Şehir: Fransa’nın kuzeyinde, Almanya sınırına yakın, Alsace bölgesinde, “Bas-Rhin” bölgesinin başkentidir. Genç ve dinamik bir şehirdir. Şehir: Avrupa Konseyi (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Parlamentosu) başka olmak üzere Avrupa’daki birçok kurumun merkezi olduğu için, Avrupa Birliğinin (Brüksel ve Lüksemburg yanı sıra) facto başkentlerinden birisidir. Yani, bir anlamda “Avrupa Başkenti” olarak tanınır ve bilinir.
Strazburg: ekonomik olarak önemli bir üretim ve mühendislik merkezi ve aynı zamanda karayolu, demiryolu ve nehir taşımacılık merkezidir. Ren nehri üzerinde, Almanya’nın Duisburg şehrinden sonra en büyük ikinci liman buradadır.
COĞRAFYA
Şehir, tarihte ilk olarak: Ren nehrinin bir kolu olan İll nehrinin çevrelediği bir ada (Grande İsland) üzerinde kurulmuştur. Kuş uçuşu: Baltık, Akdeniz ve Atlantik Okyanusu kıyılarına eşit uzaklıktadır. Bu durum: iklim açısından önem kazanır.
Şehrin yaklaşık 20 km batısında: Vosges dağlarının dağlık alanlarında “Kara Orman” bölgesi ve yukarıda ise “Yukarı Ren Ovası” bulunur. Şehrin doğusunda bulunan Ren vadisinin 25 km lik bölümü: nehir trafiğine ve her iki kıyıya paralel olan ana yollara ve demiryollarına sahiptir ve kuzey-güney seyahatlerinde önemli bir eksendir.
NÜFUS
Nüfus bakımından, ülkenin en kalabalık 7’nci şehridir. 2014 yılı sayımlarına göre, şehir nüfusu 276.170 kişidir. Şehrin metropol alanının nüfusu ise 773.347 kişidir. Şehirde yoğun öğrenci nüfusu vardır ve bu yüzden gece hayatı hareketlidir.
Öğrencilerin % 20’si yabancı öğrencilerdir. Fransa ülkesinin kuzeyinde bulunması nedeniyle, yüzyıllar boyunca Alman ve Fransız kültürleri arasında bir köprü olmuştur.
Ancak, Alman kültürü biraz daha ağırlıklıdır ve şehir, bir Alman şehrine benzer. Tarihi Germen kültürü, şehirde somuttur ve şehrin kimliğinin bir parçasıdır. Şehirde: çoğu işaret Fransızca ve Alsas (Almanca’nın bir lehçesi) ya da bazen sadece Alsas dilinde yazılmıştır.
Hatta şehir Fransa ülkesinde olmasına rağmen, cadde ve bölge isimlerinin çoğu Almanca’dır.
Birçok tarihi binadaki işaretler: klasik Alman Gotik mimari stilini yansıtır. Öte yandan: şehirde, Katolik ve Protestan kültürlerinin bir arada bulunması da önem kazanmaktadır. Hatta: Fransız İçişleri Bakanı tarafından, 2012 yılında, şehirdeki en büyük İslam ibadethanesi olan “Ulu Cami” ibadete açılmıştır.
TARİH
İll ve Ren nehirleri arasındaki verimli alanda, Paleolitik çağın ortalarından günümüze kadar olan süreçte yerleşim olduğu biliniyor. Ancak: kesin yerleşim, tarihi süreç içinde, ilk olarak MÖ 150 yıllarında: Roma imparatoru Augustus tarafından, küçük bir Roma yerleşimi olarak “Argentoratum” ismiyle kurulur ve zamanla, genişleyen Roma imparatorluğunun önemli bir merkezi haline gelir.
Buraya Roma yerleşimi kurulmasının başlıca sebeplerinden biri: bölgeyi hakimiyet altına almaktır. Çünkü burası yani Alsas bölgesi şarap bölgesidir. Çünkü toprağının çok iyi olması nedeniyle burada çok iyi üzümler yetiştirilir.
Özellikle, bölgede Colmar şehri, şarabın başkenti olarak tanınır. Romalılar, başlarda meyve yemez iken, daha sonraları meyvenin sağlık için önemi anlaşılır ve özellikle üzüm ve üzümden yapılan şarap tüketimi hızla artar.
Roma döneminde şehir, Ren nehri üzerinde, bir kontrol noktası yani askeri üs olarak kullanılır. (1988 yılında, bu ilk yerleşimin 2000’nci yıldönümü kutlandı.
Zaten bölge insanı halen Roma dönemi çok tanrılı dinlerine bağlıdır, şehirde özellikle en çok görülecek heykeller pagan dönemine heykellerdir. Pagan dinlerine bağlılıkları nedeniyle, bu tür heykelleri asla yıkmazlar )
MS 362 ve 1262 yılları arasında, şehir piskoposlar tarafından yönetilir. 1262 yılında, şehirde yaşayanlar: piskoposların yönetimine karşı ayaklanırlar ve şehir, özgür bir yer statüsüne kavuşur.
1349 yılında, şehirde Yahudi katliamı olur, birçok Yahudi öldürülür, mallarına ve paralarına el konulur.
1681 yılında: Alsace bölgesinin Louis XIV tarafından fethinden sonra, şehir bağımsız bir şehir iken, Fransa’ya bağlanır ve bir Fransız şehri haline gelir. 1789 yılında Fransız Devrimi etkisiyle, Fransız kültürü iyice buraya hakim olur.
Fransız-Prusya savaşının ardından, 1871 yılında; Otto Von Bismarc tarafından ele geçirilen şehir, Alman egemenliğine girer ve 1918 yılında I. Dünya savaşının ardından tekrar Fransız egemenliğine girer.
1940 yılında: Fransa’nın yenilgisinden sonra, şehir yine Alman denetimine girer. 1944 yılında ise, Almanların yenilgisi sonucu, şehirde yine Fransız egemenliği görülür.
MS 5’nci yüzyıldan sonra, günümüze kadar olan süreçte kullanılan şehrin isminin anlamı: Germen kökenlidir ve “yolların geçiş bölgesi” anlamına gelir.
Tarihi süreçte: Strazburg şehri: John Calvin, Martin Bucer, Katherine Zell gibi kişilerin öncülüğündeki Protestan reformunda önemli rol oynamıştır ve Avrupa reform hareketlerine öncülük etmiştir.
Aynı zamanda: öncülüğünü Gutenberg ve Mentelin gibi kişilerin yaptığı baskı enstitüsünün ilk merkezlerinden birisidir. Gutenberg: matbaayı burada icat eder.
Şehir, Avrupa reform hareketlerine öncülük etmiştir. Gutenberg: matbaayı burada icat etmiştir. Günümüzdeki Avrupalı öğrencilerin en büyük hareket noktasını oluşturan ve Öğrenci Değişim Programının temelini atan Rotterdam’lı Erasmus, burada yaşamıştır.
Yine ünlü Alman yazar Goethe, öğrencilik yıllarını burada geçirmiştir.
Fransız milli marşı: “La Marseillaise” 1792 yılında burada genç bir subay olan Rouget de Lisle tarafından bestelenmiştir.
Şehrin uzun tarihindeki en karanlık dönemler arasında: 1349 yılındaki Strazburg katliamı, 1870 yılındaki Strazburg kuşatması, 1940-1944 yılları arasındaki Nazi işgali ve İngiliz-Amerikan askeri güçlerinin bombardımanları bulunur.
Diğer önem kazanan olaylar ise: 357 yılında Argentoratum savaşı, 842 yılında Strazburg yemini, 1538 yılında Üniversitenin kuruluşu, 1605 yılında Johann Carolus tarafından dünyanın ilk gazetesinin basımı ve 1889 yılında Miknowski ve Von Merling tarafından diyabetin kökeni olan pankreasın keşfi sayılır.
Günümüzde ise, Cenevre ve New York şehirleriyle birlikte, dünya üzerindeki en önemli siyasi şehirlerden biri haline gelmiştir.
İKLİM
Şehirde genel olarak “Oceanic” iklimi görülür ve buna bağlı olarak: yazlar güneşli-sıcak ve nemli, kışlar ise bulutlu-yağışlı ve serin-soğuk geçer. Yağışlar: ilkbahardan başlayarak yaz sonuna kadar artarak devam eder.
Kar: yılda ortalama 30 gün düşer. Bölgedeki kaydedilen en yüksek sıcaklıklar: Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında görülür ve 40 dereceye yaklaşır. (Ağustos 2003 tarihinde 38.5 derecedir.)
En soğuk dönem ise: Aralık-Ocak-Şubat aylarında görülür ve hava sıcaklığı, genellikle eksi bir veya iki dereceye kadar iner. (Aralık 1938 tarihinde -23.4 derecedir) Şehir: Fransa’da atmosferi en kirli şehirlerden birisidir.
Çünkü: Ren nehri vadisinin konumu ve dağlar tarafından, egemen rüzgarlar engellenir. Ancak son dönemlerde: Ren nehrinin her iki kıyısındaki ağır sanayi tesislerinin giderek ortadan kalkması ve şehir içi ve çevresindeki trafiğin düzenlenmesi sonucu, hava kirliliği nispeten azalmıştır.
LEYLEK
Alsace bölgesinin sembolü olarak “leylek” bilinir. Çünkü 20’nci yüzyılın başlarında, burada binlerce leylek vardı. Ancak: 1980’li yıllara gelindiğinde, şehirde konaklayan leylek sayısında önemli azalma görüldü.
Çünkü leylekler yazı geçirdikleri Afrika’da avlanıyor, kimyasal ilaçlardan zehirleniyor ya da elektrik kabloları nedeniyle ölüyorlardı.
Bu durumun telafisi ve şehirdeki leylek sayısının arttırılması için, 1990’lı yılların başlarında, şehirde büyük etkinlikler düzenlendi ve günümüzde leylekler yine Alsace’te yuva yapmaya başladılar.
Bahar ve yaz döneminde, şehrin birçok yerinde leylekleri görebilirsiniz. Ama esas leylek yaşam alanlarını görmek isterseniz “Hunawihr” bölgesindeki “Parc des Cigognes et des Loutres” alanına gitmeniz gerekir. Burada yürüyüş yaparken gerek leylekleri ve gerekse su samurlarını görmek mümkündür. Ayrıca: şehirdeki hediyelik eşyaların birçoğunda leylek resimleri veya figürleri de görebilirsiniz.
ULAŞIM
Paris şehri dışında, Fransa ülkesinin en büyük tren istasyonu buradadır. Aynı zamanda özellikle Almanya demiryolu bağlantısı buranın önemini arttırmaktadır. Stutgart-Strazburg arasındaki uzaklık: 150 km. dir ve 1 saat 37 dakikadır. Strazburg-Paris arasındaki uzaklık ise: 400 km dir.
TURİZM
Öncelikle, şunu belirtmek isterim, şehir merkezi yürüyerek gezilebilir, en uzak yeri 15 dakikadır.
Şehir, çeşitli savaşların olduğu bir yer olmasına rağmen, Roma döneminden günümüze kadar olan evrimi gösteren olağanüstü çeşitlilikteki mirasını korumayı başarmıştır. Şehirdeki birçok Gotik ve Rönesans tarzı zaman içinde zarar görmüş olsa da, daha sonra yeniden restore edilmiştir.
Şehirde: “Grande İle” yani “Grand Island” bölümü: 1988 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Fransa ülkesinin UNESCO tarafından sınıflandırılan ilk şehir merkezi olması açısından önem kazanır.
Çevresi “üzüm bağları” ile çevrili şehrin tarihi merkezi: İll nehri ortasında kalan bir ada üstündedir. Aynı bir açık hava müzesini andıran bu bölgede: Ortaçağ ve Rönesans dönemi mimari özellikleri taşıyan birçok yapı bulunur.
Burada bulunan ve renkli çiçeklerle donatılmış evlerin büyük kısmı, günümüzde konut olarak kullanılırken, bir kısmı da otel ve restoran olarak hizmet vermektedir. Bu ahşap evlerin en güzeli ise, hemen katedralin yanındaki Kammerzell Evidir.
Özellikle “Notre Dame Katedrali” ve “Petite France” bölgesi ilgi çekmektedir.
Çevresindeki şarap barları, şehirdeki öğrencilerin toplanma yerleridir. Bir zamanlar, ünlü yazar Goethe de bunların arasındaymış. Şehirdeki ünlüler yalnız bununla kalmıyor. Gutenberg matbaayı burada keşfetti. Fransa milli marşı, 1792 yılında Rouget de Lisle tarafından burada bestelendi.
Şehrin dar cadde ve sokaklarında yürüyün ve şehri keşfedin.
Hatta şehir girişinde iki kola ayrılarak, tarihi şehir merkezini çevreleyerek akan nehirde, tekne gezintisi yapabilirsiniz.
Her yıl “Aralık” ayında, şehir 1570 yılından bu yana kutlanan “Noel Pazarı” na ev sahipliği yapmaktadır. Bu dönemde, şehirde sayısız ışık ve renk gösterileri düzenlenir.
MİNİTRAM
Bu, şehrin kalbini keşfetmeniz için güzel bir gezi yapmanıza imkan verir ve rehber eşliğindeki bu gezi, yaklaşık 50 dakika sürer. Bu 50 dakikalık süre içinde: şehrin dar yolları, Petite France, Points Couverts ve Vauban barajı olarak adlandırılan bölgeler gezilir.
STRASBOURG ÜNİVERSİTESİ
Fransa’nın en ünlü üniversitelerindendir. Bu yüzden, şehir bir üniversite kenti olarak bilinir. Çok sayıdaki üniversite öğrencisinin beşte biri yabancıdır. Günümüzde, şehirde 53 bin civarında öğrenci bulunmaktadır.
MATBAANIN İCADI VE GUTENBERG
Strazburg şehrinde doğan Gutenberg’in, ilk baskı işini burada yaptığı kesin değildir. Basılacak ilk önemli çalışma, 1450 tarihinde basılan, Latince “İncil” idi.
Bu baskı yapıldıktan sonra, baskı sürecinin sırları serbest bırakıldı ve böylece: bu yeni baskı tekniği, Avrupa’nın geri kalan kısmında da hızla yayıldı. Bu teknik sayesinde, yeni fikirleri yaymak ve böylece edebiyat Rönesansı’nı teşvik etmek mümkün olmuştur.
ALIŞVERİŞ
Şehirde, küçük dükkanlar, lüks butikler, tanınmış markalar, sanat eserleri kreasyonları bulmak mümkündür. Ancak: daha önce bir çok yazıda söz ettiğim gibi: Avrupa şehirleri, Euro ile alışveriş yapılması nedeniyle pahalıdır.
Burada alışveriş yapmak isterseniz: ülkemizde bulunmayan markalara bakmanızı öneririm. Çünkü ülkemizde bulunan markaların ürünleri, burada çok pahalıdır, ülkemizde aynı markanın ürünleri, yarı fiyatına satılmaktadır.
Le Printemps
Rue de la Haute Montee bölgesindedir.
Şehrin en büyük mağazasıdır ve şehir merkezindedir. Burada: moda, kozmetik, mücevher, oyuncak, hediyelik eşya, ev aksesuarı, spor giyim ve diğer birçok şeyi bulup satın alabilirsiniz.
Place Des Halles
Şehrin en büyük alışveriş merkezidir. Burada her ürün bulunur.
Rue des Juifs
Ev dekorasyonu mağazaları var. Gilles Dewavrin: egzotik aromalı mumlar satılıyor. Tadzio: güney enerjisiyle çalışan el sallayan papa heykelleri, Polychrome: parlak renkli plastik ev eşyaları, cam objeler,
NE YENİR-YEREL LEZZETLER
Alsace bölgesinin iki merkez yemeği: kaz ciğeri ve lahana turşusudur. Ancak bu ünlü yemeklerin yanı sıra, menülerde birçok ağız sulandırıcı lezzet görmek mümkündür. Örneğin: balık, özellikle ünlü matelot, kümes hayvanları ve baeckeoffe, tarte flambe (flambe kueche) ve spaetzle (çeşitli makarnalar) sayılabilir.
Benim önerim, bu şehre yolunuz düşerse, özellikle: “Tarte Flambe” tatmanızı öneririm. Bu bir tür: pizza-lahmacun-pide karışımıdır. Hamuru inceciktir. Soğanlısı, peynirlisi ve etlisi vardır. Ancak, dikkat akşam saatlerine doğru birçok yerde tarte flambe bulmak mümkün olmuyor.
Bunun “munster peynirli” olanını tercih etmelisiniz. Bu peynir, bölgenin güzel bir peyniridir. Domuz eti olmaması için, tarte flambe’nin vegan tipini yani etsiz olanını seçebilirsiniz. Peynirli veya mantarlı isterseniz, menüde yazmasa bile: domuz jambonlu gelir.
Yanında: Alsace bölgesinin beyaz riesling şarabı içilebilir. Ancak burada küçük bir ayrıntıdan söz etmek gerek: munster peyniri çok kokuyor, dikkat beğenmeyebilirsiniz.
Buraya has bir diğer lezzet “krep” dir. Ancak önce tuzlu ve sonra tatlı cinsini seçin, tatlı olarak kestaneli ve çikolatalı deneyin.
Tatlı olarak: tam aromalı munster peyniri, bilberry, erik ve elma tartları, elbette özel cheesecake ve ünlü kougelhopf unutulmamalıdır.
Son olarak: “Bretzei” denen, bir tür simit, üzerine kaşar konularak yapılmış olanı tatmanızı öneririm.
NE İÇİLİR
Alsace bölgesi: şarap ve bira üretiminin birlikte yapıldığı bir yer olarak önem kazanır. Eğer bira içmek isterseniz: bir tür Alsace birası olan: “Queue de Charrue” denenebilir. Kaynak suyu ve arpadan yapılan bu bira, baharatlı ve sapsarı renklidir.
Alsace şaraplarına gelince: diğer Fransız bölgelerinin aksine, Alsace şarapları, genellikle geldikleri köyler ve üzüm bağlarının isimlerine göre adlandırılırlar. Bunların 7 çeşidi bulunur. Üretilen şaraplar, geleneksel ince Alsace şişelerine konurlar.
Özellikle: “Muscats” aromatik ve taze üzüm tadı ile ve hafif olması ile tercih edilir. “Pinot Noir” ise, kırmızı ve roze cinsleriyle üretilir ve kiraz tadı ihtiva eder. “Gewurztraminer” ise, iyi yapılandırılmış, en iyi bilinen Alsace şarabıdır.
Zengin aromasında: meyve, çiçek ve baharat harmanlanmıştır. Merakınız varsa, bunu almanızı öneririm.
Şehri ziyaretiniz “Haziran” veya “Ekim” ayına denk gelirse: şehrin güney bölümündeki 200 km. lik yol boyunca uzanan ünlü üzüm bağlarını ziyaret etmenizi öneririm. Burada, bağbozumu öncesi veya sonrasında, muhteşem şarapları tadarak, satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
Şehirde bulunma zamanınıza göre gezilecek yerleri planlayabilirsiniz. Öncelikle: Grand Island yani tarihi şehir merkezini gezmenizi öneririm.
Daha sonra zamanınız kalırsa: Uluslar arası kurumların bulunduğu yerler görülebilir. Avrupa Parlamentosu önündeki heykeli unutmayın.
Özellikle, bu şehre gelip te: katedrali görmeden ayrılmayınız. Bir de Petit France görülmelidir.
ULUSLAR ARASI KURUMLARIN BİNALARI
Şehrin bu bölümünde: üç bina görülür. Bunlardan birincisi: Avrupa Konseyi binasıdır. Bu konsey binasının hemen önünde: taşkınlık yapmasınlar diye polis gözetimine alınan bazı guruplar, çadırları ve posterleri bulunuyor.
Çünkü: burada, şiddete dökülmediği sürece her türlü fikrin söylenmesinin serbest olduğuna inanılıyor. Binanın hemen karşısında “İnsan Hakları Mahkemesi” ve çaprazında ise, arkasında “Avrupa Parlamentosu” binası görülüyor.
AVRUPA KONSEYİ
“Konsey de Europe” olarak isimlendirilen binanın önündeki yeşillik alanda: yukarıda sözünü ettiğim gibi, bazı gurupların toplandığı görülüyor.
Evet, gelelim Avrupa Konseyine: Konsey, Avrupa Birliğinden daha eski ve geniş bir uluslar arası topluluktur ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini denetler. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü savunulur.
Üye ülkelerin uluslar arası parlamentolarından seçilen 324 parlamenterden oluşur ve genellikle haftada bir kez genel kurul toplantıları yaparlar. Konsey ilk toplantısını, 10 Ağustos 1949 tarihinde, yine burada Strazburg şehrinde yaptı.
Binanın herhangi bir özelliği yok, sanırım en çok ilginizi, binanın önünde veya yolun kıyısındaki yukarıda sözünü ettiğim guruplar çekecektir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
Hemen sol tarafta, yine önünde çeşitli protestoları yansıtan bir sürü yazı ve poster bulunan bir binadır. Mahkeme burada görülen binasına 1995 yılında taşınmıştır.
Nehir ve kanalların kesiştiği noktada bulunan modern bina: bir İngiliz mimarlık şirketi olan Claude Buche tarafından tasarlanmış ve 1994 yılında tamamlanmıştır.
Bina tasarlanırken, mimarlar ziyaretçileri sıcak bir şekilde karşılayan bir plan üzerinde anlaşmışlardır.
Evet, buradan dünyaya adalet dağıtıyorlar, çok adil insanlar, mahkeme üyeleri çok özel insanlardan seçiliyor. İnsan Hakları Mahkemesine başvuru sıralamasında: ülkemiz üçüncü sıradadır.
Birinci sırada Romanya ve ikinci sırada ise Rusya bulunur. Bu yüksek başvuru sayısını azaltmak için: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, son yıllarda, başvuru öncesinde ülkedeki bütün iç hukuk yollarının tüketilmesini şart koşmuştur.
AVRUPA PARLAMENTOSU
Sol tarafa bakıldığında: nehrin hemen kıyısında, yuvarlak bina vardır. Avrupa Parlamentosu, oturumlarını “Louise Weis” ismi verilen bu binada yapmaktadır. Bu isim, Parlamentonun en eski üyesi olan Fransız politikacı “Louise Weis” ten gelmektedir.
Çıkıntıları olan, yarım kalmış bir inşaat gibi görünmektedir. Yapı: bir gurup Fransız mimar tarafından, Roma dönemi amfi tiyatrolarından ilham alınarak tasarlanmıştır. Ancak tasarlandığı dönemde, hiçbir Doğu Bloku ülkesinin birlik içinde olmamasına vurgu yapmak için, binanın üst kısmı yarım bırakılmış gibi bir görüntü oluşturur.
Evet: Strazburg şehrinin en önemli özelliklerinden bir tanesi: başkent olmamasına rağmen, uluslar arası bir organizasyonu bünyesinde bulunduran 3 şehirden (New York, Cenevre) bir tanesi olmasıdır. 10 Eylül 1952 tarihinde kurulan Avrupa Parlamentosunun 3 çalışma yeri vardır.
Bunlar: Brüksel, Lüksemburg ve Strazburg şehirleridir. Lümsemburg: idari ofislere (Genel Sekreterlik) ev sahipliği yapar. Parlamentonun tüm toplantıları yani genel oturumlar: Strazburg ve Brüksel şehirlerinde yapılır.
1992 yılında, İskoçya-Edinburg zirvesinde alınan karar gereğince, Avrupa Parlamentosu, Strasbourg şehrinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Parlamentoda: topluluk yasalarının hazırlanması ve çalışmalarda yer alan komisyonlar ve Bakanlar kurulu bulunur.
Parlamento
Dünyanın en büyük ikinci demokratik seçmenini (birinci Hindistan) ve dünyanın en büyük uluslar arası demokratik seçmenini temsil eden 751 üyeden oluşur. Burada: çevre, işgücü, eşitlik ve benzeri mevzuat üzerinde karar veriyorlar.
İçerideki sistem, ülkelere göre değil, ideolojilere (sağcı, solcu, yeşiller gibi) göre ayarlanıyor. Yani kimse ülkesini temsil etmiyor. 5 veya 6 ülkenin değişik parlamenterleri, bir araya gelerek bir gurup kurabiliyorlar. Oturumlar: ayda 4 gün sürüyor.
Son olarak, binanın hemen önünde: çok güzel bir heykel bulunuyor. Heykel: üye ülkelerinin bayrak direklerinin hemen başlangıç yerinde, hafif kalbi andıran, iç içe geçmiş iki insan, kardeşliği ve sevgiyi anlatan bu heykeli mutlaka görün.
Hatta: eğer güvenlik bariyeri yoksa veya hani derler ya karışan olmaz ise, heykelin yanına kadar gidip bu anlamlı heykeli görebilirsiniz.
GRAND İLL
Burası: şehrin tarihi merkezinde bulunan bir adadır.
Adı “Büyük ada” anlamına gelir ve bir tarafı İll nehrinin ana kanalı ve diğer tarafı ise o nehrin kanalize edilmiş bir kolu olan “Canal du Faux-Rempart” ile çevrelenmiştir.
Bir açık hava müzesi gibi olan bu ada: Ortaçağ ve Rönesans dönemi mimari özelliklerini yansıtan binalarla doludur.
Grand İll: 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. O tarihte, UNESCO Uluslar arası Anıtlar ve Siteler Konseyi: Grand İll’in “Ortaçağ şehirlerini örnekleyen en eski mahalle” olduğunu kaydetti.
Burası: Fransa ülkesinin UNESCO tarafından sınıflandırılan ilk şehir merkezi olması açısından önem kazanır.
Grande İll: şekli nedeniyle elips’e benzer. En uzun yeri 1.25 km ve en geniş yeri ise sadece 0.75 km dir.
Burada: şehrin merkezi meydanı “Place Kleber” vardır. Daha güneyde ise: 15’nci yüzyıldan kalma, Gotik mimarinin süslü bir örneği olan “Strazburg Katedrali” ve birkaç kilise bulunur.
Yine bölgenin batı ucunda ise: bir zamanlar şehrin dericileri, değirmencileri ve balıkçılarının eski evlerinin bulunduğu ve günümüzde Strazburg şehrinin başlıca turistik mekanı olan “Petit France” vardır. Bölgedeki ahşap evlerin en güzeli “Kammerzell Evi” dir.
Eski gümrük evi “Ancienne Dauane” de buradadır. Yine bu bölgede: şehrin en heybetli 18’nci yüzyıl otelleri ve saraylarından olan Palais Rohan, Hotelde Hanau (günümüzde Belediye Binası olarak kullanılıyor), Hotel des Deux-Ponts (Bavyeralı Ludwig’in doğduğu bu ev, günümüzde şehrin valisine ev sahipliği yapmaktadır), Hotel de Klinglin, Hotel d’Andlau Klingin, Hotel de Neuwiller bulunmaktadır. Adada ayrıca: Strazburg şehrinin Başpiskoposunun piskoposluk sarayı vardır.
Grande İll’in, bir dünya mirası olarak statüsünü göstermek için, adaya erişimi sağlayan köprülere 22 adet pirinç levha yerleştirilmiştir.
STRAZBURG NOTRE-DAME KATEDRALİ
Katedral her gün açıktır ve giriş ücretsizdir. Önce yapının isminden söz etmek istiyorum. Burası bir Katolik dini yapısıdır. “Notre-Dame” denince, dünyanın çeşitli yerlerinde birçok “Notre-Dame” isimli dini yapı vardır.
Bunlar: “Meryem Ana” ya adanmıştır ve “Bizim Hanımımız” demektir.
Önemli bir kısmı Romanesk mimari izlerini taşımakla birlikte, yüksek ya da geç Gotik mimarinin en güzel örnekleri arasındadır.
Avrupa’nın en güzel Gotik katedralidir. Gotik mimari ve Alman Ren bölgesinin heykel sanatı bir arada kullanılmış ve Alsace bölgesinin bu kültür sembolü ortaya çıkmıştır.
Katedral: Alsace ovalarının çok uzaklarından, Ren nehrinin diğer tarafındaki Vosges dağları ve Kara Orman bölgesinden dahi yani 30 kilometre kadar uzaklıktan görülebilir.
Katedralin çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan kalıntılardan: katedralin bulunduğu yerde Argentoratum döneminde bir Roma tapınağı bulunduğu ve günümüzdeki yapıya gelinceye kadar, burada birkaç ardışık dini yapılar yapıldığı anlaşılmıştır.
Yine, bu arkeolojik kazı sonuçlarına göre: MS 7’nci yüzyıl sonlarında: burada St Arbogast piskoposu tarafından, Meryem’e adanmış bir tapınak inşa edilmiştir.
MS 1015 yılına gelindiğinde ise:
Buradaki küçük tepenin çamurlu zemini üstündeki Carolingian bazilikası kalıntılarının üstüne: piskopos Werner von Habsburg tarafından: Romaneks mimari stilde yeni bir katedral yapımına başlanmıştır.
Burada hassas olan nokta: yine aynı tarihlerde İstanbul Ayasofya’da dinler arası ayrışmanın gerçekleşmesi, Katolik ve Ortadoks’ların birbirini aforoz etmesi, Batı ve Doğu Hıristiyanlığının ikiye ayrılmasıdır.
Burada çamurlu zemin dedim, bunun hakkında da bir efsaneden söz edilir. Efsaneye göre: katedralin bir yer altı gölünün sularına batırılan meşe yığınlarının üstünde durduğu söylenir.
Yapının içinde kimse olmadığında bile, katedralin içinde, gölde dolaşan bir teknenin kürek seslerinin duyulduğu söylenir. Yine efsaneye göre, bu yer altı gölünün girişi: katedralin hemen karşısındaki bir evin mahzenindedir ve burası birkaç yüzyıl önce, duvarlarla kapatılmıştır.
Daha sonra yapımı biten katedraldeki ahşap çerçevelerle kaplı neflerde, 1176 yılında yangın çıkar ve yanarak yok olurlar. Bu felaketin ardından, piskopos Heinrich von Hasenburg: yeni bir katedral inşa ettirmeye karar verir.
Yeni katedralin inşası önceki yapının temelleri üzerinde başlar ve yüzyıllar boyunca devam eder. Werner katedralinin yani önceki katedralin kriptası, batı yönünde tutulur ve genişletilir.
Kuzey bölümü, Romanesk tarzda yapılır ve anıtsallık ve yükseklik esas alınır. 1225 yılında gelen bir ekip, yapıyı yeniden elden geçirir ve bu sırada Gotik mimari stili uygular.
Bu sırada: daha önce Romanesk tarzda başlamış olan nefler parçalanır. 1253 yılına gelindiğinde katedralin bitirilmesi için para kalmaz ve halktan yardım istenir.
Yapının binlerce figürle süslenmiş batı cephesi, Gotik çağın başyapıtıdır. Önceki dini yapılardaki cepheler, inşaat öncesinde çizilerek hazırlanırken: buradaki katedralinin cepheleri daha önce çizilmeden yapılmıştır.
Cephelerin tasarımı, karmaşıklığı bakımından, neredeyse rastgele görünür, ancak bir dizi dönen sekizgen kullanılarak oluşturulmuştur.
12’nci yüzyılda ise
Vosges yakınlarındaki dağlardan buraya taşınan “kırmızı kum taşları” ile yenilenmiştir ve bu yüzden yapıda, karakteristik pembe renk tonu hakimdir. Bu yenileme sırasında Gotik mimari stil kullanılmıştır.
1277 yılına gelindiğinde: Erwin von Steinback isimli mimar: pembe kum taşından, muhteşem batı ön cepheyi yapar. Steinback: 1318 yılında öldüğünde: bina, gül pencere hizasına yani “Havariler” bölümüne kadar tamamlanmıştır.
1399 yılından itibaren, bu kez “Ulm Katedrali” mimarı Hültz, şehrin sembolü haline gelen sivri-sekizgen taban yapısını tamamlamıştır.
Katedral’in inşası; 1439 yılında tamamlanmıştır.
1505 yılında mimar Jakob vo Landshut ve heykeltıraş Hans von Aachen: kuzeydoğudaki Saint-Lawrence portalını: Gotik erken Rönesans sonrası tarzda yeniden inşa ederek bitirmişlerdir.
Katedralin diğer portalında olduğu gibi, buradaki heykellerin çoğu kopyadır ve bunların orijinalleri “Musee de Notre Dame” ye taşınmıştır.
Yapının Romaneks tarzdaki apsis bölümü, 18’nci yüzyıldan kalmadır ve kompleksin bitişik avlusundadır.
Victor Hugo: burayı “devasa ve büyüleyici bir yapı” olarak tanımlamıştır. Goethe tarafından ise “Allah’ın zarif bir biçimde yükselen ve genişleyen bir ağacı” olarak nitelendirilir.
2’nci Dünya Savaşı sırasında, katedral her iki savaşan taraf için de bir sembol olarak görüldü. 28 Haziran 1840 tarihinde, burayı ziyaret eden Adolf Hitler: kiliseyi “Alman halkının ulusal kutsal alanı” ve Meçhul asker anıtına dönüştürmeyi amaçladı.
Aynı savaş sırasında yapının 74 vitray penceresi yerinden çıkarıldı ve bir tuz madeninde saklandı. Savaştan sonra, Birleşik Devletler ordusu tarafından, bu vitray pencereler katedrale geri gönderildi. Savaş sırasında, katedraldeki hasarların onarımları, 1990’lı yıllara kadar sürdü.
Kule
Yapının tek kulesinin olması: yapının benzersiz olmasının diğer bir sebebidir. Kuzey kulesi tamamlanmıştır. Ancak planlanan güney kulesi, yapılamamıştır ve bunun sonucunda, yapının karakteristik asimetrik formu sağlanamamıştır.
Yapının kuzey yönündeki sivri kulesi: 142 metre yüksekliktedir. Ancak bu yükseklikteki sivri uç, inanılmaz derecede hafif görülür.
Bu yükseklik: 1647-1874 yılları arasında yani 227 yıl boyunca, buranın dünyanın en yüksek binası olma özelliğini taşımıştır (Hamburg St Nikolai kilisesini geride bırakarak) ve Ortaçağ döneminden kalan inşaat yüksekliği halen korunmaktadır.
Ancak, günümüzde, dünyanın en yüksek 6’ncı kilise kulesidir. Sekizgen kule: mimar Ulrich Ensingen ve Köln’lü Johannes Hültz’ün bir araya gelerek yaptıkları bir çalışmadır. Ensingen: 1399-1419 ve Hültz ise 1419-1439 yılları arasında çalışmıştır.
Kulenin zarif külahı dikkat çeker. Hatta bu külahın ilginç bir hikayesi vardır: Fransız devrimi sonrasında, Nisan 1794 tarihinde, şehri yöneten devrimciler, eşitlik prensiplerine aykırı olduğunu düşündükleri kule tepeliğini yıkmak isterler.
Ancak şehir sakinlerinden biri, Mayıs 1794 tarihinde, kuleye vatanseverlerin renkleri olan kırmızı-beyaz-mavi bir kumaş asar ve devrimciler, kule tepeliğini yıkmaktan vazgeçerler.
Bu bayrak: Ağustos 1870 tarihinde büyük bir yangında tamamen yok oluncaya kadar, şehrin tarihi koleksiyonu içinde tutuldu.
Kulenin 329 basamaklı merdivenini tırmanırsanız, terasına varırsınız ve buradan şehrin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirsiniz.
Astronomi Saati
Transeptin güney tarafında, 19’ncu yüzyıldan kalma bir “astronomi saati” bulunmaktadır. Saatin boyu 18 metredir. Dünyanın en büyük saatlerinden birisi olarak bilinir.
Burada bulunan saatlerin ilk öncüsü: 1352-1354 yılları arasında, günümüzdeki saatin tam karşısındaki duvarda bulunan ve “Dreikönigsuhr” olarak adlandırılan saattir. Üç kral saati olarak da bilinir. Bu saat, daha sonra müzeye kaldırılmıştır. Aynı yerde: 1547 yılında Christian Herlin tarafından yeni bir saat yapılmaya başlanır.
Ancak katedral Roma Katolik kilisesine teslim edildiğinden, saatin yapımı durur. 1571 yılında ise, yarım kalan saatin yapımı: Conrad Dasvpodius ve Habrect kardeşler tarafından devam ettirilir.
Hatta: saat, astronomik saat olarak düzenlenir. Ayrıca: yeni düzenlenen saat, İsviçreli ressam Stimmer tarafından tablolarla süslenir. 18’nci yüzyıl sonlarına doğru tamamlanan bu saat: günümüzde Strazburg Dekoratif Sanatlar Müzesinde sergilenmektedir.
Günümüzde katedralde görülen saat: 1838-1843 yılları arasında, Jean Baptiste tarafından oluşturulmuştur. Tamamen yeni bir mekaniğe sahiptir. Astronomik bilgileri doğru olarak gösterebilmektedir.
Güneşin, gezegenlerin ve takımyıldızların yörüngelerini gösteren saat üzerinde, ayrıca bir takvim ve güneş sisteminin küçültülmüş bir modeli bulunur.
Baptiste: 1816 yılında saatin mekanizması tasarımı için çok sayıda ön çalışma yapar ve 1821 yılında saatin protitini yapar. Gregoryan kuralına uygun yapılan, ancak günümüzde nerede olduğu bilinmeyen bu mekanizma: Paskalya’yı hesaplıyordu.
Evet: saatin astronomik kısmı:
Olağandışı derecede doğru veriler gösterir. Yani, bir saatten çok daha karmaşık bir hesap makinası gibidir. Genellikle karmaşık işleyişi, uzmanlık gerektiren matematiksel bilgileri de gerekli kıldı. Henüz bilgisayarların kullanılmadığı bir dönemde “computus” (Hıristiyan takviminde Paskalya tarihini) tespit edebildi.
Saatin altında: bir dünya haritası vardır. Bu haritaya dikkatli bakarsanız, Ermenistan’ın Avrupa’da ve Türkiye’nin ise Asya’da gösterildiğini görebilirsiniz.
Evet: günümüzde ziyaretçiler saatin sadece heykellerden oluşan figürlerini görebiliyorlar. Ancak bu heykel topluluğunun arkasında, bir mekanizma vardır.
Her gün saat: 12.30 olduğunda: mekanik figürler ortaya çıkar ve izleyenlerin ilgisini çeken bir gösteri sunulur. Bu gösteride: bir melek çanı çalar, gösteri başlar. Ölüm: elindeki kemikle, çana 12 kere vurur.
Önündeki yaşlı adam koşarcasına geçer. 12 havari İsa’nın önünden geçerler. Horoz, kanat çırparak geçenleri seyreder. Ve sonunda: İsa, evrensel barışı simgeleyen el işaretiyle töreni bitirir.
Gelelim efsanelere
Diğer bu tür pek çok sanat eserinden olduğu gibi (Örneğin: Prag şehrindeki astronomi saati gibi) : daha sonra aynı saatin üretilmesini önlemek için, saatin yaratıcısının gözlerinin oyulduğu söylenir.
Çünkü Parisliler, Notre Dame Katedralinde olduğu gibi, bir saat isterler. Bu yüzden, Strazburglular, saati yapan sanatçıyı kör ederler.
Yine bir efsaneye göre: saatteki bir odada, dirseklerini bir küpeşte üzerine dayayan bir adam heykeli görülür. Söylentiye göre, bu adam “tek bir direğin böyle büyük bir saat kasasını desteklemeyeceğini iddia eden” dönemin mimarını simgelemektedir.
1855 yılında burayı yani astronomi saatini ziyaret eden Danimarkalı bir ziyaretçi Theodore Nielsen isimli kişinin saat hakkında yazdıkları şöyledir: “Herkes Munsteren adlı katedral hakkında bir şeyler biliyor. Kulede işsiz bir saat var.
Elbette, bu saat: dünyanın tek uydusu, günün sıradan saatlerinin yanı sıra tüm zaman değişikliklerini, güneş ve ay tutulmalarını da gösteriyor.
Saatte: bir elinde bir zil ve diğerinde çapraz kemik bulunan “ölüm” : saati saymak için her saat başı çan çalar. Bir Mesih figürü, başka bir niş içinde durur.
Her iki tarafta da kapı vardır ve saat 12’ye yaklaştığında, sol kapı açılır ve 12 havariler geçit yaparlar, her seferinde bir tanesi görülür.
Her biri sağ elini törenle kaldıran İsa’ya doğru ilerler ve sonra her biri sağdaki kapıdan çıkarak kaybolur.
Onların yanı sıra, ölüm figürü, kemikle çana vurarak çanı çalar, bu sırada muazzam bir horoz figürü aynı anda kanat çırpar.
Pilier des Anges-Melekler Sütunu
1253 yılına gelindiğinde, astronomik saatine bakan güney bölümde, Chartres taş ustaları tarafından, bir sütun üzerine Son yargıyı temsil eden “Melek sütunu” yapılır.
Saatin hemen önünde bulunan bu sütun: muhteşem güzellikteki oymalarıyla ilgi çeker, mutlaka görün.
Notre Dame Müzesi-Musee de I’Oeuvre Notre-Dame
Katedralin hemen yanında bulunan ve güneye bakan bu büyüleyici müzede: Fransa’nın ortaçağ eserlerinin yanı sıra Fransa ve hatta Avrupa’daki en iyi ortaçağ sanat koleksiyonlarından biri bulunmaktadır.
Özellikle erken dönem vitrayları, katedralin heykelleri ve Ortaçağ Alsace resimlerinden oluşan koleksiyonlar: 700 yıl boyunca şehirden ve üst Ren nehri havzasından toplanmıştır.
Müze, Salı günleri hariç her gün açıktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler 4 Euro ve öğrenciler 2 Euro’dur.
GUTENBERG MEYDANI-LA PLACE GUTENBERG
Katedral yakınındadır. Burası: Ortaçağ dönemindeki Strazburg şehrinin kalbidir. Meydanın ortasında, matbaanın mucidi Gutenberg’in heykeli bulunur.
Johannes Gutenberg’in hareketli tipini yansıtan bu heykel: 1840 yılında, Gutenberg’in doğumunun 400 yılı anısına, heykeltıraş David Angers tarafından yapılarak buraya konulmuştur.
Heykel kaidesinde: baskı hakkında çeşitli sahneler figüre edilmiştir.
Gutenberg: günümüzde Almanya sınırları içinde bulunan Mainz şehrinde 1440 yılında doğmuş, siyasi ayaklanmalar nedeniyle, bir kuyumcu ve oymacı olarak buraya taşınmıştır.
Strazburg şehrinde ise, hareketli matbaa makinesini geliştirmeyi düşünmüş ve matbaayı icat etmiştir. İcat ettiği matbaada ilk baskı olarak “İncil” in bir kısmını basmıştır.
Bu ilk baskı, 42 satırlık İncil sayfası: kendi adını taşıyan meydanın ortasındaki heykelin kaidesinde görülebilir.
Bu meydanda, Gutenberg’in yeşil bronz heykeli dışında: mağazalar, kafeler, yer altı otoparkı ve bir atlıkarınca bulunuyor. Ayrıca: 1585 yılı yapımı “Ticaret Odası” binası dikkat çeker.
Rönesans tarzı bu bina, eğimli çatısı ve çentikli zeminiyle önem kazanıyor. Bir zamanlar: bu meydan, şehirde ticaret ve sanayinin merkeziydi.
Meydanda bir bitpazarı kuruluyor ve burada çeşitli kitap ve baskıları bulabilirsiniz.
KLEBER MEYDANI
Şehrin en büyük ve en ünlü meydanıdır. Katedrale 100 metre uzaklıktadır. Genel olarak beton ağırlıklıdır yani pek yeşil görülmez. Şehrin ticaret bölgesinin kalbinde bulunan bu meydan ismini: General Jean Baptiste Kleber’den alır.
Kleber: 1753 yılında Strazburg şehrinde doğmuştur.
1792-1800 yılları arasında, Fransız devrimi sırasında görev yapmıştır. General Kleber, Türk düşmanı olarak bilinir. Çünkü iki kere, Osmanlı askeri güçlerini yenilgiye uğratmıştır.
1800 yılında Mısır-Kahire’de, bir Sırp öğrenci tarafından yapılan suikast sonucu öldürülmüştür.
General Kleber’in kemikleri daha sonra buraya getirilmiş ve meydanın ortasında bulunan Kleber heykelinin altındaki tonozun altına konulmuştur. Yani heykelin bulunduğu yer, aynı zamanda bir mezarlıktır.
Meydanın kuzey tarafında: 1765-1772 yılları arasında, Kralın mimarı Jacques François tarafından yaptırılan “Aubette” bulunur. Buranın en büyük özelliği: her yıl Noel nedeniyle “Kasım” ayından itibaren ışıklandırılmasıdır.
Meydanın güneyine 30 metre yüksekliğinde bir çam ağacı yerleştirilir ve bunun altına fakirler için hediyeler bırakılır. Şehirde yeni yıl kutlamaları bu meydanda yapılıyor.
Meydanın çevresinde: mağazalar, anıtlar ve görkemli anıtlar vardır. Meydanın kıyısında “Kleber Sarayı” isimli yapı görülür. Ancak burayı bir saray olarak düşünmeyin.
Çünkü: buranın altında “App Store” ürünlerinin satıldığı bir mağaza, “Starbuck” kafe bulunuyor. Ayrıca yine meydanın çaprazında “Galeries Lafayette” mağazası vardır.
Burada: özellikle “Tommy Hilfiger” ürünlerine bakabilirsiniz, ayrıca Fossil marka ürünler ve Nike Air ayakkabılar ve parfümler ilginizi çekebilir, ama unutmamak gerekir ki, bu mağaza pahalılığı ile ünlüdür. Yine burada “Printems” mağazası bulunuyor.
Ancak gece yarısından sonra, bu meydan pek güvenli değildir, şehrin ziyaretçileri, akşam saatlerinde burayı tercih etmemelidir.
KAMMERZELL HAUSE-MAİSON KAMMERZELL
Katedralin hemen sol tarafında bulunan bu yapı: şehrin en eski evidir. Şehirde, Ortaçağ döneminin sonlarından kalma, en iyi korunmuş ve en süslü yapıdır. 550 yıllık ahşap ev: Kammerzell isimli eski zengin bir peynir tüccarının evidir. 1427 yılında yaptırılmıştır.
1467-1589 yılları arasında çeşitli kereler restore edilmiştir. Günümüzdeki zemin katı: 1467 yılına tarihlenir. Üst katın ahşap oymaları ise: 1589 yılına tarihlenir.
Tüm katları: Alsaslı ressam Leo Schnug tarafından dekore edilmiştir.
75 penceresi bulunur ve bu yüzden muazzam bir aydınlatmaya sahiptir. Bu pencereler: 400 adet şişe dibi camlarının birbirlerine tutturulmasıyla dekore edilmiştir.
Binanın ahşap heykelleri, freskleri, sarmal merdivenleri görenleri hayran bırakır. Günümüzde yapı: çok şık bir restoran ve butik otel olarak hizmet vermektedir.
PHARMACİE DU CERF
Burası: Katedralden daha eski bir eczanedir ve 13’ncü yüzyıldan kalmadır. “Rue Merciere” başında Place de la Cathetrale bölgesinde olan bu eczane, Fransa’nın en eski eczanesidir.
ROHAN SARAYI-CHATEAU DES ROHAN-PALAİS ROHAN
Katedralin hemen sağındadır. Bu sarayın ismi “Yüzüklerin Efendisi” filmlerinden hatırlanır. Bu yapı: 18’nci yüzyıl kraliyet mimarlarının eseri bir başyapıttır. Şehrin önemli bir mimari, tarihi ve kültürel simgesidir. Fransız Barok mimarisinin başyapıtı olarak kabul edilir.
Yapı: 1731-1742 yılları arasında, Strazburg Piskoposluğu yapan Armand Gaston de Rohan için yapılmıştır. Yapı: Robert de Cotte tarafından tasarlanmıştır.
Protestanlığın egemen olduğu dönemde, Strazburg şehrine Roma Katolikliğinin geri dönüşünü göstermek amacıyla yapılmıştır. Rahiplerin daireleri, kuzeye doğru yani katedrale doğru dönüktü.
Yapıdaki heykeller, kabartmalar ve tabloların çoğu, Katoliklik doğmasını yansıtıyor. Takip eden süreçte: krallar, prens ve prensesler, piskoposlar ve kardinaller burada ikamet etmiştir.
Bunlar arasında öne çıkanlar: Fransa kralı XV Luis, Napolyon ve Josephine, Marie Antoinette burada kalmışlardır. Saray yapısı: Fransız Kültür Bakanlığı tarafından, 1920 yılında “Tarihi Anıt” statüsünde koruma altına alınmıştır.
Saray: 19’ncu yüzyılın sonlarından bu yana, Strazburg şehrinin en önemli müzelerine ev sahipliği yapıyor. Bunlar: Arkeoloji müzesi, Dekoratif Sanatlar Müzesi ve Güzel Sanatlar Müzesidir. Sarayın yan kanadı, geçici sergiler için kullanılıyor.
Arkeoloji Müzesi-Musee Archeologique
Sarayın bodrum katındadır. Salı günleri hariç her gün açıktır. Giriş ücretlidir. Şehrin eski arkeolojik koleksiyonlar: 1870 yılındaki şehrin kuşatılması sırasında: Belediye Kütüphanesiyle birlikte tamamen yok edildi.
Alsace tarihi eserlerinin korunması için, topluluk adına 1876 yılında yeni bir koleksiyon toplanmaya başlandı ve toplanan koleksiyon 1889 yılında saraya taşındı.
İlk olarak 1896 yılında halka açıldı ve 1907 yılında bugünkü yerine taşındı. Müzenin koleksiyonları: Paleolitik çağdan, Merovingyan hanedanına kadar olan dönemde, kuzey Alsace buluntuları üzerine odaklanmıştır.
Musee des Arts Decoratifs-Dekoratif Sanatlar Müzesi
Sarayın zemin katındadır. Salı günleri hariç her gün açıktır. 1887 yılında kurulan Kunstgewerbe müzesi koleksiyonları: 1920-1924 yılları arasında, saray dairelerine bitişik ahırların taşınmasıyla buraya getirilmiştir. Koleksiyonlar daha önce: Rönesans dönemi eski Belediye mezbanesinde bulunuyordu.
Müzede bulunan dekoratif eserler: 1944 yılında II. Dünya Savaşı sırasında yapılan bombalamalar sırasında hasar gördü. Kardinallerin dairelerinin mobilyaları ve dekorasyonları yanı sıra, koleksiyonda bulunan diğer objeler şunlardır: 1354 yılı yapımı ortaçağ astronomi saatinin orijinal parçaları (otomasyonlu horoz dahil), yerel üretim porselenler (Strazburg porselenleri), gümüş kaplamalar, mobilyalar, goblenler, duvar halıları, ahşap oymalar, duvar ve sıvı dekorasyonları ve saatlerdir.
1750 yılı kökenli, eski bir otelin (Hotel Oesinger), özellikle yeniden yapılandırılmış oturma odası ve saray odalarında 18’nci yüzyıldan kalma mobilyalar büyük ilgi çekmektedir.
Burayı gezerseniz, 17 ve 18’nci yüzyıllarda Paris ve Alsace soylularının yaşam tarzlarını görebilirsiniz. Ancak müzenin en değerli koleksiyonu: seramik koleksiyonudur.
Bu seramik koleksiyonunda: Avrupa’nın en değerli porselenleri ve Strazburklu Hannog ailesinin muhteşem işçiliğiyle ilgi çeken Rokoko tarzı bezeli porselenleri görebilirsiniz.
En ilgi çeken parça: hindi şeklindeki büyük çorba kasesidir. Müzenin bir diğer ilgi çeken objesi ise, katedralin astronomi saatinin kopyasıdır. Bu kopya üzerinde, saatin şekillerini ve figürlerini rahatlıkla görebilirsiniz.
Güzel Sanatlar Müzesi-Musee des Beaux-Arts
Sarayın birinci ve ikinci katlarında bulunan bu müze: 1803 yılında kurulmuş ve tamamen Prusya topçu atışı ile yakılan Resim ve Heykel Müzesinin halefidir. Yeni müze: 1899 yılında açılmıştır.
Koleksiyonlar: 13’ncü yüzyıldan 1871 yılına kadar Avrupa sanatına genel bir bakış sunmakta, ağırlıklı olarak İtalyan, Flamen ve Hollanda tablolarından oluşmaktadır.
Eserleri bulunan sanatçılar: Correggio, Antony van Dyck, Botticeli, Tintoretto’dur. 1681 yılına kadar sergilenen “Yukarı Rhenish” sanatı koleksiyonları, 1931 yılında meşhur “Musee de Notre-Dame” taşınmıştır.
Burada: özellikle Rönesans çağı İtalyan ressamlarından Correggio’nun büyüleyici, gerçeküstü tablosu “Judith ve Hizmetçi”, Raphael’in zengin renklerle bezediği ustalık eseri “Genç Kadın Portresi” görülebilir.
Rubens’in “Elma yanaklı aristokratlarından Pieter de Hooch’un günlük hayatından enstanteneler de ilgi çeker.
PETİTE FRANCE
Burası: Strazburg şehrinin tarihi bir semtidir. 1988 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Gelelim buranın isminin anlamına: Petite-France (Küçük Fransa) ismi, buraya yurtseverlik veya mimari nedenlerle verilmemiştir. Buranın ismi: 15’nci yüzyıl sonlarında, frengili kişilerin tedavi edilmesi için bu adada yaptırılan hastaneden gelir.
Bölge, şehrin tarihi merkezini içeren, Grande İll bölgesinin batı ucundadır. İll nehri, burada: 17’nci yüzyıl sonlarında inşa edilmiş bir savunma duvarı olan Barrage Vauba’nın altından geçer ve dört kanala ayrılarak güneye akmaya devam eder.
Barrage Vauban: Luois XIV döneminde yaptırılmış savunma duvarlarının kalıntılarıdır. Nehrin bir yanından, diğer yanına uzanır. Buraya çıkarsanız: şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.
“Ponts Couver” aşağısındaki bu 4 kanal: çoğunlukla yarı ahşap binaların bulunduğu dar bir şerit ve onları birbirine bağlayan geçit köprüleriyle birlikte, çoğunlukla 16 ve 17’nci yüzyıllardan kalan bir alanı dolaşır.
Birçok binanın eğimli çatıları ilgi çeker. Ortaçağ döneminde, İll nehri kıyısında, bu bölgede şehrin dericileri, değirmencileri ve balıkçıları yaşıyor ve çalışıyorlardı.
Bunlar: nehrin dört kola ayrıldığı noktadaki su yollarını kullanıyorlardı.
Bölgenin tam merkezinde: İll nehrinin kuzey kıyısında, Maison des Tanneurs ve Place Benjamin vardır. Bu meydan, birçok caddeye bağlanır.
Bu bağlantılarda: yarı ahşap ve 500 yıllık evler sıralanır. Bunlar: doğuda St Thomas kilisesi ve batıda Pont Couvert ve St Le Viens kilisesine kadar uzanır.
Evet, günümüzde bir dizi kanalla ayrılan bu bölge: şehrin başlıca turistik mekanlarından birisidir. Buraya yürüyerek gidebilirsiniz. Burada bulunan kuleler, düşman gemilerini engellemek için yapılmıştır.
Burası, özellikle geceleri ışıklandırılınca harika oluyor, buraya mutlaka gece de gitmelisiniz.
Buranın bir diğer özelliği de: İll nehri üzerindeki tekne turlarının buradan geçmesidir.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
Musee Alsacien
Salı günleri hariç, her gün açıktır. Quai Saint-Nicholas bölgesindedir. Bu bölgede: Alsace kültürünün özelliklerine uygun, 16 ve 17’nci yüzyıldan kalma renkli evleri görebilirsiniz. Müzede: eski oyuncaklar ve bebekler sergileniyor.
Bu yüzden, özellikle çocuklarının ilgisini çeken bir müzedir. Ayrıca: bölgedeki evlerde: ibadet ve dini törenlerde kullanılan objeler ve Yahudi cemaatinin dini yaşamı sergileniyor.
Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesi-Musee d’Art Moderne et Contemporain
İll nehri kıyısındaki müzenin bulunduğu cam yapı yapı: 1998 yılında tasarlanmıştır ve mimari görünümüyle şehrin “Avrupa Kültür Merkezi” olduğu dönemde çok ilgi çekmiştir. Strazburg şehrinde doğan sanatçı Jean Arp’ın “Sanat insanoğlu içinde büyüyen bir meyvedir” sözü müzenin kapısında yazılıdır.
Müzenin koleksiyonlarında: 20’nci yüzyılın en büyük yenilikçi eserleri sergilenmektedir. Koleksiyonda: Rodin’in 1904 yılında yaptığı ünlü “Düşünen adam” heykeli vardır. Picasso’nun 1958 yılında yaptığı “Meyve toplayan çıplak”, Dore’nin 1867-1872 yılları arasında yaptığı dev “Praetorium’dan çıkan İsa” resmi büyüleyicidir. Müzenin terasındaki “Art Cafe” de yorgunluk atmak için bir şeyler içebilirsiniz.
Tomi Ungerer Müzesi
Ünlü Alsaslı ressam Tomi Ungerer’in eserleri: günümüzde şehir merkezinde Ulusal Tiyatronun karşısında bulunan ve “Villa Grenier” isimli bu evde sergilenmektedir. Koleksiyonda: 8000 orijinal çizim, eskiz, heykel ve posterler sergileniyor.
Orangerie Park
Palais de I’Europe karşısındadır. Park alanı: 1804 yılında, İmparator Napolyon’un eşi İmparatoriçe Josephin’i etkilemek için: Versailles Sarayının mimarı Le Notre tarafından tasarlanmıştır ve yapılmıştır.
Park alanında küçük bir şato bulunur. Ayrıca: çocuk bahçesi, minyatür bir çiftlik ve hayvanat bahçesi vardır. Şehirde leylek sayısı azalınca, bu park alanında, leylek yaşam alanları hazırlanmış ve son yıllarda leylek sayısında artış gözlenmiştir.
1971 yılından bugüne kadar, park alanında 800’den fazla leylek doğduğu söyleniyor. Ancak yine de Alsace bölgesinin sembolü olan bu sevimli canlının geleceği tehlike altındadır. Park alanında: bir de romantik şelale vardır.
Göl de teknelerle gezi yapmak mümkündür. Park alanındaki “Pavillion Josephine” bölümü: sayısız sergi ve geçici etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
Yine park alanında bulunan ve 17’nci yüzyıl yapımı “Buerehiesel” ise: çekici ve ahşap çerçeveli bir ev olarak, 1994 yılından sonra bir restoran olarak hizmet vermektedir. Burası: özellikle hafta sonlarında koşu yapanlarla doludur.
Citadelle Park
Rue de Boston bölgesindedir. 1681 yılında, ünlü Fransız mimar Vauban: şehrin savunmasını geliştirmek ve Ren nehrinin stratejik kontrolünü sağlamak için, bir kale yapar. Bu kale: şehre herhangi bir saldırı durumunda, son savunma noktası olarak kullanılmıştır.
Ancak 1870 yılına gelindiğinde, buradaki askeri tahkimat, Alman İkinci Reich tarafından, şehrin ilhakının ardından yıktırılmıştır. Sadece: iki burç ve onları bağlayan duvar ve iki kapı kalır. Kale: bir duvarla şehre bağlanır.
Daha sonra ise, bu askeri arazi peyzaj tasarımcısı Joffret tarafından, bir park alanı olarak düzenlenmiş ve 1967 yılında halkın kullanımına açılmıştır. Günümüzde bu park alanında: piknik masaları, çocuklar için oyun alanları bulunuyor.
Jardin Botanique-Botanik Parkı
Strasburk Üniversitesi Botanik Bahçesi: 1619 yılında kurulmuştur. 1884 yılında ise, günümüzdeki konumuna ulaşmıştır. Şehrin merkezinde bulunan park alanında, 6000’den fazla bitki türü vardır. 3.5 dönümlük yeşillik arazide, nadir ve olağanüstü tematik koleksiyonlar bulunur.
Bu koleksiyonlar, arboretum botanik okulu ve seralarda sergileniyor. Evet bu park alanında, sadece bitki koleksiyonu değil, çeşitli hayvanlar da bulunuyor. Bahçe, özel karakteri nedeniyle, yaban hayatı için gerekli ve uygun şartlar sunmaktadır.
Batorama Tekne Turlar
Şehri en iyi tanımanın yollarından birisi tekne turu yapmaktır. Tekneler: 1731-1742 yılları arasında yapılan Rohan Sarayının hemen yanından kalkıyor.
70 dakikalık bu tekne turlarında: Alsas bölgesinin görülmesi gereken yerleri ve özellikle de Petite France ve deri tabaklama yerleri, köprüler ve Vauban barajı, Neustadt bölümü ve Avrupa kurumları görülebiliyor.
Özellikle Petite France bölümündeki tekne gezisi ilginçtir. Buraya gelmeden önce, tekne, nehir içinde özel bir bölüme giriyor. Nehrin alt kısmında şelale var, tekne özel bölüme girince kapaklar kapanıyor, yaklaşık 5 dakika boyunca havuzda su boşaltılarak su seviyesi 1.80 metre aşağıya indiriliyor.
Daha sonra ön kapak açılıyor ve tekne yoluna devam ediyor. Havuzdaki suyun boşaltılması çok ilgi çekiyor.