Öncelikle milli park alanının Güney Afrika ülkesinin bazı şehirlerine olan uzaklığından söz etmek istiyorum. Johannesburg şehri ile park arasındaki uzaklık 425 km, Peritoria şehri ile 529 km, Durban şehri ile 750 km ve Cape Town şehri ile 1800 km dir. Kuruger parkı bölgesinde faaliyet gösteren üç tane havaalanı vardır.
Burası: Güney Afrika’nın en büyük vahşi yaşam parkıdır. Toplam park alanının 2 milyon hektar olduğu söyleniyor. Bu büyüklük: İsrail veya Galler ülkesinin toprakları kadardır. Park: kuzeyden güneye 60 km doğudan batıya 350 km uzanır. Park: 1898 yılında, yaban hayatını korumak için kurulmuştur.
Ancak: parkın geçmişi, MÖ.1.500.000 yıllarına kadar uzanır. MÖ.100.000 yıllarında burada yerli kabileler Sunlar’ın yaşadıkları biliniyor. MS.200 yılında ise, Nguni insanları bölgeye yerleşmiş ve sığırları için burayı otlak olarak kullanmışlardır.
Park alanına ilk Avrupalı 1725 yılında Cape kolonisinden gelen Hollanda Doğu Hindistan şirketi üyesi Francois de Cuiper’dir. Ancak, yerli kabileler saldırarak bu ziyaretçiyi geri püskürtmüşlerdir.
1838 yılında Louis Trichards ve Hans van Rensburg bölgeye geldi. 1912 yılında bir demiryolu hattı ile rezerv bozguna uğradı. 1926 yılında İngiliz yönetimi, resmen “Paul Kruger” rezervlerini aldı ve Güney Afrika’nın ilk Milli Parkı ilan edildi. 1927 yılında park alanı ziyarete açıldı.
Park alanı içinde bulunanlar: 336 ağaç, 49 balık, 114 sürüngen, 507 kuş ve 147 memeli türü bulunmaktadır. Ayrıca, yine park alanı içinde: Masorini ve Thulamela gibi görkemli arkeolojik siteler de bulunur.
Burada yaklaşık: birkaç yüz fil, yaklaşık 25.000 buffalo, 12.000 antilop, 30.000 zebra ve ayrıca birçok yabani hayvan yaşamaktadır. Park “5 Big” denilen hayvanları görmek için idealdir. Bunlar: leopard, lion, siyah rhino (siyah gergedan), buffalo ve fil. Bu hayvanlar en tehlikeli hayvanlardır.
Park alanı her yıl 500.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Ancak, burayı ziyaret edenlere özellikle sıtma konusunda yeterli önlem almaları önemle ikaz edilir. Bu hayvanlar, 20 bin kilometre karelik alanda yaşarlar.
Park çok büyük olduğundan: hava durumu hakkında kesin bilgiler olmasa da, burayı ziyaret etmek için en uygun mevsim: Eylül-Nisan ayları arasındaki fırtınalı dönem dışındaki zamanlardır.
Islak yaz sezonunda, her yer yemyeşil bozkır haline gelir ve yaban hayatına birçok yeni doğan misafir gelir ve göçmen kuşların da gelmesiyle, kuru kış aylarının ardından parkın en güzel zamanı yaşanır.
Genel olarak park: sıcak tropikal iklime sahiptir ve yılın büyük bölümü gündüzleri sıcaklık 25 derecenin üstündedir.
KAMPLAR
Park alanı içinde: ziyaretçilerin rahatını sağlayacak her türlü uygun şartlar yaratılmıştır. Çoğu kulübe klimalıdır ve dükkanlarda her türlü ihtiyaç maddesi satılmaktadır. Parkın güney yarısında bulunan dinlenme kamplarının ziyaretçi trafiği çok yoğundur. Burada, birkaç kamp alanı hakkında bilgi vermek istiyorum.
Berg-en-dal
En yeni kamplardan biridir. Çarpıcı doğasıyla yüzme havuzu lüksüne sahiptir. Kuzey ve güney taraflarında nehir yatakları ve bir baraj bulunur. Dere ve kuru dere yataklarında büyük ağaçlar vardır. Burada doğal bitki örtüsü koruma altındadır. Aynı zamanda engebeli bir dağ ortamındaki tek kamptır.
Aşağı Sabie
Sabie Nehrine bakan kamp, parkın, batı kenarına (Mozambik sınırı) ve güney sınırına yakın mesafede kurulmuştur. Ziyaretçiler nehrin öte yanında Lebombo dağlarını görebilirler. Burada sayısız ağaçlar, birçok kuş ve böcekler görülür.
Bu dev ağaçlar ,yılda iki kez meyve üretirler, ancak farklı ağaçlar aylarca üzerlerinde yaşayan yaban hayatına farklı zamanlarda meyve üretirler. Sabie nehrine su içmek için gelen hayvanların sonsuz alayını izleyebilirsiniz.
Crocodile Bridge
Kamp, timsah nehrinin kuzey kıyısındadır ve ismini nehirdeki timsahlardan almıştır. Kruger milli parkının toplam gergedan nüfusunun büyük bölümü buradadır.
Skukuza
Yatak kapasitesi diğer kamplardan daha fazladır. Banka, postane, araba kiralama acentası ve vahşi yaşam üzerine 5000 kitaplık İngilizce, Afrikaner dilinde, Fransızca ve Almanca koleksiyon gibi olanaklara sahiptir.
Park alanının en büyük kampı ve idare merkezidir. Sabie nehrinin güney kısmında kalmaktadır. Nehir kenarında büyük yapraklı ağaçlar ilgi çeker. Kamp çevresinde ve kamp içinde çeşitli hayvanlar ve bitkiler ilgi çekmektedir.
Satara
Kulübeler, güzel bir çiçek bahçesinin etrafında yer alır. Filler, yanındaki su bendine su içmeye gelirler. Yoğun bir kamptır. Hayvanlar bol ve çeşitlidir. Burası iyi ağaçlıktır ve bu yüzden kuşlar burada üremektedirler. Geceleri meyve yarasaları cıvıl cıvıl kaynaşırlar. Baykuşlar, sırtlan çığlıkları, çakal çığlıkları ve aslan kükremeleri duyabilirsiniz.
Olifants
Adından da anlaşılacağı gibi burası filler bölgesidir. Su aygırlarının uğrak yeri olan Olifants Nehrinin yukarısındaki bir tepede kurulmuştur. Kampın en büyük çekiciliği, Olifants nehri üzerinde, kamptan birkaç yüz metre uzakta bulunan kulesidir. Gözcü platformlarında: gökten avını kovalayan kartal görebilirsiniz. Burada görebileceğiniz diğer hayvanlar: fil, aslan, su aygırı, Nil timsahı ve kartal.
Letaba
Phalaborwa Kapısı yakınında bulunan ve Letaba Nehrine hakim sarp bir tepede bulunan kamp, merkezi bir yerdedir.
Kampın adı “kum nehir” anlamına gelir. Çünkü kumlu nehir yatağının yanındadır ve özellikle filleri izlemek için mükemmel bir kamptır. Geceleri, burada aslan kükremesini, baykuş seslerini, kurbağalar, meyve yarasaları, cırcır ve ağustos böceklerinin seslerini işitebilirsiniz.
Shingwedzi
Hem yeni hem de yüzme havuzu olan üç kamptan birisidir. Park alanının kuzeyindedir. Shinwedzi nehri boyunca uzanır. Waterbuck, Nyala, kudu ve fil burada sık görülür. Kuş hayatı da hareketlidir.
Mopani
Burası Pioneer barajının kıyısındadır. Kampın merkezinde kocaman budaklı eski Baobab ağacı ilgi çeker. Kampın yeşil ortamı muhteşemdir.
Punda Maria
Nispeten buraya az ziyaretçi geldiği için sessiz, sakin ve kampların en kuzeyinde olanıdır. Merkeze 8 km uzaklıktadır. Kamp genellikle Kuruger Milli Parkının botanik bahçesi olarak belirlenen Sandveld bölgesindedir. Bölgeye özgü çok sayıda bitki bulunmaktadır. Burada görebileceğiniz hayvanlar: zebra, buffalo, fil ve samur. Öte yandan burası tam bir kuş cennetidir.
Yukarıda belirtilen kamplarda restoran, mağaza, benzin istasyonu ve çeşitli konaklama, kamping ve karavan alanları vardır.
ULUSAL PARK ALANINDA GÖREBİLECEĞİNİZ HAYVANLAR
Antilop
Wildebeest ve küçük steenbok gibi çeşitli türlerin de dahil olduğu hayvanlar için kullanılan genel bir terimdir. Bütün erkekler ve bazı dişiler boynuzludur. Bazılarının boynuzları değişik ebat ve şekillerde olur. Ama hiçbir zaman geyik boynuzuna benzemez.
19 tür antilop arasından burada en sık rastlananlar, iki renkli postu içinde son derece zarif, kendi boyunun iki katı yüksekliğe kadar kolayca sıçrayabilen impaladır.
Babuin
Yüzleri daha çok bir köpeği andıran babuinlerin kaygılı bir ifadeleri vardır. Hem beslenme alışkanlıklarına hem de doğalarına aykırı olduğu için onlara yiyecek vermeyin. Eğer kamp çevresindeki çöplükleri karıştırırken görürseniz engelleyin. Babuin sürüleri 41 kilograma kadar büyüyebilen ve 45 yaşına kadar yaşayabilen güçlü erkekler tarafından idare edilirler.
Buffalo
Tehlikeli boynuzlarına rağmen Kap buffalosu oldukça sakindir. Yine de bir aslanla amansız bir kavgaya tutuşabilir. Çok su için buffalolar, su kaynakları ve nehirlerin yakınlarında olmayı sever. Gündüzleri ağırdan alsalar da, geceleri daha hareketlidirler.
Çita
Bu nefis kedi, gözlerinden ağzının kenarına doğru inen ve gözyaşları gibi görünen çizgilerinden tanınır. Çitalar mırıldar ama çok ses çıkarmaz. Kısa mesafelerde 100 km/saatten daha hızlı koşabilen çıtalar, avını gün ışığında yakalar.
Fil
Fil nüfusu hızla artmaktadır ve bu yüzden ne yazık ki her sene yüzlercesi vuruluyor. Sürüler kalabalıklaştığında, ağaç kabuğu yemek için ağaçları devirir, zaten az olan değerli su kaynaklarını kurutarak ormanlara zarar verirler.
Eğer arabanız fil sürüsünün arasında kaldıysa, motoru kapatın, sessiz olun ve fazla hareket etmeden sürünün dolaşmasını bekleyin.
Bir filin ağırlığı yaklaşık 6-7 tondur. Yüksekliği 300-340 cm kadar olabilir. Yürüyüş hızı saatte 10 km. dir. Potansiyel ömrü 65-70 yıldır. Diş uzunluğu, rekoru 3.5 metredir.
Zürafa
Alımla yürüyen bu uzun boylu hayvanı görmek ve fotoğrafını çekmek sanıldığı kadar kolay değildir. Ne zaman görseniz yaprak yerler, birçok ağacın budanmış görünümünün nedeni de budur. Zürafalar, aslanlara karşı korumasızdır ve genellikle ayakta şekerleme yaparlar.
Su aygırı
En çok periskop gibi suyun üstüne çıkan gözlerini ve kulaklarını göreceksiniz. Suaygırları, serinledikleri su içinde, karada olduklarından daha rahattır. Geceleri otlamak için kuru çayırlara çıkarlar.
Sırtlan
Kambur sırtıyla sinsi sinsi dolaşan sırtlan, doğası gereği pek sevimli bir hayvan değildir. Leş yiyici sırtlanlar genellikle yırtıcı ve kavgacıdır. Yavruları doğdukları anda birbirlerine saldırmaya başlar, tam anlamıyla “dövüşerek doğdukları” söylenebilir.
Leopar
Gece avlandıkları için leoparları görmek zordur. Nehir kenarları, yalçın kayalıklar, yaprakların arkası veya ağaç tepeleri bakılacak en iyi yerlerdir. Leopar yiyeceğini çoğu rakibinin ulaşamayacağı ve yemeğini rahat rahat yiyebileceği dallara taşır.
Aslan
Safari fotoğrafçıları genellikle aslanları av peşindeyken görüntülemekte zorlanırlar. Bunun yerine birbirleriyle oynaşırken, şekerleme yaparken yakalayabilirler.
Avlanma işini, çoğunlukla, yeleli erkeklere sayıca üstün olan dişiler yapar.
Ama aç ve pek de kibar olmayan bir erkek, yemek saatinde diğerlerini devre dışı bırakabilir. Normal bir aslan 200 kg ağırlıktadır.
Yürüyüş hızı saatte 4 km. dir. Potansiyel ömrü 20 yıldır. Kendi vücut ağırlıklarının yüzde yirmi beşi kadar yiyecek bulmak zorundadırlar. En çok impala ve antilop avlarlar.
Gergedan
Uzun boynuzu, hem silahı hem de sonunu getiren bir tehlikedir. Toz haline getirilmiş gergedan boynuzunun, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde afrodizyak olarak bilinmesinden kaynaklanan izinsiz avlanma sonucu, Güney Afrika gergedanlarının nesilleri tükenmek üzeredir.
Bu durumu düzeltmek için yüzlerce gergedan Kruger Ulusal Parkında doğal yaşam alanlarına bırakılmışlardır. “Beyaz” ve “Siyah” olarak adlandırılan iki tür de çamur banyosundan sonra aynı kirli görünüme bürünür.
Siyah olarak bilinen sivri ağızlı gergedan daha sinirli ve saldırgandır.
Zebra
Yaprak yiyen zebra sürülerine sık rastlanır ve bu gerçekten de görülmeye değer bir manzaradır. Kruger Ulusal Parkında sayıları yaklaşık 20.000 i bulur.
Zebralar sadece bitkilerle beslenir ve bu yüzden yeni kaynaklar bulmak için sürekli yer değiştirir. Çok narin ve ürkek olan zebra, en ufak bir tehlikede incinecek gibi görünür.
Kuşlar
Konusunda ise yolculuğunuz boyunca göreceğiniz uzun kuyruklu örümcek kuşu, sarı gagalı ve kuş tüyü kalem gibi başının arkasında sarkan tüyleri nedeniyle sekreter kuşu gibi türlerin karşısında büyüleneceksiniz.
Gözlerinizi Dört Açın
Eğer gözünüzü dört açıp büyük bir dikkatle çevrenize bakmazsanız, parkta antiloptan başka bir şey göremeden saatlerce oyalanabilirsiniz. Yakından uzağa doğru sürekli olarak çevreyi tarayın, gölgelere dikkat edin, en ufak bir kıpırtıya karşı tetikte olun.
Hayvanların en çok görüldüğü yerler olan su kaynakları ve nehirleri kolaçan edin. Özellikle toz kaldıran toprak yollarda, azami süratin 50 km./saat olduğunu unutmayın.
Afrika yazlarında, vahşi hayati izlemenin en iyi zamanı gün doğumu ile yaklaşık 11.00 arası park ile kamp kapıları kapanmadan önce hava kararmasına yakın zamanlardır.
Daha serin mevsimlerde, şafak vaktinden öğle saatlerine kadar su kaynaklarının çevresi oldukça hareketlidir ve eğlence günün her saatinde izlenebilir.
Doğa Yürüyüşleri
Doğal parklarda, insanların araba ve kamplara kapatılmış olması size ilgi çekici gelmiş olabilir. Kruger’de bu kısıtlamadan kaçmak için silahlı korucu ve orman bekçisinin eşliğinde sekiz dayanıklı yürüyüşçüden oluşan yürüyüş guruplarına katılabilirsiniz.
Yaya yol alan gurup açık havada üç gece geçirir. Sadece az sayıda ziyaretçi bu gruba kabul edilir. Bir yıl önceden rezervasyon yaptırmak gerekir ya da son dakika rezervasyon iptalleri için bekleyebilirsiniz.
Özel Hayvan Parkları
Doğaya yakın olmanın bir başka yolu da, daha rahat ama bir o kadar da pahalı olan özel doğal parklarda yer ayırtmaktır.
Birkaçı Kruger Parkı’nın batı sınırındaki bozkırlarda işletilmektedir. Johannesburg’dan Hhalaborwa veya Skukuza’daki küçük pistlere uçuş dahil 2-5 gün arasında değişen paket programları vardır.
Özel koruma alanlarında ulaşım, uzman korucu ve orman bekçilerinin kılavuzluğunda, üstü açık Land Rover’larla sağlanır. Taşıtlarda telsiz vardır, dolayısıyla ender görülen bir hayvana rastlarsanız, bunu herkese haber verebilirsiniz.
Şafakta ve akşam karanlığında, ulusal parklarda görebileceğinizden daha çok şey görürsünüz. Projektör ışığında yapılan gece safarileri, gece yaratıklarını da görmenizi sağlar.
Lüks kır evleri “Mala Mala” ile “Sabi Sabi” son derece özenli servisi ve birinci sınıf aşçılığı ile misafirlerini memnun etmeye çalışır. Başka bazı özel kuruluşlar biraz daha ucuz olsa da uzman korucu, klimalı konaklama yerleri, güzel yemek ve yüzme havuzu olanakları sunar.
Thoruybush, Londolozi ve Inyati de sayıları bir düzineyi bulan bu grup içinde yer alır.
Cape Town ve Johannesburg arasındaki yolculuk için: üç seçenek bulunmaktadır. Tren, araba kiralama veya uçak. Ama bence: zamanınız varsa, bu iki şehir arasındaki yolculuğu: araba ile yapmanızdır. Böylece: ülkeyi daha fazla tanıma şansınız olacaktır. Kara yolunu tercih ederseniz, iki günlük keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz. (iki şehir arasındaki uzaklık 1608 km dir.)
“Büyük Karoo” olarak isimlendirilen ve uçsuz bucaksız çöllerin hakim olduğu bölgede: gerek demiryolu ve gerekse kara yolu ile yolculuk yaparak: burayı görme şansınız olabilir.
Özellikle: yağışsız olan bu bölgede yine de yetişen bitkilerin ve açtıkları çiçeklerin güzelliklerine hayran olacaksınız. Ayrıca yine bu kurak bölgede koyun sürüleri göreceksiniz ki, bunlar açılan sondaj kuyularından elde edilen sularla yaşatılmaktadır.
Araba ile yolculuk yapıyorsanız. Kimberley denilen şehri görmelisiniz.
Kimberley
Şehrin : elmas madencilik geçmişi nedeniyle ve II. Boer savaşı sırasındaki kuşatma nedeniyle önemli tarihsel önemi vardır. Burada: Cecil Rhodes ve Barney Barnato ve De Beers geçmişinin izleri görülür. Johannes De Beer: Afrika’da ilk olarak elması keşfeden kişidir ve kendisi Kimberley’de gömülüdür.
Günümüzde ise, burası madencilik ve tarım sektörü merkezidir.
Burada özellikle bir çukur dikkati çekmektedir. Uzaydan görülebilecek kadar büyüktür. “Big Hole” denilen bu çukurun derinliği yaklaşık 215-705 metre arasında olan bu çukurun çevresi 1.5 km. dir. Su derinliği 41 metre ile 134 metre arasındadır.
Bu çukurdan: 1870-1914 yılları arasında: milyonlarca kırat elmas çıkarılmıştır.
Elmas madenciliği çoğu zaman elle yapılmıştır.
Kasaba merkezinden 30 km uzakta bulunan burası: Afrika’nın ilk maden merkezidir. Ama günümüzde de buradan elmas çıkarılmaya devam edilmektedir ve 2023 yılına kadar devam edileceği belirtilmektedir.
Burayı ziyaret ederseniz: rehberli turlarla: önce Afrika’daki Kimberley konumu ve elmas madenciliğinin geçmişi hakkında 17 dakikalık bir film izleyebilirsiniz. Daha sonra Big Hole görebilmek için yüksek bir platform üzerinde yürünür ve bir sahte maden şaftı gezilir.
Daha sonra küçük bir müzede kilitli kasada elmaslar görülür. Bu müzede: elmas madenciliğinin tarihinin hikayesi anlatılır ve ilk günlerden itibaren eserler sunulur.
Kasabanın diğer tesisleri ise: bir kafe, hediyelik eşya ve takı mağazalarıdır.
Şehrin ürkütücü boş sokaklarında yürüyebilir ve De Beers ailesinin yaşadığı mütevazi evi görebilirsiniz.
Ayrıca: kölelik 1834 yılında kaldırılmış olmasına rağmen, madencilerin çoğunun hiçbir özgürlüğü olmadan, kötü şartlarda nasıl yaşadıklarını görebilirsiniz. Küçük kulubeler madencilerin konutu olmuştur.
Öte yandan: Kimberley’de bulunan elmasların ticaretinde: elmas satın alma, kesme ve denizaşırı ülkelere gönderme işlemleri: burada görülen tek odalı ofislerde yürütülmüştür.
JOHANNESBURG
GENEL
Johannesburg: Güney Afrika’nın en kalabalık ve büyük şehridir. Afrika’nın ise, Kahire ve Lagos şehirlerinin ardından üçüncü büyük şehridir. THY ile yaklaşık 10 saatlik bir uçuşun ardından, İstanbul-Johannesburg şehirleri arasındaki ulaşım sağlanıyor.
1998 yılında: şehirde 3.3 milyon yaşında insan iskeleti bulunmuştur ve bu dünyada bulunan en eski insan türü iskeletidir. Bu yüzden şehrin tarihinin çok eskilere kadar gittiği ve hatta insanlık tarihiyle eş olduğu söylenir. Şehirdeki hızlı yaşam ise 1886 yılında altın çıkarılmasıyla başlamıştır.
Altın çıkarmaya gelenler burada çadırlar kurarak ilk yerleşimi başlatmışlardır. Ancak: 1 ton topraktan 2 gr altın çıkarıldığını duydum ve bugüne kadar buradan 1200 ton altın çıkarıldığını düşününce, ne kadar toprak hafriyatı yapıldığını düşünmek bile zor geliyor. Yani: bu bölgenin altı tamamen oyulmuş ve hatta şehrin altında Van gölü büyüklüğünde boşluk alanlar bulunduğu söyleniyor.
Ardından uzun süre İngiliz hakimiyetinde kalan şehirde, daha sonraki süreçte ünlü Güney Afrikalı Lider Nelson Mandela uzun yıllar yaşamıştır.
Şehrin altından bir nehir geçmektedir. Bu yer altı nehri: yetersiz otlaklara sahip şehrin zamanla Güney Afrika’nın en büyük şehrine dönüşmesini sağlamıştır ve günümüzde burada 3 milyon insan yaşamaktadır.
Şehri ziyaret etmek için en uygun zaman: Kasım-Mart ayları arasındaki dönemdir. Çünkü bu dönem, ülkede “yaz” sezonudur. Sıcak ve güneşli yaz havası, bazen öğleden sonraları çıkan ani fırtına nedeniyle olumsuz etkilenir. Şiddetli yağan yağmur bir den kesilir ve şehir tertemiz ve yemyeşil olarak ortaya çıkar.
Güney Afrika ülkesinin diğer şehirlerinde olduğu gibi, burası da ırk ayrımcılığından oldukça etkilenmiştir. Bu politikalar sonucu binlerce Asyalı: şehir banliyölerinden “Lenasia” ya yerleşmişlerdir. Öte yandan şehirdeki siyahlar da yine şehir banliyölerine sürülmüşlerdir.
“Soweto” denilen banliyöde, 2 milyon kişinin yaşadığı söylenir ve bunların birçoğu şehir merkezinde çalışmaktadırlar.
Şehirde sıcaklıklar şehrin yüksek irtifası nedeniyle Ocak ayında ortalama 26 derece civarındadır. Haziran ayında ise ortalama sıcaklık 16 derecedir. Kışın gündüzleri ılık, geceleri ise serin geçer. Şehir musluk suyu temizdir ve içmek güvenlidir. Ancak, tercih edenler için şişe suyu da bulunur.
Şehirdeki yemek kültürünün merkezinde özellikle “Malay” yemek kültürü etkindir. Bu yemeklerden özellikle sizlere önerebileceklerim: Samoosa, Bobotie ve Chakalaka’dır. Bunlar genellikle baharatlı olmaları ile tanınırlar.
Şehrin en eski restoranı olarak “Melville” bilinir. Saxon Hotel restoranı ise yine şehrin en ünlü ve güzel restoranıdır ve Nelson Mandela genellikle burada yemek yemiştir. Şehrin Melrose Arch bölgesi de pek çok restoranı barındırmasıyla tanınır.
Johannesburg şehrine yolunuz düşerse: en büyük alışveriş merkezi olan “Sandton City”den aradığınız birçok şeyi bulup satın alabilirsiniz. Diğer alışveriş yerleri ise: Northgate, Cresta, Rosebank, Eastgate.
Rosebank Flea denilen yerde, her hafta Pazar günü: Afrikalı kadınlar ve erkekler: kendi yaptıkları el ürünlerini satışa sunarlar. Yine: Bruma ve Panorama pazarlarından ucuz el ürünleri bulup satın alabilirsiniz.
ŞEHİR MERKEZİ
Kyalami Pisti
Şehir pek çok uluslar arası organizasyona ev sahipliği yapar. Ayrıca: her yıl Formula-1 yarışları burada düzenlenir. Pist 1960 yılında açılmıştır. 1990’lı yılların başında buradan Formula yarışları kaldırılmıştır. Takip eden süreçte, burada motor sporları yarışları yapılmıştır.
SMAL STREET
Burası: trafiğe kapalı bir alışveriş alanıdır. Şehirde sokak satıcılarına karşı herhangi bir kısıtlama tedbiri uygulanmadığından, burada yüzlerce seyyar satıcı sokaklara sergi açarlar ve mallarını yayarak, gezginlere satmaya çalışırlar. Burada aklınıza gelebilecek her şeyi bulup satın alabilirsiniz.
Burada bulunan alışveriş merkezleri şunlardır:
MTB-Carlton Centre-Merkez Ticaret Bölgesi
İnşaat: 1967-1973 yılları arasında sürmüştür. 223 metre yüksekliğiyle Güney Yarımkürenin en yüksek binası olarak önem kazanmıştır. Merkezi kompleksteki yapı: beş yıldızlı, 30 katlı Carlton Hotel olmuştur.
Otel 1997 yılında kapılarını kapattı ve 1999 yılında devlet nakliye şirketi Transnet tarafından satın alındı ve popüler bir alışveriş merkezi haline getirildi. Ayrıca, burada çok sayıda ofis ve suit bulunmaktadır.
50 katlı bu binanın seyir terasına yani “Top of Africa” ya çıkarsanız, şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Hatta: şehrin doğusundan güneyine ve batısına doğru uzanan kum rengi artıklardan oluşmuş dağları takip ederseniz: altın resiflerini görebilirsiniz.
Buraya çıkmak ücretlidir. Yetişkinler için 15R ve 12 yaş altındaki çocuklar için 10R ödemek gerekir.
Bu yapının bulunduğu komplekste: alışveriş merkezi, büyük bir otel, buz pisti ve büyükçe bir otopark vardır.
Oriental Plaza
Newton pazarının yanında, Bree Street üzerindeki bu mekan, 1970 yılından bu yana burada bulunan büyük bir alışveriş merkezidir. Burada indirimli fiyatlarla egzotik çeşitli kumaşlar satılır. Burada bulunan 360 mağazada yerel ve uluslar arası markalar da ucuz satılmaktadır. Doğu piyasalarında olduğu gibi pazarlık yapabilirsiniz.
Her ay 1 milyondan fazla kişi burayı ziyaret ederler.
Öte yandan, burada birçok çeşitli baharat satılmaktadır. Avlularda ise, Hint restoranları, barlar ve dükkanlar bulunur.
1893-1915 yılları arasında: evrensel insan hakları savunucusu Hindistanlı Mahatma Gandhi: burada yaşamış ve Afrika’da siyahlara yapılanları protesto etmek için pasaportunu bu meydanda yakmıştır. Bu olay, dünya tarihine geçmesi açısından önemlidir.
Rissik Street Post Office
Yapımına 1897 yılında başlanan bina, mimar Sytze Wierdman tarafından tasarlanmış ve bölgedeki en eski ve güzel tarihi yapılardan birisi olarak kabul edilir. Cumhurbaşkanı Paul Kruger: 1880’lerde Avrupa’da gezerken o orada gördüğü görkemli binalardan etkilenmiş ve hükümetin gücünün kanıtı olarak aynı derecede büyük binalar inşa ettirmeye karar vermiştir.
Bunun üzerine 1890 yılında Raadsaal ve 1897 yılında Pretoria Adalet Sarayı ile birlikte burası yaptırılmıştır. 1905 yılında bu bina zar-zor açılmıştır.
Postanenin bulunduğu meydan: şehrin ilk Pazar meydanıdır ve burada uzun yıllar yoğun ticaret yapılmıştır ve 1974 yılında Pazar başka yere taşınmıştır.
İngilizler Boer savaşının ardından bölgeyi ele geçirince, bu tarihi ve kırmızı tuğlalı binaya, yeni bir kat ve saat kulesi eklemişlerdir. Yapı 1996 yılından bu yana boştur. Boş kaldığı sürede: binada büyük hırsızlık olmuş ve saat, çan, ahşap korkuluklar ve bağlantı parçaları çalınmıştır.
1978 yılında bina “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Şehre ait bina 1996 yılında postanenin kira sözleşmesinin bitmesi üzerine postane tarafından boşaltılmıştır ve Eyalet Hükümeti binayı teslim almıştır.
İmpala Stampede
Postanenin arkasında zarif bir anıt bulunuyor. Bu anıt: Ernest Oppenheimer parkındadır. Bir havuz üzerinde bulunan zarif kemer: 17 impaladan oluşmaktadır ve sanatçı Herman Wald tarafından yapılmıştır. Ancak impalaların kafaları ve bacakları kesilerek heykel tahrip edilmiştir. Daha sonra ise heykel yapan Wald’ın oğlu Michael tarafından restore edilmiş ve Main Street Anglo American binası dışındaki alanı süslemeye başlamıştır.
Johannesburg Halk Kütüphanesi
Şehir merkezinde, Market Street üzerindedir.
Belediye Sarayının arkasında, küçük bir parktadır. Ülkenin en büyük kütüphanesidir. Yapının zemin katında: altın ve elmas filizleri ve jeolojik örneklerin sergilendiği küçük bir koleksiyon bulunmaktadır. Kütüphanenin koleksiyonunda 1.5 milyon kitap ve 250.000 den fazla üyesi bulunmaktadır.
Newton Kültür Merkezi
Bree caddesinin yukarısındadır. Burasının daha önceleri meyve-sebze pazarı olduğu söyleniyor. Günümüzde burada sanatçılar, stilistler, aktörler ve müzisyenler toplanmaktadırlar. Oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
1920’lerde Belediye Başkan Yardımcısı Mary Fitzgerald tarafından kültür merkezine dönüştürülen mekanda: bir takvim yılı içinde caz festivalleri, Çin yeni yıl kutlamaları, dans ve havai fişek gösterileri düzenlenmektedir.
Kültür merkezinin içinde: Afrika Müzesi bulunmaktadır.
Afrika Müzesi
Burada; ülkenin ilk yerlileri olan: San ve Koikoiler ile ilgili küçük bir bölümde, Afrika tarihi ve kültürü üzerine birçok sergi bulunuyor.
Sergilenenler arasında bulunanlar; mutfak gereçleri, küçük bir kabile kulübesi, silahlar, giysiler vardır. Yine sergide bulunan ve “Bushman” mağarasında bulunan: “Taş Dönemi” resimlerinde ise: büyük bir incelikle avcılar ve hayvanlar betimlenmiştir.
Müzenin diğer bir bölümünde: Kap gümüşleri ve bölgenin öncüllerinin kullandıkları mobilyalar sergilenmektedir. Bunlar, bölgenin yerleşik beyazlarının tarihini göstermektedir. Victoria döneminde kullanılan bir pub ve eczane yeniden inşa edilerek ziyaretçilere gösterilmektedir.
Müzede özel bir bölümde: Mahatma Gandhi’nin ayrımcılığa karşı verdiği mücadele ile ilişkin binalar ve yerler gösterilmektedir. Kendisi 1893 yılında Londra’da okuduktan sonra, bir avukat olarak çalışmak için Güney Afrika’ya gelmiş ve 1904-1913 yılları arasında Johannesburg şehrinde yaşamıştır.
Tren istasyonu ve çevresi
1960’lı yıllarda inşa edilen tren istasyonu: Afrika’nın en büyük tren istasyonudur. Irkçılık yasaları kaldırılmadan önce: Melezler ve siyahlar, binanın özel bir bölümünü kullanıyorlar ve farklı vagonlarda seyahat ediyorlardı. Günümüzde ise: her gün 200.000 kadar siyah: Soweto denilen banliyöden şehir merkezine gelirler.
Güney Afrika Taşımacılık Müzesi-James Hall Museum
Güney Afrika’da en büyük ve en kapsamlı müze Şubat 1964 tarihinde kurulmuştur.
Tren istasyonunun eski girişinde bulunan müzenin önünde: 1890 model bir lokomotif bulunmaktadır.
Müzenin içinde ise model tren, uçaklar ve gemiler sergilenmektedir. Sergilenenler arasında diğer bulunanlar: platform bilet makinesı fenerler, yemek vagonunda kullanılan nesneler ve demiryolu makası kontrol panelleridir.
Kısacası, burada ziyaretçiler Johannesburg şehrinin ulaşım tarihini görürler. Muhteşem koleksiyon içinde: hayvanlar tarafından çekilen araçlar, bisiklet ve motosikletler, yangın motorları ve ekipmanları, buharla çalışan araçlar, tramvay ve troleybüsler bulunur.
Müzenin ismine gelince: James Hall: 1964 yılında bir müze kurdu.
Hall: eski modellerden özellikle otomobillere tutkundu. Onun en eski otomobili 1900 yılı yapımı Clement Panhard idi. Oğlu Peter Hall Aralık 2012 yılında müze başkanı oldu. Peter da, eski arabaları toplayıp koruyarak babasının mirasını genişletti.
Günümüzde müzenin koleksiyonunda 2500 parça nesne bulundurmaktadır. Güney Afrika’nın kendi alanında en büyüğüdür. Özellikle 1905 yılı Marryweather buhar pompası ve 1959 yılı Belediye Başkanlığı Rolls Royce yangın söndürme araçları ilgi çeker.
Johannesburg Sanat Galerisi
İstasyonun doğusunda: şehrin en eski parkı olan “Joubert Park” alanında bulunan bu galerinin binası: Sir Edwing Lutyens tarafından yapılmıştır.
Sanat galerisinin koleksiyonunun çekirdeği ilk olarak Kasım 1910 tarihinde atılmıştır. Koleksiyonun büyük bölümü: Güney Afrika sanat eserlerine yöneliktir.
Müzede sergilenen koleksiyonda eseri bulunan bazı sanatçılar şunlardır: El Greco, Dante Gabriel Rossetti, Raffaello, Sir John Millais. Koleksiyon 17.yüzyıl Felemenk ressamlarının eserleriyle başlar, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına kadar olan dönemi kapsar.
Empresyonizm ve Post-Emresyonizme ayrılmış bölümde ise: Sisley, Pissaro gibi sanatçıların eserleri görülebilir.
Müzede, Güney Afrika sanatına ayrılmış küçük bir bölümde de: özellikle Jan Pienneef isimli sanatçının güzel manzara resimlere görülmeye değerdir.
Madenciler Anıtı-The Miner’s Monument
Tren istasyonundan birkaç blok kuzeyde, Rissik Street üzerinde, devasa bir anıt bulunur. Bu anıtta: büyük bir delgeçle çalışan: biri siyah, ikisi beyaz üç altın madeni çalışanı betimlenmiştir. Anıt; heykeltıraş David McGregor tarafından yapılmıştır.
1936 yılındaki bir gurup madenci temsil edilmektedir. Onların yüzü 1886 yılında keşfedilen Langlaagte yani batıya dönüktür. Anıt 1964 yılında Johannesburg belediyesine sunulmuştur.
Citty Hall
Rissing Street üzerindeki bu görkemli yapı: Edward tarzında inşa edilmiştir. İlk taşı 29 Kasım 1910 tarihinde Strathern dükü tarafından konulmuş ve 7 Nisan 1915 tarihinde Vali general Lord Buxton tarafından açılmıştır. Binanın önünde kalan boşluk: sivil ve askeri siyasi nitelikli çok sayıda toplantılar için kullanılmıştır. Yapı 1979 yılında “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Witwatersrand Üniversitesi
Braamfontein bölgesi, Smuts Avenue adresindedir.
Burası Afrika kıtasında İngilizce eğitim veren en büyük üniversitedir. Bu üniversitenin kütüphanesinde: Portekizli kaşif Bartolomeu Dias’ın: 1488 yılında Port Elizabeth yakınlarında sapladığı “haç” bulunmaktadır.
Nelson Mandela Müzesi
West Soweto-Orlando adresindedir.
Şehirde en fazla turist çeken yerdir. Giriş ücretlidir ve Afrikalı yetişkinler için 40R, uluslar arası yetişkinler için 60R, öğrenci ve çocuklar için 20R.dir. Güney Afrika’nın diğer yerlerinde olmayan bir uygulama, eğer Afrikalı iseniz burayı daha ucuza gezebiliyorsunuz, hayır, çok saçma olmuş, bu tür bir uygulama çok saçma.
Bence burayı ziyaret etmeyin.
Mandela evi Soweto Heritage Trust: eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela Rolihlahla ve ailesi: 1946-1990 yılları arasında burada yaşamıştır. Daha sonra ise, bu evi: Soweto Heritage Trust için bağışlamıştır ve ev 1997 yılından itibaren müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1999 yılında ev “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Evin orjinali, bu bölgede inşa edilen yüzlerce evle aynıdır. Standart teneke çatı, beton zemin, dar bir mutfak ve arkasında kova tuvalet bulunur. Sokak lambaları olmasına rağmen evlerde henüz elektrik yoktur ve parafin lambaları kullanılır. Yatak odasındaki çift kişilik yatak, neredeyse bütün zemini kaplayacak ölçüde yatak odası küçüktür.
Apertheid Müzesi
Burada: Afrika’nın 20. yüzyıl tarihini izlemek mümkündür. 2001 yılında açılmıştır. Müze binası: Gold Reef City denilen özel firma tarafından yaptırılmıştır. Müze: ilk ırkçılık faaliyetlerinin yükselişi ve düşüşünü göstermektedir.
Sergilerde: film çekimleri, fotoğraf, metin panelleri bulunur. 22 kişisel sergi alanı: ırk ayrımcılığı ve bu zorbalığı devirmek için çoğunluğun mücadelesine dayalı bir devlet yaptırımı sisteminin dramatik hikayesi anlatılmakta ve ziyaretçiler duygusal bir yolculuğu çıkarılmaktadırlar. Güney Afrika gerçeği, bu müze ziyaret edilince anlaşılmaktadır.
Hector Pieterson Müzesi
Soweto bölgesindeki bu müze: önemli kültür alanlarından birisidir. Burada: ırkçılığa karşı mücadelede ülke öğrencilerinin rolü anılmaktadır. İki hatıra sitesi, 12 yaşındaki Hector Pieterson’un 1976 yılında vurulduğu yerden yalnızca birkaç blok ötededir.
16 Haziran 1976 tarihinde, Soweto Lisesi öğrencileri, siyah orta dereceli okullarda eğitim dili olarak Afrikans kullanımı zorunluluğuna karşın, barışçıl bir protesto için sokaklara dökülürler. Öğrenciler stadyuma giderken, polis yürüyüşü bitirmeleri için onları uyardı. Şiddetli çatışmada öğrenciler polislere taş attı, polis öğrencilere ateş etti.
Soweto olaylarında 550 den fazla kişi öldü ve bu ayaklanmaların ülke çapında yayılmasına neden oldu ve 16 Haziran tarihinde Pieterson öldü. Pieterson’un ölüsü kızkardeşi Antoinette Sithole tarafından taşınırken Sam Nzima tarafından çekilen fotoğraf Johannesburg Dünya gazetesinde yayınlandı ve bu fotoğraf apartheid rejimi baskısının bir grafik resmi olarak bütün dünyada tanındı.
Evet bu müze 1976 ayaklanmasının anılması için yapılmıştır. Sözlü tanıklar, fotoğraflar, görsel-işitsel görüntüler bulunmaktadır.
Müzeye giriş ücretlidir, yetişkinler için 30R, öğrenciler için 10R ödemek gerekir.
ŞEHİR MERKEZİNİN KUZEYİ
JG Strijdom Tower-Hillbrow Tower
40 yıllık bu kule: canlı gece hayatının hızla yaşandığı “Hillbrow” bölgesindedir. Kulenin “JG Strijdom” ismi: aslında bir Güney Afrikalı eski başbakandan (1954-1958) gelmektedir. Başbakan görevden ayrıldıktan sonra kule: Telkom Joburg kulesi” olarak bilinir.
Burası: Güney Afrika’nın en yüksek yapısıdır. Kulenin yüksekliği 269 metredir ve fonksiyonel tasarımında bir de gözlem terası düşünülmüş ve yapılmıştır. 3 asansör bulunmaktadır. Kule yapıldığında Güney Yarımkürenin en yüksek yapısı olarak bilinirken, Avustralya’da bulunan 270 metre yükseklikteki Mount Isa Baca yapısı, Nisan 1971 tarihinde kulenin rekorunu ele geçirmiştir.
Kulede bulunan bir döner restoran ile gözlem terası: 1981 yılında güvenlik gerekçesiyle kapatılmıştır. Çünkü: o yıllarda ülke çapında stratejik noktalara gerilla saldırıları düzenleniyordu.
Kulenin duvarları, zemin seviyesinde 84 cm kalınlığında ve en üstünde ise 38 cm kalınlığındadır. Gözlem güvertesi 200 kişi kapasitelidir ve 24 büyük penceresinden şehir ve çevresinin 360 derecelik bir görünümü sağlanır. Restoran katında ise, saatin tersi yönünde, saatte 3 kez tur atılmaktadır. Tam kapasite ile 64 ton ağırlığında olsa da, bu düzgün hareket yalnızca üç beygir gücünde bir motor tarafından yaratılır. Rüzgarlı bir günde, kule tam bir sallanma ile 8 saniye sallanmış ve bu sallanmaya direkler uyum göstermiştir.
2010 yılında, Güney Afrika’nın ev sahipliği yaptığı FIFA Dünya Kupası için, kulenin 96.metre yüksekliğine, 35 ton ağırlığında bir futbol topu eklenmiştir. Bu futbol topunun 2014 yılına kadar kulenin bir parçası olduğu söyleniyor, yani sanırım 2014 yılı içinde bu futbol topu oradan kaldırılacaktır.
Ancak: Hillbrow bölgesi: ülkedeki en karışık ırkların bir arada yaşadığı yer olarak bilinir ve özellikle akşam saatlerinde burasının kesinlikle güvenlikli olmadığı söylenir.
Ulusal Askeri Tarih Müzesi
Sawonvold bölgesinin kuzey banliyösünde “Herman Ekstein” park içinde, hayvanat bahçesinin yanındadır.
Müzeye giriş ücretlidir, yetişkinler 30R, öğrenciler 25R ve yaşlılar 15R vererek müzeye girebilirler.
Müze, resmen Güney Afrika’nın Başbakanı, JC Smuts tarafından 29 Ağustos 1947 tarihinde açılmıştır. 1975 yılında müzenin ismi “Askeri Tarih ve Güney Afrika Ulusal Müzesi” olarak değiştirildi.
Kapsamı ise: Güney Afrika’da yapılmış tüm askeri çatışmaların tarihini kapsayacak şekilde genişletildi. Aynı zamanda: konferans ve diğer işlevler için popüler bir mekan olarak hizmet vermektedir. Müze, aynı zamanda Güney Afrika’da asker ve gaziler için manevi bir sembol olarak kabul edilmektedir.
Müzede: üniformalar, madalyalar, savaş bayrakları ve eski toplardan, II. Dünya savaşında kullanılan tanklara kadar birçok askeri malzeme sergilenir. Bunlar arasında: Anglo-Boer savaşları, Anglo-Zulu savaşları içinde kullanılmış silahlar da bulunur.
Müzenin bir diğer popüler özelliği: dünyada kendi türünde tek olarak bazıları iki dünya savaşında da kullanılmış savaş uçakları koleksiyonudur. Özellikle: dünyanın ilk savaş jeti olan ve çok ender rastlanan “Messerchmidt 262” versiyonu ilgi çekmektedir.
Sandton City Alışveriş Merkezi
Bu alışveriş kompleksi: Güney Yarımkürenin en büyük ve en gösterişlisi olarak tanınır. Yapı 1970’lerin başında Rapp ve Maister tarafından inşa edilmiş ve 1973 yılında açılmıştır. 4 katlıdır. Burada her şeyi bulup satın alabilirsiniz, kesinlikle uğramanızı öneririm.
ŞEHİR MERKEZİNİN GÜNEY BATI BÖLÜMÜ
Soweto
Şehrin bu en büyük metropol ilçesi: ayrımcı planlamanın bir ürünüdür. 1903 yılında kurulmuştur. Şehir merkezine uzak bu alanda: şehir içindeki sektörlerde çalışan siyah emekçiler yaşamaktadırlar. Ancak daha sonra, burası beyaz işgali için ayrılmıştır. 1976 yılında öğrenci ayaklanması olduğunda, ülkede birçok siyasi kampanyanın merkezi hale gelmiştir.
Bu ayaklanmada: 176 öğrenci öldürülmüş, 1000 den fazla sivil yaralanmıştır.
Ayrıca: iki Nobel Barış ödülü sahibi Nelson Mandela ve Desmond Tutu gibi birçok siyasi kişi burada oturmuştur. Bunların yanında, yine Soweto denilen bu yerde, birçok ünlü spor ve bilim adamı da oturmuştur.
Ancak, yüksek işsizlik oranı bölgede yasadışı örgütlerin oluşumuna neden olmuştur. 1930’lardan bu yana: genç ancak okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, okul ve iş dışında buraya gelip gitmişlerdir.
1985 yılında ayaklanmalar yeniden alevlenmiş ve Nisan 1994 tarihinde ırkçılığın kaldırılması ile özgür seçimler yapılmıştır.
Son yıllarda Soweto yolları asfaltlanmış ve kasaba yeşillendirilmiştir.
Burası şehirde modern kuzey banliyölerine göre çok büyük tezat oluşturur. Burayı görmek isterseniz, özel seyahat acentalarının rehberli turlarına katılmanız önerilir. Nelson Mandela’nın yaşamının bir bölümü burada geçmiştir.
Pek çok halk hareketinin merkezi de burası olmuştur. Bu bölgede, küçük evlerde yaklaşık 2 milyon Afrikalı yaşamaktadır. Suç oranları yüksek olduğu için bu organize turlardan kesinlikle ayrılmamalısınız.
Gold Reef City
Şehrin güneybatısında: şehir merkezine 8 km uzaklıkta, Alamein yolunda bulunan bu bölgedeki açık alanda, restoranlar ve pek çok dükkanla, barlar ve boş bir otel ile 1890’lar canlandırılmıştır. Çünkü: Johannesburg denilince akla “altın” gelir ve hatta şehrin, som altından olduğu bile söylenir. Birçok cadde ve sokak ismi “altın” ile ilgilidir. Altını bulmak için koşuşturanların bir kısmı: hala bu şehirde yaşamaktadırlar.
Evet burası: şehrin eski bir maden ocağı üzerine kurulu, şehrin en büyük tematik eğlence parkıdır. Burada birçok eğlence ünitesi bulunuyor.
Burada: gerçek bir altın madeninde: 40 dakika süren gezintiye katılabilirsiniz. Bu gezintide: sizlere koruyucu kask ve madenci lambası verilecektir. Gezide: yerin 200 metre altındaki galeriye inilir. Küçük çocukların inmesine izin verilmeyen bu galerilerde: en yoğun zamanında 30.000 kişinin çalıştığı söyleniyor. Ancak zengin maden cevheri bitince: “Güney Afrika Madenciler Odası” burayı: “Madencilik Müzesi” haline getirmiştir.
Müzede: ilk madencilerin yaşadıkları kasabanın bir kopyası bulunur. Ayrıca: altın işleme sistemi ve altının öyküsü canlandırılır. Ayrıca, müzede: 25 kg olan külçe kalıbına dökülerek eritilen gerçek altın yapımını görebilirsiniz. Çeyrek milyon dolar değerindeki bu altın külçesi soğuduktan sonra, ellemenize de izin verilir.
Güney Afrika’nın çeşitli zengin altın madenlerinde çalışan binlerce maden işçisi: her Pazar günü, farklı bölgelerden gelerek, özel kıyafetleriyle: buranın amfitiyatrosunda “kabile dansları” sergilemektedirler.
Pilanesberg Ulusal Parkı
Şehir merkezine 150 km uzaklıktaki burası: Afrika kıtasının en önemli park alanlarından birisidir. Burada “Big Five” yani “Beş Büyük” olarak isimlendirilen hayvan türlerini görmek mümkündür. Bunun dışında: 350 tür kuş, 65 tür sürüngen ve 103 tür memeli hayvan da görülebilir.
Parkın ortasına doğru “Mankwe” barajı inşa edilmiştir. Parkın merkezindeki “Thabayadiotso” dağının ismi “gururlu dağ” anlamına gelmektedir.
Cradle of Humankind
Şehrin 25 km batısındaki bu alan 1999 yılında keşfedilmiştir ve yukarıda söz ettiğim gibi, burası: modern insanın atası olarak kabul edilen ve 2 ile 3 milyon yıllık fosillere ev sahipliği yapan bir yerdir. Dünyanın bu en zengin insanımsı sitesi, dünyanın insan atasının fosillerinden % 40 civarındaki bölümüne ev sahipliği yapmaktadır.
Fosillerin çoğu ölü hayvan ve bitkilerin yardımı ile bulunduğu yerde ve zamanda muhafaza edilmiştir. Bunlar bize yeryüzünde canlıların zamanla nasıl değiştiğini öğrenmemize yardımcı olurlar.
Fosil kanıtlardan: paleoantropologlar, belli dönemde belirli bir ortamda yaşayan yaratıklar ve bitkiler hakkında bilgi ediniyorlar.
Burada ilk insanların yaşadığı çok sayıda (200 civarı) mağara görebilirsiniz. UNESCO burayı Dünya Kültür Mirası Listesine dahil ederek koruma altına almıştır.
Bu mağaraların bulunduğu yere giriş ücretlidir, yetişkinler için 20R ve çocuklar için 10R ödemek gerekir.
Mexico City şehrinin en önemli parklarından biri olan burası: çok sayıda havuz, heykel parçaları ve gölgelikli bankları ile ve Avenida Juarez tarafından yapılan Hidalgo heykeliyle bilinir.
Park alanının ilk olarak 1592 yılında kurulduğu biliniyor. Uzun süre İspanyol engizisyonu burada faaliyet sürdürmüştür.
Başlangıçta park daha küçük iken 1904-1934 yılları arasında “Palacio de Bellas Artes” yapılınca büyümüştür. Park alanında 1500’lü yıllarda çok sayıda kavak ağacı (alamos) dikildiğinden parka bu isim verilmiştir. Kolomb döneminde burası Pazar olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde park her zaman kalabalıktır.
Ziyaretçiler ve satıcılar parkta hareket yaratırlar. Özellikle Noel öncesinde park ışıklarla dekore edilir.
Park özellikle hediyelik eşya satın almak isteyenlerin akınına uğramaktadır çünkü bayağı ucuzdur. Hatta pazarlık yapmanız önerilir. Buradan satın alacağınız yöresel objeleri, örneğin havaalanında 20 katı daha yüksek ücret ödeyerek satın alabilirsiniz.
Burada özellikle: gıda, seramik, Dvd, müzik, tişört ve diğer giyim, poster vb. şeyler bulabilirsiniz. Öte yandan, park alanında atlı polisleri görebilirsiniz.
Güzel Sanatlar Sarayı-Palacio de Bellas Artes (Palace of Fina Arts)
Meksika devrimi zamanında inşasına başlanan ve ancak 1934 yılında bitirilen saray, günümüzde dans gösterilerine, konserlere ve sergilere ev sahipliği yapmaktadır.
Evet, Başkan Porfirio Diaz, 1900’lerin başlarında bu binanın yapımını emretti. Kendisi, Meksika’nın bağımsızlığının 100. yıl kutlamaları kapsamında temel atma töreni planlamıştı. 1904 yılında inşaat başladı ancak devrim nedeniyle inşaatta 1910 yılında kesinti oldu ve yapı ancak 1934 yılında tamamlanabildi.
Yapı: İtalyan mimar Adamo Boari tarafından tasarlandı. Ancak biraz önce de belirttiğim gibi devrim sırasında inşaat kesintiye uğradı ve devrimin ardından inşaat Meksikalı mimar Francisco Mariscal tarafından bitirildi ve 1934 yılında tamamlandı ve açıldı.
Bu güzel bina: bahçelerle çevrili, yeşil bir alanın merkezinde yükselen zarif sütunlar ve kubbesi ile belirgindir.
Bina ağır carrara mermerinden yapıldığı için yapılışını takiben 4.6 metre zemine batmış durumdadır.
Saray: sergiler ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapmaktadır. Tiyatronun ötesinde: görsel sanatlar, dans, müzik etkinlikleri de tertip edilir. Yani birçok kişi, buranın bir tiyatro olduğunun farkında değildir.
Binanın içinde 2 müze bulunmaktadır. Bunlar: “Museo del Palacio de Bellas Artes (Bellas Artes Sarayı Müzesi) ve binanın üst katında bulunan “Museo Nacional de Arquitectura” (Ulusal Mimarlık Müzesi) bulunmaktadır ve bunlar geçici sergilere ev sahipliği yapmaktadır.
Diego Rivera, Jose Clemente Orozco, David Alfaro Siqueiros ve Rufino Tamayo gibi Meksika’nın en büyük sanatçılarının bazılarının birinci ve ikinci katlarda iç duvarlarda epik duvar resimleri görülmektedir.
Zemin katta bir restoran ve kitapçı bulunur.
Sarayın tiyatrosunun ana cam perdesi ilgi çekmektedir. Meksikalı sanatçı Gerardo Murillo tarafından tasarlanan ve New York şehrinde Tiffany tarafından inşa edilen bu etkileyici sahne perdesi: iki büyük volkan ve İztacchihuatl ve Meksika vadisi manzarasını temsil eden vitray katlanabilir panel şeklindedir.
1993-1994 yılları arasında inşaat çalışmaları devam ederken: sarayın önünde Aztek dönemine ait 700 parçalık seramik örnekleri ve yine İspanyol öncesi döneme ait 2000 parça obje ve sömürge dönemine ait 17. yüzyıldan kalma 200 parça mezar ortaya çıkarılmıştır.
Bale Folklorico de Mexico
Yaklaşık 60 yıldır sanat yönetmeni Amalia Hernandez tarafından kurulan Meksika Bale Foklorico: dünya çapında 22 milyon kişi tarafından izlenen 15.000 gösteri yapmıştır. Halk dansları gurubu: Meksika’nın çeşitli bölgelerinden kostümler giyerek, Meksika’nın geleneksel sanatlarını yaşatmaktadırlar.
Dünyaca ünlü Mexico city foklorik balesi (Bale Folklorico): haftada iki kez Palacio de Bellas Artes sarayında yapılmaktadır. Bu gösteride: mariachiler, marimba oyuncuları, şarkıcılar ve dansçılar sahne almaktadırlar.
3 saat süren tipik programda: Aztek dini tansları, Jalisco, Veracruz fiesta ve bir düğün kutlaması gerçekleştirilmektedir. Onların muhteşem kostümleri ve sahnedeki enerjileri ilgi çekmektedir.
Franz Mayer Müzesi
Parkın kuzey tarafında, Plaza de la Santa Veracruz üzerindeki 18. yüzyıldan kalma bir binadadır. Bu bina: İmparator Maximilian’ın kısa hükümdarlığı döneminde fahişeler için bir ev olmuştur. San Juan de Dios döneminde ise eski bir darülaceze olarak kullanılmıştır.
Müze: Almanya doğumlu Meksika vatandaşı Franz Mayer’in çabalarının sonucu oluşturulmuştur.
Kendisi: Meksika’da bir finansör olarak zenginleşmiş, gümüş, seramik ve mobilya toplayarak koleksiyon oluşturmuştur. Bu koleksiyonda: antikalar, dekoratif mobilyalar, kilim, resim, seramik ve gümüş objeler sergilenmektedir.
Franz Mayer, 1975 yılında ölünce, bu koleksiyonu devlete miras bırakmıştır. Özellikle: Talavera seramiklerinin eşsiz örnekleri ilgi çekmektedir. Don Kişot kitabının yaklaşık 1000 kopyası ve eşsiz çizimler ve el yazmaları da bulunmaktadır.
Sergi salonları, görkemli bir sömürge varendasında kurulu Manastır Cafesine açılmaktadır ki, burada mutlaka küçük bir mola vermeniz önerilir.
Museo Mural Diego Rivera
Alameda Park yakınında Historical Center Balderas ve Colon’un köşesindedir.
Diego Rivera’nın en ünlü eserlerinden biri olan “Sueno de una tarde Hıristiyan en la Alameda Central” (Central Alamedada bir Pazar öğleden sonra rüyası); 1947 yılında, 45 metre uzunluğunda ve 12 metre yüksekliğindeki bir duvar üzerine işlenmiştir.
Çok sayıda tarihi karakteri içermektedir. Resimde sömürge zamanlarında Hernan Cortes, Benito Juarez Porfirio Diaz ve Francisco Madero gibi şehrin ileri gelenleri betimlenmiştir. Bunlar devrimci kadın kıyafetleri içindeki bir iskelet olan “Catrina” çevresinde toplanmışlardır.
Frida Kahlo iskeletin yanında arkada durmaktadır. Grafikler tüm karakterleri tanımlamaktadır. Duvar resmi: 1947-1948 yılları arasında yapılmıştır. Özetlemek gerekirse, bu duvar resminde, sanatçı kendisini halk düşmanı olarak ilan eden Meksikalı tarihsel bazı figürleri karikatürize etmiştir. Cortes: kırmızı kanla lekelenmiş elleriyle tasvir edilmiştir. Jose Guadalupe Posada: iskelet “La Catrina” yanında 9 yaşında bir çocuk olarak tasvir edilmiştir.
Ayrıca, yine bu resimde sanatçı “Dios no existe” yani “Tanrı yok” temasını işlemiştir. Ancak bu durum skandal yaratmıştır. Ardından: resimdeki kusurlu kelimelerin üzeri boyanmış ve 1958 yılında bu boyalı kısımlar temizlenerek resim sergilenmeye başlamıştır.
Bu resimli duvarın olduğu yere, bu müze 1986 yılında inşa edilmiştir. Aslında bu resim “Hotel del Prado” denilen yerde bulunuyormuş ama burası 1985 depreminde harap olmuştur.
Museo de Artes e Industrias Popolares
Aztek şeflerinin soylu kızlarından olan Maria Teresa de los ReyesValerian tarafından yaptırılan bir antik tapınak: 1720 yılında buraya yerleşen Viceroy de Zuniga ile Marques de Valero tarafından yaptırılacak bir manastır için yıktırılmıştır ve manastır yaptırılmıştır.
1942 yılında ise, burası müze olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Müzede: Avrupalılar tarafından Meksika’da başlatılan ilkel üretim teknikleri, tezgahlar, pedallar ile yapılan tekstil koleksiyonu sergilenmektedir. Alt katta: el sanatları satılan bir müze bulunmaktadır.
Ayrıca: yine müzede: Halk Sanatları ve El Sanatları Müzesi; Meksika’da farklı bölgelere ait yerli kültürü ürünlerini sergilemektedir. Sergilenenler arasında bulunanlar: Meksika maskeleri, fiber, cam, seramik, tekstil, boya, müzik aletleri, maden ve dini görüntülerdir.
Benito Juarez Anıtı
Parkın güney sınırında; reformist Başkan Benito Juarez için yapılmış bir anıt görülmektedir.
Bu anıt parkın en etkileyici unsurudur. “Hemiciclo” yani “yarım daire” şeklinde ve beyaz yapılmıştır.
Anıt: Guillermo Heredia tarafından tasarlanmıştır ve başının üzerinde bir defne tacı bulunan bir melek tasvir edilmiştir.
Benito Juarez: 21 Mart 1806 tarihinde San Pablo Guelatao şehrinde doğmuştur. Daha sonra: yasa koyucu, sivil yargıç, hükümet sekreteri ve vali gibi görevlerde bulunmuştur. 1853 yılında siyasi çatışma sonucunda ABD’ye sürgüne gönderilmiştir.
Ertesi yıl yeni bir Anayasa kongresi toplanır ve siyasi lider Antonio Lopez de Santa Anna diktatörlüğü sona erer. 1857 yılında Juarez başkan olur ve 1872 yılında ölümüne kadar o reform savaşı, Fransız müdahalesi, İkinci imparatorluk ve cumhuriyetin restorasyonu da dahil olmak üzere tarihsel önemli olayları yaşamıştır.
Carrara mermerinden yapılan heykel: kurtuluşun 100. yılı kutlamaları kapsamında 18 Eylül 1910 tarihinde Porfirio Diaz tarafından açılmıştır. Mimar Guillermo Heredia tarafından tasarlanan heykel; 7 metre yükseklikte ve 70 ton ağırlığındadır. Heykeller: İtalyan heykeltıraş Lanzaroni tarafından süslenmiştir.
Her iki tarafta, 4 Dor sütunu ile çevrili anıtın orta kısmında merkezde bir madalyon bulunur. Bunun içindeki yazı “Muhteşem Benito Juarez için. Vatan” yazılıdır. Mezar: alt kanatları açık cumhuriyet kartalı ile taçlandırılmıştır.
Onun temel seviyesindeki ön bölümü süslenmiş ve yatan bir aslanla desteklenmiştir. Sağ bölümde defne ile taçlandırılmış bölümde, iki alegori arasında oturmuş şekilde Benito Juarez temsil edilmektedir. Juarez elinde 1857 Anayasasını tutmaktadır.
Her yıl: Mart ayının üçüncü Pazartesi günü: Meksika’da bayram olarak kutlanmaktadır. Bugün Meksika’da federal resmi tatildir. Bankalar, okullar, devlet daireleri ve birçok işletmeler kapanır.
Beethoven Anıtı
Parkın doğu tarafında, Palacio de Bellas Artes karşısında, ülkedeki yerel Alman toplumu tarafından bağışlanan besteci Beethoven anıtı bulunmaktadır.
Anıt: 1921 yılında heykeltıraş Goldenbech tarafından yapılmıştır. Anıtta kanatlı bir genius yüksek bir kaide üzerine yerleştirildi. Kaideye bağlı Beethoven maskesi vardır.
PASEO DE LA REFORMA
Bu meydan: Mexico City şehri doğu-batı hattında uzanır ve şehrin batı sınırında Las Lomas yerleşim bölgesinde toplam 15 km boyunca uzanır. Şehrin en önemli ve en güzel caddesidir. Cadde: Chapultepec kalesi ve Ulusal Saray arasındaki mesafeyi kısaltmak için İmparator Maximiliano tarafından planlanmıştır. Paris şehrindeki “Champs-Elysees” gibi bazı Avrupa şehirlerinin modellerinden ilham alınarak yapılmıştır.
Daha sonra: hükümet caddeye ağaçlar diktirmiş ve ayrıca 16 devletin en seçkin yurtseverlerinin heykellerini caddeye yerleştirmiştir. Ancak caddenin en önemli anıtı: Meksika’nın bağımsızlığının 100. yılı kutlamalarında şehirdeki diğer yapılan binalar gibi burada kurulan ve şehrin sembolü haline gelen “Paseo de la Reforma” anıtıdır.
Aynı zamanda şehrin en zengin aileleri zamanla buradan arazi almışlar ve lüks küçük saraylar inşa ettirmişlerdir.
Ana bölüm: Chapultepec Park Avenue Benito Juarez ile kesişim bölgesindedir. Bu bulvar 60 metre genişliğindedir, 6-8 trafik şeritlidir ve ortasında yeşil bir bölüm bulunur. Yanlarda büyük dönel kavşaklar boyunca ünlü kahramanların büstleri bulunur.
Aslında bu muhteşem bulvarın temeli, İmparator Maximilian döneminde atılmıştır. 1861 yılında Maximilian tarafından yayınlanan reform yasaları nedeniyle bulvara bu isim verilmiştir.
Bağımsızlık Anıtı-Angel of the Independence
Paseo de la Reforma ve Florencia adresindedir. Mexico City şehrinin ve tüm ülkenin en bilinen sembollerinden birisidir.
Uzun boylu yani 36 metrelik bir sütunun üzerinde durmaktadır.
Anıtın üstünde: elinde bir defne çelengi olan “Melek” olarak bilinen kanatlı zafer tanrıçası figürü bulunmaktadır. Çünkü “Kanatlı Zafer” yani “Nike” figürü eski Yunanlılar arasında bir zafer sembolü olarak kullanılmıştır.
Anıt: 1910 yılında Meksika’nın bağımsızlığının 100. yılı vesilesiyle diktatör Diaz tarafından yaptırılmıştır. İlk temel taşı 2 Ocak 1902 günü Diaz tarafından yerleştirilmiştir. Proje: mimar Antonio Rivas Mercado tarafından yönetilmiştir.
Anıt: Meksika’nın bağımsızlık kahramanlarını anmak için Antonio Lopez de Santa Anna hükümeti döneminde bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Projedeki anıt: Anayasa meydanının ortasında, bir korint sütun üzerinde bir taçlandırılmış melek şeklinde düşünülmüştür.
Ancak mimar Mercado: Roma şehrindeki Tarajano, Paris şehrindeki Vendome Plaza gibi dünyaca ünlü sütunlardan ilham alarak projeyi şekillendirdi. Çünkü, tüm bu sütunlar kendi ülkelerinde ideallerin zaferini anmak için inşa edilmişti.
Mimar: köşelerde: Barış, Hukuk, Adalet ve Savaşı temsil eden dört heykel yerleştirdi. Anıtın tabanında: Miguel Hidalgo, Vicente Guerrero ve Ignacio Allende gibi Meksika’nın bağımsızlık hareketinin en önemli liderlerinden bazılarının kalıntıları: söz konusu direnişçilerin heykelleri, bir aslan ve bir çocuk heykelinden oluşmaktadır.
Taştan yapılmış korint sütunu 36 metre yüksekliktedir ve üstünde “Nike” figürü bulunmaktadır. Bu melek; 24 ayar altın kaplı, bronz ve 6.7 metre boyunda ve 7 ton ağırlığındadır.
1957 yılındaki depremde bu melek devrilmiş ve omurgası kırılmıştır.
Ardından teknisyen bir gurup ve heykeltıraş Jose Fernandez Urbina tarafından restore edilerek yerine takılmıştır.
1998 yılından bu yana: anıtın hemen girişindeki türbe/mezarlıkta: özgürlük kahramanları Hidalgo, Aldama, Allende ve Jimenez’in mezar yerleri bulunmaktadır ve ziyarete açıktır.
Sütunun temelleri: bataklık toprakaltına batmaması için çok derinlere yerleştirilmiştir.
Çevresindeki arazi battığı için, anıt her yıl 20 cm daha büyümektedir.
Kolonun için kısmında: melek bölümündeki seyir terasına ulaşmak için 200 basamaklı bir sarmal merdiven bulunmaktadır.
Günümüzde: havai fişek gösterileri, her türlü toplantılar, futbol başarı kutlamaları, geçitler ve törenler ve Meksika’nın bağımsızlık günü kutlamaları festivalleri burada yapılmaktadır.
Monumento a Cuauhtemoc
Paseo de la Reforma ve Insurgentes adresindedir.
Son Aztek imparatorunun uzun boylu bronz heykeli “Paseo de la Reforma” boyunca durmaktadır.
Cuauhtemoc: 13 Ağustos 1521 tarihinde Hernan Cortes ve onun müttefiklerine karşı şehri savunmuştur. Savaşın kaybedilmesinin ardından genç lider ve diğer soylular hapsedilmiş ve işkenceye tabi tutulmuşlardır.
5 Mart 1525 yılında ise hapsedilen bu son lider asılarak öldürülmüştür. Anıt: bu cesur insanların kahramanlıklarını ve Meksika tarihinin ilk dönüm noktasını ve Avrupalılar tarafından kontrol edilmesini göstermektedir.
Anıt: Francisco Jimenez tarafından tasarlanmış ve 1877 yılında yapımına başlanmıştır. İlk taş 5 Mayıs 1878 tarihinde konulmuştur ve anıt 9 yıl sonra açılmıştır.
Ancak sanatçı 1884 yılında ölmüş ve bunun üzerine anıt Yaşıa Ramon tarafından tamamlanmıştır. Heykelde: Cuauhtemoc, havaya bir ok atarken betimlenmiştir.
Anıtın tüylü başlıkları ve mezarları ile 8 bronz leopar dahil anıtı oluşturan tüm heykel elemanları, heykeltıraş Miguel Norena tarafından yapılmıştır.
Plaza de la Republuca-Cumhuriyet Meydanı
Bu meydan 1910 Devminini anmak için oluşturulmuş bir sitedir. Başlangıçta burada Porfirio Diaz tarafından yaptırılan bitmemiş bir bina bulunmaktaydı.
Kubbe şeklindeki binanın sütunları, devrimci liderlerin Francisco Madero, Venustiano Carranza, Francisco Pancho Villa, Lazaro Cardenas ve Plutarco Elias Calles kalıntılarını yani mezarlarını içermektedir. Zemin katta “Mesuo de la Revolucion” bulunur.
Christopher Colombus anıtı
Paseo de la Reforma ve Moroles adresindedir.
Heykel: Hukuk babası Belçika kralı Leopold tarafından: Paris şehrinde yaptırılmış ve buraya bağışlanmıştır.
Projenin mimarı Ramon Rodriguez Aragoity’dir. Ancak: proje ülkedeki sorunlar ve liberallerin zaferinden sonra imparatorun ölümü üzerine iptal edildi.
Daha sonra: Antonio Escandon: projenin tamamlanması için Fransız heykeltıraş Henri Joseph Cardier ile anlaştı.
Anıtta: Kristof Kolomb: ayakta durmaktadır. Ayrıca: 4 keşiş heykeli bulunmakta olup, onlar Amerika kıtasının ilk misyonerlerini temsil için konulmuşlardır. Anıt: 1877 yılında bulunduğu yerde açılmıştır.
Huntress Diana Havuzu
Reforma caddesi ve Ren nehrinin bulunduğu yerdedir.
Bu anıt havuz Meksika sanatının en temsili heykellerinden birisidir ve ilginç geçmişi vardır. Mexico City şehrinin en değerli kentsel simgelerinden birisi olarak benimsenmiş anıtta: siyasi, sosyal ve kültürel değişiklikler yansıtılmaktadır.
Gerçek adı “Nothem Star Shooter” olan “Avcı Diana” heykeli: Javier Rojo Gomez tarafından şehri güzelleştirme programı çerçevesinde 1942 yılında yaptırılmıştır. Bu program: önemli sokak köşelerinde anıtsal havuzlar oluşturulmasını içermekteydi.
Burası için seçilen havuza mimar Vicente Mendiola görevlendirildi, seçilen tema ise: avcılık tanrıçası Diana idi. Ancak: bu tanrıça yerine: yani onun yay ile ormanlarda hayvanları avlaması yanında, bu heykelde betimlenen tema kuzey göklerin yıldızlarını avlaması olmuştur.
Heykel için: model olarak 16 yaşındaki Helvia Martinez Verdayes (bir ofis sekreteridir) öğleden sonraları çalışmıştır. Kendisi, şehrin en güzel caddelerinden birinde ölümsüzleşeceğini bildiği için, makyaj dışında herhangi bir ücret almadan heykeltıraş için günlerce çıplak poz vermiştir.
Heykelin bronz dökümü: 1942 yılının Eylül ayında yapıldı.
Northern Star Shooter Havuzu: 10 Ekim 1942 tarihinde açıldı ve halkın sevgisini kazandı. Ancak Meksika toplumundaki muhafazakar sektörlerden eleştiri aldı. Bir yıl sonra heykele kumaş iç çamaşırı konuldu. Ancak protestocular, heykelin üzerine bronz iç çamaşırı konulması için ısrar ettiler.
Sanatçı protestoları engellemek için heykelin üzerine bir iç çamaşırını kaynakla tutturdu.
Meksika 68 Olimpiyat oyunları öncesinde, bu bronz iç çamaşırının kaldırılmasına karar verildi, ancak heykel hasarlı idi ve yeni bir heykelin orjinalinin yerini alması için döküm yapılmasına karar verildi.
1974 yılında Diana Huntress Havuzu: Torre Mayor konumundan Ariel Parktaki orijinal konumuna taşındı.
Toplam ağırlık 1 tondan fazladır, yükseklik ise 3 metredir. Toplam 6 parça bronz heykel vardır.