Arizona ve Utah Eyaletleri arasındaki sınırı belirleyen “Grand Canyon”: Dünya üzerinde görülmesi gereken 50 yer listesi içinde, birinci sırayı almıştır.
Her yıl, yaklaşık 5 milyon kişi, burayı ziyaret etmektedir.
Gerçekten, tam bir doğa harikasıdır ve benzerinin “Mars” gezegeninde bulunduğu söylenmektedir.
Ayrıca: yakın zamanda sinemalarda gösterilen “127 Saat” filminde, kayaların arasında sıkışarak büyük sıkıntılar yaşayan dağcının bulunduğu yer, Grand Canyon bölgesidir.
Kanyon: tarihi süreç içinde, ilk olarak 1500’lü yıllarda, bölgeye gelen İspanyollar tarafından görülmüş ve kanyonun ulaştığı derinlik karşısında büyük şaşkınlık yaşamışlardır.
Hatta, söylenenlere göre, İspanyollar, susuzluklarını gidermek için, kanyon dibindeki “Colorado nehrine” ulaşmak istemişler, ancak başaramamışlar ve geldikleri yere, yani Meksika’ya geri dönmüşlerdir.
Kanyon bölgesi: 1893 yılında, Federal koruma altına alınmıştır.
1919 yılında ise “Milli Park” statüsüne kavuşmuştur.
1979 yılında ise, Park alanı “Dünya Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Evet, bu muhteşem doğa harikası kanyon: son 6 milyar yıldır, Colorado nehri tarafından oyularak oluşturulmuştur. Kanyon içindeki fosiller, kalıntılar ve izler sayesinde, Kuzey Amerika bölgesinin jeolojik tarihinin yaklaşık 2 milyar yıllık bölümü aydınlatılmaktadır.
Gelelim kanyon ile ilgili sayısal bilgilere: 4950 km. karelik bir alanda bulunan kanyonun derinliği 1.6 km. dir.
Genişliği ise, 6.4 ile 29 km. arasında değişmektedir. Kanyonun uzunluğu: 349 km. dir ve pek çok kaya türünü barındırmaktadır.
Kanyonun duvarlarını oluşturan kayaların yaşlarının: 250 milyon ile 2 milyar yıl arasında olduğu söyleniyor.
Günümüzden 250 milyon yıl önce, burası okyanus ile kaplıymış. Bölge o kadar ilginç ki: yukarıda ısı 20 derece iken, kanyonun dibinde, Colorado nehrinin bulunduğu yerdeki ısı, 40 derecenin üzerine çıkıyormuş.
Kanyon bölgesindeki en büyük yükselti, 2400 metre ile “South Rim” zirvesidir.
ULAŞIM
Buraya ulaşmanın en kolay yolu: Las Vegas şehri üzerindendir. Las Vegas şehrinden buraya ulaşmak için: helikopter, otobüs turları veya kiralık araç tercih edebilirsiniz. Şehir ile kanyon arasındaki uzaklık: 275 mil (440 km.) dir ve buraya yapılan yolculuk, Arizona eyaleti hız sınırlaması nedeniyle, yaklaşık 4 saat sürmektedir. Ancak: bir helikopter kiralayıp, 400-500 dolar vermeyi düşünürseniz, bu yolculuk çok daha farklı olabilir.
Ama, burayı ziyaret edenler genellikle karayolu ile gitmektedirler. Otobüs turlarını tercih ederseniz: 150 dolar civarında ücret ödeyerek, Grand Canyon bölgesine gidebilirsiniz.
Las Vegas şehrinden, otobüs ile sabah saat: 07.00’de yola çıktığınızda, muhtemelen saat: 11.00 gibi kanyon bölgesine varırsınız. Mola ve bilet sırasından sonra, bu inanılmaz doğa harikası bölgede, kısa sürede yüzlerce fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Tur otobüsleri: “Skywalk” bölgesine giderler, burada giriş ücreti alınır, ancak fotoğraf çekmek yasaktır. Giriş ücreti: özel arabalar için, araba başına 20 dolardır. Bisiklet veya yürüyerek girmek isterseniz, bu kez 10 dolar ödemeniz gerekir.
Tur otobüsleri ile gelenler ise, tur bedeli içindeki giriş ücretini ayrıca ödemezler. Kanyon alanını bisiklet ile gezmek isteyenler: ziyaretçi merkezinde, 1 Nisan ile 31 Ekim tarihleri arasında bisiklet kiralayabilirler. Rehberli bisiklet turları, tüm sezon boyunca sunulmaktadır.
Burada oyalanmadan, “South Rim” bölgesine gitmenizi öneririm.
Dönüş ise: akşam saatlerinde, saat: 20.00 civarında, Las Vegas şehrinde bulunacak şekilde planlanıyor. Yani, yaklaşık 11 saatlik bir yolculuk gerekiyor.
Ama, ben burayı ziyaret edecekler için, otobüs değil, kendi arabalarını veya kiralık arabayı tercih etmelerini öneririm. Eğer, birkaç kişi iseniz, mutlaka kiralık araba ile gezinizi planlayın, çünkü daha rahat edersiniz.
Bu arada: kanyonu ziyaret etmek isteyenlerin mutlaka, sıkı giysiler bulundurmaları gerekir. Gündüz saatlerinde, yaz aylarında aşırı sıcak sizi bunaltabilir. Bu yüzden: yazlık giysiler, şapka, güneş gözlüğü, spor ayakkabısı ve güneş kremi bulundurmalısınız.
Tabii, içme suyu bulundurmayı sakın unutmayın. Bu arada, yanınızda küçük bir el feneri de bulundurmanızı öneririm, çünkü: güneş battıktan sonra, kanyon alanında yapay ışıklandırma olmadığından, her yan zifiri karanlık oluyor.
Ayrıca: akşam saatlerinde ise, havanın serin olması nedeniyle, üşüyebiliyorsunuz. Çünkü: şehir ile kanyon bölgesi arasındaki rakım farkı, 2000 metre civarındadır. Las Vegas şehrindeki sıcaklığı burada bulamasınız.
Kanyon alanına geldiğinizde, ilk önce “Ziyaretçi Merkezi” ile karşılaşırsınız. Burada ve “Rim Drive” hattı boyunca bulunan görevliler: ziyaretçilere, kanyon alanında bulunan bitkiler, jeoloji, hayvanlar ve kanyon tepeleri hakkında bilgiler verirler. Biraz önce söylediğim gibi, burada bisiklet kiralamak mümkündür.
Kanyon alanında: ziyaretçilerin konaklayabilmesi için, oteller ve park alanları bulunmaktadır. Kanyon alanındaki oteller: tek bir özel şirket tarafından işletilmektedir ve özellikle yaz döneminde buraya giderseniz, ülkemizden de giden “Work and Trail” programına katılan, üniversite öğrencilerini çalışıyorken bulabilirsiniz.
Kış aylarında ise, otellerin büyük kısmı kapalıdır ki, yalnızca bir iki otelin açık bulunduğu söyleniyor. Yani: gerek kış ve gerekse yaz aylarında buraya gidip konaklayacak olanların mutlaka bir şekilde rezervasyon yaptırmaları şarttır.
Evet, Kanyon alanına vardınız. Kanyon alanında: aktivitelerin yoğun bulunduğu iki yer var.
NORTH RİM
Bu bölgede: kamp olanakları ve oteller var. Burası deniz seviyesinden 2438 metre yüksekliktedir. Yani, South Rim bölgesinden 305 metre daha yüksektedir. Her yıl: Ekim-Mayıs ayları arasında, burada kar bulunur.
SOUTH RİM
Burası, daha hareketlidir. İlk kez kanyona gelenlerin buraya ağırlık vermeleri önerilir. Burası parkın en erişilebilir parçasıdır ve deniz seviyesinden 2134 metre yüksekliktedir.
GÖKYÜZÜNDE DEV BALKON KEYFİ-SKYWALK
Buraya ulaşım: helikopter veya Hummer jeepler ile sağlanıyor.
Grand Kanyon bölgesinde: burada bulunan cam balkona çıktığınızda, gökyüzünde yürüyormuş gibi hissediyorsunuz.
Tabanı camdan yapılan, inşaatı 2 yıl süren “at nalı” şeklindeki bu cam balkon: Colorado nehrinin 1220 metre yükseğinde, ziyaretçilerine Büyük Kanyon’un muhteşem manzarasını sunuyor.
Ama, biraz önce de söylediğim gibi, bu manzaradan ziyade, alenen gökyüzünde yürüyor gibi, bir cam blok üzerinde yürüyorsunuz.
Mimarlar: tabanı kat kat güçlendirilmiş cam tabakalardan yapılıp, çelik sütunlarla desteklenen 500 ton ağırlığındaki balkonun, aynı anda, birkaç yüz insanı taşıyabilecek kapasitede olduğunu, 8 şiddetinde depreme dayanıklı olduğu ve güçlü rüzgarlardan da etkilenmeyeceğini söylüyorlar.
Geniş bir kampus olarak tasarlanan gezinti köprüsü, dünyanın en yüksek binası olan 508 metre yüksekliğindeki Taipei kulesinin iki katından daha fazla yüksekliğe sahiptir.
Burada neler yapılabilir
Burada yapılabilecek etkinliklerin başında, kondisyonunuza güvenmiyorsanız, kısa yürüyüşler ve bolca fotoğraf çekmek gelecektir. Ama: kondisyonuna güvenenler için, buradaki yürüyüş alanlarında, uzun ve ilginç yürüyüşler yapılabilir.
Bu arada, burada güzel fotoğraf çekmek isteyenlere bir öneri, en iyi fotoğraf çekebileceğiniz saatler: sabah erken ve ikindi zamanlarıdır, çünkü bunun dışında ışık yeterli gelmez.
“Trail” alanlarında yani “Yürüyüş yollarında” yapılacak bu yürüyüşler yani “Hike-down” ile; kanyon alanının birçok bölgesini gezebiliyorsunuz. Hatta: “The River” a yani “Colorado nehri” ne kadar inen yürüyüş yolları bile var.
Ancak: bu yürüyüş yollarında gayet dikkatli olmak gerekiyor ki, kanyon alanında yürüyüş yaparken veya başka aktiviteler sırasında, yılda 250 ziyaretçinin öldüğü söyleniyor.
Uzun soluklu yürüyüş yapmak isterseniz: kanyon bölgesindeki sırtlar ve çam ormanları içinden geçen yürüyüş yolları: zaman zaman aniden yükselen dev tümsekler ve dağları izlemekle mümkündür.
Ancak, mesafeler kısa da olsa, arazi engebeli olduğundan yürüyüş zordur ve kondisyon gerektirir. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, uygun giysilerinizin olması başlıca gerekliliktir.
Kanyon içindeki en uygun yürüyüş yolu “Bright Angel Trail” denen parkurdur.
Bu parkur “Bright Angel Lodge” bölgesinden başlar. Gün doğarken yürüyüşe başlarsanız, muhtemelen 3 saat içinde, tepeden aşağıya iner ve 6-7 saat içinde tepeden yukarı çıkabilirsiniz. Parkur, 2.5 km. uzunluğundadır ve zikzaklar çizerek ilerler.
İlk dinlenme yerine ulaşmanın ardından, 2.5 km. daha ilerlersiniz ve “İndian Garden” denilen yere ulaşırsınız. Burada, parkur nispeten düzelir ve burada bulunan korucu merkezinde, geceyi geçirebilirsiniz.
Ancak, böyle bir düşünceniz varsa, aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız şarttır. Daha zorlu bir yürüyüş parkuru düşünenler ise “Kaibab Trail” denilen parkuru tercih ederler.
Bu parkur, diğerine nazaran daha az kalabalık ve yine aynı muhteşem manzaraları sunmaktadır. Ayrıca: Colorado nehri üzerinde, 21 metre su üstünden, dar bir yaya köprüsünden geçilmektedir.
Bu uzun soluklu yürüyüş dışında, kısa geziler yapmak istiyorsanız, bu kez, kanyon alanı içinde “Park mahallinde” bulunan “Rim Drive” otobüslerini tercih etmeniz gerekir. Bu otobüsler veya kiralayacağınız bisiklet ile, kanyon alanı içinde geziler yapabiliyorsunuz.
Otobüs ile gezmek isterseniz: ücretsiz otobüsler, 13 km .uzaklıktaki “West Rim” boyunca, yolcularına muhteşem manzaralar izleterek ilerlerler. Aynı zamanda, yol güzergahı üzerinde, yürüyüş yapanları da toplarlar.
Daha büyük heyecan yaşamak isteyenler ise, tecrübeli rehberler eşliğinde, Colorado nehri üzerinde yapılan “rafting” e katılabiliyorlar.
Sizlere Arjantin ve Buenos Aires anlatmaya başlamadan önce: özetle 3 kelime ve ardından ayrıntıya girmek istiyorum. Buenos Aires şehri denilince ilk akla gelenler: tango, futbol, biftek. Özellikle: bife de lomo ve bife de chorizo mutlaka tatmanız gereken lezzetlerdir.
Evet: bu şehir turistik anlamda sizin ne beklediğinize göre değişik alternatifler sunmaktadır. Burada: mısır piramitleri gibi tarihi, eifell kulesi gibi egzotik yerler veya New York Özgürlük heykeli gibi objeler göremezsiniz. Burada: halkın arasına karışıp, futbol izlemek, tango öğrenmek, uzun caddelerde yürümek, tıka basa biftek yemek, akşam ise uyumayan şehirde birkaç mekana uğramak yapabileceğiniz başlıca turistik etkinliklerdir.
Arjantin ülkesi nüfusunun yaklaşık % 40’lık bölümü bu şehirdeki 48 semtte yaşamaktadır ve bu semtler barrio olarak isimlendirilir. Arjantin ülkesinin en büyük şehridir. Aynı zamanda, metropol alanı bakımından Güney Amerika’da “Sao Paulo” şehrinin ardından ikinci büyük metropoldür. Rio de la Plata nehrinin halicinin batı kıyısında kurulmuştur. Yani: River Plata körfezinde, nehirlerin okyanusla birleştiği kıyıda kurulmuştur.
Şehir “Latin Amerika” şehirleri arasında “yaşam kalitesi” açısından üçüncü seçilmiştir. Dünya üzerinde ise 79. sıradadır. Latin Amerika’da en çok ziyaret edilen ikinci şehirdir. (birinci şehir: Mexico City) Şehir: Arjantin ülkesinin başkentidir ve 1980 yılından bu yana otonom olarak yönetilmektedir.
Hergün limanından yüzlerce gemi kalkan şehir sakinlerine “porterio” yani “liman insanları” denir. Öte yandan: şehirde çok sayıda göçmen olduğu biliniyor. 1900’lü yılların başında da, Osmanlı hakimiyeti altındaki topraklardan da birçok insan gemilerle buraya göçmen olarak gitmişlerdir.
Günümüzde şehirde 10 bin civarında Müslüman yaşadığı biliniyor ve bunlar için şehir merkezinde 3 cami ve hatta 2 Türk okulu olduğu söyleniyor. Ama işin gerçeği, zamanında buraya göçen Ermeniler, Suriyeli Arapların Osmanlı pasaportu ile buraya gelmiş olmaları ve haliyle Türk sayılmaları, Türk kabul edilmeleridir.
Bu yüzden: konuşulduğunda şehirde yüzlerce Türk vardır derler ama dediğim gibi bunlar özde Türk değildirler. Tabii bunların yanında birçok göçmen daha vardır. Dünyada Yahudi nüfusunun en fazla olduğu ikinci şehir olarak b ilinir. Ermeni cemaati de bir hayli kalabalıktır. Ama tabii özelikle İtalyanlar ve Cenovalılar ve bunların ülkeye ilk gelen Cenovalıların torunları bulunuyor.
Evet, sanırım Arjantin ve Buenos Aires denilince, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de “Evita” akla geliyor. Göçmenler dedim ya, buraya özellikle yaklaşık 100 yıl kadar önce, İtalya’nın o dönemdeki en fakir şehirlerinden Cenova’dan yüzbinlerce göçmen geldiği söyleniyor.
Şehir: kendisine has mimarisi ve muhteşem Avrupa mirası nedeniyle Güney Amerika’nın Paris’i diye biliniyor. Hatta: farklı tarzları bir araya getiren ve tangonun artistik ruhunu taşıyan şehrin Paris’ten bile daha keyifli olduğu söylenebilir.
Buenos Aires şehrinin sokaklara: seçme kadın yazarlar ve diğer tarihi kişileri onurlandırmak için kadınların adları verilmiştir.
TARİHİ
Şehir: buraya ilk ulaşan kaşiflerin Rio de la Plata (Gümüş nehri) dedikleri nehrin çevresinde kurulmuştur. Kaşifler: yerliler kendilerine gümüş hediyeler verince, nehirde gümüş yatakları bulunduğunu düşünmüşlerdir. Nehrin ismi de böylece, yani bu yanlış anlama sonucu “Gümüş Nehri” olarak kalmıştır.
1535 yılında, İspanyol Mendoza tarafından “Gümüş Nehri” çevresinde kurulan şehir, bölgenin sakinleri olan yerlilerin bölgelerini başarıyla savunmaları sonucunda, şimdi Paraguay ülkesinin başkenti olan “Asuncion” a taşınmıştır.
Şehrin ikinci kuruluş tarihi 1580 yılıdır. Bu tarihin ardından şehir büyüyüp geliştikçe bu kez komşu devletler ve korsanların tacizine uğramaya başlamıştır. Bu dönemde şehir çevresindeki sığır çiftlikleri sahipleri, işlenmiş derileri Avrupalı’lara satarak büyük kazançlar elde etmişlerdir.
1775 yılına gelindiğinde, şehir: İspanya’yı temsil eden “Rio de la Plata” eyaletinin başkenti yapılmıştır.
Bu dönemde: bölgenin zenginliğinden pay almaya buraya gelen İngilizler’in saldırıları başarıyla defedilmiştir. Ancak, bu saldırılar bölgeyi işgal eden İspanyollar tarafından değil, bölgenin yerlileri tarafından savuşturulmuştur. Çünkü yine aynı dönemde, Napolyon Avrupa’da İspanya’yı işgal etmektedir ve İspanyolların sömürgelerle uğraşacak durumu yoktur.
1810 yılına gelindiğinde: Güney Amerika’da başlayan bağımsızlık hareketleri bu bölgede de görülmeye başlanmış ve Buenos Aires şehrinde başlayan ayaklanma, İspanyol valinin devrilmesi ve Arjantin geçici hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Arjantin, Mayıs devriminden 6 yıl sonra General Jose de San Martin önderliğinde 1815 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir.
Buenos Aires şehrinden çevredeki sığır çiftliklerine giden demiryolları yapıldıktan sonra, deri ticareti iyice gelişmiştir ve şehir, dünyanın önde gelen şehirleriyle yarışır hale gelmiştir. Ardından ise, Avrupa’nın birçok yerinden buraya göçler başlamış ve şehrin yapısı bir anda değişmiştir.
18. yüzyıl sonlarında, şehir Avrupa kültürünün izlerini taşıyan zengin bir yer haline dönüşmüştür.
ULAŞIM
Arjantin’e girmek için vize istenilmiyor.
Şehrin havaalanı “Buenos Aires Ezeiza Ministro Pistarini” havaalanıdır. İstanbul’dan buraya direkt uçuşlar yapılıyor. Uçak yolculuğu yaklaşık 10 saat sürüyor. Ama bu yolculuk aktarma ile yapılırsa 13-16 saat arasında sürebiliyor. Yani: saat: 09.00’da İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, muhtemelen saat: 19.00’da Buenos Aires şehrine varılıyor. (yerel saatle: 24.00 gibi)
Uçaktan inmeden önce size dağıtılan formları mutlaka uçakta doldurmalısınız, çünkü havaalanında bunun için pek zaman kalmıyor. Bu formları sağlıklı doldurmak şarttır. Havaalanında indikten sonra, pasaport kontrolü ve ardından havaalanında para bozdurmanızı öneririm, çünkü şehir içindeki döviz büfelerinde uzun kuyruklar olabiliyor.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım yaklaşık 1 saat sürüyor. Bu ulaşım iki şekilde yapılabiliyor. Bir yol: bizdeki “Havaş” gibi özel otobüsler ve diğer yol: en yakın tren garının bulunduğu yere aktarma yapan otobüsler yani toplu taşım araçlarıdır. Bunların dışındaki son yol ise, remise olarak isimlendirilen özel ulaşım, yani bir tür taksidir.
Bunlarla şehir merkezindeki herhangi bir yere ulaşım ortalama 120 pezodur.
Ancak taksiye binmeden önce mutlaka pazarlık yapmalısınız. Yoksa: 100 dolara varan ücret isteyen taksicilerle karşılaşabilirsiniz.
PARA
Burada “Arjantin Pezosu” kullanılıyor.
1 Amerikan doları = 5 Pezo
1 Euro = 6 Pezo
Ancak şunu belirtmekte yarar var. Siz resmi döviz ofisinden 1 doları 5 veya 5.5 pezo civarında bozdururken, sokak satıcıları veya otellerden gayri resmi bozdurmaya kalkarsanız, 1 doların 8 ve hatta 9 pezo ettiğini görüp şaşıracaksınız.
Ancak sokakta döviz bozdurucularına güvenmemek gerek, çünkü sahte para olasılığı çok fazladır. Oteller bu konuda nispeten biraz daha güvenlidir.
İnce bir ayrıntı: bozuk para temin etmek için, ilaveten komisyon ödemeniz gerekiyor. Ama bu durum yasadışı ilan edilince, size bozuk para veren satıcılar, yanında bir şeyler satın almanızı istiyorlar. Tabii piyasada bozuk paralar azalınca, bundan en çok zarar görenler dilenciler ve çalgıcılardır.
İKLİM
Şehirde genel olarak “nemli subtropikal iklim” şartları hakimdir. Yazlar çok nemli, kışlar ılık geçer.
Şehirde özellikle Ocak ayında hava sıcaklığı 33-34 dereceye kadar çıkmaktadır. Ancak, şehirde nem oranının da yüksek olduğunu hatırlatmak isterim.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde metro’da 6 hat çalışmaktadır. Metro bakımsız ve eskidir ama bir o kadar da ucuzdur. (ismi subte)
Şehirdeki toplu taşım otobüslerine “colectivos” denilmektedir. Bunlar hafif raylı sistem yani tramvayla desteklenmektedir ve şehrin birçok noktasına bunlarla ulaşmak mümkündür. Taksiler, diğer birçok şehre göre daha uygun fiyatlıdır. Şehri gezmenin en kolay bir diğer yolu ise: üstü açık çift katlı otobüsleri kullanmaktır. Bu otobüsler şehir içinde 25 noktaya tur düzenliyorlar.
İNSANLAR
Buenos Aires şehri nüfusu yaklaşık 3 milyon kişidir. Ama metropol ile değerlendirildiğinde nüfus 14 milyon kişi olur. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen göçmenler, şehre kozmopolit bir hava vermişlerdir. Şehrin sakinlerine “portenos” denir ve bu kelime liman statüsünden gelmiştir.
Buenos Aires genelde konuşmayı çok seviyorlar. Sıcakkanlılar. Ancak: metropol insanlarının genel karakteri: söz verip tutmama, geç kalma, asabileşme gibi problemleri yaşıyorlar. Örneğin: La Boca’ya giderseniz, sadece bir sokak gezebilirsiniz.
İki yan sokağa saparsanız, soyulmamanız mümkün değil. Hatta: River Plata, Boca Junior takımını 2-0 yendiğinde, iki River Plata taraftarı öldürülüyor ve Bocalılar bu durumu 2-2 berabereyiz diye yorumluyorlar. Yani bu şehirde muhteşem bir futbol hırsı olduğunu unutmayın ve asla bu takımların formalarını giyerek dolaşmayın.
Bence burayı ziyaret etmek isterseniz, en iyi yol: şehir merkezinden bir taksi ile gidiş-bekleme-dönüş olarak anlaşmaktır ki, bu yaklaşık size 150 pezo civarında mal olacaktır. Şehir merkezinden taksi ile 15 dakika uzaklıktaki La Boca semtinde: her ne kadar turistler akın da etseler akşam saat 17.00 den sonra dükkanlar kapanır ve ortam güvenilirliğini kaybeder ve bu nedenle burayı ziyaret etmek isteyenler, özellikle sabah saatlerini tercih etmelidirler.
Tabii bu nedenle yani güvenlik sıkıntısı nedeniyle La Boca merkezindeki mekanlar mistik özelliğini kaybetmiş, tamamen turistik yerler haline gelmiştir. Buranın mistik havasını teneffüs etmek için birkaç sokak gezinmek gerekir ama dediğim gibi büyük güvenlik sorunları var, zaten sokaklarda gezinen bol polisleri görünce bunu hissedeceksiniz.
La Boca ve Boca Juniors stadyumundan söz etmişken şehrin diğer fanatik takımı River Plata’dan da kısaca söz etmek istiyorum. River Plata: Arjantin’in milyonerlerinin takımıdır. Bunların stadyumu, yani “El Monumental” ise şehrin lüks sayılabilecek semtlerinden biri olan “Belgrano” dadır.
Belgrano şehir merkezine pek yakın değildir. Metro ile gidilebilir. Stadyumun hemen karşısındaki sokakta lüks villalar ve River Plata taraftarlarının sprey boyalarla boyayarak kirlettikleri duvarlar görülür.
Stadyumun hemen yanında bir atış poligonu var bu yüzden gezerken silah sesleri duyarsanız şaşırmamalısınız. Stadyumun içinde ise çok güzel bir müze bulunuyor. Müzedeki çeşitli odalarda, River Pleta’nın kuruluşundan itibaren günümüze kadar olan süreçteki tarihi yansıtılıyor.
Öte yandan söylediğim gibi şehirde yoksulluk üst düzeyde ve bu yüzden kendileri bile ilave tedbirler alarak yaşamayı seçiyorlar. Örneğin: her apartmanda güvenlik var, misafirlerin yüzünü görmeden kapı açmıyorlar. 2001 yılında ülkede yaşanan ekonomik krizin ardından, bu korkular iyice artmış. Yollarda: çöplerden kağıt, plastik toplayan insanlar ve özellikle çocuklar, bir şeyler satmaya çalışan çocuklar, yani işsizler, yoksullar şehrin sokaklarında çok sayıda bulunuyorlar.
GÜVENLİK
Evet bu sıcak kanlı insanlara fazla güvenmek sıkıntı yaratabiliyor. Çünkü şehirde hırsızlık çok fazla diye biliniyor. Bu yüzden çantanızı sırtınızda değil önünüzde aşarak taşımanız öneriliyor. Öte yandan: yanınızda yetecek kadar para taşıyın, paranızın kalanını oteldeki kasada muhafaza etmelisiniz.
Kapkaçcılarla karşılaştığınızda hırsızlık yanında, bir da dayak yeme ihtimali bulunduğunu unutmayınız. Örneğin: cep telefonunuz ile kalabalık ortamda konuşmayınız, yoksa cep telefonunuzu görenler mutlaka bunu çalmak için atakta bulunacaklardır.
ELEKTRİK
Şehirde 220 volt kullanılır. Pek çok otel ve modern binalarda: ikili-üçlü fişler kullanılır. Eski binalarda ise ülkemizde kullanılan fişler kullanılmaktadır. Yani, burayı ziyaret edecek olanların fiş adaptörü olmaları önerilir.
DİL
Ülkede resmi dil olarak “İspanyolca” konuşulmaktadır. Ancak: 20. yüzyılın başlarında İtalya’dan buraya gelen birçok göçmenin etkisiyle “porterio”ların konuştukları İspanyolca kıtanın diğer ülkelerinde konuşulan İspanyolca dan daha farklı hale gelmiştir.
Zaten günümüzde şehirde yaygın olarak kullanılan “Lunfardo” dili: İtalya’nın Napoli şehrinde konuşulan dille büyük benzerlikler göstermektedir.
Evet şehirde İngilizce konuşana nerdeyse rastlamak mümkün değildir, buraya birkaç kelime İspanyolca öğrenerek gitmekte yarar vardır.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Şehirde: Palermo, San Telmo ve Julio semtleri, gece hayatının en yoğun yaşandığı ilçeler olarak bilinmektedir. Uluslar arası LGBT topluluğu tarafından: şehir Güney Amerika’da gece hayatı açısından en çok tercih edilen şehir seçilmiştir. Ancak bu şehirde gece hayatı ile tanışmak isteyenler, şunu unutmamalıdır ki: bu şehirde gece hayatı hakikatken gecenin ilerleyen saatlerinde başlıyor.
Yani: insanlar saat 24.00 gibi akşam yemeği yiyorlar ve saat 02.00-03.00 gibi gece hayatına akıyorlar ve bu eğlence, çılgınca, aşırı alkol eşliğinde saat: 07.00 ye kadar sürüyor. Yani saat değişimine ayak uydurmak için şehre ilk vardığınızda hani jetlag denilen olaya karşı hazırlıklı olmalısınız. Yoksa, şehirdeki ilk günleriniz uyuklamakla geçer.
Palermo bölgesindeki gece hayatı “Soho” ve “Holywood” ile eş anlamlıdır. Mahallede her zevke ve yaşa uygun seçenekler vardır. Özellikle: Perşembe, Cuma ve Cumartesi geceleri binlerce insan eğlenmek için Palermo’ya gelirler.
Palermo Soho
Burası gece hayatının merkez üssüdür. Burada: barlar, publar ve trendy restoranlar bulunur. Soho bölgesindeki barı barlarda: tasarımcı mağazalar gündüz ürünlerini düzenledikleri fuarlarda sunmaktadırlar.
Hollywood
Soho’nun birkaç blok ötesindedir. Birçok kişi gece boyunca burada dolaşırlar. Soho’nun mekanlarına nazaran burası daha kalabalıktır.
TANGO
Tango: erkek erkeğe bir dans olarak başlamıştır. Söylenenlere göre: erkekler geneleve gittiklerinde, beklemekten sıkıldıklarında yeteneklerini birbirlerine göstermek için “tango” yaparlarmış.
Tango: önceleri, ekonomik seviyesi nispeten düşük insanların dansı olarak gündeme gelmiştir. Ülkenin üst sınıfı, tango yapanları görüp aşağılarmış. Ekonomik koşulları, kapalı mekanlara girmeye yeterli olmayan halk da, sokaklarda tango yaparak eğlenirlermiş.
1900’lü yılların başlarında Avrupa’dan şehre göçler başladığında, şehir de hızla muhafazakarlaşır. Kadınla erkeğin birbirine dokunmaları ötesinde, şehirde yan yana bulunmaları bile ayıp sayılırmış.
Bunun sonucunda sokak dansları sona ermiş, aileler genç kızlarının “milongalara” yani tango dans partilerine gitmelerini yasaklamışlar. Bunun üzerine, parası olan erkekler “milongalarda” ve parası olmayan erkekler sokaklarda mecburen birbirleriyle dans etmeye başlamışlar.
Öte yandan, erkek erkeğe dansın bir diğer nedeninin de: Avrupa’dan göçün yaygın olduğu yıllarda, şehirde yaşayan kadın-erkek sayısı dağılımındaki dengesizliktir. O dönemlerde erkek tarafından bir kadının kalbini kazanmanın en iyi yolu dans etmekmiş.
Ardından, yaşlı ve usta bir tangocu: kadına, erkeğin tangoda kadına nasıl liderlik ettiğini gösterirmiş. Tüm bu süreç 3 yıl sürermiş. En sonunda da, genç erkek, deneyimli tangocu tarafından “milango”ya götürülür ve oradaki bir kadınla dans etmesi sağlanırmış.
Evet, tüm bu dönemlerde, bir ara erkek erkeğe dansın ahlaksız bulunduğu da olmuş. 1916 yılında çıkarılan bir yasa ile, erkek erkeğe dans etmek yasaklanmış. Hatta, bir ara tango müziği çalan kafelerin kapatılması gündeme gelmiş.
Ancak: kadınlara ulaşmakta zorluk çeken erkekler: evlerde birbirleriyle dans etmeye devam etmişler. Ancak zamanla tango genelevlerden çıkıp tiyatrolarda sergilenmeye başlamış. Ancak yine de uzun bir süre şehrin fakirlerinin bir dansı olarak kalmış.
Şehir gezinizde, cadde ve sokaklarda birçok tango gösterisine şahit olacaksınız. Para vererek bu tangocularla fotoğraf çektirebilirsiniz. Ancak gerçek bir tango gösterisi izlemek isterseniz, mahalle milangolarına gitmeniz gerekir.
Turistler için sahnelenen tango gösterileri biletlerinin çok pahalı olduğunu unutmayınız. Ben size milangolara giderek tango izlemenizi öneririm.
Erkek erkeğe danstan söz etmişken, şunu da belirtmekte yarar var. Buenos Aires şehri: Güney Amerika’da hoşgörünün en yaygın olduğu yerdir. 2003 yılında Güney Amerika kıtasında eşcinsel hakları ilk olarak burada verilmiştir.
İki yıl beraber olduklarını kanıtlayan eşcinsellere evlilik izni verilmektedir ve devletin sunduğu imkanlardan yararlanmaktadırlar.
Milonga-Tango Okulları
Buenos Aires şehrinde: haftanın her gecesi açık olan ve çeşitli ilçelere yayılmış birçok milonga isimli tango okulları bulunmaktadır. Burada uzman öğretmenler tarafından organize edilen sınıflarda, acemiler ve uzmanlar ayrılarak tango ve vals dersleri verilmektedir.
Şehrin en modern ve meşhur tango mekanları: Carlos Gardel, Anibal troilo ve Astor Piazzola denilen yerlerdir.
GUALEGUAYCHU-ARJANTİN ULUSAL KARNAVAL KUTLAMALARI
Bu karnaval: Buenos Aires şehrinin 3 saatlik bir yolculukla ulaşılan kuzeyindeki 100.000 kişilik bir kasabada kutlanır. Buna “Carnaval del Pais” veya “Milli Karnaval” denilir.
Ocak-Şubat-Mart aylarında, hafta sonları düzenlenen karnavalda: tüyler, payetler ve canlı gösteriler yapılır. Şehrin en iyi iki rakip okulu “Mari Mari” ve “Papelitos” lardır. Karnaval zamanında: yaklaşık 500.000 turist, kasabanın barlarında içki içerler ve partiyi izlerler. Ayrıca yine buranın yakınlarındaki Nandubaysal nehri kıyısındaki plajda yüzmek de mümkündür.
TURİZM
Buenos Aires şehri: çamurlu “La Plata” nehri kıyılarında kurulmuştur ki nehir genellikle gri ve kasvetlidir. Şehir “Barrios” denilen mahallelerden oluşmaktadır. Barriolar: şehir merkezini çevreleyen olanlarda özellikle eski olanları çok ünlüdür. Şehir genellikle: “Apart La Boca barrio” denilen renkli binaları, Casa Rosado başkanlık sarayının ünlü pembe tonları ile popülerdir.
Pedro Mendoza nehri üzerindeki kayalıklar üzerine inşa edilen şehir: İspanyollar tarafından 1536 yılında kurulmuştur. Ancak daha önceki şehir kuruluş çalışmaları yerli direnişi nedeniyle gerçekleşmemiştir. Yani şehir ikinci denemede kurulabilmiştir.
Arjantin 1816 yılında İspanya’dan bağımsızlığını ilan etti ve Avrupa’dan göçler gelmeye başladı. Göçmenler kendi kültür ve geleneklerini de beraberlerinde getirdiler. 1880’lerin sığır üretimindeki patlamanın ardından, 1900’lerin başında Buenos Aires şehri binlerce Avrupa sakininin Güney Amerika’da yaşadıkları en büyük şehir haline geldi.
Ardından şehir gelişti. Binalar daha görkemli oldu ve özellikle Fransız tarzı tercih edildi. Zengin sığır baronları oğullarını Avrupa’ya eğitime gönderdiler. Kendi kızları için karlı ve faydalı evlilikler düzenlediler. Buenos Aires şehri kültür ve moda alanında, Amerika’nın etkin şehirlerinden biri haline geldi.
Sonrasında şehirde ortaya çıkan işçi sorunları ve grevler ordu tarafından bastırıldı. 1930 yıllarındaki modernizasyon programının ardından, şehirdeki önemli caddelerde sömürge binaları yıktırıldı. Dünya Savaşının ardından, şehir varoşlarında büyüme başladı.
Günümüzde şehir, metro ve ulaşım hatlarıyla rahatça ulaşılabilir haldedir. Ziyaretçiler, seçkin kuzey banliyölerinde Palaza Constitucion ve Julio Avenida (dünyanın en geniş caddesidir) çevresindeki kompakt orta alan çevresini tercih ederler. Cadde isimleri “Avenida de Mayo” olarak değiştirildi.
Birçok ziyaretçi için Buenos Aires şehrinin cazibesi “barriolar” olarak bilinen mahallelerde yatmaktadır. Birçok turist yeni banliyöleri içine alan merkezi dışına çıkmak isterler. Çünkü şehrin tarihi kökleri banliyölerdedir.
Şehrin en ünlü turistik mekanlarından birisi “cafe tortoni” dir. Bu mekan önünde özellikle turistler uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Özellikle burada “sıcak çikolata” içmenizi öneririm. Bir tür suflenin erimiş hali düşünün. Bunun yoğunluğunu azaltmak için yanında süt veriyorlar ve bir sürahi de su ikram ediliyor. Çünkü bunu içtikten sonra susama ihtimaliniz oldukça yüksek.
Kültür
Şehirde tam olarak 132 müze bulunuyor. En ilginç müzelerden birisi “Meseo de la Pasion Boquens” müzesidir. Burada: özellikle “Boca Juniors Takımı” hakkında en kapsamlı bilgiler bulunmaktadır. Gaucho olarak isimlendirilen bölge yerlilerinin geleneksel yaşamlarını sergileyen müzeler de ilgi çekmektedir. Müzeler o kadar çok ki, mutlaka bir kısmını seçmeniz gerekir. Ama özellikle: Evita Müzesini mutlaka görmenizi öneririm. Abasto bölgesindeki “Museo Carlos Gardel” müzesi de Arjantin tangolarının büyük bestecisini tanımak açısından gezilip görülmesi gereken bir yerdir. Şehirde en çok ziyaretçi çeken müzelerden bir diğeri de “Museo de Arte Latinomericano de Buenos Aires” müzesidir. MALBA olarak ismi kısaltılan bu müzede çeşitli sanatçıların eserlerini görmek mümkündür.