Çatalkaya dağını kaplayan çam ormanları ile oksijen deposu konumundadır.
TARİHİ
1666 yılında şimdiki Yenikale bölgesinde bulunan ve Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan kaleden dolayı, Osmanlı döneminde burası “Sancakkale” ismiyle anılmıştır. Ali Onbaşı Deresi çevresinde bulunan nar ağaçlarından dolayı, “Narlıdere” ismi verilmiştir. Tapu kayıtlarında ise “Tozluyurt” adıyla anılmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sancaktepe, İngilizler tarafından denizden iki kere top ateşine tutulmuş ve ilk saldırıda ölen subay ve erler, Narlıdere Şehitliğine gömülmüştür. Resmi kayıtlarda Narlıdere ismi ilk olarak 1886-1887 yıllarında geçmektedir.
Bu belgelere göre Yenikaleyi çevreleyen bataklıkların kurutulması çalışmalarından söz edilmektedir. Narlıdere’nin ilk olarak: Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra, Anadolu’ya yerleşen Türkmen boyları tarafından, bugünkü Narlı Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Yukarıköy’de kurulmuştur. Balkan göçmenlerinin yerleşmesiyle, bugünkü Narlıdere’yi oluşturacak yerleşim tamamlanmıştır.
Diğer eksik kalan ayak ise, 1950’li yıllardan itibaren, sahil kesimine yazlıkçıların yerleşmesiyle başlamıştır. Narenciye üretimi için gelen mevsimlik işçilerle başlayan tarımsal göç 1980’li yıllarda yoğunlaşmıştır. Narlıdere, 1950’li yıllarda, İzmir Merkez ilçeye bağlı bir muhtarlık olarak teşkilatlanmış ve “Aşağıköy” olarak bilinmektedir. Narlıdere Belediyesi 1960 yılında kurulmuştur. 1992 tarihinde ise Narlıdere ilçesi kurulmuştur.
İzmir Narlıdere
GENEL
İlçenin doğusunda Balçova, güneyinde Karabağlar, batısında Güzelbahçe, kuzeyinde İzmir körfezi vardır. İzmir Körfezinin en temiz suları buradadır. İlçe yüzölçümünün yüzde 20 yerleşim alanı, yüzde 10 tarım arazisi, yüzde 70 fidanlık, çalılık ve ormandır.
Çatalkaya dağını kaplayan çam ormanları ile oksijen deposu konumundadır. İlçede 1500 civarında konut jeotermal enerjiyle ısıtılmaktadır. İlçede Akdeniz iklimi hakimdir. Önemli bir akarsu yoktur. Ilıca ve Ali Onbaşı gibi küçük dereler İzmir körfezine akarlar.
Narlıdere ilçesinde en büyük geçim kaynağı: narenciye ve çiçekçiliktir. Bölgenin en büyük narenciye bahçelerine sahip olan ilçede sera çiçekçiliği de önemli bir ekonomik etkinliktir. Bölgede sanayi tesisi bulunmamaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi, ilçede bulunmaktadır.
NARENCİYE
Narlıdere ilçesinin simgesidir. 1950’li yıllarda dikimine başlanmıştır. Türkiye’nin en kaliteli ve verimli narenciye bahçeleri, yeraltı sularının azlığı ve yoğun kuraklık nedeniyle günümüzde zor günler geçiriyor. Bir kültür bitkisi olan narenciye bol ve temiz su ile yaşamaktadır. Evet, günümüzde narenciye bahçelerine su sağlamak için projeler üretilmektedir.
HUZUREVİ
İlçe sınırları içinde, modernlik ve büyüklük açısından, dünyanın en büyük ikinci huzurevi bulunmaktadır.
ASKERİ BİRLİK VE KURUMLAR
İlçe sınırları içerisinde: Güney Deniz Saha Komutanlığı, Ege Ordu Komutanlığı, Narlıdere Kışlası ve Lojmanları bulunmaktadır. Özellikle: İstihkam Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, birçok insanımızın askerlik hizmetini yaptığı bir yer olarak önem kazanmaktadır.
İzmir Narlıdere
GEZİLECEK YERLER
İzmir Narlıdere Kültür Evi
KÜLTÜR EVİ
1800’lü yılların başında Hızır Dede, obası ile birlikte Narlıdere’de yerleşik hayata geçer. Daha sonra ibadetlerini yerine getirmek için bir Cem evi yapılmasına karar verirler ve gelen yardımlar üzerine 1874 yılında bugün “Kültür Evi” olarak bilinen Tarihi Cem evini yaptırırlar. Bina: kimliği bilinmeyen bir Rum usta tarafından yapılır.
Keresteleri, Antalya-Finike ilçesindeki Gökbük köyünden getirilmiştir. Salon taşları ise Malta’dan deniz yolu ile getirilmiştir. Yanyatır Ocağı diye bilinen tarihi cem evi, ülkemizdeki Tahtacı Aşiretinin en büyük ve en kutsal iki ocağından birisidir.
Binanın girişinde, sağda aşevi ve kurban kesim yerleri varmış ancak bunlar günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yine sağda mezarlık bulunmaktadır. Evet, burada binanın üst katındaki tavan süslemeleri görülmeye değer güzelliktedir.
İzmir Narlıdere Şehitliği
NARLIDERE ŞEHİTLİĞİ
Şehitlik Atatürk Kültür Merkezinin karşısındadır. 1’nci Dünya savaşı sırasında İngiliz Deniz Topçusu tarafından iki kere topçu ateşine tutulan Sancaktepe’de ilk saldırıda şehit olan 6 subay ve er gömülüdür.
Ayrıca 15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgali sırasında Yunan kuvvetleri ve Rumlar tarafından şehit edilen 17’nci Kolordu Askeralma Heyeti Başkanı ve Garnizon Komutanı Albay Süleyman Fethi Bey ve 8 asker ile çeşitli zamanlarda şehit edilen 4 görev şehidinin mezarı bulunmaktadır.
İzmir’in en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Yaklaşık 200 yıl önce, kara üzüm bağlarıyla kaplıydı. 1920’li yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in romanlarına konu olan Bozyaka bağları, 1970’li yıllara kadar varlığını koruyordu, ancak günümüzde çok az sayıdaki ailenin bağları kaldı.
Bugün mobilya sektörünün bulunduğu Yeşillik caddesi ve çevresinde, 40 yıl öncesine kadar bağlar bulunuyordu.
TARİHİ
Yörede bulunan Akçakale ören yeri, yaklaşık 2500 yıllık geçmişiyle, ilçede tespit edilen en eski yerleşim yeridir. 19’ncu yüzyılda gerçekleşen göç hareketlerine bağlı olarak Girit göçmenlerinin bir bölümü, bugün Yeşillik caddesinin batısında bulunan Karabağlar, Uğur Mumcu, Sarıyer mahallelerini kapsayan geniş düzlüklere yerleştirilmiştir.
Ayrıca bu göç hareketlerinden ayrı olarak Bozyaka bölgesinin yüksek coğrafi özelliklerine bağlı olarak, serinletici havası ile 19’ncu yüzyıldan 1950’li yıllara kadar İzmirlilerin en önemli yazlık mekanları arasında yer almıştır. Yazın varlıklı birçok aile Bozyaka’daki bağlara çekilirdi.
Karabağlar’da 1950’li yıllardan sonra iki farklı kentleşme olgusu görülür. Bunlardan birincisi: öngörülmeyen şekilde 1960’lı yıllardan sonra iç göçlerle Anadolu’nun çeşitli değişik bölgelerinden gelip yerleşen farklı kültürler, sosyolojik özelliklere sahip vatandaşların ucuz ve basit çözümlerle yaptıkları gecekondulardır.
Bu çarpık kentleşme, 1960-1970 yılları arasında Kadıfekale’nin yamaçlarından başlayarak Karabağlar sınırına kadar ulaşır. Bunun yanı sıra 1978 yılında Kadıfekale ve çevresinde yaşanan deprem ve toprak kayması sonucu, bu bölgede yaşayan vatandaşların bir bölümü Bozyaka bölgesine yerleşmişlerdir.
1953 yılından sonra ise, Karabağlar’ın İnönü caddesi boyunca sıralanan daha düzenli ve çok katlı apartmanların oluşturduğu yeni konut alanları oluşmaya başlamıştır. İlçe, 2008 tarihinde Konak ilçesinden ayrılarak ilçe kurulmuştur.
İzmir Karabağlar
GENEL
İlçe, İzmir’in güney kesimindeki metropol ilçeler arasındadır. İzmir’in kalabalık ilçelerinden birisidir. Güneyinde Gaziemir, doğusunda Buca, kuzeyinde Konak ve batısında Balçova ilçeleri vardır. İlçe merkezi batıya doğru kıvrılan Kavacık ve Tırazlı Köylerinin bulunduğu dağlık alanla birlikte yayılım gösterir.
İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ
Karabağlar ilçesi sınırları içerisinde kalmaktadır. 2016 yılında kabul edilen kanunla kurulmuş ve devlet üniversitesi statüsü verilmiştir. (15 Temmuz 2016 yılındaki darbe teşebbüsü sonrasında İzmir Üniversitesi yerine kurulmuştur.)
İzmir Karabağlar Yeşillik Caddesi
YEŞİLLİK CADDESİ
Burası elbette gezilip görülecek bir yer değil, ama İzmir denince mobilyacıları ile ünlü bu cadde akla geliyor. Mutlaka yolunuz düşmüştür. En azından Konak’tan hava alanına giderken bu caddeden geçiliyor.
İzmir Karabağlar
GEZİLECEK YERLER
İzmir Karabağlar Akçakale
AKÇAKALE
İzmir körfezine hakim Mastousia (Kızıldağ) dağının doğu eteklerinde, Limontepeden Kavacık köyüne giderken, yolun kuzeyindeki orman sahası içindedir. Kayalık ve hakim bir tepe üzerindedir. Kalenin kuruluş tarihi kesin bilinmemektedir.
Ancak muhtemelen kuruluşunun Eski Smyrna’nın (Bayraklı) çevresinde bir savunma zinciri kurdukları anlaşılan Persler ve yerel müttefikleri tarafından MÖ 546-334 yılları arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Kentin, Helenistik dönemde Pagos’a (Kadıfekale) taşınmasından sonra da bu kalenin varlığını bir süre daha devam ettirdiği, bir süre sonra önemini kaybettiği düşünülür.
İzmir Karabağlar Akçakale
İzmir’in güney ve batı savunma kalesi olarak kullanılmıştır. Uzaktan bir kireç taşı ağartısı olarak görülmesi nedeniyle Akçakale olarak isimlendirilmiştir. Denizden yüksekliği 430 metredir. Ana kayaya oyularak yapılmış, yarı oval biçimli bir sarnıç bulunmaktadır.
Ancak bu sarnıcın derinliği son yıllarda yapılan kaçak kazılar nedeniyle anlaşılamamıştır. Bölge, 1990 yılında 1’nci Derece Arkeolojik Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Evet, İzmirlilerin bu tarihi çok eskilere giden ören yerini ziyaret etmelerini öneririm.
ESKİ İZMİR SEMTİ
Türk dönemine aittir ve yaklaşık 600 yıllık geçmişi ile burada Yıkık Minareli cami dikkat çeker.
İzmir Karabağlar Yıkık Minareli Camii
Yıkık Minareli Cami
İlçe merkezine bağlı Umut Mahallesi, Eski İzmir Caddesi üzerindedir. Halk arasında “Yıkık Cami” olarak da bilinir. Kagir yapıdır. Mevcut mimari özellikleri dikkate alındığında, Erken Osmanlı Beylikler dönemine yani 15’nci yüzyıla tarihlenir.
Yani, yaklaşık 600 yıllık geçmişi vardır. Bu yapı, aynı bölgede bulunan Yıkık Hamam ile birlikte, bir külliyenin parçası olmalıdır. Muhtemel bu külliyenin çevresinde küçük veya orta ölçekli bir yerleşim yeri bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bu yerleşimin, Türk-İslam dönemine ait İzmir’deki en eski yerleşimlerden birisi olduğu anlaşılmaktadır. Böylece burası “Eski İzmir” diye tanımlanır. Ancak bu yerleşim yeri, daha sonra bilinmeyen nedenlerden dolayı terk edilmiş ve bu camide işlevini yitirmiştir.
İzmir Karabağlar Kavacık Köyü
KAVACIK KÖYÜ
18’nci yüzyılda Kızıldağ ve çevresinde Karakeçili Aşiretine bağlı Yörükler tarafından kurulmuştur. Kavacık köyü, bugün üzümleriyle meşhurdur.
Çatalca dağının eteklerinde kurulu, 850 metre rakımlı köyün üzümü ve doğal güzellikleri, şehir yaşantısından uzaklaşmak isteyenlerin tercih ettiği bir yerdir. Her yıl “Kavacık Üzüm Festivali” düzenlenmektedir.
UZUNDERE KÖYÜ
Bölgede göçer halde varlıklarını sürdüren ve 19’ncu yüzyılın ilk yarısında yerleşik hayata geçen Yanyatır Ocağının Çobanlı Oymağı’na bağlı Tahtacı Türkmenler tarafından kurulmuştur.
İzmir Karabağlar Reşat Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığı
REŞAT NURİ GÜNTEKİN ÇOCUK KİTAPLIĞI
Türk Edebiyatının ölümsüz yazarlarından Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu Romanını yazdığı ev ile Dudaktan Kalbe romanına konu olan taş evler, Çitlembik ağaçları ve meşhur üzüm bağları Bozyaka bölgesindedir.
Reşat Nuri Güntekin’in bir dönem içinde yaşadığı ev, günümüzde Kilimtepe Parkı içindedir. Yapının giriş kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre 1873 yılında Kilimcizade Ailesi tarafından yaptırılmıştır.
Bu yapı Reşat Nuri Güntekin adını yaşatmak için Reşit Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığına dönüştürülmüştür. Yapının çevresi ise, Rıfat Kilimtepe anısına Kilimtepe Parkı yapılmıştır.
Yine ölümsüz yazarın “Dudaktan Kalbe” romanına konu olan çitlembik ağaçları da koruma altına alınmıştır.
Düzce’nin 7 km. kuzeyinde, Akçakoca yolu üzerinde bir beldedir.
Konuralp, bir belde olmasına rağmen, günümüzde Düzce ile birleşmiş gibidir. Ayrıca: Düzce Üniversitesine ait Tıp Fakültesinin de burada olması, burayı anlamlandırır. Ancak, Konuralp, özellikle Roma dönemi kalıntıları ile öne çıkmaktadır.
Tarihi, Milattan önce 3’ncü yüzyıla kadar dayanan Konuralp antik kenti, Konuralp Müzesi, Roma Köprüsü, Su kemerleri ve Antik Tiyatrosu ile Düzce ilinin tarihi ve kültürel değerlerini içinde barındırıyor. Ayrıca, yine Konulalp, günümüzde, Düzce Üniversitesine ait Tıp Fakültesinin burada bulunmasıyla önem kazanıyor. Bir de Konuralp Bey’in türbesi vardır.
Düzce Konuralp
GEZİ ROTASI
Konuralp’deki gezide: antik kalıntılar görülebilir. Bunların başlıcaları: Konuralp Müzesi, Antik Şehir, Tiyatro, Roma mermer köprüsü, mozaikler, surlar, atlı kapı görülebilir.
Zamanınız yettiği sürece, buraları gezebilirsiniz. Özellikle: tiyatro ve müzeyi görmenizi öneriyorum.
Düzce Konuralp
Düzce Konuralp
Konuralp Müzesi
Prusias ad Hypium antik kentinin zengin kültürel mirasını yaşatmak üzere kurulan müze: 2003 yılında ziyarete açılmıştır.
Müzede: 3 teşhir salonu, 1 laboratuvar, 2 depo, 1 konferans salonu ve idari bölümler vardır. Müzenin envanterinde: 1848 arkeolojik eser, 491 Etnografik eser ve 3989 sikke olmak üzere toplam 6237 eser vardır.
Düzce Konuralp
Bahçe
Müze bahçesinde: Konuralp (Prusias ad Hypium) antik kentinden çıkan, büyük mimari parçalar, sütunlar, bomoslar (adak yazıtları), ostothekler (ölü küllerinin konulduğu küçük taş lahitler), şehir yasası yazıtları, pythoslar (büyük depolama küpleri), mezar stelleri (mezar taşları), çeşme parçaları, İslami mezar taşları sergilenmektedir.
Düzce Konuralp
Bahçedeki eserlerden en önemlisi: MS 1’nci yüzyıla ait bir girlandlı bir lahittir. Konuralp’in batısında bulunan Tepecik Nekropolde, 1937 yılında bulunmuştur. Mermerden yapılmış lahit: 1.20 metre yükseklikte, 1.22 metre genişlikte ve 2.47 metre uzunluktadır. Lahdin uzun yüzünde, kabartma olarak öküz başlarının taşıdığı çelenkler işlenmiştir.
Bunların ortasında yazıtsız bir tabulaansata görülür. Altta ise aslan, kartal, yaban domuzu ve balıkçıl kuşu tasvirleri bulunur. Lahdin alt kısmında, çeşitli hayvan resimleri resmedilmiştir.
Düzce Konuralp
Yine bahçede mermer üzerinde bir yazıt vardır. Bu yazıtta “Roma imparatoru Hadrian Prusias ad Hypium’u ziyaret etti” ve “İmparator Caracalla Nisan ayında kentten geçerek şereflendirdi” yazılıdır.
Düzce Konuralp
Müze bahçesinde, sıralı olarak sergilenen bomoslar, yaşarken itibarlı insanların ardından dikilmiş birer övgü taşlarıdır.
Düzce Konuralp
Arkeoloji Salonu
Müzenin arkeoloji bölümündeki eserlerin bazıları, Bolu Müzesinden buraya getirilmiştir. Bunlar: günlük kullanım kapları, süs eşyaları, sikkeler, figürlerdir. Bu bölümdeki eserler: Tunç çağından, Doğu Roma’ya kadar çeşitli dönemlere aittir. Bunlar: pişmiş toprak ve mermer heykelcikler, metal eserler, takılar, cam kaplar ve mezar hediyeleridir ve kronolojik olarak sergilenmektedir.
Ayrıca: Roma imparatoru Antonius Pius (MS.138-161)un, 1991 yılında, Konuralp güneyindeki bir tarlada bulunan büstü, ostotekler, mimari elemanlar, bu bölümü tamamlıyor. Müzede bulunan çeşitli dönemlere ait mezar stelleri ise, antik Konuralp hakkında bilgi vermesi açısından ilginçtir.
Düzce Konuralp
Etnoğrafya Salonu
Geleneksel kültürlere ait eserlerin sergilendiği bu salonda: el işlemeleri, yöresel kıyafetler, süs eşyaları, mutfak kapları, aydınlatma gereçleri, tartı aletleri, kişisel eşyalar, kılıçlar, tüfekler sergilenmektedir.
Düzce Konuralp
Taş Eserler Salonu
Konuralp antik kentinde bulunan birçok heykel, çok önceden il dışına götürülmüş ve gittiği müzelerde sergilenmektedir. Bunlardan en önemlisi: burada arkeoloji salonunda sergilenen ama aslı İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan “Tykhe” heykelidir. Orijinali MÖ 4’ncü yüzyıla ait olan bir eserin Roma döneminde, MS 2’nci yüzyılda yapılmış bir kopyasıdır.
Zengin bir süslemeye sahip: kader, şans ve başarı tanrıçası Tykhe’nin başının üzerinde zeytin yapraklarıyla süslü, şehir surunu temsil eden bir taç vardır. Sol kolunda, çeşitli meyvelerle dolu bir bereket boynuzu ile zenginliğin simgesi olan Plutos isminde bir çocuk taşımaktadır.
Tykhe Okeanos’un kızlarından biridir. Kader, şans, başarı tanrıçasıdır. Her kentin bir Tykhe’si vardır. Tykhe’ler kentlerin koruyucu tanrıçaları olup, başlarında şehir suru şeklinde bir taçla gösterilirler.
Düzce Konuralp
Evet, müzenin bu bölümünde bir mozaik görülüyor. Oprpheus konulu mozaik: Roma dönemi bir taşınmaza ait zemin döşemesidir. Yaklaşık 45 metre kare olan mozaiğin tamamının konservasyonu yapılmış ve sergilenmektedir.
Mozaiğin merkezinde, Orpheus lirini çalar şeklinde, etrafında hayvanlar toplanmış, çevresinde ise dört mevsim, insan yüzü şeklinde betimlenmiştir.
Orpheus: çaldığı müzikle ağaçları ve kayaları harekete geçirdiği ve canavarları yatıştırdığına inanılan bir mitoloji kahramanıdır. Mozaiğin çevresinde aslan, kaplan, tavus kuşu gibi hayvan figürleri ve dört köşesinde, dört mevsim tasvirli kadın başı figürleri yer almaktadır.
Düzce Konuralp
Bir diğer önemli eser Roma Tanrısıdır. Bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan, iki yüzlü Roma tanrısı, taş eserler salonunda sergilenmektedir. Bu tanrı resmine Roma paralarında rastlanır. Janus’a ait olan yüzlerden biri kentten içeri girenlere, diğeri ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kentin güvenlik içinde yaşamını sürdürdüğüne inanılır.
Tüm bunların yanında, Konuralp yöresinde bulunan eserlerin bir kısmı ise: İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bunların başında: 1931 yılında bulunan bereket tanrıçası “Tyche” heykeli, Roma dönemine ait (MS.2’nci yüzyıl) oturan kadın heykeli, Konuralp’in Sarafiye Mevkiinde bulunan ve MS.3’ncü yüzyıla tarihlenen, mermer, çocuk heykeli geliyor.
Düzce Konuralp
Antik Şehir. Prusias Ad Hypium
Düzce’ye bağlı, Konuralp beldesinde, adı: Prusias ad Hypium olan bir de antik şehir kalıntısı var.
Bu şehir: MÖ.3’ncü yüzyıl başlarına tarihleniyor.
Doğudan batıya uzanan, Küçük Melen ve Tabak Çayları yakınında, ovada, bir tepenin üzerinde kurulmuş. Bugünkü Düzce şehrinin kuzeyinde bir yamaç üzerindedir. Güneyindeki ovaya hakim bir tepe üzerindedir.
Antik şehir, önceleri, Hypios olarak anılırken, daha sonraları, Kieros olarak anılmaya başlanmış.
Ancak: Kieros, MÖ.2’nci yüzyıl sonlarında, tarih sahnesinden çekilmiştir.
Bitinya Kralı Prusias, kenti ele geçirdikten sonra büyük bir imar faaliyetine girişmiştir. Şehrin adı: kralın adına izafeten, “Prusias” olarak anılmaya başlanmış.
Roma yapılarının ortaya çıkmasıyla birlikte kent, mimari olarak en üst düzeye ulaşır.
Prusias ad Hypium şehri: MÖ.74 yılına kadar, Bithyn hakimiyeti altında kalır. Bithy birliğini oluşturan 12 kentten biridir. Bereketli topraklarıyla bir tarım kentiydi. Karadeniz ticaretinde önemli bir etkinliği olan kent, Ege ile de irtibatını muhafaza etmiştir.
Özellikle ürettiği tarım ürünleri ve keresteyi nehirler aracılığı ile Karadeniz’e aktarıyor oradan da Ege ile bağlantılar kuruluyordu.
Kral 4. Nikomedes Philopater zamanında; şehirde, siyasi çalkantılar ortaya çıkar.
Büyük Pontus Kralı Mitridates; bölgedeki diğer Bithyn şehirleri gibi, burayı da istila eder ve Pontus hakimiyetine sokar.
Daha sonra, takip eden tarihi süreçte ise, bölgede, Romalılar görülür.
Roma dönemi boyunca: ekonomik hayat canlanır. Şehrin sembolü olan, tanrıça Tyche heykeli ve bu gün Tabak Çayı yatağında, toprakla kapanmaya yüz tutmuş Roma Köprüsü, bu dönemlerden günümüze kalan eserlerdir. Şehrin surlarından ise, günümüze herhangi bir iz kalmamıştır.
Roma devri: MS.395 yılında biter. 535 yılına doğru, Prusias şehri; Claudiopolis’den sonra, bölgenin en önemli ikinci şehirlerinden biri olur. Konuralp’te bulunan haç işaretli mezar mermerleri de, bu devre ait arkeolojik kalıntılar olarak dikkati çeker.
Evet, takip eden dönemde: Osman Gazi Beyliği sırasında, Düzce ve yöre, Türk hakimiyeti altına girer. Konuralp Bey; bu dönemde, bölgedeki çoğu yer gibi, burayı da fetiheder. Düzbazar’ı ele geçirir ve sonra Bizanslılar ile, Uzuncabel’de yapılan iki gün süren savaşı kazanır ve bölgenin tek hakimi olur.
Bunun üzerine: Osman Gazi; Düzce Pazarı (yani ovayı) ve Bizans Prusias şehrini, Konuralp Bey yönetimine verir. Bundan böyle, burası: “Konrapa” diye anılmaya başlanır.
Düzce Konuralp
Antik Tiyatro
Konuralp’in tarihi zenginliğini gösteren en önemli kalıntılardan biridir. Batı Karadeniz bölgesinde, günümüze gelebilen tek antik tiyatrodur. Halk arasında “40 Basamaklar” olarak da bilinir.
MS 1’nci yüzyılda Roma döneminde 30 yıllık süreçte yapılmıştır. İsmi: Prusias antik tiyatrosu.
Düzce Konuralp
MS.1’nci yüzyıla kadar, yöreye hakim olan Prusias krallığı döneminin sanatsal zenginliğini gösteren, en canlı eserlerdendir. Tepenin üst kısmına yaslanmış olarak durmaktadır. Yarı daire şeklindedir. İki ucu kesişmiş oturma kademeleri, yarı daireden daha kısa bir şekil almıştır. Güneye bakmaktadır. Uzunluğu: 100 metre, genişliği ise 74 metredir. Beyaz, sağlam ve mahalli, güzel kalkerli taşlardan yapılmıştır.
Üst kısmındaki oturma kademelerinin yarısı, iyi korunmuş durumdadır. Aslan pençeleri ile süslenmiş olan oturma kademelerini, bölümlere ayıran 7 merdiven var. Sahne binası, büyük dikdörtgen şeklindedir. Sağda ve solda, bir koridora açılan, kemerli geçitleri ile orkestrasının bulunduğu kesime geçilir. Kemerlerden, yalnızca en sağdaki, yarı daire şeklinde ve örtülü olanı, bugüne dek ayakta kalabilmiştir.
Sahnenin önündeki üç büyük kemerli kapıdan ise, bugün, yalnızca biri sağlam olarak ayakta kalabilmiştir. Cephede, korniş altında, büyük harflerle yazılı, Yunanca kitabeden ise, küçük bir parçası, bugüne kadar muhafaza edilebilmiştir.
Anlatılanlara göre, tiyatronun girişinde büyük bir kuyu varmış. Şimdi de gözüküyor fakat bugün restorasyon katliamı sonucu, ağzına kadar çakıl taşları ile doldurulmuş.
Eskiden, Roma döneminde, o arenada, aslanlarla ya da birbiriyle dövüştürülen köleler, özgürlüklerini elde etmek bir şansmış, o kuyu. Şöyle ki, galip gelen köleye, kuyuya girme izni veriliyormuş. Köle kuyuya inince, karşısına 3 tünel çıkıyormuş.
Tüneller, yalnızca bir insanın geçebileceği kadar darmış. Tünellerden biri akreplerle ve çıyanlarla son bulurmuş. Diğer tünel, yılanlarla dolu, çıkmaz bir yolmuş.
Üçüncü tünel ise, şehir surlarının dibinde, özgürlüğe açılıyormuş. Bu tünelin uzunluğu yaklaşık 500 metre imiş. Tünelin çıkışı halen gözüküyor.
Evet, bugün. Yaklaşık 2000 yıllık tiyatro alanı içindeki yapılar: Konuralp Belediyesi tarafından istimlak edilmiş. Tiyatro: düzenlenen çeşitli etkinlikler ile, yeniden canlandırılmış. Son yıllarda, burada, festivaller ve konserler düzenleniyormuş.
Düzce Konuralp
Roma Mermer Köprüsü
Konuralp’in batısından geçip, Efleni Gölüne dökülen, Tabak Deresi üzerindedir. Akçakoca yolu ile Çilimli yol ayrımında bulunuyor. Bugün, yalnızca 10 metrelik bölümü ve üç kemeri görülebiliyor.
Beyaz mermer bloklardan ve hiç harç kullanılmadan yapılmış olması, köprünün en büyük özelliği olarak tanımlanıyor.
Mozaikler
İlk olarak, 1959 yılında, Konuralp şehir merkezinin güneyinde, Akçakoca yolu kenarında, eski Roma Yolu olduğu tahmin edilen kanal mevkiinde, tesadüfen, iki büyük ve önemli mozaik bulunur. Daha sonra, bu mozaiklerin bulunduğu alan, İstanbul Arkeoloji Müzesi ilgilileri tarafından kazılarak incelenir. Ancak, ödenek yokluğundan, çıkarılamazlar ve üzerleri yeniden toprakla kapatılır.
1997 yılında, Konuralp Turizm Tanıtma Derneği tarafından başlatılan girişimler sonucu: Kültür Bakanlığından izin alınarak, Bolu Müze Müdürlüğü gözetiminde, mozaikler için yeniden kazı yapılır. 1959 yılında bulunan ve üzerleri kumla örtülen mozaikler, yeniden ortaya çıkarılırlar.
İlk mozaikte: 40 metre karelik mozaik zeminde: Lir çalan Orpeus, çevresinde hayvanlar ve dört köşesinde dört mevsim tasvir edilen kadın başı figürleri ortaya çıkarılır.
Diğer mozaikte ise: Archilleus ve annesi Thetis ile ilgili sahneler resmedilmiştir. Mozaiklerin; MS.1’nci yüzyılda, Roma devrinde yaşayan zengin bir Romalının evinin salonuna, alt zemin döşemesi olarak yapıldığı sanılmaktadır.
Düzce Konuralp
Surlar
Roma dönemine ait olan kale duvarlarından, herhangi bir kalıntı görülmemektedir. Ancak: MS.253-268 yılları arasında, İmparator Gallienus zamanından kalan bir sikkede, Prusias ad Hypium şehrinin, iki kuleli şehir kapısının tasviri görülmektedir.
Bizans dönemine ait surların, 200 metrelik bir kısmı ise, hala ayaktadır. Bu surlar, Akçakoca yolu kenarında, antik mermer köprünün bulunduğu yerin tam karşısından başlar ve Hamam Sokağına kadar devam eder. Evlerin bahçelerinde kalan surların bir kısmı, bugün kimi yerde evlerin temeline, kimi yerde ise bahçe duvarını oluşturuyor.
Düzce Konuralp
Atlı Kapı
Şehir merkezinin güneyinde, Düzce’den gelen ana caddenin sağında, antik tiyatroya kadar uzanan, dar bir yol üzerindedir. Sokağa da adını veren atlı kapının, ikinci defa kullanılmış olan mahal taştan, büyük bir lentosu bulunuyor.
Üzerinde at tasviri ve Yunanca bir kitabe bulunan taşın, bir Prusias vatandaşı tarafından, annesine mezar kitabesi olarak yaptırıldığı sanılıyor.
Surlar, buradan itibaren bir süre daha güneydoğu istikametinde devam ediyor ve kare şeklinde bir kule ile son buluyor.
Sonuç
Evet, Konuralp, tarihi süreç içinde, bulunduğu yer itibarı ile, önemli bir yerleşim yeri olarak kullanılmış. Özellikte: amfitiyatro ilginç. Çünkü: bu bölgede, başkaca, bu tür tiyatro kalıntısı yok. Tarihi süreç içinde, büyük bir medeniyetin kurulduğu anlaşılan burada, antik kalıntılar arasında gezmek ve tarihi yaşamak mümkün.
Merakınız varsa, bu bölgeden geçerken veya zaman ayırırsanız, bir gün içinde, bu tarihi mekanları gezmeniz mümkün. Tarihi sevenlerin bu mekanları gezmekten keyif alacaklarına inanıyor ve öneriyorum.
Düzce Konuralp
KONURALP TÜRBESİ
İl merkezine bağlı Konuralp’te: 1323 yılında şehri Bizanslılardan alan Konur Alp’in türbesi bulunmaktadır. Bugün, yeni bir yapı gibi görünen türbenin içinde 3 mezardan birinin Konur Alp’in yakınlarından Ali Hamza’ya ait olduğu bilinmektedir.