Kütahya Gediz

Kütahya Gediz

Gediz denilince ilk akla gelenler, 1900’lü yılların başında önce yangın ve 1970 yılında deprem ile büyük hasar gören ve yok olan bir yerleşim yeri. Evet, bunların diğer anlamı ise, ölüm ve hüzün. Özellikle son depremin ardından, yerleşim yeri terk edilir ve günümüzdeki “Yeni Gediz” kurulur, ancak ev kiralarının düşük olması nedeniyle, Eski Gediz de onarılarak günümüzde yaşanılır hale getirilir.

Yani: bölgede, iki Gediz yerleşimi bulunuyor. Gediz denildiğinde diğer akla gelenler, tarhana çorbası ve yörenin yeraltı özelliklerine uygun ortaya çıkan Termal kaplıca tesisleridir ki, bunlar yüzyıllardır yörede etkinlik sürdürmektedirler.

Gediz yöresine yolunuz düşerse: Eski Gediz bölgesinde, tarihi hissederek gezin, termal kaplıca tesislerine mutlaka zaman ayırın ve gidin, bu arada, tarhana çorbasının tadına bakmayı unutmayın.

ULAŞIM

Kütahya-Uşak-İzmir kara yolu güzergahı buradan geçmektedir. Gediz, bağlı bulunduğu Kütahya il merkezine, 98 km. uzaklıktadır. Gediz-Uşak arasındaki uzaklık: 57 km.

Kütahya Gediz

TARİH

Gediz, yöredeki en eski yerleşim yerlerinden birisidir. MÖ.1800-1200 yıllarında, burada yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Höyüklerde yapılan yüzey araştırmaları, bu durumu kanıtlamaktadır.
Burada: Roma dönemde “Kadohnon” yani “Kadı” isimli ve kendi adına sikke basan bir şehir bulunuyormuş.

Yöre insanı, tarihi süreç içinde, özellikle: Çavdarhisar yöresindeki “Aızanoi” antik kendi insanlarıyla, ticari ve ekonomik bağlılıklar kurmuşlardır. Atina Olimpiyat oyunlarının küçük bir benzerinin, bu bölgede yapıldığı ve bunların yörede basılan sikkeler üzerinde “Sebatsa Omobomia” oyunları olarak resmedildiği görülmektedir.

Takip eden tarihi süreçte, Murat dağının eteklerinde bulunması nedeniyle, yöreye “Dindamos” isminin verildiği görülür. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan yerleşim: takip eden tarihi süreçte, Selçuklu ve Osmanlıların egemenliğine girmiştir.
1911 yılında, burada büyük bir yangın görülür. 1920 yılına gelindiğinde ise, bu kez, Yunan işgali görülür.

Abide olarak bilinen “Kocahan” bölgesinde, yapılan mücadelelerde, Yunanlılar büyük yenilgiye uğratılmışlardır. Daha sonra, bu çatışmalarda şehit düşen askerlerimiz için, burada bir anıt dikilmiş ve Kocahan ismi “Abide” olarak değiştirilmiştir.

Evet, Gediz ve tarihi denildiğinde, aslında pek fazla gerilere gitmeye gerek kalmıyor, çünkü yörenin tarihi geçmişindeki en büyük sarsıntı-olay, yakın zaman önce olan depremdir. 1970 yılındaki deprem sonucu, yöredeki evlerin büyük çoğunluğu yıkılmıştır.

Ardından gelen yeniden yapılaşmada ise, bu kez, yüksek konutlar yerine, bahçeli evlerin ağırlıkla yapıldığı görülür. Deprem sonucu, devlet tarafından, ülke dışına çalışmak üzere gönderilen Gedizlilerin büyük bölümü: daha sonraki dönemlerde kazançlarını birleştirerek, Gediz ilçesinde küçük ölçekli sanayi tesisleri kurarak, yörenin gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.

GENEL

Yörenin denizden yüksekliği: 735 metredir. Yörenin en yüksek yeri ise, Murat dağıdır. Gediz nehri ve Porsuk çayı, bu dağın eteklerinden doğarlar. Murat dağı ile özdeşen Gediz, dağın geçit verdiği yer yerde bulunması nedeniyle, yüzyıllardır stratejik önemini korumuştur.

Yörenin iklimi: Ege ve İç Anadolu bölgeleri iklimleri arasında bir geçiş noktasındadır ve her ikisinin özelliklerini taşımaktadır.

GEDİZ TARHANASI

Gediz Belediyesi, ilçenin en önemli ürünü olan “tarhana” yı ülke genelinde tanıtmak ve markalandırmak için, “Geleneksel Gediz Tarhanası Festivali” düzenlemektedir. Festival sonucu yeterli tanıtım sağlanan tarhana, günümüzde, yılda 200 ton üretilmesine rağmen, talebi karşılayamamaktadır.

Evet, bu özel festival, her yıl Ağustos ayının ilk haftasında düzenlenir. Festivalde, tarhana ve yöresel lezzet olan sırık kebabı, konuklara tanıtılır ve konserler ile çeşitli eğlenceler düzenlenir.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN GEDİZ HAKKINDA YAZDIKLARI

Gediz Murat dağı eteğinde bir ilçedir. Suyundan içen, vücudundaki bütün zararlı maddelerden kurtulur, yüzüne renk gelir ve suyuna girilip bir süre kalındığında, hararetten eser kalmaz. Günümüzdeki kaplıcaların, yıllar öncesine dayalı şifa özelliği burada ortaya konulmaktadır. Buradan yaylaya çıkıp, alabalık zevki ettik.

GAZANFER AĞA

Gediz yöresinde, bu şahsın ismini sık duyacaksınız. Çünkü: yöreye yaptırdığı anıtlarla ünlenen hayırsever biridir. II. Selim döneminde, Sarayda, Has odaya alınarak yetiştirilen bu Macar devşirmesi: Gediz yöresinde: 1587 yılında bir hamam, 1590 yılında bir cami yaptırmıştır. Cami için, 95 dükkan yaptırarak gelirlerini camiye vakfetmiştir. Ayrıca: Şaphane dağından, ilçe merkezine su getirtmiştir.

GEDİZ KÖMÜRÜ

Gediz denilince, kömürden söz etmemek olmaz. Çünkü: 1924 yılında bulanan, Göynük köyü çevresindeki kömür madeni, 1955 yılından itibaren yoğun olarak çıkarılmaya başlanır. 1980’li yıllarda, kömür ocaklarında, yaklaşık 2500 işçinin ve 700 taşıma kamyonunun çalıştığı görülür.

Ancak, büyük kentlerdeki hava kirliliği ve doğal gaz nedeniyle, linyit kömürü kullanımının azalması sonucu, 6 milyon tonluk rezerve sahip bu kömür ocaklarındaki üretim büyük oranda düşmüştür.

Günümüzde, burada, 800 civarında işçi çalışmakta, iki özel şirket tarafından işletilen kömür ocaklarında üretilen kömür: toprak ve kireç sanayi tesislerine pazarlanmaktadır.

GEDİZ MESLEK YÜKSEKOKULU

1993 tarihinde, Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı olarak kurulmuştur. Moda-Konfeksiyon ve Hazır giyim programı uygulanmaktadır.

Sümerbank’tan alınan, 418 dönümlük kampüs alanında faaliyetlerini sürdürmektedir. Burada, yaklaşık 1700 civarında öğrenci eğitim görmekte olup, okulun imkanları gayet elverişlidir.

NE SATIN ALINIR

İlçe merkezine bağlı Saruhanlar köyünde, geçmişi çok eski dönemlere dayanan bir el sanatı yapılıyor. Bu: tahta kaşık yapımıdır. Kaşığın ham maddesi: kayıncık yani gürgen ağacıdır. Bu kaşıklar, gerek yemek yapımında ve gerekse yöresel oyunlarda kullanılıyor. Siz de, arzunuza göre, bu tahta kaşıklardan satın alabilirsiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Gediz yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: Gediz güveci ve Gediz tarhanası önerebilirim. Ayrıca, sırık kebabı da denenebilir. Bu yemek türü, güveçte olduğu gibi, erkeç yada oğlak etinden yapılıyor. Keçi, sırığa birkaç çivi yardımı ile takılıyor ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra, kor halindeki ateşte pişiriliyor.

KONAKLAMA

Gediz Öğretmenevi Saygılar Mah.215.Sokak.No.17 274-4126641

GEZİLECEK YERLER

ESKİGEDİZ BELDESİ

Burada: tarihi hamam, su kemeri ve köprü görülmektedir. 1918 yılında yanan ve 1970 yılında depremde büyük hasar gören yerleşim yeri, depremin ardından terk edilmiştir. Ancak, yine de buraya yerleşenlerin gayretleriyle, çok geçmeden yöre, yeniden yaşanır hale getirilir ve 1988 yılında belde statüsüne kavuşur. 1992 yılında ise, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınır. 2008 yılında ise, Avrupa Tarihi Kentler Birliğine kabul edilir.

Evet, Eskigediz yöresi, günümüzde sahip olduğu arkeolojik ve doğal Sit alanlarıyla, müze kent görünümündedir.

Burada: 1970 yılındaki depremde ölen: 1086 kişinin anısına, Kaya Mahallesindeki park içinde; depremde ölenlerin isimlerinin yazılı bulunduğu bir panosu da bulunan bir anıt; 2007 yılında dikilmiştir. Bu mahalledeki evlerin şöyle bir anısı bulunmaktadır. Deprem sonrasında çıkan yangında, bu evlerle birlikte, çok sayıda depremzede, yanarak ölmüştür.

GAZANFERAĞA KÜLLİYESİ

Gazanferağa Camisi

Gazanfer ağa tarafından, 1590 yılında, mimar Süleyman Çavuş’a yaptırılmıştır. Büyük bir kubbe ile örtülü caminin yapımında, Antik Kadys bölgesinden getirilen sütunların kullanıldığı görülmektedir.

Yapı: 1970 yılındaki depremde yıkılmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, aslına sadık kalınarak, 1994 yılında yeniden yapılmıştır.

Gazanferağa Hamamı

Gazanferağa tarafından, 1587 yılında yaptırılmıştır. Kadınlar ve erkekler için, iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Yapının mermerleri: Antik Kadys şehrinden ve suyu ise, Kayacık bölgesinden getirilmiştir.

Yapı: cami gibi, 1970 yılındaki depremde ağır hasar görmüş ve ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek, yeniden hizmete açılmıştır.

SU KEMERLERİ

Gediz kayasının tam ortasındaki boğaz üzerinde görülen bu su kemerleri, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kemerlerin yapımında, moloz taş ve kesme taş kullanılmıştır. Evet, bu 3 gözlü su kemeri, Gediz ilçesinin en önemli tarihi anıtlarından birisidir.

Kütahya Gediz Murat Dağı Termal Turizm Merkezi

MURATDAĞI TERMAL TURİZM MERKEZİ

Antik dönemde: “Dindymon” yani “Ana tanrıça Kybele kutsal mekanı” anlamına gelen ismiyle anılan dağ: 1313 yılından itibaren, yöreyi ele geçiren Türkmen komutan Murat Gazinin ismiyle anılmaya başlamıştır.

Murat dağı: 2311 metre yükseklikte, Gediz, Porsuk ve Banaz çaylarının kaynaklarını barındırmaktadır. Ayrıca: 100 familyaya ait, 850 çeşit bitki yetişmekte ve bu çeşitliliği nedeniyle, bilim dünyasının ilgi merkezi olmaktadır. Özellikle: kardelen, orkide ve ağlayan gelin olarak da isimlendirilen ters lale ilgi çekmektedir.

Evet, bu doğal güzellik alanı: 1987 yılında, Termal Turizm Merkezi olarak, Bakanlar kurulu tarafından seçilmiştir. 2003 yılında ise, Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından “önemli bir bitki ve kuş alanı” olarak ilan edilmiştir.

Merkez: dağın, orman örtüsü ile kaplı, 1450 metre yükseklikteki bölümündedir. Gediz ilçe merkezine olan uzaklık: 30 km. dir.

Kaplıca bölgesinde bulunan, tarihi nitelikli 2 hamam yapısının, Germiyanoğulları Beyliği döneminde yapıldığı bilinmektedir. Bu yapılar: Kocahamam ve Hacıdana olarak isimlendirilmektedir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, yazıtlarında buradan övgü ile söz etmiştir.

Bunlarda kullanılan termal su kaynağı: dağın batı yamaçlarından çıkarak buraya aktarılmaktadır. Suyun sıcaklığı: 38-44 dereceler arasındadır. Yararlı geldiği düşünülen rahatsızlıklar ise şunlardır: deri hastalıkları, kadın hastalıkları, sinir ve kas rahatsızlıkları.

Burayı ziyaret etmek isterseniz: konaklama tesisleri var ve yeterli sayıdadır. Bu konaklama tesislerinin başlıcaları: 34 pansiyon (170 toplam yatak kapasiteli) ve Orman İşletme Müdürlüğü Misafirhanesi ve Kızılay Gençlik Kampıdır.

Kaplıca idaresine ulaşmak isterseniz: 274-4127496 numaralı telefonu arayabilirsiniz. Buraya gitmek isterseniz: yanınızda mutlaka kalın giysiler (geceleri serin oluyor) ve rahat ayakkabılar ile fotoğraf makinenizi almalısınız.

Kütahya Gediz Ilıcasu Termal Turizm Merkezi

ILICASU TERMAL TURİZM MERKEZİ

Burası, Bakanlar Kurulu tarafından, 1987 tarihinde, Termal Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir.
Kaplıca: Ilıca ırmağının aktığı vadisin güneyinde doğan sıcak su kaynakları çevresindedir. Gediz ilçe merkezine, 13 km. uzaklıkta, Simav yolu üzerindedir.

Tesislerin bulunduğu yer, denizden 750 metre yüksekliktedir. Su: 40 ile 85 derece arasında sıcaklıktadır ve suyun iyi geldiği söylenen rahatsızlıklar şunlardır: eklem ve kas hastalıkları, kadın hastalıkları, sinir hastalıkları, romatizma, deri hastalıkları, böbrek ve idrar yolu, sindirim sistemi rahatsızlıkları.

Burada konaklamak isterseniz, gerekli konaklama tesislerinin (2 yıldızlı otel var) bulunduğunu görebilirsiniz. Ayrıca: çağdaş anlayışa uygun tesisler, aquapark gibi eğlence mekanları da bulunmaktadır.

Özellikle: aquapark bölümü, açılır-kapanır özelliği nedeniyle yaz-kış aylarında da kullanılabilmektedir ve bölgenin en büyük eğlence tesisidir. Evet, bu güzellikleri yaşamak isterseniz: 274-4315200.

ABİDE KÖYÜ-ŞEHİTLER ANITI

Burada, Abide şehitliği bulunmaktadır. Çünkü: Dumlupınar bozgununa uğrayıp, İzmir tarafına kaçmaya başlayan bir Yunan askeri birliğiyle, bunları takip eden Türk süvari birliği arasında, Aksaklar köyü yakınlarında, 31 Ağustos 1922 günü meydana gelen çatışmalarda, 4 askerimiz şehit düşmüş ve bunların anısına bu anıt yapılmıştır.

Kütahya Gediz Aızonai

AIZONAİ

Ben, bölgenin en önemli ve günümüze kadar sağlam olarak ayakta gelebilmiş bu muhteşem antik şehrini: Çavdarhisar başlığı altında ayrıntılı olarak anlattım ki, siz oraya ulaşırsanız, şehir hakkında güzel bir gezi yazısı okuyabilirsiniz.

Ancak: bu muhteşem antik şehir, Gediz ilçe merkezine de sadece 30 km. uzaklıktadır. Yani, sizin yolunuz Gediz yöresine düşerse, mutlaka zaman ayırın ve bu muhteşem antik dönem şehrinin kalıntılarını görün.

Aızonai ayrıntılı tanıtımı ve gezi yazısına ulaşmak için.

Kütahya tanıtımı.

Kahramanmaraş

Kahramanmaraş

Şehirde, gerek dış ülke ve gerekse ülkemizin diğer yörelerinden insanları, buraya çekecek kadar önemli turizm kalıntıları ve etkinlikleri yok. Ama yine de, sonuç olarak, çevreye turizm gezisi yapanların, buraya biraz zaman ayırıp uğramaları her ne kadar turizm aktivitesi yoksa da, buranın özelliklerini, dondurmasını, baklavasını ve mutfak lezzetlerini tatmalarını öneririm.

Hani, tarihi kalıntı yok dedim ya, aslında Germenicia antik kenti kalıntıları ve özellikle son günlerde burada ortaya çıkarılan mozaikler gerçekten muhteşem, yani bu mozaiklerin güzelliği, “yörede antik kalıntı yok” cümlesini sildirecek kadar güzel.

Birçok kez gittiğim, kaldığım ve geçtiğim bu güzel şehre mutlaka zaman ayırmanızı öneririm. Özellikle: buraya has, kuru baklavayı mutlaka tadın.

Bunları yaparken, Akdeniz Bölgesinin bir ilinde olduğunuzu unutmayın, Trabzon caddesinde gezerken, Kahramanmaraş-Trabzon illeri arasındaki bu bağlantıyı keşfetmeye çalışın. (Trabzon şehrinde de, Kahramanmaraş caddesi var)

BÜYÜKŞEHİR VE MERKEZ İLÇELERİ

2012 yılında kabul edilen bir Kanun ile, Kahramanmaraş’ta kurulacak merkez ilçelerin isimleri: Dulkadiroğlu ve 12 Şubat olarak belirlendi. Kahramanmaraş Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere, bazı köyler, mahalleler ve belediyelerden oluşan Onikişubat ve Dulkadiroğlu ilçeleri ve aynı adla belediyeleri kuruldu. 

Kahramanmaraş

ULAŞIM

Şehre ulaşım: karayolu, havayolu ve demiryolu ile mümkündür. Havaalanı, 1996 yılında hizmete girmiş olup, halen faaldir. Havaalanı, şehir merkezine, 8 km. uzaklıktadır.

Kahramanmaraş-Ankara arası uzaklık: 592 km. Kahramanmaraş-İstanbul arası uzaklık: 1046 km. Kahramanmaraş-Adana arası uzaklık: 186 km. Kahramanmaraş-Gaziantep arası uzaklık: 80 km. Kahramanmaraş-Kayseri arasındaki uzaklık: 273 km. Kahramanmaraş-Malatya arasındaki uzaklık: 223 km. Kahramanmaraş-Erzurum arasındaki uzaklık: 639 km. Kahramanmaraş-Van arasındaki uzaklık: 746 km. dir.

Kahramanmaraş

TARİH

Bölge tarihine ait ilk yazılı kaynak ve buluntular, MÖ.9.yüzyılda başlayan Asur tabletlerinde geçmektedir. Bu dönemdeki tabletlerde, bölgeden “Gurgum krallağı” ve bu krallığın başkentinden ise “Markas” veya “Markasi” isimleri geçmektedir. Hatta, Asur kralı Sargon zamanından günümüze gelen “Boğazköy” yazıtlarında, “Maraş” isminden söz edilmektedir.

Burası, Geç Hitit döneminde de önemli bir kent olarak önemini korumuştur. Hatta, yapılan arkeolojik kazılarda bulunan ve halen İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesinde sergilenen “Maraş Aslanı” heykeli, Maraş kalesinde bulunmuş, antik dönemlere ait, yörede bulunmuş önemli bir bazalt eserdir. Eserin, Hitit döneminden kaldığı düşünülmektedir.

En önemli özelliği ise: aslan heykelinin üzerinde bulunan Hitit hiyeroglifleridir. Bu yazılı metin, bölgenin tarihine açıklık getirmektedir. Bu yazıtta: MÖ.9.yüzyılda, kenti yönetmiş olan Hitit kralının, kendi soyunu, babası, dedeleri ve geçmişi hakkında bilgi vermektedir.

Romalılar döneminde ise, bölgenin ismi “Germanicia” olarak geçmektedir. Şehir, Müslümanlar tarafından ele geçirilince ise, ismi yine değiştirilir ve bu kez “Maraj” olur. Ama, şehrin ismi “Mer’aş” olarak yazılır. Bu kelimenin Arapçada ki anlamı ise “titreme-zelzele”. Bunu okuyunca, elbette korkmamak elde değil. Bilmiyorum, yine de Maraş şehrinde öyle aşırı büyük depremlerin olduğunu duymadım, ama niye bu isim verilmiş, ilginç.

Evet, kentin tarihi konuşulurken, özellikle burada olmuş birkaç olaydan söz etmemek olmaz. I. Dünya savaşından sonra, şehir, 23 Şubat 1919 tarihinde, İngilizler tarafından işgal edilir. Ancak, İngiliz askerleri içinde, çok sayıda Müslüman sömürge ülkelerinden getirilen asker bulunması, yöredeki Ermeniler tarafından rahatsızlık duyulmasına neden olur ve bunun sonucunda, bölge Fransızlara bırakılır. 29 Ekim 1919 günü, Fransızlar şehri işgal ederler.

 

SÜTÇÜ İMAM OLAYI

31 Ekim 1919 günü, Fransız askerleri, Ermeniler ile birlikte şehirde, terör estirirler. Özellikle, aynı gün akşam üstü, Uzunoluk hamamından çıkarak evlerine gitmekte olan kadınlara yapılan sözle saldırılar ve sataşmalar, bardağı taşıran son damla olur. Bayanları, bu saldırganlardan korumak üzere, bölgeye gelenler, işgalcilerin açtıkları ateş sonucu yaralanır ve ölürler.

Aynı anda, bölgedeki küçük bir dükkanda  süt satan ve olayı seyreden “Sütçü Hacı İmam Karada”,  tabancasını alarak olay yerine gelir. Kadınlara sataşan ve bölgeye gelen Türkleri yaralayan Ermeni’ye ateş eder ve Ermeni ölür, diğerleri kaçarlar.

Böylece, bölgedeki işgale karşı, ilk kurşun atılmış olur. Sütçü İmam bölgeden ayrılır. Ancak, arkasından, kendisini arayıp bulamayan işgalci Fransız askerleri ve Ermeniler, bölgede büyük sıkıntılar yaratırlar ve birçok Türk vahşice öldürülür.

 

BAYRAK OLAYI

Sütçü İman hadisesi üzerine çıkan olaylar bir türlü bitmez. Özellikle: 27 Kasım 1919 günü, yine Ermenilerin tahrikleri sonucu, Kahramanmaraş kalesindeki, Türk bayrağı, Fransız işgalci güçleri tarafından indirilir.

Ancak, aynı günü takip eden sabah, tüm şehir halkı, kalede Türk bayrağını göremeyince, tepki göstermeye başlarlar. Cuma günü, tüm şehir halkı, kaleye hücum ederler ve indirilen bayrağı yeniden çekerler.

 

BÜYÜK DİRENİŞ

Bayrak olayından sonra, tüm şehirde, direniş hareketi etkinleşmeye başlar. 21 Ocak 1920 günü, şehir içinde çatışmalar başlar. Yaklaşık 22 günlük çatışmaların ardından, şehir halkı, büyük bir zafere imza atar ve uğurda verilen tüm şehitler ile birlikte, Maraş, 11 Şubat 1920 tarihinde düşman işgalinden kurtarılır.

Maraşlılar, bunun üzerine, “Kendini kurtaran şehir” olarak anılmaya başlanır. Bu durum, çevre illerde de etkisini gösterir ve işgale karşı direnişler başlar.

İSTİKLAL MADALYASI VE KAHRAMANLIK VERİLMESİ

Bu direniş ve işgalin bitirilmesi üzerine, TBMM tarafından, Maraş’a bir yazı gönderilerek, çatışmalara katılanların kimlikleri istenir. Ancak, şehir yöneticileri, bu istenen yazıya verdikleri cevapta “Milli Mücadeleye katılmayan tek bir fert bile yoktur” derler.

Bunun üzerine, TBMM, 5 Nisan 1925 tarihinde, İstiklal Madalyasının, şahıslara  değil, tüm şehir halkına verilmesine karar verir. Maraş şehri: kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırılır. Yine, TBMM tarafından, 7 Şubat 1923 tarihinde, şehir “Kahramanlık” payesiyle ödüllendirilir.

Kahramanmaraş

GENEL

Şehir, coğrafi konum olarak, gerek Akdeniz ve gerekse Doğu Anadolu bölgeleri arasında kalıyor. Bu durum, özellikle iklim şartlarını etkiliyor. Bu yüzden, güney illerine göre daha serindir. Zaten, il toprakları: yükseklikleri 3000 metrelere ulaşan Toroslar ve bunların uzantıları arasında kalan çöküntü de bulunuyor.

İl alanının, yaklaşık % 60’lık bölümü dağlardan oluşuyor. Bunların en önemlisi, Nurhak dağları ve bunların yükseklikleri, 3100 metre ye kadar ulaşıyor.

Yer altı kaynakları bakımından yeterli zenginliklere sahip olmayan il: ekonomik açıdan: 1980’li yıllara kadar, tarım, hayvancılık ve el sanatlarına dayalı olarak gelişmiştir. 1980’li yıllardan sonra ise, izlenen ekonomik politikalar sonucu: büyüme gerçekleşmiş ve birçok fabrika kurulmuştur.

Özellikle: tekstil, konfeksiyon, çelik eşya, kağıt, dondurma, biber, kuyumculuk ve sıvı yağ sektöründe birçok tesis bulunmaktadır. Ama buranın tekstil sektöründeki önemi çok farklı, yaklaşık 80 civarında iplik tesisi var.

Merkezi nüfus değerlendirildiğinde ise, Türkiye’nin en kalabalık, 16’ncı şehri olarak görülür.

İl bölgesinin turizm zenginliği ise, çevredeki illerde yaşayan insanların burada, özellikle yaz aylarında bulunan ikinci bir yazlık mekanlarının bulunması ile şekillenmektedir.

 

KAHRAMANMARAŞ DONDURMASI

Buraya has bu dondurmanın en büyük özelliği: sanırım içinde salep katılıyor olması. Ayrıca, elbette dondurmanın yapıldığı süt de, bölgeye has özellikler taşıyor. Tüm bunlar, burada, dünyaca yaygın bir üne sahip, Kahramanmaraş dondurması markasının ortaya çıkmasına neden olmuş.

Dondurmanın ilk bulunuş öyküsü şu şekilde anlatılıyor: Osman ağa isimli bir şahıs, bölgedeki Osmanlı saraylarına, yabani orkide yani salep satarmış. Günlerden bir gün, satışı yaptıktan sonra, elinde kalan fazla salepleri, şeker ve süt ile karıştırmış ve kara gömmüş.

Sonraki gün gidip baktığında, bu karışımın kıvamında bir değişiklik olduğunu görmüş. Süt, şeker ve salep karışımı: sakız gibi uzuyormuş. Karışımı tattığında ise, lezzetinin farklılığını hissetmiş ve yakın çevresindeki insanların tatması için, bu karışını yeniden hazırlamış. Hatta ismini de “karsambaç” olarak belirlemiş ve bu karışım, günümüze, meşhur “Kahramanmaraş dondurması” olarak gelmiş.

Günümüzde, kentte, bu dondurmanın yaklaşık 50 farklı çeşidi üretiliyor. İçindeki besin öğeleri çok yoğun, yani özellikle gelişme çağındaki çocuklar için ideal besin öğeleri var. Ama, bu tür dondurmanın en büyük ve göze batan özelliği: birçok yerde, döner sehpalarına takılarak ve kesilerek satılması ve ayrıca yine birçok yerde, anılarımız arasında etkin yeri olan, uzun dondurma kaşıkları ile servis edilen Maraş dondurması.

Dondurma kültürü o kadar ileri gitmiş ki, bazı yerlerde, Kahramanmaraş dondurmasının “dönek” şeklinde hazırlandığı ve uzun döner bıçakları ile kesilerek servis edildiğini görebilirsiniz.

Ayrıca, nispeten katı olarak hazırlanan bu dondurma, dondurma tezgahlarında kişilere servis edilirken, servis edenin maharetlerine bağlı olarak çeşitli akrobasi hareketlerini de görmek mümkündür.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi

SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

1992 tarihinde kurulmuştur. Bölgede bulunan Gaziantep ve İnönü Üniversitesi bağlısı fakülte ve yüksek okullar, bu yeni kurulan üniversiteye bağlanmışlardır.

Halen, 9 fakülte, 10 yüksek okul, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüleri hizmet vermektedir. Eğitim tesisleri: halen şehir merkezinde: Merkez, Karacasu, Tıp Fakültesi, Avşar ve Afşin-İlahiyat Kampüslerinden oluşmaktadır. Özellikle, yeni inşa edilmekte olan Avşar Kampüsü: birçok fakülte binasını barındıracak olması nedeniyle, yapımı hızla sürdürülmektedir.

Avşar kampüsü, şehir merkezine 14 km. uzaklıktadır. Rektörlük binası ve rektörlüğe bağlı birimler buradadır. Şehir merkezinde ise, Bahçelievler kampüsü var.

Gaziantep Karayolu üzerinde bulunan, Karacasu Kampüsü ise, 1995 yılında yapılmış olup, burada, meslek yüksek okulları, Fen-Edebiyat ve Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri bulunmaktadır. Karacasu kampüsü, şehir merkezine 12 km. uzaklıktadır.

 

NE YENİR

Kahramanmaraş denilince ilk akla gelenler, yukarıda ayrıntılı olarak yazdığım, buraya has özellikler  taşıyan “Maraş dondurması.”

Peki, yemek derseniz? Başlıca önerebileceğim yöresel lezzetler: başta mumbar, sonra ise, mercimek köftesi ve özellikle içli köfte ve borani, döğme pilavı olabilir. Ama, içli köfte, olmasa olmaz. İçli köfte: dışı sert, içi ise yumuşacık ve cevizlidir. Minik minik köfteler,  doğal salça ile yapılan sos, yanında şehre özgü sarı çeltikten yapılmış enfes pirinç pilavı bulunan “Ekşili Aya Sulusu” yöreye özgü bir lezzettir.

Şehir içindeki fırın-kasapların önünde bulunan tahta iskemlelerin üzerinde, sıcacık lavaş ekmeği ile birlikte “Yanyana-Eliböğründe” tatmalısınız. Şehir içinde: 24 saat açık ve yalnızca mercimek ve paça çorbası servis edilen dükkanlarda, özellikle “siyah”  denilen paça içmenizi öneririm.

Maraş samsa ve sucuğu: hiçbir katkı maddesi içermeden, doğal üzüm suyu ile yapılan bu vitamin deposu, şehirde birçok yerde bulunuyor, denemelisiniz.

Maraş çöreği: şehirdeki taş fırınlarda üretilen sıcacık çörekleri, ister tatlı, tuzlu ister de gevrek veya yumuşak olarak tadabilirsiniz.

Maraş Fıstık Ezmesi: muhteşem bir tat, öyle ki yerken hiçbir fıstık içinin bu kadar güzel olabileceğine inanmak mümkün değil.

Son olarak, Kahramanmaraş denilince hemen akla gelen “tarhana” yı da unutmayın, tadın derim. Şehrin vazgeçilmez ürünlerindendir. Şimdiye kadar tattığınız tarhanaları unutun ve tamamen doğal yöntemlerle yapılan, kağıt gibi ince, bu gevrek eğlenceyi tadın. Bu doğal cipsi, kıtır kıtır yiyebilirsiniz.

Kahramanmaraş

NE SATIN ALINIR

Buraya has olarak üretilen, kırmızı pul biber düşünebilirsiniz. 100 gr. Kahramanmaraş biberi, 318 kalori veriyor. Ayrıca, bünyesinde: A,B ve C vitaminleri var. Eklem ağrıları, cilt hastalıkları ve kolesterol için yararlı olduğu söyleniyor. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik olarak mutlaka satın almalısınız.

Çünkü, yalnızca Kahramanmaraş ve yöresine özgü bu lezzet ve sağlık kaynağı, gerek aroması ve gerekse de muhteşem tadı ile ve kokusu ile yine bambaşka bir değişik tadı, tatmanızı sağlayacaktır. Özellikle “Maraş biberi” logolu ürünleri satın almanızı öneririm. Bunun dışında: biraz önce sözünü ettiğim yiyeceklerden de, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için satın alabilirsiniz, örneğin: fıstık ezmesi.

Yiyecek dışında yöreden satın alabilecekleriniz: Ceviz oyma sandıklar olabilir. Bunlar, yüzyıllardır süregelen bir sanatın eseri olarak evinizde mutlaka yer bulacaktır. Çeyiz sandıkları, mücevher kutuları, tepsiler, aynalıklar, sehpa takımları ve niceleri.

Ayrıca: Maraş işi “Sim-Sırma” satın alabilirsiniz. Bunlar arasında: kadife elbiseler, yatak örtüleri, masa örtüleri olabilir. Şehirde en kıymetli hediyelik ise, Maraş Burmasıdır. Tarihi, Osmanlıdan önceki beyliklere dayanan bu kült ürünler içinde, Maraş Burması var. Altın işlemede, Kahramanmaraş, İstanbul’dan sonra, ülkemiz içinde, ikinci sıradadır.

Demirciler Çarşısına yolunuz düşerse: Kahramanmaraş el yapımı bıçaklar satın alabilirsiniz. Bunlar: Hartlap köyünde üretilmektedir. Son olarak ise, Kırmızı Bakır İşlemeleri var. Kapalı çarşı civarındaki Bakırcılar Çarşısı içinde bulunan mağazalarda, birbirinden kıymetli ibrikler, tepsiler, tavalar, bakraçlar gibi eşyalar satın alabilir, yine aynı çarşı içinde külekçilere, yorgancılara, köşkerlere, nalbantlara, kalaycılara, semavercilere bakarak, güzel bir gezinti yapabilirsiniz.

Kahramanmaraş

Tabii, sadece biber mi. Kahramanmaraş’ta, buraya özgü başka hediyelikler de bulmak mümkün. Şöyle ki: sim sırma, kuyumculuk, bakır ve ağaç oyma işlemeciliği. Özellikle: bakır işlemeciliği. Bakır tabaklar üzerine yapılan muhteşem işlemeler, göz alıcı. Ahşap işlemelerinden ise, en çok üretilenler: gazetelik, rahle, çeyiz sandığı, aynalık, isimlik, tavla, salon sehpası.

 

GEZİLECEK YERLER

Kahramanmaraş Müzesi

KAHRAMANMARAŞ MÜZESİ

Müze, bugünkü binasında, yani, Azerbaycan Bulvarı, Yenişehir sokakta: 1975 yılından sonra hizmet vermeye başlamıştır. Sergilenen eserler: Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait: cam, seramik ve bronz eşyalar. Ayrıca, Geç Hitit dönemine ait mezar stelleri de sergileniyor.

Bu sergilenen eserler: toplam: 30 000 civarında. Bunlar arasında, yaklaşık, 16.000 civarında sikke var. Arkeolojik eser sayısı ise: 5700 civarında.

Müzedeki, bu eserler: 4 bölümde 10 salonda sergileniyor. Bu bölümler ve sergilenen başlıca eserler şunlar:

Kahramanmaraş Müzesi

Arkeoloji Salonu

Kapının hemen girişindeki bu bölümde: İl toprakları içinde, çeşitli yerlerde çıkarılmış arkeolojik eserler sergileniyor. Özellikle: Türkoğlu İlçesindeki Gavur gölü yöresinde bulunan, antik döneme ait “mamut” iskeleti ilginizi çekecektir.

Kahramanmaraş Müzesi

Ayrıca: yine burada, Roma dönemine ait: çeşitli altın takılar, sikkeler, mühürler, kolyeler ve yüzükler sergileniyor.

Kahramanmaraş Müzesi

Taş Eserler Salonu

Burada: Hitit ve Roma dönemlerine ait çeşitli heykeller ve mezar stelleri sergileniyor.

Etnografya Salonu

Burada: 18-19’ncu yüzyıllarda, yörede kullanılan: kadın ve erkek giysileri, şalvarlar, bindallılar, çarıklar, takunyalar, kadın ve erkek süs eşyaları, kilimler, savaş aletleri, ahşap oyma eser örnekleri, Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ait çeşitli eşyalar, Osmanlı dönemine ait sikkeler sergileniyor.

Bahçe ve Revak

Bahçede: yine Roma dönemine ait: çeşitli lahitler, sunaklar, mezar taşları, sütun ve sütun başlıkları ile Hitit dönemine ait, taş aslan heykeli, hiyeroglif yazıtlı bir boğa heykeli ve çeşitli dönemlere ait değirmen taşları sergileniyor.

Kahramanmaraş müzesinde, gerçekten büyük bir sikke koleksiyonu var. Öyle ki, 2006 yılında, bu müzede bulunan ve MÖ.361-333 yıllarına ait 545 gümüş sikke: sahteleriyle değiştirilmek suretiyle çalınmış. İşin ilginci, 1994 yılında, Müzenin bekçisi, bıçaklanarak öldürülmüş.

Yani: 1994 yılında, bekçinin bıçaklanarak öldürülmesi sonucu çalınan daha doğrusu sahteleriyle değiştirilen sikkelerin bu durumu: 2006 yılında ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil, aritmetik malum, aradan 12 yıl geçince ortaya çıkmış. İnanılır gibi değil.

Son bir not: müzenin en değerli eseri, kentin simgesi haline gelen, Hitit dönemine ait Taş Aslan Heykelini mutlaka görmelisiniz.

Kahramanmaraş Ulu Cami

ULU CAMİ

Yakın zamana kadar; 5 bin kişi kapasitesiyle, Kahramanmaraş’ın bu en büyük camisi (günümüzde, en büyük cami: 10 bin kişi kapasiteli, Abdülhamit Han Camisi) , kalenin hemen güneyindedir. Yanında: Taş Medrese var.

Kitabesine göre: 1496 yılında, Dulkadiroğullarından Devle Bey tarafından yaptırıldığı görülmektedir. Minare, camiden bağımsızdır ve bu nedenle özgünlüğünü korumuştur. Çünkü: caminin büyük bölümü, sonradan değiştirilmiştir. Özellikle: son cemaat yerinin, ahşap tavan süslemeleri, görülmeye değerdir. Çünkü, bu tavan süslemeleri, gerçek bir sanat eseri.

Kuzey ve Güney duvarlarının kalınlıkları: 1.5 metredir. Cami: 2006 yılında, büyük bir restorasyon geçirmiştir. Bu onarımlarda: çatışı bakırla kaplanmış, ağaç doğramalar yenilenmiştir. Taban ise, 60 cm. aşağı inilerek, orijinal hale dönüştürülmüştür.

Dulkadiroğulları hükümdarı Ala Üd-Devle Bey tarafından yaptırılan bu iki eser, günümüze kadar özgünlüğünü korumuş, şehir merkezinde en çok ziyaret edilen merkezler haline gelmiştir.

Kahramanmaraş Hatuniye Camii

HATUNİYE CAMİ

Şehir merkezinde, kurtuluş mahallesindedir.

1519 yılında, Yavuz Sultan Selim’in büyük annesi, Şemsi Sultan adına yaptırılmıştır. Son cemaat yeri ve ana mekan, ahşap çatılıdır. Ancak, orijinal halinden günümüze gelebilen sadece, minaresi var. Camide: birkaç basamaklı merdivenle inilen türbede ise, Şemsi hatun ve oğluna ait olduğu tahmin edilen iki mezar bulunmaktadır.

Kahramanmaraş Kapalı Çarşı

KAPALI ÇARŞI

Şehrin en işlek caddesinde bulunan kapalı çarşıda, Kahramanmaraş’a özgü yöresel ürünler alabilir, yine bir tarihi nokta olan Bedesteni görebilir ve hemen yanı başındaki kuyumcular çarşısında, birbirinden güzel ve değerli mücevher mağazalarını gezebilirsiniz. Kapalı çarşıyı gezmek için, bence en az yarım gün ayırmanız gerekir.

 

TAŞHAN ÇARŞISI

Şehir merkezinde, kapalı çarşının hemen yanındadır.

Bu yapı: Dulkadiroğulları döneminde yapılmıştır. 2007 yılında ise,  restorasyon yapılmıştır. 2 katlıdır. Ortada bir avlu var. İkinci kat, sonradan, ahşap olarak yapılmıştır. Basamaklardan çıkıldığında, gezinti yeri görülüyor. Burada, günümüzde, küçük imalat yerleri ve depolar var.

Ancak, elbette buranın, yani tarihi bir mekanın, bu halde bırakılması uygun değil. Bence, buranın en kısa zamanda, turistik faaliyetlere yönelik bir mekan haline getirilmesi gerek. Yöreye özgü el sanatları sergilenebilir, el sanatlarının yapıldığı atölyeler haline dönüştürülebilir, şehre gelen turistlerin buradan alışveriş yapmaları sağlanabilir.

 

GERMANİCİA ANTİK KENTİ

Şehir merkezinde, Karamaraş olarak adlandırılan bölgede, kaçak kazılar sonucu ortaya çıkartılan Geç Roma dönemine ait mozaiklerde o dönemdeki günlük yaşamdan kesitler tasvir edilmiştir.

Arkeolojik SİT alanı olarak tescil edilen ve mozaiklerin işçilik kalitesi açısından benzerlerine göre daha ayrıcalıklı hale gelen bu bölge çok yakında ziyarete açılarak, bir açık hava müzesine dönüştürülecektir. Yani: şu sıralar, burayı ziyaret etmeniz önerilmez.

Evet: Germanicia antik kenti: Ahırdağı eteklerinde, Romalılar döneminde kurulmuştur. Şehrin ismi: Roma imparatoru Germanikus’un babası Kaligula’dan gelmektedir.

Şehrin yok olması hakkında anlatılanlar ilginç. Şöyle ki: büyük bir deprem sonucu, Ahırdağı eteklerinde biriken yağmur ve kar suları: aniden aşağı doğru akmaya başlar ve Germanicia kenti, toprak altında kalır.

Günümüzde, bu şehrin kalıntıları arasında bulunan mozaikler, muhteşem güzellikleriyle dikkati çekmektedir. Ancak, mozaikler dedim de, sanmayın ki, bir müze veya kamu tarafından koruma altına alınmış mozaikler değil. Çünkü: Kahramanmaraş kentinde, iki mahalle, Roma imparatorluğu döneminden kalma, bir yerleşim yerinin üzerinde bulunuyor.

Bir zamanlar, buraya gecekondu olarak yapılan konutlar: sonradan imar affı ile, yasal tapu almışlar ve elbette, bu konutların altında bulunan “taş” parçaları (Osmanlıdan beri, aynı kafa yapısı) buranın kamulaştırılması yerine, imar affı ile, üzerinde oturanlara verilmiş.

Neyse, biz gelelim mozaiklere. Bu mozaiklerden en güzelleri, halen üstünde insanların oturduğu, yaşadığı evlerin, alt katlarında, zeminde. Ev sahibini ikna ederseniz, girip görebilirsiniz. Ama, unutmamak gerekir ki, bu mozaikler, yani görünenler, buzdağının görünen yüzü.

Burada, toprak altında büyük bir şehir kalıntısının ve muhteşem eserlerin bulunduğu şüphesiz. Çünkü, bu yamaçlarda, bir zamanlar, Romalı zenginlerin villaları varmış. Hatta, bir varsayıma göre, bölgede, yaklaşık 100 civarında, muhteşem büyük villa bulunduğu tahmin ediliyor.

Son olarak: Temmuz 2011 başlarında, televizyonlarda Germenicia mozaiklerinin kurtarılacağı ve hatta “Dünya Mozaik Birliği” başkanının bölgeye gelerek bunları incelediği haber yapıldı. Ama, aynı haberde dikkati çeken bir diğer özellik, bu mozaiklerin son bulunan bölümünün, kaçak kazıların ihbar edilmesiyle ortaya çıkarılmış olması.

Yani, kaçakçılar kazı yaparken  birileri ihbar ediyor ve ilgililer bu ihbar üzerine bölgeye gidiyorlar, kaçakçılar kaçıyor, mozaikler ilgililer tarafından koruma altına alınıyor. Bunlar haberdar olduklarınız, peki ya haberdar olmadıklarınız? Dedim ya, biz taş parçası diyoruz, Dünya Mozaik Birliği Başkanı, çıkıp Avrupa’dan geliyor ve Kahramanmaraş’taki bu güzellikleri görüp şaşıyor ama aynı zamanda katliamı görünce, daha da şaşıyor.

Son olarak dediğim gibi, şehir merkezindeki evlerin tabanlarında, yine muhteşem mozaikler ortaya çıkarıldı. Ama dedim ya, bunlar haber alınanlar, kim bilir haber alınmayan neler var.

Umarım ilgililer, bir zamanlar bu muhteşem mozaikleri yaptıran ve demek ki muhteşem bir medeniyet kuran insanların kalıntılarını en iyi şekilde günümüze ve gelecek nesillere aktarırız. Bunu yapmak için de, biz okurların ilgi göstermesi ve en önemlisi gidip görmesi ve bu güzelliklere sahip çıkması şart. En kısa zamanda ziyarete açılmasını bekliyoruz.

Kahramanmaraş Kalesi

KAHRAMANMARAŞ KALESİ

Şehir merkezinde, şehrin  tam ortasında, yığma bir tepe üzerindedir. Bu tepenin: Hititler döneminden kalma bir şehir (höyük) olduğu  tahmin edilmektedir. Çünkü: kaleye çıkan yol yapılırken, burada Hitit dönemine ait çeşitli küçük kabartma taş eserler bulunmuş.

Kalenin: Hitit döneminde Hitit komutanı Tarhon tarafından şehrin ele geçirilmesi anısına yaptırıldığı düşünülüyor. MÖ.1 ve MS.2.yüzyıllar arasında ise : Roma döneminde onarım gördüğü sanılıyor. Şehri kuşatan tarifsiz panoraması ile  ziyaretçilerine büyük bir keyif sunmaktadır.

Ölçüleri: 150 x 80 metre boyutlarındadır. Dikdörtgen yapılıdır.

Dış burç, kesme taştan, iç burç ise, moloz taştan yapılmıştır. Güney kesimde, çift kanatlı bir kapı görülüyor. Kapı kanatları, ahşap. Ama üzeri saç kaplanmış.

Osmanlı döneminde, kalede çeşitli onarımlar yapılmıştır. Bu onarımlar hakkında, kale kapısı üzerinde, özellikle “Yavuz Sultan Selim”  döneminde yapılan onarımdan söz edilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de onarım yapılmış ve bu dönemde, yörede “Süleyman Han Camisi” yapılmış ve bunun yakınlarında, kalabalık insan topluluklarının yerleştiği iskan alanları ortaya çıkmıştır.

Günümüzde, kale surlarının içi, park olarak hazırlanmış. Hemen girişte bulunan “MARAŞ BİZE MEZAR OLMADAN, DÜŞMANA GÜLZAR OLAMAZ” yazısı, yöre insanının kahramanlığının en büyük kanıtıdır. Burada: çok güzel çay bahçeleri, çocuk oyun parkları ve dinlenme yerleri var.

Girişin sol tarafında ise, büyük bir “Atatürk” şekli bulunuyor ve gece aydınlatıldığında, tüm şehirden görülen, muhteşem güzel bir görüntü oluşuyor. Yani, kalenin tarihi özelliklerinden öte, günümüzde, buranın güzel bir park alanına çevrilmiş olması gündeme geliyor.

Kahramanmaraş Çukurhisar Kalesi-Fırnız Tesisleri

ÇUKURHİSAR KALESİ-FIRNIZ TESİSLERİ 

İl merkezine, yaklaşık 73 km. uzaklıktaki Çukurhisar köyünde, köyün hemen yanındaki dağdadır. Her ne kadar merkeze uzak olsa da, özellikle Fırnız alabalık tesislerinde vereceğiniz küçük bir moladan sonra, Çukurhisar ovasını geçip, bu kalenin bulunduğu yere ulaşabilirsiniz.

Ama biraz önce söylediğim gibi, Fırnız tesislerine mutlaka uğramalısınız. Burası: il merkezine, yaklaşık araba ile 45 dakika uzaklıktadır. Çünkü, Kahramanmaraş-Göksun yolu üzerindeki bu vadi: çevresi çam ormanları ile kaplı ve tabanından akan su kıyısında piknik yerleri bulunan bir vadi.

Vadinin tabanındaki suyun üzerinde bulunan çardaklarda, harika piknik yapabilir, lezzetli alabalıklardan tadabilirsiniz.

Kahramanmaraş Kapıçam Mesire Yeri

KAPIÇAM MESİRE YERİ

İl merkezine, 10 km. uzaklıkta, Kahramanmaraş havaalanı yolu üzerindedir. Çevresi, çam ormanları ile kaplı, Orman Müdürlüğü tarafından işletilen, güzel bir piknik yeri. Ahşap oturma yerleri var. Ayrıca: botanik bahçesi, kınalı keklik üretme istasyonu, göletler, doğa eğitim salonları, piknik ve kamp alanları, yeme-içme yerleri bulunuyor.

Doğaseverlerin bitki ve hayvan hayatını, olanca gerçekçiliğiyle gözlemleyebilecekleri bu park yeri, ülkemizin 30. Milli Parkıdır. Özellikle: hafta sonu ve tatil günlerinde, yöre insanı buraya gidiyor, siz de zaman bulursanız, bu doğal güzelliklerin egemen olduğu yeri mutlaka ziyaret edin.

Kahramanmaraş Ceyhan Köprüsü

CEYHAN KÖPRÜSÜ

Eski Kahramanmaraş-Göksun karayolu üzerinde, Ceyhan ırmağı üstündedir. Şehir merkezinden 10 km. uzaklıktadır.

Günümüzde kullanılmamaktadır. Köprünün: 15’nci yüzyılın ikinci yarısında, daha eski dönemlerden kalma başka bir köprünün temelleri üzerine inşa edildiği düşünülüyor. Uzunluğu: 154.6 metre ve 6 sivri gövdeden oluşan, moloz taşlardan yapılmış bu köprü, özgünlüğünü koruyarak, günümüze kadar ulaşmıştır.

Kahramanmaraş Döngel Mağaraları İzcilik Kampı

DÖNGEL MAĞARALARI İZCİLİK KAMPI

Şehir merkezine, 50 km. uzaklıkta, Kahramanmaraş-Kayseri karayolu üzerindedir. Bu mesafe, yaklaşık 50 dakikalık bir araba yolculuğu ile varılabiliyor.

Burada, Gençlik-Spor İl Müdürlüğüne bağlı, İzcilik kampı var. Bu kampta, 100 kişinin kalabileceği tesisler var. Türkiye’nin çeşitli  yerlerinden gelen öğrenciler, burada kamp yapıyorlar.

Burada: birbirine bağlı, 3 mağara var. Mağaraların tabandan, tavana olan yükseklik: 101 metre. Ancak, buranın öne çıkan özelliği: Tekir bölgesinden gelen büyük bir su kütlesinin, çağlayanlar halinde, bu mağaralardan çıkıyor olması. Ayrıca, mağaralar bölgesinde, Paleotik dönemde, ilk yerleşimlerin olduğu anlaşılmıştır.

Bu durum: muhteşem bir güzellik sergiliyor. Çağlayanlar halinde akan bu sularda, alabalık avlamak ta mümkün. Ayrıca: burada, çevre yerleşim yerlerinin elektrik ihtiyacının karşılandığı “Tekir-Döngel Hidroelektrik Santralı” bulunuyor.

Kahramanmaraş Tekir Yaylası

TEKİR YAYLASI

Şehir merkezine, 64 km. uzaklıkta: Tekir beldesindedir.

Burada: birçok dinlenme tesisleri var. Bu tesislerde: bal, alabalık, et ve yoğurt tatmalısınız. Özellikle: akarsu üzerinde kurulu çardaklar, Antalya-Alanya yöresinde, Dim çayı üzerindeki çardakları hatırlatıyor. Yayla bölümü: havası, suyu ve yemyeşil alanları ile, tam bir doğal güzellik.

 

ILICA-ZEYTUN KAPLICASI

Şehir merkezinin, 72 km. kuzeyinde, tarihi Süleyman köyünün hemen yanındadır. Elbistan-Kahramanmaraş yolu üzerinde, Berit dağı eteklerinde, Ilıca beldesindedir.

Burada çıkan su: romatizmal hastalıklar, kırık-çıkık tedavisi ve kadın hastalıklarında olumlu etki yapıyormuş. Sıcaklığı: 45 derece. Türkiye’nin su kalitesi açısından 25 özel noktadan biri seçilmiştir.

Burada: konaklama tesisleri ve havuzlar var. Bu konaklama tesisleri, genel olarak pansiyon şeklinde yoğunlaşıyor. Ama, otel ve moteller de var. Yani, konaklama imkanları bir hayli fazla. Burada: gün boyu şifalı sulardan yararlanırken, yöredeki tarihi kalıntıları görebilirsiniz. Ayrıca, muhteşem yemeklerden tatmanızı da öneririm.

MALİK BİN EŞTER TÜRBESİ

Adana yolu girişinde, şehir merkezine 6 km. uzaklıktadır. Muhteşem manzaralı türbe Ziya Eddin Yusuf tarafından, 1201 yılında yapılmıştır. Türbeye adını veren Malik Bin Eşter, Halid Bin Velid komutasındaki İslam ordusu ile bu bölgeye gelerek, burada vefat etmiştir.

 

BAŞKONUŞ VE YAVŞAN YAYLALARI

Şehrin en öne çıkan tabiat harikalarından biri olan Başkonuş Yaylası, Kahramanmaraş-Andırın karayolunun 55’nci km. dedir. 1850 metre yüksekliğe çıkarken, Sır Barajı’nın masmavi güzelliğini görebilir ve yaylada piknik yapabilir, geyik çiftliğinde doğa ile baş başa olabilirsiniz.

Yavşan Yaylası  Tabiat Parkı: 39’ncu Tabiat Parkı olup, şehir merkezine 36 km. uzaklıktadır. Doğal su kaynakları bakımından oldukça zengin olup, bölgeye özgü yaklaşık 65 adet bitki türü tespit edilmiştir.

 

ULUDAZ  TEPESİ, UĞUR BÖCEĞİ KOLONİLERİ

Şehir merkezine 65 km. uzaklıktaki bu tepe üzerinde göreceklerinize inanamayacaksınız. Aynı anda, milyonlarca uğur böceğine ev sahipliği yapan bu tepe: özellikle fotoğraf ve doğa tutkunları için, mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak öne çıkıyor.

 

MENZELET BARAJI VE ALİ KAYASI

Kahramanmaraş-Kayseri karayolu üzerinde, mavinin her tonunun yansıdığı bu baraj gölü ve barajın güneyindeki, heybetli ve sarp bir yapıya sahip Ali Kaya’sı, bu bölgeyi ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yer olarak öne çıkıyor. Bu yol üzerinde, özellikle doğal alabalık çiftliklerinde, gerçek alabalığın tadını alabilirsiniz, mutlaka deneyin.

 

YEŞİLGÖZ

Şehir merkeziyle, Döngel-Menzelet Barajı yolu üzerindedir. Dağın altından, 45 metre derinlikte kaynayan suyu ile yeşil bir gözü andıran bu gölet, adeta bir doğa harikası özelliği taşımaktadır. Çınarlar ve salkım söğütler gölgesindeki piknik keyfi için, burayı ziyaret edebilirsiniz.

Kahramanmaraş Ekinözü tanıtımı.

Kahramanmaraş Türkoğlu tanıtımı.

Kahramanmaraş Nurhak tanıtımı.

 

Uşak

Uşak

Halı mı desem, Karun Hazineleri mi, bilmiyorum, bu güzel İlimize, üç kez gittim, pek fazla kalmadım, ama özellikle son yıllarda Karun Hazineleri öne çıktı, yakınlardan geçerseniz, bu talihsiz hazinelerin sergilendiği Arkeoloji Müzesine mutlaka uğrayın,  görün, niye talihsiz, çünkü bu güzel eserleri, herkes yıllardır birbirinden çalmış.

ULAŞIM

Şehir, İzmir-Ankara kara yolu üzerindedir. Uşak-İzmir arası uzaklık: 211 km. Uşak-Ankara arasında uzaklık: 368 km. Uşak-İstanbul arasındaki uzaklık: 499 km. Ankara’dan Uşak şehrine kara yolu ulaşımı: Afyon üzerinden sağlanıyor.

Demir yolu değerlendirildiğinde: Afyon-Uşak-İzmir demir yolu, il merkezinden geçmektedir. 1897 yılından bu yana hizmet veren hat, hızlı tren projesi kapsamına alınmıştır. Uşak demir yolu ile Ankara’ya uzaklık 560 km. İstanbul’a uzaklık 610 km. ve İzmir’e uzaklık 287 kilometredir.

Evet, şehirde hava alanı da bulunmaktadır. Uşak hava alanı, 1998 yılında hizmete açılmıştır. 2002 yılında ise hizmete kapatılmıştır.

Uşak

TARİHİ

Kentin bilinen en eski adı: Temenothytia. Kent, bu adı: Heraklilerden, Aristomakhos’un oğlu Temenos’tan almıştır. Temenos: Roma imparatorluğu dönemi sikkeleri üzerindeki Temenos Oikistes ya da Ktistes yazıtları ve Temenos tasvirleriyle bilinmektedir.

Temenothyria: Flavuslardan sonra “Flaviopolis” adını alır. İl merkezinin eski adı: Uşşak. Uşşak kelimesi: iki anlama geliyor. Öncelikle: Aşıklar Diyarı. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde: bu adı “Aşıklar Diyarı” olarak yorumlanmıştır. Bunun yanı sıra; “Anadolu’daki tarihi yer adları” kitabında, Uşak isminin, buradaki “Obsekion” kentinin isminden türediği yazılmaktadır.

Ele geçen arkeolojik buluntular: Uşak ve çevresinin, MÖ. 4000 yıllarından itibaren, bazı toplumlar tarafından iskan edildiğini göstermektedir. MÖ. 2000 yıllarında, Anadolu’da, ilk siyasi birliği kuran Hititler, kendilerinin batısındaki bu medeniyete komşu olurlar. Afyon ve Kütahya illeri, bu medeniyetin batıdaki son yerleşim alanlarıdır.

MÖ. 620 yıllarında, Kimmerler bölgeyi istila ederler. Bu dönemde, bu bölge, Lidya hakimiyeti altındadır. Lidya kralı Cresüs, Pers imparatoru Cyrus’a yenilince, Uşak bölgesi Pers egemenliğine geçer. Bu durum: Büyük İskender’in bölgeye gelerek, Persleri yenmesine kadar devam eder. Büyük İskender’in komutanlarından Antiagosus, Anadolu seferinde, bu bölgeyi de, Büyük İskender’in topraklarına katar.

MÖ. 189 yılında,

Bölge, Roma Konsülü Manlius’un Anadolu seferi ile Roma hakimiyetine bağlanır. Romanın ikiye ayrılışı ile, 12.yüzyılda, Bizans hakimiyeti, bölgede egemen olur.

1071 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra, Türkler, hızla Anadolu içlerinde yayılmaya başlarlar. Uşak ve çevresi, 1076 yılında, Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından ele geçirilir. Sonraki dönemlerde, haçlı seferleri bölgeyi etkilemeye başlar. 1233 yılında, I. Alaaddin Keykubat tarafından, bölge tamamen Selçuklu egemenliği altına alınır.

Anadolu Selçuklu Devletinin parçalanması sonucu: Germiyanoğulları Beyliği, bölgede egemen olur. 1428 yılından sonra, Beylik, Osmanlı devletine katılır.

Bölge, Osmanlı döneminde, Suhte ve Celali isyanları hariç tutulursa, sakin ve barış içinde yaşamıştır. Şehir, Anadolu eyaletinin Kütahya sancağına bağlı bir kaza oldu.

29 Ağustos 1920 tarihinde, Uşak Yunanlılar tarafından işgal edildi. 2 Eylül 1922 günü, şehir düşman işgalinden kurtarıldı.

Burada, kurtuluş savaşı tarihimizin önemli olaylarından biri gelişti. 2 Eylül 1922 günü gecesi, saat: 22.30 sıralarında, Yunan Birlikleri Başkomutanı Trikopisin de bulunduğu bir kısım general, bölgede, Türk birliklerine teslim oldular.

Yunan komutanının Uşak’ta, Atatürk’ün huzuruna çıkarıldığı ev: şu an, müze olarak ziyarete açıktır.

EVREN DEDE EFSANESİ

Şehirde, saz ve söz ustası, birçok aşık yaşamıştır. Anlatılanlara göre: bir zamanlar, Uşak’ın Banaz ilçesinin günümüzde “Evren Dede” koruluğu olarak bilinen bölgesinde: türküler çalıp söyleyen bir Türkmen koca yaşamaktadır.

Bunun söyledikleri ezgiler, o kadar güzelmiş ki; ezgiyi duyan, sese doğru koşar ve Evren Dede susmadığı sürece de, onun yanından ayrılmazlarmış.

Bir gün gelir ve artık koruluktan ses gelmez olur. Koruluğa gidenler, Evren Dede’den, hiçbir iz bulamazlar. Ama, Uşaklılar, onun sazından gelen namelerin, bu koruluk bölgeye sindiğini ve hala rüzgar estikçe, onun sazının nağmelerinin duyulduğuna inanırlar.

UŞAK İSMİ

Uşak isminin aslı “Uşşak”, aşıklar diyarı demektir. Bu ismin kaynağına ait rivayetler, muhtelif. Şehrin güneyindeki Mende köyü, o zamanlar, büyük bir yerleşim yeri. İsmi: Menos.

Oğuz Türkmenleri, Menosu alır ve adını da “Mende” olarak değiştirirler. Kendilerine uygun hale getirirler.

O zamanlar, şimdiki Uşak’ın bulunduğu yer, boş bir arazi, Mende Bey’in mandırasıdır.

Mende Beyi, buraya, 7 kişilik yönetici, bakıcı gibi kişiler yerleştirir. Zamanla, anlar ki, bu 7 kişinin yedisi de, bir şeylere aşıktır. Kimisi işine, kimisi sanatına, kimisi ruh yüceliğine sahip.

Sekizinci aşık da, bizzat Bey, o da bu 7 kişinin aşıklıklarına aşık.

İçinden, biricik kızını, bunların en küçüğüne vermeyi geçirir. Kızının da bu kişiye, aşık olduğunu öğrenir.

Baba ve kızın katılımıyla, aşıkların sayısı 9 olur. Mandırada düğün yapılır. Mendeden göç ederek buraya yerleşir. 9 aşığın birleştiği bu yer de, yakışan ismi alır: “Uşşak”.

Uşak’ın köyü Aksede: 9 yatırlı bir kabristan bulunmaktadır. Bu 9 yatırın, Uşak’ın kurucusu olan 9 aşığa ait olduğu söylenir. Eski tapu kayıtlarına göre: kabristanın bulunduğu yörenin de “Aşıklar Mezarlığı” olarak yer aldığı belirtilmektedir.

Uşak

GENEL

Şehir, Ege bölgesinde, Batı ve Orta Anadolu’yu birbirine bağlayan, İç Ege bölgesinde bulunmaktadır.

Dağlar: il topraklarının, % 37’ni kaplamaktadır. Dağlarda, çok sık ormanlara rastlanır. Çok çeşitli ağaç türlerinin olduğu bu ormanlarda, yaygın ağaç türleri: meşe, karaçam, kızılçam, dış budak, ahlat, karaağaç, çınar ve ardıçtır.

İklim olarak: Ege ve İç Anadolu ikliminin geçit yeridir. Genellikle: Ege bölgesinin yumuşak ve İç Anadolu bölgesinin sert hava şartları, bir arada görülür.

Yazları daha az sıcak ve kurak, kışları ise İç Anadolu’ya göre daha ılık geçer. Ege’den gelen bulutların getirdiği yağışlar, il iklimini, İç Anadolu ikliminden ayırır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır.

Bölge, Ege bölgesinden daha soğuk olduğundan, Ege bölgesinin tipik bitki örtüsü olan: zeytin bu bölgede pek görülmüyor.

Şehirde, nüfus açısından dikkati çeken bir durum: özellikle yaz aylarında, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin plakalarını taşıyan çok sayıda araç görülmektedir. Bunun sebebi: 1960’lı yıllarda başlayan ve günümüzde de devam eden, büyük bir yurt dışı göçü bulunmasıdır.

İlin ekonomisi: tarihi gelişim sürecinde: halı, kilim ve buna benzer el sanatları öne çıkmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında: Uşak Şeker Fabrikasının kurulması ile, şehirde sanayileşme başlamıştır.

Dokuma, tabakçılık, trikotaj ve toprak sanayisiyle, irili-ufaklı imalathaneler ve fabrikalar artmaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Uşak, Türkiye’nin sanayileşme hamlesine önderlik eden il olmuştur.

Türkiye’nin ilk şeker fabrikalarından birisi, 1926 yılında Uşakta açılmıştır. Bu fabrika, Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk özel yatırımıdır. Şehir, kamu yatırımı almadan büyüyen bir ildir. Bu durum, halkın ticarete olan ilgisine bağlanabilir.

Bu durum: Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında: tekstil, deri ve seramik olarak devam etmiştir.

Evet, şehir ekonomik açıdan büyük hamleler yaparken, Türkiye’nin ve Avrupa’nın en zengin altın yatakları da, bölgede bulunmuştur.

Şehirde turizm gelişmemiştir. Halbuki, E-23 kara yolu şehirden geçmektedir. Ancak, tarihi ve doğal zenginliklere sahip olmasına rağmen, tesis azlığı ve yetersiz tanıtım nedeniyle, turizm sektörü, bölgede yeterince gelişmemiştir.

Uşak Tarhana Çorbası

NE YENİR

Kente gelenler, meşhur Tarhana çorbasının yanı sıra, yumurta sızdırması, ciğerli bulgur, döndürme, Arap aşı, keşkek, köpük helvası ve tahin helvasından mutlaka tatmalı. Tahin helvası, günümüzde fabrikalaşmış. Küçük imalathanelerde yapılan günlük yapım olduğundan, tazelikten öte, sıcak sıcak yenmesidir. Her kentte bulunandan farkı, çok tazeliği ve özel yapılanında glikoz bulunmasıdır.

Bunun dışında, bu bölgeye has diğer lezzetler şunlardır: Çömlek eti (parça etlerden yapılan bir tür yemek), Tas kapama, Keşkek (dövülmüş buğdaydan yapılan bir yemektir) , Alacatene, Katmer, Bükme, Peksimet, Haşhaş sürtmesi, Un helvası, Aşure.

Uşak denilince, Tarhanadan daha ayrıntılı söz etmeden olmaz. Burada tarhanayı en iyi yaptığı söylenen Tarhana Babadır. Yeldanlızade Mustafa Yeldanlı, yani Tarhana baba. Mustafa Bey; tarhanayı tahta kaşıkla ikram ediyor. Farklı bir lezzet, adeta ilaç gibi.

Domates, biber, soğan, nane, yoğurt ve un karıştırılıyor. 3 hafta, fermantasyona tabi tutuluyor. Karıştırılıyor, teknelerde kurutuluyor, öğütülüyor, elekten geçiriliyor, un halinde paketleniyor.

Ancak şehir merkezinde de tarhana yapımı fabrikalaşmış, yani tarhana satın almak veya tatmak isterseniz büyük olasılıkla ev yapımı tarhana bulamayacaksınız. (Ben bulamadım)

Tarhana çorbasını pişirmek için, bir miktar yağ, salça, tuz, isot, sarımsak karıştırılarak kızartılıyor, bir litre su dökülüyor, 3 kaşık tarhana salınıp, top olmaması için kaynayıncaya kadar karıştırılıyor. Sonra servis yapılıyor. Uşak tarhanasının lezzeti: Sivaslı’nın biberi, yerli domates ve diğer malzemelerin kalitesinden dolayı farklıdır. Evet, mutlaka katın.

Uşak kilimleri

NE SATIN ALINIR

Bölgede: seccade ve halı meşhurdur. Kök boyasından yapılan kilimler, pamuklu dokumalar, pelüş battaniyeler ve deri giyim mamulleri, satın alabilirsiniz.

Uşak Halısı

UŞAK HALISI

Türkmenler, dışarıdan gelip, Uşak ve civarına yerleşince, halı-kilim dokumacılığını da yanlarında getirmişler. Murat dağında ve vadilerde, kök boya için elverişli bitkiler olunca da, ortaya sanat eserleri çıkmış. Avrupa’da pazarlama işini de Rumlar yapmış. Uşak halıları, dünya çapında şöhret kazanmış. Avrupa ve Amerika’da Pazar bulmuş, bu ülkelerdeki saray ve müzelerin vazgeçilmezi olmuş.

14.yüzyılda, Uşak’a Avrupalı tüccarlar gelmiş, yüzyıllarca bu halılar İzmir limanından ihraç edilmiş. Özellikle; 1869 yılında, Alaşehir-Afyon demir yolunun tamamlanmasıyla, İzmir ve Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış, Uşak kilim ve halılarının dünyaya açılması sağlanmıştır.

Avrupalı ressamlar tablolarında bu halıları işlemiş. 18.yüzyılda, Osmanlı nakkaşhanelerinde, Uşak halıları tasvir edilmiş. Cami ve saraylara, bu halılar serilmiş. 19.yüzyılda, bu halıların imalatı azalmış, kaliteden taviz verilmiş. Uzun süre geleneksel yöntemlerle üretilen, halı ve kilim girdileri (özellikle kök boyalı ipler) zamanla, üretimin artması sonucu, ihtiyaçları karşılamaya başlamıştır.

Bunun sonucunda, fabrikasyon üretimlere geçilmiştir. İlk yün ipliği fabrikası: 1905 yılında, Uşak şehrinde, Uşaklı özel girişimciler tarafından açılır. Takiben, 1917 yılında, yeni fabrikalar açılır. Ama bu fabrikaların devlet değil, özel kişiler tarafından açılması, Uşaklı girişimcilerin konuya yaklaşımlarının ifadesidir.

Uşak halısının ham maddesi: tamamen yün. Elyaf uzunluğu en az 10-15 cm. ve tek kırkım, 30 mikron kalındığının altında olmayacak, soğuk iklimde yetişen koyunun yününden olacaktır. Mutlaka kök boya kullanılacak. Desenler bitkisel ve estetik olacaktır. Düğüm sayısı da belli bir ölçüde olacaktır. Fiyatı yüksek ve tamamen sipariş üzerine üretilen bu halı, halk arasında iyi bilinmiyor.

Uşak halıları, madalyonlu ve yıldızlı olmak üzere iki tip üretilmektedir. En önemlisi olan “Madalyonlu” halıların boyu, 10 m.ye kadar ulaşmaktadır. 18.yüzyılın ortalarından sonra,  yıldız motifli Uşak halıları dokunmaya başlanmıştır.

Ancak, biraz önce de söylediğim gibi: fabrikasyon üretime geçilmesi, 1930’lu yılları takip eden dönemde, Uşak halılarının kalitesinin düşmesine ve bu halılara olan ilginin azalmasına neden olmuştur.

Wılhelm Von Bode ve Ernest Kühnej adlı Alman araştırmacılar: Uşak halıcılığı hakkında yaptıkları araştırmalarda: 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, gerek Hollanda ve gerek İngiltere’deki yüksek sınıfa mensup ailelerin evlerinde; 18. yüzyıldan kalma Uşak halılarının, bütün odaları kapladığından söz ederler. Bugün de, Berlin Bergama Müzesinde sergilenmekte olan 15.yüzyıla ait, madalyon tipli, büyük halı, Uşak halılarının o dönemdeki değerine en büyük örnek teşkil etmektedir.

Sonuç olarak, biraz önce Uşak yöresinden halı satın alabileceğinizden söz etmiştim. Ama, tercih sizin, halı satın almayı düşünürseniz, fabrikasyon üretim değil de, orijinal kök boyalı iplik kullanılan halıları bulmanızdan yanayım.

GEZİLECEK YERLER

Uşak Kurtuluş Anıtı

KURTULUŞ ANITI

Vilayet binası önündeki meydandadır. Devasa bir anıt. Uşaklıların Milli Mücadelede yaptıklarını simgeler. Anıt: bir kaide üzerinde, üç ana grupta toplanan figürlerden oluşur. Birinci gurupta: Uşak’ın Türk süvarileri tarafından kurtarılışını simgeleyen süvari figürleri var. İkinci gurupta: Türk ulusunun tutsak edilemeyeceğini, sonsuza kadar özgür kalacağını simgeleyen zafer sütunu yükseliyor.

Bu sütunun önüne yerleştirilen Atatürk ile, üzerinde bilim ve sanat yazan kitapları taşıyan genç kız ve genç erkek figürleri ise, Cumhuriyetin kuruluşunu ve gençlere emanet edilişini, eğitime verilen önemi sembolize ediyor. Üçüncü gurupta ise: Türk kadının kahramanlığının ve cesaretinin, Kurtuluş Savaşında ordumuza verdiği desteği simgeleyen kadın figürleri ve mermi yüklü kağnı yer alıyor.

Uşak Arkeoloji Müzesi

Uşak Arkeoloji Müzesi

 

UŞAK ARKEOLOJİ MÜZESİ

Şehir merkezinde, Fatih Mahallesinde bulunan yeni Arkeoloji Müzesi: 2012-2018 yılları arasında yapılmış ve ziyarete açılmıştır. Yapı 3 katlıdır. İlk katta: kronolojik sıraya göre, Uşak sınırları içinde bulunan arkeolojik eserler sergileniyor.

Uşak Arkeoloji Müzesi

Uşak Arkeoloji Müzesi

 

İkinci yani asma katta: bulunduğu bölge itibarıyla para ve paranın tarihi, Lidya dönemine ve Karun hazinelerine ayrılmıştır. Bu alanda: Lidya döneminin günlük yaşantı örnekleri, ölü gömme adetleriyle ayrı bir alanda bulundukları tümülüslere göre Karun Hazineleri sergileniyor. Müzede teşhir anlamında son bölüm: Etnografya bölümüdür. Bu alanda, yakın tarihten örneklerle, Uşak’ın Etnografik kültüründen izler yansıtılmaktadır.

Uşak Arkeoloji Müzesi

Uşak Arkeoloji Müzesi

Uşak Arkeoloji Müzesi

 

Ancak, elbette müzenin en önemli yeri: Karun Hazinelerinden parçalar sergilenen bölümdür. MÖ 7’nci yüzyıldan itibaren bölgede hakimiyet kuran Lidya krallığının hükümdarı Kroisos (Karun)’un paha biçilmez hazinesinin bir kısmı, inanılmaz güzellikleriyle dikkat çekiyor. “Bir kısmı” dedim, çünkü 450 parçalık hazinenin, çalınıp kaçırılan parçalarının dışında, sadece 300 parçalık bölümü sergileniyor.

Uşak Arkeoloji Müzesi

Uşak Arkeoloji Müzesi

 

Bunların dışında, müzede sergilenen eserler şunlar: Roma dönemine ait mermer heykel ve heykelcikler, madalyon ve kapı tipi mezar stelleri, Eski Tunç, Grek,  Roma ve Bizans dönemine ait pişmiş topraktan çanak-çömlekler, kase ve tabaklar ile camdan yapılmış koku kapları, gözyaşı şişeleridir. Son olarak: Haziran 2019 tarihinde müzeyi gezdim.

Oldukça güzel, yeni bir bina, her yer pırıl pırıl, birçok müzede olmayan ama buraya yapılmış “yerlere gezi istikametini belirten oklar” bulunuyor.

Yani: oldukça büyük müzeyi gezerken, bu okları takip ederseniz, eserleri görmeden geçmiyorsunuz. Tuvaletleri gayet temiz, personel ilgili, sadece “Müze ziyaretçileri için bir defter” yoktu, umarım ziyaretçilerin duygularını ifade etmeleri için bir defter konur.

Uşak Arkeoloji Müzesi Deniz atı broşu

Uşak Arkeoloji Müzesi

 

Müzeyi gezmek için 2 saat ayırmalısınız, ama fazla zamanınız yoksa, özellikle “Karun Hazineleri” bölümünü yani asma katı ve de özellikle “Kanatlı Deniz Atı” broşunu mutlaka görün.

Tüm bunların yanında: müze ziyaretçilerinin, müzeye girmeden, gezmeden önce: en alt bölümde yazdığım “Karun Hazinelerinin” başına gelenlerle ilgili öyküyü okumasını tavsiye ederim.

Kısa bir bilgi: bu hazineler o kadar çok yağmalanmış ki, defineciler yanında, özellikle bir müze müdürünün, bir zamanlar Uşak Müzesi Müdürü olan kişinin: kanatlı deniz atı broşunun bir benzerini yaptırıp, aslını çalması, yerine benzerini koyması ve aslını çok küçük bir bedelle başkalarına satması, inanılmaz öykü, ayrıntıları merak edenler en alt bölümü mutlaka okuyunuz.

 

DOKUREVİ (HALI DOKUMA VE UŞAK HALISI ÖRNEKLERİ)

İl merkezi Aybey mahallesindedir. Türk evi karakteristiğinin izlerini taşıyan Dokurevi: dış sofalı bir Uşak evidir. Sofa: eski evlerde: salona benzeyen ve yaz aylarında oturulup kalkılan, çevresi açık bir bölümdür.

Uşak’ta, o dönem yaygın olarak kullanılan hem işyeri, hem de konut olarak kullanılan evlerden bir tanesidir. Evde: misafirlerin kabul edildiği başoda ve ailelerin yaşadığı odalar vardır. Restorasyon çalışmalarının ardından, halı dokumacılığı için uygun hale getirilen Dokurevinde: 14, 15 ve 17’nci yüzyıllarda, tüm dünyada revaçta olan Uşak halıları; kursiyerler tarafından otantik olarak dokunmakta ve ziyaretçilere satılmaktadır.

ATATÜRK VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Dokurevine yürüme mesafesinde, Hisarkapı Uluyol mahallesindedir.

Bu yapı: bir Osmanlı yapısıdır. Kent merkezinde bulunuyor. 1910 yılında: Uşaklı Kaftancı ailesi tarafından yaptırılmıştır. Ancak bir yazılı kaynakta: Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa’nın, 1879 yılında bu evde misafir kaldığı da yazılıdır.

Bu yüzden, yapım yılı net olarak bilinmemektedir. Ev: iki katlı, büyük bir konaktır. Kemerli kapısından geniş bir salona girilir.

Salonun sağ ve sol solunda odalar var. Çıkartmalı üst katın sağındaki geniş oda, Atatürk ün Uşakta bulunduğu 2-4 Eylül 1922 günlerinde yatak odası olarak kullanılmıştır. Çünkü, Kurtuluş Savaşında, Büyük Zaferin hemen ardından, 2 Eylül 1922 günü, Uşak’a giren Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindekiler tarafından, bu bina, geçici karargah olarak kullanılmıştır.

Yapının en büyük özelliklerinden biri de: Kurtuluş savaşından sonra, esir alınan Yunan kuvvetleri Başkomutanı General Trikopis; 3 Eylül 1922 tarihinde, burada Atatürk’ün huzuruna çıkarılmış ve kılıcını Atatürk’e teslim etmiştir.

Kurtuluş savaşından sonra, yapı, sahipleri tarafından ev olarak kullanılmış. 1973 yılında ise, kamulaştırılmış ve onarımı yapılmıştır. 1 Eylül 1978 tarihinde, Müze olarak ziyarete açılmış ve 1986 yılında yeniden düzenlenmiştir.

Evet: Müze binasının birinci katı: Etnografya Seksiyonu olarak düzenlenmiş, Uşak ve çevresinden derlenen Etnografik eserler, burada sergilenmektedir. İkinci kat: Kurtuluş Savaşı ve Atatürk seksiyonudur. Atatürk ve kurtuluş savaşı ile ilgili fotoğraflar, belge önerileri, Atatürk eşyaları burada yer almaktadır.

HALI VE KİLİM EVİ

Müzenin hemen yanında, yaklaşık 100 metre uzağında Uşak Belediyesi tarafından yaptırılan Halı ve Kilim Evi vardır. Uşak Belediyesi: Hisar kapı Uluyol Sokakta, tarihi bir evi kamulaştırmış, restore etmiş ve 2013 yılında ziyarete açmıştır.

Ahşap, iki katlı yapıda, Halı ve Kilim Evi kurulmasında, önemli figürlerden birisi de ressam Devrim Erbil’dir. Şu anda, burada, çok değerli Uşak Halıları ve ödül almış Uşak kilimleri başta olmak üzere, 48 adet halı ve kilim sergilenmektedir. Yani, Türk halı sanatını tanımak için, burası ziyaret edilmelidir.

ESKİ UŞAK EVLERİ

Halı ve Kilim Müzesinden sonra, merkeze doğru devam eden yerde: eski Uşak evlerinin birebir örneklerini görebilirsiniz. Tiritoğlu sokakta, nostaljik bir hava yaşatılmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarına tarihlenen Uşak’taki tarihi evlerden, günümüze gelen bir kaç yapı kalmıştır. Bu evler: genellikle iki katlıdır. Birinci katları: taştan, ikinci katları ise ahşaptır.

KENT TARİHİ MÜZESİ

Şehir merkezinde, trafiğe kapalı İsmet Paşa Caddesindedir. Uşak Belediyesi tarafından yaptırılan müzede, Uşak ilinin son 200 yıllık sürecini ve kültürel öğeleri tanıtılır. Müze binası, eski İtfaiye Merkezidir.  Müzeye ev sahipliği yapan bina: geçmişte de çok önemli bir misyona sahip olmuştur. Türkiye’de sokakların aydınlatılması için ilk elektrik Uşak’ta üretilmiştir.

Bu elektrik, bu binada üretilmiş ve  dağıtılmıştır. Müzede: Uşak’ın kronolojik tarihi, coğrafyası, kurtuluş mücadelesi, turizm zenginlikleri, doğal güzellikleri, folklorik değerleri, Uşak tarhanası: belgeler, canlandırmalar, görsel sunumlar ve maketlerle anlatılıyor. Müzeyi gezdikten sonra: müzenin bulunduğu alandaki, Uşak tekstil fabrikalarının fabrika satış mağazalarına uğrayıp, battaniye, çarşaf, nevresim gibi tekstil ürünleri satın alabilirsiniz.

Uşak Ulu cami

ULU CAMİ

Belediye binasının kuzeyindedir. Avlusunda bulunan H.Şaban 822/Ağustos-Eylül 1419 tarihli çeşme kitabesine göre: Germiyan Beyi II Yakup zamanında (1387-1428) Kavşidoğlu Mehmet tarafından yapılmıştır.

Cami: kuzey tarafındaki 1 büyük ve 6 küçük kubbe, son cemaat yeri ve bunun kıble tarafındaki harimden meydana gelmektedir. Cami önünde: tarihi bir çeşme vardır. Evet, cami, narin minaresiyle Uşak’a takılmış bir gerdanlık gibidir.

Uşak Hacı Gedik Hanı

HACI GEDİK HANI

Halı pazarı mevkiindedir. İki katlı taş bina, alt ve üstte, toplam 30’ar dükkan bulunmaktadır. Altta, ayrıca geniş bir kahvehane var. Hanı yaptıran ise: Hacı Alioğlu Hacı Mustafa Efendi. Hanın dış kapısı üstünde, bir kitabe bulunuyor. Uşak şehrinin tamamen yanmasına neden olan büyük yangında: 1894, burası yanmamış.

Ziraat Bankası, Osmanlı bankası gibi mali kuruluşlar ile manifatura mağazaları, uzun süre bu handa kalmışlar. 1940 yıllarında, Han oldukça aktif olarak çalışmış. O dönemde, hanın, alt katlarındaki odalar, esnafın deposu olarak kullanılırken, üst katlarında gelen yolcular konaklıyormuş.

Uşak Paşa Hanı-Taşhan

PAŞA HANI (TAŞHAN)

Uşak’ın mimari güzelliğini gösteren bir yapıdır. 1898 yılında Tiritoğlu Mehmet Paşa tarafından, bir Fransız mimara yaptırılmıştır. İnşası 3 yıl sürmüştür. Paşa Hanı: 1990-1996 yılları arasında onarım görmüştür. Genel görünüm bakımından, yamuk bir plana sahip olan yapı, avlulu ve iki katlıdır. Hanın girişi, güney cephededir.

Giriş kapısı: üzerinde soyut bir yaprak motifi bulunan, çıkıntılı kilit taşı olan, basık ve kemerlidir. Bunun üzerinde bir sıra taş, onun üzerinde üçgen alınlık bulunur. Girişin iki yanında, kare kaideye oturan, köşeli iki plaster, silmeli yayın başlıklarıyla sonlandırılmıştır.

Han günümüzde otel olarak kullanılmaktadır. İki katlı ve kesme taştan yapılmıştır. Alt katta, içli-dışlı  dükkanlar ve üst katta 30 kadar dükkan bulunuyor. Mülkiyeti Dülgeroğullarına geçmiştir. Günümüzde ise, Turizm Bakanlığından belgeli, özel otel olarak hizmet vermektedir.

MERKEZ AKSE ÇAMLIĞI

Şehir merkezine 4.5 km. uzaklıktadır. Kurtbaba mevkiindedir. Mesire yerinin asli ağaç türü: kızılçam. Çamların yaş ortalaması ise: 50-100 yıl arasında değişmektedir. Çamlığın çevresinde: piknik alanları ve turistik tesisler bulunuyor. Öğrendiğime göre: geçen yıl, burası Belediye hudutlarından çıkarılarak, Orman İşletme Müdürlüğüne verilmiş.

Yani hani belki duymuşsunuzdur “2b” denen bir uygulama var, bu uygulamaya dahil edilirse, sanırım “Aske Çamlığı” bizim gibilerin yazdığı, bu satırlarda, bir hatıra olarak kalacak, gelecek nesiller, bu yazılardan okuyarak, resimleri izleyerek, “ Bir zamanlar burada Akse çamlığı diye bir yer varmış “ diyecekler.

GÖĞEM KÖYÜ ÇAMLIĞI

Yunan Başkomutanı General Trikopisin 2 Eylül 1922 günü saat: 22.30’da esir alındığı tepeyi ve bu tepede dikilen Zafer Anıtını, görüş sahası içine alan bu çamlık alanı: şehir merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Anıt: 1961 yılında dikilmiştir. Bu dönemde, bu çamlık bölgeye üç adet dinlenme evi yapılmıştır. Bu evlerin bakımı ve geliri, köy halkına aitmiş.

Uşak Örencik Kaplıcaları

ÖRENCİK KAPLICASI

Uşak-İzmir karayolu üzerinde, Güre köyüne, 10.km. uzaklıktadır. Şehir merkezine 33 km. uzaklıktadır.

Kaplıca suyunun sıcaklığı 38 derecedir. Günde, 700 kişiye hizmet verme kapasitesine sahiptir. Karaciğer, mide, cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Burada: Uşak İl Özel İdaresi Müdürlüğünce, 52 villa tipi konaklama yeri yaptırılmıştır. Ayrıca, iki tane bay-bayan Türk hamamları bulunuyor.

KAYA AĞIL TERMAL TESİSLERİ

Uşak Belediyesi tarafından yaptırılan tesisler, 2013 yılında hizmete açılmıştır. Uşak Merkez Kaynağıl köyü sınırları içinde, şehir merkezine yaklaşık 10 dakika uzaklıktadır.

Bir çok hastalığa iyi geldiği belirtilen jeotermal su, tesiste belli ısı değerleri arasında, halkın kullanımına sunuluyor. Tesis: bayan ve erkek olmak üzere iki bölümden oluşmakta olup, tuz odaları, sauna, hamam ile açık-kapalı havuzlar vardır. Burada ayrıca konaklama için odalar bulunuyor.

TAŞYARAN VADİSİ

Uşak-İzmir karayolunun 45’nci kilometresinde, karayolunun 500 metre kadar güneyinde, Gediz nehri üzerinde bulunan tarihi köprüden buraya ulaşılır. Taşyaran Vadisi, Gediz nehrine dökülen ve kaynağını Eşme ilçesinden alan Hamam çayının aşağı mecrası üzerinde oluşmuş bir görsel cennettir. Yakınlarında, soğuk su kaynağı da bulunmaktadır.

Uşak Karun Hazinesi

KARUN HAZİNESİ

Evet, şimdi sizlere, muhteşem bir öykü anlatacağım. Belki biraz uzun gelebilir ama tarih meraklılarının, bu öyküyü büyük bir heyecanla okuyacaklarına eminim. Sonuçta: Karun, Karun hazineleri konusunda, güzel bilgilere sahip olacaksınız ve bu büyük hazineleri izlerken, daha büyük bir keyif alacaksınız.

Uşak Karun

KARUN

Antik çağda: Lidya olarak isimlendirilen bölge: Anadolunun batısında: Güneyi Karia, Kuzeyi Mysia, doğusu Frigya, batısı İonia bölgeleriyle çevrili bir alan.

Lidya imparatorluğu: MÖ.7.yüzyılda başlar, ilk kral Gyges.

Yunanlılar, antik dönemlerde “Yunan” olmayan herkesi “barbar” olarak adlandırırlardı. Sadece, Lidyalılar, hiçbir zaman barbar sınıfına sokulmazlar. Yunan ölçüm değerlerinin çok çok ilerisinde olan zenginlikleriyle, Lidyalılar hep saygı görmüşlerdir.

Lidyalılar parayı icat ettiler. Bu buluş, ilkçağ dünyasının ekonomik gelişmesini hızlandırdı. Ticari ilişkilerde: dürüst ve ödemeleri konusunda hassas Lidyalı işadamlarına: devlet tarafından, üzerinde imparatorluk mührü bulunan: bazı demir ve bronz levhalar veriliyordu.

Bu kişiler, bu levhaları, ticari ilişkilerinde “kredi kartı”na benzeyen bir şekilde kullanıyorlardı. Buna göre, tüccarlar: başkent Sardes ya da Thyateria (bugünkü Akhisar), Philadelpheia (bugünkü Alaşehir), Gordos (bugünkü Gördes) ve ya Silandos (bugünkü Karaselendi) gibi Lidya kentlerinde, toplu mal alımı yapacağı sırada, bir dükkana gittiğinde, elindeki levhayı gösteriyordu.

Levhanın üzerinde: “Bu belgeyi taşıyan kişi, devletimiz tarafından tanınıp, bilinen, güvenilir bir tüccardır. Ticari faaliyetleri, imparator tarafından onaylanmıştır. Kendisine, bedeli sonradan ödenmek üzere mal verilebilir.” Anlamında ifadeler yazılıydı.

Ancak: Lidya imparatorluğunun dünyanın en zengin ülkesi olmasının sebebi: Tmolos (Bozdağlar) dağlarından çıkan ve Hermos (Gediz) nehrine karışan, başkent “Sardes”den geçen, Paktalos (Sart) deresinin alüvyonları içindeki altındır. Buradan elde edilen altın, Lidya’nın kaderini belirler.

Evet, ünlü yazar Heredota göre: Lidya imparatorluğu, üç sülale tarafından yönetilmiştir. Son sülale: Mermnadlar, 141 yıl boyunca, ülkeye egemen olmuşlardır. Özellikle bu dönemde: Lidya, bölgede, siyasi ve ekonomik yönden öne çıkmıştır. Bu sülale: kral Gyges ile başlar. Daha sonra: Ardys, Sadyettes ve Alyettes ile devam eder. Kral Kroisos (Karun) ile biter.

Bir takım saray entrikaları ile ülkeyi ele geçiren üçüncü sülalenin IV. ve son kralı Kroisos: babası Alyettes’in ölümünden sonra, MÖ.560 yılında, tahta geçer. Karun: İngilizcede “Croesus”, Arapçada ve Farsçada “Qarun” olarak bilinir. MÖ.595-546 yılları arasında yaşamıştır.

Tarihte Croisos veya Krezüs olarak adlandırılır ve Lidya krallığının son kralıdır. MÖ.560 yılında, babası Alyettes in ölümü üzerine tahta çıkmış ve MÖ.546 yılında Perslere yenilinceye kadar Lidya topraklarına hükmetmiştir.

Akıl almaz zenginliği sayesinde, dünyaca meşhur “Karun kadar zengin” deyimiyle, ününü günümüze kadar taşır.

Kehanet merkezlerinde geleceği okuyan kişiler: Karun’u hoş etmek için, pek çok zaman gerçekleşen kehanetlerde bulunmuş ve bunun sonucunda, kral tarafından, bu merkezlere, değerli hediyeler gönderilmiştir. Bu durum, pek çok antik dönem yazarları tarafından övgüyle bahsedilen bir konudur.

Özellikle: Bodrumlu ünlü tarihçi Heredot: eserlerinde: Kral Karun’un zamanın ünlü kehanet merkezi olan Delphiye gönderdiği hediyelerden söz eder. Heredot’a göre: Kral Karun; düzenli olarak hediye yolladığı Delphiye, bir keresinde:  tanrı Apollon onuruna kurban edilmek üzere, tam 3000 tane büyükbaş hayvan gönderir.

Bunlarla birlikte gönderilen diğer hediyeler ise şunlardır: her biri 10 talent (260 kg) olan 2 sandık dolusu altın, bir o kadar ağırlıkta yüzlerce altın tuğla, yine 10 talent ağırlığında, Delphi’deki tapınağın önüne konulmak üzere yaptırılmış saf altından aslan heykeli ve heykeli, üzerine kadar örten beyaz altın ve gümüşler, gerçek boyutlarda saf altın kadın heykelleri ve tüm bunların yanında, yine ağırlığı tam olarak belirtilmeyen, birçok göz kamaştırıcı altın hediyeler.

Heredot: Kral Karun’un dağ gibi biriken bu hediyelerinin raporunu tutar ve hatta bu hediyelerin tapınakta nerelere konulduğu ve yer değişimlerini dahi tek tek yazar. Ancak, tüm bu hazine: Delphi şehrinin kontrolünü ele geçirmek için yapılan üçüncü kutsal savaşta (MÖ.356-346) tamamen eritilir.

Evet, günümüzden 2600 yıl öncesi. Bu dönemde: zenginlik ve refahın doruklara ulaştığı Batı Anadolu’da; işte böyle bir uygarlık var. Bu uygarlıkta: zarafet ve lüks, elit sınıfın tüm yaşamının vazgeçilmez bir parçası olur. Servet ve gücü ölümün ötesine taşıma tutkusu sonucu: Tümülüsler yontulur, taş bloklar içine mezar odaları yapılır.

Bu mezar odalarının içine, değerli ölü hediyeleri konulur. Takip eden binlerce yıllık süreçte, bu ölü hediyeleri, yani mezar içindeki ölünün yaşarken kullandığı objeler, günümüze muhteşem güzellikleri ve bilgileri ulaştırırlar.

Bu ihtişam; bu lüks, elbette başkalarının da dikkatini çeker. Persler; Anadolu içlerinde ilerleyerek, Batı Anadolu’daki bu büyük ve zengin imparatorluğu ele geçirirler. Pers kralı Cyrus: Lidya kralı Croisosu esir alır.

Onu: tepedeki sarayının bahçesinde hazırlattığı odunların üzerindeki bir tahta oturtturur ve odunlara, altta ateş verdirir. Bu sırada: kral Karun “Solon, solon, ah solon” diye inler.

Bunun üzerine, Pers kralı Cyrus merak eder ve sorar: “O kim”

Kral Karun anlatır: “ Krallığımın en güzel günlerinde, beni Atina’dan gelen, asker ve filozof Solon isimli biri ziyaret eder. Ben ona, bütün zenginliğimi gösterdikten sonra, sormuştum. “Dünyanın en mutlu insanı kim?”

O da bana “bir insanın sonunu görmeden, mutlu olup olmadığı hakkında karar vermek zor” demişti. İşte, bunu anımsadım.” Der.

Pers kralı Cyrus, bu cevaptan etkilenir ve Karun’u kurtarmak için, ateşi söndürme emri verir.

Ancak, ateş çok yükselmiştir. O sırada, tanrı Apollon işe karışır ve ateşi söndürür.

Sonuç olarak: Pers kralı Cyrus, Karunu yanına danışman alır ve kendi ülkesine götürür.

Evet, değişik bir öykü. Bu öyküyü, bir kısım yazar, şöyle şekillendirir. Pers kralı Cyrus, Karun’u, hazinesinin yerini söylemesi için ateşe atmakla tehdit eder. Ancak, hazinenin yerini söyletemeyince, ateşi söndürtür ve Karun’u, ileride hazinenin yerini söyleyebilir diye düşünerek yanına alır ve kendi ülkesine götürür.

Ama, kral Karun, hazinesinin yerini asla söylemez ve MÖ.515 yıllarında, sırlarıyla birlikte ölür ve İran topraklarında yeri belli olmayan mezarına gömülür. Araştırmacılar: Lidya uygarlığının başkentinin, Persler tarafından işgali sırasında ve sonrasında, yalnızca, şehirde yaşayan insanlara ait zenginliklerin, Persler tarafından talan edildiğini söylerler.

Yani: kral Karun’un kişisel hazinesi bulunmuş değildir, hala da bulunabilmiş değildir.

Uşak Karun Hazinesi

KARUN HAZİNESİ OLARAK BULUNAN BULUNTULAR

Uşak il merkezine bağlı Güre köyü yakınlarında: Hermos (bugünkü Gediz) nehrinin suladığı ovanın yakınlarında: Lidya ve Pers Tümülüsleri bulunuyor. Lidya tümülüsünün diğer adı, Toptepe tümülüsü.

BİRİNCİ SOYGUN

1965 yılında: Güre kasabasına bağlı Tekin köyünden Durmuş isimli bir köylü: Tevrat ve İncil kutsal kitaplarında adı geçen Karun Hazinesini bulmaya çalışmaktadırlar. Durmuş, iki arkadaşı ile birlikte, kendi tarlasına yakın Toptepe Tümülüslünde, kaçak kazı yapıyordu. Çünkü: eski eserlere, çevredeki bazı kişiler, çok yüksek para veriyorlardı.

Bir gün: yaptıkları kazıdaki çukur iyice büyümüştü. Ancak, önlerine taş bloklar çıktı. Çukuru iyice temizleyip, genişlettiler, ancak taş blokları yerlerinden oynatamadılar. Çünkü: taş kitleleri, birbirlerine metallerle bağlanmışlardı. Taş bloklar üzerinde, kürek sapı büyüklüğünde delikler açılmış ve dikine açılan bu deliklere, metal akıtılarak, taş bloklar birbirlerine bağlanmışlardı. Sökemediler.

Sonunda: yörenin demircisi Osman’a durumu açıkladılar ve pay verme karşılığı Osman da aralarına katıldı. O gece, kazı yerine birlikte gittiler. Demirci Osman, ateş yaktı, kömür attı, körükle hava verip ateşi iyice kızdırdı. Taş blokları birbirine bağlayan metal, erimeye başladı. Eriyen metali, taş bloklarının içinden dışarı boşalttı. Boşalan yere, biraz barut koydu ve fitili ateşlediğinde, traktör lastiğinin patlama sesinden daha az bir ses duyuldu.

Taş bloklar birbirinden ayrılmıştı. Blokların arasından geçerek, mezara ulaştılar. Mezar odasına girdiklerinde, yerdeki bir gümüş testiyle, çok sayıda mermer alabastron, tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmuştu. Ancak, yine de fener ışığında, her yer ışıl ışıl parlıyordu. Bu ışıldı, elbette altın ışıltısı idi.

Uşak Karun Hazinesi

Yalnızca, bir tutam saçı kalmış ve kemikleri toz olmuş prensesin, tüm mücevherlerini aldılar. Bunlar: toplam 135 eser idi. Bunlar arasında, özellikle öne çıkanlar şunlardı:

  1. İnsan kulplu, gümüş oinochoe,
  2. Sfenks ve altın başlı, tutamaklı kepçe,
  3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
  4. Altından yapılmış, içleri boş, iğneli altın küpe,
  5. Aynı tip, ancak daha küçük boyutta, iğneli küpe,
  6. Sallamalı, altından yapılmış, kanatlı at şeklinde, broş.
  7. Meşe palamudu sallamalı, altın ve renkli taştan yapılma kolye,
  8. Akik ve taştan yapılmış, geometrik şekilli kolye,
  9. Mavi renkte, camdan yapılmış, uçları aslan başı şeklinde, bir çift bilezik,
  10. Uçları taş boncuklu, püskül şeklinde, altın gerdanlık

Ancak; mezardan çaldıkları eserleri kendi aralarında paylaşımda sorunlar çıktı. Birbirlerini emniyet güçlerine ihbar ettiler. Ama: emniyet güçleri ile girilen silahlı çatışma sonunda kaçtılar ve mezar odasından çıkardıkları eserleri, 65 bin liraya sattılar, eserlerden bir daha haber alınamadı.

Uşak Karun Hazinesi

İKİNCİ SOYGUN

Bir yıl sonra, 6 Haziran 1966 tarihinde: Güre köyündeki bu Tümülüslerde, ikinci bir soygun yaşanır. İkiztepe tümülüsünün batı yamacında, bir köylü tarafından, düzgün bir mermer blok bulunur. Bunun üzerine, kaçakçılar hemen kazıya başlarlar. Ancak, bir türlü mezar odasına ulaşamazlar. Sonunda: mezar odasının tavanını, barutla patlatarak içine girerler.

Mezar içinde: 150 parça: altın takı, gümüş kap ve tütsü kabı bulurlar. Ancak, yine paylaşımda anlaşamazlar, durum aralarından birileri tarafından emniyet birimlerine ihbar edilir. Emniyet birimleri olaya müdahale edince, kaçakçılar yine kaçarlar ve ele geçirdikleri eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüsündeki buluntuları satın alan alıcıya ulaştırarak, 160 bin liraya satarlar.

ÜÇÜNCÜ SOYGUN

Takip eden süreçte: yörede avlanmakta olan köylüler tarafından, bir başka Tümülüs: Aktepe I. Tümülüsü bulunur. Tümülüste bulunan: kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri ve bezemeli kiline ayakları keskilerle kesilerek ve parçalanarak, satılmak üzere İzmir’e gönderilir.

Mezar odasının arka duvarı: daha sonra, üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacılara satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine, Aktepe I Tümülüsünün, dromosuna ulaşılarak, mezar odasının giriş kapısının iki yanında bulunan, boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılmıştır. Çıkarılanlardan biri: 1987 yılına kadar, kaçakçılardan biri tarafından saklanmış, diğeri ise; sökülmeye çalışılırken kırıldığından, yerinde bırakılmıştır.

SONUÇ

Kaçak olarak kazı yapanlar, satanlar ve hazineye sahip olanlar, sürekli talihsizlikler yaşadıkları için, halk arasında, hazinenin lanetli olduğu söylenir. Takip eden dönemde, bu olaya karışan kişiler, başlarına gelen garip kazalar sonucu öldüler.

Biri, traktör altında kalıp öldü, diğerinin kafasına bıçak saplandı, bir diğeri ise, kafayı oynattı.

Bulunan bu hazine: aslında, kral Karun’un mezarından değil, yalnızca yine burada antik dönemde yaşamış bir prensesin mezarından bulunmuş objelerdir.

Çünkü: kral Karun’un hazinesinin, yalnızca bu objelerden oluştuğunu düşünmek mümkün değil. Çok daha muhteşem bir hazine olsa gerek.

YILLAR SONRA, HAZİNENİN ORTAYA ÇIKMASI

1870 yılında, Amerika’da Metropolitan Museum of Art’a, çoğu gümüş, bir gurup eser geldiğine ilişkin haberler, basın organlarında yer almıştır. Amerika-Boston Müzesinden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesine, 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup yazarak, bu eserler hakkında ayrıntılı bilgi verir.

O tarihte, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olan Burhan Tezcan; Metropolitan Müzesi Müdüründen, bir meslektaşı olarak, basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ve fotoğraf ister, ancak herhangi bir yanıt alamaz.

Bunun üzerine, Türk hükümeti, Müze aleyhine dava açar. Ancak, herhangi bir sonuç alınamaz.

Bu sırada: Burhan Tezcan, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde, Amerika’yı ziyaret eder. Metropolitan Müzesi yetkilisi Dierich uon Bothmer, tüm engellemelere karşın, Burhan Tezcan ile görüşür ve yine de herhangi bir sonuç alınamaz. Bunun üzerine, ABD Dışişleri Bakanlığı ile görüşmeler yapılarak, bu eserlerin gümrük kayıtlarının araştırılması istenilmiştir.

Takip eden süreçte, 1984 yılında, Metropolitan Müzesi tarafından, yeni bir sergi açılacağı bahisle bir katalog yayınlanır. Bu katalogda; Uşak ve çevresindeki Tümülüslerde, kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya eserlerinin bir kısmının yer aldığı görülmüştür.

Bu sırada: 1986 yılında, Charles Koczka isimli, Amerikan Gümrük İdaresine bağlı olarak New York bölgesinde çalışan ve eski eser kaçakçılıkları ile mücadele eden özel gümrük ajanı: Başkonsolosluğumuz ile irtibat kurar.

Lidya eserlerinin, Türkiyeden çalınarak, yasa dışı yollarla Amerikaya ithal edildiğine inandığını söyler ve bu konudaki bazı belgeleri, Kültür Bakanlığımıza iletir. Bu arada: gazeteci yazar Özgen Acar’da, sürekli yazıları ile, Türk hükümetinin konu hakkında dikkatini çeker.

Bir kısım belgenin ortaya çıkması üzerine: Mayıs 1987 tarihinde, hukuki zaman aşımının dolmasına yalnızca 13 gün kala, Türk Hükümeti temsilcileri avukatlar tarafından, Metropoliten Müzesi aleyhine, New York Federal Mahkemesinde dava açılır.

6 yıllık süreç sonunda, Temmuz 1990 tarihinde, hukuk savaşı, ülkemiz lehine sonuçlanır. Ekim 1993 tarihinde, 1960’lı yıllardaki kaçak kazılar sonucu yurt dışına kaçırılan 363 eser, ülkemize iade edilmiştir.

ESERLERİN TÜRKİYE’DE SERGİLENMESİ

Karun hazinesi, Türkiye’ye getirildikten sonra, 3 yıl, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenir. 1996 yılında ise: Uşak Arkeoloji Müzesinde sergilenmeye başlanır.

Amerika Metropolitan Müzesinde sergilenen eserler: sergilenmeden önce, uzmanlar tarafından çeşitli tekniklerle temizlenmiş ve bazı kimyevi maddelerle parlatılmıştı.

Buradaki sergileme sırasında: gerek zemindeki bez çuha ve gerekse aydınlatma sistemi ve ortamdaki değişik olumsuzluklar yüzünden, eserlerin, 170’inde bozulma meydana geliyor. Bu eserler: altın, gümüş ve bakır alaşımlı. Bozulmaları çok normal.

Bozulan bu 170 parça eser, bakım için Ankara-Anadolu Medeniyetleri Müzesine götürülerek temizleniyor.

Ancak, hazinenin Türkiye’ye dönmesini sağlayan gazeteci Özgen Acar, bu sıralarda defalarca “Dikkat, Müze soyulacak” şeklinde yazıları ile, ilgilileri uyarmaya çalışır. Çünkü: Uşak Arkeoloji Müzesinde, o sıralarda alınan emniyet önlemleri yeterli değildir.

Şöyle ki: bahçe duvarları alçak (yalnızca 1 metre) , alarm sistemleri yetersiz, personel sürekli değil, işçiler geçici.

Uşaklı bir vatandaş, hem güvenlik, hem bilet kesici, hem de ziyaretçilere bilgi veren eleman olarak çalışıyor. Bunun dışında: daha biçilmez broş ve diğer eşyaların durduğu camekanın bir tane uyduruk, küçük anahtarla açılan kilidi var.

Bir de mühür. Yani hırsızlık adeta imkansız. Kim uğraşıp güvenlik arkadaşı lafa tutacak da vitrine bir anahtar bir de mühür uydurup, içindeki milyarlarca dolarlık eşyaları çalacak. Mümkün değil.

Uşak Arkeoloji Müzesi Deniz atı broşu

DENİZ ATI BROŞUNUN ÇALINMASI

Ancak, hazine ait olduğu topraklara dönmesine rağmen, gözünü hırs bürümüş hainler, yine boş durmazlar. Karun hazinesinin en değerli parçalarından olan “deniz atı broşu”: bulunduğu yerde, sahtesiyle değiştirilir.

Durum, Kültür Bakanlığına isimsiz bir ihbar mektubu ile bildirilir. Soruşturma başlatılır ve yapılan inceleme sonucunda, aralarında Uşak Arkeoloji Müzesi müdürü de dahil olmak üzere, 9 kişi gözaltına alınır.

Kanatlı deniz atı broşunun: yerine sahtesi konulduktan sonra, pazarlanmak üzere, İstanbul’a götürüldüğü öğrenilir. Ancak, makus talih devam etmektedir. Broş: kendisini çalanlar tarafından, İstanbul’da pazarlanmaya çalışılırken, alıcı kılığındaki hırsızlar tarafından, satıcılarından çalınır. Yani: soyguncular, soyulur.

Ama sonuçta: som altından yapılan orijinal deniz atı broşu, halen kayıp. En uzun süre ceza evinde yatan Müze Müdürü ise, 4 yıllık bir süre sonunda, Mayıs 2010 tarihinde ceza evinden tahliye edilir.

Hani: Karun hazinesi lanetli diye bir söylenti vardı, sanırım Müze Müdürünün başını da yakan bu lanet olsa gerek.

Uşak Banaz ilçesi gezi yazım hakkında Banaz