Zonguldak

Zonguldak

Karadeniz bölgemizin en önemli kentlerinden biri, daha doğrusu bir liman kentidir. Ama, sanırım sizlerin de aklına geldiği gibi, Zonguldak denilince benim aklıma hemen kömür ve kömür ocakları geliyor.

Burada, gerçekten kömür madenleri ünlü ve zaten buranın insanı da, mutlaka bir şekilde, bu kömür madenleriyle bağlantılı bir yaşam sürmüş veya halen sürdürmekte. Sisli ama şirin bir şehir, bunların yanında, kışın bol yağmurlu, havası kömürlü.

Zonguldak

ULAŞIM

İl otobüs terminali, il merkezine oldukça uzaktadır. Taksi ve dolmuşlarla, terminal ve şehir merkezi arasındaki ulaşım sağlanıyor. Karadeniz Ereğli tarafından şehre girdiğinizde, “Demirpark AVM” denen güzel bir alışveriş merkezi görülüyor.

Düzce yönünden gelirseniz, şehre girmeden hemen önce, 3 tane tünel var.

Zonguldak-Düzce arası uzaklık: 118 km. Zonguldak-Bartın arası uzaklık: 89 km. Zonguldak-İstanbul arası uzaklık: 331 km. Zonguldak-Ankara arası uzaklık: 268 km. Zonguldak-Karabük arası uzaklık: 173 km.

Zonguldak

TARİH

İl merkezinde ilk yerleşimin, MÖ. 1000 başlarında başlamaktadır. İlkçağ dönemlerinde, burada, adını Sandra çayından alan, Sandrake denilen bir köy yerleşimi vardır. Burası, günümüzdeki il merkezinin ilk yerleşim alanıdır.

MÖ.1200 yıllarında, Frigler, bölgede egemen olmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde ise, sırasıyla: Kimmerler, Lidyalılar ve Medler, bölgede egemen olurlar.

MÖ.334 yılına kadar süren Pers egemenliği sonrasında, bölge, Kapadokya Satraplığına bağlanır.

MÖ.2.yüzyılda, Bithynia egemenliği var. MÖ.1.yüzyılda ise, Romalılar. MS.4.yüzyılda: Bizanslılar, egemenliği ele geçirirler. Takip eden dönemde, Osmanlılar var.

Ancak, 1865 yılından itibaren, kömür madeninin işletilmeye başlanmasıyla, bölgenin önemi iyice artmıştır. Özellikle: İstiklal Savaşının kazanılmasından sonra, 1 Nisan 1924 tarihinde, Cumhuriyet sonrası ilk kurulan il: Zonguldak olmuştur.

Zonguldak

GENEL

Şehrin en büyük özelliği: yer altı kaynakları açısından zengin bir yer olmasıdır. Taş kömüründen başka, Alüminyum, demir, manganez gibi maden yatakları da var. Taş kömürü, özellikle “Demir-Çelik” endüstrisinde kullanılmaktadır.

Zonguldak yöresinde, taş kömürü denilince, akla hemen: “Uzun Mehmet” gelir. 1829 yılında, yöredeki taş kömürü, Ereğli İlçesi, Kestaneci köyünden Uzun Mehmet tarafından bulunmuştur.

Şehrin, Karadeniz kıyısında, 17 km. kıyı şeridi bulunmaktadır. Yerleşim birimleri, kömür üretim bölgelerinde kurulmuştur. Taş kömürü üretimi, şehir merkezi sınırları içinde yoğun olarak yapılmaktadır.

İklim ele alındığında: bölgede, ılıman Karadeniz iklimi görülür. Her mevsim yağışlı ve ılıktır. Kurak mevsim yok. En fazla yağış: sonbahar ve kış mevsimlerinde görülür. Ancak, denizden iç kesimlere gidildikçe, iklim sertleşir.

İl topraklarının, yarıdan fazlası, ormanlarla kaplıdır. Arazi yapısı olarak ise, engebelidir.

Zonguldak

KÖMÜR VE OLUŞUMU

Kömür, Taş kömürü havzasında oluşmaktadır. Bu oluşumu: çeşitli bitkilerin, milyonlarca yıl, kumların altında  kalarak yavaş yavaş taşlaşması, tabakalaşması, çürümesi ve kömürleşmesi şeklinde gelişir.

1986 yılında yapılan tetkiklere göre, bu havzada, 1.5 milyar ton, taş kömürü rezervleri bulunmaktadır. İşlenebilir kömür yatakları ise, 500  metre yerin altındadır.

Zonguldak

EL SANATLARI

MÖ. 1200 yıllarında, buraya yerleşen Frigler, Sandrakhe olarak isimlendirilen kırmızı madeni işleyerek, boya ve ilaç yapımında kullanmışlardır. Zaten, Zonguldak deresinin eski isminin “Sandrakhe” olduğu da söylenmektedir. Dere ismini, bu madenden almıştır.

ZONGULDAK KARA ELMAS ÜNİVERSİTESİ

Batı Karadeniz bölgesinde bulunan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak ili ve çevre ilçelerinde kurulu, 7 Fakülte, 2 Yüksek okul, 6 Meslek Yüksek okulu ve 1 Devlet Konservatuarından oluşmaktadır.

Fakülteler: Fen-Edebiyat, Tıp, Mühendislik, İktisadi ve İdari Bilimler, Ereğli Eğitim, Diş Hekimliği ve son olarak Güzel Sanatlar Fakültesi.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Zonguldak merkezinde, genellikle, unlu yiyecekler yapılıyor. Örneğin: börek, su böreği, kabaklı börek, bazlama, gözleme, kömeç ekmeği. Tüm bunların yanında, Zonguldak yöresine yolunuz düşerse, belki de dünyanın en lezzetli kestanesi olan kuzu kestanesini mutlaka tatmalısınız.

Bu kestane, birçok şekilde yenilecek şekle getiriliyor. Örneğin: suda haşlanarak yapılan “tuzlama” veya fırında kavrularak pişirilmesiyle yapılan “kavşak” deneyebilirsiniz.

 

Zonguldak

NE SATIN ALINIR

Zonguldak’tan birçok şey satın alabilirsiniz. Özellikle: madenci heykelcikleri ilginizi çekebilir. Bu güzel heykelciklerin fiyatı 50-100 TL. arasında değişiyor.

Zonguldak

GEZİLECEK YERLERİ

Zonguldak

Zonguldak şehir merkezinde, sizi ilk karşılayacak olan yoğun bir araç trafiğidir. Şehir merkezindeki ana caddede yürüyerek ilerlerseniz, liman bölümüne kadar ulaşırsınız.

Zonguldak

Liman bölümünde: denize doğru uzanan bir bölümde, ilginç kapı gibi bir yer görülüyor, oldukça eski olduğu belli olmasına rağmen, hakkında hiçbir bilgi bulunmuyor. Bunun hemen ilerisinde, sol yanda, madenci şehitliği (eski) ve sağ yanda ise, deniz kıyısında, muhteşem bir çöplük yani rezillik görülüyor.

Sonra yine sağ yanda “Maden Mühendisleri sosyal tesisi” doğru yürüdüğünüzde, sol yanda ise, tepe yamacına yaslanmış birkaç sosyal tesis görülüyor.

Bunların deniz manzaraları elbette muhteşem güzel, denizin kıyısı ne kadar pis olsa da (umarım bir gün bu pislik Belediye tarafından temizlenir) denizin uzaktan görüntüsü muhteşem, dalgakıran görüntüsü muhteşemdir.

Zonguldak

Bu yoldan yürümeye devam ederseniz, ana yolun sağ ve sol yanlarında ara sokaklar var, burada ilgimi çeken, hemen Valilik binasının önündeki “İnönü Parkı” oldu. Bu parkta: Atatürk heykelleri ve bir komanda askeri heykeli (bunun arkasında Zonguldaklı şehitlerin isimlerinin yazılı bulunduğu bir bölüm var) görülüyor.

Zonguldak

Özellikle Atatürk anıtının kaidesinde İsmet İnönü’nün bir sözü çok ilgimi çekti. Evet: yoldan devam ettiğinizde, ilginç iki madenle ilgili heykel göreceksiniz, başkaca kalabalık, yoğun trafik, dükkan, mağaza, dükkan, mağaza göreceksiniz.

Zonguldak

Yani, Zonguldak merkezi pek turizme yönelik değil, yani turistik açıdan burayı ziyaret etmek isterseniz, merkezde görebileceğiniz çok şey yok.

MADENCİLİK MÜZESİ

Şehir merkezine yakındır. Bunun hemen dışında, maden şehitlerinin isimlerinin yazılı bulunduğu tabelalar görülüyor. Yani şehitler anıtı var. Müze, ilk olarak, 1880 yılında açılan bu bölüm,  daha önce eğitim alanı olarak kullanılırken, daha sonra, Madencilik Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Burada: yaklaşık 1 km. uzunluğunda, yer altı açıklığı bulunuyor ve yer altı kuyusu haricinde, tüm madencilik üniteleri bulunmakta ve sergilenmektedir. Bunun dışında: bir salon, bir sergi salonu, kafeterya, yemek salonu, duş, hediyelik eşya reyonu ve ısı merkezleri bulunmaktadır.

Zonguldak Gökgöl Mağarası

GÖKGÖL MAĞARASI

Zonguldak-Ankara kara yolunun, Zonguldak il merkezi çıkışından 4 km. sonradır. Gökgöl mağarası, 3350 metrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun ikinci mağarasıdır. Karbonifer döneme tarihlendirilen mağara, yaklaşık 350 milyon yaşındadır. 875 metrelik yürüyüş yoluna sahip olan mağaranın içerisinde yağışlı dönemlerde debisi artan bir yeraltı deresi bulunur.

Yeraltı deresi, doğal bir sifon ile Erçek Deresine dökülür. Gökgöl mağarasının içi damlataş birikimi yönünden son derece zengindir. Mağara içerisinde her türlü damlataş oluşumları (sarkıt, dikit, sütun, bayrak damlataşı ve makarna sarkıtlar) bulunur. Mağaranın girişten büyük çöküntü salonuna kadar olan bölümleri Fosil giriş, Astım salonu, Harikalar Salonu ve Mucizeler Salonu gibi adlarla nitelendirilmiştir.

Mağaradan girildikten sonra, 250 metre ilerlemek mümkün. Mağara içinde, damlataş birikimi sonucu muhteşem bir görüntü oluşmuş.

Mağara zemininde, yer yer su birikintileri bulunuyor. Bu nedenle, mağaraya: yaz ve sonbahar aylarında girmek uygun. Çünkü, bunun dışındaki mevsimlerde, mağara derinliklerinden sel tehlikesi gelme riski varmış.

Zonguldak Gökgöl Mağarası

Mağara, turizme yönelik olarak gayet güzel hazırlanmış. İlk 875 metrelik bölüm, turizm amaçlı kullanılıyor. Girişten, Büyük çöküntü salonuna kadar uzanan bu bölümün genişliği: 2-15 metre ve yüksekliği: 1-18 metre. Hatta, 2001 yılından itibaren ziyarete açılan mağaranın hemen girişinde bulunan bölümde dinlenebilir ve satışı yapılan el sanatlarından satın alabilirsiniz.

Zonguldak Harmankaya Şelalesi

HARMANKAYA ŞELALESİ 

İl merkezinin 5 km. dışındadır. Ancak, ana yoldan sonra, buraya yani şelalelere ulaşmak için, yine uzun bir yürüyüş gerekiyor. Bu mesafe, yaklaşık 12 km. civarında. Yürüyüş parkurunun bazı bölümleri çok zorlu.

Bu yüzden, burayı ziyarete gitmeyi düşünenlerin, bu zorlukları baştan kabullenmesi gerekiyor. Bu 12 kilometrelik yürüyüş yolu, en iyi şartlarda, yaklaşık 6-7 saat sürüyor. Yani, bu gizli cenneti gezmek, görmek isteyenlerin, bu zor yolculuğa en baştan hazır olması şart.

DEĞİRMENAĞZI ŞELALELERİ

Şelalelerin bulunduğu bölüme gidiş için iki yol var. Değirmenağzı koyundan, denir kenarından geçerek, yürüyüş parkurunun başlangıç noktasına ulaşabilirsiniz. Derenin içinde: yamaçlardan koparak düşmüş, büyük kaya kütleleri var.

Zaten, çoğu yerde, bu kaya-taş kütlelerinin üzerine basarak ilerliyorsunuz. Uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra, şelalenin bulunduğu yere ulaşıyorsunuz. Şelale, yaklaşık 6 metrelik bir yükseklikten, aşağıya düşüyor. Üstünde ve düştüğü yerde, iki tane ufak gölet var. Evet, biraz zahmetli de olsa, gittiğinizde karşınıza muhteşem bir doğa harikası çıkıyor.

Zonguldak Göldağı

GÖLDAĞI

İl merkezindedir. Burada, lokanta, oturma gurupları, otopark ve çeşme bulunuyor. Burası: antik dönemlerde, yörede kurulan bir krallığın merkezi. Zaten, Zonguldak şehrinin ismini buradan aldığı  düşünülüyor. Dağın ismi: Zone Gol Dağı. Fransızca tercüme edildiğinde: Göl dağı bölgesi anlamına geliyor.

Burada yaşadığı düşünülen kralın kızı; dağdaki gölde, altın bir kayıkla dolaşırmış. Bu bir söylenti. Ama elbette bu söylenti eseri, bölgede çok sayıda define kazıcısı işbaşı yapmış ve birçok yer delik-deşik olmuş.

Zonguldak Türkali

TÜRKALİ

Burası bir köy. İl merkezine 25 km. uzaklıktadır. Çaycuma’ya 22 km. ve Filyosa 4 km. uzaklıktadır.

Denize sıfır, çevresi dağlarla çevrili, yeşil ve mavinin birleştiği bir yer. Zonguldak’ın en uzun ve güzel sahili burada. Köyde: yaz-kış açık, turistik tesisler, restoranlar ve sahilde kafeler var.

Zonguldak Kapuz Plajı

KAPUZ PLAJI

İl merkezinde, Kapuz caddesindedir. Şehirden bağımsız bir yer gibi durur. Çay bahçesi, lokantası ve duş, soyunma kabinleri, büfe gibi her türlü alt ve üst yapı mevcuttur. Özellikle, şehir yerlileri, yazın buraya yoğun şekilde gidiyorlar. Bir Pazar günü, buraya, yaklaşık 3000 kişinin geldiğine şahit olunmuş. Ancak, deniz suyunun pek temiz olmadığı söyleniyor.

Zonguldak Ilıksu Plajı

ILIKSU PLAJI 

Kozlu-Ilıksu mevkiindedir. Burada da: çay bahçesi, lokanta, soyunma kabinleri, büfe gibi tesisler bulunmaktadır.

Ancak, bu plajda, öğrendiğime göre, haftanın belli günlerinde bayanlar günü düzenleniyormuş, yani gitmeden önce, bu konuda araştırma yapıp gitmenizde yarar var. Önceki yıllarda, Çarşamba günleri, bayanlar günü olarak plaj bölgesi kullanılıyordu.

Zonguldak Fener Mahallesi

FENER MAHALLESİ

İl merkezindedir. Fransızlar tarafından, şehirde yaşadıkları dönemde, yaklaşık 100 yıl önce inşa edilmiştir ve günümüzde, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Burada, güzel şehir ve deniz manzarası eşliğinde, yemek yiyebileceğiniz güzel yerler var.

Zonguldak Devrek hakkındaki gezi yazım için Devrek

Malatya Hekimhan

Malatya Hekimhan

Hekimhan, Malatya il merkezi arasındaki uzaklık: 85 km. Hekimhan, Kangal arası uzaklık: 76 km.

TARİHİ

İlçe, MÖ 2’nci yüzyıl ile MS 14’ncü yüzyıllar arasında yoğun olarak kullanılan İpek Yolu-Bakır yolu güzergahında bulunmuştur. 13’ncü yüzyılda bölgede Selçuklular hakimdir. Aynı dönemde, devrin ünlü doktorlarından Ebu-l Hasan El Hekim: tarafından günümüzde ilçe merkezinde bulunan ve “Taşhan” olarak bilinen han yaptırılmıştır.

“Han-ı Hekim” olarak isimlendirilen bu han, daha sonra kurulan ilçeye “Hekimhan” isminin verilmesine vesile olmuştur. (ayrıntı aşağıda) Osmanlı döneminde, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa, ilçede bulunan hanı askeri amaçlı kullanım için onarttırmıştır.

Bu dönemde, Selçuklulardan kalan hana ek, Köprülü Mehmet Paşa Camisi yaptırılmıştır.

Hekimhan, 1 Temmuz 1921 tarihinde ilçe statüsü kazanmıştır.

Malatya Hekimhan

GENEL

Malatya ilinin en gelişmiş ilçesidir. İlçe, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümünde yer alır. Dağlık ve engebeli bir yapıya sahiptir. İlçe merkezinin rakımı 1040 metredir. Dağlar dik ve ormansız olduğu için sık sık taşkın ve erozyon olmaktadır.

İlçede ortadaki kayalık tepenin ismi  “Zurbahan” dır.  İlçede tipik karasal iklim hüküm sürer ve buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar kar yağışlı ve soğuk geçer.

İlçenin akarsuları Kuruçay ve Yağca çayıdır. İlçe toprakları demir ve krom madeni bakımından oldukça zengindir. İlginç bir durum, ilçede pusulalar doğru yönü göstermez, çünkü dağı taşı demirdir.

Öte yandan, ilçenin toprağında da yoğun asbest bulunduğu söyleniyor. Son yıllarda ilçede kayısı üretimine ağırlık verilmiştir. Halkın başlıca geçim kaynağı kayısı üretimidir. Kayısı yanında cevizi de ünlüdür.

HEKİMHAN CEVİZ, MADEN VE KÜLTÜR FESTİVALİ

Festival, her yıl Temmuz ayı içinde yapılmaktadır. Hekimhan ilçesinin turizm potansiyelini arttırmak, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımı yapılmak için yapılan festival 2009 yılından bu yana düzenleniyor.

Malatya Hekimhan

HEKİMHAN MEHMET EMİN SUNGUR MESLEK YÜKSEK OKULU

Malatya Turgut Özal Üniversitesine bağlıdır. 1997 tarihinde kurulmuştur. Başlangıçta teknik programlar bölümü bünyesinde: Maden, Bahçe Ziraatı ve Arıcılık programları açılmıştır. 2001-2002 öğretim yılında, okul kendi kampus alanında eğitim-öğretime başlamıştır.

Malatya Hekimhan

GEZİLECEK YERLER

Malatya Hekimhan

 TAŞHAN

Taşhan’da üç ayrı kitabe vardır. Yapının yapım aşamaları ile ilgili bu kitabeler şunlardır:

Birinci kitabe

Hanın kapalı bölümünde kapı üstündeki birinci kitabede: hanın birinci kısmı olan, kuzeydeki eski kısmın Selçuklular döneminde, tahta çıkmadan önce Malatya valisi olarak görev yapan, 1218 yılında, I. Izzettin Keykavus (1210-1219)tarafından, devrin ünlü hekimlerinden Malatyalı Ebu’l Hasan oğlu Selim El-Malati’ye yaptırıldığı yazılıdır.

Aynı kitabe, Ermenice ve Süryanice yinelenmiştir. Süryanice yazılmasının sebebi, o dönemde dünya ticaret dilinin Süryanice olmasıdır. Ayrıca, bu durum o dönemde bölgede büyük bir Süryani topluluğunun bulunduğunu da gösterir.

Daha sonra hanı yapan hekimin hekimliğine vurgu yapılarak halk arasında han “Han-ı Hekim” olarak yani “Hekimin Hanı” olarak isimlendirilmiştir.

Malatya Hekimhan

İkinci kitabe

Avlulu bölümün kapısı üstündedir. I. Alaeddin Keykubad döneminde (1229-1237) yapıldığı belirtilmektedir.

Üçüncü kitabe

Kapalı bölümdeki üçüncü kitabede, 16’ncı yüzyılda onarımı gösterir. Köprülü Mehmet Paşa, Sadrazamlığı sırasında (1661-1665) Anadolu’da Celali isyanlarını bastırmak için Anadolu’ya geçtiğinde, Taşhan’ın birinci bölgesine ek olarak ikinci bölmesini, Camiyi ve Hamamı yaptırmıştır. Bu üçüncü kitabede, Sultan Mehmet Han ve Köprülü Mehmet Paşa unvanları geçer.

Malatya Hekimhan

Mimari özellikleri

Yapı: Selçuklu sultan hanları geleneklerini devam ettirir. Önden revaklı, kare avlu, avluyu takiben de hol kısmından oluşur. Dikdörtgen planlı ve avlulu, eyvanlı yapı gurubundadır. Eski Malatya’daki büyük hanın sitilini yansıtır.

Avlunun çevresine yapılan, ikinci kısım ise Osmanlılar döneminde Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Burası, günümüzde iş yerleri olarak kullanılmaktadır.

Ölçüleri birbirini tutmayan odalarca sarılmıştır. Girişin sağ ve solundaki kare planlı odaların üstü beşik tonozlarla örtülü olup, içlerinde birer ocak vardır.

Çünkü, bu yerler Köprülü devrinde günümüzdeki hükümet daireleri yerine devlet iaşe konağı olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır. Üç nefli kapalı bölümün batı duvarı payandalarla güçlendirilmiştir.

Yapı bezemesizdir. Osmanlı döneminde yoğun tamirat görmüş olan han, 1987 yılında restore edilmiştir. Han ismiyle ilgili bir rivayet var. “Mısır’dan Malatya’ya sürgün edilen Emrullah isimli bir hekim, cezasını çekip İstanbul’a dönüşünde burada bulunan Taşhan’da bir süre konaklamıştır.

Bu süre içinde hanın yıkılan yerlerini tamir ettirip, üzerine ismini yazdırmıştır. Bu han yapısına izafeten buraya “Hekimin Hanı” denilmiştir. “

Malatya Hekimhan

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİSİ

Cami, Taşhan’ın kuzeydoğusundadır.

Ana mekanın giriş kapısı üzerinde, talik hatla yazılmış bir kitabesi vardır. Bu kitabede caminin 1661 yılında yapıldığı yazılıdır. Cami, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Son cemaat yeri karşısındaki muslukların üzerinde ise, onarım kitabesi vardır ve tarih olarak 1815 yazılıdır.

 Son cemaat yeri revaklıdır. Beş küçük kubbe, burayı örter. Ana mekan dikdörtgen şeklindedir. Ortada bulunan büyük kubbe, iki yana doğru beşik tonozla genişletilmiştir.

Kubbe sekiz kasnak üzerine oturur. Giriş kapısının tam karşısına rastlayan mihrap gayet sadedir, hiçbir süsleme yoktur. Caminin batı duvarına bitişik tek minarelidir.

Malatya Hekimhan

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA HAMAMI

Taşhan’ın doğu duvarına bitişiktir.

Kitabesi yoktur, bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. Ancak Köprülü Mehmet Paşa camisinin yapıldığı tarihte, Köprülü Mehmet Paşa tarafından vakıf edildiği tahmin edilmektedir. (1660-1661) Hamam, günümüzde oldukça harap durumdadır. Giriş kapısının üstü, eğimli çatıyla örtülüdür. Oradan da soyunma bölümüne geçilir.

Burası kare şeklindedir, üstü kubbe ile örtülüdür. Soyunma kısmından soğukluk kısmına geçiril, burası beşik tonozla örtülü, dikdörtgen şeklinde uzunca bir holdür.

Burayı küçük bir mekan izler. Batı duvarındaki küçük bir kapı ile halvet bölümüne geçilir. Burası da bir kubbeyle örtülüdür. Soyunma zemininin doğu duvarına bitişik külhan bölümü vardır.

Malatya Hekimhan

SUROHAN KİLİSESİ

İlçe merkezinde Kaymakamlık binasının arkasındadır.

Kilise, 16’ncı yüzyılda yapılmış Surp Pirgıç Ermeni Kilisesidir. Kitabesi yoktur. Yapı 1934 yılına kadar bir dönem hapishane olarak kullanılmış olup günümüzde yıkık durumdadır. Yapı dikdörtgen planlı, basit bazilika tipindedir. Yan cephe duvarında bulunan kabartma haç işaretlerinden Bizans döneminde yani 1500’lü yıllarda kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Malatya Hekimhan

ŞIRZI’DA BULUNAN HİTİT HİYEROĞLİF KİTABESİ

İlçe merkezine bağlı Şırzı köyünde, köye yarım saat mesafede “Ören” denilen yerde büyük bir şehir harabesi vardır.

Harabelerde taş duvarlar kolayca görülmektedir. Toplanan çanak-çömlek parçaları harabelerin Roma dönemine ait olduğunu gösterir. Bizi ilgilendiren Hitit hiyeroglif kitabesi: Şırzı köyünün, 2 kilometre güneyinde, Ören denen kalıntılara 1 saatlik uzaklıktadır.

Ören harabeleri Roma dönemine aittir, ancak kitabenin bulunduğu yer, Ören harabelerinin bulunduğu yerden 1 saat uzaklıkta olduğuna göre, kitabenin Ören ile ilgisi yoktur.

Kitabe, dağ silsilesinin batı yamacında, vadiye manzarayı kapayan küçük ve tabii bir sed üzerindedir. Kitabe, meyilli toprakta, müstakil olarak duran 2.5 metre eninde ve 1.5 metre boyunda büyük bir kaya bloku üzerindedir. Yamacın üstünde görülen kayalar kopmuştur. Kitabede satırlar: sağdan-sola, aşağıya doğru meyilli gider.

İşaretler tamamen amudi olarak sıralanmıştır. Bu tanzime bakılınca, kitabe yazıldığı zaman, kaya şimdiki yerinde durmuş olmalıdır. Kaya civarında hiçbir bina ve tapınak izine rastlanılmamıştır.

Buna istinaden, kayanın muhtemelen Hitit döneminde aşağıya düştüğü ve kitabenin bu hadiseyi veya herhangi bir hadiseyi canlandırma veya hatırlatmak amacıyla yazıldığı düşünülmektedir. Evet, sonuç, kitabede yazılı metin okunamamış, çözülememiştir, yani kitabede neler yazdığı bilinmiyor.

Malatya Hekimhan

HASAN AĞA ÇEŞMESİ

Hasan Ağa Çeşmesinin ilginç bir hikayesi var, hatta çeşme, Hekimhan’daki ilk yerleşim ile ilgili bağlantı da yapıyor. Şöyle ki: Köprülü Mehmet Paşa: İstanbul’dan sefere çıktığında Hekimhan’a gelince her yerin yemyeşil ormanlar ve bol sularla dolu olduğunu görür. Burada ordusu ile birlikte dinlenmeye çekilir. Bu sırada askerlerin bir kısmı çevrede geziyorlarmış.

Günümüzdeki Hasan Ağa çeşmesinin bulunduğu yere gelmişler, burada küçük bir derenin aktığını görürler. Ancak bu küçük derenin içinde bir kırmızılık da akmaktadır. Askerler suyu takip ederler, bir yaralı adam görürler ve adamın kanı, dereye karışıp akmaktadır. Hemen Paşa’ya haber verirler.

Paşa: hekimle birlikte yaralı adamın yanına gelir, adamı hekime muayene ettirir, hekim “Paşam adamın bir canı kalmış, kurtulma ümidi yok” der. Paşa: hekime hitaben “Ya bunun canını kurtarırsın, ya da senin kanını bunun kanına katarım” der.

Bunun üzerine hekim, üç gün içinde yaralı adamı iyileştirir. Paşa: adama kim olduğunu sorar. Yarası iyileşen adam “Hekim olduğunu, ilaç yapmak için buralara geldiğini ancak eşkıyaların kendisini yaraladığını” söyler.

Köprülü, ormanda yaşayan eşkıyaların önlenmesi için, bulundukları yerdeki ormanı kestirir, bir yer açtırır, buraya bir han, bir hamam, bir de cami yaptırır. Ardından, bunların çevresine birkaç ev yaptırır ve bu suretle günümüzdeki Hekimhan’ın ilk yerleşimi yaratılmış olur.

Malatya Hekimhan

HEKİMHAN KONAKLARI

Ahmet Ali Efendi “Yazıcıoğulları Konağı”

Ahmet Ali Efendi, I. Dünya savaşında Yemen’de Yüzbaşı olarak savaşmıştır. Savaş sonrası Hekimhan’da Belediye Başkanlığı yapmıştır. Yaptırdığı konak günümüzde hala ayaktadır ve “Camcı İhsan Yazıcıoğlu’nun evi” olarak tanınır. Üzerinde herhangi bir tarihi kayıt yoktur.

Müftülerin “Camcı Ömer Alpay Konağı”

İlçe merkezine bağlı Müftüler kasabasındadır.

Konak üzerinde bir taş kitabe vardır. Kitabesinde, Bakara suresinin ayeti ve 1325-1327 tarihleri yazılıdır. Ayrıca, taş kitabesinin aynısı, girişte tavan tahtaları üzerine de yazılıdır. Binayı ilk olarak Hüseyin Ağa’nın babası Nedim Ağa yaptırmıştır.

Bu kişi Sultan Reşat’ın culuy törenine katılmıştır. Osmanlı döneminde Müftüler kasabasının idari işlerini bu binadan yürütmüştür. Müftüler günümüzde Özkul soyadı ile bilinen bir ailedir. Bu bina daha sonra miras olarak Camcı Ömer Alpay’a geçmiştir.

Malatya Hekimhan

GİRMANA KANYONU

İlçe merkezine 20 km uzaklıktaki Girmana beldesindedir. İpek Yolu beldesinin yeni ismi “Girmana” olmuştur.

Malatya Hekimhan

Kanyon tarihi İpek yolu güzergahı üzerindedir. Dik kayalar ve doğal taraçalara sahip kanyonun tektonik hareketler sonucunda 35 milyon yılda oluştuğu sanılıyor.

 Kanyonun ortasından “Kuruçay” akıyor. Burada: dağcılık, yürüyüş ve rafting yapılabilir. İl Özel İdaresi tarafından kanyona stabilize yollar açılmıştır.

Vadide: 4.200 metrelik yürüyüş parkuru, 700 metre ahşap görünümlü trabzan, 11 kameriye ve 25 piknik masası vardır. Ayrıca, köprüler ve banklar bulunmaktadır.

Yürüyüş parkuru yanlarına ise 11 bin çam fidanı dikilmiştir. Ziyaretçilerin hafta sonu kalabilmeleri için bungalov evler yapılması düşünülmektedir.

Malatya Hekimhan

Kanyonda, kuruçayın üzerinde bir köprü bulunuyor. Bu köprünün ismi “Kızlar köprüsü” dür. Rivayete göre, yörede 150 yıl önce birbirlerini seven iki genç kanyonda buluşurmuş.

Delikanlı, suların yükseldiği dönemde, kayadan çıkan çam ağacının dalını eğerek Kuruçay’dan geçip karşı kıyıda sevdiği kızın yanına gidermiş. İki sevgili yine bir gün çayın iki yakasında karşı karşıya gelmişler.

Delikanlı, sevdiğinin yanına gidebilmek için ağacın dalını eğdiği sırada, dal kopmuş ve delikanlı sulara kapılmış ve ölmüş. Sevdiği kız, kendinden sonrakilerin böyle bir acı yaşamaması için çeyizini satarak buraya ahşap bir köprü yaptırmış ve bu köprü yıllarca kullanılmış. Adı “Kızlar köprüsü” olarak bilinen bu ahşap köprünün hikayesi dilden dile aktarılmıştır.

Malatya Hekimhan

YAMADAĞI VE YAMADAĞI KAYAK MERKEZİ

Sivas ve Hekimhan arasında kalan Yama Dağı, 2500 metre yüksekliktedir. Buraya yapılması düşünülen Yamadağı Kayak Merkezi, Sivas-Kahramanmaraş ve Erzincan yöresindeki kayak severler tarafından kullanılabilecektir.

Yama dağında zirvede bir de NATO hava üssü bulunuyor.

Yamadağı Kayak Merkezi

2011 yılında temeli atılan ve bugüne kadar faaliyete geçemeyen Yama Dağı Kayak Merkezinde hazırlıklar sürdürülüyor. Burada 70 yataklı bir otel ve 1250 metre uzunluğunda teleski tesisleri hazırlanıyor.

Kayak alanında, 335 metre kot farklı yaklaşık 1700 metre uzunluğunda 1’nci etap kayak alanı ve 382 kot farklı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda 2’nci etap kayak alanı olmak üzere 2 adet pist yer alacaktır.

Evet tüm bunlar güzel de, tesis henüz açılmamış, çünkü özellikle Malatya-Sivas karayolunun 110’ncu kilometresi ile, kayak merkezi arasındaki ulaşıma sağlayacak ara yol, kış aylarında hizmet verebilecek durumda değilmiş.

Yaklaşık 18 kilometrelik yolda, kış aylarında yaklaşık 2 metrelik kar birikmesi, ulaşımı imkansız hale getiriyormuş.

Malatya Hekimhan

DİPSİZ GÖL

İlçe merkezine bağlı Hasançelebi Beldesindedir. Göl, Hasançelebi beldesine 7 km uzaklıkta Yama dağı eteklerinde Baskinik köyünün hemen yanındadır.

Yamadağların tepesindeki krater gölünün deniz seviyesinden yükseklik 1700 metredir. Gölün derinliği bilinmiyor ama 100 metre civarında olduğu tahmin ediliyor.

Gölün bugüne kadar kuruduğu görülmemiştir. Gölde yaşayan sülükler toplanıyor ve şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Bu sülükler yüzünden, göle “Sülüklü göl” de deniliyor.

Çevre yörelerden birçok vatandaş, sülükler yüzünden Dipsiz gölü ziyaret ediyorlar. Gölün çevresi, Malatya Valiliği tarafından düzenlenerek mesire alanı haline getirildi.

Gölün çevresi teraslama yapılarak ağaçlandırılmış, kamelyalar yerleştirilmiştir. Buraya piknik amaçlı gelenler yanında, çadır kuranlar da bulunuyor.

Gölün hemen yanı başında bir kilise kalıntısı vardır. Ayrıca çeşitli eski dönemlere ait mezarlar bulunuyor. Ancak buraları kaçak define arayıcıları tarafından delik deşik edilmiştir.

Göl ile ilgili diğer rivayetler, efsaneler şunlardır: “Gölde çok eskiden ağırlığı 50 kiloyu bulan balıklar yaşarmış. Göl adeta balık üretme çiftliği gibiymiş. Ama dinamit gibi patlayıcılar atılmış, hatta göle elektrik verilerek balıklar yok edilmiş.

Ancak bugün, gölde küçük balıklar yaşıyor. Ayrıca, hiçbir yerde yaşamayan Angut kuşlarının göl çevresinde yuva yapıp çoğaldıkları ifade ediliyor. Angut kuşları ilginçtir, kayalara yumurta bırakırlar, yumurtalardan yavru çıkar, erkek Angut kuşu ayrı tepede, dişi Angut kuşu ayrı tepede durarak yavruları sürekli izler, yavruları gölde büyüyüp bağımsız yaşayabilecek duruma gelince yavruları da alıp orayı terk ederler. Hatta, dipsiz gölde fazla olan su kendiliğinden aşağılara doğru akarak kayısı bahçelerine hayat veriyormuş.”

 HASANÇELEBİ ILICA MESİRE ALANI

İlçe merkezine bağlı Hasançelebi beldesinde, beldeye 3 km uzaklıktadır.

Burada oldukça büyük yapay bir göl vardır. Göl ve çevresindeki park alanı, özellikle yaz döneminde güzel manzaralar sunuyor. Piknik yapılabiliyor, gölde bulunan sandallarla sandal gezisi yapılabiliyor.

Malatya Hekimhan

ŞIPŞIPI

Şıpşıpı, kayaların çıkıntılarından süzülen damlaların şıp şıp seslerinden esinlenilerek isimlendirilmiştir. Şelalenin eteğindeki kayalardaki arapsaçı benzeri bitkilerin üzerindeki damlacıklar kışın soğuğunda oldukça güzel manzaralar yaratır. Şıpşıpı suyunun geçtiği bahçelerde sık meyve ağaçları, ceviz, kayısı ağaçları görülebilir.  

Gelelim eskilere, eskiden halk şıpşıpı’ya ziyaret için gidermiş. Hekimhan ve çevresinde sıtma hastalığına yakalananlar şıpşıpının damlayan sularından içer, kayaların arasından çıkan suyun birikintisinde yıkanırmış. Dilek ve muratlarının olması için kayalara, ağaçlara çaput bağlar, mum yakarlarmış. Suyun yatağındaki değirmen, yakın geçmişe kadar çalışıyormuş.

Yine, Şıpşıpı denen bahçedeki arasından su geçen taşla ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum “Kurtuluş savaşı sırasında istila edilen yerlerden biri olan Hekimhan’da, güzelliği dillere destan genç bir kız yaşarmış. Düşman askerleri bu kızı “Şıpşıpı” denilen yerde görmüşler ve peşine düşerek ona saldırmayı amaçlarlar.

Genç kız, namusunu kurtarma için ağlaya ağlaya “Allahım ya beni taş et, ya da kuş et” demiş ve o anda taş kesilmiştir. Genç kız Allaha yalvarırken, ağladığı için de bu taştan tuzlu su akmaktadır. Şıpşıpı denilen yerin bu adı almasının sebebi de göz yaşlarının şıp şıp akmasından kaynaklanmaktadır.

Malatya Hekimhan

ÇİMENLİK KALESİ

İlçe merkezine bağlı 32 km uzaklıktaki Çimenlik mahallesinin 3 km kuzeyinde yüksekçe bir yerdedir.

Kalenin Roma döneminden kaldığı düşünülüyor. Bu alanda: ana kayaya oyulmuş (sarnıç şeklinde) iki adet su biriktirme kuyusu bulunmuştur. Ayrıca bu kuyulara yönlendirilmiş oyuk şeklinde su arkları, alan yüzeyinde kaba ve ince seramik parçaları, mimaride kullanılabilecek düzgün kaba yontu taşlar ve yüzeyinde moloz taş olması bu düşünceyi desteklemektedir.

Ayrıca ana kayanın aşağı kısımlarında kültür toprağı yüzeyinde de seramik parçalarına rastlanmıştır. Çimenlik kalesi alanı Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Malatya Hekimhan

ÇAĞNA

İlçe merkezinde Emniyet müdürlüğünün arkasına düşen uçurumun adı “Çağna” dır.

Çağna: nice ölümlere, intiharlara, tarihi acı olaylara şahitlik etmiştir. Eskiden telef olan, mundar olan, belediye görevlilerince zehirlenen hayvanlar da buradan atılırmış. Böyle günlerde kartallar, leş yiyen hayvanlar bayram ederlermiş. Halktan bazıları, birbirleriyle dövüştüklerinde ve tartıştıklarında beddua ederken “Çağna harcı, git Çağna’dan kendini at, temizle” diye söylermiş. Çağna’ya günümüzde Belediye tarafından güzel bir pak yapılmıştır.

 

 Malatya Yazıhan hakkındaki gezi yazım için Yazıhan

 

Kırklareli Pınarhisar

Kırklareli Pınarhisar

İlçe, eski İstanbul yolu üzerinde Lüleburgaz-Kırklareli yol kavşağındadır. Pınarhisar, Kırklareli arasındaki uzaklık: 34 km. Pınarhisar, Saray arasındaki uzaklık: 45 km. Pınarhisar, Demirköy arasındaki uzaklık: 40 km. Pınarhisar, İstanbul arasındaki uzaklık; 186 km. Pınarhisar, Lüleburgaz arasındaki uzaklık: 34 km. Pınarhisar, Vize arasındaki uzaklık: 32 km.

GENEL

İlçe toprakları içinde bulunan Kaynarca ovasında çeltik üretiminin yapılabildiği ve eski dönemlerde en iyi pirincin üretildiği bir merkez olarak bilinir. İlçenin kuzey kesimlerinde 500-600 metreyi bulan tepeler ve kayalar bulunur. Kuzey bölümleri ormanlarla kaplıdır. Denizden yükseklik 192 metredir.

Kırklareli Pınarhisar

TARİHİ

İlçe toprakları, ilk çağlarda, soğuk ve sıcak su kaynaklarıyla meşhurdur. Zamanın seçkin ve varlıklı insanları, bu kaynaklara gelerek şifa ararlar, sunaklarda bulunurlar ve dini törenler yaparlardı. Tarihçi Hammer: buraya “Kaynaklar kalesi” demiştir. İlkçağ tarihçileri, Trakya yarımadasının en büyük deresini, bu kaynaklardan çıkan suların oluşturduğunu yazarlar.

Halikarnasos’lu Herodotus (MÖ 484-425), MÖ 513 yılında, İskit seferi nedeniyle Pınarhisar bölgesinden geçen Pers imparatoru Dareios’un günümüz Kaynarca çevresine hayran kalmasından ve burada kaynakları öven bir yazıt ihtiva eden bir anıt yaptırdığından söz eder.

Aynı yazıda, Herodotus, ilçenin isim kaynağı Tearos Nehri (Kaynarca veya Pınarhisar) kırk kolundan gelmiş olarak işaret eder. Dareios’un Trakya seferinde Tearos nehri kaynaklarına vardığını ve burada üç gün kamp kurduğunu yazar. Takip eden süreçte, 1847 yılında General Jochmus: “çivi yazısına benzer harflerin bulunduğu bir taşın” varlığından söz eder.

Pınarhisar’ın, Bizans imparatoru II. Teadosius zamanında (MS 425) Semendirek Tekfuru Kozmos Dimitraydis tarafından kurulduğu bilinir. Kurulduğu zaman şehre kaynak anlamına gelen “Virisis” ismi verilmiştir. Daha sonra “Müstahkem köy” ya da savunma amaçlı yer anlamında “Verisse” denilir. Pınarhisar’ın kaleleri bu yıllarda yapılmıştır.

Evliya Çelebi ise, Pınarhisar’ın İstanbul Tekfuru tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Sultan I. Murat zamanında, Bizanslılardan alınan şehir ve yine onlardan kalan kale yıkıntıları içinde yerleşmiş, Kanuni Sultan Süleyman’ın I. Viyana seferi güzergahı üzerinde bulunan bir yerleşim yeridir.

1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşından sonra Rus işgali, 1912 yılında Bulgar işgali sonrasında, 21 Temmuz 1913 tarihinde, Fahrettin Altay komutasındaki süvari alayı, Pınarhisar’ı işgalden kurtardı. 25 Temmuz 1920 tarihinde Yunan işgali ve 8 Kasım 1922 tarihinde yine işgalden kurtuluş sağlanmıştır.

Pınarhisar, 1911 yılında İlçe olmuş, 1915 yılında ise yeniden Bucak olmuştur. 1953 tarihinde ise yeniden ilçe statüsüne alınmıştır.

İlçenin isminin kaynağına gelince: yukarıda belirttiğim gibi, “pınar” kelimesinin kaynağı belli, “hisar” ise, ilçede bulunan hisardan gelmektedir. Yani bir anlamda “Kaynaklar kalesi” dir.

MANYETİK ALAN

Pınarhisar ile ilgili yaşamadım ama duyduğum bir özelliği anlatmak istiyorum. İlçeden çıkıp, Demirköy yönüne doğru 10 km kadar gittikten sonra bir yokuş vardır.

Bu yokuşa gelen bütün metal aksamlı araçlar (otomobil, bisiklet gibi) kendiliğinden (otomobilde vitesi boşa alıp da) yokuş aşağıya inemezler.

Yokuş aşağıya gaz verip inildiğinde ise, aracı geri döndürüp yokuş yukarı çıkmak istenirse, bu kez, araç boş viteste gaz vermeden kendi kendine yokuş yukarı çıkar.

Bunun sebebini bir tür manyetik alana bağlıyorlar ama henüz resmi bir açıklama yok, umarım bu olayı yerinde bizzat yaşayan bir okur, buraya yorum bırakır, bizleri aydınlatır.

Kırklareli Pınarhisar

POYRALI PANCAR PEKMEZİ

Poyralı köyünde üretilen pancar pekmezinin ünü oldukça yaygındır. Pancar sökümünün başladığı sonbahar başından, kışa doğru uzanan zaman diliminde, imece usulüyle pancar pekmezi yapılır.

Tarladan sökülen şeker pancarları, üreticiler tarafından evlerinin avlularında özenle yıkanıyor, temizleniyor ve kabukları soyuluyor.

Ardından pekmezanelerde, tahta ezme makinelerinde pancar sıkılarak posası alınıyor. Posadan çıkan pancar şırası, yine bölgedeki el değmemiş doğal kaynak suları ile odun ateşinde yaklaşık 7-8 saat kaynatılarak pekmez elde ediliyor. 1 ton pancardan, 100-120 kilo pekmez elde ediliyor.

Kırklareli Pınarhisar

SULTANLAR YOLU

Birinci Viyana seferi sırasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından kullanılan sefer yolu, buradan geçer.

Bu güzergah yani sefer yolu, günümüzde yeniden düzenlenerek “Sultanlar Yolu” ismiyle kültür ve tarih severlerin kullanımına açılmıştır. Sultanlar yolu, işaretlemeleri ilçe içinde ve çevresinde yapılmıştır.

Sultanlar yolu: Viyana Simmering ile İstanbul Süleymaniye camisi ve Topkapı Sarayı arasındaki 2133 km lik bir güzergahtır. Simmering, Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana yakınında otağının kurulduğu köydür. Otağın bulunduğu yere, daha sonraları Habsburg hanedanı tarafından bir şato yapılmıştır.

Bu şato günümüzde kültür merkezi olarak hizmet vermektedir. Simmergin’de başlayacak olan yolculuk, Avusturya-Macaristan-Hırvatistan-Sırbistan ve Bulgaristan’dan geçerek Türkiye’de Süleymaniye Camiini ziyaret ettikten sonra İstanbul Topkapı Sarayında sona erecektir.

Bu rotada ilk test yürüyüşü 2009 yılında yapılmıştır. Bisiklet kullanarak da rota geçilebilir. Güzergahın toplam uzunluğu 2100 km dir. Güzergah işaretlenme çalışmaları bittiğinde, Sultanlar yolu 9 ülkeden geçecektir. Yolun Trakya bölümü 390 km. dir.

Kırklareli Pınarhisar

PINARHİSAR MESLEK YÜKSEK OKULU

Trakya Üniversitesi Rektörlüğüne bağlıdır. 2003 tarihinde kurulmuştur. 2007 tarihinde ise Kırklareli Üniversitesine bağlanmıştır. Okul ilçe merkezinde bulunan binası tamamlanınca 22 Şubat 2009 tarihinde yeni binasına taşınmıştır. Halen eğitim 6 programla sürdürülmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

GEZİLECEK YERLER

Son dönemde, şehir içinde ve civarında Sultanlar Yolunun güzergah işaretlemeleri yapılmıştır.  Avrupa’dan başlayan ve Pınarhisar’dan geçen bu yol üzerinde uzun yürüyüşler düzenlenmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

HUNDİ HATUN CAMİ-CAMİ-İ KEBİR

İlçe merkezinde Cami-i Kebir mahallesindedir.

15’nci yüzyıl yapısıdır. Ancak orijinal cami yıkılmış ve 1962 yılında ilçe halkının katkılarıyla günümüzde görülen cami yapılmıştır.

Sağlam ve ibadete açıktır. Duvarlar kısmen kesme taştan yapılmıştır. Mihrap, minber ve vaiz kürsüsü ahşaptır, turkuaz, lacivert ve kırmızı renklerin hakim olduğu bitkisel motiflerle bezenmiş çini kaplamadır.

Kırklareli Pınarhisar

ÇUKUR ÇEŞME

Beylik mahallesinde İstanbul yolu üstündedir. 16’nci yüzyıl yapısıdır. Çeşmeye 9 basamaklı merdivenle inilir, kemerli tek cepheli ve yalaklıdır.

 

Kırklareli Pınarhisar

KOLOĞLU İLKOKULU

Okulun inşası, 1914 yılında Kaymakam Sadullah Koloğlu döneminde başlamıştır. Bütün malzemesi ve yapım masrafları yöre halkı tarafından karşılanan inşaat, 1917-1918 yılları arasında Kaymakam başka yere tayin edilince biraz yavaşlamış ve tamamlanamamıştır.

Burada: Kaymakam Sadullah Koloğlu’ndan biraz söz etmekte yarar var. Çünkü kendisinin Pınarhisar’a büyük emeği geçmiştir ve burada iz bırakmıştır.

1913-1917 yılları arasında burada görev yapan ve Arap kaymakam olarak bilinen Koloğlu, buranın nüfusuna kayıtlıdır, çünkü Pınarhisar’a olan sevgisinden dolayı, Cumhuriyetin ilanından sonra nüfus kaydını buraya aldırmıştır.

1919 yılında işgal döneminde binanın alt katı, Yunan askerleri tarafından kullanılmış, ayrıca Rum okulları burada faaliyet sürdürmüştür. İşgalin ardından, bina, 1926 yılında Köy Yatılı Okulu olarak kullanılmıştır.

Okulun bahçe duvarları, 1947 yılında yine halkın bağışlarıyla yapılmıştır ve son olarak okul 1960 yılında tamamlanmıştır. Okul hala hizmet vermektedir.

PRATİK KIZ SANAT OKULU

Yapım tarihi net olarak bilinmez. Ancak Koloğlu İlköğretim okulu ile aynı dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir. Zaman içinde farklı kullanımlara ev sahipliği yapan tek katlı bina, dikdörtgen planlıdır.

Bahçesinde bulunan mezar kalıntıları hakkında bilgi yoktur. Bina yakın zaman önce bir süre Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılmış, sonrasında ise halen atıl durumdadır.

Kırklareli Pınarhisar

PINARHİSAR KALESİ

Pınarhisar kalesi, Bizans döneminde inşa edilmiş ve Osmanlı döneminde onarımlar görmüştür. Kale, ilçenin kuzeyinde, yapılanmanın olmadığı, çevreye hakim bir tepe üzerinde bulunur. Kalenin devamı olarak ilçe merkezine inan sur duvarları tahrip olmuştur.

İlçenin kuzeyinde tepede iki adet dairesel ve bir adet kareye yakın dikdörtgen planlı, ilçenin merkezinde ise dört adet dairesel burç, büyük ölçüde sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Ayrıca: üç burç temeli ve birçok duvar izine de rastlanır.

Yuvarlak burçlar, birer metre ara ile tuğla hatıl takviyelidir. Bazen kesme taş da görülür.

Kırklareli Pınarhisar

Hisarlar

Hisarların: Bizans döneminde, Semendirek tirkası Kozmos-Dimitriyadis isimli bir şövalye tarafından inşa edildiği söyleniyor.

Hisarların bulunduğu tepenin her iki tarafında: az derin ve kuru vadiler vardır. Tepe eteklerinde daha evvel bağ yapılmakta ve asma dikilmek için kazıklar yapıldığı zaman, birçok küp bulunmuştur. Tahminen 1.5 metre yükseklikte olan bu küplerden bir tanesi, Ankara’ya müzeye gönderilmiştir.

Hisarlar üç parçadan oluşur. Her biri 10 metre çapında, daire kaideli üzerinde bina inşa edilmiştir. 15 metreye yakın yüksekliktedir. Duvarları çok kalın ve horasan harç kullanılarak inşa edilmiştir. İkinci hisar, birinciye göre daha küçüktür. Üçüncü hisar ise, günümüzde tek bir duvar halindedir.

Evliya Çelebi: Pınarhisar kalesinin, İstanbul tekfurunun malı olup, 769 yılında Gazi Mihail tarafından zaptından sonra yıktırıldığını yazar.

Kırklareli Pınarhisar

BİNBİR OKLU AHMET BABA TÜRBESİ

Erenler köyü girişindedir. Köyün eski adı “Tekke” ve yeni adı “Erenler” ismini bu zat ve onun manevi kişiliği etrafında yörede filizlenen tekkeden aldığı düşünülmektedir. Bu tarihi kişiliğin kim olduğu çok net değildir.

Ancak, 14’ncü yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı, bölgenin fethi ve Türkleştirilmesinde önemli katkıları olan, önemli bir askeri kişi olduğu kabul edilmektedir. Efsaneye göre: düşmanla giriştiği savaşta üstün başarı gösteren bu kişi, ancak 1001 okla şehit edilebilmiştir.

Onun şehit düştüğü yerde, dönemin Osmanlı Sultanı I. Murat tarafından üzeri kapalı bu türbe inşa ettirilmiştir.

Yine bir başka görüşe göre, bu kişi, Pınarhisar’da bulunan Haydar Baba ve Kofçaz Topçular köyünde bulunan Topçu Baba ile kardeştir.

Türbe: Balıklı mevkii yakınlarında bulunan bir tepenin zirvesinde, Osmanlı dönemine ait olduğu düşünülen eski bir mezarlık içindedir.

Buradan, eski Ramazan geleneklerinden birisi olan Ramazan topu atılırmış, ancak günümüzde bu uygulama bitmiştir.

Evet, 14’ncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen türbe; sekiz köşeli, her cephesinde sivri kemerleri bulunan, kapı büyüklüğünde yedi penceresi olan bir yapıdır. Duvarları kalındır. Muntazam kesme köfeki taş kaplamalıdır.

Kubbe sekiz köşeli tambur üzerine oturtulmuştur. Orjinalinde kurşun kaplı iken, halen çimento sıvalıdır.

Kırklareli Pınarhisar

POYRALI KÖYÜ KÜLTÜR EVİ

Poyralı köyünde 2008 yılında “Poyralı Köyü Kültür Evi” açılmıştır. Burası bir Etnografya galerisi niteliğindedir. Geleneksel yöntem ve tezgahlarda işlenen el dokuması ürünler sergilenmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

KAYA MANASTIR

Kaynarca kasabasında güneybatıda suyun kenarındadır. Kayalara oyulmuş bu mekanın, daha önceleri bir yapı olması, su kenarında olması büyük olasılıkla kilise öncesi Rum Ortodoks manastırı veya çevrede birçok örneği görülen kaya mezarlarını andırmaktadır.

Kilise, doğuya bakan bir kaya yamacına oyulmuş, iç içe iki mekandan oluşmaktadır. Ön mekan: dikdörtgen planlı, yaklaşık 4 x 11 metre ebatlarındadır ve üstü tonoz şeklinde oyulmuştur.

Kuzey kısmı ise daireseldir. Bu bölümde iki haç motifi görülür. Batısında daha küçük bir oda vardır. Bu iç oda, yaklaşık 3 x 3 metre ebatlarındadır. Üstü tonoz şeklinde oyulmuştur. Duvarlarda da çok sayıda irili ufaklı niş oyukları vardır.

Bu kilisenin 15 metre kuzeyinde, yine kayaya oyulmuş bir yer daha vardır. Üstü konik bir şekilde baca gibi oyulmuş ve dışarı açılmaktadır.

Burada büyük olasılıkla ateş yakılarak yemek pişirilmiştir. Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.

POYRALI ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezine 5 km uzaklıktaki Poyralı köyü yakınlarında Yenibağlık mevkiindedir. 1912 Balkan harbinde şehit düşen kahramanlar için 1981 yılında yapılmış betonarme granit kaplı bir anıttır.

14 Ağustos 1922 tarihinde Yunan askerleri tarafından şehit edilen 3 Poyralı’nın naaşı buraya nakledilmiştir.

Şehitliğin çevresi çam ağaçlarıyla kaplanmış ve şehitliğin etrafı taş duvar ve tellerle çevrilmiştir. Şehitliğin doğusunda, Balkan savaşlarında şehit düşen 3 kişiye ait mezar bulunur.

Kırklareli Pınarhisar

CEVİZKÖY BALKAN ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezine 13 km uzaklıkta, Cevizliköy’un kuzeybatısında Cevizlik mevkiindedir.

1912 yılında Bulgar işgali yaşanan bölgede: bir topal Bulgar tarafından pusuya düşürülen Osman Ağa komutasında geri çekilen 90 askerlik Osmanlı birliğinin öncü 5 asker hariç 85 askeri bu topal Bulgar tarafından şehit edilmiştir.

Bu topal Bulgar, arkadan gelen birlik tarafından yakalanmıştır. Magilla mevkiinde bulunan ve “Kanlı Meşe” denen büyük meşe ağacının dallarına asılarak idam edilmiştir.

Bu topal Bulgar, bölgeden geri çekilen Bulgar askerlerinin sonuncusudur. 1913 yılına girilirken, köy yeniden Türklerin eline geçmiştir.

Bugün, hala Kanlı Meşe’de, 3 gün asılı kalan Bulgar askerinin ip izi mevcuttur. Köylüler, pusuya düşürülerek öldürülen 85 askeri buraya gömmüşlerdir.

1986 yılında, şehit olan 85 Mehmetçiğin anısına bir anıt dikilmiştir. Şehitliğin girişinde uzun bir yürüme yolu, tören alanı, tören alanında 1986 yılında dikilen bir anıt ve arkasında şehitlere ait mezarlık bulunmaktadır. Şehitliğin çevresi tel örgüyle çevrilmiştir.

Kırklareli Pınarhisar

DÜNYANIN EN BÜYÜK KARİKATÜRÜ

Karikatürist Erdil Yaşaroğlu “Galaksiye Notumuz Var” projesi kapsamında, dünyanın en büyük karikatürünü 28 Aralık 2011 tarihinde çizerek, Guinnes Dünya Rekorları listesine girmiştir.

Evet, bu karikatür Pınarhisar ilçesindedir. İlçenin Kırklareli girişinde, 10 milyon metre kare büyüklüğündeki yere boya ile çizildi, sonra çevresi 4 bin fidanla çevrildi. Fidanların dikimi ve planlaması, bir aylık süre aldı. 25 kişi çalıştı.

Teknoloji ve mizahı harmanlayarak, yaklaşık iki futbol sahası büyüklüğünde karikatürü yaratan Yaşaroğlu’nun açıklaması şöyledir. “Bu özel proje için birlikte çok çalıştık, çok eğlendik, sonunda torunlarımıza bırakabileceğimiz neşeli, faydalı, kocaman bir proje gerçekleştirdik.

O kadar kocaman oldu ki, rekor kırdık, Guinnes’e girdik. Hayalle başlayan rekorla biten bu maceramız bizi mutlu etti.” Hikayeye göre, bu sadece bir karikatür değil, bu aynı zamanda galaksiye ve uzaylılara gönderilmiş bir not.

“Hep uzaylılar tarlalara çizdikleri şekillerle insanoğluna mesaj verecek değil ya” Bu kez de Türklerin galaksidekilere bir notu var” duyurusu ile proje tanıtılmıştır.

Kırklareli Pehlivanköy gezi yazım için Pehlivanköy

Kırklareli Vize gezi yazım için  Vize