Balkanlar turları

Balkanlar turları

Değerli okurlarım, ülkemizde son yıllarda yaygın olan Balkanlar Turuna yakın bir zaman önce katıldım, gördüğüm ve yaşadıklarımı, bundan sonra bu tura katılan veya katılmayı düşünen okurlar için aşağıda yazıyorum. Umarım: sizlere yeterince bilgi verir, özellikle bu tura katılmak isteyenler son kısımdaki bilgileri dikkatle okumalıdırlar.

8 günlük bir tur, 7 gece 8 gün, ilk gece otobüste yolculukta geçiyor, sonrasında her gece ayrı bir otelde konaklanıyor.

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Otobüs saat: 14.00 da Kızılay dan hareket etti. Aynı gün akşamı, saat: 21.30 da İstanbul Kadıköy evlendirme dairesi önünden otobüse bindik. Otobüs İstanbul da Avrupa yakasında iki duraktan daha yolcularını alarak yoluna devam etti.

 

29 Temmuz 2018 Pazar

Saat: 01.00 gibi İspala gümrük kapısına ulaştık. Gümrük kapısının Türkiye tarafında bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada: muhteşem fazlalıkta ve oldukça zehirli olduğunu düşündüğüm sivrisinek istilası var.

Bu sivrisinekler ısırdığında, bu ısırıklar yaklaşık 1 hafta boyunca canınızı yakar, bu yüzden mutlaka ve mutlaka İpsala sınır kapısına varmadan, kol ve bacaklarınızı kapatacak giysiler giyin ve hatta vücudunuzun açık yerlerine mutlaka sivrisinek ilacı sıkın.

Yalnız, burada unutmamak gerekir ki, bu sivrisinekler sadece İpsala sınır kapısında değil, bunlar otobüse giriyor ve uzunca bir süre yolcuları rahatsız etmeye devam ediyor ve inanın, bir haftada ancak geçen ısırıkları var. Mutlaka önlem alın.

Yolculuğumuza devam ediyoruz ve saat: 05.00 gibi Kavala şehrinde Nea Kavala denen yere varıyoruz.

Programa göre burada sabah kahvaltısı verilecek ama kahvaltının verileceği mekanı kişileri uyandırarak biz yapıyoruz ve zifiri karanlıkta kahvaltı alınıyor.

Adından Kavala şehrinde panoramik fotoğraf molası deniliyor ama zifiri karanlık biraz geçince, görevli Kavala şehrinde, Mehmet Ali Paşanın evinin bulunduğu rampaya yolcuları gezintiye götürüyor.

Sabahın erken saatlerinde, sokaklarda sadece köpek sürüsü ve biz önde, köpekler arkada gezinti yapıyoruz. Ayrıca, Kavala şehrinde geceden kalma, alkolik gençler de garip garip bize bakıyorlar. Yani, muhteşem ilginç bir ortam ve ilginç bir gezi.

(Kavala şehri hakkında ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.)

Yunanistan Kavala

Sonrasında, Selanik şehrine hareket ediyoruz. Selanik şehrinde ilk durak, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ün evinin gezilmesi, ancak saat o kadar erken ki, Atatürk ün evi, saat 10.00 da açılacak ve biz, orada evin önünde yaklaşık yarım saat kadar bekliyoruz.

Bu bekleme sırasında, hemen karşıda iki tane kafeterya var, ama bunlar yani buranın çalışanları o kadar nankör olmuş ki, inanılmaz, büyük kalabalık halinde bekleyen insanların tuvaleti kullanmasına izin vermiyorlar, sadece kafeterya müşterilerine kullandırıyorlar.

Yani tuvalet ihtiyacı için mutlaka para harcamanız gerekiyor, bu durum iki yönlü değerlendirilebilir, malum tuvaletler kirleniyor ve bu insanlar temizlik için para alıyorlar diye düşünmek mümkün ancak orada bekleyen kalabalıkların süresi kısıtlı, yani kafeterya da bir şeyler içmeye zaman yok, çünkü program hızla akıyor, neyse, bilginiz olsun açısından bunları anlatıyorum, tuvalet ihtiyacınızı, Atatürk evinin içindeki tuvaletten karşılayınız.

Atatürk evi ziyaretinden sonra, yine Selanik şehri içinde yürüyerek birkaç yer geziliyor. (Kordon boyu, beyaz kule, evet hepsi bu, sonra kısa bir (1 saat kadar) serbest zaman, ama günlerden Pazar olması nedeniyle, bütün dükkanlar kapalı, sadece sahilde yürüyerek zaman geçirebilirsiniz. Zaten Avrupa’nın birçok yerinde Pazar günleri, dükkan ve mağazalar kapalıdır. Yani, tur programında Pazar günü nerede bulunduğunuz çok önemli.

(Selanik şehri hakkında ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.)

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

Ardından: yine otobüse biniliyor ve Üsküp şehrine hareket ediliyor. Yunanistan sınır çıkışı ve Makedonya sınır girişi işlemlerinin ardından, Saat: 17.00 gibi Üsküp şehrine varılıyor. Şehirde yerel rehberle buluşuluyor ve yerel rehber maalesef pek ayrıntılı bilgiye sahip değil, ama yerel rehber kullanma zorunluluğu var.

İlginç bir şehir, özellikle bol miktarda heykel ve özellikle Büyük İskender in heykelinin bulunduğu alan hareketli ve gece güzel ışıklandırılmış. Burada fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz. Geceleme ve akşam yemeği: Üsküp şehrinde bir otelde.

 

30 Temmuz Pazartesi:

Üsküp şehrinde yapılan kahvaltının ardından, saat: 07.00’de otobüsle hareket ediliyor. Yani, bayağı erken bir saat, zaten tur boyunca sabah saat 07.00 veya en geç 07.30 da yollara düşülüyor. Üsküp şehrinden çıkınca ilk durak Matka Kanyonu.

Matka kanyonu ilginç bir yer, ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz. Bir yürüyüş parkuru var, biraz rampa olsa da kesinlikle çekinmeyin ve bu yürüyüşü yapın, muhteşem güzellikler göreceksiniz, mutlaka kanyonda yürüyüş yapın.

Ardından yine otobüse biniliyor ve Tetova şehri, Struga şehri görülüyor. Bunlarla ilgili hatırı sayılır bir özellik yok. Sonrasında Ohrid şehrine varılıyor.

Burası gayet güzel. (Ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.) Burada yine yerel rehber bize katılıyor ve öncesinde olduğu gibi bu da oldukça acemi ve sadece fon teşkil ediyor, yani var mı var.

Makedonya Üsküp Matka Kanyonu

 

Ohrid şehri, güzel ve küçük bir yer, en büyük özelliği göl kıyısında olması, kocaman bir göl var, bizim Van gölüne benziyor, oldukça büyük, sanki bir deniz gibi, insanlar kıyının bazı bölümlerinde göle giriyorlar, kıyıda güneşleniyorlar.

Çarşısı oldukça ilginç, ancak burada özellikle dikkatinizi çekeceğim bir husus var. Ohrid de inci meşhur, buraya has bir inci türü, gölde yaşayan balık pullarından elde edilen bir inci türü, yani istiridye incisi değil. Bu inciden yapılmış birçok obje var ve bunlar genellikle bayanlara yönelik objeler.

Ancak, en önemli husus: size önerilen; hatta bunların gerçek inci sattıkları diğerlerinin bijuteri olduğuna inanmayın, hatta burada size ikram edilen bir bardak Türk çayının bedelinin satın alacağınız bir objenin bindirilmiş fiyatı ile sizden kat kat alınacağını da unutmayın.

İnci satış yerlerine gidin ama sakın alışveriş yapmayın, çünkü ilk önce buraya götürüleceksiniz, ardından serbest zamanda çevredeki aynı objeleri satan dükkanlarda üçte bir, hatta dörtte bir fiyat görünce oldukça üzüleceksiniz. İnci almayı düşünüyorsanız, serbest zamanda, birkaç dükkana sorarak almanızı öneririm, daha uygun fiyat bulacağınız kesin.

Evet inci faslı bittikten sonra, Ohrid gölünde tekne gezintisi yapılıyor.

Güzel bir gezinti, kesinlikle katılın, bu şehre müstakil giderseniz de bu tekne gezintisini mutlaka yapın.

Şehir bir meydan ve buna açılan bir iki caddeden oluşuyor, hareketli, akşam da geç saate kadar hareketli ve kalabalık.

Akşam yemeği ve geceleme Ohrid şehrinde otelde. Unutmadan, bu gece Ohrid şehrinde akşam yemeğinde Makedon gecesi adı altında bir saçmalık daha var, 3 çocuk müzik çalıyor, 6 çocuk geleneksel kıyafetler içinde, pek de uyumlu olmayan bir tür halk oyunu oynuyorlar.

Tabii son parça, ülkemize özgü bir parça oluyor ve isteyen misafirlerin katılımı sağlanıyor. İyi mi hayır, kötümü hayır, yarım saat süren ilginç bir gösteri. Çocuklar bir şeyler sunmaya çalışıyorlar.

Makedonya Ohri

 

31 Temmuz 2018 Salı:

Sabah Ohrid oteldeki kahvaltı sonrasında yine saat: 07.00 de yollara dökülüyoruz.

Bir süre Ohrid gölünün kıyısında, inişli çıkışlı ve virajlı yollarda ilerliyoruz, dar yollar aman dikkat. Ardından St Naum isimli, Kril alfabesini hazırlayan kutsal kişinin mezarının bulunduğu yere ulaşılıyor.

Buradan göl manzarası muhteşem, tavus kuşları ortalıkta dolaşıyor, her yer yemyeşil burayı gezin ama mezara girmeyin, çünkü kapıda bir görevli var, giriş paralı. Ardından, hemen aşağıda yani giriş kısmında, sol yanda su kaynaklarının bulunduğu yere sandallı geziler var.

Burada yaşadığımız bir olayı anlatmak istiyorum. Sayın tur görevlisinin gösterdiği bir kişi, yarım saatlik bir tur için 2.5 Euro istedi, bunun teknesine binmek için giderken, diğer sandalcılara da soralım dedik.

Onlar da aynı parayı istedi, ama ilk adam bunu görünce hiddetlendi ve yanına gittiğimizde “burası Türkiye değil, ……….. gibisinden küfürlü konuşma ve yine kötü bir el hareketi yaparak” eş ve çocukların huzurunda ortamı gerdi. Bir misafir neredeyse sandalcı ile kavga ediyordu, zor ayırdık.

Neyse, daha fazla gerilmeden adamın yanından ayrıldık ve hemen yanda bulunan kafeteryanın içindeki sandalcılarla konuşarak onların sandalına bindik.  Sizlere de önerim, kafeteryanın içindeki sandalcıların sandalına binin ve su kaynaklarının bulunduğu bu alanı mutlaka gezin, kafeterya da tuvaleti ve wife’yi kullanma şansınız olur, aynı para, daha anlayışlılar, kafeterya dışındakiler arsız olmuş.

Evet, su kaynaklarının çıktığı yer muhteşem güzel, bu güzelliği mutlaka yaşayın.

Ardından yine otobüse biniyoruz ve Makedonya sınır çıkışı, Arnavutluk sınır girişi ardından, Tiran şehrine varıyoruz. (Tiran şehrine ait ayrıntılı yazıyı yine bu sitede bulabilirsiniz.) Tiran şehrinde sayın tur görevlisi, şehir meydanında yarım saatlik bir gezintinin ardından, tekrar otobüslere bindiriliyoruz ve İşkodra şehrine geçiyoruz.

Yani: internette okuduğum kadarıyla Tiran şehri hani çok güzel olmasa da görülebilecek birkaç yeri olmasına rağmen, aşırı sıcak hava nedeniyle tur görevlisi de, kafiledeki insanlar da bu şehri gezmekten imtina ediyorlar.

Burası küçük bir yer, merak edenler ayrıntılı yazıyı yine bu sitede bulabilirler.

Geceleme, akşam yemeği İşkodra şehrindeki otelde. İlginç bir otelde kalıyoruz, otelde asansör yok, giriş 15-20 basamak merdivenli ancak otel görevlileri bavulları odalara kadar taşıyorlar, yaşlı insanlar, ama başka çare yok. Eskice bir otelde hani bir gece idare edelim diye düşünerek kalıyoruz.

 

1 Ağustos 2018 Çarşamba:

Bugünün en büyük özelliği: sabah Arnavutluk ve Karadağ, akşam üstü Hırvatistan yani bir günde 3 ülke görülüyor. Aynı zamanda sınır geçişleri var, çok aşırı yoğun bir gün, ama göreceğiniz güzel doğa yorgunluğu unutturuyor.

Sabah yine otelde kahvaltı ve ardından saat: 07.00 de hareket ediyoruz.

Arnavutluk sınır çıkışı-Karadağ (Montanegro) sınır girişi derken, bugün oldukça kalabalık, trafiği felç ama tam bir cennet köşesi yerler geziliyor. Adriyatik denizi kıyısında St Stefan adasının uzaktan görülmesi, Kotor şehrinin panoramik turu derken bu cennet köşesi güzellikteki ama oldukça kalabalık ve trafiği felç olan yerlerden çıkıyoruz ve Karadağ sınır çıkışı-Hırvatistan sınır girişi derken Dubrovnik şehrine varıyoruz. Buralar çok güzel, ama çok kalabalık, trafik yoğun, yollar dar ve virajlı, ayrıntılı bilgi isteyenler, yine bu sitede bulabilirler.

Ardından, geceleme Dubrovnik yakınlarındaki bir şehirde (Trebinje) otelde yapılıyor. Sanırım fiyat nedeniyle, Dubrovnik içinde konaklama yapılmıyor. Neyse, akşam yemeği ve geceleme otelde.

 

2 Ağustos 2018 Perşembe:

Trebinje şehrinde otelde kahvaltının ardından, yine saat 07.00 de otobüse biniyoruz ve Mostar şehrine doğru hareket ediyoruz. Bu arada yol üzerinde Poticel denen bir Osmanlı mimarisinin hakim olduğu köy gezisi var, boşa geçen zaman, hiçbir özelliği yok.

Ardından yine yol üzerinde Balagay tekkesi denen bir yer geziliyor. Burası: yine doğal bir su kaynağı (kayaların içindeki mağaradan çıkan su kaynağı) yanında bir tekke, aslında tekkenin içine girmedik, uzaktan görün yeter, su kaynağının çevresini gezin, kayaların içinden çıktığı yere kadar yürümek mümkün, tam bir doğal güzellik, burayı atlamayın gezin, sadece inişteki rampa, çıkışta biraz zorlayabilir, yani yürümekten kaçınanlar aşağıya inmesin.

Sonra yine otobüslere biniliyor ve Mostar şehrine ulaşılıyor. Şehir gayet güzel ama aşırı kalabalık, özellikle köprü muhteşem, önce köprünün alt kısmında köprünün görüldüğü yere gidin, sonra köprünün üstüne çıkın, köprüden atlayan gençler görülebilir, ama tam bir para cambazı olmuşlar, aşağıda kendilerini seyredenlerden kişi başı 1 Euro para topluyorlar, sonra köprünün üstüne çıkın, karşıya geçin, bir süre yürüyün, her taraf hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu, aşırı kalabalık ama burası balkan gezisinin en ilgi çeken yeri, mutlaka görmelisiniz.

Mostar şehrine ait ayrıntılı gezi yazısı yine bu sitede bulabilirsiniz.

Bosna Hersek Mostar

 

Mostar şehrinden sonra yine otobüse biniyoruz ve Saraybosna şehrine gidiyoruz. Saraybosna şehrinde yerel rehberler geliyor. Çünkü: tur rehberiniz olsa da yörenin kuralları gereği yerel rehber almak zorundasınız.

Burada en çok ilgimi çeken, Saraybosna’nın savaş dönemindeki kötü hikayeleri ve birkaç yerde bulunan ve “Saraybosna’nın gülleri” denen, yerlerdeki kalıntılar.

Bunlar: Sırplar tarafından atılan havan mermilerinin yerlerdeki izleri. Geceleme ve akşam yemeği buradaki otelde, ilginç bir yer, fazla büyük değil, zaten yorgunluktan bitap düşeceksiniz.

 

3 Ağustos 2018 Cuma:

Saraybosna şehrindeki kahvaltının ardından, yine saat 07.00 de yolculuk başlıyor. Uzunca bir yolculuk ve sınır çıkış ve girişinden sonra Belgrat şehrine varıyoruz.

Öncelikle şehirde kale denen bölgede kısa bir yürüyüş yapılıyor, Tuna ve Sava nehrinin muhteşem manzarasına kapılan misafirler, yörenin ayrıntısını umursamıyorlar.

Şehir, oldukça büyük bir yer ama maalesef gezmek, şehri keşfetmek ne mümkün, oldukça kısa süreli serbest zamanlar (en fazla 2 saat) da ne yapılabilir, ana bölgelerde gezinmeye çalışıyorsunuz, sadece tur görevlisi tarafından bırakıldığınız yörede gezebiliyorsunuz.

Belgrad şehrindeki en ilginç aktivite, tekne gezintisi, Tuna ve Sava nehirleri üzerindeki bu gezinti gerçekten güzel, mutlaka katılın, müstakil gidenler için 8 ile 10 Euro arasındaki bu tekne gezintisine mutlaka katılmanızı öneririm.

Gece konaklama Belgrad şehrindeki otelde, ama otel şehir merkezine uzak olduğundan cansız bir gece geçiriliyor. Otelin bulunduğu yer, ılıca mevkii ama biz bir ılıca ortamı göremedik, sadece bolca Arap tatilci vardı.

 

4 Ağustos 2018 Cumartesi:

Belgrad şehrinde otelde kahvaltının ardından; Sırbistan sınırına ulaşıyoruz. Ancak burada yaklaşık 2.5 saat bekledikten sonra, Sırp sınır polisi, otobüse giriyor ve herkesin tek tek pasaportunu, resimlerini kontrol ederek alıyor, iniyor ve pasaportlardan çıkış onaylayarak geri dağıtıyor ve işimiz bitiyor.

Sonra Bulgaristan sınırına geliyoruz. Bulgaristan ülkesinde iki şehir görülecektir. Bunlar: Başkent Sofya ve Filibe şehirleridir. Bulgaristan sınırından ülkeye girdikten sonra, Sofya şehri yaklaşık 40 dakika. (55-60 km.)

Bu yol, gurbetçilerimizin ülkeye geliş ve gidiş yolu, bu yüzden oldukça kalabalık, trafik çok yoğun. Balkan turuna gideceklerin sakın yurt dışındaki vatandaşlarımızın yoğun gidiş ve dönüş tarihlerini tercih etmemeleri (Haziran, Temmuz, Ağustos ve bayram tatilleri gibi) önemle öneriyorum.

Yol üzerinde öğle yemeği için bir yerde (İ…. Restoran) mola verildi, tam bir Tır kamyon park yeri, ama sanırım buraya Tır şöförleri de girmez, bir Türk tarafından işletilen bu restoranda ne menü var, ne de yemekler üzerinde fiyatlar var, ne de yemekler lezzetlidir.

Kasaya geldiğinizde muhteşem rakamlarla karşılaşıyorsunuz, (bir çorba 3 Euro, gerisini siz düşünün), neden diye sorduğumuzda mazeret daha da ilginç “ülkeye dönen gurbetçiler için fiyatlar yüksekmiş” Yani kazıklamanın kibarcası.

Ayrıca, yine tur görevlisinin söylediğine göre, sahibi İzmir’de ikamet eden bu restorana Hırvat Cumhurbaşkanı geliyormuş, buraya girdiğiniz de böyle bir yorumun ne kadar gerçekçi olabileceğini gözlerinizle göreceksiniz, tam bir felaket.

Evet, özellikle bir Türk restoranında, gurbetçilere yönelik bu tür fahiş fiyatları kabul etmiyorum. Ayrıca: yine burada tuvalet paralı, eğer içeride bir şeyler yeyip fiş getirirsen tuvalet parasız, hem de saçmalığın ötesi, erkek tarafı ücretsiz bayan tarafı ücretli, saçmalık üst düzeyde.

Evet Sofya, sakin bir şehir, sokaklarda insanlar az, aşırı bir trafik kalabalığı yok, panoramik tur, birkaç yer görülüyor ve ardından otele geçiliyor. Banya camisi denen yerin yakınında bir süpermarkette uygun fiyatlar olduğunu duymuştum, büyük bir heves ve heyecanla oraya gidiyoruz, ve topluca bir hüsran.

Arkadaşlar, bu markette fiyatlar yani öyle aşırı ucuz değil ama nispeten uygun sayılabilir, bir şeyler alıp kasa sırasını giriyorsunuz. Sıranız geliyor, kasa görevlisi ne kredi kartı ne de Euro veya dolar almıyor, aldıklarınızı geri bırakıyor ve çıkıp gidiyorsunuz ve keşke tur görevlisi bunu bize söyleseydi diye hayıflanıyorsunuz.

Evet, önemli bir not ve hatırlatma, Bulgaristan şehirlerinde yani tüm Bulgaristan ülkesinde: Euro, dolar asla geçmiyor, ve hatta bazı yaşlılar örneğin tuvalet kapısında bekleyen yaşlılar Euro parasını bile tanıyorlar, Leva vermezseniz, tuvalete bile sokmuyorlar, alışveriş yerlerinin bazılarında kredi kartı geçiyor ama önce kredi kartı geçmiyor diye yalan söylüyorlar, yani buradan alışveriş yapmak istiyorsanız mutlaka para bozdurmalısınız, ama unutmayın cebinizde kalacak Leva’ların başka yerde geçerliliği yok. Çok ilginç, Avrupa Birliği üyesi bir ülkede Euro geçmemesi gerçekten ilginç,

Evet, akşam yemeği ve konaklama, tur boyunca gördüğümüz en güzel bir otelde yapıldı. Novotel denen bu otelin hemen yanında bir AVM var, saat 22.00 ye kadar açık, orada gezebilirsiniz. Otel oldukça lüks, gecelik fiyatının müstakil ziyaretçiler için 30 Euro civarında olduğunu öğrendim.

Sofya hakkında ayrıntılı gezi yazısını yine bu sitede bulabilirsiniz.

 

5 Ağustos 2018 Pazar:

Sabahın erken saatlerinde saat 07.00 gibi otelden çıkıyoruz. Çünkü, yolumuz uzun, sınır geçişleri zaman alabilir ve hatta İstanbul girişinde, bugün Pazar olduğu için yazlıkçıların dönüş kuyruğuna denk gelebiliriz, yani çıkıyoruz yola, sonumuz hayrola gibisinden bir umut.

Bu arada yol üzerinde Filibe denen bir şehir gezilecek ama günlerden Pazar sabahın erken saati, sokaklarda çöpçüler var, dükkanlar kapalı, kısa bir yürüyüş ve ardından yine otobüse biniyoruz.

Bulgar sınırına varmadan, Türkiye’deki bazı arkadaşlarımın önerileri vardı, fiyatların çok ucuz olması nedeniyle kaşar peyniri, konserve et yani kavurma alın diye, sayın rehberimizin söylediğine göre: sınıra varmadan yol kenarındaki “M……… yeri” olarak adlandırılan bu mekanda, bandrolsüz oldukça ucuz fiyata içki satılıyormuş ve Bulgar polisi buradan alışveriş yapılmasını uygun bulmuyormuş, giremedik, yorum yapamıyorum, bence siz deneyin, girin, ucuz ise neden değerlendirmeyelim.

Neyse: Bulgar sınırı çıkış ve Türkiye sınırı giriş, tabii burada en büyük özellik, kafile bol miktarda alış veriş yaptı, hatta birçok kişi içki satın aldı, ama malum ülkemize sınırdan içki sokmak için belli kurallar var, bu konuda yorum yapmak istemiyorum, elbette gümrük kurallarına uymak gerekir, gümrükte araçtan iniyoruz.

Gümrük polisine pasaport damgalatıyoruz, sonra yine yürüyerek “x ray” cihazından geçiyoruz, bazen polis, otobüsteki bavulları da cihazdan geçirtiyor. Yani, bu konuda ayrıntılı ve somut bilgi vermek istemiyorum, çünkü kesin olan bir şey yok, tamamen gerek gümrük polisi ve gerekse gümrük görevlisinin inisiyatifinde bir olay, isterse hiç bakmaz, isterse bakar, ve hatta tüm otobüsü “x ray” cihazına sokup arayabilir.

 

Sonuç:

Büyük bir merak, heves ve arzu ile çıkılan BALKAN TURU, kısa sürede 8 ülke göreceksiniz, ama gitmeden, tura başlamadan nelerle karşılaşacağımızı, neler göreceğinizi, sıkıntıların neler olacağını bilmenizde yarar var.

Ben bu tura katılan birisi olarak: size bazı önerilerde bulunurken, elbette bazı tenkitler de yapıyorum, ama benim için önemli olan okurlar yani sizlersiniz. Çünkü, siz okurlar, bu tur için, turun güzel geçmesi için, güzel hizmet almak için ilgili firmaya para ödüyorsunuz ve ödediğiniz paranın karşılığını almak en doğal hakkınız. Unutmayın, TENKİT VARSA, DEMEK Kİ EKSİK BİR ŞEYLER VAR.

1-Tur boyunca göreceğiniz yerlerle ilgili ayrıntılı gezi yazılarını, yine bu sitede bulabilirsiniz. Burada, tur hakkında genel bilgiler vermek istedim.

2-Tur boyunca, Ankara çıkış ve dönüş, yaklaşık 3500 km yol yapılıyor. Kazasız belasız bu kadar yolun bitirilmesi gerçekten kolay değil. Gerek şoförün dikkati ve gerekse vücudunuzun özellikle bacaklarınızın bu uzun yolculuklara dayanabilmesi, şişmemesi için hazır olmanız veya bu sıkıntılara hazır olmanız gerek.

Bu yüzden, özellikle uzun otobüs yolculukları için rahat kıyafetler ve rahat ayakkabılar giyin, otobüste terlik kullanın, gezintilerde güneş için şapka ve güneş gözlüklerinizi unutmayın. Yağmur için mutlaka şemsiye bulundurun. Sivrisinekler için yanınıza mutlaka sivrisinek kovucu sprey ve sivrisinek ısırıkları için uygun krem bulundurun.

3-Her ülkeye geçişte sınırlarda bir çıkış-bir giriş için bazen yarım saat bazen 2 ve hatta 3 saat beklemek gerekebiliyor. Bu sınır geçişleri tam bir ızdırab, her seferinde bir aksilik çıkar mı acaba diye düşünmemek elde değil, yani her geçiş gerek zaman ve gerekse psikolojik olarak tam bir sıkıntı, önünüzde 1-2 otobüs varsa, bekleyeceğiniz zaman, bazen saatlerce sürüyor.

Sinirlere hakim olmak şart. Bazı gümrüklerde, tur görevlisi pasaportları topluyor ve götürüp topluca damgalıyor, bazı gümrüklerde ise, polis, otobüs içine giriyor, tek tek pasaportları topluyor ve kendisi gidip damgalayıp getiriyor. Bazı gümrüklerde ise, özellikle ülkemizin gümrük giriş ve çıkışında, ellerimizde pasaportlar otobüsten inip, gümrük polisi önünden ve çıkışta “x ray” cihazından tek tek geçiyoruz.

4-Sabah çok erken saatlerde kalkacaksınız, yollara düşeceksiniz ve bazen saatlerce otobüs içinde kalacaksınız, yani yan koltuk boşsa biraz rahat edebilirsiniz, ancak dolu olduğunda yorgunluk, uykusuzluk kesin, bunun yanında program yoğun olduğundan hızlı ve uzun yürüyüşlere ve özellikle sıcak veya yağmurlu havada uzun ama sıkıntılı yürüyüşlere hazırlıklı olun.

Tüm bunlar büyükler için zor ancak özellikle geziye çocuklarıyla katılmayı düşünenlerin iyice düşünmesini öneririm, uzun yolculuklar çocukların sıkılmasına sebep oluyor.

5-Balkanlarda meşhur köfte menüsünün ismi “Kebap” olarak geçiyor, bizim İnegöl köfteye benzer bir köfteleri var, lezzetli, porsiyon oldukça büyük, bence deneyin. Yanında bir adet közlenmiş acı biber ve doğranmış soğan getiriyorlar. Yine bir tür “Boşnak köftesi” denen oldukça büyük boyutlu, hamburger köftesi benzer bir köfte var.

Bu pek lezzetli sayılmaz. Tatlı derseniz, burada triliçe ve sütlaç meşhur ama sadece bir yerde yediğim tiriliçe güzeldi, o da bir benzin istasyonu, birkaç yerde yediğim sütlaç rezaletti, yani bir yer öneremeyeceğim, Ama balkan gezisinde tek bir önerim, yolda kuzu çevirme yapılan bir yer var, oraya mutlaka girin ve kuzu çevirme yemelisiniz, muhteşem bir lezzet, uygun fiyat (300 gram hiç kemiksiz kuzu eti, 11 Euro) mutlaka deneyin.

Bu arada, kalacağınız otellerde, kahvaltı düzeni hakkında bilgi vermek istiyorum. Kahvaltıda, genellikle: beyaz peynir, kaşar peyniri, domates, salatalık, haşlanmış yumurta, zeytin bulmak mümkün. Sosis, jambon, salam gibi ürünlerin domuz eti olma olasılığı yüksektir.

6-Özellikle öğle yemeklerinde ve diğer mola zamanlarında, kafileler saçma sapan yerlere (öğle yemeği için tır parkındaki bir rezil ve hijyen olmayan restoranlara veya fiyatların uçuk yani yüksek olduğu yerlere) sokuluyor. Bu yüzden, kesinlikle ve kesinlikle, bir restoran veya kafeterya da, fiyatı görmeden, menü görmeden sakın bir şeyler almayın ve yemeyin, aksi halde kasaya ulaştığınızda, aşırı ve uçuk hesaplar ödemek zorunda kalırsınız. Gerek fiyatlar ve gerekse hijyen yani temizlik tam bir felaket.

7-Her gece ayrı bir otel, sabah bavulu topla, gece tekrar aç, bayağı yorucu olduğu kesin, ayrıca otellerin her biri farklı, bazıları oldukça eski, odalar küçük, özellikle bazılarında asansör olmaması felaket, merdivenli oteller var, otelin resepsiyonuna ulaşmak için 15-20 basamak merdiven çıkmanız gerekiyor, kendiniz çıkarsınız da ya bavullar? Sadece bir otelde, görevli oldukça yaşlı kişiler bavulları oda kapısına kadar taşıdı, bir otelde de kendimiz taşıdık, zordu.

8-Tur görevlisi, yani rehber çok önemli. O kadar çok yerler gezeceksiniz ki, belki bir çoğu hatırınızda kalmayacak ama bunun en büyük sebebi, rehberinizi gerekli donanıma sahip olup olmamasıdır. İyi bir rehber gezip gördüğümüz yerler hakkında size gayet güzel bilgiler verir ve siz oraları asla unutmazsınız, ama üstün körü verilecek bilgiler, bir tarih dersi niteliğindeki bilgiler insanların konsantrasyonunu sağlayamıyor ve anlatılanlar hatırda kalmıyor.

Örnek: “Burası Banya camisi” deniyor, bu kadar. Öte yandan: bu cami ne zaman yapılmış, kim yaptırmış, mimari ve diğer özellikleri nelerdir, yok. Birçok yerde alınan yerel rehberler ise, tam bir şenlik, hani derler ya, figüran, birçoğu zayıf, hatta bizim rehberimizin anlatmasını ısrarla rica ediyorlar. Halbuki kendi yaşadıkları yerler geziliyor.

9-Balkanlar turunun en fedakar insanları şöförleri, inanın saatlerce araç kullanıyorlar ve inanın defalarda kaza riski yaşanıyor. Bu yüzden: mutlaka iki sürücülü turları tercih ediniz, yoksa bir sürücü gerçekten zor.

10-Sonuç: hani klasik bir soru vardır “Tekrar gider misin?” Ben bu soruya net bir yanıt verebilirim. “Hayır” Gerçekten zor bir yolculuk, görülen yerlerin çok küçük bir kısmı, özellikle Adriyatik denizi kıyıları ve Ohrid gölü oldukça güzel ve ilginç, ancak program o kadar yoğun ki, birçok yerde yeterli zaman yok, koşturmak, kısa süreli geziler ve hatta bazen çok uzaktan panoramik manzarayı izlemek zorunda kalacaksınız.

 

Çin Qufu

Çin Qufu

Burası, ünlü filozof ve eğitimci ve düşünür Konfüçyus’un doğum yeri olarak önem kazanmaktadır. Eyalet başkenti Jinan şehrinin yaklaşık 130 km. güneyindedir. Şehir merkezinin nüfusu: 600 bin kişidir.

Öyle ki, buradaki tapınaklar topluluğu, bir zamanlar Pekin şehir merkezindeki Yasak Şehir ile yarışacak düzeye gelmiştir.

Yani, çok sayıda tarihi saraylar, mezarlar ve tapınaklar bulunuyor. Bunların başlıcaları olan: Ana Tapınak, Mezarlık ve aile konağı bölümleri: 1994 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine yazılarak, koruma altına alınmıştır.

Çin Qufu

Tarihi sürece bakıldığında ise, şehrin Lu hanedanı zamanında, başkent olarak kullanıldığı ve çevresinin duvarlarla çevrildiği görülür. 1522 yılına gelindiğinde: Ming hanedanlığı döneminde, Konfüçyus Tapınağı, Yan Hui Tapınağı ve Kong Aile Konağı inşa edilmiştir ve şehrin çevresi duvarlarla ve hendeklerle çevrilmiştir.

Konfiçyus mezarlığı ise, bu şehrin yaklaşık 1 km. kuzeyindedir. Şehrin batı bölümünde ise, Müslüman halkın yerleşimi görülür ve burada bir de cami yapılır.

Kültür Devrimi sırasında ise, burada bulunan ören yerleri, büyük zarar görür. 1966 yılında, burada bulunan yaklaşık 6000 den fazla eser, devrimciler tarafından tahrip edilmiştir.

Çin Qufu

Evet, bölgedeki: diğer kısımlar: saraylar, pavyonlar, tapınaklar ve 1000 taş tabletin bulunduğu  Bilgeler Takım yıldızı Pavyonu (Kuiwenge) ve kurban törenlerinin düzenlendiği “Büyük kazanımlar salonu” dur. Bu salonun hemen bitişiğinde ise, bilgenin takipçilerinin kalabildiği yüzlerce oda görülüyor.

Çin Qufu

KONG MİAO (ANA TAPINAK)

Tapınak bölümüne giriş ücretlidir: Ücret: yılın belli bölümlerinde: 90-150-130 yuan arasında değişmektedir. Ziyaret saatleri ise: 07.30-16.30 arasındadır. Muhtemelen burayı gezmek için 1-1.5 saat ayırmanız gerekir.

Buranın yapımına, Konfüçyüsun ölümünden hemen sonra, yani: MÖ.478 yılında başlanmıştır. Konfüçyüs, Çin kültürü üzerinde en kalıcı ve derin etkiler bırakmıştır.

Hatta, bir bilge olarak dünyanın birçok yerinde saygı duyulan biri olmuştur. Tapınak, yapıldığı dönemden bu yana, şehirdeki hiçbir yapının, bu  tapınaktan yüksek olmasına izin verilmez.

Evet, takip eden 2000 yıl boyunca, buraya sürekli yeni ilaveler yapılarak geliştirilmiştir. MÖ.204 yılında ise, Han hanedanı imparatoru Gao, burada kurban sunmuştur.

Genellikle Çin imparatorları, önemli günlerde burayı ziyaret etmişlerdir. Hatta, bu ziyarete katılan imparatorların sayısının 12 olduğu biliniyor.

Tapınak alanı: yapıldıktan sonraki tarihi süreçte, birçok hasar görmüştür. Özellikle, yangınlar sonucu birçok kere yok olmuş ve yeniden yapılmıştır. En son restorasyon çalışmaları, 1731 yılında yapılmış ve 1966 yılında, burada bulunan heykeller, Kültür Devrimi sırasında tamamen yok edilmişlerdir.

Evet, burası günümüzde, ülkenin ikinci büyük tarihi bina kompleksidir. Toplam 16 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Bu komplekste, toplam 460 oda bulunmaktadır. Bunlar, 1499 yılındaki büyük yangından sonra tasarlanmışlardır.

Pekin şehir merkezindeki “Yasak Şehir” buranın yapımından hemen sonra yapılır. Çünkü, Yasak Şehir, birçok yönden, buradaki tapınak kompleksine benzemektedir.

Evet, tapınak binasının içinde, ilgi çeken yerlerin başında: Konfüçyüs’un bir kayısı ağacı altında öğrencilerine ders vermesinin anısına, burada “Kayısı Platformu” bulunuyor. Burası, Dacheng Salonu önündeki avludadır.

Tapınakta, her yıl, Konfüçyüs’un doğumu anısına, 28 EYLÜL tarihinde, dini törenler düzenlenmektedir.

Çin Qufu

KONFÜÇYÜS ORMANLARI (KONG LİN)

Kasabanın kuzeyindedir.

Konfüçyüs ve takipçilerinin birçoğunun mezarları buradadır. Orijinal mezar bölümü, Zhou hanedanı  döneminde yapılmıştır. Sishui ırmağı kıyısında, Konfüçyüs anısına bir anıt bulunuyor. Bunun hemen yanında ise, kurbanlar için tuğla bir platform var.

Günümüzde, Konfüçyüs’un mezarının çevresinde, onun  soyundan gelenlere, soylular ve statü sahiplerine ait mezarlar bulunduğu söyleniyor. 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde: mezarlık alanının çevresindeki duvarın uzunluğu: 7.5 km.ye ulaşmıştır.

Toplam alan ise, 3.6 km. karedir. Bu büyük alandaki gömüler, yaklaşık 2000 yıldır buradadır.

Konfüçyüs’un soyundan gelenlerin mezarlarının toplam sayısının: 100.000 den fazla olduğu söyleniyor. Bu mezarlıkta, bunun yanında, yaklaşık 10.000 den fazla ağaç bulunmaktadır. Yani, bir anlamda, orman gibi bir görüntü oluşturulmuştur.

Hatta, burada bulunan nadir bazı ağaç türlerinin isimleri bile bilinmemektedir. Mezarlık alanı içinde, 1267 metre uzunluğunda bir yol var. Çam ve selvi ağaçlarıyla kaplı bu yolda yürüyerek, mezarlık ziyareti yapılmaktadır.

Çin Qufu

KONG AİLE KONAĞI (KONG FÜ)

Buraya giriş ücretlidir. Ücret: yılın belli dönemlerine göre: 50-60-150 yuan arasındadır. Ziyaret saatleri ise, 07.30-16.30 arasındadır.

Tapınağın doğusundadır. Burada bulunanlar, tapınak ve mezarlığın bakımından sorumludurlar. Bunlar özellikle, ölüm günü, doğum günü, bitkilendirme ve hasat gibi özel günlerden sorumludurlar.

Buradaki ilk yapı: Song hanedanı döneminde, 1038 yılında yapılmıştır. 1377 yılında, Ming hanedanı döneminde ise, yeniden inşa edilmiştir. 1887 yılındaki yangında yok olan konak, yeniden inşa edilmiştir.

Günümüzdeki konak yapısı: 480 odalı ve 152 binalıdır.

Buranın en yüksek yapısı: 4 katlı bir sığınak kulesidir. Kule, buraya bir saldırı sırasında sığınmak için yapılmış olup, hiç kullanılmamıştır.

Pekin

Çin Guangdonk eyaleti Kanton

Çin Şanghay Shanghai

İspanya Ronda

İspanya Ronda

Malaga şehrine bağlı bir kasabadır. Malaga Ronda arasındaki uzaklık, araba ile 1.5 saattir.

Endülüs bölgesinin en çok ziyaret edilen 3’ncü şehridir.

İspanya’nın en çok ziyaret edilen, beyaz Endülüs kasabalarından biridir. Nüfusu yaklaşık 34 bin kişidir.

Yüksek kayalık bir vadi üstünde kurulmuş olan ve tarih kokan bir yerdir. Kasaba Ronda dağlarında, 723 metre yükseklikte kurulmuştur. Yıl boyunca, kıyıdan daha soğuk bir iklime sahiptir.

Guadiaro nehrinin bir kolu olan Grande nehrinin bulunduğu derin bir vadi (El Tajo de Ronda) ile bölünmüş iki tepe üzerinde yer almaktadır.

Tarihi şehir bölgesi ve farklı mimarisiyle, kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında gelir.

Amerikalı sanatçılar Ernest Hemingway ve Orson Welles, birçok yaz dönemini Rondo’da geçirmişlerdir. Her ikisi de Ronda’nın güzelliği ve ünlü boğa güreşi gelenekleri hakkında yazılar yazmıştır. Böylece Rondo’nın zaman içinde popülitesine katkıda bulunmuşlardır.

 

Tarihi

İspanya’nın en eski şehirlerinden birisidir.

711 yılında Moors tarafından fetih edilince, Rondo tüm bölgeyi kontrol eden bir şehir haline gelir.

Roma ve Vizigot binalarının yerini, Müslüman camileri ve binaları alır.

Arap hamamları, Mondragon Sarayı gibi birçok önemli yapı inşa edilirken, surlar, yüzyıllar boyunca geliştirilip güçlendirilir.

Daha sonra, Cordoba Halifeliğinin düşmesiyle, şehir, Ronda’nın eski mahallesindeki mevcut İslami anıtsal mirasın büyük bir kısmının yaratılacağı, bağımsız bir krallık olan Ronda’nın Taifası oldu.

Uzun bir kuşatmanın ardından, su yatakları işgal edilerek şehir susuz bırakıldı ve 22 Mayıs 1485 tarihinde Katolikler (Katolik hükümdarlar Ferdinand ve Isabella) şehri ele geçirdi ve İslami dönem bitti.

Fetihten sonra İslami yapıların üzerine, yeni unsurlar inşa edildi, camiler kiliseye dönüştürüldü.

1570 yılında bir ayaklanmadan sonra Moors, şehirden kovuldu ve Ronda tamamen Hıristiyan kasabası oldu.

18’nci yüzyılda şehrin sembolü olan, Puente Nuevo (Yeni köprü) ve arena inşa edildi.

 

GEZİLECEK YERLER

İspanya Ronda

Plaza de Toros de Ronda-Ronda Kraliyet Süvarileri Arenası

Kral II Felibe, 1573 yılında Ronda’da sürücü eğitimini geliştirdi ve böylece atların gerekli yönetimi sağlandı. Burada kurulan birim, şehirde Orta Çağdan beri, İspanya’da geleneksel olduğu gibi boğalarla beceri oyunları da dahil olmak üzere, binicilik egzersizleri için bir alan ayrıldı.

Endülüs boğa güreşleri için inşa edilen, en eski arenadır ve halen kullanımdadır. Burada yılda bir kez boğa güreşi düzenleniyor.

Yörede boğa güreşinin yükselmesi, Tagus of Ronda üzerindeki büyük yeni köprünün mimarı Martin de Aldehuela tarafından 1784 yılında arenanın açılmasıyla arttı. İnşaat altı yıl sürdü. Yapı: anıtsal bir planla kumtaşından tasarlandı. Mimari tasarımın asaleti, çift revak galerisi ve açık sıraların çıkarılması öne çıktı. Meydan dairesel şekildedir.

66 metre çapındadır. 136 Toskana sütunu bulunur. 6000 seyirci kapasitelidir. Seyircilerin göremediği, koltuk sıralarının altında bekleyen boğalar ve atlar için kafes kutular var.

Ancak, arena, açıldıktan bir süre sonra o yılki boğa güreşi etkinliği, tribünlerin kısmen çökmesine neden olmuş ve bu da yapının 1785 yılında tamamlanana kadar onarım için geçici olarak kapatılmasına neden olmuştur.

18’nci yüzyılda, yaya boğa güreşleri, boğayla oynanan oyunlarda şövalyelerin yerini aldığında, Ronda’da Romero ailesi ortaya çıktı ve üç nesil boyunca ilk kez en eşsiz boğa güreşçilerini bir araya getirdi.

Ama özellikle Pedro Romero (1754-1839) öne çıktı. Kendisi, 5000 den fazla boğayı öldürdükten sonra emekli oldu. Kişiliği, cesareti, becerisi ve estetik duygusuyla toplamsal saygı kazandı.

Dikkat burayı ziyaret ederseniz, her yere giriş ücretlidir ve boğa güreşleri arenasına gitmenizi önermiyorum. Çünkü verilen ücrete değmez. Sadece müze bölümü çok güzel. Müze bölümünde Pablo Picasso’nun bazı eserleri sergileniyor.

 

La Casa del Rey Moro

18’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yapı, Ronda’nın Magribi dönemine ait gerçek ve önemli kalıntıyı bünyesinde barındırıyor. (Su madeni) 14’ncü yüzyılda Ronda sürekli olarak Granada’nın Moors’u ile Sevilla’nın Hıristiyanları arasındaki çatışmalarda, sık sık kuşatıldı ve kuşatan her ordunun ilk hedefi su kaynağıydı.

İddiaya göre, Hıristiyan esirleri köle işçi olarak kullanan Ronda’nın Mağribi kralı Abomelik, aşağıdaki Guadelevin nehrinden su getirilmesini sağlamak için, geçidin taş duvarlarına basamakların kesilmesini emretti. Bir sır olarak tasarlanmış olsa da oldukça açık olmalı, çünkü Hıristiyanlar arasında “Ronda’nın su tulumları taşırken ölürsünüz” yaygın bir bilgiydi.

Yıkılan merdivenler 1911 yılında restore edildi. Başlangıçta 365 basamak vardı. Bugün gizemli bir şekilde, 300’den az vardır. Bu dolu bir su tulumu olmadan bile, çıkılması oldukça zor bir merdivendir.

Basamaklar: en önemlisi Sala de Secretos (Sırlar Odası) olmak üzere çeşitli odadan geçer. İsim, karanlık işler ve gizli ayinler hakkında ürkütücü düşünceler çağrıştırıyor, ancak gerçek böyle değildir. Duvara yakın, ancak odanın zıt uçlarında duran iki kişi, birbiriyle mükemmel bir şekilde konuşabiliyor. Ancak sözleri ortada duran hiç kimse tarafından tamamen duyulmuyor.

Sonunda, sonsuz gibi gelen bir yürüyüşten sonra, son kapıya ulaşılır ve ziyaretçi vadinin dibinde bozulmamış bir ortamı görür. Ronda şehrinin trafiğinin sesleri biter ve duyulabilen tek şey kuşların cıvıltısı ve suyun sesidir.

60 metre derinliktedir.

206 basamaklı bir merdivenden inilince, oldukça güzel bir bahçe ve tavus kuşları görülebilir.

Magribi tarzı bahçeler, daha da yenidir.1912 yılında Fransız bahçıvan Jean Claude Forestier tarafından tasarlanmıştır.

Ancak merdivenler son derece tehlikelidir. Özellikle çıkışta aşırı zahmetlidir. Bu arada, merdiven basamaklarının düzensiz, ara sıra nemli ve birçok yerin kötü aydınlatılmış olduğunu da unutmamak gerekir.

Ernest Hemingway “Çanlar kimin için çalıyor” isimli eserinde, bu köprüden ilham almıştır. Romanda, İspanya iç savaşının başlarında, Milliyetçi sempatizanların infazı anlatılıyor. Cumhuriyetçiler, Milliyetçileri, bir Endülüs köyündeki uçurumdan atarak öldürürler. Hemingway romanda, Ronda’da El Tajo kayalıklarında meydana gelen cinayetlerden etkilenmiştir.

 

KÖPRÜLER

Tajo kanyonu üstünde, 3 köprü bulunmaktadır. Hepsi de şehrin en etkileyici özelliklerinden bazılarıdır. Bunlar:

1-Puente Romana (Roma Köprüsü): Köprünün temeli Roma dönemine dayanır. Ancak Arap döneminde yeniden inşa edilmiştir ve bu yüzden “Puente Araba” yani “Arap köprüsü” olarak bilinir.

2-Puente Viejo (Eski köprü): Puente San Miguel olarak da bilinir.

3-Kanyon boyunca uzanan Puente Nuevo (Yeni Köprü): Bu köprünü inşasına 1751 yılında başlanır ve 1793 yılında tamamlanır. Bu yüzden Nuevo yani Yeni köprü denilmiştir. Köprü, kanyon tabanından 120 metre yüksektedir. Köprülerin en uzunudur.

İspanya Ronda

Puente Viejo-Köprü

Ronda merkezindeki bu köprü, kesinlikle ziyaret edilmeye değerdir.

Guadelevin nehrini oluşturan geçit üzerindeki, üç köprüden birisidir.

Buradan, Ronda’nın eski kısımlarının duvarları boyunca güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.

Evet, köprü ilk olarak 17’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yeni köprü ise, 18’nci yüzyıl yapımıdır.

Yapılma nedeni: eski İslam Medinası (şehrin eski bölümü) ile Katolik Ferdinand’ın Mayıs 1485 yılında, şehrin fetih edilmesinden sonra ortaya çıkan ve şimdi Padre Jesus mahallesi olarak bilinen yeni kasaba ile rahat bir şekilde iletişim kurabilmekti.

Ayrıca, basamaklı bir yokuştan geçerek, Arap hamamına ve Arap köprüsüne çıkılır.

Guadelevin nehrinin sellerinden, farklı zamanlarda hasar gören veya yıkılan köprü, farklı zamanlarda yeniden inşa veya restore edilmiştir.

Son olarak 1960 yılında yapılan restorasyon ile günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.

Köprü, tek kemerli olup, 31 metre yüksekliktedir.

Sonuç, mutlaka görün, ancak çok fazla güvenlik bariyeri ve korkuluk olmadığı için dikkatli olmanızı öneririm.

 

Puento Nuevo (Yeni Köprü)

Yeni köprü, Plaza de Toros de la Real Maestranza de Caballeria de Ronda ile birlikte, şehrin sembolü ve ruhunu oluşturur. Köprünün yapımı için iki proje vardı. 1735 yılında ilki, 35 metre yüksekliğinde bir kemerden oluşan ve çalışmaları sadece 8 ay süren, ancak 6 yıl sonra çökerek, yaklaşık 50 kişinin ölmesine neden olduğu için başarısız sayılan V. Felibe dönemi köprüsüdür.

Birkaç yıl sonra, 1751 yılında yeni bir çalışma başlar ve Mayıs 1793 tarihinde Ronda’daki Kraliyet Mayıs Bayramı kutlamalarına denk gelecek şekilde tamamlanır. Mimar Jose Martin de Aldehuela başkanlığındaki çalışmalarla: kesme taşlar üzerine 98 metre büyüklükteki yeni köprü yapılır. Böylece modern mahalle ve eski mahalle birleştirilir.

 

Plaza del Socorro

Yeni Ronda merkezindedir.

Ronda şehrinin en ikonik bölgelerinden biridir.

Merkezde: 1956 yılı yapımı Socorro of Ronda kilisesi ve meydanın çevresinde, ona canlı bir hava katan çeşitli barlar ve restoranlar bulunuyor.

 

Mondragon Sarayı

Marques de Villasierra Sarayı olarak da bilinir. Şehirdeki en önemli sivil anıttır.

Efsaneye göre, 14’ncü yüzyılda Fas Sultanı Abul Asan’ın oğlu, büyük kral Abbel Malik veya Abomelic’in ikametgahı olarak yaptırılmıştır.

Abomelic’in ölümünden birkaç yıl sonra, son Müslüman vali Hamet el Zengri’nin de bu sarayda ikamet ettiği bilinmektedir.

Hıristiyanlık dönemi; sarayın en önemli işlerinin yapıldığı dönemdir.

1569 yılında, Felibe II tarafından, Kaptan Don Melchor de Mohdragon’a hediye edilmiştir.

Ancak günümüzde binanın içinde Magribi dönemine ait hiçbir şey kalmamıştır.

Binanın cephesi, orijinal özellikleri ve çarpıcı detayları nedeniyle, belki de tüm Ronda’nın en ilginç ve mimari açıdan önemli yeridir.

Olağanüstü Mudejar kasetli tavanıyla, sarayın “Soylu Salonu” özel olarak anılmayı hak ediyor.

Günümüzde “Ronda Müzesi” buradadır.

 

Santa Maria La Mayor Kilisesi

Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalara göre, bu kilise MS 5’nci yüzyıldan kalmadır. Erken dönem Hıristiyanlık bazilikası kalıntılarının çok yakınındadır. Aynı yerde, Medine yani eski Müslüman şehir yerleşiminin en büyük camisi İslami yönetim sırasında inşa edilmiştir. Bu camiden günümüze sadece mihrabın kemeri ve sunağın arkasına gizlenmiş süslemeli duvarın bir parçası gelmiştir.

Caminin yerine, Katolik hükümdarlar, şehrin fetih edilmesinden sonra, 1485 yılında yapımına başlanan ve ancak 17’nci yüzyıl sonunda bitirilen bir mabet yaptırmışlardır.

1580 depreminde bu yeni yapılan yapının bir kısmı yıkılmıştır. Ceviz ve sedir ağacından yapılmış, iki katlı zarif bir koro görülüyor.