I’in emriyle, Kral’ın muhteşem mallarının büyük bölümü Oliver Cromwell’e satıldı. Ancak, 1660 yılında, Kraliyet Sanat koleksiyonu yine toplanmaya başladı. Koleksiyon için en büyük eklemeler: Galler Prensi Frederick tarafından sağlanmıştır.
Daha sonra: George III, George IV, Kraliçe Victoria, Prens Albert ve Oueen Mary (Kral V. George eşi) zamanında da koleksiyon büyümeye devam etmiştir.
Galeride bulunan 7 odadan biri kraliyet koleksiyonunun başyapıtlarına ayrılmıştır. Güzel sanatlar, mücevherler, porselenler, mobilya ve ev yazmaları gibi konularda geçici sergilerde düzenlenmektedir.
Kraliyet Koleksiyonunda bulunan 3000 parça eser, birçok kez: ülkenin çeşitli müzelerinde geçici sergilerle ziyaretçilere açılmaktadır.
ROYAL MEWS
Buchingham Palace Road adresindedir. Her gün saat: 09.30-17.00 arasında açıktır.
Kraliyet ahırları, gün içinde birkaç saat açık tutulmasına rağmen, at tutkunları ile kraliyet şaşasından hoşlananların kaçırmaması gereken bir yerdir. Burada bulunan 30 at: İngiliz Cleveland Bays ve Windsor Greys karışımıdır. Arabalar: Windsor Greys atları tarafından çekilir.
Kraliyet ailesinin devlet törenlerinde kullandığı atlar ve faytonların bulunduğu ahır ve binalar Nash tarafından 1825 yılında tasarlanmıştır.
En dikkat çekici obje ise 1762 yılında III. George için yapılan ve panoları Giovanni Cipriani tarafından süslenen altın devlet arabasıdır.
Bu araçlar, her taç giyme töreninde ve kraliyet gelinleri tarafından kullanılır.
Diğer araçlar arasında Kraliçe Victoria’nın Parlamentonun açılış törenlerine giderken kullandığı İrlanda Devlet Arabası, üstü açık kraliyet landosu ve kraliyet düğünleri ile yabancı diplomatların ulaşımı için kullanılan cam faytonlar da görülmeye değerdir.
Atların el işi koşum takımları ile onlara konuşan muhteşem atlardan bazıları da burada görülebilir.
Ahırlarda bulunan bir sergi, günümüzdeki çalışmalara ve ahırların tarihine ışık tutar.
Burada düzenlenen rehberli bir tura katılırsanız: atların çalıştırıldığı 18.yüzyıl tarihli binicilik okulunu görme fırsatı vermektedir. Burada bir de hediyelik eşyaların satıldığı mağaza bulunmaktadır.
WELLİNGTON ARCH
Hyde Park köşesindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler 4.20, çocuklar 2,50 paund.
Apsley House önündeki boş alana ne yapılacağı yaklaşık bir yüzyıldır tartışılmış ve sonunda Kraliyet Parklarının geliştirilmesi planının bir parçası olarak 1825-1828 yılları arasında “Decimus Burton” tarafından tasarlanan Wellington Kemerinin yapılmasına karar verilmiştir. Başlangıçta Hyde Park alanına bakarken, yol genişletme çalışmaları nedeniyle 1880 yılında bugünkü konumuna taşınmıştır.
Adrian John’un kemerin üstünde görülen bronz 1911-1912 yılları arasında eklenmiştir. Heykel yerleştirilmeden önce, Jones atlardan birinin sırtında üç kişilik yemek daveti vermiştir.
Heykel: Napolyon Wellington yenilgisinin ilanı, bir zafer takı olarak dikilmiştir ve “Barış Meleği” ni ifade etmektedir. Avrupa’nın en büyük bronz heykeli olarak önem kazanmaktadır.
Günümüzde kemerin iç odalarındaki sergiler ziyarete açıktır. Burada: Quadriga galeri bulunmaktadır ki bu galeride geçici sergiler düzenlenir.
Heykelin altındaki gözlem platformundan şehrin güzel manzarasını izlemek mümkündür.
APSLEY HOUSE
Hyde Park kuzey köşesinde durmaktadır. Londra’da “Number One” olarak bilinir ve tanınır.
Apsley House: aslında: Baron Apsley için 1771 ile 1778 yılları arasında tasarlanmış ve Robet Adam tarafından inşa edilmiştir. Ancak yapı: 1807 yılında: Wellington’un ilk Dükü ve ardından kardeşi Arthur Wellesley’e geçmiştir.
Wellington; 1815 yılında Waterloo Savaşında Napolyon’u yenerek ünlenmiştir. Ama onun askeri kariyerinde, Hindistan ve daha sonra İspanya’da kazanılan zaferler de bulunmaktadır. Kendisi 1828 yılında Başbakan oldu ve askeri kariyerini önemli bir politikacı olarak sürdürdü.
Evet: yapı 1828 yılında Wellesley ailesi tarafından genişletilmiş, korint revak ve batı kanadı eklenmiştir. Ancak daha da önemlisi: birçok odanın Wellington döneminde yeniden tasarlanmasıdır.
Apsley sarayının göz kamaştırıcı iç tarzı: Regency tarzının muhteşem bir örneğidir. Özellikle: yıllık Waterloo zaferinin kutlama törenlerinde yapılan ziyafetler ve eğlenceler burada düzenlenmiştir.
Dükün kapsamlı güzel sanatlar koleksiyonu (3000 eser bulunmaktadır): görkemli ipek panolar ve yaldızlı bir dekorasyonu bulunan salonda sunulmaktadır. Goya, Valezquez, Brueghal vve Rubens gibi sanatçıların resimleri: porselenler, gümüşler ve mobilyalarla birlikte görülebilir.
Düke ait eşyalar arasında ise: kılıçlar ve madalyalar ilgi çekmektedir. Bu koleksiyonda bulunan resimler arasında: 1813 yılında Wellington I. Dükü tarafından yakalanan İspanyol Kraliyet koleksiyonu bulunmaktadır.
Bunlar arasında: Correggio, Giulio Romano gibi İtalyan Masters eserleri ve Velazquez gibi İspanyol “Golden Age” ressamlarının eserleri görülür. Özellikle: Velazquez’in “Seville Waterseller” ve Goya’nın Wellington I. Dükü portresi mutlaka görülmesi gereken eserlerdir.
Wellington’un baş düşmanı Napolyon’un büyük heykeli Canova’nın eseridir.
İngiltere Londra Pıccadılly SHEPHERD MARKET
SHEPHERD MARKET
Curzon Street Piccadily adresindedir. Londra şehrinin Mayfair ilçesinde, Piccadily ve Curzon caddeleri arasında sıkışmıştır. Köy benzeri alışveriş bölgesi: Curzon Street’in dışında, Myfair’in batısına doğru antik bir köşededir ve dar caddelerinde 18.yüzyıldan kalan evler sıralanmıştır.
Myfair’in bu bölgesi: 1708 yılından bu yana her yıl 15 günlük “Mayıs Bayramı” (Myfair ismi, bölgenin adı buradan gelmektedir) festivali burada düzenlenir ve burası Myfair bölgesinin merkezidir. Yıllar boyunca fuarın: zengin ve fakirleri çekerek popülerlik ve boyutu büyümüştür.
Piccadily ve Curzon Street arasında küçük mağazalar, restoranlar, bahçeli kafelerle çevrili ve sadece yayalara açık olan bu pazaryeri, adını, 18. yüzyıldaki mimarı Edward Shepherd’dan almıştır. Çünkü: bölge, Edward Shepherd tarafından 1735-1746 yılları arasında geliştirilmiştir.
Burada: butik dükkanlar, restoranlar ve etkileyici Victoria dönemi stili pub ve çeşitli küçük ve yan sokaklardan oluşan bir dizi bulunmaktadır.
1920 yılına gelindiğinde: Shephert Market: şehrin burjuva sosyal elitleri tarafından, Londra’nın en şık ve zengin bölgesi olarak kabul edildi. Meydanda ve çevredeki sokaklarda: çeşitli damak tatlarına ve her bütçeye uygun restoranlar açıldı.
Özellikle: meydanın en önemli mutfağı “L’Artise Muscle” isimli yerdir. Burası: klasik Fransız çekiciliği ve rustik Fransız pişirme özelliklerine sahiptir. Burada: muhteşem Fransız yemek kültürü örnekleri sunulmaktadır.
Yine meydanın caddesinin sağ köşesinde “L’autre” isimli: Polonya-Meksika yemek kültürü örnekleri sunulan restoran ilgi çekmektedir.
GREEN PARK
Hyde park köşesindedir. St James Park’a çok yakın konumda olmasına rağmen, ondan oldukça farklıdır. Burası: olgun ağaçlar, otlaklar ile daha huzurlu ve geniş yürüyüş alanları ile çevrilidir.
Green Park önceleri VIII Henry’nin avlanma sahası olarak kullanılmıştır. Geyiklerle dolu alan, 1668 yılında Charles II tarafından çevrelenerek kapatılmıştır.
Burası hakkındaki ilk yazılı kayıtlar: 1554 yılında kaydedilmiştir. Charles II; 40 dönümlük bu alanı 1667 yılında St James Park ile birlikte satın almıştır. Ancak: park alanı 1826 yılında halka açılınca, burada genellikle yapılan “düellolar” hatırda kalmıştır.
1720 yılında burada bulunan Tyburn havuzu: St James Sarayı ve Buchingham House su sağlamak için yapılmıştır. Ancak: “Ranger Lodge”, “Kraliçenin Kütüphanesi”, “Kraliçenin havzası” ve “Tyburn Havuzu” 1855 yılında yıkılmıştır.
Evet: Green Park: Londra şehrinde yaşayan ve çalışanlar için huzurlu bir sığınak olarak kullanılmaktadır. İnsanlar: iyi havalarda piknik yapmak ve güneşlenmek için burayı doldururlar. Ayrıca: yürüyüş yolları: yürüyüş yapanlar ve koşucular tarafında yoğun olarak kullanılmaktadır.
FARADAY MUSEUM
Michael Faraday elektriğin kullanım alanları konusunda 19.yüzyılın öncü kişilerinden birisidir.
Girişin ücretsiz olduğu Faraday Müzesi ise, 1799 yılından bu yana, değişen dünyada bilimsel gelişmeleri ziyaretçilere sunmaktadır. “Rİ” olarak bilinen “The Royal Institution” kurumu tarafından işletilmektedir. 3 kata yapılmış görüntüler ile: aletleri ve son 200 yıldır insanların yaptıkları bilimsel çalışmaları görebilirsiniz.
Bunlar arasında: dünyanın en ünlü deneylerinin bazılarında kullanılan gerçek nesneleri görebilirsiniz. Ayrıca müze içinde: Faraday’ın bilimsel aletleri ve diğer büyük bilim adamlarının (14 Nobel ödülü kazanmış bilim adamının) çalışmaları sergilenmektedir.
Hiva, çok eski bir şehirdir. Ama 10. yüzyılda ipek yolu üzerinde önemli bir ticaret noktası olmuştur. Çin’den yola çıkan bütün kervanlar, bir zamanlar burada konaklıyormuş.
16. yüzyılda Harzemşahlar devleti burada Hiva hanlığını kurdular ve Özbek göçebe kabileler buraya yerleştirildiler. Ancak şehir hemen Hiva hanlığının merkezi olmadı. Ancak, 1598 yılında
Hiva devletin ana merkezi oldu. 19.yüzyılda Rusya, Hiva hanlığını ilhak etti. 1919 yılında ise son Han, tavsiye edildi ve şehir Sovyet Harezm cumhuriyetinin başkenti oldu. 1924 yılında ise modern Özbekistan ve Türkmenistan’ın bir parçası haline geldi.
Yazının hemen başında: Hiva ile ilgili anlatılan bir efsaneden söz etmek istiyorum: Söylenenlere göre: şehir soğuk ve lezzetli bir su çevresinde büyümüştür. Buna “Hiva” denilir ve günümüzde, şehrin eski kısmında bu kuyu görülebilmektedir.
Çölde su arayan bitkin yaşlı adam, sopayla yere vurur ve orada bir kuyu bulur. Bunun üzerine sevinçle bağırdı ve sonraki sözleri “Hey Vah” idi. Sonra burada “Vah” şehri inşa edildi.
Özbekistan Hiva
Özbekistan Hiva
Evet, Hiva benzersiz bir şehir olarak Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. Çünkü döneminin otantik atmosferine sahiptir. Şehir tam bir açık hava müzesi gibidir. Antik duvarlar, dantelli kaba mozaiklerle süslenmiş, muhteşem minareler, taş döşeli sokaklar burayı 1990 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmasını sağlamıştır.
Özellikle: kapıları ve haremi yıkılmadan günümüze ulaşmış olan “Taş Kavli Sarayı”, 20.yüzyılın başından kalma Avrupa ve yöre mimarisini bünyesinde birleştiren “Dişa Kala”, çok güzel süslemeleri olan “Ragbanlı camii” ve “Pehlivan Mahmut Türbesi”, en büyük eğitim kurumlarından biri olan “Emir Han Medresesi” mutlaka görülmesi gereken yerler olarak öne çıkmaktadır.
Özbekistan Hiva
Hiva şehrinin sembolü 44 metre yükseklikteki “İslam Hoca” minaresidir. Bu minarenin, beyaz-turkuaz ve mavi mozaik çini süslemeleri ünlüdür. Cuma camisinde, en eskisi 10. yüzyıldan kalma farklı dönemlere tarihlenen 218 ahşap oymalı sütun ilgi çekmektedir.
Ama muhtemelen şehirdeki en çarpıcı yapı, sırlı turkuaz mavi ve beyaz çini mozaiklerle süslenmiş “Katla Minör” dir.
Özbekistan Hiva
Ebu Reyhan Beruniny, Ogahiy Al Khorezmi gibi dünyaca ünlü bilim adamları, Hiva şehrinde yaşamışlardır. Şehir: İskender, Amir Timur ve diğer imparatorlar tarafından fethedilmiştir. Ayrıca bir zamanlar şehirde Cengiz Han da görülür.
Gücünün zirvesindeki Harzemşah imparatorluğu, Kolhida topraklarına kadar ulaşmıştır. Hiva ve Türkmenistan geçmişleri birbiriyle kesişmektedir. Çünkü onların toprakları, Harzemşahlar imparatorluğunun parçası olmuştur.
Hivalı ressam ve mimarlar: ustalıkları ve estetiğe verdikleri önemle tanınmaktadırlar. Binaların ve depoların ahşap oymalarla süslemelerinin uyumu inanılmazdır. Şehrin tarihi merkezi olan “Itchan-Kale” bölgesi: 10 metre yükseklikte duvarları olan “Erk kale” içe çevrilidir.
Buranın içinde dar sokaklar, kerpiçte düz çatılı evler, camiler saraylar ve Orta Asya’nın başka hiçbir yerinde görülmeyecek sayıda minareler bir arada bulunmaktadır.
Özbekistan Hiva
Şehir, Özbekistan ülkesinde, Horezm bölgesindeki “Karakum Çölü” yakınlarındadır. Yukarı da da söz ettiğim gibi tarihi ipek yolu üzerinde önemli bir kavşak noktasıdır. Ama şehrin tarihi geçmişi daha da eskiye gider.
Efsaneye göre: Zerdüştlüğün kurucusu olan Zerdüşt burada doğmuştur. Zerdüştlük, burada MÖ.4. yüzyıldan başlayarak 1300 yıl boyunca varlığını sürdürmüş, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam, hatta belki de Budizm bu dinden etkilenmiştir.
19. yüzyılda ise şehir, esir tüccarları, hırsız ve dolandırıcıların kol gezdiği bir yer haline gelmiştir.
Özbekistan Hiva
Şehrin nüfusu 53.000 kişidir. Bölgesel başkent olan Urgenç, buraya sadece 35 km uzaklıktadır, Türkmenistan sınırı ise 5 km uzaklıktadır. Şehrin denizden yüksekliği 100 metredir. Harzemşah vahasının incisi olarak kabul edilir. Başlangıçta şehre “Vah Selam” denilmiştir.
Burayı ziyaret etmek için en uygun zaman: ilkbahar ve sonbahar mevsimleridir çünkü yazları sıcak, kışları soğuk olur.
Özbekistan Hiva
Şehirde alışveriş yapmak isterseniz öncelikle “Hiva Suzani Merkezi” ne gitmenizi öneririm. Ayrıca, “Hiva ipek halı atölyesi” de düşünülebilir. Buranın amacı, doğal boyama sanatını yeniden canlandırmak için, 15. yüzyıl Timur dönemi halı sanatı yeniden yaratılmaya çalışılmaktadır. İpeğin boyanması için sadece doğal boyalar kullanılır ve motiflerde, bitki-mineral ve böcekler kullanılır.
Özbekistan Hiva
Özbekistan Hiva
GEZİLECEK YERLER
Hiva, Özbekistan ülkesinin en güzel şehirlerinden birisidir. Özellikle “Ichan-Kala” yani “İç kasaba” denilen yerdeki binalar özellik gösterir. Burada “Sheybanıdler” ve “Kungrat” hanedanları zamanında yapılmış çok sayıda medrese, cami ve hükümdür sarayı bulunmaktadır.
Doğu’da camiler, ilahi hizmetleri ve duaları yönetmek için yapılmışlardır. “Cami” kelimesi Arapça “maszhid” kelimesinden türetilmiştir.
Özbekistan Hiva Itchan-Kala: Açık Hava Müzesi
Özbekistan Hiva Itchan-Kala: Açık Hava Müzesi
Özbekistan Hiva Itchan-Kala: Açık Hava Müzesi
Özbekistan Hiva Itchan-Kala: Açık Hava Müzesi
Itchan-Kala: Açık Hava Müzesi
Hiva şehri: diğer doğu illerinde olduğu gibi üç parçaya bölünmüştür. “İtchan-kala” bölümü: “kale” demektir. Günümüzde burası bir açık hava müzesidir.
26 hektarlık bölüm, duvarlarla çevrilidir ve “Devlet Tarih ve Arkeoloji Müzesi” ne dönüştürülmüş ve şehrin egzotik görüntüsü korunmuştur.
Ancak, yine de burada günümüzde de el sanatları ile uğraşan 300 aile yaşamaktadır.
Itchan-kala, İran’a ulaşmak için çölü geçmeden önce kervanların son dinlenme yeriydi. Orta Asya’nın Müslüman mimarisinin tutarlı ve iyi korunmuş örneğidir.
Şehrin çevresindeki kil duvar ilgi çekmektedir. Bu duvarın kalınlığı 6-10 metre arasındadır ve uzunluğu 2 kilometreye kadar uzamaktadır. Duvarın 4 kapısı vardır. Batı yönündeki kapı: Ata Darwaza, Güney yönündeki kapı: Gate Bağcı, Doğu yönündeki kapı: Amu Deryadır.
Itchan-kala denilen bu bölgede yaklaşık 51 antik anıtsal yapı ve 250 konut sitesi bulunur. Bunlar arasında öne çıkan:
Ichan-kala denilen bölgenin merkezindedir. Daha önceki inşaat kalıntıları üzerine, 18. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapı 55 x 46 metre ebatlarındadır. Dört taraftan camiye girmek mümkündür. Şehrin ana caddelerinden birine bakan kuzey cephesinde caminin minaresi bulunur.
Binanın çevresi tuğla duvarlarla çevrilidir.
İç mekan 215 ahşap direk ile desteklenmiş, düz tavanlı salondan oluşmaktadır. Bu tek salonlu cami modeli, dünya üzerinde ender rastlanan bir mimariyi göstermektedir. Tavan: küçük açıklıkları ile ışık ve havalandırma sağlamaktadır.
Pencereler arasındaki boşluklar siyah ve kırmızı renklerde boyanmıştır ve dekorasyonda ağaçlar, çalılar kullanılarak Orta Asya anıtsal ve dekoratif sanatı temsil edilmiştir. Oyma kapılar ve cami sütunları özel ilgi çekmektedir. Çünkü farklı dönemlerde yapılmıştır.
İlk olarak 11. yüzyılda yapılan sütunlar ve 15. yüzyılda yapılan sütunlar üzerindeki geometrik bitki süslemeleri ve Arap yazısının kombinasyonu ilgi çekmektedir. Sütunların çoğunluğu 18. yüzyılda inşa edilmiş ve bazıları daha geç kökenlidir. Bazı sütunlar ve kapı üzerinde yapılış tarihlerini görmek mümkündür.
Salon Harzemşah oyma desenleriyle süslenmiştir, yarı karanlıkta duran sütunlar, yerel ustalar tarafından ortama ayrı bir hava katılmasını sağlamıştır.
Özbekistan Hiva Arap Muhammed Han Medresesi
Arap Muhammed Han Medresesi
Şehirde “Ichan-kala” denilen yerin merkezindedir. Mimari siteler arasında en eski medreselerden birisidir. Şehrin ülkenin başkenti olması onuruna Shaybanid Harzemşah hükümdarı Arap-Muhammadan han tarafından yaptırılmıştır.
Arap Muhammed-han: Harzem tarihinin en iyi bilinen kişisidir. O; 1603-1621 tarihleri arasında devleti yönetirken önemli başarılar elde etmiştir. Bu dönemde Hiva şehri, Harzem devletinin başkenti olmuştur.
Yine aynı dönemde, Hiva: Buhara ve Semerkant ile birlikte Orta Asya’nın en güzel şehirlerinden birisi olmuştur. Tüm bu gelişmelerin üzerine, kendisi 1616 yılında bir medrese inşa edilmesini emreder. Başlangıçta: bu bina, küçük bir medrese oldu, ancak Arap Muhammed, daha sonra medresenin çevresindeki toprakları da satın aldı.
Medrese dikdörtgen şekilli, tek katlı tuğla yapıdır. Giriş portalında geleneksel yazıt bulunur. Küçük minare, binanın köşelerindedir. Öğrencilerin çalışma odaları caminin yanındadır.
Medrese takip eden süreçte, yeniden inşa edilmiş ve birkaç kez yenilenmiştir.
1838 yılında bina çürümeye başlayınca, Harzem hükümdarı Allakulikhan: medresenin yeniden inşa edilmesini emretmiştir. Bu inşaat sırasında, yapıya ikinci bir kademe ilave edilmiş ve binanın portalı kısmen değiştirilmiştir.
Evet günümüzde bu medrese, şehre gelen turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.
Özbekistan Hiva Ak-Maszhid
Ak-Maszhid
Burası kendisine özgü bir mimari yapıya sahiptir. Yapı, birkaç aşamada inşa edilmiştir. Yapının inşaatına, ilk olarak 1647 yılında Seybanid hanedanı döneminde Anush han tarafından yaptırılmıştır. Ancak bina Kungrat hanedanı zamanında 1838-1842 yılları arasında tamamlanmıştır.
Caminin ahşap oymaları: Hivalı ustalar Kalandar ve Nur Mukhammad tarafından yapılmıştır ve bu durum caminin kapısı üstündeki kitabede yazılıdır.
Bina üç galeriye bitişik bir kubbeli salon şeklindedir. Aşırı süslülük olmadan dekore edilmiştir. Caminin dekorasyonu, muhtemelen birinci sınıf ahşap oyma ile dekore edilmiş kapı ve pencereleridir. Pencereler ganj ızgaraları ile dekore edilmiştir. Mihrap caminin güney tarafındadır.
Caminin kare temeli, beyaz bir yarım küre kubbe ile örtülüdür. Dua salonu 6.33 x 6.35 metre ebatlarındadır. Duvarlar beyaz renklidir. Salonun üç tarafında ahşap sütunlar görülür. Küçük boyutuna rağmen Ak-Maszhid ortaçağ Hiva şehrinin en güzel anıtlarından birisidir.
Onun basit ama aynı zamanda özenli mimarisi, diğer eserlerden ayrılmasını ve öne çıkmasını sağlamıştır.
Özbekistan Hiva Allakuli Han Medresesi
Özbekistan Hiva Allakuli Han Medresesi
Allakuli Han Medresesi
Yapı 19. yüzyılda inşa edilmiştir. Dekorasyon zenginliği, buranın bir anıt olarak kabul edilmesinin en büyük nedenidir. Siyah, beyaz ve mavi renklerin hakim olduğu süsleme önem kazanmaktadır. Medrese, inşaatı başlatan “Allakuli Han”ın ismine atfedilmiştir. Birinci katta Allakuli han tarafından kurulan şehir kütüphanesi bulunur. Kütüphane Hiva medresesindeki bütün öğrenciler için kitap sağlamaktaydı.
Özbekistan Hiva Kalta-minör-Kısa Minare
Özbekistan Hiva Kalta-minör-Kısa Minare
Kalta-minör-Kısa Minare
Kalta-Minör: şehrin gerçek bir sembolüdür. Onun büyüklüğü ve eşsiz tasarımı görenleri şaşırtmaktadır. Minarenin temelinde çapı 14.5 metre ve yükseklik 29 metredir.
Aslında ilk düşünüldüğünde minarenin yüksekliğinin 70 metre olması planlanmıştır. Ancak 1855 yılında Muhammed Amin Han öldürülünce minarenin inşaatı yarım kalır.
Mimar: dayanıklılığı arttırmak ve üst yükü azaltmak için geniş taban hazırlamıştır, ancak kule yarım kalmıştır. Günümüzde bu büyük ve sırlı varile benzeyen yapı “kısa minare” yani “Kalta-Minör” olarak anılmaktadır.
Evet minarenin yapımı ile ilgili çeşitli efsaneler bulunur. Bu büyük minarenin yapımı sırasında, insanlar minareye yakın yerde mırıldanmaya ve bir anlamda grev yapmaya başlamışlardır. Bunun üzerine Muhammed Amin-han: grevcilerin lideri Matyakub’u yakalatmış ve öldürülerek kulenin temeline gömülmesini emretmiştir.
Bir başka ilginç efsane: Buhara hükümdarı, böyle büyük bir minare yapıldığını öğrenince, daha yüksek minare inşa etmek üzere minareyi yapan mimarı: kendi hanlığına çekmek istemiştir.
Muhammed Amin Han bunu öğrenince, mimarı öldürtmeye karar verir, ama mimar kuleyi bitmemiş olarak terk eder ve kaçmayı başarır. Bu yüzden minarenin tamamlanmadığı da söylenmektedir. Ancak bilinen tek gerçek; Muhammed Amin Han ölünce, minarenin yapımının durduğudur.
Evet, bir yüzyıldan fazla kalan minare büyüklüğü ile görenleri şaşırtmaktadır. Eşsiz dekorasyonu ilgi çekmektedir. Hala gayet parlak görülmekte ve 1855 yılından kalan canlı fayans ve çinileri ilgi çekmektedir.
Özbekistan Hiva Hiva Kukla Tiyatrosu-Khorezm State figür tiyatrosu
Özbekistan Hiva Hiva Kukla Tiyatrosu-Khorezm State figür tiyatrosu
Hiva Kukla Tiyatrosu-Khorezm State figür tiyatrosu
Mustakilik str adresindedir. Gösteriler istek üzerine düzenlenmektedir, yani belli bir kalabalık olunca gösteri düzenleniyor.
Özbekistan kukla tiyatrosu geleneği: Achaemenids saltanatı sırasında MÖ.6 ile 4. yüzyıllar arasından kalmadır. Bu kültür, Timur döneminde 14.yüzyıla kadar devam etmiştir. Özbekistan kukla tiyatroları arasında, Hiva şehrinde bulunan Harzemşah bölgesinin “Devlet Kukla Tiyatrosu” özel bir yere sahiptir.
Burada hala ortaçağ çarşı performansı ruhunu hissetmek mümkündür. Yani: bu kukla tiyatrosu, yalnızca Özbekler üzerinde değil ülkeyi ve şehri ziyaret eden yabancılar arasında da popülerdir ve coşku ile karşılanır.
Hiva kukla tiyatrosu: 2011 yılında Bakü şehrinde “I. Uluslar arası Kukla Tiyatro Festivali” sırasında büyük ödülü kazanmıştır. 2013 yılında ise Frankfurt şehrinde yine büyük başarı elde edilmiştir.
Şehirde 1993 yılında, yerel yönetimin desteğiyle 289 kişilik kukla tiyatrosu Ichan-kala bölgesindeki bir tarihi binada açılmıştır. Onun ilk topluluğu, eski hobi gurup üyeleridir. Günümüzde ise, tiyatroda 20 genç ve yetenekli çocuk çalışmaktadır.
Sanatçı: yalnızca oyunu sahnelemez, aynı zamanda sahneyi hazırlar, bebek ve giysi diker, müzik aletleri, dans etmek ve şarkı söylemek gibi yeteneklere de sahiptir. Tiyatro repertuarı, yaklaşık 60 gösteriden oluşur.
En popüler olanlar “Hiva Lazgi” ve “Khon Kabuli” gösterileridir. Birçok performansta, kahraman olarak “Hoca Nasreddin” öne çıkmaktadır. Performanslar Özbekçe yapılmasına rağmen onların canlı aksiyonları, basit ve komik hikayelerin rahat anlaşılmasını sağlamaktadır.
Hoca Berdibai Medresesi
Bu medrese, 1688 yılındaki zengin ve saygın Hiva şehir hayatını yansıtması açısından önem kazanmaktadır. Hiva şehrinin doğu kapısındadır. Medrese bir dikdörtgen avlu şeklindedir.
Avlunun köşelerinde, medresenin öğretmenler ve öğrencilerinin mekanları bulunmaktadır. Geleneklere göre giriş kapıları, ahşap oymalarla süslenmiştir.
Medresenin iç dekorasyonu oldukça mütevazidir. Uzun köşede, öğrenciler için bir çalışma odası bulunur. Sadece pencerelerde boyalı ahşap ızgaralar görülür. Medrese oldukça küçük olduğundan, burada sadece 16 hücre yani öğrenci yaşam odası bulunmaktadır.
1834 yılında Hiva hükümdarı Allakulikhan, buraya büyük bir cami ve medrese yapımı başladır. Şehir duvarlarının bir kısmı yıkılır ve yeni medresenin yapımına başlanır. Böylece medrese iki bölüme ayrılmış olur ve bu bölüme “Hoca Berdibai” medresesi denilir.
Tozabog
Burası, şehir merkezinin yaklaşık 2 km güney batısında, Kungrat hanedanının yazlık sarayıdır. Saray 1897 yılında Hiva hanı Muhammed Rahimhan II emriyle yapılmıştır. Kendisi Kungrat hanedanının 11. emiridir.
1845 yılında doğmuş ve 1864 yılında iktidara geldikten sonra, Hiva şehrinde birçok cami, medrese, hamam, evler gibi sivil mimari çalışmaları yaptırmıştır. En ünlü anıtı Muhammed Rahimhan II Medresesidir.
Yazlık saray kompleksi, farklı boyutlarda yapılar saraylar şeklinde 1897 yılında inşaatına başlanmıştır. Her bahçede: oyma ahşap sütunlar ile desteklenen, dışları süslü, iki katlı evler bulunur.
Bu bahçelerde: han ve onun hizmetkarlarının sıcak yaz günlerinde dinlenmeleri için hazırlanan oyma korkuluklar ve bölümler görülür. Saray kompleksi çevresi boyunca: hizmetkarlar için müştemilatlar bulunur.
Saraylar, mimari özellikleriyle ünlüdür. İlk saray merkezinde; havuz dikkat çeker ve buna ek olarak Avrupa tarzında dekore edilmiş bir izleyici salonu bulunur. Bu salonun özelliklerinden birisi de, oryantal mimari için geleneksel olmayan büyük pencerelerdir.
Diğer bölümde ise: hanın kişisel odası ve haremi, yaz ve kış camisi, medrese, ahır ve diğer ev yapıları bulunur. Hepsi yarım Avrupa tarzında inşa edilmiştir. Çünkü Avrupa mimarisi, 19.yüzyıl sonunda Buhara ve Hiva mimarisinde yaygın olarak kullanılmıştır.
Çünkü Hiva ve Buhara hanlıkları bu dönemde Rus imparatorluğu etkisi altındadır.
Evet: saray, her ne kadar Doğunun en iyi mimari geleneklerini korumasına rağmen, binanın kendisi sıcak günlerde gölge ve serinlik sağlaması için güzel ve gölgeli bahçelerle çevrilidir.
Tozabog sarayı, tamamen yanmış tuğla ile inşa edilmiştir.
Duvarlar oyma ganch ile dekore edilmiş ve altınla kaplanmıştır. Salonların ve odaların kapıları, Rusya’ya özel ustalara sipariş edilmiştir.
Evet: Tozabag, Hiva emirlerinin yazlık sarayı olarak 19. yüzyılda kullanılmış, şehrin en iyi anıtlarından birisidir.
Özbekistan Hiva Muhammed Rahimhan II Medresesi
Özbekistan Hiva Muhammed Rahimhan II Medresesi
Muhammed Rahimhan II Medresesi
Orta Asya medreselerinin en büyüğüdür. Muhammed Rahim Han: iktidarı sırasında hanedanın en eğitimli temsilcilerinden birisi olarak, bir dizi reforma, önemli politik, ekonomik ve şehirlerde iyileştirilmeler sağlanmasına katkısı olan hükümdardır.
Özellikle eğitimde ama dini değil laik konulardaki eğitimde yeni tür Hiva okullarının açılmasını sağlamıştır.
Okullarda yani medreselerde: yalnızca din ve kur’an değil, aynı zamanda matematik, astronomi ve coğrafya gibi laik konuların eğitime de ağırlık verdirmiştir. Medrese öğrencileri, ilahiyat dışında çeşitli fen bilimleri de okumuşlar ve medrese öğrencileri arasında tartışmalar düzenlenmiştir.
Muhammed Rahim-han medresesinde eğitim süreci diğer İslam üniversitelerindeki geleneksel eğitimden farklıdır. Kendisi iyi eğitimli ve aydın bir hükümdardır ve Feruz takma adıyla şiirler yazmaktadır.
Hatta, bizzat medrese öğrencileri arasındaki tartışmalara katıldığı bilinmektedir.
Medrese inşaatı 1876 yılında tamamlanmış ve sonuçta Orta Asya topraklarının en büyük medresesi ortaya çıkmıştır.
Medrese yüksek giriş portalı ile 2 katlı binadır. Bahçe köşelerinde dört küçük kule bulunur. Ayrıca yaz ve kış camileri, geniş bir kütüphane ile birlikte 76 derslik bulunur.
Özbekistan Hiva Kunya-ark Kalesi
Özbekistan Hiva Kunya-ark Kalesi
Özbekistan Hiva Kunya-ark Kalesi
Kunya-ark Kalesi
Tarihi kayıtlara göre, 1686 yılında, Arang han: Ichan-kala bölgesinin batı kapılarında Kunya-Nuh gemisi yani kalesi inşaatına başlamıştır. Burada: Ark han: aile üyeleri ve ileri gelenlerin ikametgahı için bir ev tasarlamıştır.
Burada yapılan çok sayıda yapıdan, günümüze yalnızca 19. yüzyıl ve 20 yüzyıl başlarında yapılan birkaç bina korunarak gelebilmiştir. Onlar resmi resepsiyon salonu, bir cami, bir haremdir. Daha önce ise: bir cephanelik, değirmen, resmi bir bina, depo, mutfak ve bir geçit alanı varmış.
Kalede yapılar birbirine yakın sıkıştırılmış düzendedir. Yüksek iki sütunla eyvan, tamamen çini ile dekore edilmiştir. İran askerlerinin, 18. yüzyıldaki işgali sırasında kalenin birçok yapısı yıkılmış ve kurinishkhana hasar görmüştür. 19. yüzyılın başında Iltuzar-khan yenilenmiştir.
Bir taht salonu, khanın dairesi, hazine ve el yazması deposu yapılmıştır. Tavan ise kırmızı duvar resimleri, fayans plakalar ve mavi-beyaz, soğuk ve gök mavisi desenlerle bezenmiştir.
Hiva ustaları, özgürce süsler düzenlemişlerdir. Taht salonunun içi, oyma sıva ile dekore edilmiştir. Taht ise damgalı gümüşlerle süslenmiş ahşaptan yapılmıştır.
Asimetrik cami, ünlü Hiva ustaları Abdulla Jin ve Ibadulla tarafından yapılmıştır. Tavan, zarif altın desenlerle süslenerek boyanmıştır.
Kalenin kuzey kesiminde, 19. yüzyılın ikinci yarısında Mukhammad Rahim han tarafından yaptırılmış bir harem bulunur. Burada duvarlar basit sıva ile dekore edilmiştir ve parlak renklidir.
Korunarak günümüze gelmiş olan “hamam” 1567 yılında inşa edilmiş ve Anush han için adanmıştır. Bu yeraltı çok odacıklı yapının üst kısmını kubbe kaplamaktadır. Lobi, tek kemerli geçitler ile ana banyo salonuna bağlanmaktadır ve sıcak su havuzu etrafında dinlenme yerleri görülür.
Merkez salonda soğuk su rezervuarı vardır. Sıcak havanın geçtiği yerlerde kanal sistemi ile hamam ısıtılır.
18. yüzyılda Hiva hanlarının yazlık sarayı, Chadra-Hovli denilen şehrin banliyölerinde inşa edilmiştir. Bina 4 bölümden oluşmaktadır. Bunlardan ilk bölümü depodur. Merdivenler ile konutun ikinci katına çıkılır. Kuzey cephesinde dik olarak yerleştirilen üç pencere görülür.
Özbekistan Hiva Makhmud Pehlivan Mausoleum
Özbekistan Hiva Makhmud Pehlivan Mausoleum
Özbekistan Hiva Makhmud Pehlivan Mausoleum
Makhmud Pehlivan Mausoleum
Doğu mimarisinin sembolü olarak mavi kubbeler, genellikle Semerkant ve Buhara şehirlerinde görülürken, Hiva şehrinde yalnızca burada mavi kubbe görülür. Makhmud Pahlavan: 14. yüzyılın ünlü şairi ve savaşçısıdır. Burada onun mezarı bulunmaktadır. Onun gücü ve cesareti konusunda birçok söylenti mevcuttur.
Efsanelerden birine göre: Pehlivan Makhmud: Han ile konuşurken, kendisinin ne ödül istediği sorulur. Bunun üzerine, bir inek derisi içine uyabilecek mahkumların serbest bırakılmasını istediğini söyler.
Han, bunu kabul eder, o zaman da Pehlivan: bir inek deresini şeritler halinde ince ince keser ve tüm mahkumları bununla sararak serbest kalmalarını sağlar. Yani, Makhmud birçok kişiyi kölelikten kurtarmıştır.
Evet türbe: karmaşık taş kapılar üzerindeki kitabeye göre, sadece 1701 yılında inşa edilmiştir. Türbenin kubbesi yaldızlı top pırıltılı mavi çinilerle süslenmiştir. Başlangıçta türbe küçük ve mütevazi bir yer olmasına rağmen, zamanla camilerle süslü bir site haline gelmiştir. Türbenin duvarları mavi çinilerle dekore edilmiştir. İnsanlar buraya dua etmek ve kutsal su içmek için gelirler.
Özbekistan Hiva Muhammed Amin-han Medresesi
Özbekistan Hiva Muhammed Amin-han Medresesi
Muhammed Amin-han Medresesi
Itchan-kala bölgesinin ana manzaralarından birisidir. İki katlı bina, 72 x 60 metre ebatlarındadır. 260 öğrenci için tasarlanmıştır. 125 hücre yani khudjras bulunur. Her hücre iki odadan oluşmaktadır ve ikinci katta hücrelere bakan cephe, oda ve sundurmadan oluşmaktadır.
Medrese Hiva hükümdarı Muhammed Amin-han emriyle 1851-1854 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapının beş kubbesi ve yan kuleleri bulunur. Cephe sırlı tuğla ile zengin süslemelerle dekore edilmiştir.
Ahşap kapıda oyma süslemeler boldur. Kapıdaki Arapça yazıtta “bu muhteşem bina sonsuza kadar burada kalacaktır” yazılıdır.
Medresenin hemen karşısında, yine şehrin sembollerinden olan yarım kalmış Kalta-Minör bulunmaktadır. Bu da Muhammed Amin-han gözetiminde inşa edilmiştir. Onun yüksekliği 29 metre olmasına rağmen, 70 metre olarak planlanmıştır.
Günümüzde medrese, otel, döviz bürosu ve cafe olarak kullanılmaktadır.
Özbekistan Hiva Sayid Allauddin Türbesi
Sayid Allauddin Türbesi
Itchan-kala tarihi kısmındadır. Sayid Allauddin: Doğunun ünlü aziz ve tasavvuf şeyhlerindendir. Türbenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir, zaten birçok kez yenilenmiştir. Ancak tarihçilere göre, ilk olarak 14. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı düşünülmektedir.
Sayid Allauddin, 13. yüzyıl sonunda Hiva şehrinde İslam vaazları vermektedir. Kendisi 1303 yılında ölmüş ve elli yıl sonra mezarı üzerine türbe dikilmiştir. O zamandan bu yana, türbe inananlar tarafından ziyaret edilmektedir. Mozolenin mimarı olarak Amir Kulyal ismi geçmektedir.
Türbenin girişi kuzeydedir. Muhtemelen ilk binada bazı süslemeler bulunmaktadır, ama onlar korunamamıştır.
Shergazi-Han Medresesi
Bu medrese, Pehlivan Mahmud türbesinin önünde, Itchan-kala merkezindedir. Medrese: 1718 yılında, Horasan ve Meşhed bölgelerine yapılan baskın sırasında, Shergazi han tarafından ele geçirilen köleler tarafından yapılmıştır.
Han: medresenin inşası tamamlanınca kölelere özgürlük sözü vermiştir. Ama o, inşaatın tamamlanmasını geciktirdiği için, 1720 yılında öfkeli mahkumlar tarafından öldürülmüştür. Onun türbesi medresenin ana cephesinin batı köşesindedir.
Bu medrese: ünlü Türkmen şair Makhtumkuli ve Jawaharlal Nehru’nun okuduğu yerdir.