Yamaç evler, Efes antik kenti içinde, ilave ücret ödeyerek girilen bir bölümdür. Çünkü, buranın restorasyonu için çok büyük paralar ödenmiştir. Öyle ki yamaç evlerin üstünün kapatılması maliyetinin 10 milyon dolar olduğunu duydum. Ama Efes antik kentini ziyaret ettiğinizde, bence kesinlikle ilave bir ücret ödeyerek burayı da mutlaka gezin ve görün, inanılmaz güzel, inanılmaz orijinal yerler.
Evet şimdi Yamaç Evler hakkında ayrıntılı tanıtıma başlıyorum.
Kuretler caddesi üzerinde, Hadrian tapınağının karşısında, Bülbül dağının kuzey yamacına konuşlandırılmış bulunan bu 7 ev ve içlerinde yaşayan aileler, Efes’in en işlek semtinin merkezindeydiler.
Antik şehrin tam merkezinde bulunan bu evler, yaklaşık dört bin metre kareye yayılmıştır.
öNEMİ:
Efes şehrindeki zengin ve ünlülerin evleri, Efes’teki yamaç evler, antik çağın en zengin vatandaşlarının bazılarının özel hayatına benzersiz bir bakış açısı sağlar. Bu evler, zengin Efeslilerin belediyeye misafir ağırlama ve günlük işlerinde kullanılması için verdikleri evlerdir. Yüksek rütbeli Roma ordusu subayları, valiler ve zengin tüccarlar ve daha fakir Efeslilerin tüm aileleriyle birlikte yaşadığı tek kişilik odalara kıyasla, çok büyüktüler.
öNCESİ
Yamaç evler bölgesi, Romalılar tarafından yaşam alanına dönüştürülmeden önce, Helenistik dönemde (MÖ 6’ncı yüzyıldan MÖ 4’ncü yüzyıla kadar) mezarlık olarak kullanıldı. Yeni yerleşimciler evleri inşa ederken, kendilerinden öncekilerden kalan malzemeleri de kullandılar.
Kuruluş Aşaması
MÖ 200 yıllarında Kuretler caddesine açılan dar sokaklar, masif taş duvarlar kullanılarak üç teras oluşturuldu. Bu üç terasın her bölümüne dikilmiş ikişer ev vardı. Yani, üç terasta, orijinal olarak altı tane bitişik ev yapılmıştır.
Ara sokaklar çok dardı. Bazı ev sahiplerinin evlerini tonoz çatı ile kapattıklarına dair kalıntılar vardır. En kuzeydeki terasta, MS 1’nci yüzyılda, bir mesken inşa edildi. Diğer teraslarda ise bir el sanatları mahallesi gelişti.
EVLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
En yüksek noktadaki ev ile, en alt noktadaki ev arasında 27 metrelik yükseklik farkı vardır.
Evler üçü bir katta ve ikisi iki katta ve üç katta olmak üzere, üç ayrı teras üzerine inşa edilmiştir ve sadece ara sokakları ve geçitleri paylaşırlar.
Evler, hemen hemen aynı ölçülerde (400-600 metre kare) olan, sütunlu avlulu şekildedir.
Evlere, ara sokaklardan bir dizi basamakla girilir. Yani, evlerin her birinin doğrudan sokak erişimi vardır.
Bu teraslar, ilk olarak MÖ 1’nci yüzyılda sığınak olarak kullanılmış olsa da, bugün görülebilen evler MS 1’nci yüzyılın sonuna kadar inşa edilmemiştir.
Ana girişler:
Ana girişler, dar taraflı koridorlar tarafında konuşlandırılır. Mermer yüzlü portrelerle çevrelenmiştir.
Kutsal Amaçlı Yerler
Giriş bölgelerinde ve iç bahçede, görünüşleri, amaçları ve aile gelenekleri doğrultusunda değişiklik gösteren kutsal amaçlı yerler vardır. Bu bölgelere küçük ibadet oyukları, bu oyuklarda epiksi kahraman sahneleri veya ölenlerin anısına buketler konulmaktaydı.
Zemin Katlar:
Avlular-Peristil:
Evler, dört sütunla çevrili, açık bir prestil etrafından ortalanmıştır. Merkezdeki avlular 25-50 metre arasındadır.
Büyük mermer avlu/salonlar, ince sütunlara sahiptir. Avlu, oldukça lüks şekilde dekore edilmiştir. Avlular, iletişim merkezi ve misafirler için prestifli yer olma konumunu korumuştur.
Çok iyi işçilikli mozaikler, duvarlara gömülü kuyular ve çok yüksek kalitede duvar süslemeleri vardır. Küçük figürlü konsantrasyonları ile yapılan dekorasyonlardan, avluların evleri temsil eden yerler olduğu anlamı çıkar. Avlular aynı zamanda ışık kaynağı olarak hizmet vermekteydi.
Zemin katta bulunan diğer mekanlar:
Salona açılan oturma ve yemek odaları, üst katta ise yatak odaları ve misafir odaları bulunuyordu.
Pencereler:
Evin tüm odalarında pencere yoktu, sadece açık salondan gelen ışıkla aydınlatılıyordu. Bu yüzden odaların çoğu loştu ama bu sayede hırsızların pencerelerden eve girmesi de engelleniyordu. Pencereler, genellikle kapıların üstünde, yüksek seviyelere yapılmış, bunlardan bazıları demir çubuklarla çevrelenmiş, ekstra ışık sağlamak için metal ve camdan oluşan meşaleler konmuştur. Fakat bunların sürekli açıkta olan ateşleri, her zaman bir tehlike oluşturuyordu.
İlham Perileri Odaları:
Bunlar muhtemelen misafir kabul odaları olarak kullanılmıştır. Ancak bu odaların aslında ne için kullanıldıkları net değildir. Ama duvarlardaki dekorasyon, odaların misafir kabul odaları olabileceğini gösterir. Öyle ki, odaların kenarlarında şarap amforaları bulunmuştur.
Yemek Odası:
En önemli odalardan biriydi. Rahatlığına ve ruhu iyileştirdiğine inanılan müzik çalınırdı. Konuklar kanepelerde yarı yaslanmış olarak oturur, ayakları cömertçe süslenmiş mermer veya bronz masalarda yemek yerlerdi.
Üretimle ilgili Odalar:
Misafir ağırlama salonları ve oturma odaları hariç, evlerde üretimle ilgili odalar da vardı. Bu odalar, genelde evin girişine yakın olarak konumlandırılırdı. Merdiven ya da koridorla ulaşılabilen üretim odasının birçok ev tarafından kullanılacak şekilde oluşturulması ilginçtir.
Mutfak:
Gömme mutfak genelde bulunmazdı. Duvardaki resimlerden, yemeklerin genellikle dışarıdan sağlandığı anlaşılmaktadır.
Banyolar;
Bu evlerin ayrıca zeminin altından ve duvarların içinden geçen kil borularla sağlanan sıcak ve soğuk su akan özel banyoları vardı.
Isıtma Sistemi:
Evlerin merkezi ısıtma sistemlerinde kil borular kullanıldı. Evler kaplıcalarda kullanılanlara benzer bir sistemle ısıtılırdı.
Su Sistemi:
Peristilin yani avlunun yukarısında temiz hava için bir açıklık vardı ve yağmur yağdığında yağmur suyu avlunun ortasında bir havuzda veya kuyuda toplanırdı. Her evin içindeki özel kuyularda su toplanabilirdi. Evlerin su ihtiyacı, kuyulardan ve genellikle giriş bölgelerinde avlularda bulunan çeşmelerden sağlanıyordu. Ayrıca sıcak ve soğuk su vardı.
Tuvaletler:
Tuvaletler, gelen ziyaretçilere kolaylık olması için ön bölgelerdeydi. Kanalizasyon, bölümlere ayrılmış bir kanal sistemiyle kurulmuştu.
Üst Katlar
Üst katlara sütunlarla çevrili bir merdivenden ulaşılırdı. Depremden sonra ulaşılan yığınlarda bulunan duvar parçaları ve mozaik zeminler, üst katlardaki odaların da zengin şekilde dekore edildiğini gösterir.
Duvarlardaki sanat eserleri:
Evlerin en inanılmaz kısmı zemin ve duvarlardaki güzel sanat eserleridir. İç odaların duvarları, özellikle mitolojik konular tasvir eden fresklerle süslüydü. Duvarlar, mitolojik sahneleri tasvir eden muhteşem alçı heykeller ve resimlere sahipti.
Yamaç evlerin birkaç duvar resmi, sakinlerinin günlük yaşamlarına dair bir fikir veren çizimler ve grafitlere sahiptir. Çizimler ağırlıklı olarak gladyatörleri, karikatürleri ve hayvanları gösteriyor. Graffiti, kişilerin adlarını, şiirleri ve aşk beyanlarını içerir.
Özellikle ilgi çekici olan, fiyatları da dahil olmak üzere (örneğin: soğan, 3 eşek, kimyon-1/2 eşek, termal banyolara giriş 12 eşek) günlük hayatın mallarına ve gerekliliklerine atıfta bulunan 30 listeden oluşan bir guruptur.
Ayrıca ev sahipleri, birçok özel portrede resmedilmişti. Evlerin ana mekanlarında sergilenen bu portrelerin aile bireylerine ait oldukları düşünülmektedir.
Şimdi günümüzde ziyarete açılan bazı evlerle ilgili bilgiler:
Doğu Külliyesi:
Doğu külliyesi, 2500 metre karelik bir alanı kapsar ve üç teras üzerine inşa edilmiş müstakil evlerden oluşur.
Külliyenin başlangıcı MS 1’nci yüzyıla kadar uzanır ve bu evler MS 7’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir.
Günümüzde tüm alan, değerli iç mekanları havanın zararlı etkilerinden korumak için masif çatı ile kaplanmıştır.
Kuzey yolundaki caddede Kuretler caddesine açılan dükkan vardır. Bu sıra binalar, dükkan (taberna) veya bar olarak kullanılmıştır. Taberna yani dükkan ve caddenin arasındaki tören yolunda, geç Helenistik döneme ve İmparatorluk zamanına ait olan anıtsal eserler sıralanmıştır.
Roma dönemi ev tipleri
Geç Roma-Erken Bizans konutları iki ana formda yapılıyordu. İnsula (apartman) tipi konutlar ve Domus (özel) konutlardır. Yamaç evler, her iki yapı tipinin de özelliklerini göstermesine rağmen, büyüklükleri ve özel konutlar olması nedeniyle Domus sayılır.
Domus Evi:
En göze çarpan bina, varlıklı kişilerin yaşadığı bir villa ve orta sınıf vatandaşlara ait birkaç ev olan “Domus” olarak adlandırılır. Domus, varlıklı bir aileye ait iki katlı bir evdi. Bu evde: bir avlu, bir salon, bir yemek odası ve özel bir bazilika da dahil olmak üzere, birkaç odası korunarak günümüze ulaşmıştır.
Avlu (peristil) sütun dizileriyle çevriliydi. MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. MS 37 yılındaki depremden sonra restore edilmiştir. MS 300 civarında renkli mermer kaplamala ve peristil yani avlunun güney kısmına bir çeşme eklenmiştir.
Salonun güneyindeki oda, özel bazilika olarak düzenlenmiştir. Bazilika, konuklara büyük bir zenginlik ve önem izlemini vermek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu bazilika, yaklaşık MS 160 yılında inşa edilmiştir. Duvarlar mermerdir ve beşik tonoz fresklerle süslenmiştir.
Batı Külliyesi
Günümüze kadar mükemmel bir şekilde korunarak gelmiştir. Burada peristilli yani avlulu veya iç avlulu, en az beş lüks villa bulunur. Odaların çoğu, freskler ve sanat eserleriyle dekore edilmiştir. Ayrıca, bu bölümde tüm evlerde akan su ve küvetli banyo izlerine rastlanmıştır. Bu bölüm, Anadolu’nun batısında, Roma dönemine ait en büyük antik mozaik zemin koleksiyonunu barındırır.
Bu mozaikler, MS 1’nci yüzyıl başlarından MS 3’ncü yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan dönemde yapılmıştır. Mozaiklerin çoğu: İtalya’dan gelen mozaiklerle bağlantılı olan, küçük siyah ve beyaz taşların kullanıldığı geometrik desenlerdir.
Çok az sayıda renkli ve figüratif mozaik bulunmaktadır. Bunlar: Triton, Nereids, Dionysos, Medusa ve bir aslan.
Nereid ve Triton mozaiği, evin oturma birimindedir.
Görüntü stilistik olarak MS 3’ncü yüzyıla tarihleniyor. Gorgon’un başı, Roma dönemine özgü bir şekilde, boğazına Herakles düğümüyle bağlanmış iki yılanın kuyruklarıyla gösterilmiştir. Yılanların vücutları, kanatlı kafasının yanlarında kıvranıyor ve başları yukarıda, birbirine bakıyor gibi görünüyor.
Medusa’nın yuvarlak yüzü oldukça insani, kadınsı ve güzeldir.
X şeklindeki arka plan, muhtemelen Aegis’i temsil eden gri pullardan oluşan bir desene sahiptir.
İnce bir şekilde uygulanan görüntü, kesişen dairelerin tekrar eden siyah ve beyaz deseninden oluşan büyük bir dikdörtgen mozaik alanla çevrilidir.
Daha ince siyah dörtgen bir çerçeve içinde siyah oval bir çerçeveye sahiptir.
Aynı odada, bu mozaiğin solunda, Dionysos’un bir büstünü içeren bir amblemi olan, aynı boyut ve stilde başka bir mozaik daha vardır.
En büyük villa (Ziyarete açıktır)
Bu villaya Kuretler caddesinin ortasından basamaklı bir yolla ulaşılır.
Batı kompleksinin en büyük villalarından birisi, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş ve MS 2’nci yüzyılda değiştirilen, iki katlı ve avlulu bir evdir.
Evin çift kanatlı kapısı vardır. Eve girince, sağda görülen merdivenler, ikinci kata çıkmayı sağlar. İkinci kat, tamamen yıkılmış durumdadır. Yaygın bir geleneğe göre, ikinci katta yatak odaları bulunmaktadır.
Giriş kapısından birkaç basamakla zemin kata inilir.
Merdivenlerin bittiği giriş holünde: avlu görünümündeki orta bölümün ortasında, akan su sistemi ve olukları olan bir şadırvan vardır ve eve girenlerin temizlenmesi içindir.
Oradan karşıdaki peristile yani avluya geçilir.
Peristilin ortasında avlu benzeri göğe açılan bir bölüm ve bu bölümün çevresinde mozaik zeminli koridorlar ve bunların arkasında odalar ve holler bulunur.
Bunun güneyindeki alçak tonozlu mekan, ev sahibinin sıcak yaz günlerinde istirahat ettiği yerdir.
Zemin katında 12 oda bulunur. Toplam yaşanabilir alan sayısı 900 metre karedir. Korunarak günümüze ulaşmış odalar: hol, mutfak ve küvetli banyodur.
Bu villanın zemin ve duvar mozaikleri arasında: Herakles, Ariadne, Eros, tavus kuşu ve çiçek motifleri vardır.
Salondaki odalardan biri, fresklerin konularından dolayı “tiyatro odası” olarak adlandırılır. Oldukça büyük olan giriş açıklığının solunda Euripides’in “Orestes” oyunundan bir sahne tasvir edilmiştir. Roma dönemi tiyatro oyuncularının tamamı maske kullanan erkeklerdir.
Bu nedenle, fresklerdeki oyuncular maske takmış olarak gösterilmiştir. Sağda komedi yazarı Menander’in Sikyonios adlı oyunundan bir sahne var. Soldaki geniş duvarın üst kısmında ise, Herakles ile Akhilleus arasındaki mücadele temsil edilmektedir.
Yunanistan’ın en büyük nehir tanrısı olan Akhilleus, Calydon Kralının kızı Deianeira ile evlenmek ister. Ama Deianeira, Aşil’in ejderha ya da boğa gibi varlıkların şeklini alabileceğini bildiği için onunla evlenmek istemez.
Bunun üzerine Herkül araya girer ve kavga çıkar. Freskte çömelmiş olarak gösterilen kız, kavganın konusu olan kızdır.
Peristilin yani avlunun kuzey cephesi, MS 4’ncü yüzyılda değiştirilmiş ve burada duran evin ana odası, iki küçük odaya bölünmüştür. Bu bölümde bulunan yangın izleri de aynı döneme aittir.
Peristilin yani avlunun açık bölümünün üst kısmı, benzer malzemelerle eski modellerine benzetilerek yeniden yapılmıştır.
Girişin sağındaki açıklığı geçtikten sonra, sağdaki oldukça geniş alan, evin hamamıdır. Hamamın sadece alt yapısı korunmuştur. Duvarlarda kışın soğuk havalarda evi ısıtmak için sıcak havanın dolaştığı görülen bacalar vardır.
2’nci villa-B Evi (Ziyarete açıktır)
Tarih, bilim ve kültür için mükemmel bir referans olan bu ev, restorasyonu ve muhafaza edilmesi zorlu bir yapıdır. 2000 yılında ziyarete açılan Yamaç evler-2’nin kazılmış bölümlerinde bir de müze açılmıştır. Restorasyonu halen devam eden bina, 2011 yılından bu yana, yüz binden fazla kişi tarafından ziyaret edilmiştir.
Ev, güneyde Yamaç evler caddesi ve kuzeyde Kuretler caddesiyle sarılmıştır.
İnsulan tipi yani çok kişiye kiralanan ev, üçgen alt planlıdır. Kenarları, iki basamaklı giriş yollarıyla çevrilidir. Bu yollardan, müstakil evlere de giriş yapılmaktadır. Girişler, 27 metrelik açıklığın üstünden gelir.
Villa, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Yapıda önce “Muses Salonu” na girilir. Salon, duvarlarında Musa freskleri olduğu için bu ismi almıştır.
Başlangıçta evin girişi diğer tarafta olmasına rağmen, restorasyon sırasında bu şekilde yapılmıştır.
İlham perileri salonundan son derece güzel olan peristile yani avluya girilir.
Peristil yani avlu, ortadaki açık bölümün daha büyük ve daha dekoratif olması dışında, A evindekine benzer. Korint sütunları ince ve zariftir. Ortada görülen kuyu, suların kesildiği zamanlarda kullanılıyordu.
Cam Tonozlu İstirahat Odaları:
Avlunun güney tarafında, genellikle kayadan oyma serin odalar vardır. Bu odalardan bazıları: döşeniş biçimlerine göre sınıflandırılmış, efendilerin bölgeleri olarak değişik cam mozaiklerle süslenmiş, duvarlar ve yer döşemesi mermer yüzle kaplanmıştır.
Ev sahibinin istirahat ettiği bölümün tonozuna cam mozaik işlenmiştir. Cam mozaikler, antik dönemde sanatın en üstün biçimi olarak kabul edilir. Bu cam mozaiklerin, MS 5’nci yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.
Dionysos ve Ariadne figürlerinin bulunduğu ilüzyonik bir şarap evi ile çevrelenmiş ortadaki mozaik “cenneti” tasvir eder.
Mozaikler “Hıristiyanlık” tan önce olduğu gibi Dionysos ve Ariadne, merkezde bir daire içinde ve çevrelerinde cennette var olduğu düşünülen tavus kuşu, ördek, horoz vb. var.
Bu bölümün zemini, sepet örgü desenli siyah-beyaz mermer kaplıdır.
Buradan evin avlusuna girilir. Atriumun batı duvarı da yapım tarzından anlaşılacağı üzere geç bir döneme aittir. Evin orijinal girişi bu duvarla kapatılmıştır.
Evet, B evi 900 metre karelik bir alanı kaplar. Atriumlu, hiçbir noktası eksik planlanmamış eksiksiz bir evdir. Atrium, dar bir avlu şeklindedir. Köşelerde sütunlar, sütun aralarında ise ahşap kirişler vardır. Ahşap kirişlerin montaj ve demontajını kolaylaştırmak için kolonlarda uygun prizler sağlanmıştır.
Tuvalet:
Batı köşesinde evin çok kişilik tuvaleti bulunur. Tuvaletin girişinde, günümüzdeki helalara benzer bir hela bulunmaktadır. Buradaki duvarlar da tamamen fresklerle kaplıdır.
Mutfak:
Batıdaki son boşluk evin mutfağıdır. Tuvaletin yanındaki oda, MS 1’nci yüzyıla ait olduğu sanılan evin birinci katının mutfağıdır. Oldukça dar olan mutfağın batı duvarındaki kemerli ocaklar, benzerleri arasında en iyi korunmuş olanlardır.
Yemek odası:
Avludan çıkıldığında, soldaki oda yemek odasıdır. Bu odada, prestile bakan taraf, çubuk şeklinde düzenlenmiştir. Hane halkının yemeklerini burada birlikte yediği varsayılır.
Salon ve Yemek Masası:
Bunun bitişiğindeki salon gibi görünün boşluk ise, ana oda denilen evin en önemli odasıdır. Ev sahibi, misafirlerini burada karşılamıştır. Bu odanın zemini yanlarda düz, ortada renkli mozaiklerle kaplıdır.
Kenarlar, bu kısımlara sedirler konulduğu için tek renkli ve sadedir. Odadaki kırmızı masa yerinde keşfedilmiştir. Masanın oldukça yüksek olan ayağı; yarı yatay pozisyondaki kanepenin üzerine gerilmiş ve yemek yiyenlere çirkin görünmemesi için fazla oyulmuştur.
FLAVİUS FURİUS EVİ-ÜNİTE 6
Evler arasında en etkileyici olandır. MS 3’ncü yüzyılda dönemin konsülü Gaius Glavius’a ait saray tipi evdir. Bu ev, Yamaç evlerin en görkemlisidir. Mermer salonun tamamı, çeşitli ithal renkli mermerler ile geniş kaplama alanları vardır.
Evin yemek salonu: üç katlıdır ve taban alanı 178 metre karedir. Bu yemek salonunda, Anadolu ve Ege adalarından getirilen 22 farklı tür mermer, granit ve oniks taşlarla kaplanan 350 metre karelik duvarlar, MS 270-280 yılları arasında gerçekleşen büyük depremde yerle bir olmuştur.
Deprem sonucu, yıkılan duvarlar ve diğer kıymetli kalıntılar, yıllar içinde toprağa gömülerek, evlerde yer alan eserlerin günümüze kadar korunması sağlanmıştır. Bu salonda dağılmış halde bulunan 120 bin parça mermerin, bir araya getirilme çalışmaları adeta bir puzzle çözer gibi devam ediyor.
Prestil ev ve diğer evler;
Bu evde, MS 450 yıllarına tarihlenen freskler vardır.
Başka bir evde, kompleksin kuzeydoğu köşesinde, mükemmel durumda “Sokrates” i tasvir eden bir fresk bulunmuştur. Sokrates’i bir bank üzerinde otururken gösteren fresk, oldukça iyi durumdadır. Sokrates (MÖ 469-399) yılları arasında Atina’da yaşamıştır.
Modern Batı felsefesinin kurucularından biri olarak kabul edilen bu hatip ve filozof, tartışma metodu yoluyla, akıl, mantık, ahlak ve demokratik ilkenin genel pratiğine dair fikir ve söylevleriyle tanınır.
Yamaç evlerdeki fresk, Yamaç evlerin genel olarak MS 2-5’nci yüzyıllar arasında yapıldığı göz önüne alındığında, Sokrates’in ölümünden en az 500 yıl sonra bile Ege havzasında bilinen bir figür olarak resim ve heykellerinin yapıldığını gösteriyor.
Evet, bu fresk günümüzde Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.
Günümüz
Evler, MS 262 yılındaki büyük deprem ve tusunami tarafından olumsuz etkilendi. MS 7’nci yüzyılda ise bir dizi yıkıcı Arap akını ve limanın sürekli dolmasıyla Efesliler Ayasulluk Tepesine taşındıklarında bu evler terk edildi.
Terk edildikten sonra, heyelan ve çamur kaymaları nedeniyle evler toprak altında kaldı. Ancak toprak evleri iyi korumuştur.
Şehir ilk bakışta: kocaman köprüleriyle dikkati çeker ve hafızalara işler. Burayı ziyaret ettiğinizde, tipik ve bakımlı bir Avrupa şehri beklemeyin. Burada: daracık, yokuşlu sokaklar, bu sokaklarda bulunan itsen yıkılacakmış gibi duran ve inanılmaz eski ama güzel evler göreceksiniz.
Şehrin bu özellikleri dışında, tercih edilmesinin en büyük nedenlerinden birisi de “ucuz” olmasıdır. Gerek yiyecek-içecek ve gerekse hediyelikler yönünden, Avrupa’nın diğer birçok şehrine nazaran çok ucuzdur.
Giriş kısmı için bir not daha: Douro nehrinin sağ yanındaki yani kuzeydeki büyük bölüm “Porto” ve sol yanındaki bölüm ise “ Villa Nove de Gaia” olarak biliniyor. Sol yandaki bu bölümde, genellikle şarap mahzenleri bulunuyor ki, bu şarap mahzenlerine yapılan geziler de, gayet ilginçtir. Ama şarap tadımı yapmak isteyenler için bir not: şarap tadımı ücretli.
ULAŞIM
Porto şehri, ülkenin başkenti olan Lizbon şehrine, karayolu ile 300 km. uzaklıktadır. Porto şehrinde oldukça güzel bir havaalanı var. Burası, Portekiz ülkesinin en yoğun üçüncü havaalanıdır ve şehir merkezine 15 km. uzaklıktadır.
Havaalanı ile şehir merkezi arasında metro bulunuyor, ama bu metro hiç yeraltına inmiyor, sürekli yer üstünden gidiyor. Yani, sokakların arasından giden bir metro düşünün. Havaalanından, şehir merkezi “trindate” ye ulaşım, yaklaşık 25 dakika sürüyor. Havaalanı ile şehir merkezi arasında taksi kullanmak isterseniz, muhtemelen 20 Euro ödemeniz gerekebilir.
COĞRAFİ KONUM
Şehir, Portekiz ülkesinin kuzeyinde “Douro” nehri ağzında kurulmuştur. Nehrin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi: 1996 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Nehir: İspanya’nın Leon bölgesinde Soria ilinde doğar ve burada, Atlas Okyanusuna dökülür. İber yarımadasında: Tajo ve Ebro’dan sonra en büyük üçüncü nehirdir. Toplam uzunluğu 897 km. dir. Bunun 571 km. lik bölümü İspanya topraklarında, 213 km. lik bölümü Portekiz topraklarında ve 113 km. ise, İspanya-Portekiz arasında sınır oluşturmaktadır. Şehirde, nehir üzerinde 5 tane köprü bulunmaktadır.
TARİHİ KONUM
Şehir: Roma döneminde, bir karakol olarak görev yapmıştır. Bu dönemdeki ismi: “Portus Cale” dir. MS.71 ile 997 yılları arasındaki dönemde ise, yörede Müslüman Araplar egemenlik kurmuşlardır. 1130 yılına gelindiğinde: Portekiz’in ilk kralı Afonso I Henriques: bölgeyi ele geçirmiştir.
PORTO ŞARABI-PORTWİNE
Porto şehri denilince akla ilk gelen dünyaca ünlü Porto Şarabıdır. Douro nehri kıyısındaki üzüm bağlarında yetiştirilen üzüm, bu meşhur şarabın yapımında kullanılmaktadır. Bu bağlardaki üzümler: olgunlaştığında elle toplanıp, 8-9 gün kadar fermantasyona tabi tutuluyormuş. Bu süreçte hafif alkol katılan şarabın, alkol yüzdesi bozulmaması için arttırılıyormuş.
Daha sonra, şarap, fıçılarda 4 yıl kadar bekletiliyormuş. Aslında: şarabın rengi (beyaz, pembe, kırmızı): üzümün renginden değil, bekleme süresindenmiş. Fıçılarda az bekletilen şarap beyaz, daha fazla bekletilen pembe ve en çok bekletilen şarap kırmızı olurmuş.
Hatta: 1755 yılında çıkarılan bir yasa ile, Porto şarabının üzüm çeşidi ve yapım şekli, standart halinde kayıt altına alınmıştır.
Şarabın tadı şekerli gibi, belki de likör gibi, ama alkol oranı yüksektir. Bu şarabı içmek için: nehir kenarındaki mekanları tercih ederseniz, yüklüce bir hesap ödemeniz gerekebilir.
Ancak: tren istasyonunun yanında “Avenide Vimara Peres” caddesindeki marketleri tercih ederseniz, bu marketlerin birçoğunda özel Porto Şarabı, çok uygun fiyatla satılmaktadır. Ayrıca, şehir merkezindeki birçok markette de Porto şarabı satılıyor.
Alkol derecesi yüksek dedim. Bunun çok özel bir sebebi bulunmaktadır. Anlatılanlara göre: 18’nci yüzyılda, İngilizler, kendi ürettikleri İngiliz kumaşlarına Portekiz’de gümrük vergilerinin düşürülmesini isterler. Buna karşın, Portekizlilerde, Porto Şarabına İngilizlerin uyguladığı verginin düşürülmesini talep ederler ve vergiler karşılıklı olarak düşürülür.
Ardından, Porto Şarabı: gemilerle İngiltere’ye taşınır, ancak bu uzun yolculuklarda şaraplar bozulmaktadır. Bunu araştıran Portekizliler, şarabın uzun beklemelerde bozulmaması için, içine yoğun alkol koymaya başlarlar ve böylece Porto Şarabının alkol oranı yükselir.
Portolular: yemek sırasında beyaz şarap ve yemek sonunda ise kırmızı şarap içerler. Şarap mahzeni gezinizde de, şarap tattırırken, önce beyaz, sonra kırmızı şarap tattırıyorlar. Buna dikkat etmenizi öneririm. Ancak en başta da belirttiğim gibi, burada şarap tadımları ücretli, küçük bir kadeh şarap tadım için 7.5 Euro ödeniyor.
Sonuç olarak: Porto şarabının başlıca özellikleri: tatlıdır ve alkol oranı normal şaraplara göre oldukça yüksektir. Porto şarabı asla yemekle birlikte içilmez. Tatlı ve yoğun tadı nedeniyle, yemekten önce veya yemekten sonra, mümkünse peynirle birlikte içilir.
İKLİM
Porto bölgesinde, tipik Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir ve buna bağlı olarak yazlar: kuru ve ılık, kışlar ise serin ve yağışlı geçmektedir. Yazları, hava sıcaklık ortalamaları 15-25 derece arasındadır. Ancak: 35 derecenin üzerine çıktığı da görülür.
Bu şehirde gerek havanın nemli olması ve gerekse okyanus kıyısında bulunması: sürekli bir nem ve okyanus kokusu hissetmenize neden olacaktır.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Porto şehrindeki şehir içi ulaşım sisteminde “Andante” denilen bir tür kart kullanılıyor. Tramvay hatları ise, renklerle belirlenmiştir. Ulaşım kartı, her kişi için ayrı ayrı satın alınıyor ve kullanılıyor. Trenlere binerken, aldığınız bu karta: gideceğiniz yere, bölgeye (zone) göre bilet yükletiyorsunuz. Bu karta bilet yüklettikten sonra, turnikelerden geçmiyor ve sarı makinalarda kartı okutarak trene biniyorsunuz. Kartı okutmadan geçmeyi denememenizi öneririm çünkü tren içinde kontrol edildiğinde, yüklüce bir ceza ( 100 euro imiş) ödemek gerekiyor.
Ancak şehir çok fazla büyük değil, sadece inişli-çıkışlı ve yokuşlardan oluşuyor, bunu göze alanlar için, şehri mutlaka yürüyerek gezmenizi önereceğim.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Atlantik kıyısında bulunmanın verdiği avantaj ile deniz ürünlerinin her türlüsünü en taze şekilde bulmak mümkündür. Öte yandan, burada: özellikle Douro nehri kıyısındaki restoranlarda deniz mahsulleri yemelisiniz. Ama bu nehir kıyısındaki restoranların pahalı olduğunu bilmeniz gerek, bence girmeden önce menülerini ve fiyatları incelemelisiniz.
Çünkü bütün restoranların kapısında menüler var ve hesap alırken kesinlikle bu menülerin dışına çıkmıyorlar.
Bunun dışında şehrin meşhur bir sandviçi var “francesinha”, gayet lezzetli tadabilirsiniz. Bu sandviç: dünyanın en iyi on sandviçinden biri olarak seçilmiştir. Salçalı bir su içinde, bol peynirli bir tost düşünün. Yanında ise, “Porto şarabı” düşünebilirsiniz.
Sabah kahvaltısında ise “Pasta de Nada” denemelisiniz. Çanak şeklindeki milföy hamurunun içine konulan krem karamel benzeri bir tatlı fırınlanarak servis ediliyor. Sabah kahvaltısında, Portolular, bunu kahve ile birlikte yiyorlar.
Ne içilir sorusunun cevabı ise çok basit, elbette Porto Şarabının tadına bakmalısınız. Şarap sevmeyenler ise “bock” olarak isimlendirilen buraya özgü birayı tercih edebilirler.
Bacalhau yani tuzlanmış borina balığı şehirde oldukça meşhurdur ve en sevilen yemektir. Ancak aşırı tuzlu olduğunu unutmayın. Morina balığı: morinalı makarna, kızarmış morina, ızgara morina şeklinde servis ediliyor.
ALIŞVERİŞ
El Corte Ingles
Moda tutkunları için, bu çok katlı cennetin raflarında, uluslararası ve İspanyol markaları var. Merkezde, yerel ve uluslararası ve çoğunlukla İspanyol ürünlerin bulunduğu büyük bir de süpermarket bulunuyor.
Mare Shopping
Avenida Dr Oscar Lopes Matosinhos adresindedir. Burada 200’den fazla mağaza var. Ayrıca oldukça büyük bir “İKEA” bulunuyor. Zara ve Massimo Dutti gibi mağaza guruplarının şubeleri de var.
Villa Do Conde The Style Outlets
Avenida Fonte Cova Modivas Villa do Conde adresindedir. Uygun fiyatlar ve iyi markalar arıyorsanız, buraya birkaç saat ayırmalısınız. Outlet bölümünde kadın, erkek, çocuk, spor, aksesuar, ayakkabı, ev ve kozmetik ürünlerin en prestijli markalarının satıldığı 140 mağaza var. Burada sürekli indirim var ve hatta bazen indirimlerde yüzde 70’lere kadar ulaşıyorlar.
Rua de Santa Catarina
İşte Porto şehrinin en ünlü alışveriş caddesi. Burası şehrin ana alışveriş caddesidir. Caddenin uzunluğu 2 km dir. Caddenin 550 metrelik bölümü araç trafiğine kapalıdır. Batalha meydanında başlar, Plaza del Marquez de Pombal da biter.
Caddenin tamamı, mağazalar, sokak satıcıları, restoranlar ve kafelerle doludur. Bir de insan kalabalığı. En ünlü mağazalar: Zara, Benetton, Calzedonia, Fnac. İspanya dışındaki ilk Zara Mağazası 1988 yılında burada açılmış. Başka bir alışveriş merkezi olan La Vie ise, 1996 yılında açılmış.
Yine bu cadde üzerinde kestane satıcıları göreceksiniz. Ama bunlar kestaneyi tuzda, tezgah üstü ilginç bir mangalda pişiriyorlar. Bence mutlaka tadın. Evet, Santa Caterina caddesi, şehirdeki gezilerde olmazsa olmaz.
Santa Caterina caddesi üzerinde görmenizi önereceğim birkaç yer var.
Bunlardan ilki, Via Catarine AVM
Bu caddede ilerlerden, Mercado do Bolhao ya çok yakın olan bu alışveriş merkezini göreceksiniz. Cam çatıdan doğal ışık alan, üstü kapalı bir alışveriş merkezidir. 1996 yılında açılan merkez, 4 katlıdır ve 95 mağaza bulunmaktadır. Burada: Levis, HM, Kiko, The Body Shop gibi markaların mağazaları var.
Yine caddede gezerken küçük bir kilise göreceksiniz.
Capela das Almas isimli bu kilise, ilginç dış cephesiyle mutlaka dikkatinizi çekecektir. Bu kilise, Portekiz’e özgü mavi çinilerle kaplıdır. Yapı, daha önce burada bulunan eski bir ahşap şapelin yerine inşa edilmiştir. Günümüzde görülen yapı, 17’nci yüzyıl yapımıdır. Kilisenin cephesi, 1929 yılına kadar beyaz boyalı iken, daha sonra burada 390 metre karelik bir alanı kaplayan “Assisili Aziz Francis” in hayatının tasvir edildiği 15.497 çini bulunmaktadır.
Yine bu caddede gezerken, tatmanızı önereceğim bir aperatif “Confeitaria Aquarela”; Porto şehrinde börek hamurundan yapılan kuru savanlar bir kült gibidir. Santa Caterina caddesinde 534 numarada bulunan pastanede, şehrin en lezzetli kuru savanları pişirilir. Bunları: sade, peynirli veya jambon ve peynir ile deneyebilirsiniz. Eğer kızarmış isterseniz prensado olarak sipariş vermelisiniz. Evet bunlar tek kelimeyle oldukça lezzetlidir.
Cadde üzerinde bulunan son ikonik yer “Cafe Majestic”:
Burası Porto şehrinin en ikonik yerlerindendir. 1921 yılında Elif Cade olarak hizmete giren bu mekan, kısa sürede dönemin ünlülerinin buluşma yeri haline gelir. Aynı zamanda: şairler, yazarlar ve sanatçılar için ilham kaynağı olur.
Harry Porter kitaplarının bir kısmının, yazarı Rowlings tarafından burada yazılmıştır. Kafe, bir süre yaklaşık 15 yıl kapalı kalmış ve 1983 yılında Portekiz devleti tarafından Kültür Mirası ilan edilmiş ve 1994 yılında yeniden açılmıştır. Sonuç, bir şeyler içmek için burada mola verebilirsiniz, ama kapıda ucun bir kuyrukta sıra beklemeniz gerektiğini sakın unutmayın, ayrıca içeride fiyatlar da oldukça pahalı.
AZULEJO TEKNİĞİ
Bu mimaride kullanılan bir teknik olup, seramik işçiliğidir. Evler ve yapıların bazı bölümleri, bu renkli seramikler döşenerek süslenir ve aynı zamanda, bu durum ısı kaybını da engeller. Kiliselerin iç ve dış cephelerinde, evlerde, saraylarda ve hatta tren ve metro istasyonlarında bile, dekorasyon için Azulejo tekniği kullanılmıştır. Evet, mimari olarak uygulandığı yapıya çok güzel bir görünüm veriyor. Mutlaka dikkatinizi çekecektir.
TURİZM
Şehir merkezi, oldukça kolay keşfedilebilecek durumdadır. Ancak: yürüyerek dolaşırsanız, yokuşların biraz yoracağını kabullenmeniz gerekir. Yürürken önünden geçtiğiniz evlere ve binalara dikkat ederseniz, önlerinde yapım yılları yazılıdır ve bunların birçoğu: 12-13’ncü yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bakın bunlar tarihi eser değil, insanlar hala bu evlerin içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Şehir merkezinde kocaman evler var. Bunların bombeli balkonlarından çamaşırlar sarkıyor. Şehirde, yalnızca bir tane kale bulunuyor. Çünkü: Portekizliler tarafından, bu şehirde, kaleye ihtiyaç duyulmayacak kadar güçlü bir imparatorluk kurulmuş. Öte yandan, sanırım Akdeniz değil de Atlantik Okyanusu kıyısında olmasının da etkisi var. Ama öte yandan, yine de: 15’nci yüzyılda, Fransız yani Napolyon’un işgalinden kurtulamamışlar.
Şehir: pahalı değildir. Güvenlik yeterli ve insanları sakin ve güzeldir. Yardıma ihtiyacınız olduğunda, çekinmeden yardım talep edebilirsiniz ve inanın gideceğiniz yere kadar sizi götürürler. Bir şey sorduğunuzda, kesinlikle çok yardımseverler.
Evet: UNESCO tarafından koruma altında alınan yerlerin, mutlaka birçok özelliklerinin olduğu kesindir. Şehrin bu tarihsel kesimine “Barredo” deniliyor. Bu bölümde: özellikle yukarıda sözünü ettiğim Portekiz’e özgü bir tür seramik işliği olan “Azulejo” döşeli yapıları görmelisiniz. Ayrıca: evlerin balkonlarını, demir ferforjelerini, çiçeklerini de büyük bir keyfle izleyebilirsiniz.
Yani: bir anlamda, şehrin eski bölümünü, sokak ve caddelerini sıkılmadan gezebilirsiniz. Tarihi bir atmosferde, renkli evlerin bulunduğu sokaklarda kaybolabilirsiniz. Zaten: Porto şehrine gitmeyi düşünenler: böyle bir ortamla, yani egzotik ve tarihi bir ortamla karşılaşacaklarını bilmelidirler.
Burası, herhangi bir düzenli Avrupa şehrine benzemez. Tüm bunların yanında, şehri ziyaret ettiğinizde, nehrin karşı kıyısında bulunan “şarap mahzenlerini” de mutlaka gezmelisiniz. Gaia bölgesindeki bu şarap mahzenleri: gerçekten ilgi çekici boyuttadır.
NEHİRDE TEKNE GEZİSİ
Praça da Ribeira meydanının nehir kıyısından: teknelere binebilirsiniz. Tekne gezisi için: geleneksel “kaikas” yani geleneksel balıkçı teknelerini tercih etmenizi öneririm. Neyse, buradan bineceğiniz tekne gezisinde: Ribeira yani tarihi merkez kıyılarını görebilirsiniz. Tarihi şehir, nehirden bakıldığında kademe-kademe ve renkli renkli görülür.
Daha sonra: Ponte Louis köprüsünün güzelliğini izlersiniz. Nehir yatağının daha iç bölümünde kalan ve trenle üstünden geçilen Ponte Maria Pia köprüsü ise, bir öncekinden daha basit görünür. Tekne: köprüden geri dönüp, Douro nehrinin Okyanusa döküldüğü yere doğru ilerleyince, bu kez, Porto şehrinin modern yüzünü görebilirsiniz.
Daha sonra, Ponte Arabiata köprüsü, teknelerin dönüş noktasıdır ve aslında Okyanus bölgesini tam olarak göremeden geri dönülür.
GEZİLECEK YERLER
GAİA
Ribeira bölgesinden, Dom Luis I köprüsünden geçilip, buraya ulaşılır. Köprüden geçmek ve Gaia bölgesine ulaşım, yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüş gerektirir. Evet, burası Porto şehrinin ana cazibe merkezidir. Yerel halkın deyişiyle Gaia, kendi belediye binasına sahip bir şehirdir. Ancak genellikle Porto ile ilişkilendirilir. Gaia ile ilgili en iyi şey “Porto” şehrinin manzarasıdır.
Gaia, Porto şarap mahzenleriyle ünlüdür.
Burası “Port Wine” sayesinde Porto tarihinde çok önemli rol kazanmıştır. Çünkü Rabelo tekneleri burada demirliyor ve mahzenlere giden şarap fıçıları burada boşaltılıyor. Ancak, bu şarap mahzenleri, daha önce Porto merkezdeymiş, ama şarap yapımcıları Gaia’da daha iyi koşullar bulmuşlar ve buraya taşınmışlar.
Günümüzde Douro nehrinin sağ yanında bulunan Gaia, genellikle Port Wine markasının 50’den fazla şarap mahzenine sahiptir. Yani burada şarap mahzenlerinde şarap tadımı yapmak ve şarap satın almak mümkündür.
Şarap Tadımı: şarap tadımı ücretli. Size önce bir liste gösteriyorlar. Bu liste, şarap fiyat listesi ama ayrı bir bölümde tadım listesi de var. Tabii liste Portekizce olduğundan farkına varılmıyor, şarap tadımı ücretli. Seçtiğiniz bir veya birden fazla şarap markasının tadımı için, özel bir alanda, masa ve sandalyelere oturarak birer küçük kadeh şarap ve yanında birer parça çikolata veriliyor.
Her kadeh yaklaşık 7.5 Euro, eğer şarap satın almak isterseniz, tadım ücretini de ilaveten hesaba ekliyorlar. Peki şarap fiyatları nedir? Fiyatlar burada 20-200 Euro arasındadır. Yani en ucuz şarap 20 Euro, ama şehirdeki marketlerde 3-5 Euro’ya da şarap bulmak mümkün.
Evet, Gaia bölgesinde, nehir kıyısında oldukça güzel restoranlar, barlar ve kafeler de var. Bu mekanlarda yemek yiyebilirsiniz, daha önce belirttiğim gibi her mekanın önünde menü var, fiyatları inceleyin ve hesap kesinlikle bu fiyatlardan getiriliyor, fiyatlar çok uçuk değil.
RİBEİRA-RAİS DE RİBEİRA-ZONA RİBEİRİNHA
Douro nehrinin Gaia karşısında kalan bölümü. Burası tarihi şehir merkezi olarak da biliniyor. Douro nehri ağzında bulunan tepeler boyunca kurulan ve geçmişi 2000 yıl öncesine kadar dayanan tarihi şehir merkezi: 1996 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır ve buraya “Barredo” denilmektedir. Burada: mimari olarak özellik taşıyan bir kısım binalar bulunmaktadır.
Ribeira Square
Douro nehrinin kıyısındaki bu alanda, birçok kafe ve restoran var. Burası çok hareketli. Meşhur Dom Luis I köprüsü, buradan çok güzel görünüyor. Sahil şeridinde, renkli evler ve nehirde gondol şeklinde renkli tekneler var. Restoranların menülerinde genellikle deniz ürünleri var. Yanında ise yeşil Porto şarabı vino veya bira servis ediliyor. Porsiyonlar gayet büyük, deniz ürünleri oldukça lezzetli.
Se do Porto-Porto Katedrali
Terreiro da Se bölgesindedir. Buraya ulaşmak için Sao Bento istasyonundan yürüyebilirsiniz.
Katedralin yapımına 1147 yılında başlanır. Yani şehrin en eski yapısıdır. Muazzam boyutu ve konumu nedeniyle, askeri bir kaleyi andırır. Yapının içi etkileyici değildir. Binanın dışı oldukça gösterişlidir. Kare planlıdır ve taç kubbesi bulunur.
Giriş ücretsiz. Ancak ücret karşılığında gezilen bölümleri var. Bu bölümlerde avlu duvarlarında seramik panolar görülmeye değerdir. Her iki tarafında, iki sağlam kule görülür. Yapının Gotik dehlizlerinde, 18’nci yüzyıldan kalma mavi ve beyaz çiniler görülmeye değerdir.
Rua de Cedofeita
Praça Carlos Albetro meydanınında, Carmo Kilisesinin sağındaki sokaktır. Burada: eski binalar ve konut alanları bulunmaktadır. Bu eski binalardan en dikkat çekeni “Teatro Carlos Alberto” dur. Burada: düzenli kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.
Meydanın yanı “Praça Carlos Albetro” meydanının ortasında ise “Kahramanlar Anıtı” bulunmaktadır ki, anıt 1914-1918 yılları arasında yapılmıştır. Bu meydan, daha sonra Porto şehrinin en karakteristik caddelerinden olan “Rua de Cedofeita” caddesine ulaşır.
Bu cadde, yayalara ayrılmıştır ve geleneksel Portekiz Arnavut kaldırımı ile kaplıdır. Cadde üzerindeki dükkanlarda hediyelik eşyalar satılmaktadır.
Palacio da Bolsa
Rua de Ferreira Borges bölgesindedir. Buraya ulaşmak için, otobüs kullanmanız gerekir. Bu yapı, Porto şehrinin tarihi merkezinin tam kalbinde bulunmaktadır ve aynı zamanda yapılın bulunduğu “İnfante D.Henrique” meydanı da, UNESCO tarafından, bu yapı ile birlikte koruma altına alınmıştır. Ayrıca Portekiz devleti tarafından Ulusal Anıt olarak tescil edilmiştir.
Burayı yılda 250 bin kişinin ziyaret ettiği söyleniyor.
Gelelim tarihi sürece
Eski bir manastır olan Convento de Sao Francisco’nun yerine inşa edilmiştir. Çünkü eski manastır 1832 yılında bir yangında yok olur. 1834 yılında ise, Porto şehrinin tüccar sınıfı, şehrin zenginliğinin sergilenmesi için gösterişli bu borsa binasını inşa ettirirler. Borsa binası, Avrupalı yatırımcıların güvenini kazanmak için yaptırılmıştır.
İnşaatın büyük kısmı 19’ncu yüzyılın ortalarında tamamlanır, ancak süslemeler 20’nci yüzyıl başlarına kadar devam eder. Borsa binasının dış kısmı yanında, iç mekan oldukça etkileyicidir. Yapıdaki devasa oturma odaları, kolonilerden gelen kaliteli ahşaplarla ve birbirine bağlanan karo zeminlerle doludur. Farklı oda ve salonlarda, freskler, tablolar ve etkileyici heykeller vardır.
Veranda das Naçoes-Giriş Holü-Milletler Holü
Burada en çok Tomas Soller tarafından tasarlanan demir ve cam kubbe ilgi çeker. Portekiz’in o dönemde dostluk ve ticari ilişkiler sürdürdüğü ülkeleri temsil eden 20 arma ile çevrelenmiştir. Zemin seramik mozaiklerle kaplıdır. 1990’lı yılların ortalarına kadar, Porto Menkul Kıymetler Borsası burada faaliyette bulunmuştur.
Arap Odası
Elhamra Sarayından ilham alan Mimar Sousa, tarafından yapılmıştır. İnşası, 1862 yılında başlamış ve 1880 yılında tamamlanmıştır. Gül ve akçaağaç kullanılmıştır. Duvardaki sıvalara altın karıştırıldığı söyleniyor. Portekiz ülkesini ziyarete gelen yabancı devlet başkanları burada karşılanıyormuş.
Evet ziyaretin sonunda geleneksel hediyelik eşyaların satıldığı bir mağaza var.
Liberdade Meydanı ve Avenida Dos Aliados
Burası şehrin merkezinde: büyük binalarla kaplı bir bulvardır. Merkezinde bulunan bahçe ünlü mimar Alvaro Siza Vieira tarafından tasarlanmıştır.
2006 yılında, binaların çoğu, oteller ve büyük bankaların yapıları yenilenmiştir. Cadde üstünde bulunan “Town Hall”: bir saray gibi durur ve çan kulesinin yüksekliği 70 metredir. Granit ve mermerden yapılan yapının tasarımı, Fransız belediye mimarisinden etkilenmiştir. Binanın önünde ise: Portekizli yazar Almeida Garrett’in bir heykeli görülmektedir. Caddenin diğer bir ucunda ise, Praça da Liberdade meydanında, bir at üzerinde Kral Pedro IV heykeli bulunmaktadır.
Rail Station Sao Bento Tren istasyonu
Porto şehir merkezindedir. İstasyon, burada daha önce bulunan Benedictine Manastırının adını almıştır. İnşaat, ancak son rahibe öldüğünde, 1904 yılında başlar ve istasyon 1916 yılında hizmete girer. Ana girişte: kitap fuarı, konserler ve akşam yemekleri için çeşitli mekanlar var. Yapıda: 20’nci yüzyılın başlarında, Jorge Colaça tarafından yapılan, Portekiz ülkesinin
tarihindeki önemli olayları tasvir eden, el boyaması devasa karo paneller görülmeye değerdir. Bunlar: mavi-beyaz çini süslemelerdir. Azulejos olarak isimlendirilen çinilerin sayısı, yaklaşık 20 binden fazladır.
Girişi çevreleyen panellerde: ulaşımın evreleri, yılın dört mevsimi, güneyin yeniden fethi ve Ceuta’ın Infante Dom Henrique tarafından fethi gibi, Portekiz tarihindeki birkaç destansı olay tasvir edilmiştir. Tavanın yanında, bölgenin en önemli nehirleri olan Douro ve Minho yazıtları var. Evet Porto şehrini ziyaret ederseniz, burayı mutlaka görmelisiniz.
Palacio de Cristal-Kristal Sarayı
Rua D.Manuel II bölgesindedir. Buranın bahçeleri ve ilginç anıtları görülmelidir. Bu güzel manzaralı park içinde, 1956 yılında inşa edilmiş, büyük bir kubbeli yapı bulunmaktadır. Günümüzde, bu kubbeli yapı: konser ve spor etkinlikleri için kullanılmaktadır. Bahçede ise, bir göl, çiçekler ve tavus kuşları, yürüyüş yolları bulunur. Ayrıca: bahçe içinde, bir multimedya kütüphane, bir oditoryum, kafeterya ve Romantik Müzesi bulunmaktadır.
Igreja dos Clerigos-Clerigos Tower-Torre dos Clerigos
Rua de Sao Filipe de Nery bölgesindedir. Avenida dos Aliados’dan yüreyerek ulaşabilirsiniz. Şehrin ortasında bulunan bu kule, kesinlikle çıkılması gereken bir yerdir. Merdivenler dik ve dar ama rahat çıkılıyor. 240 basamak vardır. Yükseklik 75 metredir.
Kulede 49 çan var. Gözünüzü korkutmasınlar. Sadece uzun bir yürüyüşten sonra buraya gidip, merdivenleri çıkmaya kalkışmamalısınız. Yani, bu merdivenleri çıkmak için zinde olmak şart. Kişi başına 2 Euro giriş ücreti alıyorlar. Porto şehrinin muhteşem manzarası için, bu merdivenleri çıkmaya değer.
1763 yılında yapılan kule: Lizbon şehrindeki Vasco da Gama kulesi yapılanan kadar, Clerigos kilisesi kulesiyle birlikte, Portekiz’in en yüksek yapısı olarak kalmıştır. Kulenin tasarımı İtalyan mimar Niccolo Nazzoni tarafından yapılmıştır ki, vasiyeti üzerine ölünce, kendisi de kulenin hemen ayak dibindeki barok kiliseye gömülmüştür.
Aslında Nazzoni bir ressamdır, buraya geldiğinde bir Portekizli kıza aşık olur ve buraya yerleşir, önce heykeller yapar, sonra ise bu kuleyi yapar.
Kulede bulunan müze: müzenin bulunduğu yapı, 1754-1758 yılları arasında yapılmıştır. 19’ncu yüzyıl sonlarına kadar, din adamlarından hasta olanların tedavisi için revir olarak kullanılmış, daha sonra sergi salonuna dönüştürülmüştür. Müzede: resim, heykel, mobilya ve kuyumculuk koleksiyonları sergileniyor.
Kilise; Kilisenin projesi 1731 yılında tamamlanmış ve 1732 yılında yapımına başlanmış ve 1749 yılında tamamlanmıştır. Portekiz ülkesinde, elips planlı ilk kilisedir. Ayrıca, tüm nefi çevreleyen ve kilisenin bir bütün olarak izlenmesini sağlayan galeri, bu yapının benzersiz bir özelliğidir. Kubbe, 6 sütun üzerinde durur. Kilisede, altın oymacılığının en eski örnekleri, 4 yan sunakta görülür.
Funicular dos Guindais
Douro nehrinin üzerinden, manzarayı izleyerek çok keyifli bir şekilde, şarap mahzenlerine ulaşabilirsiniz. Kişi başına 2 Euro ücret ödemek gerekiyor. Ancak, fotoğraf çekmek için muhteşem güzel bir ortam yakalıyorsunuz.
Evet, burası: ilk olarak 1891 yılında inşa edilmiş olsa da, daha sonra ciddi bir kaza yaşanmış, kapatılmış ve modernleştirilerek Şubat 2004 tarihinde yeniden açılmıştır. Ribeira bölgesinde yani tarihi merkezde, dik bir uçurumda çalışmaktadır.
Hattının uzunluğu 271 metredir. 90 derece yükseklikten 61 derece yüksekliğe iner. Saniyede 5 metre hızla çalışır ve 25 yolcu ve 2 araç kapasitelidir. Yolculuğun tümü 3 dakika sürmekte olup tünel dışında geçen bölümünde, çevrenin muhteşem manzarasını izlemek mümkündür. Özellikle: Dom Luis I köprüsü, görülmektedir.
Misericorida-Merhamet Kilisesi
Rua das Flores bölgesindedir. Burası, şehrin en tarihi sokaklarının birindeki zengin barok kilisedir. Rua das Flores, Porto şehrinin en çekici caddelerinden birisidir. Bu caddenin sokaklarındaki yapılar, genellikle 16’ncı yüzyıldan kalmadır. Cadde üzerindeki bu kilise: barok cepheli ve 16’ncı yüzyıl yapısıdır. Günümüzde kilise müze olarak kullanılıyor.
St.Calara-Santa Calara kilisesi
Largo 1 de Dezembro bölgesindedir. Kilisenin yeri biraz zor bulunuyor. Mimari stil olarak rokoko ve barok karışımıdır. Cephesi düzdür. Ancak içeride kullanılan ahşaplar, Portekiz ülkesinin en güzel örneklerindendir ve 17’nci yüzyıldan kalmadır.
Ponte de Dom Luis I Köprüsü
Douro nehri üzerinde, Cais de Ribeira bölgesindedir. 1886 tarihinde yapılan, şehrin tam ortasında, nehrin iki yakasını birbirine bağlayan meşhur köprü: Paris şehrindeki kuleyi yapan, ünlü Eiffel tarafından tasarlanmıştır.
Zaten: köprünün tamamen çelik konstriksüyondan yapılmış olduğunu gördüğünüzde, Paris-Eiffel kulesini anımsattığını düşüneceksiniz. Bu nedenle, gündüz demir yığını gibi görünen köprü, gece olup ışıklandırılınca, bambaşka bir manzaraya bürünüyor. Öte yandan: köprüyü bizzat Gustave Eiffel’in değil öğrencilerinden Seyring’in yaptığı da söylenenler arasındadır. Evet, köprünün uzunluğu 394 metredir.
Köprünün altındaki bölümde: Ribeira tarafında köprüye yakın yerlerde: gece, köprünün manzarasını izleyerek, deniz ürünlerini tadabileceğiniz restoranlar bulunuyor. Buralarda: şarap eşliğinde güzel ve romantik akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Yaz aylarındaki festivaller bu köprü üzerinde yapılıyor. Ayrıca: yine bu köprü üzerinde sık sık havai fişek gösterileri de düzenleniyormuş.
Çift katlı köprünün: üst katı: yayalar ve şehrin metro hatları için ayrılmıştır. Alt kat ise, düzenli trafik için ayrılmıştır.
Evet: yayalar da köprüyü kullanıyorlar. Siz de, Porto şehrini ziyaret ederseniz, köprünün ikinci katına çıkıp çevrenin muhteşem manzarasının fotoğrafını çekmeyi sakın unutmayın.
Largo do Carmo-Carmo Meydanı
Carmo meydanında, 14’ncü yüzyıldan kalma Carmo manastırının kalıntıları var. Bu kalıntılar, 1755 yılındaki Lizbon depremini hatırlatır. Günümüzdeki yeni Gotik manastır yapısı, arkeoloji müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Meydanda, çok sayıda bank ve yine çok sayıda büfe bulunuyor.
Praça Gomes Teixeira
Meydanın ortasında, 1700’lerin sonlarından kalma anıtsal bir havuz var. Yerel halk bu anıtsal havuzdaki aslanlar nedeniyle, meydana “Aslanlar Meydanı” ismini vermiştir.
Carmo ve Carmelitas Kiliseleri ve Casa Escondida Evi
Şehrin en büyük kilisesi gibi görünür. Ancak bu iki kilisenin arasında, dünyanın en dar evlerinden biri bulunur. Bu evin genişliği, yani iki kilise arasındaki mesafe sadece 1 metredir. Yani, bu yapının sağında Carmo kilisesi, solunda Carmelitas kilisesi var.
Üç katlı Escondida evi: 1980’lere kadar iskan edilmiş, yani kullanılmıştır. Efsaneye göre: Carmelitas rahibeleri ve Carmo rahipleri arasında, herhangi bir ilişkiyi önlemek için bu ev inşa edilmiştir. Bir diğer söylentiye göre ise, bu ev, iki kilise arasında, göze hoş görünmeyen bir boşluğu doldurmak için tamamen estetik nedenlerle inşa edilmiştir.
Ev, yukarıda da belirttiğim gibi uzun yıllar papazların ikametgahı olarak kullanılmış ve aynı zamanda her iki kilisenin iç ve dış dekorasyonunda çalışan sanatçılar ve Carmo hastanesinde görev yapan doktorlar burada kalmıştır.
Napolyon’un Portekiz’i işgali ve 1832-1933 yılları arasında Porto işgal yıllarında, evde çeşitli gizli toplantılar yapılmıştır. Günümüzde bu ev biletli olarak gezilebiliyor. Evin içinde, çeşitli yatak odaları, oturma odası ve mutfak var.
Carmo Kilisesi
18’nci yüzyılda yapılmıştır. Barok mimarinin güzel bir örneğidir. Dışarıdaki panel Silvestri tarafından tasarlanmıştır. Ayrıntılar, perspektif ve renk açısından çok zengindir. Dış cephenin mozaik fayansları, 1912 yılında keklenmiştir. Sahne, yine Silvestri tarafından tasarlanmış, Carlos Branca tarafından boyanmış ve Villa Nova de Gaia’daki fabrikada yapılmıştır.
Mozaiklerde: Klasik Portekiz beyaz ve mavi “Azilejo” çinilerinden yapılan sanat eserlerinde “Carmelite” tarikatının kuruluşu ve Karmel dağı sahneleri tasvir edilmiştir. Kilisenin dış cephesi, dikdörtgen bir portal ile zengin şekilde işlenmiştir.
Bu dış cephede, iki heykel var. Bunlar, İtalya’da oyulmuş Peygamber İlyas ve Elişa’ya aittir. Kilisenin iç kısmında ise, 7 gösterişli yaldızlı sunak, heykeltıraş Francisco Pereira Campanha tarafından yapılan bir dizi güzel yağlı boya tablo ve tek bir nef vardır.
Carmelitas Kilisesi
17’nci yüzyılda bir manastırın parçası olarak yapılmıştır. Dış cephesi 1628 yılında tamamlanmıştır. Üç kemerli giriş olan cephe, heykellerle kaplıdır ve granitten yapılmıştır. Solda, tepesi mavi-beyaz azilejo çinileriyle kaplı, tek bir çan kulesi bulunur.
Yapının içi, süslü bir şekilde dekore edilmiştir. Altı yan şapeli olan tek bir nefe sahiptir. Beyaz tavan, birçok büyük pencere yardımıyla, iç mekana özel bir güzellik katar. Kilise, Fransızların Porto şehrini istilası (1808-1814) sırasında kışla olarak kullanılmıştır. Kilisenin iç kısmında, ana sunak ve yan şapellerdeki yaldızlı ahşap oymalar ve zengin bir Barok ve Rokoko stili hakimdir.
Lello-Irmao Kitapevi-Tarihi kitapçı Lello
Dünyada para ile girişen tek kitapçıdır. İlk olarak 1869 yılında kurulmuştur. Ancak günümüzdeki ismiyle 13 Ocak 1906 yılında yeniden açılmıştır. “The Guardian” gazetesine göre, dünyanın en güzel kitapçılarından biridir. “Lonely Planet” dünyanın en güzel üçüncü kütüphanesi olarak seçmiştir.
“Lello” aile ve “Irmao” ise kardeş anlamına gelir.
Evet buraya gittiğinizde kapının önündeki metrelerce uzunlukta kuyrukta sıra beklemeyi ve giriş için 5 euro ücret ödemeyi göze alırsanız, bence şehirde zamanınız varsa, burayı mutlaka ziyaret edin. Unutmayın bilet alma ve kitapçıya girme kuyrukları ayrı ayrı.
Evet giriş ücretli, ancak içeride herhangi bir kitap satın alırsanız, bu giriş ücreti yani 5 Euro, kitabın ücretinden düşüyorlar ve giriş ücretsiz oluyor. Sadece uzun sıra beklemek sıkıntılı. Bir not daha, içeride fotoğraf çekmek yasak.
Bir diğer not: 2022 yılında Bob Dylanlı liseli bir gencin: kız arkadaşına yazdığı dokunaklı ve bazen ileri görüşlü kişisel mektuplarından oluşan koleksiyon, burada yapılan müzayede de yaklaşık 670 bin dolara satılmıştır.
Evet yapının cephesi, Neo gotik tarzdadır.
İç mekan: Art nouveau tarzındadır. İki katlıdır. Oymalı ahşap vitray ve muhteşem merdivenleriyle büyüleyicidir. Vitray pencere: 8 x 3.5 metre ölçülerindedir. Raflar, her duvarı kaplar ve tavana kadar uzanır. Bu raflarda, her şekil ve boyutta kitaplar bulunur. Ayrıca, duvarlar, büyülü bir atmosfer yaratan süslemelerle doludur.
İç sütunlarda, Portekiz edebiyatındaki önemli figürlerin bronz kabartmaları var. Tavan: mavi ve kırmızı vitraydır. Kitapçının ortasında, zarif bir ahşap ve kırmızı kadife merdiven var. Bu merdiven, her iki katı birbirine bağlar. Üstteki vitray pencere, dükkanı doğal ışıkla doldurarak odayı canlandırır. Bir zamanlar, kitapları raflarda taşımak için kullanılan raylar ve ahşap araba, halen durmaktadır.
JK Rowling ve Harry Porter
Ünlü Hary Porter serisi yazarı JK Rowling, 1990’ların başında, İngilizce öğretmeni olarak 10 yıl Porto şehrinde çalışır. Ünlü yazar, sürekli olarak bu kitapçının ikinci katında bir fincan kahve içermiş. Bazı yerel halk “Hogward Cadılık ve Büyücülük Okulu” nu yaratmak için, buradaki kitapçıda bulunan büyük merdivenden ilham aldığına inanırlar. Ayrıca, Porto Üniversitesi öğrencilerinin giydiği siyah bir takım elbise ve siyah bir ceketten ve pelerinden oluşan kostümden de ilham aldığı söylenir.
Liberdade Square-Avenida Dos Aliados-Praca da Liberdade
Burası Porto şehrinin en önemli meydanıdır. İsminin anlamı Özgürlük Meydanıdır. Bütün turist otobüsleri, City Buslar ve havaalanına giden araçları, varış ve hareket noktası burasıdır. Buluşma yeri olarak genellikle burası kullanılır.
1718 yılında Porto şehrinde şehirleşme projesi başlatılmış ve bu meydan yapılmıştır. 1788 yılından sonra, şehrin Orta çağdan kalma surlarının bir kısmı yıkılır. Dini yönetim tarafından, bir Neo klasik cepheli manastır yapılır. Manastırın etkileyici neo klasik görüntüsü ilgi çeker. Manastır: Veteriner hekimlerin, atların, kuyumcuların ve demircilerin koruyucu azizi “Aziz Eligius” un dini tarikatı tarafından inşa edilmiştir. Ayrıca, yine surların yerine günümüzde de ayakta duran “Cardosas Sarayı” yapılır.
19’ncu yüzyıla doğru meydan iyice önemli hale gelir. 1819 yılında kuzey tarafa Belediye binası yapılır. Yakınlara ise, Dom Luis Köprüsü (1887) ve Sao Bento Tren İstasyonu (1896) inşa edilir. Böylece, bu meydan şehrin politik, ekonomik ve sosyal merkezi haline gelir. 1900’lü yıllarda Belediye binası yıkılır ve yerine modern “Dos Aliados Bulvarı” yapılır ve meydan kuzeye doğru genişler.
Sao Francısco Kilisesi-Igreja De Sao Francısco
Yapı, Porto şehrindeki olağanüstü bir yapı olarak önem kazanır ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Şehirdeki en muhteşem kilisedir. Giriş ücretlidir. İçeride fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor.
Yapının dış görünümü: 14’ncü yüzyıl Barok ve Gotik unsurlarını birlikte barındırır. Bu yüzden, tüm Avrupa’nın en inanılmaz ve zengin görüntüsüne sahiptir. Portekiz’in en zengin ve en güzel yaldızlı oymacılık depolarından biridir.
Oyma kaplamaların Barok zenginliği: 17’nci yüzyıldan 18’nci yüzyıl ortalarına kadar olan dönemde yapılmıştır. Kiliseye girildiğinde: hala orijinal Gotik tasarıma bağlı kalan büyük bir gül pencerenin altından geçilir.
Yaldızlı oymacılığın en önemli eserlerinden biri: “İsa’nın soyunun, Yusuf’un ağacın dibindeki bir teknede yatan Meryem Ana’ya kadar, çeşitli görüntülerin yer aldığı “İşay Ağacı-Jesse Ağacı” dır. Bu ağaç, İsa’nın soy ağacını temsil eder.
Giriş sundurmasının solunda, Antonio de Florentim’e atfedilen Senhora da Rosa’yı temsil eden ülkedeki en iyi korunmuş, en eski duvar resimlerinden biri var.
Geniş yivli Gotik kemerin, 400 kilo olduğu söyleniyor. Bunlar, saf altındır ve küçük mermerlerle süslenmiştir.
Ayrıca, kilisenin iç kısmında 4300 kilodan fazla altın tozu kullanıldığına inanılan, yaldızlı oymalarla kaplı üç nef var.
Manastırın bodrumunda, bayraklar altında muhafaza edilen yer altı mezarlar var, bunlar kemiklerle doludur. Cesetler açık çömleklerde saklanıyormuş. Ancak korkunç koku ve hastalık riski nedeniyle taşınmıştır. Bazı kemikler, cam zeminden hala görülebiliyor. Geri kalanlar ise, güvenli bir şekilde saklanmaya devam ediliyormuş.
Günümüzde burası kilise olarak kullanılmıyor, sadece klasik müzik konserlerinde kullanılıyormuş.
Jesse Ağacı
Kilisenin içinde, sol koridorda, kilisenin en ilgi çekici yerlerinden biri olan, dünyadaki en iyilerden biri olarak kabul edilen, çok renkli ahşap bir heykel olan Jesse Ağacı var. Jesse Ağacı: 1718-1821 yılları arasında oyulmuştur. O zamanlar popüler bir İncil öğretisi, Mesih’in soy kütüğüdür.
Özellikle onun Yahudi ve İsrail Krallarının soyundan geldiği gösteriliyordu. Okuryazarlık, insanlar arasında yaygınlaşmadan önce, bu öğretiler genellikle vitray pencerelerde İncil olayları veya Jesse Ağacı gibi ayrıntılı oymalarla ifade ediliyordu.
Çok renkli tahtaya oyulmuş Yahudanın 12 kralının figürlerini, Beytüllahimin uzanmış bir Jessesinden filizlenen ağacın dalları birbirine bağlıyor. Ağacın tepesinde, Meryem Ana ve Yusuf ile İsa var. Bu eserin, Portekiz’in en eskilerinden biri (15’nci yüzyıl sonlarına ait olduğu tahmin edilir) olduğu düşünülüyor. Kral Davut’un babası Jesse, onun insan doğasını vurgulamanın bir yolu olarak, uzanmış veya uyku halinde görünür. Dallarında ise, İsa’nın atalarının temsil edildiği ağaç büyür.
Serralves Müzesi
Rua D.Joao Castro bölgesindedir. Dünya çapındaki bu müze: Pritzker ödüllü mimar Alvaro Sıza Vieira tarafından dizayn edilmiştir. Müzenin kurulu bulunduğu 18 hektarlık alanda birçok modern heykel görülmektedir. Çağdaş sanat meraklıları, bu müzeyi mutlara ziyaret etmelidirler.
Soares Dos Reıs Müzesi
Rua D.Manuel II bölgesindedir. Buraya ulaşmak için otobüs kullanmanız gerekir. Burası, Portekiz ülkesinin en eski ulusal müzesidir. Müze içinde, değerli bir resim koleksiyonu, cam, seramik ve takı koleksiyonları sergilenmektedir. Müze, ilk olarak 1833 tarihinde kurulmuştur. Burada, özellikle 19 ve 20’nci yüzyıllara ait, Portekizli ressamların ve heykeltıraşların eserleri görülebilmektedir.
FOZ MAHALLESİ
Douro nehrinin Okyanusa döküldüğü yerde, eski bir balıkçı köyüdür. Bu sahil şeridi, üzerine devasa Atlantik Okyanusu dalgalarının geldiği, granit çıkıntıları arasına yerleştirilmiş küçük kumsallardan oluşur. Burada 18’nci yüzyıla kadar balıkçılar yaşarmış. Günümüzde ise, sahil caddesinde şık restoranlar ve barlar var.
Sea Life Porto
Küçük bir yer. Yani, tümünü eğlene eğlene gezseniz, en fazla 45 dakikada bitiyor. Giriş için 13 Euro ödemek gerekiyor. Akvaryumun ortasında: kaplumbağa, köpekbalığı görülüyor. Dev ıstakozda görülmeye değerdir. Ancak: penguenler, yunuslar yoktur.
Oueijo Kalesi
Atlantik Okyanusu kıyısında, Okyanusa hakim bir noktadadır. Douro nehri ağzına yakındır. İsminin Türkçe anlamı Peynir Kayasıdır. Çünkü, kale peynir şeklinde yuvarlak bir granit kaya üzerine yapılmıştır. Kale: 1640-1688 yılları arasında, Portekiz’in bağımsızlık savaşları sırasında İspanyollardan korunmak için inşa edilmiştir. Köşelerde gözetleme kuleleri var. Kalede, tarihi toplarla süslenmiş atış yerleri ve hizmet binaları da görülebilir. Ayrıca: anıtsal giriş kapısının hemen üstünde Portekiz arması var.
Farol de Felgueiras-Deniz Feneri
Bu güzel granit deniz feneri, 1886 yılında inşa edilmiştir. Uzunluğu 17 metredir. 2009 yılında devre dışı bırakılmıştır. Ancak deniz fenerine giden iskele halen açıktır. Ancak bölge kayalıklarla doludur. Her yıl bazı kişilerin buraya giderken, Okyanusa düştükleri söyleniyor.
Ülkenin güneybatısında bulunan şehir, en kalabalık 5’nci şehirdir. Basra körfezine yaklaşık 200 km olan şehir, deniz seviyesinden 1800 metre yüksektedir.
Şehir Allahu Ekber dağlarının eteğinde, yemyeşil bir ova üzerinde bir bahçe gibi yayılmıştır. Başkent Tahran’a 929 km uzaklıktadır. Bu yolculuk otobüsler yaklaşık 15 saat sürer. Shiraz şehrine, Tebriz 24 saat ve Yezd 7 saat uzaklıktadır.
Şehir İranlıların anavatanı olan Fars bölgesinin merkezindedir ve İranlılar dili ve adını buradan alırlar. Yani bu şehir yaklaşık 2000 yıldır Pers kültürünün merkezindedir. Çünkü yerleşim bölgesinin ismi, Persepolis kalıntılarında bulunan kil tabletlerde yazılıdır.
Şehir İran’ın nüfus bakımından 6’ncı büyük şehridir.
Şehir ılıman bir iklime sahiptir. Çünkü çevresi dağlarla çevrili bir çanak gibidir.
Şehir özellikle üzüm ve şarapları ile ünlüdür. Meşhur Shiraz üzümleri, şehrin kuzeyinde yetişiyormuş ancak ülkede günümüzde şeriat kanunları geçerli olduğundan şarap üretimi yapılamıyormuş. Şehrin diğer popüler özellikleri, birçok bahçeleri ve meyve ağaçlarıdır.
Şehir: ünlü Pers şairler Hafız ve Sadi’nin hem doğum yeri, hem de mezarlarının bulunduğu yer olarak ünlenmiştir. Şehirde ayrıca bu iki önemli ismin anıtları vardır. Hafız: İran lirik şiirinin ustasıdır. Sadi ise, Golestan yani Güller bahçesi denilen bir kitabın yazarı olarak tanınır. Her ikisinin şehirdeki mezarları yoğun ziyaretçi çekmektedir.
Şehir günümüzde ise ülkede: büyük bir petrol rafinerisi ve elektronik endüstri merkezi olarak tanınır. Ülkenin ilk güneş enerji santrali burada kurulmuştur.
Ulaşım
İstanbul-Şiraz arasında tarifeli uçak seferleri vardır. Uçak yolculuğu yaklaşık 3 saat 45 dakika sürüyor.
Eğer İran içinde gezerken buraya gelmeyi düşünürseniz, İsfahan-Şiraz arası otobüsle 7 saat sürüyor.
Kerim Han
Kerim Han, 18’nci yüzyılda yaşamış ve Şiraz bölgesinde, Zand hanedanlığını kurmuştur. Tarihi kayıtlara göre, son derece dürüst, adil ve başarılı bir liderdir. Hatta son derece mütevazi olduğu için, halkın vekili anlamında, kendisine “Vekil” denilmesini istemiştir.
Ancak bir kısım söylentiye göre ise, kendisini “Hz Muhammed” in vekili olarak gördüğü için bu ismi kullanmıştır. Bu yüzden, şehrin birçok yerinde “vekil” ismini taşıyan yapılar görmek mümkündür.
Shiraz ve Şarap
Pers kralı Cemşid üzümü çok severmiş ve iktidarı döneminde, ülkede birçok üzüm bağı kurdurmuş. Ancak üretilen üzümlerin suyunun çok acı ve hatta zehirli olduğuna inanılmış. Bir gün, kralın cariyesi hastalanır ve güzel cariye şiddetli baş ağrısı çeker.
Bunun üzerine birçok tabip, kendisini iyileştirmeye çalışsa da çare bulamaz. Cariye, hayatına son vermeye karar verir ve zehirli olarak nitelendirilen üzüm suyundan içer.
Ancak bu içtiği su ile, dinmek bilmeyen baş ağrılarının hemen geçtiğini anlar. Bu durum kralın kulağına gittiğinde zehirli olduğuna inanılan üzüm suyuna “Abı Hayat” ismi verilir.
Böylece bekletilen üzüm suyunun zehirli olmadığına inanılmaya başlanır.
Evet, Şiraz üzümü dünyaca meşhurdur. Çünkü İran İslam Devrimi sırasında Kanada ve Amerika’ya göç eden Yahudiler, bu üzümü dünyaya tanıtmışlardır.
Günümüzde birçok ülkede ve hatta Türkiye’de Şiraz üzümü yetiştiriliyor. İslam devrimiyle birlikte birçok üzüm bağı Şiraz şehrinde tahrip edilmiş, ancak bu ünlü üzüm dünyanın birçok yerinde yetiştirilmeye başlanmıştır.
Alışveriş
Şehirde birçok alışveriş merkezi ve çarşılar vardır. Dükkan sayısı bakımından değerlendirildiğinde, dünyanın en büyük, sayılı alışveriş merkezlerinden biri olarak düşünülebilir. Şehirden: halı, baharat, bakır el sanatları ve antikalar satın alınabilir. Ayrıca, yine meşhur İran hurması satın alabilirsiniz.
Ne Yenir
Burada gezerken, Şiraz şehrinin meşhur tatlısı falude’yi (yöresel ismi “paloodeh”)mutlaka tatmanızı öneririm. Felude, nişasta ve buz karışımına, limon suyu dökülerek yapılan bir tatlı türüdür. Bir tür dondurma da denilebilir.
Ayrıca Abguşt adlı geleneksel yemeği de tatmanızı öneririm. Restoran önerim ise “Shapori Garden” olacaktır. Burada fiyatlar gayet normal yani makuldür. Bir diğer seçenek Vekil camii yakınlarındaki Sharzeh restoranıdır. Açık büfe kişi başı 10 dolarlık fiyat gayet normaldir.
Turizm
Şehirdeki ilginç binalar, şehrin eski bölümündedir. Aralarında armut biçimli kubbeler olan bir düzine cami ilgi çeker. Bu camiler, genellikle eski evlerin arasına dağılmıştır.
Kerim Han Zend-e Zand Bulvarı, şehri ikiye böler. Ancak tarihsel ve turistik önemi olan yerlerin birçoğu bu ana cadde üzerindedir. Zand caddesine paralel bir nehir yatağı var ama genellikle kurudur.
Ağaçlarla kaplı geniş bulvarları, mimari eserleri ve bahçeleriyle ünlü Şiraz şehrinde: Kur’an kapısı, Pazar yeri, ünlü şairler Sadi ve Hafız’ın kabirleri ve bahçeleri, Kaçar Sarayının havuzunu çevreleyen muhteşem İrem Bahçeleri ve Şah-ı Çerağ Mozolesi, gezilmelidir.
Şehri ziyaret ettiğinizde, yaklaşık şehrin 50 km kuzeybatısında, Rahman dağları eteklerindeki geniş bir platformda bulunan Persepolis şehrini ziyaret etmeyi sakın unutmayın. Persepolis şehirden 75-80 dakika uzaklıktadır.
GEZİLECEK YERLER
Darvazeh Kur’an Kapısı
Şehre girerken, bu süslü kapı mutlaka görülmelidir. Mazisi bin yıl öncesine kadar giden bu kapı: Kur’an Kapısı olarak bilinir. Anıt, Karim Khan tarafından yaptırılmıştır.
Üst katta bir odada, kutsal kitaptan bazı bölümler bulunur ve bu yüzden, kapı Kur-an Kapısı olarak isimlendirilir.
Kapıdan çıkan gezginlerin, güvenli ve sağlıklı bir şekilde Şiraz şehrine geri döneceklerine inanılır. Kapı 1950 yılında yıkılmış ve yerel bir tüccarın bağışlarıyla yeniden yapılmıştır.
Bu kapıda uzun yıllar bulunan ve yolcuların altından geçtikleri, 2 Kuran-ı Kerim, günümüzde Pars Müzesinde muhafaza edilmektedir.
Karım Khan Kalesi-Vekil kalesi
Kerimhan, İsfahan’da yapılan eserleri görünce, Shiraz şehrinde de bazı eserler yaptırmak istemiş ve bunun üzerine bu kaleyi yaptırmıştır. Kalenin yapımında 12 bin kişinin çalıştığı söyleniyor. Kaleye giriş ücretlidir.
Kale: saraya bitişik bahçenin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Ancak, sadece tuğladan yapılmış bu kale, bir anlamda şehrin savunması için değil, güzelliği için yapıldığı intibaını vermektedir. Toprak renkli ve Kerim Han tarafından yaptırılmış yuvarlak 4 tane burçları dikkat çeker.
Bunların yüksekliği 14 metredir. Gezerken bu surlara çıkılmasına izin vermiyorlar. İlginç olan bu burçlardan bir tanesinin Pisa kulesi gibi eğri duruyor olması, bilim adamları ne kadar uğraştılarsa bu eğriliği düzeltememişler.
Kalenin geniş iç avlusundaki bahçede, ortada dikdörtgen bir havuz ve çevresinde kale duvarlarının yarattığı gölgelikler var. Hemen köşede ise, eski bir hamam görülüyor. Bu hamam bir zamanlar han tarafından kullanılmıştır.
Avlunun hemen yanındaki bölümde, bal mumu heykeller ilgi çekiyor. Bu heykellerle “Kerim Han’ın, makamında bir Fransız sefirini kabul töreni” canlandırılmıştır.
Yapının duvarlarındaki çiniler, vitraylar, minyatürler ve özellikle cam işçiliği muhteşem güzelliktedir. Hemen girişteki bir çini tabloda, İran’ın efsanevi kahramanı Rüstem’in beyaz bir devi öldürmesi resmedilmiştir.
Kale, Şah Pehlevi döneminde cezaevi olarak kullanılmıştır.
Fars Müzesi
Hemen kalenin yakınındadır. Burada, yörede egemenlik kurmuş eski uygarlıklara ait buluntular sergileniyor. Özellikle Büyük İskender dönemine ait paralar ilgi çekiyor. İskender, özellikle Persepolis’ten 2.5 ton altın götürmüş, geriye sadece bu paraları bırakmış.
Vakil Çarşı-Vakil Bazaar
Çarşı şehir merkezindedir. Yapısı nedeniyle İstanbul Kapalı çarşıya benzetiliyor ancak esnaf sanırım biraz farklı çünkü burada farklı olarak asla çığırtkanlık yapan, ziyaretçileri kolundan çekiştirenler yok.
Karim Khan Zand tarafından yaptırılmıştır. Burada gümüşçü ve kuyumcular, hala nefis kakma çalışmaları yapar ve sergilerler. Çarşıdan, İran halıları ve diğer geleneksel Fars el sanatları satın alabilirsiniz.
1773 yılında inşa edilen camının, çiçek desenli fayansları Qajars zamanında yaptırılmıştır. Kubbe 48 sütun tarafından desteklenir ve her sütun, taşlardan tek parça olarak kesilmiştir.
Tonozlu tuğla tavan çarşı iç mekanını yazın serin tutar. Özellikle Fars göçebeler tarafından dokunan bir tür kilim olan Gabbeh satın almanız önerilir. Alışveriş sırasında mutlaka pazarlık yapmalısınız, ama öyle çok büyük indirimler beklemeyin.
Kilim dışında, buradan baharat ve çay satın alabilirsiniz. Baharat olarak “safran” düşünülebilir. Çay olarak İran’ın yöresel çayı “Lahjan” düşünebilirsiniz. Çay seviyorsanız, mutlaka almanızı öneririm.
Vekil Cami-Mescid-i Vakil-Regent Camii
Vakil çarşısının batısındadır. İran ülkesinde barok mimari stil etkisi taşıyan, sivri kemerli, burma sütunlu ve oldukça güzel süslemeleri olan değişik bir mimariye sahiptir. Camiyi ayakkabılarınızı çıkarmadan gezebilirsiniz, çünkü caminin sadece bir kısmı ibadete açık, diğer büyük kısmı ise müze olarak ziyarete açıktır.
Caminin girişinde bir zincir asılıdır. Bu “Y” şeklindeki zincirin her bir sırası, (3 sıra) din, siyaset ve bilimi temsil ediyormuş. Ortadaki zincirin sembolü “din” imiş.
Cami Zand hanedanlığı döneminde, 1187 yılında yapılmıştır. Günümüzde görülen cami ise, Karim Khan tarafından 1773 yılında yaptırılmıştır. Caminin mermer minberi, bir blok mermerden kesilmiş ve Azerbaycan’dan getirilmiştir.
Özellikle giriş kapısının iki yanındaki muhteşem çiniler görülmelidir. Kuzey eyvan: genellikle güller, çalılar ve çiçeklerle dekore edilmiştir. Mihrap bölümü, bükülmüş sütunlar üzerine oturan küçük bir kubbe ile örtülüdür.
Caminin içindeki mihraba dikkat edin, imamın durduğu yerin, zeminden yani halkın bulunduğu seviyeden daha aşağıda olduğunu göreceksiniz.
Vekil hamamı
Caminin hemen öbür yanındaki bu hamam, sadece müze olarak kullanılan bir yer olarak dikkat çekiyor. Yani, burası düşündüğünüz gibi kullanılan bir hamam değil, hamam yapısı içinde balmumu heykeller var, hamamın atmosferi heykellerle canlandırılmış, yani sadece gezip görmek için bir hamamdır.
Şah-e Cheragh-Işığın prensi
Bilindiği gibi İran büyük miktarda Şii inancına sahip insanlardan oluşuyor. Özellikle Şiiler için önemli bir hac mekanı olarak Meşhed şehrinde bulunan ve 12 imamdan biri olan İmam Rıza türbesi çok özeldir.
Bu şehirde ise, İmam Rıza’nın kardeşi Seyyid Mir Ahmed’in mezarı var.
14’ncü yüzyılda inşa edilen yapı: Işığın Efendisi Tapınak olarak bilinen yapıda, 835 yılında ölen Seyyid Mir Ahmet (12 imamdan biri olarak kabul edilen İmam Rıza’nın Kardeşi) mezarı vardır. Seyyid Mih Ahmet, ışıkların şahı olarak biliniyor.
Türbe yani yapı, ilk olarak 14’ncü yüzyılda mezarın üzerine inşa edilmiş ve o zamandan beri, Şiiler için bir hac yeri olarak kabul edilmektedir. Geniş avluda oturan Şiiler, önemli dini ayinlerini burada yaparlar.
Türbe, sarı ve yeşil renklerin ustaca kullanıldığı, altın renkli soğan kubbesiyle ilgi çeker.
Yapının iç duvarları, milyonlarca küçük aynalar ve mozaiklerle süslenmiştir. Pencerelerden giren gün ışığı, bu aynalardan yansıyarak türbenin içindeki karanlıkları aydınlatır. İnsanlar burayı ziyaret ederek namaz kılıyorlar.
Ancak namaz kılanlarda bir özellik dikkatinizi çekecektir. Namaz kılanlar secdeye vardıklarında alınlarını bir minik kil parçasına deydiriyorlar. Söylenenlere göre bu disk şeklindeki kil parçası yani toprak Karbela ve Necef şehirlerinden getiriliyormuş.
Burayı ziyaret ederken, bayanların Chador ismi verilen uzun siyah kumaş giymeleri zorunludur ve girişte ödünç olarak verilebilir. Türbenin gümüş korkulukları, ziyaretçilerin elledikleri ve öptükleri yerdir. Burayı ziyaret etmeyi sakın unutmayın, gerçekten çok güzel ve görkemli bir yerdir.
Bagh-e Eram Bahçesi
Bahçeyi anlatmadan önce, şunu belirtmekte yarar. Bahçeye giriş ücretli ve turistlerden, normal vatandaşın giriş ücretinin 20 katını aldıklarını bilmeniz gerek ama değer, mutlaka girin.
Bahçe, Muhammed Hasan tarafından yapılmıştır. Güzel bir konak ve çevresine yayılmış büyük bir bahçedir. Bu bitkilerden en göze çarpanı, sadece bu bölgede yetişen “Serve naz” isimli bir selvi ağacıdır. Ayrıca bahçede sarmaşıklar da çok yoğun ve bunların Ahmet Sancar’ın saltanatına ithaf edildiği söyleniyor.
Binanın ne zaman yapıldığı bilinmiyor ancak tarihi kalıntılara bakılarak Selçuklu döneminde yapıldığına inanılıyor. Bir zamanlar, burası özellikle Şah’ın favori yerlerinden birisi olarak kullanılmış ve halka kapalıymış.
Hatta Şah Rıza Pehlevi’nin annesinin burada sürekli kaldığı ve Şah’ın da ara sıra dinlenmek için buraya geldiği söyleniyor. Ancak İslam devriminden sonra bahçe halkın ziyaretine açılmış, ancak bina kapalıdır.
Bahçenin iç kısımlarına gittiğinizde, bir göl göreceksiniz. Gölün içindeki kırmızı balıklara ve nasıl yüzdüklerine dikkat edin. Balıklar, gölün ortasına doğru sema yapar gibi dönerek yüzüyorlar.
Aralarında yorulanlar ise, duruyorlar, bu duranların önceleri öldüğü düşünülmüş ama sonradan ölen balığın yanına başka bir balığın geldiği ve ölü gözüken balığa dokunarak balığı tekrar harekete geçirdiği görülüyor. Yani, bir anlamda görev devir-teslimi gibidir.
Jame Atiq Camii-Atik camisi
İran’daki en eski camilerden biridir ve Saffarid Amr bin Leys zamanında yaptırılmıştır. Ünlü gezginler Bin Battuta ve Madame Dieulafoy yazılarında bu yapıdan bahsederler. Bu şehrin en güzel camisinin en önemli özelliği 7 renkli, sır altı mozaik çini tekniğinin kullanıldığı ilk yer olmasıdır.
Bin Leys, kendi egemenliği sırasında Bağdat halifeleri ve yerel rakipleri ile çatışmalarına rağmen, şehirde oldukça güzel kamu binaları inşa etmeyi ihmal etmedi. Caminin inşaatı, Abasid Halife el-Movaffaq ordularını yenmeleri üzerine, zaferin anısına bir şükran eylemi olarak 894 yılında yapılmıştır.
Ancak 12 ve 13’ncü yüzyıllarda cami birçok kez yeniden inşa ve restore edildi ve 18’nci yüzyılda Arkeoloji bölümü işbirliği ve Fars eyaletinin hayırseverleri yardımıyla, Pehlevi hanedanı döneminde günümüzdeki şeklini almıştır.
Caminin büyük bölümü yavaş yavaş harabeye dönmüştür. Günümüzde ayakta kalan bölümleri, dua salonları ve odalarıdır. Portal bölümü, her iki tarafı camlı mozaik çinilerle dekore edilmiştir. Dekorasyonda Kur-andan güzel ayetler yazılmış, çiçek ve kuş motifleri kullanılmıştır. Caminin en ilgi çeken yazıtı, ünlü hattat Ali Johani tarafından Safeviler döneminde yapılmıştır.
Nasır el Mülk-Pembe Cami
Cami, Kaçar hanedanından Mirza Hasam Al Nasir tarafından yaptırılmış ve 1888 yılında açılmıştır. Camiye pembe cami denmesinin sebebi, iç tasarımda pembe fayansların kullanılması ve camlardan yansıyan ışıklardır.
Caminin en büyük özelliği, muhteşem renklerle düzenlenmiş vitray ve çinilerdir. Bunları görmek için mutlaka camiyi ziyaret etmelisiniz. Ama mutlaka sabah gün doğumunda gitmelisiniz.
Qashqai Bahçesi
18’nci yüzyıl başında, Selçuklu soyundan gelenler tarafından yapılmıştır. Bahçe özellikle çam ve portakal ağaçları ile dikkat çeker. Bahçenin çağdaş görünümü, Muhammed Hasan döneminde olur ve bahçe içindeki yapılar bir mimar tarafından dizayn edilir. Günümüzde bahçe, Shiraz Üniversitesi tarafından yönetilen bir müze barındırmaktadır. Müze ziyarete açıktır. Bahçe özellikle ilkbaharda ziyaret edilmelidir.
Hafız Mezarı
İranlı ünlü şair, 14’ncü yüzyılda yaşamıştır. (1320-1389) Ustalığı ile herkesi etkilemiş bir şairdir.
Halk arasında “Hafezieh” olarak bilinen yer, şehrin en sevilen şairi olan Hafız’ın mezarıdır. Fars dili ve edebiyatının bu ünlü yazarı, isteği üzerine Shiraz şehrine gömülmüştür. Hayatı boyunca hiç Şiraz şehrinden ayrılmamıştır.
Mezarın bulunduğu yapı, 8 sütunlu mavi bir kubbeli yapıdır.
Mezar: iki havuzlu bir bahçe içindedir. Mezar diğer birçok mezarda olduğu gibi, hemen girişte bir fıskiyeli bir havuz, çevresinde çok güzel çiçekler ve havuzun arkasında ünlü şairin mezarı görülüyor.
Mezar taşı, 1773 yılında Karim Khan tarafından yerleştirilen ve şairin çalışmaları kazınmış mermer mezar taşı şeklindedir. Mermerden mezar taşının üstünde, Hafız’ın şiirleri işlenmiştir.
Mezar, 8 taş sütunla desteklenen sekizgen köşk üzerine konulmuştur. Küçük bir kütüphane, bir çayevi ve hatıra ve kitapların satıldığı satış yeri vardır.
Mezarı ziyaret ettiğinizde, buradaki birçok ziyaretçinin elinde, ünlü şairin “Fal-e Hafız” isimli kitabını görebilirsiniz. Çünkü İranlılar, bu kitabın herhangi bir sayfasını açarak okuduklarında, geleceklerine dair işaretler bulunduğuna inanırlar. Özellikle kızların bunu uyguladıkları söyleniyor. Hafız’ın kitabından rastgele seçtikleri bir şiiri okuduklarında, şiirin anlamını kendilerine yorumlarlarmış.
Mezar, akşam saatlerinde aydınlatılır ve Hafız’ın şiirleri hoperlörlerle okunur. Bu yüzden burayı akşam saatlerinde ziyaret etmenizi öneririm.
Hafızla ilgili son bir not: yani şiire meraklı olmasanız bile, Hafız’ın şiirleri hakkında genel bir kanı var. Kendisi tüm şiirlerinde aşk ve şarap konusuna yüklenmiştir. Yani, günümüzdeki İslam cumhuriyeti vatandaşlarının koşa koşa geldikleri şairin mezarının duvarlarında yazılı şairin şiirlerinde şarap kelimesi bolca geçiyor.
Yine de günümüzde hala, mezarının başına oturup duygulanan bolca insan görebilirsiniz. Bu insanlar mezarın başucunda otururken Farsça bir şeyler okuyup duruyorlar, başta bunların dua ettiklerini düşünmek mümkün ancak Hafız’ın kitabı ellerinde, açık ve sanırım onun şiirlerini okuyorlar.
Mezarın girişinde, İranlı satıcılar var. Ayrıca burada Hafız usulü fal bakılıyor. Hafızın beyitleri kağıtlara yazılmış, bir kuş hafızın beyitlerinden bir beyit seçiyor ve o falınızı yorumluyor. Kuş muhabbet kuşudur.
Ancak elbette bu niyetler Farsça yazılı yani okumak imkansız. Türbenin bir diğer özelliği de, ülkemizde de görüldüğü gibi İranlı yöre çocuklarının yanınıza yaklaşarak Hafız’ın hayatını anlatıp bahşiş istemeleri olacaktır. Son bir not, türbenin bulunduğu alan, aynı zamanda bir Pazar yeri olarak düzenlenmiş ve yöre insanı, kendi yaptıkları halı, resim, takı, seramik gibi el işlerini satıyorlar.
Sadi Mezarı
Bu da Şirazlı bir şairdir. 13’ncü yüzyılda (1207-1291) yaşamıştır. Ünlü bir şair ve filozoftur. Yaklaşık 700 yıl önce, o farklı ülke ve şehirlere gitti. Sonra Boustan ve Gülistan adlı iki kitap yazarak tüm yaşadıklarını bu kitaplarda topladı.
Mezarı, bir tepenin eteklerinde, Qanat denilen bir kanat ile süslenmiş, bir balık havuzu olan, sessiz ve huzurlu atmosfer yaratılan yerdedir. 1860 yılında yapılan mermer mezar, sekizgen planlı yapıdadır ve duvarlar, Sadi’nin çalışmaları yazılı çinilerle süslenmiştir.
Beyaz mermerden yapılmış mezar, aynı zamanda mermerden yapılmış ve seramik bezeli bir ayağı içerir. Mezarın altında bulunan kafede, bir çay içmenizi öneririm.
Burayı ziyaret ettiğinizde, türbenin altında bulunan mahzendeki yer altı havuzuna para atarak dilek tutmayı unutmayın. Para atarken havuza arkanızı dönmeniz gerekiyor.
Narencistan Sarayı-Narenciye Bahçesi
19’ncu yüzyılda batıdan gelenleri ağırlamak için kullanılmıştır. Burada palmiye, limon, portakal ağaçlarının ortasında bulunan bina, üniversite tarafından kullanılıyor. Binada, yuvarlak alınlıkta sırtında güneş doğarken, imparatoru temsil eden aslan ilgi çekiyor. Elindeki kılıç “Zülfikar” dır. Şah döneminde, İran bayrağında da aynen bu motif bulunmaktadır.
ŞEHİR YAKINLARI
Pasargad
Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Şehir merkezine yaklaşık 77 km uzaklıktadır.
Büyük Cyrus: MÖ 599-530 arasında Ahameniş imparatorluğunu kurdu ve MÖ 549-530 yılları arasında Persler ve Medler arasında kalıcı bir birlik kurdu. Tüm plato ve sonunda Hindistan ve Afrika’ya kadar sınırları uzanan Ahameniş imparatorluğunu (MÖ 550 MS 330) kurdu.
Cyrus ölümünden sonra (MÖ 529) burada gömüldü. Mezarı bir kireçtaşı mozole ve üçgen ahşap ev şeklinde yapılmıştır. Aslında türbesi daha uzundu ama bugüne kadar gelen mezar kaidesi, Pasargade kalıntılarından en iyi korunmuş ve en etkileyici olan taş bloktur.
Pasargade kalıntıları arasında: bir kutsal alan içinde Solomon (Süleyman) ın annesi, Cezaevi tahtı olarak bilinen üç Achaemenian saray kalıntıları görülebilir.
Evet, burası Achaemenian imparatorluğunun ilk başkentidir. Persepolis şehrinin 87 km kuzeydoğusundadır.
İran’ın İslam orduları tarafından fethi sırasında, Arap orduları mezara geldiler ve İslam prensipleri gereği mezarı yok etmeyi planladılar. Ancak mezar bakıcıları, yapının Cyrus’u onurlandırmak için inşa edilmediği konusunda Arap komutanı ikna ettiler.
Ancak mezardaki yazıt, Kur-an ayetleriyle değiştirildi ve mezar Solomon (Süleyman) ın annesinin mezarı olarak tanıtıldı. Hala yaygın olarak günümüzde de bu isimle bilinmektedir. (Qabr-e Madar-e Sulaiman)
Pasargad’daki en önemli anıt, kuşkusuz “Büyük Cyrus” mezarıdır. Mezara doğru yükselen 7 basamaklı merdiven vardır. Genişlik 531 metredir. Alçak ve dar bir giriş görülür. Persepolis şehrinin yağmalanması sırasında, buradaki Cyrus mezarı da İskender tarafından ziyaret edilmiş ve yağmalanmıştır.
İskender ordusundaki Aristobulus isimli bir savaşçı komutanın mezara girdiği söylenmektedir. Mezarda, altın bir yatak, bir masa seti, altın tabut bulunduğu ve ayrıca bazı süs eşyaları, değerli taşlar ve bir çivi yazılı yazıt bulunduğu anlatılmaktadır.
Bu yazıtta “Ben Büyük Kiros, ben Perslere bir imparatorluk verdim ve Asya’da hükmettim. Yani bu mezarın bana gıpta yok”